CHP’li Tanrıkulu’nun “Dokunulmazlık” Fezlekesi TBMM’de

Aralarında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun da bulunduğu 4 vekilin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezleke Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) ulaştı.

Haber Merkezi / Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığınca Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale edildi.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

İmamoğlu: Bu Kez Kardeşçe, Barış İçinde Yaşamak İsteyenler Kazanacak

Diyarbakırlılara seslenen İmamoğlu, “Bu seçim kendini vatandaşın hizmetkarı olarak gören yöneticiler ile, vatandaşa hükmetmek isteyen yöneticiler arasında olacak. Bu seçim farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğunu düşünenler ile hepimizi tek bir kalıp içine sokmak isteyenlerin arasındaki seçim olacak. Size söz, bu kez kardeşçe, barış içinde yaşamak isteyenler kazanacak” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu ülkede kazanmak için her şeyi yapabileceklerini zannedenler var. Bunu en iyi sizler biliyorsunuz. Kaybedeceklerini gördükleri için yine her türlü hukuksuz yola başvuruyorlar. Geçen hafta Diyarbakır dahil çeşitli illerde yürütülen soruşturmaların seçime ayarlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Kaybedeceklerini gördüler, gerekli gereksiz, haklı ve haksız demeden operasyonlara başladılar.

Herkesi terörist ve suçlu ilan edilerek yapılan siyasete, milletin iradesini yok sayarak kayyum atamalarını normalleştiren akla asla geçit vermeyeceğiz. Seçim ve sandık güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Köylerimiz ve kasabalarımızda, şehirlerimizde Türkiye gönüllülerine üye olacak ve oyumuza sahip çıkacağız.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Adayı Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakırlılara çağrıda bulunduğu videoyu, sosyal medya hesabından paylaştı.

Tanrıkulu paylaşımına “Cumhurbaşkanı Yardımcımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sevgili Ekrem İmamoğlu‘nun, 13. Cumhurbaşkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Diyarbakır 1. Sıra Adayı olarak yer aldığım Milletvekilliği seçimlerine destek için Diyarbakırlı hemşerilerime özel mesajı” notunu düştü.

Videoda İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bu seçim kendini vatandaşın hizmetkarı olarak gören yöneticiler ile, vatandaşa hükmetmek isteyen yöneticiler arasında olacak. Bu seçim farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğunu düşünenler ile hepimizi tek bir kalıp içine sokmak isteyenlerin arasındaki seçim olacak. Size söz, bu kez kardeşçe, barış içinde yaşamak isteyenler kazanacak.

Bu ülkede kazanmak için her şeyi yapabileceklerini zannedenler var. Bunu en iyi sizler biliyorsunuz. Kaybedeceklerini gördükleri için yine her türlü hukuksuz yola başvuruyorlar. Geçen hafta Diyarbakır dahil çeşitli illerde yürütülen soruşturmaların seçime ayarlı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kaybedeceklerini gördüler, gerekli gereksiz, haklı ve haksız demeden operasyonlara başladılar. Herkesi terörist ve suçlu ilan edilerek yapılan siyasete, milletin iradesini yok sayarak kayyum atamalarını normalleştiren akla asla geçit vermeyeceğiz. Seçim ve sandık güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Köylerimiz ve kasabalarımızda, şehirlerimizde Türkiye gönüllülerine üye olacak ve oyumuza sahip çıkacağız.”

İmamoğlu, Diyarbakırlılara “15 Mayıs sabahında yeni ve güzel bir ülkeye uyanmak, bu bozuk düzenden kurtulmak için, oyunuzu liyakatli, yetenekli, çözüm üretecek olan Millet İttifakı kadrolarına istiyoruz. Oyunuzu 13. Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na vermenizi istiyoruz” dedi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan “Kürt Sorunu” Yorumu: Demokratik Yollardan Çözmeye…

Sezgin Tanrıkulu’nun ‘Bir de Benden Dinleyin. CHP Kürt Sorununun Çözümünde Ne Dedi?’ kitabına önsöz yazan Kemal Kılıçdaroğlu “Kürt sorununun çözülmesi, bizi demokratik Türkiye hayaline yaklaştıracak en büyük adımlardan biri olacaktır” dedi ve ekledi:

“O nedenle yıllardır bu sorunun çözümü konusunda AKP iktidarının tüm engellemelerine, manipülasyonlarına, gizli ajandalarına rağmen cesaretle, şeffaflıkla çözüm önerilerimizi ortaya koyduk. Kürt sorununun çözümü için ‘Bu meseleye biz başımızı koyduk. Biz bu meseleyi çözmek için kefenimizle yola çıktık. Bu yolda baldıran zehri içmek gerekiyorsa, onu da içeriz’ diyen Tayyip Erdoğan, sırf kendi koltuğunu korumak için çözüm sürecini suiistimal etti ve zehri kendisi hariç tüm topluma içirdi. AKP’nin ‘çözüm süreci’ dediği sürecin büyük bedellerini yıllarca ödedik, ödüyoruz da.

Oysa o süreçte biz bu sorunun kapalı kapılar arkasında değil, halk iradesinin tecessüm ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, siyasi ve toplumsal mutabakatla çözülebileceğini ısrarla vurguladık. Çözüm sürecinde TBMM’ye açık ve somut öneriler sunduk ve bu önerilerimizin arkasında durduk. Dün olduğu gibi, bugün de Kürt sorununu demokratik yollardan çözmeye, terörü sonlandırmaya, anaların gözyaşlarını dindirmeye kararlıyız. Çünkü bu sorun sadece Kürt yurttaşlarımızın değil, tüm Türkiye’nin ortak sorunudur ve çözümü de ortak siyasi ve toplumsal mutabakatla olacaktır.”

ANKA’dan Tamer Arda Erşin’in haberine göre CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, Scala Yayıncılık’tan çıkan “Bir de Benden Dinleyin. CHP Kürt Sorununun Çözümünde Ne Dedi?” başlıklı kitabı çıktı. Kitabın önsözünü; CHP Genel Başkanı, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu kaleme aldı. Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:

“Bir Türkiye hayalim var benim! Ağır bir atmosferin altında, büyük bir değişim umuduyla, halkımızın sonsuz güveniyle yeni bir düzen için yola çıkıyoruz… Çünkü bir hayalim var… Yurttaşlarını korkunun değil güvenin, nefretin değil sevginin birleştirdiği bir Türkiye hayali bu. Ayrıştıran değil barıştıran, çatıştıran değil buluşturan, düşmanlaştırılan değil kardeşleştirilen bir Türkiye hayali bu.

Yurttaşını birbirinden ayıran, kin, nefret, öfke, hınç ve korku salan, insan haklarını ayaklar altına alan, adalet mekanizmalarının adaletsizlik ürettiği, kayırmacılığın, liyakatsizliğin, kanunsuzluğun diz boyu olduğu, komşularıyla ve hatta tüm dünyayla kavga eden değil; iç barışını kurmuş, yurttaşlarının kendilerini eşit, özgür, güvende ve dolayısıyla mutlu hissettiği bir Türkiye hayali bu. Birbirinden farklı dillerin, inançların, etnik kimliklerin, fikirlerin tehdit değil zenginlik olarak görüldüğü, yurttaşların etnik, inançsal veya fikirsel farklılıklarının kutuplaşmaya değil, ülkenin güçlenmesi için kusursuz çalışan bir organizmaya dönüştürüldüğü, demokratik, laik bir Türkiye hayali bu.

Devletin yurttaşa kaygı değil güven saldığı bir Türkiye hayali bu. Kolluk güçlerinin insan haklarını sistematik olarak ihlal ettiği değil, koruduğu bir Türkiye hayali bu. Suçlulara kalkan olan, suçları cezasız bırakan değil, yargılayan adalet sisteminin eksiksiz işlediği bir Türkiye hayali bu. Yoksulun ekmeğine göz diken bir avuç yandaşın palazlandığı değil, yatağa tek bir çocuğun aç girmediği, sosyal devletin hayata geçirildiği bir Türkiye hayali bu. Devletin yoksul yurttaşa sadaka değil, insanlık onuruna yaraşır yöntemlerle; yandaş-muhalif ayrımı yapmadan destek sunduğu bir Türkiye hayali bu.

“Gizli bir ajandam yok”

Kurtuluş Savaşı’nda omuz omuza vererek, kıtlık zamanlarında ekmeğini, suyunu paylaşarak zafere ulaşan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni beraber kuranların da hayali buydu. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesi bu hayalin bir cümlede billurlaşmış ifadesidir. Gizli bir ajandam yok; yıllardır tüm halkımızla paylaştığım açık bir Türkiye hayalim var benim. Ülkemizin ilerlemesi, büyümesi, genişlemesi, iç barış ve huzurun sağlanması önündeki en büyük engellerden biri olan Kürt sorununun çözülmesi, bizi demokratik Türkiye hayaline yaklaştıracak en büyük adımlardan biri olacaktır.

O nedenle yıllardır bu sorunun çözümü konusunda AKP iktidarının tüm engellemelerine, manipülasyonlarına, gizli ajandalarına rağmen cesaretle, şeffaflıkla çözüm önerilerimizi ortaya koyduk. Kürt sorununun çözümü için ‘Bu meseleye biz başımızı koyduk. Biz bu meseleyi çözmek için kefenimizle yola çıktık. Bu yolda baldıran zehri içmek gerekiyorsa, onu da içeriz’ diyen Tayyip Erdoğan, sırf kendi koltuğunu korumak için çözüm sürecini suiistimal etti ve zehri kendisi hariç tüm topluma içirdi. AKP’nin ‘çözüm süreci’ dediği sürecin büyük bedellerini yıllarca ödedik, ödüyoruz da.

“Türkiye’nin ortak sorunudur”

Oysa o süreçte biz bu sorunun kapalı kapılar arkasında değil, halk iradesinin tecessüm ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, siyasi ve toplumsal mutabakatla çözülebileceğini ısrarla vurguladık. Çözüm sürecinde TBMM’ye açık ve somut öneriler sunduk ve bu önerilerimizin arkasında durduk. Dün olduğu gibi, bugün de Kürt sorununu demokratik yollardan çözmeye, terörü sonlandırmaya, anaların gözyaşlarını dindirmeye kararlıyız. Çünkü bu sorun sadece Kürt yurttaşlarımızın değil, tüm Türkiye’nin ortak sorunudur ve çözümü de ortak siyasi ve toplumsal mutabakatla olacaktır.

Kürt sorununun bu ülkedeki tüm yurttaşların kişisel hikâyelerine çarpan acı yansımaları var. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, bu ülkenin her şehir, köy, kasaba ve mezrasına kadar bu sorundan kaynaklı acıların izdüşümleri oldu. 100 yaşını dolduran Türkiye Cumhuriyeti, bu cumhuriyeti ayakta tutan cefakâr yurttaşlar, gelecek yüzyıllarda da bu acıları çekmeyi hak etmiyor. Birtakım ideolojik veya siyasi hesaplarla, koltuk sevdasıyla bu acıları istismar edenlerin devrini kapatmaya, AKP’nin yarattığı enkazın altındaki ülkeyi kurtarmaya, enkazı tamamen kaldırıp yeni bir Türkiye inşa etmeye kararlıyız.

“TBMM çatısı altında tartışmaya açtık”

Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak masamızda ziyadesiyle bilgi ve birikim bulunuyor. Üstelik biz bu birikimi kendimize saklamadık, seçimden seçime kullanmak üzere tozlu raflarda tutmadık. Tüm önerilerimizi TBMM çatısı altında tartışmaya açtık. Fakat çözüm sürecinde bile AKP, bu önerilerimizin önüne set çekmeye, CHP’yi çözüm karşıtı olarak göstermeye çalıştı. Ömrünü insan hakları savunuculuğuna adamış, Cumhuriyet Halk Partisi’nin adalet ve insan hakları mücadelesine önemli katkılar sağlamış olan milletvekilimiz Sezgin Tanrıkulu’nun bu kitapta aktardıkları, Kürt sorununun çözümü konusundaki çalışmalarımızın ne kadar gerçekçi ve somut olduğunu ortaya koyuyor.

Eğer çözüm sürecinde CHP’nin sesine kulak verilseydi, Türkiye Cumhuriyeti; yüzüncü yaşına ekonomik krizle, toplumsal kutuplaşmayla değil, bayram havasında girecekti. Nitekim bu kitapta okuyacağınız üzere CHP’nin sunduğu öneriler, çözümün ancak toplumsal mutabakatla, iç barışla mümkün olduğu gerçeği üzerine kuruludur. Bizim CHP olarak bir Türkiye hayalimiz var. O hayal, ülkemizin birlik ve beraberlik, yurttaşlarımızın barış ve kardeşlik içinde, eşit ve özgür bir yaşam sürdürebildiği müreffeh bir Türkiye’dir.

6 Şubat 2023 günü yaşanan deprem felaketinden önce yapı denetim mekanizmalarını işletmeyen, deprem sonrasında da erken müdahaleye girişmeyen ve böylece felakete felaket ekleyerek on binlerce yurttaşımızı kaybetmemize neden olan bu iktidardan ülkemizi kurtaracağız. Bu iktidarın açtığı yaraları birbirimize sarılarak, barışarak saracağız.

Bu gemiyi o güzel limana ulaştırmakta, gelecek kuşaklara yapısal sorunlarından kurtulmuş, sarsıntılar karşısında temeli sağlamlaştırılmış, güçlü, demokratik, laik bir Türkiye bırakmakta kararlıyız ve mutlaka başaracağız!”

Paylaşın

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Hakkında ‘Kimyasal Silah’ Fezlekesi

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan fezleke hazırladı. Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosunca hazırlanan fezlekede, Tanrıkulu’nun 20 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma yer verildi. 

Sezgin Tanrıkulu’nun paylaşımının “PKK’nin stratejik hedefleri ile bu hedefler bağlamında geliştirdiği söylem ve eylemleriyle aynı doğrultuda olduğu” iddia edilen fezlekede, Tanrıkulu’nun “terör örgütü propagandası yapmak” suçunu işlediği öne sürüldü.

Fezlekede, “27. Dönem Milletvekili Tanrıkulu hakkında Anayasa’nın 83. maddesine istinaden dokunulmazlığının kaldırılması talebinde bulunulması gerektiği kanaatine varılmıştır” ifadelerine yer verildi. Fezleke, TBMM’ye iletilmek üzere Adalet Bakanlığına gönderildi.

Sezgin Tanrıkulu ne demişti?

CHP İstanbul Sezgin Tanrıkulu, 20 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüntüleri izledim. Kimyasal silah insanlığa karşı bir suçtur. Yarın itibariyle iddialara dayanak olan görüntülerin doğruluğu üzerine soru önergemi Meclis gündemine sunacağım. Bu iddialar karşısında açıklama yapılmamış olması ilginç” ifadelerini kullanmıştı.

Tanrıkulu’nun sözlerine CHP yönetiminden destek gelmemiş, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “TSK, terörün en sıcak günlerinde bile kimyasal silaha asla tevessül etmemiştir. Böyle hassas ve istismara açık bir konuda ulu orta açıklama yapılması yanlış olmuştur. Doğru bulmuyoruz” demişti.

Ne olmuştu?

Medya Haber’e konuşan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur-Fincancı, TSK’nın askeri operasyonlarda kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin görüntüleri incelediğini belirtti:

“Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik-zehirli kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz.”

Bağımsız heyetlerin bölgede inceleme yapmasının uluslararası sözleşmeler gereği zorunlu olduğunu belirten Korur-Fincancı, “Uluslararası sözleşmelerin uygulanması ve kimyasal silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi kapsamında böyle bir iddia ortaya çıktığında nasıl bir araştırma yapılacağı da Minnesota Protokolü’nün ilkelerinin ele alınması gerekiyor,” dedi.

Korur-Fincancı bu açıklamalarının ardından iktidara yakın medya kuruluşlarınca hedef gösterildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Savunma Bakanı Hulusi Akar da kimyasal silah iddialarını yalanlayan açıklamalar yaptı.

Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında “Terör Örgütü Propagandası Yapmak”, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlamalarından soruşturma başlattığını açıkladı.

Korur-Fincancı’nın soruşturma kapsamında ifade vermesi beklenirken, 26 Ekim’da polisin evine yaptığı baskınla gözaltına alındı ve Ankara’ya götürüldü, 27 Ekim’de Sulh Ceza Hakimliğince  “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandı.

Paylaşın

CHP’li Tanrıkulu: Haziranda 39’u Çocuk 792 Kişi İşkence Gördü

Haziran ayına ilişkin hak ihlalleri, CHP’li Sezgin Tanrıkulu tarafından rapor haline getirilerek paylaşıldı. Rapora göre haziranda 39’u çocuk olmak üzere 792 kişi işkence gördü. İşçilere, kadınlara, gazetecilere yönelik ihlaller de devam etti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, “Haziran 2022 Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri Raporu”nu yayımladı.

Tanrıkulu’nun raporuna göre, haziran ayında 231 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi. Yaşam hakkı ihlallerinde, 187 emekçinin hayatını kaybetmesi ile iş cinayetleri birinci sırada yer aldı. Rapora göre kadın cinayetlerinde 32 kadın hayatını kaybederken, 5 kişi de cezaevlerinde hayatını kaybetti.

39 çocuk işkence gördü

Tanrıkulu’nun raporunda bir ayda 792 işkence olayı yaşandığı belirtilirken, bu olayların 51’nin cezaevlerinde yaşadığı ve işkenceye uğrayanlardan 39’unun çocuk olduğu kaydedildi.

Haziran ayında toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik hak ihlalleri de devam etti.  71 eylem ve etkinliğe müdahale edilirken, bu müdahalelerde 35’i çocuk 783 kişi hakkında adli ve idari işlem yapıldı. 10 kişi toplantı ve gösteri yürüyüşünü kullandığı için açılan davalarda mahkûm oldu. 7 ilde 11 tiyatro, gösteri vb. etkinlikler yasaklandı.

Gazetecilere yönelik hak ihlalleri de raporda yer aldı. Buna göre haziranda 26 gazeteci gözaltına alındı, 16 gazeteci tutuklandı, 4 gazeteci hakkında açılan davalardan mahkûm oldu, bir gazeteci ise saldırıya uğradı.

Sansür

292 internet haberine erişim engeli geldi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kanallara 5 kez ceza verdi, 11 kitap hakkında toplama kararı verildi.

Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullandığı için 32 kişi gözaltına alındı, 13 kişi tutuklandı. 10 kişi hakkında, bu hakkını kullandığı için açılan davalarda mahkûmiyet kararı verildi. 35 kişiye bu alanda soruşturma açıldı.

Tanrıkulu, raporundaki verilerden yola çıkarak, “Adalet ve Kalkınma Partisi, ‘İşkenceye sıfır tolerans’ dedi. İnsan hakları ihlallerini bitirme iddiasıyla geldi, 20 yıl önce. Bugün itibarıyla zalimlikte, zulümde ve insan hakları ihlallerinde bir şampiyonluğa doğru ilerliyor” dedi.

“Adalet ve Kalkınma Partisi geldiği noktada zalimlik, zulüm ile ayakta duruyor” diyen Tanrıkulu, “Bunlar kendi iktidarlarının idari pratiğine dönüşmüş durumda ama söz veriyoruz, hiç kimse umutsuz olmasın. Bütün bunları ortadan kaldıracağımız ortamı seçimden sonra yaratacağız” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: ANKA)

Paylaşın

CHP’li Sezgin Tanrıkulu’na ‘1915’ Soruşturması

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında 1915 olaylarıyla ilgili paylaşımları nedeniyle soruşturma başlattı.

Sezgin Tanrıkulu, sosyal paylaşım platformu Twitter’daki hesabından 24 Nisan’da 1915 olayları ile ilgili paylaşımda bulundu.

Soruşturma 301’den

Başsavcılık, Tanrıkulu hakkında “Türkiye Cumhuriyeti devletinin manevi şahsiyetini aşağıladığına” dair somut deliller bulunduğu gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesi gereğince soruşturma başlattı.

Tanrıkulu, 24 Nisan’da sosyal medya hesabından şunları yazmıştı:

“107 yıl önce #24Nisan1915’te yüzlerce Ermeni aydını İstanbul’da gözaltına alınıp, Çankırı, Ayaş, Ankara’ya sürüldü ve zorla kaybedildi. Kötülüğün miladı ile olan bu tarihle yüzleşmeden gerçek adalet sağlanamaz.”

301. Madde

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçunu düzenleyen 301. maddesinde,

“(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet
Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır” hükümlerine yer veriliyor.

1915 olayları

Birinci Dünya Savaşı sürerken Anadolu’da yaşayan Ermeniler 1915-1916 yıllarında, dönemin Osmanlı yönetimi tarafından Doğu Anadolu’dan Suriye ve Mezopotamya’ya sürgüne zorlanmıştı. Açlık, susuzluk, hastalık ve katliamlar nedeniyle yüz binlerce Ermeni, sürgün yollarında hayatını kaybetmişti.

Ermenistan ve çok sayıda tarihçi, bu dönemde 1 milyonun üstünde Ermeninin sistematik olarak katledildiğini ve ağır koşullarda ölüme terk edildiğini savunarak bu süreci “soykırım” olarak nitelendiriyor.

Türkiye ise tehcir kararının, savaşın zorlu şartları altında silahlı isyana karşı “son çare” olarak alındığını savunuyor; “acı olaylar” yaşandığını kabul etmekle birlikte soykırım nitelendirmesine karşı çıkıyor. Ermeni kırımını dünyada 30’u aşkın ülke, parlamento düzleminde soykırım olarak tanıyor.

Paylaşın

2021’de 2 Bin 964 Kişinin Yaşam Hakkı İhlal Edildi

2021 yılında 2 bin 964 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi, 3 bin 145 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kalırken, en az 334 barışçıl toplantı ve gösteriye kolluk güçleri zor kullanarak müdahale etti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, “2021 Yılı Hak İhlalleri Raporu”nu yayınladı.

Rapora göre, 2021 yılında 2 bin 964 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi, 3 bin 145 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.

İnsan Hakları Derneği, Af Örgütü, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın da verilerinden yararlanılan rapordan öne çıkan ihlaller şöyle:

“En az 334 barışçıl toplantı ve gösteriye kolluk güçleri zor kullanarak müdahale etti. En az 3 bin 500 kişi gözaltına alındı, bunların bir kısmı da tutuklandı.

Kadına yönelik şiddete karşı eylemlerde, öğrencilerin eylemlerinde 26 ilde en az 57 kere toplantı ve gösteri özgürlüğü Valilikler tarafından yasaklandı.

2021 yılında yaptıkları haberler nedeniyle ya da olayları / gelişmeleri izleyen 26 gazeteci/programcı saldırıya maruz kaldı.

Cezaevlerinde 925 kötü muamele ve işkence vakası saptandı.

Örgütlenme özgürlüğünü kullanmak isteyen 200 kişi tutuklandı,

Düşünceyi ifade özgürlüğü bağlamında toplam 386 ihlal gerçekleşti.

En az 130 davada 250 gazeteci haberleri nedeniyle yargılandı. En az 50 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle gözaltına alındı.

RTÜK, 71 kararla televizyonlara 21 milyon 500 bin lira idari para cezası verdi (23’ü Halk TV, 21’i TELE 1, 15’i Fox TV, 8’i KRT, 4’ü Habertürk)…

Basın İlan Kurumu, Cumhuriyet, Evrensel, BirGün ve Sözcü başta olmak üzere gazetelere 115 gün ilan kesme cezası uyguladı.

2021 yılında yazıları, konuşmaları ya da genel olarak düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek etkinlikleri nedeniyle en az 92 kişi (41’i gazeteci, yazar, yayıncı) hapis ya da para cezasına mahkum edildi. (RT)

Paylaşın