Dervişoğlu’ndan “Etki Ajanlığı” Tepkisi: Tiranlık Uygulaması

“Etki Ajanlığı” yasası olarak bilinen düzenlemeye ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır” dedi ve ekledi:

“Burada asıl olan devletin güvenliği değil, iktidarın güvenliği ve keyfiliğidir. Geçmişte söylemiştim. Bugün de tekrarlayayım. Soğuk savaş döneminde değiliz Sayın Erdoğan. Burası Sovyetler Birliği değil, siz de Stalin değilsiniz. Mülteci politikalarına karşı çıkan, demografik değişim endişelerini dile getirenleri bile, etki ajanı olarak nitelendirmeyi mümkün kılacak bu yasa teklifini şiddetle reddediyoruz. Bu bir tiranlık uygulamasıdır. Yol yakınken bu hatadan dönün. İYİ Parti olarak bütün milletvekillerimizle birlikte, demokrasiyi katleden, ifade özgürlüğünü sekteye uğratan, söz söyleme ve eleştirme hakkına tecavüz eden, İktidarın, istediğini ajan, gerçek ajanı da masum ve muteber ilan ettirebileceği Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle: “Bugün ağır ateşte pişirdikleri şeyin özünde, Ortağı ve eş başkanı olmakla gurur duydukları Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu safhasında, Normalleşmeden, Yeni Anayasaya, ‘Devletin ülkesi, milleti olmaz’ hadsizliğinden, terörist başını Meclis kürsüsüne davet eden delirmişliğe kadar her şey, sınırlarımızın hemen dibinde, ABD, İngiltere ve İsrail’in talimatlarıyla, iki sipariş devletin hamiliğini yaptırma planlarıyla ilgilidir.

İçeriye Misak-ı Milli; dışarıya da tekmil vererek yapacakları değnekçiliği, daha şimdiden üstün hizmet madalyası gibi yakalarına takmış anlatıyorlar. İşte bunun adına ‘Büyük Türkiye’ diyorlar, bunların ağzından ‘büyük’ sıfatını duyduğunuz an, bilin ki Türkiye küçülmektedir. Ve 101 yıl önce bize armağan ve emanet edilmiş olan İstiklal ve Cumhuriyetimizi kaybetmek üzereyizdir.

Bilinsin ki, Cumhuriyet düşmanları nasıl yargılandılarsa, ne yaşadılarsa, Cumhuriyet düşmanlarına çanakçılık yapanlar da öyle yargılanacaklardır. Öyle muamele göreceklerdir. Bu devletin anayasası ile kurulmuş Baroların arkasına sığınarak, bu ülkeye düşmanlık yapanlara tekraren söyleyeyim: Türk yargısı kararlarını Türk Milleti adına verir. Ona hasım olanların mahkemedeki yeri bellidir. Şeyh Sait gibi sanık sandalyesidir. Seyit Rıza gibi sanık sandalyesidir. Bizim Savunduğumuz şey Cumhuriyettir.

Bugün yaşadığımız elim ve vahim vaziyette iki hususa dikkat çekmek isterim: Bu iki husus, direncimizin nasıl kırıldığına, bizi nasıl savunmasız kıldıklarına ilişkindir. Birincisi şudur: Türk vatandaşları devletinden ve milletinden uzaklaştırılmaktadır. Yokluk ve yoksulluk içerisinde bırakılıp, anayasal hakları elinden alınmaktadır. Yani ne parasız eğitimden, ne de sağlık hizmetinden yararlanamamaktadır. Barınamamaktadır. Can korkusu, namus kaygısı duymaktadır. Bu perişanlık içerisinde de bir cinnet haline itilmektedir.

Bilerek ve isteyerek yapılmaktadır bu. Çünkü sonunda kalkıp diyeceklerdir ki ‘Katiller hapse girsin’ diyorsanız, ‘Sapıklar yakalansın’ istiyorsanız, ‘Bize daha fazla yetki verin!’ ‘Bizi bir kere daha seçin’, ama önce şu yeni anayasaya evet deyin diyecekler. Ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi? İsimler ve aktörler değişse de, 11 Eylül 1980 gecesine kadar kan dökülmesine müsaade edenler de, aynı şeyi yapmışlardı bizim nesillerimize. Kimimizi sağa, kimimizi sola dizdiler, kimimizi mezara, kimimizi mapusa düşürdüler. Onlarsa en büyük makamlara geldiler.

Saray İktidarı, sırtını dayadığı rant çetelerini, doymak bilmeyen patronlarını üç kuruş vergi alırım da aman küstürürüm diyerek, tüm faturayı bu fakir millete kesmek için tüm şeytanlıklarını seferber etmektedir. Yerli ve Milli Baş Ekonomist Erdoğan ve yamağı vergimatik Mehmet, yıl sonuna gelindikçe, ağızlarındaki baklayı çıkarmaya başladılar. Bu beylere göre, ‘Ülkemizdeki enflasyonun sebebi ücret ve maaşların yüksekliği’ imiş. ‘Ücret ve maaşların yüksekliği enflasyonun sebebiymiş.’ Bu baklayı çıkartıp, densizce ortaya koymaksa Merkez Bankası başkanına nasip olmuştur: Asgari ücreti belirlerken maaşların artış oranı gerçekleşen enflasyon oranını değil, gelecek yıl için hedeflenen enflasyon oranını esas alınarak belirlenmeliymiş.

İktidarın işçi–emekçi düşmanı bu yaklaşımının, ne kadar şeytani bir plan olduğunu daha net anlamak için geriye gidelim. Eğer geçtiğimiz yıllarda ‘Hedeflenen enflasyon’ oranı esas alınsaydı, Bugün asgari ücret kaç para olacaktı? 2006 itibariyle bu yöntem benimsenseydi, asgari ücret sadece 1.875 lira olurdu. Eğer 2019’dan itibaren hedeflenen enflasyona göre bir hesaplama yapılsaydı, Bugün asgari ücret yaklaşık 4 bin 100 TL olacaktı. Bugünkü 17 bin liralık asgari ücretin vatandaşımızı mahkum ettiği, Adına yaşamak denirse, yaşam standardını düşünürsek, varın gerisini siz hesap edin. Kısaca, Yalan ve riyakarlıkta bir marka olan Saray iktidarı, belli ki artık kendi sınırlarını zorlamaktadır.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da İYİ Parti olarak net asgari ücret beklentimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz: 2024 yılı için yılsonu TÜFE tahminini en son yüzde 44 olarak revize edilmiştir. 2024 yılında yıllık ortalama tüketici fiyat artışı en az yüzde 58,5 olacaktır. Biz diyoruz ki en azından, millete çekinmeden yalan söyleme cüreti göstererek, oynadığınız sahte enflasyonu baz alın. Gerçekleşen enflasyon kadar ücret artışı yapmak, çalışanın yaşadığı refah kaybını telafi etmemektedir. İşverenlerin de durumu göz önünde bulundurularak temmuz ayında tekrar arttırılmak kaydıyla, 2025 yılının ilk yarısında net asgari ücret en az 28 bin lira olmalıdır. Bunun altında kalan ücret, Türk milletine zulümdür. Bu zulmün hesabını sormak da boynumuzun borcudur.

“Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz”

TBMM’de gündeme gelecek ve kamuoyunda ‘Etki Ajanlığı’ yasası olarak da bilinen yeni düzenlemeyle ilgili görüşlerimi de kısaca paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi bu konu daha önceden de gündeme getirilmiş, ayrıntılı bir değerlendirmede bulunmuştum. Ülkemizin güvenliği için atılan bir adım olarak sunulmak istenen bu yasal düzenleme, aslında ifade özgürlüğünü sınırlayan, eleştiriyi kriminalize eden, kamusal alanda bazı faaliyetlerin, devletin güvenliğiyle ilişkilendirilip cezalandırılmasını sağlayan bir istibdat arayışıdır. Burada asıl olan devletin güvenliği değil, iktidarın güvenliği ve keyfiliğidir.

Geçmişte söylemiştim. Bugün de tekrarlayayım. Soğuk savaş döneminde değiliz Sayın Erdoğan. Burası Sovyetler Birliği değil, siz de Stalin değilsiniz. Mülteci politikalarına karşı çıkan, demografik değişim endişelerini dile getirenleri bile, etki ajanı olarak nitelendirmeyi mümkün kılacak bu yasa teklifini şiddetle reddediyoruz. Bu bir tiranlık uygulamasıdır. Yol yakınken bu hatadan dönün. İYİ Parti olarak bütün milletvekillerimizle birlikte, demokrasiyi katleden, ifade özgürlüğünü sekteye uğratan, söz söyleme ve eleştirme hakkına tecavüz eden, İktidarın, istediğini ajan, gerçek ajanı da masum ve muteber ilan ettirebileceği Bu derebeylik yasasına sonuna kadar direneceğiz.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’nin “Öcalan” Çıkışına Sert Eleştiriler

Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışını değerlendiren İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Bahçeli’nin konuşmalarında özneyi seçemezsiniz. 1999 seçimlerinden sonra der ki ‘Fazilet ve DYP dinlensin’. Cümlenin öznesini ‘Fazilet ve DYP’ zannedersiniz. Gerçek özne Ecevit başbakan olsundur” dedi ve ekledi:

“Cumhurbaşkanı seçimi olur 2017’de. ‘Demokrasi, hukuk, adalet ve anayasanın gereklerini yerine getireceğiz ve bu sebeple TBMM’ye gireceğiz’. Özneyi hukuk, adalet, anayasa zannedersiniz ama özne ‘Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun’dur. Burada da özne Meclis kürsüsü olarak gösterildi. ‘Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin, DEM Parti grubunun kürsüsünde konuşsun, terörün bittiğini açıklasın’ dedi. Ama gerçek özne Meclis kürsüsü değil, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır.”

Müsavat Dervişoğlu, sözlerini “Abdullah Öcalan, Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. TBMM’ye gelmesi için önce İmralı’daki mahpushaneden çıkması lazım. Ama bu özneleri saklayarak tefsire muhtaç konuşmalar yapıyor. Türk siyasi hayatına çıktığı andan itibaren de buna benzer işleri yaşama geçiriyor” ifadeleriyle sürdürdü.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayıp terör örgütü PKK’nin elebaşısı Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyla devam eden tartışmalar, siyaset gündemindeki yerini korurken; İYİ Parti ile MHP arasında da gerileme neden oldu. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu; söz konusu tartışmalar, yeni anayasa konusu başta olmak üzere gazetemiz Cumhuriyet’e siyaset gündemini değerlendirdi. Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışına yönelik sert eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, şunları kaydetti:

“Sayın Bahçeli benzer çıkışlar, zaman zaman karakteriyle mütenasip olmayan, ideolojik geçmişi, müktesebatıyla ilgili olmayan, ilişkilendirilemeyen çıkışları yapar. Bahçeli’nin konuşmalarında özneyi seçemezsiniz. 1999 seçimlerinden sonra der ki ‘Fazilet ve DYP dinlensin’. Cümlenin öznesini ‘Fazilet ve DYP’ zannedersiniz. Gerçek özne Ecevit başbakan olsundur. Cumhurbaşkanı seçimi olur 2017’de. ‘Demokrasi, hukuk, adalet ve anayasanın gereklerini yerine getireceğiz ve bu sebeple TBMM’ye gireceğiz’. Özneyi hukuk, adalet, anayasa zannedersiniz ama özne ‘Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun’dur. Burada da özne Meclis kürsüsü olarak gösterildi. ‘Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin, DEM Parti grubunun kürsüsünde konuşsun, terörün bittiğini açıklasın’ dedi. Ama gerçek özne Meclis kürsüsü değil, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır.”

Son yaptığı TBMM grup toplantısındaki sözlerini anımsatan Dervişoğlu, “Abdullah Öcalan, Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. TBMM’ye gelmesi için önce İmralı’daki mahpushaneden çıkması lazım. Ama bu özneleri saklayarak tefsire muhtaç konuşmalar yapıyor. Türk siyasi hayatına çıktığı andan itibaren de buna benzer işleri yaşama geçiriyor” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Tabii ben bunun önceden planlanmış projelere ve belki de önceden verilmiş taahhütlere bağlı olduğuna hükmedebilirim. Abdullah Öcalan teslim edildiğinde o dönem konuşuluyordu. Abdullah Öcalan Türkiye’ye teslim edildi ve 25 yıldan bahsedilmişti. Yani 25 yıl sonra çıkarılmak üzere Türkiye’ye teslim edildi” ifadelerini kullandı.

Söz konusu 25 yılın sonuna gelindiğine işaret eden Dervişoğlu, “Dolayısıyla bir taahhüdü yaşama geçirmek adına atılması icap eden bir adım da gerekebilir. Buna en çok tepki göstermesi muhtemel alanı, tepkileri yönüyle bloket etmek üzere de Türk milliyetçiliği markasının kendisini sahibi zannettiği yani sahibi zannettiği bir kişiye bu telaffuz ettirilebilir. Buna benzer hamleler yapıldığında kendi partisine zarar veren birçok hamle yaptı. Siyaseten partisinin göreceği zararı nazar itibari almak yerine belki de bir taahhüdün yerine getirilmesi noktasında kendisini vazifeli adletmiş olabilir” açıklamalarında bulundu.

Dervişoğlu, Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasına yönelik de “Devlet Bey el sıkışmadı, el uzattı. Çünkü el sıkışmayı çok yaşadı Türkiye. Sayın Bahçeli, TBMM’de o yasama yılı açılışında Tayyip Bey’in yaptığı konuşmaya istinaden, durumdan vazife çıkararak DEM’e el uzattığını söyledi. Dolayısıyla Cumhur İttifakı adına el uzattığını da ifade etti. O elin gerçek sahibi Recep Tayyip Erdoğan” değerlendirmesinde bulundu.

Kayyum atamalarını Bahçeli’nin sözleriyle ilişkilendirmediğinin altını çizen Dervişoğlu, “Geçmişe baktığınızda birbirleriyle ilgili neler söylediler. Dolayısıyla onların söylemlerini merkeze alarak bir değerlendirme yapmanın faydası olduğunu düşünüyorum” dedi. Dervişoğlu, “Türkiye’deki gerginliğin sebebinin esas itibarıyla Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olmasını temin edecek altyapı çalışmalarından kaynaklandığına inanıyorum. Sayın cumhurbaşkanına öncelikle bir daha aday olamayacağının bütün siyasiler tarafından hatırlatılması lazım. Anayasanın kendisine iki defa cumhurbaşkanı olabilir hakkı tanıdığı Erdoğan 22 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Anayasada bir takım imkânlar kendisine sunulmuş diye bunun arkasından dolanmaya çalışmanın bir anlamı yok” diye konuştu.

“Dezavantajları avantaja dönüştürebilir”

Anayasaya göre Erdoğan’ın iki kez aday olamayacağını vurgulayan Dervişoğlu, “Bunun bir şartı var, aday olmasının. TBMM, beşte üçlük bir çoğunlukla yani nitelikli çoğunlukla erken seçim kararı alırsa Recep Tayyip Erdoğan bir kere daha aday olabilme hakkına sahip oluyor. Şimdi bunu muhalefete telaffuz ettirdiler. Ben diyorum ki muhalefet çıksın ‘Recep Tayyip Erdoğan aday olamaz’ desin” dedi. Dervişoğlu, “Bir de şu tarafı var ama yani Erdoğan bunu temin edebilmek ve siyaseti tanzim edebilmek adına gerginlik üzerinden strateji geliştirmeye elverişli bir siyasi karaktere sahip. Muhalefet, kapılarını anayasa değişikliğine, erken seçime ve Erdoğan’ın stratejilerine kapattığı andan itibaren Türkiye’de sosyal gerginlik yaratmak adına bir gerekçede kalmayacak” açıklamasını yaptı.

Türkiye’nin jeopolitiğinden kaynaklı olarak hem avantajlara hem dezavantajlara sahip bir konumda olduğunun altını çizen İYİ Parti lideri Dervişoğlu, “Türkiye, eğer güçlü bir devlet olursa bu jeopolitikten kaynaklı dezavantajları avantaja dönüştürebilir. Biz bunu Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşadık. Ama Türkiye buradaki siyasi iktidarın varlığını sürdürmesi amacıyla emperyalist emellere teslim olduysa ayrı bir değerlendirmeyi getirir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, “Biliyoruz ki Ortadoğu’da, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında bizim bilgimiz dışında emel ve hedefleri olan devletler var. Türkiye burada şah olması icap eden bir coğrafyada kendisini piyon durumuna düşürdüyse ayrı bir değerlendirme gerekir. İktidarın işbaşına geldiği andan itibaren BOP’un eşbaşkanlığının büyüsüne kapılmış bir kişi yönetimde bulunuyor, 22 yıldır. Dolayısıyla her hataya bir devlet aklı aramanın anlamlı olduğu kanaatini taşımıyorum” dedi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Git, Grup Toplantını İmralı’da Yap

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan çağrısına tepki gösteren İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünde konuşmalıymış. Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olduğunu itiraf etti” dedi ve ekledi:

“Bahçeli’yi iyi tanırım, bu millet de iyi tanır. Sen Abdullah Öcalan denilen teröristbaşının TBMM’ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planının zeminini mi hazırlıyorsun? İmralı Türk toprağı değil miymiş, sen ne dediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip, İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra sana yakışır da, ama binlerce şehidinin katili bizlerin cesedini bu meclise giremeyecektir.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle: “Cebren ve hile ile seçim kazanmanın mübah görüldüğü bir oyuna davet edilenlere seslenmek istiyorum. Oynadığınız oyunun tek bir sonucu vardır: Türksüz ve Cumhuriyetsiz bir Türkiye. Biz bu oyunda kurucu da oyuncu da piyon da olmayacağız. Safımız bellidir.

Bu oyunu bozduğumuz gibi, bundan sonra kuracağınız oyunları da bozacağız. Cumhuriyet; şeyhler, dervişler, müritler rejimi olmadığı gibi ağalar ve marabalar rejimi de değildir! AKP ve DEM bir ve aynı şeydir. Aynı zihin dünyasına sahip oldukları gibi aynı güç ve iktidar saplantısı içindedirler. Milletmiş, iradeymiş, insan haklarıymış, demokrasiymiş… İkisinin de umurunda değildir.

AKP ve DEM birbirlerinin aynadaki suretleridir. Onları ayıran şey günün koşullarında arizidir. Zira onları ayıran değil birleştiren hususlar daha fazladır. Her ikisi de oy aldıkları hassasiyetler dünyasına seslenmenin hilelerinde oldukça mahirdirler. Her ikisi de milli devletle ve cumhuriyetle hesaplaşmakta bir ve birliktedirler.

Onlara göre millet; şahsi menfaat için sandıklarda kullanılacak araçtır. Millet, marabadır. Vatan, bölünmez bir bütün değil bilakis parçalara ayrıştırılarak paylaşılacak bir şeydir. Alınıp satılabilecek, paraya çevrilebilir bir değerdir. Siyasetleri ise tam da bu anlamıyla danışıklı bir dövüştür. Birisi pası atar, diğer golü. Biri Kandil’den, İmralı’dan belediye başkan adayı atar diğeri ise ona kayyum atar.

İmralı’da aylardır trafiği yürüten ve terörist başını Meclis’e davet eden zihniyet, ya ölüm ya sıtma tercihini Türk milletine göstermiştir. Tuncer Bakırhan, CHP lideriyle çıktığı otobüste repliğinde şunları söylüyor: Şeyh Saitler, Seyyid Rızalar, Sakineler ne yaptıysa onların yaptığının aynısını yapacağız. Ben ona istediği cevabı vereceğim. Cumhuriyet devleti, Şeyh Saitlere Seyit Rızalara ne yaptıysa, aynı muameleyi göreceksiniz. Yapılması gereken neyse, o yapılacaktır, mutlaka.

Bir sözüm de, ana muhalefet partisi genel başkanına. Anlaşılan odur ki, oturduğunuz kumar masasından koparacak bir şey kalmadığını gördünüz. Yanınızda meydan okunan şeyin, ne olduğundan bile habersizsiniz. Üzerine giydirilen kostümle, orada arzı endam eyliyorsunuz. siz bir hukuksuzluğa itiraz etmiyorsunuz, bir millete ve onun cumhuriyetine meydan okunan bir ihanet kürsüsünü susarak onaylıyorsunuz. Buyurun hayrınızı görün. Buyurun koltuğunda oturduğunu iddia ettiğiniz Atatürk’ün manevi hatırasıyla kendi şahsi hesabınızı görün.

Benim derdim isimlerle değildir, benim derdim Türkiye’dir. Benim derdim Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle ilgilidir. Oynanan oyunu doğru teşhis edip, sorumlularını da teşhir edeceğiz. Bugün Türkiye’de sahneye koyan senaryonun özünde, Erdoğan’ı yeniden seçtirmek vardır. Bahçeli de bunu itiraf etmiştir.

Bu anayasaya göre, sayın Erdoğan bir daha cumhurbaşkanı adayı olmaz, olamaz. O zaman iktidar penceresinden baktığımızda, yeni sürecin yeni stratejiyle tanzimi gerekir. Yapılan budur. Bu planın düşünceden eyleme geçirmenin şartları bellidir, ya bir anayasal düzenleme yapacaksınız, ya da bir erken seçim kararı çıkartacaksınız. İktidar açısından baktığınızda, Meclis aritmetiği içinde bu mümkün değildir. İşte tam bu noktada muhalefetin tanzim edilmesi hasıl olmuştur.

Üzülerek görüyorum ki, muhalefet partileri de bu tuzağa düşmüştür. Tek amacı Erdoğan’ın ömrünün sonuna kadar cumhurbaşkanı kalmasını sağlayacak düzenlemelere, muhalefet tarafından kapılar sonuna kadar kapatılmalıdır. Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şeyin, anayasa değişikliği değil iktidar değişikliği olduğu vurgulanmalıdır. Velhasıl bu iktidara oyun ve tuzak kurduracak, alan bırakılmamalıdır. Muhalefet isterse bunu yapar. Biz milletimize söz verdik, herkes sussa da biz susmayacağız, oyunları bozacak tuzaklarını dağıtacağız.

“Git, grup toplantını İmralı’da yap”

Yine çıktı Meclis kürsüsüne, sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünde konuşmalıymış. Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olduğunu itiraf etti. Bahçeli’yi iyi tanırım, bu millet de iyi tanır.

Sen Abdullah Öcalan denilen teröristbaşının TBMM’ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planının zeminini mi hazırlıyorsun? İmralı Türk toprağı değil miymiş, sen ne dediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip, İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra sana yakışır da, ama binlerce şehidinin katili bizlerin cesedini bu meclise giremeyecektir.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Biz Saray Muhafızı Değil…

Partisinin 7. kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi.

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti’nin 7’nci kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuştu. Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre; Dervişoğlu, “2017 yılında, bugünlerdeydi. 7 yıl önce başladık bu destanı yazmaya. Alın terimizi mürekkep. Kalplerimizi defter eyledik. Her bir satırına inançla başladık. Her bir harfini azimle yazdık. İşte yine beraberiz” dedi.

Dervişoğlu, salondakileri hitaben, “Haykırmak istiyorsunuz, biliyorum, haykırın! Bu bir karabasandır, kötü bir rüyadır. Emin olun ki muhakkak kaçıp yok olacaktır” ifadelerini kullandı. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ey helal rızıkları çalan zevat, Vatan toprağını kupon arsa bilen, ölmez şehidini kelle sanan zevat, saltanatınız yıkılacak. Ama bu kale yıkılmayacak.”

Akşener’e ve parti kurucularına teşekkür eden Dervişoğlu, “Sizler olmasaydınız olmazdı, olamazdı. Olmazsanız yine olmaz. Hepinizi ilk günün heyecanıyla yeniden bir ve birlikte olmaya, mukaddes davamızı birlikte omuzlamaya, çileyi nasıl birlikte çektiysek, zaferi de birlikte yaşamaya davet ediyorum” dedi.

Etkinliğin gerçekleştiği salonda “Katil Apo Meclis’e giremez” sloganı duyulunca Dervişoğlu, “Duyun bu sesi” dedi.

Konuşmasının devamında iktidarı eleştiren Dervişoğlu, “Okullarına öğretmen atamamaktadır, sabun dahi koymamaktadır. Hastanelerinde ne doktor ne de boş yatak vardır. Adalet terzasini, haklının kanunu değil, güçlünün parası çekmektedir. Kadınların canlarına, ırz ve namuslarına göz dikenler, serbestçe dolaşmaktadır. Binlerce insanın öldüğü depremler dahi, bu yağma düzeninin bir manivelasına dönüştürülmekte, Türk insanının evine, tarlasına, malına el konulmaktadır. Ormanları yakılıp betondan rant kuleleri yapılmaktadır. Türk Milletinin sosyal güvenliği kalmamıştır, sokak güvenliği kalmamıştır, sınır güvenliği kalmamıştır, can güvenliği kalmamıştır” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısına da gönderme yapan Dervişoğlu, “İnsanının can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak için kurulmuş olan ve Milletin teşkilatlanmış hali olan devlet, bu müstevlilerce içine sokulduğu felç hali sebebiyle, bebeklerin canını, bebek katillerine tercih etmekte, eli kanlı çeteleri, kahraman Türk subaylarına yeğlemektedir.

İhtirasla dolu ihanet şebekesi çığırından daha da çıkarak, Türk’ün Devletini kurduğu Millet Meclisinde, devlet düşmanlarını kürsüye çağırmaktadır” diye konuştu.

Dervişoğlu, konuşmasının devamında da Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısını eleştirdi ve şunları söyledi: “Bu ülkenin elli bin insanının katili olan ve bir an dahi olsa yapıp ettiğinden pişmanlık emaresi bile göstermeyen bir insan müsveddesinin İmralı’dan çıkarılmasının ‘umut hakkı’ adı altında pazarlanmasında nasıl ortaklaştıklarını milletimiz görüyor. Buna tek ciddi itirazın çileli milletin gönlünü yakan bu ihanete karşı tek hakiki sesin de İYİ Parti’den çıktığını görüyor.

Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Dervişoğlu, “Yeni anayasa ile ilgili, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddenin tartışma masasına yatırılmasından sonra, etnik köken üzerinden mülahazalar, İmralı canisinin serbest bırakılması, bir siyasi partinin grup kürsüsünden konuşturulması, Kandil üzerinden kurulan köprüler, Suriye’nin kuzeyindeki yapıların tanınması, Yeni açılım senaryoları gibi konular kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Yaşanan bu tartışmalar, iş başında bulunan iktidarın gerçek niyetini deşifre etmeye yeterlidir. Bütün bunlara sebep olanlarla ilgili hükmünü elbette ki tarih verecektir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye gönderme yaparak şunları söyledi: “Taşıdığı sıfat olursa olsun hiç kimsenin, şehitlerimizin manevi hatıralarına zarar vermeye ve onların aziz ruhlarını incitmeye hakkı yoktur. Gazilerimizi yeniden yaralamaya, onurlarıyla oynamaya da hakları yoktur. Buna asla izin vermeyeceğiz.”

“Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz”

Dervişoğlu, “Kim hangi planı yaparsa yapsın Abdullah Öcalan denilen o canibaşı tıkıldığı delikten çıkamayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilemeyecektir. Cesetlerimiz çiğnenmeden buna izin vermeyeceğiz. Lütfen dikkat edin ifadelerime. Şifreli sözlerle konuşmuyorum. Hiç kimseyle de milliyetçilik yarışına girmiyorum” dedi.

Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına
saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

Paylaşın

Bahçeli’nin “Öcalan” Çağrısına Dervişoğlu’ndan Sert Tepki: Cesedimizi Çiğnemeden…

Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısına sert tepki gösteren Müsavat Dervişoğlu, “Cesedimizi çiğnemeden bu Meclis’e giremez” dedi. CHP lideri Özgür Özel’in “El yükseltiyorum” açıklamasına da yanıt veren Dervişoğlu “Türkiye kumar masası mı” dedi.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun konuşmasından satır başları şu şekilde:

“Bugün, vatandaşımızın yakıcı sorunlarını konuşmak ve çözümler önermek için çıkmamız gerekiyordu. Ama görülüyor ve anlaşılıyor ki bugün buna fırsat bulamayacağız. Ne yazık ki; uzun zaman önce öngörerek uyardığım, daha geçtiğimiz hafta buradan ihtar ettiğim ‘en kötü senaryo’ uygulamaya geçmiş; AK Parti- MHP-CHP-DEM partilerinin lider ve yönetici kadroları eliyle gayrı-milli mutabakat cephesi ilan edilmiştir. Normalleşme çağrılarıyla başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu niteliklerini ahlaksızca sorgulama cüretiyle devam eden süreç dün itibariyle yanına İmralı ve Kandil katillerini de alarak, Büyük Türk milletinin varlığına açıkça savaş ilan etmiştir.

Ben başkaları gibi ne anlama geldiği belli olmayan televizyon programlarında ve gazete köşelerinde acaba ne demek istedi, ne yapmayı amaçlıyor türünden tartışmaya açık cümleler kurmayacağım. Oldukça net, açık ve kısa konuşacağım. Cumhuriyetimizin 101. yılına bir haftamız var. Bizimse kaybedecek bir dakikamız bile yok. Çünkü ihanet çemberi artık alabildiğine genişlemiş ve hayat sahamızı öylesine daraltmıştır ki son bir organize darbe ile tamamen nefessiz bırakılabileceğimiz bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. Bizler tarihe karşı sorumluluğu olan insanlarız. Kişisel ikbal kaygıları ve siyasi hesaplar üzerinden konuşamayız.

Üç beş oy veya anayasa değişikliği için gerekli nisabı tamamlamak, Tayyip Erdoğan’ı bir kere daha cumhurbaşkanlığına aday yapmak uğruna inandığımız değerlerden vazgeçip ihanete el uzatmak düşüklüğüne katlanamayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten iktidar, tüm makam ve sorumlularıyla birlikte halkın can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak görevini çoktan bırakmıştır. ‘Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek’ diyerek, namusu ve şerefi üzerine yemin ederek görev ifa etmek zorunda olan saraydaki zat, bebek katillerinin itibarını, bebeklerin hayatına ve annelerin gözyaşlarına, hasta ve muhtaç vatandaşların acılarını, ailesinin parasına ve gücüne Türk milletinin şeref ve haysiyetini ise milyonlarca ipsiz sapsız vatansıza tercih ettiğini, dahası bu bilinçli planı sonuna kadar sürdüreceğini tüm söz ve eylemleriyle göstermektedir.

Adına iktidar demenin bile artık gereksiz olduğu bu ‘yapı’, tamamen meşruiyetini yitirmiş haldedir. Evet, bu iktidar, gayrımeşrudur. İktidardakiler, gayrımeşrudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasından ve kanunlarından aldıkları yetkiyle görevini yerine getiren tüm kamu görevlilerine sesleniyorum: “Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zat ve onun keyfiyetiyle atadığı amirleriniz ve üstleriniz, siyasi ortak ve işbirlikçileri ile birlikte, devletimizin kurucu değer ve ilkelerine ve Türk milletine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemektedirler. Kanunsuz emir ilkesi gereğince bugünden itibaren bu plan doğrultusunda verdikleri emir ve talimatlar da gayrımeşrudur.

Geldiğimiz noktada kaybettiğimiz şey yalnızca demokrasi değildir! Kaybediyor olduğumuz şeyse ne sadece Cumhuriyet ne onun kurum, kural ve kanunları ne de bu Cumhuriyeti yeniden adaletle yükseltmek umudumuzdur. Tarihe malolmuş ve tarihin her döneminde varolmuş çok büyük bir milletin tarihte ilk defa devletini kaybetmesi tehdidi ve tehlikesidir. Kısaca, yüz yüze olduğumuz şey, 106 yıl önce yaşadığımız işgal günlerinden farklı olarak düşmanın sancağıyla, ordusuyla gelip, mermisini ve süngüsünü kalbimize nişanlaması değildir.

Tarihte yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü, en alçakçası ve en güçlüsüdür. Bu noktada, 15 Temmuz’dan öğrendikleri ihanet yöntemleri ile 1918’in işgal günlerinden aldığı kesin olan feyz birleşmektedir. İşte Türk milletinin ve her bir Türk İnsanının mücadele kararı ve cehdi bu sebeple hayatidir, ertelenemezdir, vazgeçilemezdir. Artık kendisini gizlemek ya da perdelemek gereği duymayan bu yıkım planı, vatanı aralarında paylaşamadıkları için, vatanın üzerinde tepinmeyi tercih ettikleri darbe gecesinin bahanesi ile ortaya çıkan ve basit bir ittifakla kurulan başkanlık sistemi ilişkilerinden ötededir.

Görüyoruz, okuyoruz ve anlıyoruz ki bayrağında 3 hilal taşıyan, ömrünü Türk milletinin varlığına, Cumhuriyet’in bölünmez bütünlüğüne vakfetmiş rahmetli Alparslan Türkeş’in partisini sarayın vesayetine bağlamış işbirlikçiler de büyük bir gafletin içerisinde, korkunç bir ihanetin sesi olmuşlardır. Ve bundan daha vahim şekilde akıllarını ve izanlarını öylesine yitirmişlerdir ki, elli bin insanımızın katilini, on binlerce Türk ve Kürt anasının dinmeyen gözyaşlarının asli failini, Türk Devletini bölme planlarının baş taşeronunu, yani, İmralı canisi bölücübaşını, Gazi Meclise davet edecek kadar delirmişlerdir. Delilik, dün izlediğimiz kalkışmayı anlatabilecek en hafif tabirdir.

Çünkü ağızlarından eksik etmedikleri Türk Milliyetçiliğini Türklüğe ihanet ile bu kadar yakınlaştırabilmenin, bunu göze alabilmenin ve kulaklarına ezanla okunmuş o ‘büyük’ isimlerini böylesine kirletebilmelerinin başka bir izahı olamaz. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin, yani Türk Milliyetçiliğinin düşürülmek istendiği bu durumun başka bir izahı olamaz. Bebek katili terörist meclise başı gelip de, DEM’in grup toplantısında konuşsunmuş, terörün bittiğini ilan etsinmiş. Hadi oradan. Burası, Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclisi, burası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yer, burası, Milli Egemenliğin yegane tecelligahı. Bizim cesetlerimizi çiğnemeden o canibaşı bu meclise giremez.

Hatırlıyorsunuz değil mi? Ben asamadım asabiliyorsan sen as deyip Tayyip Erdoğan’a ip atmıştı. Siz bu milletin vefasını astınız. Ondan sonra çıkıp diyorsunuz millattır o zaman hatırası olsun, al şimdi bu köşede bu ipi başının ucuna as.

Üç Hilal’i bu ihanete araç kılanlar gibi, Altı Ok’u da bu gayri milli mutabakata katmak gafletinde olan, 31 Mart’ta seçmenin gösterdiği teveccühün ve verdiği mesajın mahiyetini anlamadan, Mustafa Kemal’in aziz hatırasını, Cumhuriyeti ve üniter devleti kumar masasında bir miras yedi gibi harcamaya yeltenen bir CHP yönetimiyle karşı karşıyayız. İmralı’da ittifak kuranları görünce iktidar trenine binmek telaşına kapılmış ve Diyarbakır’a gitmek için Edirne’den izin alacak kadar şaşırmış ve küçülmüştür. Adeta toplumda gözlenen cinnet halini yakalayıp, hatta geçerek, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve aziz yüzbinlerce şehit ve gazimizin fikirlerini ve ömürlerini her bir tuğlasına harç diye kattığı bu devleti, Cumhuriyeti, babalarının bahçesinden kopardıkları bir meyve gibi ikrama kalkışarak, kurbanda dağıtılan et misali pay etmeye girişerek, unuttukları zekatı verir gibi üleştirmeye çalışarak, nihai yıkım planının yeni birleşeni olduklarını ispat telaşına girmişlerdir.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’nın günlerdir haftalardır havaya bakıp ıslık çalması ve bugün bölücübaşına imtiyaz yarışında ben de varım hezeyanı lanet okunacak bir iktidar hırsıdır. Devlet Bahçeli’ye verdiği cevaba bakın, el yükseltiyormuş. Türkiye kumar masası mıdır? İşte görün, neden merkez siyaset istediğimizin gerekçesi burada gizlidir. Kişiselleşmiş siyasi hırslar ve hedefler, ortak aklı devreden çıkarmış, siyaset bir uçtan diğer uca savrulmuştur.

Devlet, işbaşındakiler yüzünden acz içine düşürülmüştür. Cumhuriyet kurumları çalışamaz hale getirilmiştir. Dün, demokrasi ve açılım süreçlerinin banisi dışarıdaki dostlarıyla iktidara taşınanlar, bugün, o makamlarda kalmak için yine aynı kapılara başvurmakta, bu sefer de tehdit ve korku davulları çalarak, sözde bir işgal tehdidiyle aklımızla ve gurumuzla alay etmektedirler. Biliyoruz ki o dış güçlerle, bu iç cephe her zaman birlikteydi, ortaktı ve işbirliği halindeydi. Şimdi ise Cumhuriyet’in tamamen ilgasına ve Türk milletinin azınlığa düşürülerek yok edilmesini amaçlayan bir yolda omuz omuza ve kol koladırlar. İşte tam da bugün olan biten her şey açıkça göstermektedir ki Türk milleti, bir karar verecektir.

Ya tarihiyle ve kimliğiyle, Mustafa Kemal’den miras, Cumhuriyet ülküsüyle var olacak ya da tek adam, ortağı ve işbirlikçileri tarafından cebren ve hile ile yok edilecektir. Eğer ‘Ben, var olacağım kararını’ veriyorsa bu mücadelesine cehd edecek ve bundan asla taviz vermeyecektir. Bu mücadelenin tarafları bellidir. Aklında ve kalbinde Türk milleti olanlarla onu kesin olarak ortadan kaldırmaya yemin edenler karşı karşıyadır. Varlığını, varlığına armağan edecek başka bir milleti olmayanlarla türlü kisve ve vesikalar içerisinde Türk Cumhuriyeti’ne kastedenler karşı karşıyadır. Kayıtsız ve şartsız olarak önümüzdeki seçenek budur.

Geçmişte olduğu gibi, senaryo aynı kalemden, replikler aynı sestendir. Siyaset bezirganları, normalleşme, yumuşama diye başlayan kirli politikalarına, milletin geçit vermeyeceğini anlayınca; gayrı-milli bir mutabakat paktı inşa etmişlerdir. Siyasi geleceklerini, Türk milletinin ve Türk devletin bekasına tercih etmişlerdir. AKP’nin, hep bir ağızdan ‘Darbe Anayasası’ hezeyanları, eski Meclis Başkanı Kurtulmuş’un; ilk dört madde açıklamaları, Devlet Bahçeli’nin; ‘Teröristbaşı Bebek Katiline’ çağrısı, dün de bu bebek katiline ‘tecritinin kaldırılması’ önerisi, Özgür Özel’in; Devlet Bahçeli’yle yaptığı ardışık düet, terörün Meclis’teki uzantılarının hazırladığı ’25 yıldan sonra koşullu salıverme imkanı sağlansın’ kanun teklifi, önceden başaramadıkları ‘çözülme sürecinin’ nihai sonucuna ulaştırılma projesidir. Anayasa Mahkemesi’nin sürüncemede bıraktığı kapatma davasının, terör örgütü propagandasını ifade özgürlüğü ilan eden kararı da, bu yıllardır arkada pişirilen zehrin ağır ağır kamuoyuna zerkedilmesi planıdır. Bu ihanetin bu gafletin bu delaletin izaha muhtaç yanı kalmamıştır. İYİ Parti olarak tavizsiz duruşumuz ortadadır.

Yarın değil, sonra değil, hemen şimdi; Türk milleti olarak ya istiklal ya izmihlal kararını vermeye mecburuz. Devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz açıklamalarının ve hepsinin uzattığı kirli ellerin adresi, Türk milletinin varlığı ve mahremidir. Kararım bellidir: O mukaddesi el sürdürtmeyeceğim, o mahremi kirlettirmeyeceğim. Ne mutlu Türk’ün diyene.”

Bahçeli ne demişti?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup toplantısında yaptığı konuşmada çözüm süreci konusunda Abdullah Öcalan’a çağrıda bulunarak şu ifadeleri kullanmıştı:

“Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” dedi. Bahçeli, Öcalan’ın durumu hakkında yasal çözümü de işaret ederek “Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın.”

Çözüm süreci: Çözüm süreci, 2013-2015 yılları arasında PKK ile devlet arasında başlayan müzakereleri ifade ediyor. Bu süreç, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek amacıyla başlatılmıştı. Sürecin temel unsurları arasında, silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt kimliğine yönelik hakların genişletilmesi yer almaktaydı. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu müzakerelerde kilit bir figür olarak rol almıştı. Ancak 2015’te çatışmaların yeniden başlamasıyla çözüm süreci fiilen sona ermişti. Bu dönem, Türkiye’deki siyasi dinamiklerde önemli değişimlere neden olmuştu.

28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor. PKK lideri Öcalan, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldığı 1999 yılından beri, Marmara Denizi’ndeki İmralı Cezaevi’nde bulunuyor.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye “Abdullah Öcalan” Tepkisi

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıya tepki göstererek, “Terörist başından hüküm bekleyene devlet değil, gaflet ve dalalet denir!” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’a, “Türkiye’ye getirilirken her türlü hizmete hazırım diyen terörist başı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısında bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye tepki göstererek, “Terörist başından hüküm bekleyene devlet değil, gaflet ve dalalet denir” ifadelerini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, DEM Parti’lilerle tokalaşması sonrası başlayan “yeni çözüm süreci mi geliyor” tartışmalarına tepki gösterdi.

DEM Parti’nin “İmralı muhataptır, bir süreç başlayacaksa İmralı oradadır” çağrısının ardından Bahçeli, “DEM Parti’nin iradesini İmralı’ya rehin bırakması siyasetin doğası ve ahlakıyla bağdaşmayan, hür ve bağımsız siyaset yapısıyla uyuşmayan ilkelliktir. Türkiye’ye getirilirken her türlü hizmete hazırım diyen terörist başı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin. Ama devletin terörle masaya oturmasını hiç kimse hiçbir şart altında beklemesin, aklından dahi geçirmesin. Hodri meydan” dedi.

Ne olmuştu?
İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlattığı Gazze operasyonunun ardından Lübnan’a yönelik kara harekatına girişmesi, İran ile İsrail arasında yaşanan gerginlik ve bölgesel savaş söylemleri, siyaset kulislerini hareketlendirdi.

Erdoğan, 1 Ekim’de TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında yaptığı konuşmada, İsrail – Hamas savaşı ve Lübnan’a sıçrayan saldırılarla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, “İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım bugünlerde Lübnan’a uzandı. Dün işgal güçleri Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu. İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir. Bu niyetini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir” dedi.

Erdoğan, aynı konuşmasında, “iç cephe” vurgusu yaparak, “Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak ‘iç cephemizi’ sağlam tutmaya gayret ediyoruz. Bugün, İsrail saldırganlığı karşısında, içeride ve dışarıda çatışma alanlarının değil, uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın açıklamalarına paralel olarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de yeni yasama yılı açılışında sürpriz bir hamlede bulundu ve DEM Parti sıralarına giderek, milletvekilleri ile selamlaştı.

Bahçeli, DEM Parti’li vekillerin elini sıkmasıyla ilgili, “Yeni bir döneme giriyoruz. Ülkemizde barışı sağlamak lazım” diyerek, “Uzattığım el milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el gelin Türkiye partisi olun gelin teröre cephe alın gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin teklifidir. Biz gelişi güzel keyfe keder, can sıkıntısından anlık dürtülerle dümenden el uzatmayız. Biz durduk yere el vermeyiz. Öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmaya teşebbüs etmeyiz. DEM’e düşen sorumluluk uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir” açıklamasında bulundu.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise Bahçeli’nin tokalaşma jestini ve açıklamalarını, “Bu konularda atılacak adımları biz de izleyeceğiz hep beraber. Buradaki normalleşme midir, iç barış mıdır; kavramı, ismi ne olursa olsun somut olması gereken şey Türkiye’deki bütün bu sorun zincirinin çözümüne dair sağlıklı bir politik programın ortaya çıkması gerekiyor” şeklinde değerlendirdi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Kapalı Nüfus Sayımı” Önerisi

Meclis’te partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Sokaklar, caddeler, meydanlar uyuşturucu satıcıları, suç makineleri, sapıklar, tımarhane kaçkınları ve firarilerle adeta bir açık hava cezaevine dönüşmüştür” dedi ve ekledi:

“İstanbul’da uyuşturucu bağımlısı bir suç makinasının karakoldan kaçarak polisimiz Şeyda Yılmaz’ı şehit etmesi, iki genç kızımızın bir tımarhane kaçkını tarafından vahşice katledilmesi, Genç kızların sapıklar tarafından sokakta taciz edilmesi ve ancak sosyal medyadan tepki geldiğinde tutuklanması, İletişim Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı’nın yerini aldığını ve toplumsal şiddet ve cinnet halinin Türkiye’yi esir aldığını göstermektedir.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Aynı gün içinde 71 suç kaydı bulunan bir gangster otostop çekerken yakalanıyor, eşini öldüren bir kişi ise 30 yıldır kaçak gezebiliyor. Suçun infazının, memleketteki güvenlik ve asayiş için değil de, cezaevi kapasitesine göre belirlendiği; siyasi suçların adli suçlardan daha fazla ceza aldığı bir infaz sisteminin adalet dağıtma şansı yoktur” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Kadın cinayetlerine ve çocuk istismarına tepki gösteren Dervişoğlu, “Konulara girmekte bile zorlanıyorum… Nereden nereye geldik. Kadın cinayetleri, taciz, çocuk istismarları… Son yıllarda bu vakaların artışı, hepimizin yüreğinde tarifsiz bir acı bırakıyor. Her iki günde bir en az üç kadın cinayeti ya da şüpheli kadın ölümü yaşanıyor. Bu sayı, sadece bir istatistik değil, adaletin suskun kaldığı her an yitip giden canların trajedisidir” dedi.

Dervişoğlu şöyle konuştu: “Ayşenur Halil, İkbal Uzuner, Zehra Gün, Gülfer Öter… Ve daha isimlerini sayamadığım binlercesi… Bu isimler, sadece nüfus kayıtlarından silinip giden, vefatları hoparlörlerden duyurulan kişiler değil; adalet arayışının sessiz çığlıklarıdır. Bu isimler, yalnızca kendi hanelerinde değil, milletimizin vicdanında yanan kor ateşlerdir. Bu ateşler yüreğimize düşmeye devam ediyor. Suçlular, mevcut düzenin sunduğu müsamahadan cesaret buluyor. Ceza sistemimizdeki hafifletici sebepler, iyi hal indirimleri, yetersiz denetimler, adeta suça davetiye çıkarıyor. Suç işleyenler, her seferinde daha da cesaretleniyor. Ama artık yeter! Hazreti Ali’nin dediği gibi, ‘Bir zulme engel olamıyorsanız, onu herkese duyurun.’ Biz de bu kötülüklere karşı sesimizi yükseltmek zorundayız.”

Erdoğan ve iktidardan bazı isimlerin kadınlara yönelik söylemlerini hatırlatan Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocuk istismarına ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyenleri unutmayacağız. ‘Kadın herkes içinde kahkaha atmayacak, iffetli olacak’ diyenleri unutmayacağız. ‘Kadın ve erkek eşit olamaz, bu fıtrata aykırıdır’ diyenleri unutmayacağız. Türk kadını için evinin süsü diyenleri, kadın çalışmayı tercih ederek fuhşa hazırlık yapmış oluyor diyenleri de unutmayacağız. Ve ‘Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur’ diyen zihniyetin karşısında duracağız. Çünkü bu millet, hak edilenin hakkın suskun kalınarak alınamayacağını çok iyi bilir.”

“Siyasi suçların adli suçlardan daha fazla ceza aldığı…”

“Sokaklar, caddeler, meydanlar uyuşturucu satıcıları, suç makineleri, sapıklar, tımarhane kaçkınları ve firarilerle adeta bir açık hava cezaevine dönüşmüştür” diyen Dervişoğlu, şunları söyledi: “İstanbul’da uyuşturucu bağımlısı bir suç makinasının karakoldan kaçarak polisimiz Şeyda Yılmaz’ı şehit etmesi, iki genç kızımızın bir tımarhane kaçkını tarafından vahşice katledilmesi, Genç kızların sapıklar tarafından sokakta taciz edilmesi ve ancak sosyal medyadan tepki geldiğinde tutuklanması, İletişim Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı’nın yerini aldığını ve toplumsal şiddet ve cinnet halinin Türkiye’yi esir aldığını göstermektedir. Aynı gün içinde 71 suç kaydı bulunan bir gangster otostop çekerken yakalanıyor, eşini öldüren bir kişi ise 30 yıldır kaçak gezebiliyor. Suçun infazının, memleketteki güvenlik ve asayiş için değil de, cezaevi kapasitesine göre belirlendiği; siyasi suçların adli suçlardan daha fazla ceza aldığı bir infaz sisteminin adalet dağıtma şansı yoktur”

İktidarın Türkiye’yi açık hava cezaevine çevirdiğini ifade eden Dervişoğlu, ‘kapalı nüfus sayımı’ önerisinde bulunarak, “Bütün bu kaçakların tespiti ve sınır dışı edilmesi için, Sokaklarda onlarca suç kaydıyla toplumu enfekte eden ne kadar sapık, suçlu, firari varsa tamamının tespiti ve cezaevine gönderilmesi için İYİ Parti’nin önerisi şudur: Gerekli bürokratik hazırlıkları yapın ve en kısa zamanda mümkünse 3 Kasım 2024 ‘te, 24 yıl sonra yeniden bir kapalı nüfus sayımı yapalım. Bu kadar kaçak ve suçlunun dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezdiği bir memlekette kapalı yani sokağa çıkma yasaklı nüfus sayımı bir seçenek değil zorunluluktur. Her gün güvende olmak için, bir gün evde kalmaya razıyız. Kapalı Nüfus Sayımı önerimizi kamuoyunun dikkatlerine arz ediyoruz” dedi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Hamaset” Çıkışı

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Erdoğan’ın İsrail’in gözü topraklarımızda açıklamasına tepki göstererek, “Türkiye, basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir” dedi ve ekledi:

“Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda, popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak, ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve diplomatik alanda bizi ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir. İsrail’in insanlık dışı politikalarına karşı durmak zaruridir; ancak Türkiye gibi kadim bir devletin, bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması kabul edilemez.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır. Türkiye, bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye’nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıl almaz yönetim hataları, Türkiye’yi hem mazlum halkların yanında durma şansını yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:

“28. Dönem 3. Yasama yılının, milli meclisimizin şeref, haysiyet ve yetkilerinin iktidar tarafından tahrip edilmediği bir yıl olmasını dilerim. Yeni yasama yılının ilk grup konuşmasına güzel bir konuda, umut dolu mesajlar vererek başlamak isterdim. Ancak coğrafyamız yangın yeri.

Bildiğiniz üzere, İsrail’in Filistin’de onyıllardır süren kanlı işgali ve sistematik zulmü, artık bölgenin sınırlarını aşmış ve bu barbarca saldırganlık Lübnan’a kadar yayılmıştır. Bu işgalci devletin saldırıları, uluslararası hukukun zerrece umursanmadığı, pervasız bir tutumla yürütülmekte; sivil yerleşim alanları bilerek hedef alınmakta, çocuklar, kadınlar, masum siviller acımasızca katledilmektedir.

İsrail, Filistin’de gerçekleştirdiği insanlık dışı politikalara ilaveten, Lübnan’da şehirleri yerle bir etmekte, masum insanları yerlerinden, yurtlarından koparıp göçe zorlamaktadır. Bu vahşi saldırılar, sadece bölgenin istikrarını değil, tüm Orta Doğu’yu bir ateş çemberine sürüklemekte ve büyük bir yayılmacı stratejinin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum, bu insanlık dışı olaylar karşısında ne yazık ki utanç verici bir sessizliği tercih etmektedir.

Bu sessizlik, zulmü onaylayan, adeta İsrail’in işlediği savaş suçlarına ortak olan bir tavırdır. Birleşmiş Milletler’in acizliği ve etkisizliği, adaletin köküne kibrit suyu dökmekte, insanlık vicdanında derin yaralar açmaktadır. Eğer BM ve dünya toplumu, gerçekten barıştan yana bir duruş sergiliyor olsaydı, İsrail’in bu pervasız saldırganlığı karşısında cesur ve kararlı adımlar atarlardı.

Dünyada hal böyle. Peki, bizde durum nasıl? Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bu konuyla ilgili devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamada bulundu. Türkiye, basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir. Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda, popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak, ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve diplomatik alanda bizi ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir.

İsrail’in insanlık dışı politikalarına karşı durmak zaruridir; ancak Türkiye gibi kadim bir devletin, bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması kabul edilemez. Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır.

Türkiye, bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye’nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıl almaz yönetim hataları, Türkiye’yi hem mazlum halkların yanında durma şansını yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir.

“III. Dünya savaşı riskinden söz ederken TBMM’ye bilgi verilmiyor”

Böyle bir ortamda ve özellikle Hakan Fidan kamuya yaptığı açıklamalarda bir III. Dünya Savaşı riskinden söz ederken Dışişleri Komisyonu’na ve de TBMM Genel Kurulu’na bilgi verilmiyor oluşu kaygı vericidir. Buna bir de Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘İsrail’in müteakip hedefinin Türkiye olduğu’ yolundaki beyanları eklenince ‘iktidar milli güvenliğimiz için ne yapıyor’ sorusunu sormak durumundayız. Hiçbir şey yapmıyor gözüktükleri için de, beyanları onlar açısından maalesef inandırıcılığını yitirmektedir.

Arap ülkelerinin lakayt davranışı ve mezhepsel yaklaşımlar nedeniyle bu yaranın öngörülebilir bir gelecekte kapanması zor görülmektedir. Birleşmiş Milletleri Güvenlik Konseyi’nin ise veto yetkisine sahip ülkelerin tavrı nedeniyle kendisinden beklenen etkinliği gösteremeyeceği anlaşılmaktadır.

Ülkemizin ise sorunların aşılması yolunda, meseleye taraf olmaktan dolayı bir arabuluculuk işlevini yerine getirmesi de imkânsız hale gelmiş bulunmaktadır. İYİ Parti olarak iktidara çağrımız sorunun insani boyutunu öne çıkaracak çabalara öncelik vermeleri, TBMM ve siyasi Partileri de gerektiği veçhile bilgilendirmeleri yönündedir.

Çatışmaların bir yansıması olarak yeni sığınmacı dalgaları olasılığının da göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizin, tarihsel misyonuna ve bölgesel gücüne yakışır şekilde hareket etmesi ancak sağlam, tutarlı ve cesur bir dış politika ile mümkündür.”

Paylaşın

İYİ Parti’den Danıştay’a “Parayla Satılan” Vatandaşlıklar İçin İptal Başvurusu

Yabancılara para karşılığı verilen vatandaşlıkların iptali için Danıştay’a yapılan başvuru sonrası konuşan İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, “AKP tarafından sığınmacı ve yabancılara dağıtılmış olan 100 binlerce vatandaşlık iptal edilecek, bundan böyle ecdadımızın mücadele cehdi ile kazanılmış Türk vatandaşlığı, döviz karşılığında satılamayacaktır” dedi ve ekledi:

“Son 7 yılda yabancılara 309 bin konut satışı gerçekleşmiştir. İstatistikler bu konut satışlarının en az yarısının vatandaşlık karşılılığında olduğunu ortaya koymaktadır. Gayrimenkul karşılığı vatandaşlık, sadece satın alan kişiyi değil aynı zamanda aile üyelerini de kapsadığından, en az 500 bin kişinin bu yöntemle Türk vatandaşlığına geçirildiği anlaşılmaktadır.”

Dervişoğlu ayrıca, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesine karşı da Ankara İdare Mahkemesi’nde dava açtıklarını belirtti. Dervişoğlu, “Biz İYİ Parti olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kanunlara aykırı olarak Suriyeli sığınmacılara dağıtılmış 238 bin vatandaşlığın tamamının iptali için de hukuki süreç başlatmış bulunuyoruz” diye konuştu.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu beraberindeki heyet ile beraber Ankara’daki Danıştay binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Dervişoğlu burada yaptığı konuşmada, para karşılığında yabancılara dağıtılmış tüm vatandaşlıkların iptali için Danıştay’a dava açtıklarını belirterek, “Döviz ve gayrimenkul alımı karşılığında verilmiş vatandaşlıkların tamamı kanunlara aykırıdır. İşte bu sebeple, Türk milletinin hukukunu, Türk vatandaşlığının şerefini ve itibarını korumak maksadıyla; Biz İYİ Parti olarak- para karşılığında dağıtılmış tüm vatandaşlıkların iptali için Danıştay’a dava açmış bulunmaktayız” dedi.

Cumhurbaşkanı tarafından istisnai yollarla dağıtılmış vatandaşlıkların tamamının anayasaya aykırı olduğunu ifade eden Dervişoğlu, şöyle konuştu: “İYİ Parti’nin atacağı bu hukuki adımla, AKP tarafından sığınmacı ve yabancılara dağıtılmış olan 100 binlerce vatandaşlık iptal edilecek, bundan böyle ecdadımızın mücadele cehdi ile kazanılmış Türk vatandaşlığı, döviz karşılığında satılamayacaktır.

Son 7 yılda yabancılara 309 bin konut satışı gerçekleşmiştir. İstatistikler bu konut satışlarının en az yarısının vatandaşlık karşılılığında olduğunu ortaya koymaktadır. Gayrimenkul karşılığı vatandaşlık, sadece satın alan kişiyi değil aynı zamanda aile üyelerini de kapsadığından, en az 500 bin kişinin bu yöntemle Türk vatandaşlığına geçirildiği anlaşılmaktadır.”

Dervişoğlu ayrıca, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesine karşı da Ankara İdare Mahkemesi’nde dava açtıklarını belirtti. Dervişoğlu, “Biz İYİ Parti olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kanunlara aykırı olarak Suriyeli sığınmacılara dağıtılmış 238 bin vatandaşlığın tamamının iptali için de hukuki süreç başlatmış bulunuyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu: Erdoğan Aday Olamaz

Gündeme ilişkin basın mensuplarına açıklamalarda bulunan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Erdoğan’ın Anayasanın 101. maddesi uyarınca yeniden aday olamayacağını söyledi.

Erken seçim düzleminde Erdoğan’ın adaylığını yeniden gündeme getirmenin Anayasanın etrafında dolaşmak anlamına geldiğini belirten Müsavat Dervişoğlu, “Biz artık Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğini anlatıyoruz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ankara’daki gazete ve televizyon temsilcileriyle bir araya gelerek gündemi değerlendirdi. Cumhuriyet’ten Sertaç Eş’in aktardığına göre; Dervişoğlu, Türkiye’nin içinden geçtiği döneme ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

“Son 22 yılın izleri ülkemizin hem ekonomik hem de sosyal yapısında derin yaralar açtı. Toplumun her kesimi bu yozlaşmayı derinden hissediyor ama bu süreç aynı zamanda Türkiye’nin de bir yenilenmeye mecbur olduğu gerçeğini açıkça ortaya koyuyor. Ülkece bu tahribatı onarmamız, geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmemiz gerekiyor. Bugün eski yöntemlerle geçmişin politikalarıyla ilerlemek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Yeni oluşacak dünya düzeninde yer almak istiyorsak ülke olarak da yenilenmek mecburiyetindeyiz.”

Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal alanda köklü bir değişime ihtiyacı olduğunu belirten Dervişoğlu, “Her alanda yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. Bu değişimi başarmanın yolu ise her şeyden evvel yenilenmeye ve yeniliğe açık olmaktan geçiyor. Elbette bu saydığım değişim rüzgârları siyaseti de içine alıyor, onu da kapsıyor. Siyasetin de dönüşümü artık kaçınılmazdır” dedi.

Merkez siyasetin yeniden inşasına yönelik yaptığı çağrıyı anımsatan Dervişoğlu, “Merkez siyaset her zaman makul olanın, ortak aklın ve sağduyunun sesi oluştur. Toplumu kutuplaştıran siyaset anlayışının yerine; birleştirici, bütünleştirici, kavrayıcı bir siyaset anlayışı gereklidir. Benim çağrım Türkiye’nin her bireyinedir. Ortak akılla ve sağduyuda buluşma çağrısından ibaret bir bakış açısıdır” ifadelerini kullandı.

İktidarın yarım ağızla da olsa ekonomik krizi kabul ettiğini söyleyen Dervişoğlu, “Mevcut dengesizliği toplumun kanıksamasının zeminini oluşturdular. Toplumu her çarpıklığı normal karşılar ve kabul eder hale getirdiler. Başka bir ifadeyle hepimizi alıştırdılar” diye konuştu. Dervişoğlu, “Vatandaşı kötüye razı etmeyi başaran AKP’nin siyaseten başarılı olduğunu; fakat iyi olanı doğru bir biçimde anlatamayan, iyilik için rıza üretemeyen muhalefetin de en büyük kaybeden olduğunu itiraf etmem gerekiyor” dedi.

“Erdoğan aday olamaz”

Dervişoğlu, soru üzerine Erdoğan’ın Anayasanın 101. maddesi uyarınca yeniden aday olamayacağını söyledi. Erken seçim düzleminde Erdoğan’ın adaylığını yeniden gündeme getirmenin Anayasanın etrafında dolaşmak anlamına geldiğini belirten Dervişoğlu, “Biz artık Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğini anlatıyoruz” dedi.

Dervişoğlu, Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına destek verip vermeyeceklerinin sorulması üzerine, “İsimler üzerinden tartışmaya sıcak bakmıyoruz. Bir güreş turnuvasına gittim, gizli görüştüler dendi. İYİ Parti’nin bu konuyla ilgili angajmanı, görüşmesi yoktur” yanıtını verdi.

İktidarın anayasa değişikliği istemlerini de değerlendiren Dervişoğlu, kendilerinin tek adam sistemini tahkim etmeyi hedefleyen bir öneriyi desteklemeyeceklerini dile getirdi. Parlamenter sisteme geçiş önerisi olursa tartışabileceklerini, Meclis’in denetiminin geliştirilmesini tartışabileceklerini belirten Dervişoğlu, “Öneri yok, çözüm değil tartışma aranıyor. Sorunların üstünün örtülmesi bakışı var. Bu, sorunların üstünü örtmeye yönelik yaklaşımlar” dedi.

Kendilerinin tek adam sistemini tahkim etmeyi hedefleyen bir anayasa önerisini desteklemeyeceklerini dile getiren Dervişoğlu, “İmamoğlu’na siyasi yasak tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna, “Devam eden dava ile ilgili konuşmak istemem. Eleştirdiğimi yapmak istemem. Adaleti töhmet altına bırakır” diye yanıt verdi.

Paylaşın