TİP Sözcüsü Sera Kadıgil: Bizden Çaldıkları Ne Varsa Hepsini Geri Alacağız

Partisinin TRT’deki propaganda konuşmasını yapan Türkiye İşçi Partisi Sözcüsü Sera Kadıgil, “Bizden çaldıkları ne varsa hepsini tek tek geri alacak, üretimi, tarımı, kaynaklarımızı patronların kaynaklarına göre değil, hepimizin ihtiyacına göre planlayacağız. Dinin baskı aracı olarak kullanılmasını, dini değerlerin siyasete alet edilmesini, Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarının birer birer elimizden alınmasını dur diyeceğiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Laikliği mutlaka kazanacağız. Üniversiteleri kayyumlardan, eğitimi de devleti de tarikatlardan temizleyeceğiz. Ülkemizi gençlerin terk etmek için can attığı değil kalıp özgürce yaşayacağı, okul şenliklerinde gençlik festivallerinde gönlünce coşacağı bir yer haline getireceğiz. Basının, bilimin, sosyal medyanın, kültür ve sanatın önündeki baskıları yok edeceğiz. Sadece sen değil, senden sonraki çocuklar da bu ülkede rahat nefes alıp verebilsinler, hayvanları sevebilsinler, ormanlarında gezebilsinler diye var gücümüzle çalışacak, vahşice giriştikleri çevre katliamlarına, iklim krizini bile kara çevirenlere, hayvanlara yönelik her türlü kötü muameleye karşı duracağız. Özellikle söz veriyorum sana; bu ülkede kadın erkek eşitliğini mutlaka kuracağız”

Kadıgil, konuşmasının devamında, “Kadın düşmanlığına, kadın cinayetlerine, şiddetin her türlüsüne, kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesine karşı savaşacağız. İstanbul Sözleşmesi’ne derhal geri dönecek, dönmemek için kırk takla atacak olanların karşısına duvar olup dikileceğiz. Her mahalleye ücretsiz ve nitelikli kreşler açacak, ev içi bakım yükünü olması gereken yere devletin üstüne alacağız.

Kadın olmayı, LGBTİ+ olmayı hakaret sayan ataerkiyi başlarına yıkacak, toplumsal cinsiyet eşitliğini mutlaka sağlayacağız. Etnik, dinsel, mezhepsel, cinsiyet temelli hiçbir ayrımcılığa ve engellileri yok sayan sağlamcı anlayışa geçit vermeyeceğiz. Bu topraklarda yaşayan insanların arasına nefret tohumları ekilmesine de baskı ve savaş politikalarına da kimden gelirse gelsin şiddet eylemlerine de karşı duracağız.

Bizi bölüp yönetmelerine müsaade etmeyecek. Kim ne derse desin halkların kardeşliğini savunacağız. İçeride sıkıştıkça dışarıda tüm dünyayla kavga etmeyi bilenleri durduracak, yurtta barışı, dünyada barışı sağlayacağız. Bil ki, tüm bunları yapabilmek için ilk iş olarak çocukluğunu çaldığı yetmiyormuş gibi geleceğini çalmak için de utanmadan çırpınan saray rejiminde de Recep Tayyip Erdoğan’dan da 14 Mayıs’ta kesin olarak kurtulacağız.” ifadelerini kullandı.

Siyasiler 14 Mayıs seçimleri dolayısıyla TRT’deki propaganda konuşmalarını yaptı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) adına konuşmayı parti sözcüsü Sera Kadıgil gerçekleştirdi. Kadıgil’in konuşmasında şunları söyledi:

“Gerçekleri söyleyenleri vergilerimizle yayın yapan bu kanala hiç çıkartmadıkları için şaşırmış olabilirsin ya da bu ekranda genelde bağırıp çağıran erkekleri gördüğün için de. Ama lütfen şaşırma kadınlar da milletvekili olabilir, ülke yönetebilir. Aslında biliyor musun kadınlar her şeyi ama her şeyi yapabilirler. Ben bu yüzden özellikle diğer siyasetçilerin hiç önemsemediği kardeşlerime sesleneceğim.

Çocukluğunu, hayatını çaldıkları kız kardeşim, evet sen, sana sesleneceğim. Yokluktan doğru düzgün beslenemediğin için büyüyemedin, boy atıp serpilemedin belki. Büyümen için gereken mamalara, bezlere, çalınmasın diye marketlerde kelepçe takıldı da yönetenler sadece oturup seyretti. Senden çaldıklarıyla zengin olanların çocukları ejder meyvesiyle doyarken sana bir elmayı çok gördüler.

İlkokul çağına geldiğinde öyle spor salonu, müzik odalı okullar bekleme sakın, onlar senin için değil, senin payına 60 kişilik sınıflar düştü. Susasan kantinde bir su 5 lira, açıksan bir tost 20 lira, evden koydukları beslenme artık bir kuru ekmekten ibaret, anan baban çaresiz elde yok, avuçta yok. Bunca yokluğun sorumlusu ülkeyi yönetenler değil yan sıranda oturan göçmen çocuğu ‘kızacaksan ona kız’ dediler. Ya da çok istemene rağmen okula gitmene bile izin vermediler.

Son 20 yılda daha kendi çocukken anne olmak zorunda bıraktıkları 500 bin kız çocuğundan birisin belki de… Ya da okulda olması gerekirken fabrikalarda, tarlalarda, inşaatlarda çalışan 2 milyon çocuk işçiden biri. Son 20 yılda okulu kapatılan 20 bin köyde doğdun belki kim bilir. Taşımalı eğitimle kilometrelerce yol tepenlerdensin. Ya da bilmediği bir dilde okuma yazma öğrenmeye çalışıp da daha ilk andan 10-0 geride başlamak düştü payına.

Üniversite çağındasın belki, güç bela kendini attın bir kampüsten içeri. Yurt bulmak ya da arkadaşlarınla eve çıkmak nostaljik bir hikaye artık senin için. Katar şeyhlerinin parayı bastırıp tek seferde 50 daire aldığı şehirlerde sana yer kalmadı. Kuş uçmaz, kervan geçmez havalimanlarına milyarlarca lira dökenler sana bir yurdu çok gördüler çünkü tarikatların, cemaatlerin yurtlarına mahkum ol istediler. Enes Kara gibi nice gencin hayatını söndürdüler. Bu şartlarda okulu bitirebilsen bile bir gelecek bırakmadılar ki sana. Hep ‘yeterince çalışırsan olur’ dediler.

Yeterince çalışsan da olmadığını gördüğünde çoktan 40 yaşına gelmiş ol istediler. Nihayetinde sana reva gördükleri ortalama hayat bu işte. Uyan, çocukları uyandır, kahvaltılarını hazırla, kocanın gömleğini ütüle, işe git en az 10 saat çalış. Fazla mesai ücreti alama, kovulmamak için sendikalı bile olama. İşten çık, markete git. Çocuğa süt alacaksan, kendine alacağın pedi bırak, eve sebze alacaksan çocuğa alacağın sütü bırak. Çünkü artık bu ülkede bir şeyleri alabilmenin tek yolu başka bir şeyleri alamamak. Marketten bir poşetle çık, ödediğin paraya inanamayarak bin sıkış tepiş bir otobüse arkanı bir yere daya ki sarkıntılık eden olmasın.

Hava mı karardı? İyice hızlanmak gerek. Şimdi sokak arasından biri çıkıp sana hallense ‘onun da o saatte orada ne işi varmış’ diyecekler. Sırtında bıçak yerde yatarken elde mezura eteğinin boyunu ölçecekler. İyisi mi çabucak eve git, yemeği hazırla, sofrayı kur, sofrayı topla, çay demle, çocukları uyut, evi topla, ertesi sabah 6’da bir daha ve sonra bir daha. Ta ki bir gün ayrılmak isteyip de öldürülünceye kadar. Belki bir plazanın 8. katında belki mevsimlik işçi olarak tarlalarda belki bir marketin kasasında…

Belki de hiç evden dışarı çıkmadan, önce çocukların, sonra torunların başını bekleyerek geçir istiyorlar ömrünü. ‘Doğrusu bu’ diyorlar sana bir de utanmadan. Sen yaşamak için değil hizmet etmek için varsın ve sakın ses çıkarma. Bu başımızdakilerin sana vadettiği yaşamak falan değil. Yeterince şanslıysan, nefes alıp vererek yaşlanmak. Oysa sen bu dünyanın en güzel ülkelerinden birinde doğdun. Bu ülke, bu dünya hepimizi yetecek kadar bereketli aslında. Peki neden azımız tok da çoğumuz yoksul bu topraklarda? Çünkü çalıyorlar güzel kardeşim.

Senden, benden, emeğinden, geleceğinden, hayatından çalıyorlar. Hayatın cefasını sen çek ki, sefasını onlar sürsün istiyorlar. Sonra da utanmadan karşına geçmiş, biz dini, milleti düşünüyoruz diye sana yalan söylüyor. Sana vatan millet ezan bayrak diye her konuşmaya başladıklarında lütfen şunu hatırla, bu ülkedeki en zengin 13 insanın servetine ulaşmak için 44 milyon insanın elindekini, avucundakini üst üste koymak gerekiyor. Çünkü bizi yönetenler bizi değil, bir avuç para babasına uşaklık ediyor.

Yaptıkları her şey, bunu görme, bunu bilme bunu düşünme diye. Şimdi çıkıp bir dondurma alsan kendine mesela bil ki üçte birini senden önce devlet yiyecek vergi diye. Sana okul hastane yapmak için sanma sakın. Dolar zenginleri zarar etmesin diye onlara verecek senden topladığı vergiyi de… İşte Türkiye İşçi Partisi yani TİP, senden çalınan her şeyi söke söke geri almak ve sana hak ettiğini geleceği kurmak için var güzel kardeşim. Biliyoruz ki, böyle yaşamak zorunda değilsin. Böyle yaşamak zorunda değiliz.

Üç tarafı denizlerle çevrili şu ülkede bir gün olsun denize girmeden yaşlanmana izin vermeyeceğiz. ‘Yapamazsın’ diyenlere inat sana söz başaracağız. Kirayı düşünmekten uykularının kaçmadığı, ilk depremde başına yıkılmayacağını bildiğin evinde elektriğin, suyun, doğalgazın, internetin ve tüm eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğu mutlu bir yaşam kuracağız. Plaza çalışanından, çiftçisine, doktorundan, oyuncusuna, metal işçisinden mühendisine tüm emekçilerin haftada en çok 5 gün, günde en çok 7 saat çalışacağı, çocuk işçiliğinin de işsizliğin de olmadığı emekli olunca hak ettiğin gibi gezip tozacağın bir gelecek kuracağız.

“Laikliği mutlaka kazanacağız”

Bizden çaldıkları ne varsa hepsini tek tek geri alacak, üretimi, tarımı, kaynaklarımızı patronların kaynaklarına göre değil, hepimizin ihtiyacına göre planlayacağız. Dinin baskı aracı olarak kullanılmasını, dini değerlerin siyasete alet edilmesini, Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarının birer birer elimizden alınmasını dur diyeceğiz. Laikliği mutlaka kazanacağız. Üniversiteleri kayyumlardan, eğitimi de devleti de tarikatlardan temizleyeceğiz.

Ülkemizi gençlerin terk etmek için can attığı değil kalıp özgürce yaşayacağı, okul şenliklerinde gençlik festivallerinde gönlünce coşacağı bir yer haline getireceğiz. Basının, bilimin, sosyal medyanın, kültür ve sanatın önündeki baskıları yok edeceğiz. Sadece sen değil, senden sonraki çocuklar da bu ülkede rahat nefes alıp verebilsinler, hayvanları sevebilsinler, ormanlarında gezebilsinler diye var gücümüzle çalışacak, vahşice giriştikleri çevre katliamlarına, iklim krizini bile kara çevirenlere, hayvanlara yönelik her türlü kötü muameleye karşı duracağız.

Özellikle söz veriyorum sana; bu ülkede kadın erkek eşitliğini mutlaka kuracağız. Kadın düşmanlığına, kadın cinayetlerine, şiddetin her türlüsüne, kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesine karşı savaşacağız. İstanbul Sözleşmesi’ne derhal geri dönecek, dönmemek için kırk takla atacak olanların karşısına duvar olup dikileceğiz. Her mahalleye ücretsiz ve nitelikli kreşler açacak, ev içi bakım yükünü olması gereken yere devletin üstüne alacağız. Kadın olmayı, LGBTİ+ olmayı hakaret sayan ataerkiyi başlarına yıkacak, toplumsal cinsiyet eşitliğini mutlaka sağlayacağız. Etnik, dinsel, mezhepsel, cinsiyet temelli hiçbir ayrımcılığa ve engellileri yok sayan sağlamcı anlayışa geçit vermeyeceğiz.

Bu topraklarda yaşayan insanların arasına nefret tohumları ekilmesine de baskı ve savaş politikalarına da kimden gelirse gelsin şiddet eylemlerine de karşı duracağız. Bizi bölüp yönetmelerine müsaade etmeyecek. Kim ne derse desin halkların kardeşliğini savunacağız. İçeride sıkıştıkça dışarıda tüm dünyayla kavga etmeyi bilenleri durduracak, yurtta barışı, dünyada barışı sağlayacağız. Bil ki, tüm bunları yapabilmek için ilk iş olarak çocukluğunu çaldığı yetmiyormuş gibi geleceğini çalmak için de utanmadan çırpınan saray rejiminde de Recep Tayyip Erdoğan’dan da 14 Mayıs’ta kesin olarak kurtulacağız.

Unutma ve sakın korkma, halkın egemenliğini bir kez saraydan söküp aldık yine başaracağız. ‘Yapamazsın, beceremezsin, istesen de değiştiremezsin’ diyenlere sakın inanma. Bil ki değiştirebilirsin, bil ki değiştirebiliriz, bil ki değiştireceğiz. Önce geleceğini çalanlardan kurtulacak sonra çaldıklarının hesabını tek tek soracak, sonra da hep birlikte pırıl pırıl bir hayat kuracağız. Bu ülke çok daha iyi bir yaşamı hak ediyor dostlar, o yaşamın anahtarı 14 Mayıs’ta mühür olup elinizde duracak.

Kötülüğü değil, iyiliği tercih edin. Size söylenen yalanları değil, içinizdeki sesi dinleyin. Türkiye İşçi Partisi seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı içinde girdiği için baraj sorunu yaşamıyor. Vereceğiniz her 70 ila 100 bin oy Meclis’te bir milletvekilini dönüşüp halk düşmanlarının karşısına dikiliyor. Oyunuzu Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’na Meclis seçiminde ise mutlaka halkın gerçek sesine Türkiye İşçi Partisi’ne verin. Çünkü Türkiye İşçi Partisi senin, Meclis senin.

Paylaşın

TİP’li Sera Kadıgil: Erdoğan Üçüncü Kez Aday Olamaz

TİP Milletvekili Sera Kadıgil, “14 Mayıs olağan seçim takvimi içinde olduğundan, daha önce 2 kez seçilen Tayyip Erdoğan kendi kendine (!) alacağı bir seçim kararıyla 3.kez CUMHURBAŞKANI ADAYI OLAMAZ. ‘Ama sistem değişti’ yanıtı hukuki bir yorum değil, siyasi bir kıvırmadır” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Parti Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimler için 14 Mayıs’ı işaret etmesine ilişkin olarak, “Seçim yasasında yapılan değişiklikler 14 Mayıs’ta kurulacak sandıkta uygulanamaz” değerlendirmesini yaptı.

Kadıgil Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “14 Mayıs’ta sandık konuşuluyor. Defalarca söyledik yine söyleyelim; YSK ‘mühürsüz oyları geçerli saymak’ tadında bir görev suçu işlemedikçe, seçim yasasında 6 Nisan 2022’de yapılan değişiklikler 14 Mayıs’ta kurulacak sandıkta uygulanamaz. Seçim 1 gün değil, 60 günlük bir süreçtir!” ifadesini kullandı.

“Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olamaz”

“Bir Anayasal uyarı daha yapalım” diyen Kadıgil, “14 Mayıs olağan seçim takvimi içinde olduğundan, daha önce 2 kez seçilen Tayyip Erdoğan kendi kendine (!) alacağı bir seçim kararıyla 3.kez CUMHURBAŞKANI ADAYI OLAMAZ. ‘Ama sistem değişti’ yanıtı hukuki bir yorum değil, siyasi bir kıvırmadır” sözlerine yer verdi.

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

TİP’li Kadıgil: Tek Hedefimiz Saçma Rejimlerden Ülkeyi Kurtarmak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta asgari ücretin yüzde 25 zamla, 5 bin 500 TL’ye çıkarıldığını duyurdu. Öte yandan yeni asgari ücret, 6 bin 391 lira olan açlık sınırının ve 20 bin 818 lira olan yoksulluk sınırının altında kaldı.

Cumhuriyet’ten Rengin Temoçin, Türkiye’nin ekonomik durumuna ilişkin Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ile konuştu.

Kadıgil, “Bizim için en büyük problem asgari ücretin kaç lira olacağı değil, ülkenin yüzde 55’ine yakınının asgari ücretle çalışıyor olmasıdır. Asgari ücret en düşük tecrübeli işlerdeki başvuru ücreti. Ancak 20 yıllık metal işçisi de asgari ücretle çalışıyor, avukatlar mühendisler asgari ücretle çalışıyor. Bir genel ücrete dönüştü. Asgari ücretin mantığı kalori hesabı üzerinden yapılır. Asgari ücret şu anda açlık sınırının altında olmasıyla asli mantığından da çıkmış durumda. Kabul edilemez buluyoruz” dedi.

Kadıgil, AKP’nin ekonomi politikalarına ilişkin ise, “Perşembenin gelişi çarşambadan belli derler. AKP, neoliberal politikaların bayrak taşıyanı olarak getirildi. O yüzden Saray rejiminden kurtulmak elzemdir diyoruz” diye konuştu.

Kadıgil sözlerini şu şekilde noktaladı:

“Diyorlar ya ‘Tüm dünyada kriz varmış, her yerde enflasyon yükseliyormuş.’ Enflasyonun diğer ülkelerden 15 kat yükselmesinin tek bir nedeni var, onun adı da Recep Tayyip Erdoğan. Kendini her şeyden mesul gören her şeye cevabı olduğunu söyleyen ancak henüz bir üniversite diplomasını bile göremediğimiz Erdoğan. Bizim tek hedefimiz diğer muhalefet kuvvetleri gibi bu saçma rejimlerden ülkeyi kurtarmak.”

Paylaşın

Eylem Ve Festival Yasakları Meclis Gündeminde

Adana ve Eskişehir’deki eylem ve festivallere yönelik yasaklama kararları, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil tarafından Meclis gündemine taşındı ve konuya ilişkin iki soru önergesi verildi.

TİP’li Sera Kadıgil, Adana ve Eskişehir’de gerçekleştirilmesi planlanan etkinliklere yönelik yasak kararlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşıdı. Kadıgil tarafından Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması talebiyle verilen iki ayrı soru önergesinde, kararlara ilişkin gerekçeler hakkında bilgi talep edildi.

Önergelerin gerekçesinde “Önceki gün Adana’da 15 gün süreyle 9 siyasi parti ve sendikaların yapacağı faaliyetler hariç, park, bahçe, kamu binaları da dahil olmak üzere basın açıklaması, yürüyüş, toplantıların yasaklanmasının ardından bir yasak kararı da Eskişehir Valiliği’nden geldi. Eskişehir Valiliği’nin internet sitesinden yapılan açıklamada, jandarma bölgesi dahil olmak üzere kentte, resmi kurumların yapacağı programlar dışındaki tüm etkinliklerin 15 gün süreyle yasaklandığı açıklandı. Eskişehir’de uygulanan yasağın AnadoluFest müzik festivalini kapsadığı da ortaya çıktı” ifadelerine yer verilirken, kamuoyundaki “hayat tarzına müdahale” değerlendirmeleri de hatırlatıldı ve kararların Anayasal hakları ihlal ettiği vurgulandı.

Bakan Ersoy’a sorular

TİP Sözcüsü Kadıgil’in Bakan Ersoy’un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde yönelttiği sorular şöyle:

1-) Hiçbir makul gerekçe göstermeden 15 günlük yasaklarla aylar önce planlanan sanat faaliyetlerinin, atanmış valilerin keyfiyetiyle yasaklanması hakkında ne düşünüyorsunuz?

2-) Yasaklanan etkinlikler gerekçesiyle sanatçıların ve sanatseverlerin uğradığı mağduriyet ve oluşan zararlarını karşılamak için ne tür bir önlem alacaksınız?

3-) Müzik yasağını bir saat esneterek kalıcı hale getirmekle, hükümet olarak getirdiğiniz yasakların kamu sağlığı ve güvenliğiyle ilgili değil yaşam tarzına müdahale olduğu ve TCK madde 115’e göre suç oluşturduğuna yönelik değerlendirmeleriniz nedir?

Sera Kadıgil

Bakan Soylu’ya sorular

Kadıgil’in Bakan Soylu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde yönelttiği sorular ise şöyle:

1-) Adana’da verilen yasak kararının gerekçesinde Anayasa tarafından güvence altına alınan “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı”nın vatandaşlarca kullanılmasının “kamu huzur ve esenliğinin tehlikeye düşürüldüğü” ifade edilmektedir. Atanmış bir memurun Anayasal bir hakka yasak getirmesinin izahı nedir?

2-) Kamu görevi yürüten Valilik ve güvenlik güçlerinin kamu güvenliğini sağlamak için bulduğu çözümün vatandaşların kamusal alanı kullanmasının yasaklanması olması, bulunduğunuz kurumun ve kurumunuza bağlı birimlerin görevini yapamadığını açıkça göstermektedir. Bu kararda sorumluluğu bulunan, görevini yapamayan atanmışlar olarak istifa etmeyi düşünür müsünüz?

3-) Alınan yasak kararları eğer bir istihbarat bilgisine dayanıyorsa ve güvenlik endişesine dayanıyorsa söz konusu risk neden siyasi parti, resmi kurum ve sendikalara ait sair etkinlikleri kapsamıyor? Neden yasak sadece vatandaşların Anayasal haklarını ve yaşam tarzına yönelik etkinlikleri (yürüyüş, oturma eylemi, stant/çadır kurma, afiş/pankart asma, konser, şenlik, festival vb.) kısıtlamak şeklinde uygulanıyor? Amaç güvenlikse diğer etkinliklerde sağlanan güvenlik, neden en temel protesto hakkında sağlanamıyor?

Ne olmuştu?

Furkan Vakfı kurucusu Alparslan Kuytul’un Adana’da gözaltına alınmasının ardından kent genelinde toplantı ve yürüyüşlere 15 gün süre ile yasak getirilmişti.

Eskişehir’de de 12-15 Mayıs tarihlerinde yapılması planlanan Anadolu Fest’e Valilik kararıyla yasak getirilmişti. Karar yurttaşların tepkisine neden olurken, hukuki süreç başlatılmıştı.

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

TİP’li Kadıgil’den Erdoğan’ın İftar Yemeğine Katılan Sanatçılara Sert Sözler

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, TBMM düzenlediği basın toplantısıyla gündemi değerlendirdi. Konuşmasında önceki günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bazı sanatçılara verilen iftar yemeğini sert sözlerle eleştiren Kadıgil, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne (KCDP) açılan kapatma davasına ve Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı bir yurtta öğrencilerin yemekhane ve kantine şort ve kısa pantolonla girmesinin yasaklanmasına tepki gösterdi.

Gıda ve tarım krizine karşı TİP’in düzenlediği I. Tarım Konferansı’nın sonuç bildirisindeki somut önerileri de paylaşan Kadıgil, ayrıca tüm yurttaşlara 1 Mayıs’ta TİP ile yürüme çağrısında bulundu. Kadıgil, sözlerine başlarken “Saray, katlanarak artan örtülü ödeneğinin ve dudak uçuklatan masrafının hakkını vermek için iftarı vesile kılarak türlü alanlardan yandaşlarıyla bir araya geliyor” diyerek 2022 yılının ilk üç ayında 1 milyar 15 milyon liralık harcamayla rekor kıran örtülü ödeneği hatırlattı.

Erdoğan’ın Saray’da düzenlediği iftar yemeğine katılan sanatçıları tek tek sıralayan Kadıgil şöyle konuştu:

“Kimler yoktu ki bu etkinlikte… Kendisi her fırsatta ne kadar özgür olduğumuzu anlatırken damadı ihalelere doyamayan Hülya Koçyiğit, simitin bile 4 lira olduğundan bihaber ‘gerekirse simit yeriz’ diye oturduğu malikaneden halka akıl vermeyi ihmal etmeyen Hülya Avşar, Tayyip Erdoğan sevgisini anlatmaya ara verdiği nadir anlarda kadın şarkıcılara edep dersi vermeye kalkan Orhan Gencebay, pandemide müzisyenler çaresizlikten intihar ederken, bilmiyoruz kaç milyon TL harcayıp bin kişinin izlemediği konserlerde ağırladıkları birtakım şarkıcılar. Sinema televizyon emekçilerinin değil ama patronlarının örgütünün yani Yapımcılar Derneği’nin Kurucu Başkanı Birol Güven. Tescilli kadın düşmanı, bütün yandaşlığına rağmen AKP’de aday adaylığından öteye gidemeyen İbrahim Tatlıses ve daha niceleri bir aradaydı bu iftarda.

Evet Hülya Avşar’ın da salık verdiği üzere halk simite talim edecek ki Lale Devri’nin makbul sanatçıları saraylarda şatafat içinde ağırlanabilsinler, ejder meyveli smoothielerini içebilsinler, kestane ballı manda yoğurdu ve hurmayla günü tamamlayabilsinler.”

Kadıgil, Saray’daki yemeğe katılan sanatçılara şu soruları yöneltti:

“Biriniz kültür sanat emekçilerinin gerçek dertlerini anlattınız mı? Kapanan sahnelerin, ödenemez hale gelen faturaların hesabını sordunuz mu? Sanatçıların sosyal medya hesapları üzerinden tutulan kara listeleri, sözleşmelere eklenen ‘vallahi siyasi yorum yapmayacağım’ maddelerini konuşanınız oldu mu? Mahkeme kapılarında süründürülen Metin Akpınar için, Genco Erkal için bir küçük sitem etmeye cesaret edeniniz oldu mu? Sahi merak ediyorum bu isminin başında müzisyen sıfatı taşıyanlar hiç mi utanmadılar sanatlarını yasaklayanın sofrasına oturmaya?  Yüzden fazla müzisyen intihar etti, binlercesi enstrümanını sattı, müzisyenliği bırakmak zorunda kaldı. Hiç mi içiniz yanmıyor?”

‘Sarıklı olmasa da ‘kravatlı mollalar iktidarı’ laikliğe açtığı savaşı gaz kesmeden başka kılıflar ardında sürdürüyor!’

Neredeyse her alandaki pandemi kısıtlamalarına son verilmesine rağmen müzik yasağının devam etmesinin esas olarak bir kesimin yaşam tarzına yönelik tercihlerinin baskılanması anlamına geldiğinin altını çizen Kadıgil şöyle konuştu:

“Son 2 yıldır, gece 12’den sonra müzik yasak bu ülkede!  Sadece müzik değil, yaşam tarzını yasaklamak dertleri! İçki içmeyelim, eğlenmeyelim gezmeyelim! Şeriata uygun yaşayalım yaşamayacaksak da şehir içi gettolara sıkışalım derdindeler! İran’daki gibi bir gecede gelmedi ama bizdeki de artık basbayağı neo-şeriat! Koca İstanbul’da Kadıköy gibi üç beş sınırlı semtte ne yapacaksanız yapın, onu da 12’ye kadar yapın şeklinde başlayan politika en son Kadıköy’e tebliğci yollama noktasına ulaştı! Sarıklı olmasa da ‘kravatlı mollalar iktidarı’ laikliğe açtığı savaşı gaz kesmeden başka kılıflar ardında sürdürüyor!”

Kadıgil’in eleştirdiği bir diğer ünlü isim ise Bülent Ersoy oldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları hedef alan sözlerini hatırlatan Kadıgil, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Müzisyen kimliğini bir kenara koyuyorum. Daha 2 gün önce bey efendinin ‘suç işleri bakanının’ dediklerine bakın. Suçlularla fotoğraf çektirmeye ara verdiği zamanlarını LGBTİ+’lara saldırmakla değerlendiren Süleyman Soylu, yine bu ülkenin yurttaşlarının bir bölümünü cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle hedefe koydu. Sayın Ersoy’a açıkça sormak gerekir: LGBTİ+’lar, hele hele trans kadınlar bu ülkede her gün olmadık zulme uğrarken, bu zulmün baş müsebbipleriyle aynı masada oturmaya gerçekten hiç mi utanmıyor?  Bu açıklamanın üzerine Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin en ünlü trans kadınını sofrasında ağırlaması aslında ‘Erdoğan’dan Soylu’ya tokat gibi yanıt!’ olarak da manşetlerde yerini alabilir. Lâkin gönül isterdi ki Bülent Ersoy tüm düşmanlaştırılan LGBTİ+’lar için bir duruş sergileyebilseydi”

Kadıgil, Bülent Ersoy’a Saray tarafından gösterilen hoşgörünün benzerini Türkiye’de eşit yurttaş olarak yaşamak isteyen ve temel hakları gasbedilen herkese gösterilmesi gerektiğini belirterek Erdoğan’a çağrı yaptı:

“Saray’a da bir önerim var: Madem yılgın bir hoşgörüyle de olsa bazı translara karşı toleransınız yüksek, o halde bir gün de aynı Eryaman Olayı’nda olduğu gibi İzmir’de polis zoruyla evinden mahallesinden sürülmek istenen trans kadınları davet edin. Bir gün de katledilen Hande Kader’in yakınlarını, her gün öldürülme tehlikesi altında hayata tutunmaya çalışan arkadaşlarını davet edin. Etmezsiniz, çünkü belli ki trans kadınların da ancak zengini ve yandaşı makbul.”

‘Erdoğan tek cümleye 4 yalan sığdırıyor’

Erdoğan’ın “Korsanla mücadeleden telife, tiyatrodan sinemaya kadar pek çok farklı başlık altında verdiğimiz desteklerle sanatçılarımızın emeğine sahip çıkıyoruz” sözlerinin büyük bir yalan olduğunu belirten Kadıgil “Zat- ı şahaneleri bir cümleye 4 yalan sığdırmayı yine başarmış” diyerek sanatçılar ürettikleri eserlerden hala tek kuruş telif alamadıklarının altını çizdi.

Tiyatro ve sinema için sağlanan toplam destek miktarının 85 milyon TL olduğunu belirten Kadıgil; Rize’de çay bardağı şeklindeki kuleye 47 milyon lira ödenmesini eleştirerek “Yani bir memleket dolusu sanatçıya ödenen para iki çay bardağı etmiyor” dedi.

Kadıgil, neo-şeriat düzeni olarak tarif ettiği düzene karşı TİP olarak laiklik mücadelesini sürdüreceklerini belirterek “Tüm baskılara inat hatırlatalım, seveceğiz, gezeceğiz, canımız isterse içeceğiz ve görürsün teslim alamadığın bizler ilk seçimde sana neler edeceğiz” ifadelerini kullandı.

‘Elinizden geleni ardınıza koymayın’

TİP Sözcüsü Kadıgil, Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet ve saldırılarla mücadele etmek amacıyla 2010 yılında kurulan KCDP’ye “Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek” suçlamasıyla kapatma davası açılmasına da tepki gösterdi. “’Yaşamak istiyorum’ diyen kadınların şikayet dilekçelerini işleme koymayan erkek yargı, 300 TL nafakasını bile ödemeyen AKP’li bir erkeğin şikayetini derhal işleme almış” ifadelerini kullanan Kadıgil, “Asıl ‘kanuna ve ahlaka’ aykırı faaliyet yürüten sizsiniz. Bir ahlaksızlık arıyorsanız uzaklarda değil, halkın parasını çalan saraylılarda arayacaksınız! Ve emin olun yargılanacaksınız!” dedi.

Kadıgil, KCDP’nin kapatılması için verilen dava gerekçesinde yer alan “Derneğin kadın haklarını koruma kisvesi altında aile mefhumunu yok sayarak aile yapısını parçaladığı, kadın ve çocuklar üzerinden menfaat elde ettikleri, kaos yaratıp mağduriyetleri arttırmayı amaçladığı” ifadelerine tepki göstererek,  “Nasıl leş bir aileyse bunların kafasındaki aile, günde 3 kadının katledilmesi, her gün yüzlercesinin evlilik içi istismara, türlü çeşitli tacize, tecavüze uğraması bu aileyi bozmuyor. Her gün onlarca çocuğun istismar edilmesi bu kutsal aileyi bozmuyor. Ama kadın cinayetleriyle mücadele etmek için on yıldır adliye adliye, meydan meydan gezen KCDP bozuyor!” şeklinde konuştu.

Kadıgil sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yıllardır kadın mücadelesi yürüten Hülya Gülbahar’ın sözleriyle size cevap veriyoruz:

‘Kadınlar özgürlükleri için öldürülüyor. Çantalarında uzaklaştırma kararlarıyla öldürüleceklerini bile bile özgürlüklerini istiyor kadınlar… Dernek, vakıf, platform dediğin nedir ki? Kapatın, feshedin hepsini biz yenisini kurarız. Biz özgürlük için hayatlarımızı ortaya koyduk.’

Bir cümle de biz ekleyelim Hülya’nın sözlerine: Gelin; topunuzla, tüfeğinizle, yobaz yandaşınızla, trollerinizle, yargı kisvesi adı altında adliyelere yerleştirdiğiniz yandaşlarınızla gelin! Elinizden geleni de ardınıza koymayın!

Yoksullukla mücadele eden, belki iki çocuğun hayatını kurtarırız diye çırpınan Tarlabaşı Toplum Merkezi’ni ‘Çocuklara LGBTİ ve PKK propagandası’ yapıyor diyerek kapatın!

Rosa Kadın Derneği’ni kapatın! Şafak operasyonlarıyla basın evleri, kadınların iç çamaşırlarını saçın ortaya, ‘ince aramalarla’ alın gözaltına, o cahil cevvalliğinizle ‘Neden adınız Rosa diye sorgulayın’ belki bir başka iktibas bulursunuz Saray’a müjdeleyeceğiniz ve karşılığında ödüllendirileceğiniz!

Sayın Yanık siz de müdahil olun; hiç ar etmeden sizin yapmadıklarınızı yapan derneğin aleyhinde müdahillik talep edin, hiç utanmayın!

Asıl ‘kanuna ve ahlaka’ aykırı faaliyet yürüten sizsiniz. Bir ahlaksızlık arıyorsanız uzaklarda değil halkın parasını çalan saraylılarda arayacaksınız! Ve emin olun yargılanacaksınız!

Hani bir zamanlar ‘Sizden hesap sormazsam namerdim’ diye kükreyen dünün yiğit oğlanı, bugünün ‘suç işleri bakanı’ gibi koftiden atmıyoruz; hesap sormazsak namerdiz!

İstanbul Sözleşmesi davasına çağrı

28 Nisan 2022 Perşembe günü saat 09:45’te Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’ne dair davaları esastan görüşecek. Danıştay’ın vereceği karar; sadece İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının hukuksuzluğuna ve buna yönelik iptal taleplerimize ilişkin değil, aynı zamanda, Türkiye’nin geleceği ve hukukun üstünlüğü adına da belirleyici olacak. Hep birlikte orada olacağız.”

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) kampüsü içerisinde bulunan KYK’ye bağlı erkek öğrenci yurdunda yönetim tarafından öğrencilerin yemekhane ve kantine şort ve kısa pantolonla girmesinin yasaklanmasını da gündeme getiren Kadıgil; “Üniversitedeki dayılar tarafından yemekhane ve kantin girişlerine ‘kantin ve yemekhaneye şortlu ve kısa pantolonlu girmek kesinlikle yasaktır’ yazılı uyarı metni asılmış. KYK yurdu çıkma ihtimali milli piyango çıkma ihtimalinden daha düşükken yasaklar bitmek bilmiyor. Koşullar berbat, yemekler berbat. Öğrencilerin yurt sorunu için kanun teklifi verdik, aylardır bekliyor bir adım atılmıyor” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin içine girdiği gıda ve tarım krizine karşı TİP’in geçen hafta sonu İzmir’de düzenlediği Tarım Konferası’na da değinen Kadıgil, konferansın sonuç bölümünde yer alan önerileri sıraladı:

“Bu memleketi talan eden piyasacı tarım politikalarına son verecek, Türkiye’yi kendi kendine yeten bir ülke olması için yeniden yapılandıracak; kamu yatırımları, sosyal hizmetler, teşvikler, toplumsal ve kültürel yaşamın inşası ile köylerimizi yeniden kuracağız.

Özal ile başlayıp Saray Rejimi ile doruk noktasına ulaşan kamu kaynaklarının yağmasına son vereceğiz. Çiftçilere kamusal destek sağlayacak, yeniden kamu iktisadi teşekkülleri ile köy-kent bağlantısını sağlayacağız.

Tarımda kayıt dışI, güvencesiz çalışmaya son vereceğiz; kadın ve göçmen emeği sömürüsü ile yoğunlaşan bu alanda güvenceli ve gelecekli bir istihdam ilişkisi yaratacağız. Tarladan tabağımıza uzanan gıda ağının her aşamasının takipçisi olacak, sağlıklı gıdayı herkes için erişilebilir kılacağız.

Özetle sermayenin kar hırsıyla yakıp yıktığı, dışa bağımlılıkla güçsüzleştirdiği, 20 yılın sonunda bizi bir Ayçiçek yağına muhtaç hale getirdiği bu piyasacı anlayışa karşı, yurttaşlarımızı ve doğayı önceleyen bir tarım için mücadele edeceğiz.”

Kadıgil sendikal örgütlenme hakları gasbedilerek işlerine son verilen Pas South İşçilerinin direnişlerini selamlayarak; geçen hafta TİP’in TBMM’ye sunduğu sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik kanun teklifini hatırlattı.

TİP Sözcüsü, Fettah Tamince’ye ait otelde staj yaparken yaşamını yitiren Burak Oğraş ile ilgili soruşturma dosyasının 11 yıldır sonuçlanmamasını da gündem getirerek “Ortada hiçbir neden yokken gencecik bir insanın intihar ettiğine tam 11 yıldır inanmamızı bekliyorlar. Deliller zamanında toplanmıyor, var olan delillerle yapılması gereken iki şüpheli tam 11 yıldır tutuklanamıyor ve bir türlü dava açılmıyor. Bir anne ve bir babaya yaşatılan zulüm tam 11 yıldır sürüyor. 11 yıldır bir aile yasını tutamıyor. Buradan bir gecede iddianame hazırlayan savcılara sesleniyorum: 11 yılın sonunda artık bir iddianame hazırlayın ve bu zulme son verin!” şeklinde konuştu.

‘1 Mayıs’ta TİP’le yürünür’

Kadıgil açıklamasının sonunda 1 Mayıs İşçi Bayramı için de yurttaşlara şu sözlerle çağrıda bulundu:

“Bayram yaklaşıyor. 4 kişilik bir aile otobüsle memlekete gidip dönmeye kalksalar masrafı bir asgari ücrete denk geliyor. Maalesef bayramı bile sevdiklerimizle kutlamayı bu iktidar engelliyor! Gelin bu sene tam da bu sebeple bayramları birleştirelim! Ailenizle, sevdiklerinizle eşinizle, dostunuzla gelin; bu bayramı 1 Mayıs’ta meydanlarda başlatalım! Tüm bu anlattıklarıma hak verdiyseniz, daraldıysanız, seçimi bekleyecek lüksünüz kalmadıysa, 1 Mayıs’ta meydanlara, İstanbul’da Maltepe’ye. 1 Mayıs’ta Türkiye İşçi Partisiyle yürünür! Partinle yürü. Bu leş düzeni değiştir!”

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

“Bu İktidar Halkın Değil Sermayenin İktidarı”

Meclis Genel Kurulunda konuşan TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, AK Parti’nin getirdiği torba yasayı sert sözlerle eleştirerek, “Bu iktidar halkın değil sermayenin iktidarı.  Çalışanların değil patronların iktidarı. Yoksulların değil zenginlerin iktidarı!” dedi.

Sera Kadıgil, konuşmasının devamında, “Tek bayrak, tek devlet, tek millet mavralarıyla uyuttukları halkı 20 yılın sonunda tek domatese, tek salatalığa, tek hıyara muhtaç edenlerin iktidarı!” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda görüşülen Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve KDV Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1. Bölümü üzerine söz aldı. Kadıgil, Meclis kürsüsünden şunları söyledi:

“AKP yeni bir torba yasayla karşımızda.  18 kanununda değişiklik yapan, yine halkın değil ama patronların yarasına derman olacak bir düzenlemeyle karşımızdalar. Teklifte imzası bulunan tüm saray vekillerini tek tek tebrik ediyorum.

Şaka değil gerçekten tebrik ediyorum. Temsil vazifelerinin hakkını sonuna kadar veriyorlar. Kimi temsil ediyorlarsa onlara, çok güzel çalışıyorlar.

Misal bu torbada temsil ettikleri birçok kesimi yine unutmamışlar. Turizm patronları, vergi kaçakçıları, kayyumlar, saray eşrafı, hazine arazisine çökenler, arsız müteahhitler, maşallah hiçbiri unutulmamış. Araya da dostlar alışverişte görsün seçim yatırımı olsun diye muhtarları sıkıştırmışlar.

Öfkemiz baki elbet lakin artık zerre şaşırmıyoruz. Zira kendilerine yakışanı yapıyorlar. Kimin sayesinde bu koltuklarda oturuyorlarsa, kimlerle el ele kazanıyorlarsa mesailerini de onlar için harcıyorlar. Bakalım neler var sarayın heybesinde, misal vergi kaçakçısına pişmanım derse yüzde 50 ceza indirim var.

Zaten vergi kaçırılsın diye elinizden geleni yapıyorsunuz. Vergi vereni verdiğine pişman ediyorsunuz. Şimdi kaçıranı kazara yakaladınız “Aaa dur pişmanım derse de yarısını silelim” diyorsunuz. Bari ek madde koyun “tövbe ettim” derse tümünü silin, yazıktır vergi kaçakçılarına! Elinizi korkak alıştırmayın!

Başka ne var?  Hazine arazilerini peşkeş çekmek var.  Zaten Resmi Gazete emlak bültenine dönüştü. Enerji şirketlerini sattınız, maden işletmelerini sattınız, şeker, kağıt, gübre fabrikalarını sattınız bitti değil mi, hepsi bitti. Satacak neyimiz kaldı, bir yanarken seyrettiğiniz ormanlar bir de hazine araziler!

Hazine arazilerini peşkeş çekmeye eliniz gidiyor. Topraksız köylüye bilabedel toprak tahsis etmeye eliniz gitmiyor.

Turizm patronlarına devletin kasasından teşvik vermeye eliniz gidiyor. 3- 5 ay çalıştırıp sonra kapının önüne koydukları turizm emekçileri için, tatilin hayalini bile kuramayan milyonlarca insan için bir düzenleme yapmaya eliniz gitmiyor.

Taşıma şirketleri batmasın diye servislere ara zam yapmaya eliniz gidiyor. Taşımalı sistemi ortadan kaldırmaya, çocuklar servise mecbur kalmasın diye her mahallede her köyde laik nitelikli parasız eğitim verecek okullar açmaya, atama bekleyen öğretmenlere bir sınıf vermeye, eliniz gitmiyor!

Boğaziçi kayyumu yalnızlık çekmesin diye yüzer yüzer kadro tesis etmeye eliniz gidiyor. Parasızlıktan okulu bırakmak zorunda kalan, harıl harıl yurt dışına kaçmaya çalışan öğrencilerle ilgili bir çözüm üretmeye eliniz gitmiyor!

Şirketlerin vergi borcunu bir değil on değil yüz kez silmeye eliniz gidiyor. Gençlerin KYK borçlarını silmeye eliniz gitmiyor! Sarayı sair giderlerden muaf tutmaya eliniz gidiyor. Asgari ücretliyi vergiden muaf tutmaya eliniz gitmiyor. Daha 3 ay evvel çıkarttığınız bütçe harcırahlarına yüzde 80 zam yapmaya eliniz gidiyor. Açlık sınırının altında yaşayan asgari ücretliye ara zam yapmaya eliniz gitmiyor!

Vergi kaçakçılarına pişmanlık affı düzenlemeye eliniz gidiyor. Vergi adı altında haraç kestiğiniz, nalıncı keseri gibi hep zengine yontan şu rezil vergi sistemini düzeltmeye eliniz gitmiyor! Nedeni basit. Çünkü sizin eliniz patronlardan başkasının eline değmiyor! Dedim ya tebrik ederim iktidar vekillerini işlerinin hakkını veriyorlar diye. Çünkü işleri bu!

‘Bu iktidar halkın değil sermayenin iktidarı”

Çünkü bu iktidar halkın değil sermayenin iktidarı.  Çalışanların değil patronların iktidarı. Yoksulların değil zenginlerin iktidarı! Tek bayrak, tek devlet, tek millet mavralarıyla uyuttukları halkı 20 yılın sonunda tek domatese, tek salatalığa, tek hıyara muhtaç edenlerin iktidarı!

Varsa yüreğiniz bir gün olsun patronlara değil gelin şu rapora çalışalım! Aile hekimleri yazmış, çocukların durumunu araştırmış! Ne diyor biliyor musunuz, her dört çocuktan biri beslenemiyor, kız çocuklarının yüzde 85’i doğru düzgün beslenemiyor diyor!

Bu ülkede artık yoksul halk çocukları dengesiz beslenmekten obez bile olamıyorlar!  Afrika ülkelerindeki gibi doğrudan açlıkla baş başalar diyor!

Hekimlerden haraç kesmeye eliniz gidiyor da yek ekmeğe muhtaç ettiğiniz milyonlarca insan için tek çare düşünmeye eliniz gitmiyor! Varsın gitmesin ama şunu sakın unutmayın; satıp savdığınız her karış vatan toprağının, aç bıraktığınız her bir çocuğun, memleketinden umudunu kesmiş her bir gencin hesabını tek tek vereceksiniz!

Yok öyle aldatıldık allah affetsin falan! Kapatamayacaksınız bu hesabı! Unutturamayacaksınız!  Arada kaynayamayacaksınız!  Halk düşmanı yasalara attığınız her bir imzanın, kaldırdığınız her bir parmağın, bu halktan çaldığınız her bir kuruşun hesabını and olsun vereceksiniz.”

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

“Kazanmak İçin Gözü Dönmüş Bir İktidarla Karşı Karşıyayız”

Seçim Kanunu içerisinde yer alan il ve ilçe seçim kurulları düzenlemesine ilişkin konuşan TİP Milletvekili Sera Kadıgil, “Biz 61 yıldır bu şekilde seçim yapıyoruz. Bakın darbe döneminde Kenan Evren’in bile aklına gelmedi. Kazanabilmek için gözü bu kadar dönmüş bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, KRT TV ekranlarında gazeteci Savaş Kerimoğlu’nun sunduğu “Uyanma Vakti” programına konuk oldu. Kadıgil, Kerimoğlu’nun sorularına yanıt verirken Türkiye gündemine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.

Programın başında Kerimoğlu’nun “İçime sinmiyor’ dediğiniz bir şey var mı?” sorusuna yanıt veren Sera Kadıgil, “Halkın vergisiyle maaş alıp, halkın dertleriyle ilgili hiçbir şey yapmayan bir yerde çalışmak zorunda kalmak içime sinmiyor. Orası TBMM ve benim için çok saygın bir yer ama içine girip hâlini görmek, Gazi Meclis’in kimlere kaldığını görmek gerçekten hiç içime sinmiyor” dedi.

AKP ve küçük ortağı MHP’nin Seçim Kanunu’na ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kadıgil, “Oyunu kaybettiğini çok net gören bir iktidar var. Oyunu kaybettiği için de oyunun kurallarını ve hakemlerini değiştirerek ‘Millet iradesini ne kadar zedelersek o kadar çok koltuğa sahip oluruz’ düşüncesiyle hayal kuran bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi.

TİP Milletvekili Sera Kadıgil şöyle devam etti:

“Kanunun nereden çıktığı çok açık. Bütün anketler önümüzde. ‘Bay bay Tayyip Erdoğan’ noktasındayız. Bunu sadece biz değil Saray’da oturan zat-ı muhterem de çok net görebiliyor. Geldiğimiz noktada seçime bir yıl iki ay kala çok stratejik bir zamanlamayla kendine göre bir seçim kanunu hazırladı. Bunu da utanmadan Meclis’te bize görüştürüyorlar.”

AKP iktidarının seçmen iradesini taşıyamayacağı için seçmen iradesini “sakatlamak” istediğine dikkat çeken Kadıgil, “Getirilen düzenlemelere baktığınızda çok ciddi siyasi mühendislik hesapları görüyorsunuz” dedi.

Kadıgil konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Yüzde 10 seçim barajı Kenan Evren’in marifetidir. 1982’de 20 milyon seçmen var ve yüzde 10 barajı 2 milyon seçmene tekabül eder. Bugüne geldiğimizde 2018’de bile seçmen sayısı 56 milyon. Yüzde 7’ye indiğinizde bile hâlâ 4 milyon seçmenin iradesini sandık dışında bırakıyorsunuz. Oran olarak güya aşağıya indirdiler ama zaten temsil edilemeyen seçmen sayısı darbecilerin anayasasına göre 2 katını aşmış durumda.

Komisyonda sordum burada bir kez daha sorayım: Türkiye’de yüzde 7 ile 10 bandında kaç siyasi parti var? Bir tane var; o da MHP. Yani ikili bir hesapla baraj düşürülmesi yapılıyor. Birincisi MHP kendine bir garanti almış durumda. İkincisi HDP, MHP’den daha fazla oy alıyor. HDP, şu anda ülkenin en büyük üçüncü partisi. ‘Barajı düşürürsek belki bir şey olur’ diyorlar.”

“Kazanabilmek için gözü bu kadar dönmüş bir iktidarla karşı karşıyayız”

Seçim Kanunu içerisinde yer alan il ve ilçe seçim kurulları düzenlemesine ilişkin de konuşan Sera Kadıgil, AKP iktidarının kazanabilmek için gözünün döndüğünü belirtti.

Kadıgil, şunları söyledi:

“Seçim günü veya öncesinde ve sonrasında bir usulsüzlük olursa şikâyet edilebilecek merci il ve ilçe seçim kurullarıdır. Çok önemli yerlerdir buralar ve bunların başında 61 yıldır o ilçenin veya ilin en kıdemli hakimi olur. Bu bir doğal hakim yasası dediğimiz şeydir. Kimse bunları seçemez, kimse bunları atayamaz. Hukukun bir gereğidir. Bunun da bazı sebepleri var. Açık açık söyleyeyim; en ‘eyvallahı’ olmayan hakimdir kıdemli hakim. Biz 61 yıldır bu şekilde seçim yapıyoruz. Bakın darbe döneminde Kenan Evren’in bile aklına gelmedi. Kazanabilmek için gözü bu kadar dönmüş bir iktidarla karşı karşıyayız.”

Türkiye’de AKP iktidarıyla birlikte yargıya güvenin kalmadığını söyleyen Sera Kadıil, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Yargıya tabii ki güvenmiyorum. Neden güveneyim yargıya ben? Ben bir avukatım, benim güvenebileceğim bir yargı olsaydı zaten siyasetçi falan olmazdım. İnanın bayılmıyorum siyasetçi olmaya. Ben işini çok seven bir avukattım, yargı bırakmadılar ki ülkede. Bu bir tek benim görüşüm değil. Seda Sayan’ın, Haluk Levent’in güvenilirliği Türkiye yargısından daha yüksek şu anda. Bu rezilliği yaratan ben değilim.

Daha geçen sene AKP ilçe başkanlarını, eski milletvekili adaylarını hakim diye atayan ben miydim? Şimdi bu insanlar hakimlik yapmıyorlar mı? FETÖ’cülere sınav sorularını çaldırtarak, torpille en yüksek makamlara yerleştiren ben miydim? Ben yargıya güvenmiyorum ama yargıya güvenmememin sorumlusu ve suçlusu ben değilim. Yargıya bu hâle getiren AKP iktidarıdır.”

“Herkesle bir derdim var. Badem bıyıklılarla bir derdim var”

“Benim bu vatana ihanet eden, halkını değil de kendi cebini düşünen herkesle bir derdim var. Badem bıyıklılarla bir derdim var” diyen Sera Kadıgil, şunları söyledi:

“Bize bunlara güvenmemizi bekliyorlar, ben de onlara referandumu hatırlatıyorum. YSK, kanunda açık madde olmasına rağmen karar aldı ve mühürsüz oyları geçerli saydı bu ülkede. Bu şekilde bu berbat sistemi getirmeyi başardılar. O yüzden karşımızda her şeyi yapabilecek kapasitede olan bir iktidar var. Biz sonuna kadar mücadele etmekle mükellefiz. Ama ne yazık ki kanunun çıkmasını engelleyemeyeceğiz. Çünkü orada muhalefetin ne dediği zerre kadar umurunda olmayan, Saray’dan gelen bir virgül hatasını düzeltmeyi bile iktidarın zedelenmesi olarak gören bir güruhla iş yapmaya çalışıyoruz.”

Programın son bölümünde Adalet Komisyonu’nda kabul edilen kadınlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini öngören kanuna ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Sera Kadıgil, “Kadına şiddetle mücadele edecektin neden İstanbul Sözleşmesi’nden çıktın?” diye sordu.

Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinde dibe battığına dikkat çeken Kadıgil, şöyle konuştu:

“Kadın doğduğun için senin bazı yükümlülüklerin var’ diyor toplum. Erkeklere de ‘erkek adam ağlamaz’ diyor. Bu sorunu çözmüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden bu yüzden nefret ediyorlar. Çünkü devlete cinsiyet eşitliği sağlama yükümlülüğü getiriyordu.

Dünyanın her yerinde ataerki devam ediyor ve daha acısı kapitalist düzen devam ettikçe ataerki zaten devam etmek durumunda. Bunlar dünyadaki insanların yüzde 90’ının hayatını cehenneme çeviren sistemler.

Türkiye’de tacize, tecavüze, evliyse evlilik içinde tecavüze maruz kalmayan kadın sayısı gerçekten çok düşük. Herkesin bir taciz geçmişi var. Hiçbir şeye uğramadıysanız toplu taşıma aracında tacize uğruyorsunuz bu ülkede. Bunlar konuşulduğu zaman tacize uğrayan kadında ne suç olduğunu tartışıyoruz.

Erkek kadını kendine ait sanıyor. Toplum öyle bir noktada ki, erkek kadını kendine ait sanmazsa ‘daha az erkekmiş gibi’ davranılıyor. Özgecan Aslan öldürülüyor, ‘O saatte orada ne işi varmış’ deniliyor. Biriniz de ‘Bu katiller neden bu insanları öldürüyor?’ diye sorun. Erkekler, kadınları öldürme, zehirleme, camdan hakkını nereden buluyor? Temel sıkıntı zaten burada başlıyor.”

Paylaşın

TİP Başkanı Erkan Baş: Erdoğan, And Olsun Ki Hesaplaşacağız

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Müdahale Kongresi, Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçilerin, gençlerin, kadınların ve LGBTİ+’ların katılımıyla Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlendi. Kongreye birçok sendika, emek örgütü, siyasi parti temsilcisi ve hak arama mücadelesi veren yurttaşlar katıldı.

TİP’in sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, “Eşitlik, özgürlük, emek ve sosyalizm mücadelesinde TİP 61 yaşında! Dünden bugüne, bugünden yarına inatçı ve kararlı yürüyüşümüz sürüyor. Haydi başlıyoruz. Yerini al” denildi.

Kongrede konuşma yapan TİP Genel Başkanı Erkan Baş “Ey Sarayında oturup bu ülkeyi açlığa mahkum eden Tayyip Erdoğan! Ey bu Saray rejiminden beslenen patronlar, tarikatçılar, işbirlikçiler, mafya bozuntuları. And olsun ki hesaplaşacağız! Bu bir kurtuluş hareketidir. Kurtuluş için hesaplaşacağız! Kardeşler! Doğup büyüdüğümüz bu topraklara, bizi besleyen doğasına, bu mavi gezegene borcumuz var. Biz yıllardır direnmemize rağmen ‘Bu daha başlangıç’ demeyi Gezi’den öğrendik!” dedi.

Erkan Baş, sözlerine “Bize diyorlar ki ‘Siz zenginliğe düşmansınız.’ Hayır, biz yoksulluğa düşmanız! Eğitim, sağlık, tüm temel insan hakları tüm halka ücretsiz olacak! O, saraya muhalif olduğunu iddia eden tüm partilerin yöneticilerine sesleniyorum. Millet İttifakını uyarmayı borç biliyorum. Türkiye dün akşam yayımlanan o fotoğrafa sığmaz! Kendi çıkarlarını halkın çıkarlarının önüne koyanı herkes affetse biz affetmeyiz!” diye devam etti.

Kongrede konuşan TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, ”Adıyla sanıyla şanıyla sosyalist Türkiye Cumhuriyeti istiyoruz, bu kadar basit” sözlerine yer verdi. Ülkenin yüzde 99’u cahil diyenlere seslenen Sera Kadıgil, “Bu ülkenin yüzde 99’u çalışıyor, yüzde 1’i ise yiyor. Biz gece gündüz çalışalım, bunlarda yattıkları yerden yesinler. Bunca yalanın sebebi bu” diye seslendi.

Sosyalist Türkiye Cumhuriyeti’ni istemenin saçma olduğunu söyleyenlere de seslenen Kadıgil, “Saçma olan bizim istediğimiz dünya değil, saçma olan içinde yaşadığımız, maruz kaldığımız bu dünya” sözlerine yer verdi. “Bizim bir davamız var, planımız var” diyen Kadıgil, şu sözlerine şöyle devam etti:

“Saray rejimini yeneceğiz, sonrasında da ülkeyi patronlara teslim etmemizi bekleyenler varsa açıkça söylüyoruz çok beklerler. Biz sadece AKP’den değil, AKP’ler yaratan bu düzenin kendisinden kurtulmak istiyoruz. Bu yüzden diyoruz ‘Haydi başlayalım’ diyoruz. Okullarımızı, meclisimizi, derelerimizi, hastanelerimiz, hepsini bu haramilerden geri alacağız. Bu yolda yalnız değiliz.”

Paylaşın

TİP Başkanı Erkan Baş: Birlik Sağlanırsa Erdoğan Yenilir

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair açıklamalarda bulunan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Muhalefete birlik sağlanırsa ilk turda Erdoğan büyük bir farkla yenilir” dedi. Baş, ayrıca, “AKP’yi var eden temel sorunlara ilişkin köklü bir hesaplaşmaya giremezsek bu Türkiye’nin 30-40 yılının daha kaybedilmesi anlamına gelir” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TİP milletvekilleri Ahmet Şık ile Sera Kadıgil, İstanbul Taksim’de gazetecilerle bir araya geldi. Toplantıda gündemin öne çıkan başlıkları değerlendirildi.

Gerçek Gündem’den Fırat Fıstık’ı haberine göre, TİP milletvekili Ahmet Şık, olası bir sağ ittifakın TİP’i ve kurulacak sol ittifakı etkilemeyeceğini ifade ederek, “CHP umarım buradan mesajı alır, kendi pozisyonunu masaya yatırır diye düşünüyorum. (Sol ittifak görüşmeleri için) Kendi adıma söylüyorum, bizim bu konuda diğer partilerle ilgili bir şey söylememiz çok yakışık almaz ama biz gittiğimiz her yerde şunu söylüyoruz. İki ittifak var, çaresiz hissedebilirsiniz ama buna mahkum değilsiniz. Bir ittifak olacak ve TİP de bunun bir parçası olacak” dedi.

Milletvekili Sera Kadıgil de “Hiçbir sol partiye rezervimiz yok” derken “En geniş üçüncü ittifaka ihtiyaç duyduğumuzu hissediyoruz. Öyle bir noktadayız ki ayrıştığımız değil birleştiğimiz noktalar üzerinden hareket etmek önemli” diye konuştu.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, parlamentonun işlevsiz hale getirilmesinin reddedilmesi gerektiğini dile getirerek, “Parlamento sokaktaki mücadeleyi oraya taşıdığımız sürece anlamlı olur. Gelecek açısından da çok önemli. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine kilitlenildi fakat Erdoğan bir yenilgiye uğratılacaksa ve seçilen kişi bunu ortadan kaldıracaksa parlamento çok önemli olacak. İddialı olacak ama önümüzdeki seçimi sadece bir seçim olarak değerlendirmiyoruz. Geride kalan 100 yıla baktığımızda emekçiler, kürtler, gençler, aleviler siyasal temsil noktasında kendilerini var edemediler. Siyaset dar bir elite sıkıştı. Memleket sağa yatan bir gemiye benziyor. AKP ile bu gemi de battı. Önümüzdeki 50-100 yıl boyunca sol burada olacak mı? Soru bu” dedi.

Baş, özellikle sistem tartışmalarıyla ilgili ‘Nasıl çıkarsak çıkalım’ anlayışının çok hakim olduğunu belirterek diğer muhalefet partilerinin önerdiği güçlendirilmiş parlamenter sisteminin ne vaat ettiğinin tartışılması gerektiğini söyledi.

Baş, “AKP’den kurtulabiliriz fakat AKP’yi var eden temel sorunlara ilişkin köklü bir hesaplaşmaya giremezsek başka bir versiyonu iktidara gelir ve bu Türkiye’nin 30-40 yılının daha kaybedilmesi anlamına gelir” ifadelerini kullandı.

‘Millet İttifakı’na açık çek veriyoruz’

Toplantının sonlarına doğru Baş, cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair açıklamalarda bulundu. Baş, önceki seçimlerden ders çıkarılması gerektiğinin özellikle altını çizerek şunları söyledi:

“Daha önce sağcı aday koydunuz, sonuçlarını gördük bunu yapmayın diyoruz. Ekmeleddin İhsanoğlu örneği var. İkinci turda zaten oy verebileceksek ilk turda oy verelim bitirelim bu işi istiyoruz. Açık konuşayım bir taraftan Millet İttifakı’na açık çek veriyoruz, bir taraftan da tehdit ediyoruz. Yanlış yapmayın, bizi halka sordurmak zorunda bırakmayın. Ama böyle bir hata yapılırsa da sorumluluk bizden gitti.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmede cumhurbaşkanlığı adaylığına dair konuşulanlar için de Baş, şöyle konuştu:

“CHP yönetimine şunu söyledik, biz bir daha sizinle görüşmek istemiyoruz. Ekrem İmamoğlu’na oy verdik. Ne Ekrem beyi telefonla aradık, ne CHP’den herhangi birisiyle görüştük. Hiçbir temasımız olmadı. Bir şeye inandık. AKP’nin yenilmesi gerekiyordu, hiçbir görüşme yapmadan Ekrem İmamoğlu’na oy verdik. Şimdi de halkın AKP’ye karşı öfkesini, kendi kişisel ikbali için değil de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini ortadan kaldırmak için kullanmak isteyen, buna aday çıkarsa, ben bu koltuğa oturmak değil, bu koltuğu yakmak istiyorum, bu koltuğu kaldırmak istiyorum diyen bir aday çıkarsa TİP hiçbir pazarlığa girmez, görüşme ihtiyacı duymadan o adaya oy verir, işi bitiririz.”

Geçen seçimlere dair “Muhalefet iktidarla kavga etmek yerine birbirinden oy devşirmeye odaklandı” diyen Baş, sözlerini şöyle noktaladı: “Buna gerek yok. Bu birlik sağlanırsa ilk turda Erdoğan büyük bir farkla yenilir. Cumhurbaşkanlığı seçimine dair net tutumumuz bu.”

Paylaşın

TİP Genel Başkanı Erkan Baş: Üçüncü Bir İttifak Kurabiliriz

Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Kadıköy’de gazetecilerle buluştu. Genel Başkan Erkan Baş, milletvekilleri Sera Kadıgil, Barış Atay ve Ahmet Şık, soruları yanıtlayarak gündemdeki siyasi tartışmalara dair açıklamalarda bulundu.

İttifak tartışmalarının ana gündem olduğu toplantıda konuşan Erkan Baş, hedeflerinin sol sosyalist bir ittifak ile 20 milletvekilini alarak grup kurmak olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda ortak adayla çıkma arzusunda olduklarını dile getiren Baş, Ekmeleddin İhsanoğlu profili haricinde, bugünkü Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirebilecek bir adaya destek verebileceklerini söyledi. Baş, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni referanduma götürecek bir aday olmalı. Biz o koltuğu ‘yakmak’ istiyoruz” dedi.

Milletvekilliği adaylığını da yerellerde ya da merkezdeki platformlarla beraber karar vereceklerini söyleyen Baş, “Örneğin LGBTİ bir milletvekili de olmalı, ancak ona biz şu kişi olsun demeyeceğiz. Örgütlü oldukları dernekleri var Ancak onların işaret ettiği isim olabilir” diye belirtti.

Önümüzdeki dönem parlamentosunun bir nevi kurucu bir görev üstleneceğini ifade eden Baş, amaçlarının bu seçimlerde parlamentoya en az 20 milletvekili sokmak ve bu kurucu mecliste ana muhalefet olmak istediklerini belirtti.

Bu güne kadar sol içi tartışmalara girmediklerini söyleyen Baş “Çağrımız şudur: Seçime girme hakkı olan bütün partiler, kendi listeleriyle bu ittifakın çatısı altında buluşmalı. Gerginlik artırmayacağız ama korku politikalarına da teslim olmayacağız.” dedi.

“Sandıkları koruyacağız”

TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, sandık güvenliğini çok önemsediklerini ve çok fazla insan gücüne ihtiyaç olacağını belirtirken diğer partilerle ortak bir güvenlik ağı oluşturmak için çalışmalara başladıklarını söyledi.

“Gidebileceklerinin kanıtı ortada”

TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ise seçim döneminde bir sertleşmenin olacağını, HDP’nin ya da başka partilerin kapatılması gibi konuların gündemde olduğunu ancak Türkiye Barolar Birliği seçiminde Metin Feyzioğlu’nun kaybetmesi gibi bir örneğin de bulunduğunu hatırlatarak, “Kenetlenildiğinde tek adamların nasıl gidebildiğini çok yakın zamanda baro seçimlerinde gördük. Aynı İBB seçiminde olduğu gibi genel seçimde de birçok hilenin ve baskının olacağını düşünüyorum ama şu da bir gerçek: Evet gidecekler, gidebileceklerinin kanıtı ortada” dedi. Şık, “Ayrıca Kürt meselesine mesafeli bir siyaset ile yanyana durmak çok mümkün değil” dedi.

(Kaynak: Evrensel)

Paylaşın