RTÜK’ün Boş Kontenjanı AK Parti’ye Geçti

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlık Divanı, boş bulunan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyeliği kontenjanının, Taha Yücel’in üyelikten istifa ettiği 1 Temmuz tarihindeki parlamento aritmetiği esas alınarak belirlenmesini kararlaştırdı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın‘ın aktardığına göre, AK Parti bunun üzerine iki ismi, TBMM Başkanlığı’na bildirdi.

TBMM Genel Kurulu’nda gelecek hafta yapılacak seçimde, Kültür Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Batuhan Mumcu’nun RTÜK üyesi seçilmesi bekleniyor.

Muhalefetin önerisi kabul görmedi

TBMM Başkanlık Divanı, bugünkü toplantısında, AK Parti kontenjanından RTÜK üyesi seçilen Taha Yücel’in istifasıyla boşalan üyelik kontenjanının hangi siyasi partiye düştüğünü karara bağladı.

Toplantıda, AK Parti ve MHP’li divan üyelerinin oylarıyla, Yücel’in istifa tarihi olan 1 Temmuz’daki parlamento aritmetiğinin esas alınması benimsendi.

Muhalefet partili üyeler ise RTÜK’ün aylar boyunca istifayı Meclis’e bildirmediğine dikkat çekerek, son parlamento aritmetiğinin esas alınmasını istedi ancak bu öneri kabul görmedi.

Başkanlık Divanı’nın kararına karşın başta İYİ Parti olmak üzere muhalefet partileri, RTÜK’ün 1 Temmuz’dan Ekim ayına kadar, boşalan üyeliği TBMM Başkanlığı’na bildirmemesini eleştiriyor ve kararı “hukuksuz” olarak nitelendiriyor.

AKP isimleri önceden bildirdi

Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un Mayıs ayında İYİ Parti’ye geçmesi ile kontenjanın da bu partiye geçtiği belirtilmişti.

Ancak Yücel’in istifasından bir gün önce, 29 Haziran’da İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun istifası dengeleri değiştirdiği için, üyeliğin bu tarih itibariyle AK Parti’ye geçtiği belirtildi.

RTÜK üyeliğinde kontenjan hesabı, d’hont sistemine göre yapılıyor ve bağımsız üyelikler hesaba dahil edilmiyor.

Yapılan hesaplara göre de 1 Temmuz itibarıyla kontenjanın yeniden AK Parti’ye geçtiği belirlendi.

Başkanlık Divanı bu kararıyla, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti’ye geçmesi sonrası, AK Parti’den ayrılan Ahmet Eşref Fakıbaba’nın İYİ Parti’ye katılımı nedeniyle RTÜK’teki kontenjan değişiminin de önüne geçmiş oldu.

Daha önce TBMM Başkanlığı’nın yazısı üzerine AK Parti, 12 Ekim itibarıyla iki ismi aday olarak bildirmişti.

RTÜK Yasası’na göre; siyasi partiler kendilerine düşen üye kontenjanının iki katı isim bildiriyor ve bu isimlerden birisi üye olarak seçiliyor.

Batuhan Mumcu’nun seçilmesi bekleniyor

RTÜK üyeliği seçiminin gelecek hafta TBMM Genel Kurulu’nda yapılması planlanıyor. Kültür Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Batuhan Mumcu’nun AK Parti kontenjanından RTÜK üyesi seçilmesi bekleniyor.

Paylaşın

Akşener’den AK Partili Ünal’a: Düşünce Üretemiyorsan O Senin Kapasite Problemin

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ı sert sözlerle eleştiren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Cumhuriyet Bayramı’nı idrak ettiğimiz bu hafta AKP’nin bir grup başkanvekilinin ağzından çıkan ibretlik sözlerle gördük” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu arkadaş her bir cümlesi ayrı bir patolojik vaka olan bir açıklama yaptı. Dedi ki ‘maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatımızı, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçeyle bir düşünce üretemeyiz. Sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz.

Şu rezalete bakar mısınız? Tarihi fesli meczuplardan öğrenmiş bu sözde entelektüelin hezeyan dolu şu analizine bakar mısınız? Neymiş? Bu fevkalade aydın arkadaşımız çığır açıcı düşüncelerini Türkçe dilinde üretemiyormuş. Sadece konuşabiliyormuş, düşünemiyor, bundan da çok muzdaripmiş. İşte size ‘keşke Yunan kazansaydı’ diyen ucube bir zihniyetin ortaya çıkışı.

Biz ezelden beri Türkçe konuşuyoruz muhterem, yani cumhuriyet ile birlikte bizim dilimiz değişmedi, sadece alfabemiz değişti. Türkçe, Göktürklerden Selçuklu’ya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar binlerce yıllık kadim tarihimizi birbirine bağlayan harçtır.”

Ünal’ın sözlerinin “cahillikle açıklanamayacağını; art niyetli olduğunu” söyleyen Akşener, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Düşünce üretemiyorsan o senin kapasite problemin. Siz en küçük bir düşünce yetisine sahip oldunuz da Türkçe mi size engel oldu? Cumhuriyetin edebiyata, düşünce dünyamıza, bilime ve eğitime katkılarını; Cumhuriyetin ne büyük bir şahlanış olduğunu; bu aziz milletin oyuyla seçilmiş olan bir vekile, anlatmak zorunda olduğum için gerçekten utanç duyuyorum.

Neymiş? Bu Türkçe ile düşünce üretilmezmiş. Bu sözleri, cahillikle açıklamaya kalkmak, cahillik kavramının içini boşaltmak olur. Bu düpedüz patolojik bir Cumhuriyet nefretine kılıf bulma gayretidir. Ve tepeden tırnağa, art niyetlidir.”

Ne olmuştu?

AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kahramanmaraş Uluslararası 8. Kitap ve Kültür Fuarı’nda yaptığı konuşmada, “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun Çin kültür devrimidir. Lügate dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” ifadelerini kullanmıştı.

Konuşmanın sosyal medyada gündem olmasının ardından Ünal, “Sözlerim bağlamından koparılıyor. Ben siyasi bir demeç vermek için o açıklamayı yapmış değilim. Bir kitaptan bahsediyoruz, Cemil Meriç’in kitabından” demişti.

MHP lideri Devlet Bahçeli ise grup toplantısında isim vermeden Ünal’a tepki göstermiş ve, “Bizim tarih anlayışımız devrevi, coğrafya algımız dönemsel değildir. Tarih ve coğrafyaya baktığımızda gördüğümüz dağınık parçalardan, birbirinden kopuk paydalardan müteşekkil bir yapı da değildir.

Tarih birdir ve bütündür, adı da Türk tarihidir. Coğrafya birdir ve bellidir, adı da Türk vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti, binlerce yıllık Türk tarihinin ana güzergâhından kategorik bir kopuş, kesif bir ayrılış, keskin bir sapış olarak görülemeyecek, asla gösterilemeyecektir. Yani Cumhuriyet şerefli geçmişimizin bir antitezi değildir” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Türkiye Yaşlanıyor: Yaşlı Nüfus Oranı Dünya Ortalamasını Geçti

Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

CHP’li Purçu, “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Özcan Purçu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) verdiği araştırma önerisi ile Türkiye’de 65 yaş sınırının kritik sınır olarak kabul edildiğini belirterek, 65 yaşından sonra kişilerde psikolojik ve fiziksel gerilemelerin meydana geldiğini söyledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) istatistiklerine bakıldığında Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

Purçu konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

  • TÜİK rakamlarında açıklandığı üzere; Türkiye’de 65 yaş üstü nüfus, 2016’dan 2021’e 1,5 milyon kişi artarak 8 milyonu aşmıştır.
  • 65 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 65’ini 65-74 yaş grubu, yüzde 27’sini 75-84 yaş grubu ve yüzde 8’ini 85 ve daha üzeri yaş grubu oluşturmaktadır.
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, ‘2030’da Türkiye’de yaşlı nüfus oranının yüzde 12,9’a çıkacağı öngörülüyor’ diyerek Türkiye’de yaşlanma gerçeğini kabul etmiştir.

2022 Eylül itibari ile açlık sınırının 7 bin 500 TL, yoksulluk sınırının ise 23 bin 600 TL olduğunu ifade eden Özcan Purçu, buna karşılık yaşlı nüfusunun büyük bir kesiminin 3 bin 500 TL gibi asgari ücretin altında bir maaş aldığını, temmuz ayında yapılan 1684 TL zammın ise yüzde 130’luk enflasyon karşısında eridiğini söyledi.

Purçu, bu koşullarda yaşlılara neredeyse “Ne halin varsa gör” dendiğini belirtti.

Yaşlıların barınma sorunu

Barınma sorunu yaşayan yaşlılara da değinen Purçu, şöyle dedi:

“Barınma sorunları ya da hayat sorunları nedeni ile huzurevine yerleşmek isteyen yaşlılar ise ne kamuya ne özele yerleşebiliyor.

“Kamu huzurevlerinin yetersiz kapasitesi ve çok uzun bekletme sürelerinden dolayı yaşlılar yerleşemiyorlar. Halihazırda 452 huzurevinde kalan 14 bin 535 yaşlı var. Buralara yerleşmek isteyenlerin aylarca, hatta yıllarca sıra bekledikleri bilinmektedir.

“Özel huzurevleri ise Bakanlık kararı ile taban ve tavan fiyat uygulamasına sahipler. Taban fiyat 1390 TL, tavan fiyat ise 12 bin TL olarak belirlenmiş durumda. Dar gelirli yaşlılar bu fiyatlandırmasında ötesinde her ay depozito ödemekteler ve ayrıldıklarında da depozitolarını alamıyorlar. Gerek özel gerek kamu huzurevlerinde ise yaşlıların zaman zaman kötü muameleye maruz kaldıkları bilinmektedir. ”

Yaşlıların hayatı eve sığmıyor

Son olarak “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar,” diyen Purçu, yaşlıların mağduriyetlerine karşı TBMM’de bir komisyonun kurulmasını teklif etti.

Paylaşın

Cumhurbaşkanlığı, Günde 18 Milyon TL Harcayacak!

2023 için öngörülen 6,6 milyar TL’lik ödenek teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yasalaşırsa Cumhurbaşkanlığı’nın günlük harcaması 18 milyon TL dolayında olacak. Öte yandan yol ve köprü garanti ödemeleri ile şehir hastaneleri için ise 100 milyar TL ödenek ayrıldı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerin yapılacağı 2023’te alacağı maaşa zam yapmadı, ancak Cumhurbaşkanlığı’nın harcamaları iki katına yakın artacak. 2023 için öngörülen 6,6 milyar TL’lik ödenek teklifi, TBMM’de yasalaşırsa Cumhurbaşkanlığı’nın günlük harcaması 18 milyon TL dolayında olacak. Yol ve köprü garanti ödemeleri ile şehir hastaneleri için ise 100 milyar TL ödenek ayrıldı.

Teklifte yer alan bilgilere göre, 2022’de 100 bin 750 lira aylık alan Erdoğan, 2023’te de aynı maaşı almayı sürdürecek. 1 milyon 209 bin TL olan toplam yıllık Cumhurbaşkanlığı ödeneği de aynı kaldı. 2024 için 1 milyon 428 bin TL, 2025 için ise 1 milyon 572 bin TL yıllık ödenek öngörüldü.

Saray’ın diğer harcama kalemlerinde büyük artışlar yapıldı. Cumhurbaşkanlığı’nın 2022 yılında 3,8 milyar TL olan bütçesi, 2023 için yaklaşık yüzde 60 artışla 6 milyar 637 milyon liraya çıkartıldı. 2024 yılı için 7,2 milyar TL, 2025 yılı için de 8 milyar TL bütçe öngörüldü.

Garantiye dev harcama

BirGün’ün haberine göre; Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bütçesinden, garanti ödemeler için günlük 146 milyon TL’ye denk düşen 53 milyar 650 milyon TL’lik ödenek ayrıldı. 2022 yılına 20 milyar 378 milyon TL ödenekle başlandı. “Hane Halkı ve İşletmelere Yapılan Transferler” adı altında yapılan ödemelere, 2024 yılı için 69 milyar TL, 2025 yılı 75 milyar TL’lik ödenek öngörüldü. Böylece üç yıl için öngörülen “garanti ödeneği” 197 milyar TL oldu.

Teklifte, şehir hastaneleri için müteahhitlere ve işleten firmalara yapılan ödemeler de yer aldı. 2023’te “Hastanelerin Hizmet Alımı Suretiyle Sunduğu Hizmetler” adı altında şirketlere 18 milyar 946 milyon TL ödeme yapılacak. “Şehir Hastaneleri Yatırımlarının Kullanım Bedeli” adı altında yapılacak ödemelerin toplam tutarı ise 27 milyar 716 milyon TL olacak. Böylece, Sağlık Bakanlığı bütçesinden müteahhitlere ve işletmeci şirketlere 46 milyar TL ödenecek. Şehir hastaneleri için ayrılan günlük ödenek 126 milyon TL olarak hesaplandı.

Öte yandan bütçesinin 28,7 milyar TL’sini personeli için harcaması öngörülen Diyanet’in ise 2023’teki, “mal ve hizmet alım gideri” 1 milyar 194 milyon 352 bin TL olacak. Yılın ilk yarısında “tüketime yönelik mal ve hizmet alımı” için 200,4 milyon TL harcayan başkanlığın 2023’te bu kalemden 875 milyon 992 bin TL harcayacağı belirtildi. Bütçe teklifinde, Diyanet’in 2023’te, “Manevi destek hizmeti” adı altında ulaşmayı planladığı kişi sayısının 525 bin olduğu bildirildi. Diyanet temsil ve tanıtım için 3 milyon 312 bin TL harcayacak. Vakıf ve derneklere 2023 yılında 196 milyon 217 bin TL aktarılacak.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: 29. Maddeyi AYM’ye Götürüyoruz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin ‘Sansür Yasası’ olarak nitelendirdiği ‘Dezenformasyonla Mücadele Yasası’na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, açıklamasında, “Sansür yasası kabul edildi. 29. Maddeyi yürütmeyi durdurma talebiyle AYM’ye gideceğiz, ardından da yasanın tamamı ile ilgili AYM’ye gideceğiz” dedi ve ekledi:

“Bu kanun çıksa da çıkmasa da Türkiye bir otoriter yönetimle karşı karşıyadır. Ya Anayasa kararını uygulamıyorum diyor. Daha ne yapacaksınız. Geçmişte AKP ve MHP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, dur demeyecek misiniz, adalet istemeyecek misiniz?”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) TBMM’deki grup toplantısı, Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden patlaması sonucu yaşamını yitiren 41 işçi için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.

Saygı duruşunun ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“41 kardeşimizi toprağa verdik. 41 evde yangın var. Her birimizin yüreğinde derin acı var. Anne, eş, kardeşler tabutun başında. Hiç kimse bu ölümün ona yakıştığını söylemiyor. Tamamı genç. Yazıktır günahtır. Bir memleket böyle yönetilemez. 20 yıldır ya önlem alacağız diyorlar. 20 yıldır hala önlem mi alacaksın sen. Dünyada maden kazalarında bir numarayız ya. Ya bu ölüm niye bizim karşımıza çıkıyor. Dünyada herkes maden çıkarıyor neden en çok ölüm bizim ülkemizde oluyor.

Müfettiş raporu var görmüyorsun, Sayıştay raporu var görmüyorsun. Soma faciasından sonra komisyon kuruldu. TBMM araştırma komisyonunun 111 önerisi var birisini dahi yapmadılar. Şimdi ben TBMM Başkanlığına açık ve net herkesin önünde sesleniyorum. O araştırma komisyonu göstermelik mi? Değilse o 111 öneriden birisi neden yapılmadı? Sen o koltukta neden oturuyorsun? Senin o koltukta oturmanın temel nedeni TBMM’nin itibarını saygınlığını korumaktır.

Türkiye bir taraftan bu tür acılar yaşarken bir de Meclis’ten sansür yasası geçirdiler. Bu konuda altı aydır mücadele veriyoruz. Bazıları tv’lere çıkıp CHP ne yapıyor Meclis’te diye soruyorlar. CHP parlamentoda demokrasinin bir numaralı aktörüdür. Sansür düzenlemelerine de karşıdır.

Sansür yasası kabul edildi. 29. Maddeyi yürütmeyi durdurma talebiyle AYM’ye gideceğiz, ardından da yasanın tamamı ile ilgili AYM’ye gideceğiz. Bu kanun çıksa da çıkmasa da Türkiye bir otoriter yönetimle karşı karşıyadır. Ya Anayasa kararını uygulamıyorum diyor. Daha ne yapacaksınız. Geçmişte AKP ve MHP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, dur demeyecek misiniz, adalet istemeyecek misiniz?”

Paylaşın

‘Dezenformasyon Yasası’ AK Parti Ve MHP Oylarıyla Meclis’ten Geçti

Muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin “sansür yasası” olarak nitelendirdiği,  iktidar bloğundaki partilerin “Dezenformasyonla mücadele yasası” olarak adlandırdığı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” tasarısı meclisten geçti.

Haber Merkezi / Muhalefetin, yasa metninden çıkarılması veya öngörülen cezanın indirilmesi, sanıkların tutuksuz yargılanması yönündeki uzlaşma çağrılarına  karşın, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu” düzenleyen 29’uncu madde,  değişiklik yapılmaksızın geçti.

Buna göre “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek.

Yasaya göre, internet haber siteleri de süreli yayın tanımı kapsamına alınacak. Tüm haber siteleri, yayınladıkları içerikleri saklamak zorunda olacak.

İnternet haber sitesinin yasadaki hükme uymaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığı 2 hafta içinde eksikliğin giderilmesini veya gerçeğe aykırı bilgilerin düzeltilmesini internet haber sitesinden isteyecek. İstemin 2 hafta içinde yerine getirilmemesi durumunda Cumhuriyet başsavcılığı internet haber sitesi vasfının kazanılmadığının tespiti amacıyla asliye ceza mahkemesine başvuracak. Mahkeme en geç 2 hafta içinde kararını verecek.

Başvurunun kabul edilmesi halinde internet haber siteleri için sağlanabilecek resmi ilan ve reklam ile çalışanlarının basın kartına ilişkin hakları ortadan kalkacak.

Düzeltme ve cevap metni, yayının yapıldığı internet haber sitesinde ilk 24 saati ana sayfasında olmak üzere 1 hafta süreyle yayımlanacak.

CHP, yasanın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanması halinde AYM’ye gideceğini duyurmuştu.

Basın kartı türleri

Yasa ile basın kartı türleri de şöyle tanımlandı:

  • Göreve bağlı basın kartı: Bir medya kuruluşuna bağlı olarak çalışan Türk vatandaşı medya mensuplarına ve enformasyon görevlilerine verilen basın kartını,
  • Süreli basın kartı: Görev alanı Türkiye’yi kapsayan yabancı medya mensuplarına verilen basın kartını,
  • Geçici basın kartı: Görev alanı Türkiye’yi kapsamamakla beraber geçici bir süreyle Türkiye’ye haber amaçlı gelen yabancı medya mensuplarına verilen basın kartını,
  • Serbest basın kartı: Geçici bir süreyle çalışmayan veya yurt dışında serbest gazetecilik yapan medya mensuplarına verilen basın kartını,
  • Sürekli basın kartı: En az 18 yıl mesleki hizmeti bulunan medya mensupları ve enformasyon görevlilerine ömür boyu verilen basın kartını ifade edecek.
Paylaşın

‘Dezenformasyon Yasası’nda Hapis Cezalarını Kapsayan Madde Kabul Edildi!

Basın meslek örgütlerinin ‘Sansür yasası’ olarak nitelendirdiği ‘Dezenformasyonla mücadele’ yasasının bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasını öngören, ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu düzenleyen 29. Maddesi, TBMM Genel Kurulu’nda AK Parti ve MHP oylarıyla kabul edildi.

Haber Merkezi / TBMM Genel Kurulunda, muhalefetin teklif metninden çıkarılması veya öngörülen cezanın indirilmesi, sanıkların tutuksuz yargılanması yönündeki uzlaşma arayışlarına karşın, teklifin “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”nu düzenleyen 29’uncu madde, değişiklik yapılmaksızın kabul edildi.

“Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Mayıs’ta TBMM’ye sunulmuş ancak görüşmeleri bu haftaya kadar genel kurula gelmemişti.

29’uncu madde şöyle: Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

“Muhalefet, cezaevinden korkacak olsa muhalefet olmazdı”

Görüşmeler sırasında 29. madde üzerine söz alan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, şunları söyledi:

“Dünyanın bütün ülkelerinde despotlaşan iktidarlar, son dönemlerinde baskılarını artırırlar, demokrasi dışı yollara tevessül ederler. Bu, genel, evrensel bir gerçektir… Türkiye, dünya milletler ailesinin bir üyesidir. Türkiye’nin dünya milletler ailesi içindeki itibari, demokrasi ligindeki bu pozisyonu, biraz sonra görüşülecek 29. maddenin yasalaşması halinde hiçbirimizin, AK Parti’nin de MHP’nin de istemeyeceği bir hale düşecek endişesini taşıyoruz. Muhalefet, yasadan korkacak, cezaevinden korkacak olsa muhalefet olmazdı zaten. Bu konularda hodri meydanız. Kanun teklifini hazırlayanlara 10 dakika daha düşünmeleri için protestomuzu, demokratik karşı protestomuzu ayakta alkışlarla sürdürmeye devam edeceğiz.”

“Eleştirdiğimiz noktalar AB raporunda”

Görüşmeler sırasında HDP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Saruhan Oluç söz aldı. Oluç şöyle konuştu:

“Kızıyorsunuz ‘sansür yasası’ deyince ama bunun 3 tane temel gerekçesi var. Bu yasayla ilgili kaygılarımız var. Bunlardan birincisi, ifade ve düşünce özgürlüğü konusunda gerekli hassasiyeti ve özeni göstermiyor olması yani bir engelleme içeriyor olması.

İkincisi, haber alma ve iletişim hakkı hakkında da gereken özeni göstermiyor olması ve engelleme maddeleri içermesi. Her ikisi de evrensel haklar olduğu için yapısal itirazlarımız var.

Üçüncü itirazsa, Türkiye’de bağımsız ve tarafsız bir yargı yok. Biliyoruz, bağımlı ve taraflı bir yargı mekanizması işliyor. Yürütmenin tahakkümü altında yargı ve bu yargının eline çok önemli imkânlar veriyor basınla ve medyayla ilgili olarak bu yasa teklifi. Şimdi, bunu biz söylüyoruz, bu, temel yaklaşımımız; tek tek maddeleri zaten kaç gündür tartışıyoruz.

Şimdi, geçtiğimiz günlerde, hani Türkiye’nin de ve tabii, iktidarın da zaman zaman yaptığı açıklamalarla -inandırıcı olmasa da- üye olmaya çalıştığı Avrupa Birliği var ya Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye için 2022 Genişleme Paketi’ni ve ülke raporlarını açıkladı.

140 sayfalık Türkiye Raporu’nda şöyle şeyler söylüyor bu yasayla ilgili: ‘Türkiye, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel konularda gerilemenin sürdüğü bir dönem yaşıyor. AB müktesebatına uyum konusunda bir ilerleme yok.’

Yani bizim eleştirdiklerimizi işaret ediyor. ‘Demokratik gerileme devam ediyor.’ diyor. ‘Yargının muhalefet partili milletvekillerini sistematik bir şekilde hedef almaya devam ettiği görülüyor.’ diyor. Ben içinden parçalar seçerek söylüyorum. ‘Sivil toplum artan bir baskıyla karşı karşıya ve ifade, toplanma gibi haklarını sınırlamak durumunda kalıyor.’ diyor.

‘Özellikle sistemsel olarak yargı bağımsızlığı eksikliği ve hâkim savcılar üzerindeki usule aykırı baskıya ilişkin olmak üzere endişeler devam etmektedir.’ diyor. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmamasının yarattığı sorunlardan söz ediyor. Devam ediyor: ‘Devlet kurumları tarafından uygulanan kısıtlayıcı tedbirler ve adli ve idari yollarla artan baskı, ifade özgürlüğünün kullanılmasını baltalamaya devam etmektedir.’ diyor.

‘Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar, muhalif politikacılar öğrenciler, sanatçılar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan ceza davaları ve mahkûmiyetler devam etmektedir.’ diyor. ‘Barışçıl gösteriler yasaklanmaktır ve güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımı gözlenmektedir.’ diyor.

Şimdi, bunları niye anlatıyorum? İşte, bizim bu yasadaki esas itibarıyla temel itiraz noktalarımızın tamamı aslında Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin bu konularda ilerlemediğini, tam tersine gerilediğini ifade etmesinden dolayı. Bizim eleştirilerimiz ile Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nun eleştirilerindeki örtüşme aslında durumun vahametini gösteriyor. Bunu anlatmaya çalışıyoruz iktidara ama görmek istemiyor iktidar.

E, tabii Dışişleri Bakanlığı da ne yapıyor? Her sene yaptığı gibi yine bir açıklama yapıyor, efendim ‘İddialar mesnetsizdir.’ diyor Avrupa Birliği İlerleme Raporu hakkında. Bu şekilde de işte yasalar çıkartılıyor, durum ortada.”

“Çakma Goebbels…’

Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ise şu ifadeleri kullandı:

“Bu topraklar, tarih boyunca oldukça tuhaf yasaklara tanık oldu.

Reisiniz seviyor diye sizin de ayılıp bayıldığınız 2. Abdülhamid ‘burun, grev, adalet, hürriyet, müsavat, cumhuriyet’ sözcüklerini sansürlemişti mesela.

1980 faşist darbesini gerçekleştiren cunta kitap yakmakla kalmamış ‘çağdaş kadın, devrim, özgürlük, yaşam’ gibi sözcükleri de yasaklamıştı. Cunta, anayasa referandumunda ‘hayır’ anlamına gelen mavi rengin gazetelerde kullanımını bile yasaklamıştı.

Kürtçe konuşmanın yasak olduğu 90’larda ‘sarı-kırmızı-yeşil’ renk kombinasyonu yasaktı. Daha geçen yıl, yağmalanan milyarlarca doları anlattığı için ‘128’ sayısı yasaklandı Türkiye’de. Gençler neşelenmesin diye konserler, festivaller zaten yasak. Yani geçmişten bugüne memleketin kısa özeti, bir yasaklar silsilesi. Şimdi de bu ucube yasaklar listesine bir yenisini eklemek istiyorsunuz.

Patronu, yöneticisi, yazarıyla saray dalkavuklarından oluşan yeni medya düzeni de suçlarınızı gizlemeye yetmedi. Şimdi de Saltanatınızı devam ettirmek için çok sevdiğiniz Abdülhamit dönemini mumla aratacak bir yasa teklifiyle karşımızdasınız.

Dezenformasyon Yasası diye çok alengirli de bir isim bulmuşsunuz. Güya yalan/yanlış bilginin dolaşıma girmesini engelleyecek. Eğer gerçek niyetiniz buysa, İletişim Başkanlığını kapatmakla işe başlayabilirsiniz. Başındaki çakma Goebbels’e nasılsa eş dost üzerinden bol maaşlı bir iş bulursunuz. Havuz medyası diye anılan medya kurumlarını da ‘gereğini yapan’ değil hakikate kendilerinden fazla saygı duyan gazetecilere bırakabilirsiniz.”

Uzlaşma çağrısı

CHP ise yasanın bugünkü görüşmeleri öncesinde bir kez daha AKP ve MHP’ye “uzlaşma” çağrısı yaptı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, gazeteci kökenli İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’la birlikte düzenlediği basın toplantısında, “Biz son ana kadar uzlaşma aramaya devam edeceğiz. Geçerse Anayasa Mahkemesi’ne yayınlandığı günün ertesi günü gitmeyi planlıyoruz” dedi.

Tuncay Özkan ise “Bu, Türkiye’yi karanlık bir tünele sokar. Tünele girmeden tekrar uyarıyoruz, aradığımız şey uzlaşıdır” görüşünü dile getirdi.

Altay, maddenin Genel Kuruldaki görüşmelerinde AKP ve MHP’lilere, uzlaşmayla değişiklik yapılması çağrısını yineledi.

CHP, İYİ Parti ve HDP’nin 29. maddenin teklif metninden çıkarılması yönündeki önergeleri AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

AK Parti ise MHP ile ortak imza ile TBMM’ye gelen düzenlemenin muhalefetin getirdiği eleştirilerin haksız olduğunu, yasanın doğru olmayan bilginin yayılmasını engellemeyi amaçlayan uluslararası düzenlemelere oldukça benzer olduğunu savunuyor.

Paylaşın

“Dezenformasyon Yasası” Meclis’te İpleri Gerdi

“Dezenformasyon Yasası” yasasının görüşüldüğü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda gerginlik yaşandı. Erdoğan’ın “yolsuzluk ve rüşvet” sözlerini hatırlatan CHP’ye AK Parti ve MHP’den tepki geldi, Meclis’te ipler gerildi.

TBMM Genel Kurulunda, gündem dışı konuşmaların ardından, grup başkanvekilleri yerlerinden söz alarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İleri Haber’in aktardığına göre, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyeliğinde siyasi partilere dağılım hesabı olduğunu ileri sürdü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasındaki “Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz. Şu an itibarıyla onun hazırlığı içindeyiz.” ifadelerini aktaran Altay, sözlerini şöyle sürdürdü;

“Sansür yasasını görüşüyoruz. Gördüğüm kadarıyla Cumhur İttifakı çok kararlı. Çözdüm ben meseleyi. Tayyip Bey’in 3 gün önce söylediğini şöyle okuyalım; ‘yolsuzlukların konuşulmadığı, rüşvetin konuşulmadığı, yoksulluğun konuşulmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz.’ İşte o hazırlık bu yasa. Hodri meydan. TBMM İçtüzüğünün bize verdiği bütün hakları kullanacağız. Kimse kusura bakmasın.”

MHP’den tepki geldi

Altay’ın konuşmasını eleştiren MHP İstanbul Milletvekili Fethi Yıldız ile Altay arasında kısa süreli bir tartışma yaşandı.

AK Parti’den açıklama

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Meclis’te kullanılan üslubu eleştirerek, şunları kaydetti:

Kendileri hukuktan, hukuk devletinden, anayasal düzenden bahsederken kendilerine uygun olmayan hiçbir hukuki yapıyı, anayasal düzenlemeyi ve yasayı geçerli ve gerçek görmeyen, istedikleri gibi her konuyu kendilerine göre yontan bir dile karşı söyleyebileceğim tek bir şey var: Jung diyor ki ‘Hiç kimse bir başkasını yargılayacak kadar mükemmel değildir, kendisinde bu hakkı görecek kadar hadsizdir sadece.’

Dolayısıyla bizim yaptığımız bir yasal düzenlemeden yola çıkarak kullandığı ifadeleri Sayın Altay’a iade ediyorum. En ufak bir tepkiyle karşılaştığınızda karşınızdaki insana ‘Terbiyesizlik yapma’ diye bağıramazsınız.

Alınan kararlar kendileriyle ilgili olumlu çıktığında alkışlayan, olumsuz çıktığında hakaret eden, aşağılayan bir dille karşı karşıyayız. Bu dil kaybedecek. Kazanamayacaklar.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener, İktidara Sert Sözlerle Yüklendi

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, iktidara, enflasyon, faiz, sansür yasası, yolsuzlukla mücadele gibi konularda yaptığı açıklamalar ile yüklendi. Akşener, Bay kriz utanmadan, ‘Faizle nasıl mücadele edilir dünya aleme gösterdim’ dedi. Senin bu saçmalığından sonra kredi faizleri iki katına çıkmadı mı? Şimdiden geçmiş olsun hepimize” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sayın Erdoğan ‘Ben bu koltukta, bu kardeşiniz, bu can bu bedende’ diye başlarsa her defasında söylediğinin tam tersi oluyor. Bu son açıklama, her geçen gün faizler tırmanmaya devam edecek. Biz senin sözlerine inanmıyoruz da sen kendi sözlerine inanıyor musun?”

Akşener, konuşmasının devamında, “Her şeyden önce enflasyonu düşürmek için bütün konuyu Merkez Bankası ekseninde değerlendirme. Merkez Bankası’na liyakatli insanlar atayıp bağımsızlığını sağla. Fiyat İstikrarı Komitesi’nde organizasyon değişikliğine git. Yabancı para ve altın üzerinden borçlanmaya son ver. Vergi artışlarının enflasyona etkisini en aza indir. Yeniden değerlendirme oranını da ÜFE’ye endekslemekten vazgeç. İleri ekonomi saçmalığından vazgeç. Enflasyonu ve cari açığı düşürüp büyümeyi sağlamanın tek yolu verimliliği artırmaktır. Enflasyonun orta ve uzun dönemde problem olmasını istemiyorsan verimlilik politikalarını öne çıkar. Tarımı liyakatli insanlara ver. Çiftçiye desteği milli gelirin yüzde 1’i oranında ver. İthal yem, saman utancına son ver.” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Herkes gönlünü ferah tutsun, İYİ Parti iktidarına bir hafta daha yaklaştık. Sona yaklaşan iktidarların ortak özelliği saçmalarlar. Öyle yalanlar söyler ki kendileri de inanmakta zorlanırlar. Bay kriz rüşveti, yoksulluğu, yolsuzluğu engellemenin hazırlığı içindeymiş, ne zaman, iktidarının 20 yılı biterken. Bay kriz bundan 20 yıl önce, ‘3Y’nin olmayacağı bir Türkiye inşa edeceğiz’ demişti. Bu arkadaşımız 20 yıl sonra ‘Aslında başaramadık’ diyor. Bu sözler vaat değil bir itiraftır.

Rüşvet var, yolsuzluk var, yoksulluk var ama bir şey daha var; 20 yıldır senin iktidarın var. Neymiş çözermiş, çözemezsin. Çünkü rüşvet de yoksulluk da yolsuzluk da senin eserin. 20 yılın sonunda böyle bir vaat ayıptır.

Borsa sirkülasyonları, her ihaleden komisyon alanlar da bunlarda. Böyle bir zihniyet yolsuzlukla mücadele edebilir mi? Şimdi çıkmışsın yolsuzluğu çözeceğini söylüyorsun; hodri meydan. Hazine arazilerini yağmalayanları, ihalelere fesat karıştıranları ortaya çıkarıp hesap sorsana. Sayıştay raporlarının izini sürsen tüm failleri görürsün. Ziraat Bankası’ndan kredi alıp medya imparatorluğu satın alanlar var, çöz de görelim. SPK üzerinden şirketleri haraca bağlayan vekil var, bir talimatın yeter. Eşine şirket kurdurup kendi bakanlığına dezenfektan satan bakan var, hesap sorsana. Esnaf vergisini, çiftçini kredisi ödeyemediği için icrayla boğuşurken yandaşın vergi borcu nasıl silindi araştırsana. Çözmek mi istiyorsun, hadi bakalım çöz de görelim. Elini tutan mı var?

Milletvekillerimize talimat veriyorum. Yolsuzlukla mücadele için yasa tekliflerini bir bir Meclis’e getireceksiniz. Teklifimizi destekleyin, yolsuzluğun üzerine birlikte gidelim. Her hafta bir kanun teklifi verilecek.

Enflasyon

Bugün çeyrek bir ekonomist vatandaşımızı pazardan, mutfaktan ve marketten ediyor. Enflasyon canavarı hayatın her alanında bizi boğmaya devam ediyor. Enflasyon fakirleştirir, toplumsal huzuru tehdit eder, verimliliği düşürür dedim. Onlar akılla ve bilimle bağdaşmayan politikalarda ısrar edip ülkemize zaman kaybettirdiler.

Faiz

Bay kriz utanmadan, ‘Faizle nasıl mücadele edilir dünya aleme gösterdim’ dedi. Senin bu saçmalığından sonra kredi faizleri iki katına çıkmadı mı? Şimdiden geçmiş olsun hepimize. Sayın Erdoğan ‘Ben bu koltukta, bu kardeşiniz, bu can bu bedende’ diye başlarsa her defasında söylediğinin tam tersi oluyor. Bu son açıklama, her geçen gün faizler tırmanmaya devam edecek. Biz senin sözlerine inanmıyoruz da sen kendi sözlerine inanıyor musun?

Her şeyden önce enflasyonu düşürmek için bütün konuyu Merkez Bankası ekseninde değerlendirme. Merkez Bankası’na liyakatli insanlar atayıp bağımsızlığını sağla. Fiyat İstikrarı Komitesi’nde organizasyon değişikliğine git. Yabancı para ve altın üzerinden borçlanmaya son ver. Vergi artışlarının enflasyona etkisini en aza indir. Yeniden değerlendirme oranını da ÜFE’ye endekslemekten vazgeç. İleri ekonomi saçmalığından vazgeç. Enflasyonu ve cari açığı düşürüp büyümeyi sağlamanın tek yolu verimliliği artırmaktır. Enflasyonun orta ve uzun dönemde problem olmasını istemiyorsan verimlilik politikalarını öne çıkar. Tarımı liyakatli insanlara ver. Çiftçiye desteği milli gelirin yüzde 1’i oranında ver. İthal yem, saman utancına son ver.

Sansür yasası

Dezenformasyonla Mücadele adı altında utanç verici sansür yasasının maddeleri teker teker Meclis’ten geçiyor. Bu yasaya el kaldıran vekilleri millete havale ediyorum. Ne yaparsanız yapın bu milleti susturamayacaksınız. Korkuyla, baskıyla, yasaklarla bu ülkeyi yönetemeyeceksiniz.

20 yıl iktidarda kaldılar ama Türk devletinin kerim yönetim anlayışından nasiplerini alamadılar. Milletimizin üç beklentisi vardı; hak ve hürriyetlerin teminat altına alınması, sosyal adalet ve güvenliğin sağlanması ve iç ve dış barışı oluşturan otorite oluşması. Devletin, milletten tecrit edildiği günlerden geçiyoruz. Kendisini devletin yerine koyan bay kriz kendisiyle aynı düşünmeyenler terörist, şükürsüz oluyor.

Sırf onun istediği gibi düşünmüyor, yaşamıyor diye bu milletin kadınlarına ‘Sürtük’ dedi. Sırf karşı mahalleden gördüğü için bu milletin kız kardeşlerine, ablalarına ‘Sürtük’ dedi. Kadınların omuzlarında yükselen Cumhuriyeti ezmeye çalışan Sayın Erdoğan, sonra gençleri seçti. Gençlerin beklentilerini anlayamamıştı. Özgürlük istiyorlar diye ‘Çapulcu’, iş bulamıyorlar diye ‘Şımarık’ demişti, nefes alamıyorlar diye ‘süfli’ olarak suçluyor.

Gençlere seslendi

Bana diyorlar ki, bu gençlere ne vaat ediyorsun. Ben size itirazı vaat ediyorum. İtirazın kurtuluşa giden ilk adım olduğunu 1919 ruhundan biliyoruz. Bu eğri düzenin hayatınızda ne kadar derin yaralar açtığını biliyoruz. Devleti bir zulüm aracı olarak kullananların adaletsiz mührünü biliyoruz. Tüm taleplerinizi hor gören, aşağılayan utanmazlar var, görüyoruz. Devletin vergi toplama hakkını kırbaç gibi kullananları görüyoruz. Gençlerimizi zorla, baskıyla, zulümle yıldıramadığımız milleti susturacaklarını zannediyorlar. Bu aziz milleti istibdat yasalarıyla bastıracaklarını sanıyorlar. Bu pejmürdeliklerine sadece acıyoruz. Gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz bu acı gerçekleri değiştirmek için bir şey istiyorum: İnadına vatanınızda kalın, inadına birlikte mücadele edelim. Gelin ‘kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ diyelim.”

İYİ Parti Lideri Akşener’in açıklamalarından önce eski AK Parti Milletvekili Turhan Çömez, İYİ Parti’ye katıldı. Çömez’e rozetini Akşener taktı.

Çömez, “Bir sürgün hayatı yaşadım. İnanın bana bildiklerimi bilseniz, duyduklarımı duysanız ve gördüklerimi görseniz aynı şeyi yapardınız” dedi. Akşener ise, “Ben Turhan Bey’i çok uzun yıllardır tanırım. Kumpas döneminde direnmiştir ve kendi dediği gibi sürgüne mecbur kalmıştır. Kendisi söylemez ama sokaklarda yatmıştır. Meşhur lobilerin elini öpmeden direnmiştir. Bizim aramıza misafir olarak gelmedin, asli unsur olarak aramızdasın. Hoş geldin, Allah utandırmasın” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a: Ufak At, Yoksulluğu Yalanlarla Örtemezsin

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, “Paramız 1 yılda yarı yarıya değer kaybetti. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarına da bu yıl 75 milyar dolar ilave oldu. Rezervlerimizde olması gereken ama olamayan döviz miktarı 203 milyar dolara yükseldi” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Akşener, açıklamasının devamında, “Enflasyon ise yüzde 19,58 iken bugün yüzde 83,45’e ulaştı. Geçtiğimiz 1 yılda enflasyon 4 kattan fazla arttı. Son 1 yılda üretici fiyatlarındaki artış yüzde 151,5, tarımda yüzde 142,4, konut fiyatlarında yüzde 173,8 oldu. Bugün ne yazık ki dünyada en yüksek enflasyona sahip 5’inci ülkeyiz” dedi ve ekledi:

“İçinde bulunduğumuz tablo böyle ibretlik haldeyken halkımız nefes dahi alamazken, Sayın Erdoğan gününü gün etmeye devam ediyor. Bay krize göre Türkiye’de her şey yolunda. Ona göre insanımız şükretmeyi bilmiyor. Asıl yokluk ABD’deymiş, Avrupa’da market rafları boşmuş. Almanya’da ortalama ücret bizim paramızla 75 bin lira. Yani Sayın Erdoğan diyor ki ayda 5 bin 500 lira çalışanların keyfi yerinde ama ayda 75 bin lira kazanan Alman vatandaşları zor durumda. Ufak at Sayın Erdoğan. Yoksulluğu yalanlarla örtemezsin.”

İYİ Parti Lideri Akşener, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “mertçe çıkıp ekonomiyi yönetemediklerini itiraf etmesi gerektiğini” söyledi. İYİ Parti lideri, “Çık mertçe de ki; biz ekonomiyi böyle yönetiyoruz çünkü ‘Sayın Erdoğan böyle istiyor’ de. Allah’ın bildiğini niye kuldan saklıyorsunuz? Saçma sapan açıklamalarınızla çilekeş milletimizi daha fazla yormayın” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından satır başları:

20 sezonluk gereksizce uzatılmış keyifsiz bir dizinin final sezonu sonunda geldi çattı. O sene bu sene, iyilerin şafağı ufukta görünüyor, emin olun çok az kaldı.

AK Parti iktidarı yüzünden memleketimizin bereketi de güzellikleri de soluyor. Ülkeyi yöneten kişi her tavrıyla örnek olmalıdır.

Beğenmediği herkese saldıran, hakareti kendine hak sayan bir zihniyetin neden olduğu toplumsal gerilim tehlikeli bir seviyeye ulaştı. Türkiye bu gerilimi artık taşıyamıyor.

Geçtiğimiz hafta Ankara’da bir eğlence mekânında yaşananlar bunun sonucudur. Sırtını iktidara yaslayan herkes, kendini her şeyin sahibi zannediyor.

Rusya-Ukrayna savaşı

“Hayat iyiler ile kötüler arasında bitmek bilmeyen bir mücadelenin özetidir. Kötülüğü rehber edinenler hep oldu. Bugün bile değişime ayak uyduramayan yönetimlerin insanlığa meydan okuyan uygulamalarına şahit oluyoruz.

En temel toplumsal sözleşmeleri kendi çıkarlarına uydurmaya çalışan kirli zihniyetlere şahit oluyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgalin üzerinden 7 ay geçti.

Putin çizilen karizmasını düzeltmek için son çareyi 4 bölgeyi ilhak etmekte buldu. Biz bu filmi Kırım’da izledik. Bugün de bu ilhakı tanımıyoruz” dedi.

Uluslararası toplum çılgınlığa karşı daha somut adımlar atmalıdır. Sayın Erdoğan’ın da bu ciddi tehdit karşısında alacağı tavrı bekliyoruz.

Devletin esas görevi kendi menfaatleri çerçevesinde denge oluşturabilmektir. Seçim hesapları kovalayarak devlet yönetilemez. Biz tahıl koridoru adımlarını takdirle karşılıyoruz.

Rusya-Ukrayna savaşında alacağımız pozisyonda ülkemizin menfaatleri esas alınmalıdır. Arabuluculuk kisvesi altında Putin’in sırtının sıvazlanması Türkiye’ye yakışmaz.

Türk milleti bugün de Rus emperyalizminin yanına yedeklenecek bir algı malzemesi değildir. Bu millet yıllarca utanç anıtına bakmak zorunda bırakıldı. Ta ki Mahmut Şevket Paşa harekete geçen kadar.

Bahri Teğmen o utanç anıtını yerle bir edene kadar. Biz bugün senin yüzünden yine aynı utancın eşiğindeyiz. O gün milletimizin haysiyetine vurulan pranga senin 2024’e ertelemeye çalıştığın doğalgaz borcuyla canlanıyor.

O gün bu vatanın asil evlatlarının boyunduruk altına girebileceğini sananlar, bugün Putin hayranlığınla yeniden cesaret buluyor.

Topraklarımıza dikilen utanç anıtı, ekonomimiz üzerinden hain bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Bugün de Yeşilköy’e Rus anıtı dikenlerin bugünkü temsilcileri karşısında tıpkı Mahmut Şevket Paşa, Bahri Teğmen gibi aynı cesaretle dimdik duracağız.

Geçmişte ilmin merkezlerinden olan bir medeniyet ilimden, bilimden bu kadar uzağa savrulabilir? Gerçekten utanç verici. Bu konu dini veya siyasi bir tartışma değildir.

Bizim için bu konu vahşetin karşısında mağdurun yanında durmaktır. Komşumuz İran’ın güçlü, mutlu ve huzurlu olmasını istiyoruz. Biz İran’ı bağımsız bir ülke olarak görmek istiyoruz.

Dualarımız özgür ve mutlu bir İran içindir. Bu idealimizi ucube bir anlayışla gerçekleştiremeyiz.

Bağımsızlığın yolu saçı görünen kadınları yok etmek değildir. Tek bir kadının bile sesini duyurmak için ayağa kalkması, tüm kadınlar için ayağa kalkıştır. İran’daki bu zulüm yok olmaya mecburdur.

Sayın Erdoğan, şubat aylarında ‘Enflasyonu kontrol altına alacağız’ diyordu. Bu sefer de ‘Yılbaşından sonra enflasyonun düşeceğine inanıyorum’ dedi.

Kendisi de epistemolojik bir kopuş yaşadığından sadece inanıyor. Olan yine milletimize oluyor” dedi.

Paramız 1 yılda yarı yarıya değer kaybetti. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarına da bu yıl 75 milyar dolar ilave oldu. Rezervlerimizde olması gereken ama olamayan döviz miktarı 203 milyar dolara yükseldi.

Enflasyon ise yüzde 19,58 iken bugün yüzde 83,45’e ulaştı. Geçtiğimiz 1 yılda enflasyon 4 kattan fazla arttı.

Son 1 yılda üretici fiyatlarındaki artış yüzde 151,5, tarımda yüzde 142,4, konut fiyatlarında yüzde 173,8 oldu. Bugün ne yazık ki dünyada en yüksek enflasyona sahip 5’inci ülkeyiz.

İçinde bulunduğumuz tablo böyle ibretlik haldeyken halkımız nefes dahi alamazken, Sayın Erdoğan gününü gün etmeye devam ediyor.

Bay krize göre Türkiye’de her şey yolunda. Ona göre insanımız şükretmeyi bilmiyor. Asıl yokluk ABD’deymiş, Avrupa’da market rafları boşmuş. Almanya’da ortalama ücret bizim paramızla 75 bin lira.

“Ufak at sayın Erdoğan”

Yani Sayın Erdoğan diyor ki ayda 5 bin 500 lira çalışanların keyfi yerinde ama ayda 75 bin lira kazanan Alman vatandaşları zor durumda. Hatırlıyor musunuz, Rahmetli Münir Özkul, Neşeli Günler’de Şener Şen’e ne diyordu? “Ufak at Ziyaa…” Ufak at Sayın Erdoğan, ufak at. Bizzat kendi eserin olan yoksulluğu, yalanlarla örtemezsin.

Kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri alan, abartılı müjdelerinle, günü kurtaramazsın. Boş vaatlerle, milletin derdini çözemezsin. Hakikat güneşini, hamaset balçığıyla sıvayamazsın. Hiç boşuna uğraşma.

Bugün bir garip yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu ülkede atanamayan öğretmen diye bir gerçek olduğu için utanması gereken Milli Eğitim Bakanı ‘Mühendisler de atanamıyor ama ağlamıyor’ dedi.

Enerji Bakanlığı da bir tasarruf kitapçığı yayınladı. Tüm bunları yaparken onlar Saray’da günlük 10 milyon lira harcayacaklar, torpilli maaşlarla servetleri büyütecekler.

Buradan ahkam severlere seslenmek istiyorum; milletimiz ne yapacağını çok iyi biliyor. O sandık geldiğinde milletimiz tasarrufun şahını yapacak. Gereksiz yanan ampul sönecek, tasarruf yapacağız.

Bakan Nebati’nin açıklamalarına tepki

Bir de iktidarın gözbebeği Nebati Bakan var. Sağolasın gideni aratmıyor. Işıl ışıl dolar işaretli gözleri muhteşem. Sayın Erdoğan’ın son dönemlerdeki tercihlerine bayılıyorum.

Saray bürokrasi saçmalama yarışına girerken ışıltılı gözler geri kalır mı? Adeta yeni öğrendiği tüm kelimeleri aynı cümle içinde kullanmaya çalışan çocuklar gibi…

Üstat diyor ki, bu ibretlik cümle ile diyor ki; biz bilgi ve bilimden koptuk. Dünyada uygulanan tüm ekonomi politikalarını da reddediyoruz. Bizi artık nörologlar değerlendirsin.

Yahu niye bu kadar uğraşıyorsun? De ki; biz ekonomiyi böyle yönetiyoruz çünkü ‘Sayın Erdoğan böyle istiyor’ de. Allah’ın bildiğini niye kuldan saklıyorsunuz? Saçma sapan açıklamalarınızla çilekeş milletimizi daha fazla yormayın.

“Gençlerine aşağılık demekten hiç mi utanmıyorsun?”

Buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum: Ekonomiyi batırdığın gerçeğini, Milletimizi fakirleştirdiğin gerçeğini, Abuk sabuk yalanlarla mı örteceksin?

Milletin parasını, yandaşlarına yedirdiğin gerçeğini, Beş para etmezlere, 5-10-15 maaş verdiğin gerçeğini, Merkez Bankası’nın bile, kasasını boşalttığın gerçeğini, Lügatlara sığınarak mı örteceksin? Lügat demişken;

Bir yanda bakanları, bürokratları, saçmalamaya devam ederken; Diğer yanda ise, Sayın Erdoğan, artık millete hakaret etmekte, yeni yöntemler deniyor.

Eskiden dümdüz hakaret ederdi, artık lügatlı sövüyor… Geçen hafta, memleketten umudunu kesmek zorunda bıraktığı, gençlerimizi hedef aldı.

Dedi ki; “Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek gibi, süfli heveslerle, ellerin, yani başka ülkelerin, başka toplumların, kapısına varanlara acıyarak bakıyorum.

Bu vesileyle, Sayın Erdoğan’ın gözünde, çapulculuktan, süfliliğe terfi eden gençlerimizi kutluyorum. Henüz biz kadınların seviyesine gelemediniz ama, yakında onu da başaracağınıza eminim… Özetle, Sayın Erdoğan diyor ki; gençlerimizin daha iyi bir hayat sürmeyi istemeleri, “süfli bir hevesmiş”.

Yani, “aşağılık” bir hevesmiş… Yanlış duymadınız. Üstelik bunu söyleyen, bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Kadınlara “sürtük” diyebilen bir zihniyetten, elbette zarafet beklemiyorum.

Ama, gencine “aşağılık” demeye, hiç mi utanmıyorsun Sayın Erdoğan? Ayıptır, günahtır. Gençlere analarının ak sütü gibi helal olan, iyi ve haysiyetli yaşama arzusu, süfli bir hevesmiş…

Daha iyi bir hayat istemek, huzur istemek, mutluluk istemek, aşağılık bir hevesmiş. Hayallerini gerçekleştirebilmeyi, torpilsiz, mülakatsız, işe girmeyi istemek, aşağılık bir hevesmiş…

Peki bu beyefendiye göre, süfli olmayan hevesler nedir, biliyor musunuz? Mesela, Sayın Erdoğan için; ihale kovalamak, süfli değil, bilakis son derece asil bir heves.

Mesela; bol maaşlı, atanmış hayatlar peşinden koşmak, süfli değil, bilakis fevkalade asil bir heves. Hele de, lüks arabalar içinde pudra şekeri koklamak, hiç süfli değil, tam tersine müthiş asil bir heves.

Sayın Erdoğan; Bu kadar hakaret, yalan, iftira, bir Cumhurbaşkanına, hiç yakışmıyor. Ülkesinin kadınına sürtük, gencine aşağılık, çiftçisine terörist demek, bir Cumhurbaşkanına, hiç yakışmıyor. Çünkü bu devletin başına, laubalilik değil, ciddiyet yakışıyor. Çünkü bu aziz millet, zorbalığı değil, şefkati hak ediyor.

Çünkü Türkiye, süfli bir zihniyetle değil, asaletle yönetilmeyi hak ediyor! Sen her ne kadar, yolun sonuna geldiğini, fark etmesen de;

Artık milletimiz, iftira atmayan, yalan söylemeyen, bahane üretmeyen, başarılı, basiretli ve becerikli bir yönetim istiyor! Milletimiz; Hırsıza, yolsuza, arsıza göz açtırmayan, bölmeyen, ayırmayan, ayrıştırmayan bir yönetim istiyor!

Milletimiz; İradesine, sesine, derdine kulak veren, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışır bir anlayışla yönetilmek istiyor! İşte biz, aziz milletimizin, bu asil talebini karşılamaya talibiz!
Bu yüzden ülkemizi, her şeyden önce, bu ucube sistemden kurtaracak.

Dezenformasyon yasası

Biliyorsunuz, 1 Ekim itibariyle, iktidarın, “Dezenformasyonla Mücadele” adı altında çıkardığı, Sosyal Medya Yasası yürürlüğe girdi.

Yeni yasama yılının başlangıcında, Meclis gündeminde yer alan ilk düzenleme, iktidarın yüksek standartlarına göre bile, ucubelikte adeta bir baş yapıt oldu.

Sözüm ona, internetteki yalan haberleri durdurmak amacıyla çıkartılan, bu yasada; En çok merak ettiğimiz konu ise, yasanın nasıl işleyeceği… Yalanı kim ayırt edecek? Doğru nasıl bilinecek? Dezenformasyonu hangi kurum denetleyecek? Hiçbiri belli değil…

Mesela yalanları; havuz medyasının bir alt birimi gibi çalışan, RTÜK mü ayırt edecek? Mesela doğruyu; ENAG’ın, yüzde 186 olarak açıkladığı enflasyon rakamının karşısında, kendi çalışanlarını bile, zar zor ikna edip, enflasyonu, yüzde 83,45 açıklayan, TÜİK mi bilecek?

Mesela, şu meşhur dezenformasyonu; Trollerin efendisi, iftiraların prensi, algıların bekçisi, İletişim Başkanlığı mı denetleyecek?

Mesela; Facebook gidecek, yerine dezenformasyondan arındırılmış, “AKbook” mu gelecek? Twitter gidecek, yerine “Saray Kuşu” mu gelecek? YouTube gidecek, yerine “ŞahsımTube” mu gelecek?

İktidar her zaman olduğu gibi, yine bir cambaza bak oyunu sergiliyor. Buradaki cambaz: Sosyal Medya Yasası. Oyun ise: Hak ve hürriyetlerimize, pranga vurmak. Yani dezenformasyon bahane, istibdat düzeni şahane…

Giydiğimiz kıyafete, Ettiğimiz ibadete, Dinlediğimiz müziğe, Sevdiğimiz yemeğe bile, karıştıkları yetmedi; Şimdi de, doğruları öğrenmemizi istemiyorlar.

Çünkü; doğrulardan en çok onlar korkuyorlar. Çünkü; eğip bükemedikleri gerçeklerden korkuyorlar. Çünkü; fikri hür, vicdanı hür nesillerimizden korkuyorlar.

Hatırlayın, bu arkadaşlar nasıl iş başına gelmişlerdi? “Okuduğu şiirler, düşündüğü fikirler, söylediği sözler yüzünden, hapse girmeyen insanların ülkesini” vaat etmişlerdi, değil mi? Vesayet bitecek, yasaklar son bulacaktı değil mi?”

Paylaşın