HDP’li Sancar: Tek Çıkış Yeni Demokratik Özgür Bir Başlangıç

Partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, toplumun büyük kesiminin çıkış yolu aradığını belirterek, Tek çıkış yeni demokratik özgür bir başlangıçtır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Hepimizin birlikte düşünmeye ve yürümeye ihtiyacı vardır. Tekçi anlayıştan kurtulmak özgür toplum için şarttır. Eskiyi restore etmek çare değildir. Bir süre sonra aynı şey olmaktan mukadderdir. Bizim parti olarak amacımız iktidar bloğunun kurmaya çalıştığı bu rejimi engellemektir. Bütün toplumun kazanacağı siyasete ihtiyaç vardır.”

Mithat Sancar, ‘Yeni yüzyıla girerken demokratik cumhuriyetin amacının birlikte yürümek’ olduğunu belirterek “Hedef eşit yurttaşlıktır” dedi. Sancar, cumhuriyetin önemli özellikleri ve kazanımları bulunduğunu belirterek çok acı tecrübeler yaşandığını, yurttaşlığın eşit temele oturtulmasının gerektiğini kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuştu. Sancar’ın açıklamaları şöyle:

“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, baş göz üstüne geldiniz. Bu konferansta emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kritik bir eşikte bulunuyoruz, toplumun büyük bir kesimi de bu krizden çıkış arıyor. Bu süreçte tartışarak, yan yana yürüyerek çözüm bulabileceğimiz inancıyla bu konferansı düzenliyoruz. Hedefimiz Cumhuriyetin yeni yüzyılına girerken, demokrasiyi geri dönülmez bir şekilde yerleştirmenin yollarını birlikte aramaktır. Demokratik Cumhuriyet Konferansının esas amacı da birlikte üretmek, birlikte yürümek ve birlikte başarmaktır. Hedef Demokratik Cumhuriyet, özgür vatan, eşit yurttaşlık ve birlikte yaşam sözleşmesi, toplum sözleşmesidir.

“Meşruiyetin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi demokrasiyi getirmiyor”

Tarihi anlatmayacağım, konferans deyince uzun uzun konuşacağım gibi bir şüphe uyanabilir. Olabildiğince kısa bir sunuş yapacağım. Bugün çok değerli akademisyenler, yazarlar fikirlerini sunacaklar. Cumhuriyet kavramının barındırdığı önemli kazanımlar var. Bunların başında hiç şüphesiz meşruiyeti gökyüzünden koparıp yer yüzüne indirmesidir. Bir diğer önemli özelliği de toplumsal ilişkileri yurttaşlık temeline oturtmasıdır.

Cumhuriyet deyince aklımıza gelen bu iki özellik önemlidir, her cumhuriyet fikri ve modeli için kazanım sayılır. Ama bunların tek başına yetmediğini bizler bu ülkede acı tecrübelerle yaşadık, görüyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Meşruiyetin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi, gelenekten koparılıp siyasal alana taşınması tek başına özgürlüğü ve demokrasiyi getirmiyor. Çünkü meşruiyetin nerede nasıl başlayacağı burada bu belirlemelerle ortaya çıkmıyor.

“Cumhuriyet, kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas almıştır”

İşte aşamadığımız yüzyıllık tecrübe bunun en önemli işaretidir. Konferansın başlangıcı yüzyılın muhasebesi olacaktır.  Esas olan yurttaşlığın eşit temele oturtulması, meşruiyetin de topluma devredilmesidir. Oysa bizde yaşanan bunun tersi olmuştur. Meşruiyet gökyüzünden indirilmiştir ama topluma değil devlete tevdi edilmiştir. Yani meşruiyetin kaynağı devlet ve devletin çıkarları olmuştur.

Özgürlük burada devletin tanıdığı ve tanımladığı çerçevede var olabilmiştir, kimlikler devletin hoş gördüğü ve çizdiği bir çerçeve içinde yaşam bulabilmiştir. Böyle bir yurttaşlık anlayışının özgürlük sıfatıyla alınmasının mümkün olmadığını söylemekte herhangi bir zorluk yoktur. Yurttaşlık burada soyut ve tek tip bir insan yaratma anlayışına odaklanmıştır. O nedenle Cumhuriyet kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas almıştır, özgür toplum ve özerk birey anlayışından uzak kalmıştır. Arada parantezler de yaşandı ama bu zihniyet günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

“Topluma güvenmemek, özgür bireyi kurucu özne olarak kabul etmemek Türkiye’ye bir yüzyıl kaybettirdi”

Otoriter modernlikten demokratik modernliğe geçiş çabaları elbette oldu. Geçmişte kuruluş sürecinde de oldu. Belki sadece 1920 Anayasasına genel olarak atıf yapmak yeterlidir, ancak bu da bir parantez olarak kalmıştır. Sonrası gelmemiş, tam tersine tekçi anlayış bu cumhuriyetin belirleyici özelliği olmuştur. Topluma güvenmemek, toplumu meşruiyetin kaynağı olarak görmemek, özgür bireyi kurucu özne olarak tanımamak, kimlikleri ve farklılıkları reddetmek bizleri yüz senedir kısır döngü içinde yaşatıyor. Bu kısır döngü sürekli kriz ve çatışma üretiyor. Çok tipik alanlar, en başta Kürt sorunu ama inançlar alanında da aynı sorunları yaşıyoruz.

Yani Kürt sorununa tekçi inkarcı yaklaşım, Cumhuriyetin bu korporatist diyeceğimiz özelliğinin dayatmacı toplumu kendisinde görmesinin en önemli sonucudur. Bugüne kadar Cumhuriyetin demokrasi ile buluşamamasının başında en önemli engellerden biri de Kürt sorununun demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir temelde çözülememiş olmasıdır. Aynı şey inanç toplulukları için de geçerli. Başta Aleviler olmak üzere, pek çok inanç grubu kendi kimliğini yaşama imkanı bulamamaktadır. Zaman zaman çeşitli açılımlar yapıldığı iddia edilse de yapılan şey devletin bu kimlikleri tanıması değil tanımlamaya çalışmasıdır. Son zamanlarda gördüğümüz şey de bunun çarpıcı örneğidir.

“Temel sorunlarla yüzleşmek bizlere yeni yollar gösterecek”

Demokrasiye giden yolu açabilmek, Cumhuriyeti demokrasi ile buluşturup geliştirmek ve kopmaz bir bağ içine yerleştirmek de bizim temel sorunlarımızla gerçekçi bir şekilde yüzleşmemize bağlıdır. Bu yüzleşme bize yeni yolları göstermeyi ve görmeyi mümkün kılacaktır. Yeni yüzyıl toplumun kendisini özgür olarak yaşayabileceği yeni bir cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyet yüzyılı olarak hedeflenmelidir. Bizim bu konuda parti programımız açık.

Sadece o konudaki maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: “…Partimiz, mevcut merkeziyetçi otoriter anti-demokratik siyasal sisteme/düzene itirazı olanların gücünü açığa çıkarmayı ve bu gücü örgütleyerek demokratik ve özgürlükçü bir siyasal düzen yaratmayı hedefler. Emekçilerin ve halkların eşit ve özgürce yaşadığı demokratik bir cumhuriyete ulaşma… farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşam, özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini önüne koymaktadır.”

“Birlikte hareket etmezsek yaşadığımız yıkımlar ağırlaşarak devam eder”

Hedefimiz budur. Bugüne kadar yaptıklarımız var; yapamadıklarımız, eksiklerimiz ve belki de yanlışlarımız var. Bunları zaman içerisinde tartışarak düzeltmek ancak birlikte olmakla, birlikte yürümekle ve birlikte konuşmakla mümkündür. Toplumun bütün kesimleriyle böyle bir temasın çok büyük bir dönüştürücü etkisi olacağına yürekten inanıyoruz. Başka zamanlarda söylediğim gibi bu kapsamlı anlamıyla temas mutlaka dönüştürür. Bu dönüştürme de mutlaka bizim çerçevede belirlediğimiz hedefe doğru olmalıdır. Aksi takdirde 100 yıldır yaşadığımız acılar yıkımlar önümüzdeki yüzyıla ağırlaşarak devredilecektir.

Şimdi ihtiyacımız olan şey siyaseti tam anlamıyla özgürleştirmek, bireyi özne olarak kabul etmek, toplumdaki bütün farklılıkların eşit birlikte yaşam imkanlarını yaratmak ve bir büyük barışı kurmaktır. Büyük barışı ancak bu temelde kurabileceğimize inanmamız gerçekten önemli. Ancak farklılıklarımıza eşit yaşama şartlarını yarattığımızda büyük barışı kurabiliriz. Ancak özgürlüğü bu toplumun kurucu dinamiği haline getirdiğimizde yaratabileceğiz. O nedenle bizim buradaki hedefimiz de yine büyük bir toplumsal sözleşmesi, özgür bir toplum sözleşmesi.

Toplum sözleşmesi ihtiyacımız da var, toplumsal sözleşme ihtiyacımız da var. Çünkü otoriter gelenek, otoriter cumhuriyet zihniyeti kendisini sürekli başka formlarda yeniden ürettikçe, bizleri bir şekilde biçimsiz ya da harcı zayıf bir topluluk olarak var olmaya mahkum ediyor. Oysa toplum olmak aynı zamanda kamusallığı paylaşmak demektir. Yani, kamusal alanı birlikte yaratmak demektir. Türkiye maalesef toplum olmaktan da uzaklaşmaktadır.

O yüzden şimdi toplum sözleşmesi kurmaya ihtiyaç vardır. Bu konuda ciddi çabalara ihtiyaç vardır. Bunun şartı da farklılığımızı eşit bir şekilde yaşayabileceğimiz özgür bir yaşam inşa etmektir. Onun üzerine elbette toplumsal sözleşme de gelecektir. Bunun adına anayasa diyebiliriz. Toplumsal sözleşmenin hukuki formu anayasadır ama birlikte yaşamın temel ilkelerini kurmak anlamında bir toplumsal sözleşmeyi de toplumun en geniş kesimlerinin özgür katılımıyla kurmamız gerekiyor.

“Aynı acıları bir yüzyıl daha yaşamamak için geçmiş acılarla yüzleşme mecburiyetimiz var”

Yüzyıl kavşağındayız. Yüzyılın muhasebesini bütün acıları, bütün tahribatları ve sorunları ile birlikte gerçekçi bir biçimde önümüze koyma mecburiyetimiz vardır. Gelecek yüzyılı aynı acılarla, aynı yıkımlarla, aynı kısır döngülerle yaşamamak için. Bu kısır döngüyü kırmak zorundayız. Çünkü gerilim, çatışma, ayrıştırma üreten bu siyasal çizgi, farklı siyasal zihniyetler ve akımlar tarafından gayet güzel sahiplenilebiliyor. Siyasal yelpazenin her kanadında yer alan çeşitli akımlar bu zihniyeti bir şekilde sürdürmeyi kendileri için bir büyük avantaj olarak görüyorlar. İşte bizler şimdi yeni yaşamı yeni bir başlangıçla Demokratik Cumhuriyete gidecek şekilde kurma görevi ile karşı karşıyayız. Bu kısır döngüyü kıramazsak, eski kodlarla restorasyon çabaları arasına sıkışıp kalacağız.

“Tek çıkış demokratik ve özgür bir başlangıçtır”

Ne mevcut rejim ne restorasyon çıkış olabilir. Tek çıkış yeni demokratik özgür bir başlangıçtır. Bunun için de hepimizin birlikte düşünmeye, üretmeye ve yürümeye ihtiyacı vardır. Büyük bir demokrasi birlikteliğini, Demokratik Cumhuriyet ortak hedefiyle mutlaka gerçekleştirecek iradeyi, bu toplumun en geniş kesimlerinde ortaya çıkarmaktır.

“İktidara kaybettirmek önemlidir ama kazanmadan kaybettirmek krizleri sadece erteler”

Daha fazla uzatmayacağım. Son olarak şu birkaç vurguyu yaparak konuşmamı tamamlayacağım. Devleti meşruiyet kaynağı olarak gören bu zihniyetten kurtulmak özgür toplum ve demokratik yaşam için şarttır. Eskiyi restore etmek çare değildir. Bir süre sonra aynı sıkıntılara düşmemiz neredeyse mukadderdir. Elbette mevcut otoriter gidişatı, AKP-MHP’nin oturtmaya çalıştığı yeni rejim sürecini durdurmaktan vazgeçmek ya da geri durmak söz konusu olamaz. Bizim parti olarak stratejik hedefimiz bu iktidar blokunun kurmaya çalıştığı rejimin yerleşmesini engellemek ve elbette bu iktidarı mutlaka seçimlerle, demokratik yollarla yenmektir.

Ancak bunu yaparken önümüze hedef de koyuyoruz. Kaybettirmek yetmez, birlikte kazanmamız gerekiyor. Yani bütün toplumun kazanacağı yollara, yöntemlere ve siyasete ihtiyacımız var. Kaybettirmek önemlidir, yeni bir başlangıç için çok değerli bir adımdır ama bütün toplumun kazanacağı yolları açmadan kaybettirmenin de sadece kısır döngüyü bir süre sakinleştirmek ve krizleri ertelemek gibi bir sonuç doğurabileceği tehlikesi vardır. Eşit yurttaşlık hedefine yönelik özgür bir toplum sözleşmesi ve büyük barış ve Demokratik Cumhuriyet. Yeni yüzyılda hedefimiz budur.

Bu hedefimize bütün alanlarda çalışmalarımızı ortak zeminlere taşımakla ve yürüyüşümüzü birlikte büyütmekle ulaşabileceğimize inanıyorum. Bunu başaracak güç ve irade bu toplumda vardır. Bu iradeyi hakim kılacak asıl sorumluluk sahipleri de burada bulunan bizler ve bulunmayan geniş dostlar kesimidir. Bir araya gelince mutlaka kazanacağız. Bugün sunacağınız katkılar için de hepinize teşekkür ediyorum. Bu konferansı onurlandırdığınız ve geleceğe ışık tutacak hazırlıklarınızı burada paylaşacağınız için sizlere minnettarız. Yolumuz açıktır. Teşekkür ediyorum.  “

Paylaşın

HDP Eş Başkanı Sancar: Bu Seçim Bir Rejimi Oylama Seçimi

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bu kez iktidarın atı alıp Üsküdar’ı geçmesi o kadar kolay olmayacak. Atı da Üsküdar’ın yolunu da bulamayacaklar. Önümüzdeki seçimler bir seçimin ötesinde anlama sahiptir” dedi ve ekledi:

“Bunun iktidar da farkında. Sadece bir parlamenter ve cumhurbaşkanlığı seçimi olmayacak. Yaşamak istediğimiz ortak geleceğin belirlenmesi seçimi olacaktır. Bu seçim bir rejimi oylama seçimi olacaktır.”

Konuşmasında seçim tarihinin “aşağı yukarı” netleştiğini aktaran Sancar, “AKP genel başkanı 14 mayıs olarak açıkladı. Bugüne kadar zamanında olacak diyordu her sözü gibi bundan da caydı. Bizler HDP ittifaklarımız halkımız hangi tarihte yapılırsa yapılsın bu seçime hazırız. Bu seçim kararının açıklandığı an cumhurbaşkanının görevden affını isteme anına dönüşecektir” ifadeleri kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup konuşmasında gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.

Emek ve Özgürlük İttifakı partilerinin genel başkanları, eş başkanları ve parti sözcüleri de kapatma davası ve hazine yardımı blokesine karşı HDP’nin Meclis Grup Toplantısı’na katıldı.

Sancar’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Zorlu olduğu kadar umutların ve heyecanın da giderek yükseldiği bir atmosferde seçim sürecine hazırlanıyoruz. Hayatımızı umudumuzu geleceğimiz ekmeğimizi ve sabrımızı tüketmek isteyen bu iktidar düzeninin, bu rejimi bir an önce gönderecek olmanın hayali bile o kadar güzel ki. Gidişlerinin nasıl muhteşem olacağını anlatmaya bile gerek yok.

Milyonlar hak ve özgürlük meşalelerini yakmışlar o güzel günü bekliyorlar. Kutsal bir yürüyüş bu ve başarıyı mutlaka getirecek güçlü bir irade bu. Seçim tarihi aşağı yukarı netleşti. AK Parti genel başkanı 14 Mayıs olarak açıkladı. Bugüne kadar zamanında olacak diyordu her sözü gibi bundan da caydı.

Bizler HDP ittifaklarımız halkımız hangi tarihte yapılırsa yapılsın bu seçime hazırız. Bu seçim kararının açıklanacağı an cumhurbaşkanının görevden affını isteme anına dönüşecektir. Seçimlerde de halk en büyük kararı verecek ve bu düzene noktayı kalın bir şekilde koyacaktır.

Bu kez iktidarın atı alıp Üsküdar’ı geçmesi o kadar kolay olmayacak. Atı da Üsküdar’ın yolunu da bulamayacaklar. Önümüzdeki seçimler bir seçimin ötesinde anlama sahiptir. Bunun iktidar da farkında. Sadece bir parlamenter ve cumhurbaşkanlığı seçimi olmayacak. Yaşamak istediğimiz ortak geleceğin belirlenmesi seçimi olacaktır. Bu seçim bir rejimi oylama seçimi olacaktır.

Bizler için geleceği kurma, mücadeleyi büyütme meselesidir. Sadece sandıkla sınırlı bir olay değil. Bugünden itibaren sandığa kadar, sandıktan sonra geleceğin her anını birlikte belirleyeceğimiz bir süreçtir bu. Bizler en büyük demokrasi ittifakıyla, Emek ve Özgürlük İttifakı ile yürüyoruz bu süreci.

Bu ittifakı daha da büyütüp bütün ezilenleri, bütün mazlumları bir araya getirmek istiyoruz. Onların seçiminde halk yok, yoksullar, kadınlar, gençler yok. Bu ülke yok aslında onların seçimlerinde. Sadece bir tek şey var, kendi saltanatı. Halkın üzerine karabasan gibi çöktükleri kötülük düzenini sandıktan da çıkartmak istiyorlar. Bu seçimler çok çetin bir mücadeleye sahne olacaktır. Biz her türlü zorluğa hazırız.

“Cumhur İttifakı, sanki seçimlere değil savaşa hazırlanıyorlar”

Bu seçimlere hukukun demokrasini askıda olduğu ağır bir siyasi tecrit koşullarında giriyoruz. HDP başta olmak üzere tüm demokratik toplumsal muhalefet her gün yeni saldırılarla karşı karşıya bırakılıyor. Cumhur İttifakı, sanki seçimlere değil savaşa hazırlanıyorlar.

Kampanyalarını seçim değil bir savaş kampanyası gibi yürütüyorlar. Çünkü korkuları büyüktür. Çünkü kaybederlerse sonucun ne olacağını hepimizden çok daha iyi biliyorlar. İşte hakkımızda açılan kumpas davaları, yürümekte olan kapatma davası, Hazine yardımına bloke konması kararı, muhalefete yönelik siyasi yasak kuşatması, medya üzerinden yürütülen tetikçilik faaliyeti, bunların her biri bu rejimin seçim kampanyasının araçları olarak karşımıza çıkıyor.

Çünkü bu karanlık ittifakın halka sunabileceği herhangi bir olumlu vaadi kalmamıştır. Siyasi bir meseleleri yoktur. Bu ülke için bu karanlıktan başka bir gelecek tahayyülleri de yoktur. Çünkü çözümün değil sorunların odağı olan bir iktidar olarak bir varlık meselesi mücadelesi yürüttüklerini biliyorlar o nedenle ellerinde kalan baskı, yasak, hukuk dışılık dışında herhangi bir aracı yöntemi kullanacak durumda değiller. Bu ülkenin etrafına cezaevi duvarları örmeye çalışıyorlar. Bunların seçim kampanyası kelepçe siyasetidir, cendere siyasetidir, kuşatma siyasetidir.

Emekliden emekçiden dar gelirliden yoksullardan EYT’lilerden esirgenen kaynaklar nereye gidiyor biliyoruz, işte bu düzenin yalan ve kara propagandasına harcanıyor. Troller ordusuna ve en büyük kalem savaş politikasına harcanıyor. Bu iktidar savaş politikalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Savaş politikalarıyla toplumsal muhalefet güçleri arasına nifak sokmaya çalışıyor.  En savaş karşıtı ittifakı oluşturmak demokrasi yürüyüşünün en önemli hedeflerindendir. Hep birlikte açık ve gür bir sesle bağırıyoruz; savaşa hayır.

“Yargıya bundan daha açık tehdit olabilir mi?”

Bugün iktidarın küçük ortağı esti, gürledi yine. Anayasa Mahkemesi’ni tehdit etti. Açık ve net bir şekilde şantaj yaptı. Artık Anayasa diye bir şey kalmadı. Anayasa’yı ayaklar altına almak konusunda en ufak bir çekinceleri yok. Çünkü kurtuluşları zorbalıktadır. ‘Eğer bu kararı derhal HDP aleyhine almazsanız hainsiniz’ diyor. Yargıya bundan daha açık tehdit olabilir mi? Bu sadece MHP’nin söylemi olarak anlaşılmamalıdır.

Bu iktidarın, rejimin politikasıdır. O yüzden yapılan her şey birlikte yapılmaktadır. Hesabını da halka birlikte verecekler. İktidar kanadında kalan muhalefet partilerine de sesleniyoruz: Bu kadar açık Anayasa ihlalleri, bu zorbalık karşısında sessiz kalamazsınız. Sessiz kaldığınız her zorbalığın pratiği, eninde sonunda ülkeye egemen kılınmak istenen sistemin bir aynasıdır. Bu planları hep birlikte bozalım. Bu hepimizin halka karşı tarihi sorumluluğudur.

‘HDP’nin kapısına kilit vurulsun’ diyor. Yahu ‘Biz anahtar partiyiz’ diyoruz, onlar kilitten söz ediyor. Tonlarca kilit getirseniz hepsini açarız. Bu ülkede kilit üreticileri sizin taleplerini karşılayacak üretimi bile yapamazlar. Öyle anahtarlar var ki elimizde, koyduğunuz her kilidi çatır çatır açacağız. Bu kararlılık seçimlerde, en fazla 4 ay sonra sizin kapınıza halkın kilit vurduğu tarih olacaktır.

Bizler bir cumhurbaşkanı adayı çıkaracağımızı ilan ettik. Diyoruz ki bu topraklarda yaşayan tüm halkların adayını tartışıyoruz. Böyle bir aday çıkarmak istiyoruz. Alın teri dökenlerin, kadınların, gençlerin temsilcisi olacak. Meclisi en geniş katılımla, tüm renklerin, halkların temsil edildiği bir platforma çevirmek istiyoruz.

Yani halkların demokratik meclisini yaratmak istiyoruz. Buna gücümüz var. Gücümüze inanıyoruz, kararlıyız, hepimiz buna odaklanmış durumdayız. 14 Mayıs halkların miladı olacaktır. Gün bizim, güneş bizim. Göğsümüzde ateş bizim. El ele olduğumuz bu güzel ülke bizim. Dün bizim, yarın bizim. İnşa edeceğimiz yeni yaşam bizim. Hasrete vurduğumuz mayısta, haziranda gülmek bizim.”

Paylaşın

Kapatma Davası: HDP’den Anayasa Mahkemesi’ne Yeni Başvuru

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP Hukuk Komisyonu’nun Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) kapatma davasına ilişkin yeni bir başvuru yaptığını açıkladı.

Haber Merkezi / Başvuruda kapatma davası kararının seçimler sonrasına bırakılması istendi. HDP’nin başvurusunda tüm muhakeme işlemlerinin seçimlere kadar durdurulması ve seçimlerin ardından devam etmesi talep edildi.

HDP Hukuk Komisyonu, kapatma davasına ilişkin kararın seçimlerin sonrasına bırakılması talebiyle AYM’ye başvuru yaptı. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, yapılan AYM başvurusuna ilişkin şunları söyledi:

“Kapatma davası evrensel hukuk ilkelerinin tamamına aykırı şekilde açıldı. Bu dava hukukla açıklanabilecek bir sürecin sonucu değildir. Aksine tamamen siyasi saiklere ve hedeflere dayalı bir operasyonun parçasıdır. Dava açılmadan önceki dönemi hatırlarsak partili cumhurbaşkanının HDP’ye yönelik çeşitli suçlamaları ve hedef gösteren açıklamaları vardı.

Daha sonra iktidarın küçük ortağı MHP bir kampanya başlattı. Partimize karşı kapatma davası açılması için tehdit ve şantaj içeren açıklamalar geldi.

Bu kampanyanın bir neticesi olarak sembolik açıdan anlamlı bir tarihte açıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianameyi AYM’ye 17 Mart 2021’de teslim etti, yani MHP’nin kongresinin yapılacağı tarihten bir gün önce.

‘Bloke kararı, AYM’nin varlık nedeninin inkarı’

Bu kararların en önemlileri de Türkiye’ye karşıdır. Yargının siyasi hesaplara alet edilmesinin tipik bir örneğidir HDP’ye karşı açılan kapatma davası. En son Hazine yardımının yapılacağı banka hesaplarımıza bloke koyma kararı çıktı. Bu kararın oy çokluğuyla alındığı biliniyor. Kararın her açıdan hukuka aykırı iç hukukun bütün temel ilkelerini ihlal edecek şekilde alındığını da açıkladık.

Hazine yardımının yapılacağı hesaplara bloke konma kararı apaçık şekilde AYM’nin varlık nedeninin inkârı anlamına geliyor.”

AYM, Yargıtay Başsavcısı Bekir Şahin’in HDP’nin Hazine yardımının kesilmesi talebini 5 Ocak’ta görüşmüştü.

Şahin, HDP’nin katılması istemiyle AYM’de dava açmıştı. Yargıtay başsavcısı, HDP’nin kapatma davasına ilişkin sözlü savunma vereceği 10 Ocak öncesinde bu partiye Hazine yardımlarının kesilmesini istemişti. Şahin ayrıca yardımın yattığı hesaplara bloke konması talebinde de bulunmuştu.

AYM, HDP’nin Hazine yardım hesabına geçici olarak bloke koymuştu. Karar yediye karşılık sekiz oy çokluğuyla alınmıştı.

HDP’nin savunmasının alınması için 30 gün süre verilmiş, savunmadan sonra tedbirin devam edip etmeyeceğine yeniden karar verileceği belirtilmişti.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Sert Açıklama: Bize Saldıranlara Büyük Kaybettireceğiz

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bu kapatma davasıyla kendilerince bizleri nihai olarak tasfiye edecekler, susturacaklar. Nafile bir çaba. Bize ağır saldıranlara büyük kaybettireceğiz” dedi.

HDP’li Sancar, partisine yönelik “operasyonların” uzunca bir süredir “kesintisiiz devam ettiğini” söyledi ancak bunların HDP’yi yolundan alıkoyamayacağını belirtti ve “AYM salonlarında oy çokluğu değil sandıkta milyonların oy birliği belirleyecektir bu ülkenin geleceğini, bunu herkes bilsin.” diye ekledi.

Mithat Sancar, “Otoriter, tekçi, sömürücü, talancı sistemin kalıcı hale getirilmesinin önündeki en büyük engel HDP’dir. O yüzden birbirinin boğazına sarılmak için geçmişte fırsat arayan güçler birleşti. Kürt düşmanlığında ortak, yeni bir devlet koalisyonu kurdular.” diye ekledi.

Sancar şu ifadeleri kullandı: “Parti kapatılacakmış kapatılmayacakmış bunların hiçbirine kulak asmayacağız. Halktan ve hakikateten aldığımız bu gücü toplumsal mücadelenin her alanında olduğu gibi seçimlerde de mutlaka ortaya koyacağız. Bu gücü seçimlerin sonucuna mutlaka yansıtacağız.

“İktidar varlık yokluk korkusuyla her yolu deniyor. Bize karşı yürütülen hukuksuzluklar, Türkiye demokrasi güçlerini bölmek, seçim sürecini kendi emellerine uygun şekillendirmek içindir. Bu operasyonları boşa çıkarmanın yolu hep birlikte kararlı bir duruş sergilemektir.”

HDP Eş Genel Başkanı, AKP’nin anayasa değişikliği önerisiyle ilgili, “İktidarın seçimlere dayalı bir hesapla başörtüsünü istismar etmesine izin vermeyeceğiz. Bu yolu kapattık ve şimdi muhalefet bu yolda devam ediyor. Söz veriyoruz. Bütün inançların eşit olduğu, bütün halkların özgür yaşadığı geleceği bizler kuracağız.” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamasından satır başları şöyle:

“Partimize yönelik kumpas, operasyon, dava süreci… Bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın sözlü mütalaası vardı kapatma davası kapsamında. Hazine yardımı hesaplarına da bloke konmuştu. Bu gelişmeler HDP’ye yönelik baskılar olarak algılandıkça büyük tahribatlar ortaya çıkıyor. Türkiye’nin geleceğiyle çok yakından ilişkili bu gelişmeler.

11 yıl önce HDP’yi ortaya çıkaran fikriyat bu ülkedeki bütün kimlik ve inançları, ötekileştirilenleri, emekçileri, kadınları gençleri eşit yurttaşlıkta buluşturmaktı.

HDP kimseyi ötekileştirmedi, genişlemeyi hedef aldı. Sesi kesilmek istenenlerin sesi oldu. Boğazı sıkılan toplumun nefesi oldu. HDP yeni yollar yarattı.

7 Haziran’da AKP’ye yaşatılan yenilgi, Türkiye halklarına yeni bir düzenin mümkün olduğunu gösterdi. Saray’ın, yalanın, savaşın karşısında durup hakikatin mücadelesini yürüttük. İktidarın özgüveni çöktü. Geleceği belirleme konusunda hazırladığı planlar bozuldu. bunu başaran güç HDP’dir.

Birbiriyle benzemez olan, birbirinin boğazına sarılmak için geçmişte fırsat arayan güçler birleştiler. Yeni bir devlet koalisyonu kurdular. Temel harcını Kürt karşıtlığından kardılar. HDP’yi halkların ortak mücadelesinin en güçlü adresi olarak gördükleri için de HDP’ye saldırdılar. Komplo kurdular, dokunulmazlıkları kaldırdılar, 4 Kasım siyasi darbesiyle vekil arkadaşlarımızı, yöneticilerimizi tutukladılar, kurmaca davalarla yargılamaya çalıştılar. Operasyonlar kesintisiz devam etti.

“Bize ağır saldıranlara büyük kaybettireceğiz!”

Şimdi de bu kapatma davasıyla kendilerince bizleri tasfiye edecekler, susturacaklar, nafile bir çaba. Bize ağır saldıranlara büyük kaybettireceğiz!

HDP, siyasette kutup yıldızı olma işlevini sürdürüyor. İktidarın seçim sürecini, siyaseti dizayn etme çabalarına karşı ilkeli tutumunda, kararlı duruşunu ortaya koyuyor.

Bütün muhalefete ve toplumsal demokrasi güçlerine yol gösteriyor. HDP, bu toplumun demokrasiye giden yolunda kutup yıldızıdır!

İktidarın seçime endeksli bir hesapla başörtüsü meselesini istismar etmesine izin vermedik, ve bu yolu kapattık. Şimdi de muhalefet buradan devam ediyor.

Bütün inançların eşit olduğu geleceği bizler kuracağız, sizin gibi samimiyetsiz küçük hesaplara dayalı hamleler ve planlarla değil, halkın en geniş katılımı ile ve halkın gücü ile inşa edeceğiz o özgürlük düzenini. Kimse yasağa, baskıya uğramayacak. Siyaseti dizayn etme amaçlı ucuz hesaplara prim vermeyeceğiz, vermedik.

AYM geçen hafta bir karar aldı. HDP’nin anayasal hakkı olan Hazine yardımını gasp etmeye yönelik… Kapatma davası MHP’nin ve çeşitli karanlık güçlerin kampanyası ve siyasi baskısı sonucu açılmıştır. 17 Mart’ta açıldı dava, 18 Mart’ta MHP’nin kongresi vardı. Büyük ortak, küçük ortaya kongre hediyesi verdi.

AYM, iddianamenin çöp olduğu anlamına gelen gerekçelerle bunu iade etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yeniden bir iddianame hazırladığını iddia ederek 7 Haziran’da yine bir metin verdi. Hepsi bir tesadüf olabilir mi? Bu, kuyruk acısı. HDP’yi siyasetle yenemeyen, HDP’ye baskılarla, zulümlerle baş eğdiremeyenlerin bir siyasi kumpasıdır.

“MHP çıktı, Hazine yardımı kesilsin diye tehdit etti” 

Aynı şey Hazine yardımı hesaplarına bloke konulması öncesinde de yaşandı. MHP çıktı, tehditlerle HDP’ye verilecek Hazine yardımının durdurulması kampanyasını yürüttü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu taleple AYM’ye başvurdu. Oysa daha önce bu talebi iki kez dile getirmişti. Her ikisi de reddedilmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu talebini AYM’ye iletiyor, AYM bize bilgi vermiyor, biz basından öğreniyoruz.

Kanun devletinin zerresinin olduğu bir sistemde böyle bir işlem mümkün değil. Sonuca baktığınızda AYM’nin yedi üyesinin de vicdanını sızlatan bir durum ortaya çıktığını görüyorsunuz. Bize bilgi verilmiyor, biz başvuruyoruz. 13 Aralık’ta başvurmuş. Bize savunma için de hak tanımıyorlar.

Saray’dan gelen emri uygulayan üyelerle, bizim hakkımız olan Hazine yardımına bloke koyma kararını alıyorlar. Bütün bunların bir siyasi operasyon olduğu açıktır. Türkiye’yi anayasayı ayaklar altına alan uygulamalar gibi bu da aykırılıktır. Şaşırmıyoruz. Bu sistem hiçbir kural tanımadan ancak varlığını sürdürebileceğini görüyor. Ne hukuk ne ahlak tanıyor. Ne vicdanı ne insafı var.

Tek derdi var kendi varlığını sürdürmek. Kendi varlığını sürdürmek için bu iktidar her yola başvurmayı kendine hak sayıyor. Her yolu bu uğurda mübah görüyor. Bu da toplumda çürümeye, siyasette çöküşe yol açıyor. Biz bu savunmalarımızı, siyasette çökertme ve toplumu çürütme operasyonlarına karşı tarihsel sorumluluk olarak görüyoruz. HDP’yi savunurken, bu toplumu savunuyoruz.

“Bizim hazinemiz, fikrimizdir, halkımızın gönlüdür”

Bu karar bizim için yok hükmündedir. Bizim hazinemiz, fikrimizdir, halkımızın gönlüdür.

AKP’ye en ağır yenilgiyi yaşattığımız 7 Haziran seçimlerine girerken 1 kuruş Hazine yardımı almış değildik, milyonların gönlünü almıştık! Yine oradan yürüyeceğiz, yine oradan başaracağız!

Buradaki operasyon HDP’yi hedef almakla sınırlı değil. Türkiye, tarihinin en kritik seçimine gidiyor. Bu kritik seçimde iktidar bloğu kendi korkusuyla, varlık-yokluk korkusuyla her yolu deniyor. Bize karşı olan bu hukuksuzluklar, bu süreci dizayn etmek için. Türkiye’de demokrasi güçlerini bölmek ve dağıtmak içindir. Seçim sürecini kendi emellerine uygun şekilde şekillendirmek içindir. Onun için yapıyorlar bunu. Ses çıkarın demokrasi isteyenler, adaleti savunanlar, karanlığı istemediklerini ve gelecek aydınlık günleri aydınladıklarını söyleyenler… Hepinize yönelik bir operasyon var. Bu operasyonları boşa çıkarmanın yolu da kararlı bir duruş sergilemektir. HDP bunu yapmaya devam edecek.

“İki seçeneğe mahkûm değilsiniz”

Şimdi yaratılan hava, bu ülkede yaşayanların iki seçeneğe mahkûm olduğu şeklindeydi. İki seçeneğe mahkûm değilsiniz, biz varız, demokrasi güçleri var, üçüncü yol var! Karanlığı dağıtmaya geliyoruz!

Siyasetimizle de mücadelemizle de bu yolun nasıl yürünmesi gerektiğini gösteriyoruz. Bu yol, bu ilkelerle, bu kararlılıkla yürünür.

Cumhuriyetin 100. yılı bitmek üzereyken yapılacak seçimlerin ne kadar önemli olduğunu söyledim. Hakikatleri yok sayarak, etrafında dolanarak değişimi sağlayamazsınız.

Yarım ağızla reform vaatleri bu ülke için çare değil. Bu ülkenin en büyük hakikati, büyük tarihsel mücadele mirası üzerinden geleceği inşa etmek isteyen, HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı ve en geniş demokrasi bloğudur. Bu hakikati görmeden, tanımadan, bu ülkede karanlığı sona erdirmenin de, yalan, talan, sömürü düzenini de değiştirmek mümkün olmayacaktır. Kendimizi kandırmayalım. Yalancı masallar üreterek geleceği demokratik bir temelde kurabileceğimiz rüyasında uyanalım. HDP ne yaptığını bilen bir partidir.

“Kısır döngü on yıllardır sürüyor”

Kimse, bizim belirlediğimiz politikalar üzerinden ucuz spekülasyonlar yapmasın. Tam tersine, bizim her adımımız bu ülkede gerçek değişimi, demokrasiyi, barışı getirme özlemi duyan her kesime hakikatlerle yüzleşme imkanı sağlamaktır. Bu hakikatlerle yürünecektir. Yoksa kısa süreli hafif değişimin bu ülke için nefes almaya yeteceği gibi vaatlerin karşılığı olmayacaktır.

Kısır döngü on yıllardır sürüyor. Bu ülkede en önemli hakikati, Kürt sorununu savaş politikalarıyla imha ve inkâr anlayışıyla ele alan zihniyetin yarattığı kısır döngünün iki çarpıcı özelliği var: Kan ve kir… Biz bu ülkeyi kandan, şiddetten, kirden, çürümeden kurtarmak için demokratik çözümün yolunu gösteriyoruz. O yolda yürüyerek başarabileceğimiz söylüyoruz.

HDP üzerinden boş polemiklere girmenin bu ülkede demokrasi mücadelesine katkısı olmayacaktır. Bizler bedeller ödemeyi göze alıyoruz. Korunaklı köşelerimizden, yuvarlak sözlerle mücadele yürütüyor değiliz. Hakikatlere gözlerimizi yummuyoruz. Hakikatin her yanını bütün gücümüzle çalışarak görme uğraşındayız. Görerek ilerlemeye çalışıyoruz, hakiki çözümün hakikatlerle yüzleşmekten geçtiğini söylüyoruz. Hakiki çözüm, hakikatlerle yüzleşmeden olmaz.

“Bizler yolumuzu şeffaf, açık şekilde dürüst tavırlarla ortaya koyuyoruz” 

Bizler yolumuzu şeffaf, açık şekilde dürüst tavırlarla ortaya koyuyoruz. Eylül 2021’de deklarasyon yayımladık. İlan ettiğimiz hedef ve ilkeleri somutlaştırarak ilerliyoruz, çalışarak yolumuza devam ediyoruz, büyüyerek geliyoruz. Aldığımız kararları da bu çerçevede değerlendirsin herkes. Hakikatle yüzleşerek, hakiki çözümler üretiyoruz. Hakiki yöntemler öneriyoruz herkese.

Bu ülkenin geleceğini inşa etmede merkezi güç olma iddiamızı her geçen gün daha da sağlamlaştırıyoruz.

Saray’ın danışmanları ahkam keserek AYM’ye talimatlar yağdırarak bu yolu engelleyeceklerini sanıyorlar. Hangi oy çokluğunu AYM’den çıkartmaya çalışırsanız çalışın, belirleyici olan sandıkta milyonların oy birliğidir. Bunu sağlamak da bizim asli görevimizdir.

Biz yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Parti kapatılırmış, kapatılmazmış bunlara kulak asmayacağız. İlk günden seçenekler ürettik, yollar vardır. Hakikatten aldığımız bu gücü, seçimlerde de mutlaka ortaya koyacağız. Seçimlerin sonucuna bunu yansıtacağız. İktidar bloğu, oyunlarla bu gerçeği değiştirmeyeceksiniz; HDP geliyor, büyük kaybedeceksiniz, biz hepimiz birlikte büyük kazanacağız!”

Paylaşın

Kapatma Davasında HDP Adına Savunmayı Eş Başkanlar Yapacak

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, ilk kez, Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) görülecek olan kapatma davasında HDP adına savunmayı eş genel başkanlar olarak kendisinin ve Mithat Sancar’ın yapacağını açıkladı.

Buldan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kapatma davası sonuçlanmadan partiye verilecek Hazine yardımına tedbir konulması talebinin “hukuksuz” olduğunu söyledi. Buldan, “Anayasa Mahkemesi bu talebi reddetmeli” dedi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’a konuşan Buldan, ilk kez, kapatma davasında HDP adına savunmayı eş genel başkanlar olarak kendisinin ve Mithat Sancar’ın yapacağını açıkladı.

Parti avukatları ile savunma hazırlıklarını sürdürdüklerini ve her olasılığa karşı hazırlıklarını yaptıklarını belirten Buldan, “Seçmeni seçeneksiz bırakmayacağız” diye konuştu.

HDP hakkındaki kapatma davasını görüldüğü Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, siyasi partilere yapılacak Hazine yardımından HDP’ye düşen paya tedbir konularak ödenmemesi talebini Perşembe günü görüşecek.

HDP itiraz etti: Bloke talebi incelenmeden reddedilmeli

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu ise bugün Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak, hem davanın seçim sonrasına bırakılmasını istedi, hem de “Hazine yardımı kesilmesi” talebine itiraz etti.

HDP Genel Başkan Yardımcısı Rüştü Tiryaki, “Umarın AYM, bu talebi incelemeden reddeder, aksi bir karar AYM’nin seçimlere müdahale etmesi anlamına gelecektir” dedi.

Komisyon eş sözcüsü Nuray Özdoğan da Anayasa’nın 69. Maddesi uyarınca, kapatma davası sürerken, bir partinin hesaplarına bloke konulması ya da kesilmesinin söz konusu olamayacağını söyledi.

Buldan: B, C planlarımız olacak; seçmeni seçeneksiz bırakmayacağız

HDP yönetimi de, “Hazine yardımının kesilmesinin” zaten kapatma davası kapsamında öngörülen bir yaptırım olduğuna işaret ederek, AYM’nin hesaplara bloke konulması yönünde karar vermesinin “ihsası rey” anlamına geleceğine işaret ediyor. HDP’de bu talep, “AYM kararını etkileme çabası” olarak görülüyor.

HDP EŞ Genel Başkanı Pervin Buldan da, AYM’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılının bu talebini reddetmesi gerektiği görüşünde.

HDP’nin kapatılmasının iktidara hiçbir yarar sağlamayacağını kaydeden Buldan, ne kendilerinin ne de seçmenin “boş durmayacağını, evde oturmayacağını” söyledi: Mutlaka B, C planlarımız olacak. Ona göre tedbirlerimizi alacağız, hiçbir şekilde seçmenimizi seçeneksiz bırakmayacağız. Bu konuda kararlıyız.

Paylaşın

Muhalefetten ‘Asgari Ücret’ Tepkisi: Yoksulluk Ücreti

2023 yılı asgari ücretini 8 bin 506 lira olarak açıklanmasına muhalefet partilerinden tepki geldi. Türkiye İşçi Partisi (TİP), “8 bin 500 TL asgari ücret milyonların yoksulluk ücretidir!” ifadeleriyle açıklanan yeni asgari ücrette tepki gösterdi.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Özgür Burak Akkol’un da katıldığı toplantı da 2023 yılı asgari ücretini 8 bin 506 lira olarak açıkladı.

CHP, DEVA Parti, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, TİP, ve HDP’nin de aralarında olduğu muhalefet partileri, açıklanan yeni asgari ücrette tepki gösterdiler.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Ne asgari ücretlinin hak ettiği oldu ne de küçük esnafın vergi yükü düşürüldü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, açıklanan yeni ücreti eleştirerek, “Saray, TÜİK’in sahte gıda enflasyonunun bile 5 puan altında zam açıklayarak, bu ülkenin 33 milyon vatandaşını soydu. Ne asgari ücretlinin hak ettiği oldu ne de küçük esnafın vergi yükü düşürüldü. Yine “biri istedi” diye, öyle oldu. Asıl mesele, asgari ücrete tenezzül etmeyen bir Türkiye’yi yaratabilmektir. O da endüstriyel dönüşümle olur. Sadece Sarayı yolcu etmeyeceğiz, yoksuldan alıp zengine verdikleri bu düzeni de tarihe gömeceğiz” dedi.

DEVA Lideri Babacan’dan “küfe” tepkisi: Siz kendiniz yük oluyorsunuz, bir an önce bırakın gidin

DEVA Partisi lideri Ali Babacan ise, Erdoğan’ın asgari ücret teklifleri ile ilgili olarak yaptığı “Bizim sırtımızda 85 milyonun taşındığı bir küfe var” sözlerini eleştirdi.

Sosyal medya hesabından bir video yayınlayan Babacan şunları söyledi: Haftalardır, günlerdir merakla beklenen asgari ücret rakamı Sayın Erdoğan tarafından açıklandı. ‘Yüzde 99 zam yaptık’ diye adeta müjde verircesine açıklandı. Bu ülkede gerçek enflasyonun yüzde 200’e yaklaştığını dünya âlem biliyor. Çarşıya pazara çıkan, doğal gaz faturası, elektrik faturası ödeyen herkes gayet iyi biliyor. Biz, ‘Asgari ücret, en az gerçek enflasyon artı refah payı kadar artırılmalıdır’ dedik. Bunu yapmadınız. Milyonlarca insanı gelir kaybıyla, yoksullukla karşı karşıya bıraktınız.Üstelik bunun adı asgari ücret. Herkes biliyor ki bu ülkede çalışanların en az yarısı asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Asgari ücret ‘en az ücret’ değil. Neredeyse ortalama ücret olmuş durumda. Bu önemli bir konu.

Sayın Erdoğan’ın bu milleti, 85 milyonu sırtında taşıdığı bir yüke, küfede taşıdığı bir yüke benzetmesi gerçekten kabul edilmez. Eğer bu yükün altından kalkamıyorsanız bırakın gidin. 85 milyon sizin sırtınızdaki küfedeki yük değildir. Siz kendiniz artık bu milletin sırtına yük oluyorsunuz. Lütfen bir an önce bırakın gidin. Öyle mayısı, haziranı falan beklemeyin. İşte Meclis elinizin altında. Seçim yapmak mümkün. Hemen mart ayında bir seçimi ilan edin. Bir an önce milletimizin bu ıstırabını bitirin.

TİP: Türkiye’nin geleceğini Saray’ın ellerine teslim etmeyeceğiz

Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarafından “8 bin 500 TL asgari ücret milyonların yoksulluk ücretidir!” başlığıyla bir açıklama yapıldı.

Asgari ücrete ilişkin “taban ücret” önerisini daha önce kamuoyu ile paylaşan TİP’in açıklamasında, asgari ücret  görüşmeleri sürecinde yaşananlara, açlık ve yoksulluk sınırına, Erdoğan ve bakanların sözlerine dikkat çekildi.

“TİP asgari ücretin sefalet ücreti olmaması, taban ücretin uygulanması ve emeğin hem büyümeden hem refahtan payını alması için mücadelesini hız kesmeden sürdürecek” ifadelerine yer verilen açıklamada, “Milyonlarca emekçi yoksulluk ücretine mahkum olmayacak. Türkiye’nin geleceğini Saray’ın ellerine teslim etmeyeceğiz!” vurgusunda bulunuldu.

Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu: Kötü ekonomi yönetiminizin faturasını milletimize ödetiyorsunuz

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, sosyal medya hesabından açıklanan miktarı eleştirdi.

“Kötü ekonomi yönetiminizin faturasını milletimize ödetiyorsunuz” diyen Davutoğlu, “Yeni asgari ücret, derde derman olmaktan uzak. Enflasyonla mücadele etmeden ücretlere yapılan artışın hiçbir anlamı olmayacaktır” dedi.

Emek Partisi: Mücadeleyi yükselteceğiz

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz Twitter hesabından paylaştığı mesajda belirlenen asgari ücrete tepki gösterdi. Akdeniz, “8500 TL açlık ücretidir! Çalışan emekçiler bir kez daha açlığa mahkum edilmiştir. Yıl içinde düzenleme sözü de yüksek enflasyon ortamında hikayedir! İnsanca yaşam için mücadeleyi yükselteceğiz, başka yolu yok bu işin” dedi.

Saadet Partisi Lideri Karamollaoğlu: Sırtlarındaki küfede milyarca doları taşıyorlar ama emekçinin alın terinin hakkını taşıyamıyorlar

Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bir kez daha “dağ fare doğurdu! Sırtlarındaki küfede milyarca doları taşıyorlar ama emekçinin alın terinin hakkını taşıyamıyorlar! Bu iktidar, bu anlayış ve bu zihniyet değişmeden sonuç değişmeyecek! Asgari değil, “İnsanca Yaşam Ücreti” için geri sayım başlamıştır” ifadelerini kullandı.

“İktidar, açıkladığı rakamla çalışanlara sefaleti dayatmaktadır”

HDP eş genel başkanıları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da asgari ücrete ilişkin eleştirilerde bulundu.

Buldan açıklamasında, “HDP, asgari ücretin en az 12 bin 500 olmasını önerdi. Bu öneriye ve işçilerin taleplerine kulağını tıkayan iktidar, açıkladığı 8 bin 500 TL’lik rakamla çalışanlara sefaleti dayatmaktadır.   Bu sömürü düzenini değiştireceğiz! Sosyal adaleti bu ülkede hep birlikte tesis edeceğiz” dedi.

Sancar ise, “Faiz lobilerine, yandaşlara, savaş harcamalarına devasa kaynak ayıran iktidar, işçiye ise sefalet ücretini reva görmüştür. Açıklanan asgari ücret rakamı, emekçiyi açlık ve yoksulluğa mahkûm etmektedir. Alınterini sömüren bu adaletsizlik düzenini ortak mücadeleyle değiştireceğiz” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan eski HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.

“Çalışanların yüzde 80’inin ayda 455 dolara mahkûm olduğu başka bir ülke yok. Kölelik devri de böyleydi işte” diyen Demirtaş, “Bunun tek nedeni de başkanlık sistemi. El ele verip bu sistemi değiştirelim, sonra da kölelik düzenini kaldıralım. Nasıl mı? Kesintisiz mücadele, örgütlenme ve sandıkla” ifadelerini kullandı.

TÜRK-İŞ: İşçi kesimi alınan karar katılmamıştır

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay ise düzenlenen basın toplantısına katılmayarak, kamuoyunun beklentisinin karşılanmadığını söyledi. Atalay, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi kesimi adına görev yapan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsilcileri, bugünkü mevcut sosyal ve ekonomik şartlarda, 2023 yılı için belirlenen asgari ücretin, çalışanların aileleriyle birlikte geçim şartlarını karşılamadığı görüşündedir. Kamuoyunun beklentisi de giderilmemiştir. Asgari ücretin yürürlükte kalacağı dönem boyunca meydana gelecek fiyat artışlarının gerisinde kalması söz konusudur. Ücretli çalışanların satın alma gücü bu nedenle azalmaktadır. Çalışanların satın alma gücünü koruyacak tedbirler uygulanmalıdır.

Asgari ücret çalışmalarında işçi kesimi öncelikle “çalışanların kendileri ve aileleri için insana yakışır bir gelir” elde etmeleri için çaba göstermiştir. Ancak bu talebimiz dikkate alınmamıştır. Yaklaşımımız işveren ve hükümet temsilcileri tarafından dikkate alınmış olsaydı, işçi kesiminin de onayıyla asgari ücretin oybirliğiyle tespit edilmesi ihtimali ortaya çıkabilirdi.

Asgari ücreti belirleme çalışmaları sadece ücretli kesimi değil toplumun tümünü yakından ve doğrudan ilgilendirmektedir. Kamuoyunun beklentisi maalesef karşılanmamıştır. Özelikle sendikasız işçilerin önemli bir bölümünün temel meselesi olan asgari ücretin işçi kesiminin savunduğu ilkeler çerçevesinde karara bağlanması, ülkemiz çalışma hayatı açısından önemli bir açılım sağlayacaktı.

Anayasada asgari ücretin tespitinde “çalışanların geçim şartları” göz önünde bulundurulması hükmü yer almaktadır. Ancak TÜİK bu konuda bir çalışma yapmaktan kaçınmıştır.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda görev yapan işçi temsilcileri, bu görüş ve düşüncelerle çalışmalara katkı yapmış ve asgari ücretin bu çerçevede belirlenmesi için çaba göstermiştir. Ancak, bilimsel, objektif yöntemler ve güvenilir verilerle tespit edilen taban ücret olması gereken asgari ücret -bir kez daha- pazarlık konusu edilmiş ve karar oy çokluğuyla, işveren ve hükümet temsilcileri tarafından belirlenmiştir. İşçi kesimi alınan karara katılmamıştır. ”

“Asgari ücret yılda 4 kez güncellenmeli”

Asgari ücret görüşmeleri öncesi talebini 13 bin 200 TL olarak açıklayan DİSK’in Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, 2023 yılı için 8 bin 506 TL olarak belirlenen rakamı değerlendirdi.

Bloomberg HT’ye konuk olan Çerkezoğlu, “Şu an 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması anlamına gelen açlık sınırının birazcık üzerinde bir asgari ücret belirlenmiş oldu. Yani şu an açlık sınırı 7 bin 800 TL yoksulluk sınırını dikkate almayan bir asgari ücret belirmesinin milyonlarca işçiyi ailesi ile birlikte yoksulluğa mahkûm etmek zorunda bıraktığını ifade etmiştik” dedi.

Resmi verilere göre belirlenen asgari ücretin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Çerkezoğlu, “Gerçek enflasyon karşısında asgari ücretin kaybının belirlenmesi gerekirdi. Belirlenen bu rakam 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması olan açlık sınırının biraz üzerinde olan bir rakamdır” ifadelerini kullandı.

Asgari ücretin “genel ücret” haline gelmesine de dikkat çeken Çerkezoğlu, “Asgari ücret, Türkiye’de önemli. Her 2 kişiden birinin ailesi ile sürdürmek zorunda olduğu bir ücreti konuşuyoruz. İşçilerin talebi göze alınmadan Cumhurbaşkanı, hükümet ve işveren tarafından belirlenen bir asgari ücret ile karşı karşıyayız” diye konuştu.

Uluslararası standartlara da uyulmadığını ifade eden Çerkezoğlu, “Türkiye’de uluslararası standartlara aykırı bir biçimde tek bir işçi üzerinden asgari ücret belirleniyor. Oysa Türkiye’de kaç kişi tek başına yaşıyor? İşçilerin ailesi ile birlikte geçinebileceği bir asgari ücretin belirlenmesi gerekirdi. Bu kriterler ile DİSK olarak asgari ücreti, 13 bin 200 olarak açıkladık. DİSK olarak enflasyon tek haneliye düşene kadar asgari ücretin yılda 4 kez düzenlenmesini öneriyoruz” şeklinde konuştu.

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: İktidar, Bizlerin Kararlılığından Korkuyor

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Pazar günü bizim İstanbul İl Eş Başkanımız ve Şırnak eksi vekilimiz Ferhat Encü’ye tokatla saldırıldı. Hasta mahpusların adalet nöbetine saldırıldı, gençlere saldırıldı. Bu saldırıların amacını biliyoruz. Bu iktidar şiddet, savaş, gerilim ve nefret politikaları ile ayakta kalmaya çalışıyor” dedi ve ekledi;

Haber Merkezi / “HDP’nin bu iktidara kaybettirme gücünün farkındalar. O nedenle saldırılar pervasızlaşıyor ve sürekli yeni boyutlar kazanarak devam ediyor. Biz bu saldırıyı protesto etmek ve açıklama yapmak için İstanbul Kadıköy ilçe binamızın önünde bir araya gelmeyi kararlaştırmıştık. Ben ve Buldan; vekillerimiz, bileşen partilerimiz, ittifak güçlerimiz orada buluşacaktı.

Oraya gitmeye kalkıştığımızda gördük ki bütün yollar abluka altında, bütün yollar kesilmiş, binlerce polis yığılmış… Gerçek bir abluka yaratmışlar. Bu abluka, bu düzenin sembolüdür. Topluma, siyasete, adalete, hakikate abluka… İktidar korkuyor. Bizlerin kararlılığından korkuyor. Bu rejimin inşasını durduracak olma irademizden korkuyor; geleceği, demokrasi adalet ve barış üzerine kurma ısrarımızdan korkuyor. Yürüyüşümüz büyüyerek devam ediyor bu da iktidara her alanda korku salıyor”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, haftalık Meclis grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:

“İstanbul İl Eşbaşkanımız ve eski Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encü’ye tokatla saldırıldı. Hasta mahpusların ailelerinin adalet nöbetine, annelere saldırıldı. Onlarla dayanışma içinde orada olan gençlere saldırıldı. Bütün bu saldırıların amacını biliyoruz. Bu iktidar şiddet ve savaş politikalarıyla, gerilim ve nefret politikalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Önünde en büyük engel olarak gördüğü demokratik mücadele kararlılığına da en sert şekilde saldırmayı ayakta kalmanın bir çaresi ve yolu olarak görüyor. HDP’nin bu iktidara kaybettirme gücünün farkındalar. O nedenle saldırılar pervasızlaşıyor ve sürekli yeni boyutlar kazanarak devam ediyor.

“Bu abluka, bu düzenin bizatihi sembolüdür”

Saldırıyı protesto etmek ve buna dair bir açıklama yapmak için dün Kadıköy ilçe binamızın önünde bir araya gelmeyi kararlaştırmıştık. Eş Genel Başkanlar olarak ben ve Pervin Buldan, milletvekillerimiz, bileşen partilerimiz, ittifak güçlerimiz ve demokrasi çevrelerinin temsilcileri orada buluşacaktık. Oraya gitmeye kalktığımızda gördük ki bütün yollar abluka altında, bütün yollar kesilmiş. Binlerce polis yığılmış. Panzerler, çeşitli polis araçları orada gerçek bir abluka yaratmış. Bu abluka, bu düzenin bizatihi sembolüdür.

İktidar, bizlerin kararlılığından korkuyor. Demokratik siyasette ısrarımızın yarattığı büyük güçten korkuyor. Bu rejimin inşasını durduracak olma irademizden korkuyor. Geleceği demokrasi, adalet ve barış üzerine kurma kararlılığımızdan, ısrarımızdan korkuyor.

Kürt düşmanlığı üzerine kurulan bütün iktidarlar kaybetti, bu iktidar da kaybedecek. O nedenle uğraşmaları boşuna, kazanamayacaklar. Karşılarında mücadele birikimi ve kararlılığı defalarca sınanmış, her seferinde de bu sınavdan yüzünün akıyla çıkmış Kürt halkının direnci var, Kürt halkının Türkiye’deki bütün halklarla ortak mücadele kararı var. Bu nedenle kazanamayacaklar. Bu nedenle kaybedecekler.

İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağır ve mutlak tecrit, Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaş politikaları ile doğrudan bağlantılıdır. Ortada ağır bir hukuksuzluk var. Bu hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından böyledir. Savaş politikalarının ve çözümsüzlüğün derinleşmesi ile tecrit arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Bu ağır hukuksuzluğa son verin. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine, çözüm ve barış isteyen bütün çevrelere de çağrımız şudur: Bu ağır tecride ortak bir sesle karşı çıkalım.

“Başka bir Türkiye mümkün”

Demokrasi ittifakını oluşturmak kongre kararımızdı. Bu yönde çalışmalarımızı sürdürdük ve bu çalışmaların somut sonucu olarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kurduk. Şimdi bu ittifakı büyütmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu ülkeyi seçeneksiz bırakmamak konusunda kararlıyız. Ne mevcut rejime ne de eski sistemi rötuşlarla devreye sokmak isteyen restorasyoncu yaklaşımlara mahkumuz. Hayır, bir başka seçenek var. Başka bir Türkiye mümkün, başka bir hayat mümkün; o da bizim kurduğumuz 3’üncü yoldur.

Bütçe görüşmelerini izlediniz. Bu iktidarın getirdiği bütçenin bir sömürü talan ve savaş bütçesi olduğunu; Saray ve yandaşa rant bütçesi olduğunu gördünüz. Bizler ise buna karşı her alanda güçlü öneriler sunduk. Milletvekillerimiz Komisyonda ve Genel Kurulda hem bu savaş, sömürü ve talan bütçesini teşhir ettiler hem de HDP’nin geleceğe nasıl bir vaat ile yürüdüğünü her alanda örneklerle, somut önerilerle ortaya koydular. Bizler Türkiye’de en güçlü programa, fikriyata ve mücadeleye sahip olan partiyiz. Fikriyatımız güçlü, mücadelemiz güçlü, irademiz güçlü. O nedenle gelecek dönemi de kuracak olan asıl merkez biziz, bizlerin kuracağı büyük demokrasi ittifakıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu krizden çıkışının tek formülü de ilan ettiğimiz bu programlardır.

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Demirtaş’la Fikir Ayrılığımız Yok

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’la HDP yönetimi arasında fikir ayrılıkları olduğu yönündeki tartışmalara ilişkin konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Aslında fikir farklılıkları normaldir, olabilir ancak kamuoyunda varsayıldığı gibi bir farklılık yok” dedi ve ekledi:

“Daha doğrusu farklılıklar olduğu yönündeki bazı tartışmaların da dönem dönem iletişim aksamalarından yani bizimle Demirtaş arkadaşımız arasındaki iletişim aksamalarından kaynaklandığını bilinmesini isteriz.

Kendisiyle ve şu anda içeride siyasi rehine olarak tutulan, geçmiş dönem eş başkanlarımızla istişarelerimiz devam ediyor. En çok da Selahattin Demirtaş arkadaşımızla yürüyor bu süreç. Şartların elverdiği ölçüde düzenli bir iletişim içindeyiz.

Böyle baktığımızda aramızda politikalarımızın esasına ilişkin fikir farklılıkları yok. Ayrılık da yok. Kendisinin esas amacının da parti politikalarına, partinin kurumsal politikalarına destek vermek olduğunu biliyoruz. Ve iletişimimiz de bu çerçevede devam ediyor.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, BBC Türkçeden Ayşe Sayın‘ın sorularını yanıtladı.

“Barış önünün açılmasında Öcalan rol oynayabilir”

Sancar, “Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan’la görüşmek için başvuruda bulundu. Sizin de eş genel başkanlar olarak başvurunuz vardı. Demirtaş’ın daha önceki başvurusuna genel merkez olarak izin vermediğiniz yönünde haberler yansıdı kamuoyuna. Ne söylemek istersiniz bu konuda?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Birincisi şunu söyleyeyim, evet biz Öcalan’la görüşmek için başvuruda bulunduk. Nedeni de söyleyeyim, savaş politikalarının bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde çatışmanın sonlanması, barışın ve çözümün önünün açılması konusunda Öcalan’ın bir rol oynayabileceğini herkes biliyor.

Diğer nedeni iktidarın sürekli İmralı üzerinden manipülasyon hevesinde olduğunu görüyoruz. Çeşitli söylentiler, tevatürler yayılıyor. Biz bu manipülasyonların önüne geçmenin en etkili yolunun kendisiyle doğrudan görüşmek olduğunu söylüyoruz.

“Demirtaş’a izin vermediğimizin aslı yok”

Üçüncüsü, iktidarın başvurduğu bu manipülasyonlar başka çevrelerde de biraz önce söylediğiniz türden spekülasyonlara yol açıyor. Dördüncüsü de kendisiyle, telefon görüşmesi ve aile görüşmesine izin verilmemesi, ağır bir tecrit ve hukuksuzluktur. Buna da tekrar dikkat çekmek. Selahattin Demirtaş arkadaşımızın görüşmek için başvurusuna bizim izin vermediğimiz şeklindeki bütün o söylentilerin de aslı yoktur.

Daha sonra başvurması da partinin bilgisi dahilindedir. Bizim parti olarak kendisine bunu yapma şunu yapma deme gibi bir yaklaşımımz yok ama zaten iletişim halindeyiz ve istişare ederek, ortak hareket etme gibi bir amaçla davranıyoruz. Son başvurusu parti yönetiminin bilgisi dahilindedir.”

“Süreç Demirtaş ile yürüyor”

“Son dönemde Demirtaş’la parti yönetimi arasında görüş ayrılıkları yaşandığı da çok konuşuluyor…Kendisiyle belli konularda fikir farklılıkları olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. Aslında fikir farklılıkları normaldir, olabilir ancak kamuoyunda varsayıldığı gibi bir farklılık yok. Daha doğrusu farklılıklar olduğu yönündeki bazı tartışmaların da dönem dönem iletişim aksamalarından yani bizimle Demirtaş arkadaşımız arasındaki iletişim aksamalarından kaynaklandığını bilinmesini isteriz.

Kendisiyle ve şu anda içeride siyasi rehine olarak tutulan, geçmiş dönem eş başkanlarımızla istişarelerimiz devam ediyor. En çok da Selahattin Demirtaş arkadaşımızla yürüyor bu süreç. Şartların elverdiği ölçüde düzenli bir iletişim içindeyiz.

Böyle baktığımızda aramızda politikalarımızın esasına ilişkin fikir farklılıkları yok. Ayrılık da yok. Kendisinin esas amacının da parti politikalarına, partinin kurumsal politikalarına destek vermek olduğunu biliyoruz. Ve iletişimimiz de bu çerçevede devam ediyor.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: 2023 Bütçesi İktidarınızın Son Bütçesidir

2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine konuşan HDP’li Sancar, “İktidar 2023 Bütçesini her ne kadar seçim bütçesi yapmaya çalışsa da varlığını sürdürmeye çalışsa da bir kez daha diyoruz ki bu mümkün değil. Bu iktidarınızın son bütçesidir, tabelalarınız depolara inecek ve çürümeye terk edilecektir. Bu bütçe sizlerin veda bütçesidir, küçük ortağınızın ise değersiz yalnızlığının müjdecisidir.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye’yi bu çarpık ekonomi anlayışından kurtaracak, kaynakların savaşa ve faize değil emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara, engellilere harcandığı ve HDP’nin yetki sahibi olduğu ilk bütçeye çok fazla zaman kalmadı, en fazla 8 ay kaldı. İktidar, 20 yıldır ülkeyi yöneten kendisi değilmiş gibi yarattığı sorunları çözmenin sözünü veriyor!  Böyle bir yaman çelişkiyle yüz yüzeyiz. Vaatler arka arkaya sıralanıyor.”

Sancar, konuşmasının devamında, “Bütün bunlar kendi ürünleri değilmiş gibi çözüm önerilerini sıralayan konuşmalar yapılıyor, nutuklar atılıyor, vizyon belgeleri açıklanıyor. Oysa halkımızın büyük bir çoğunluğu gerçeklerin farkında” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulunda konuştu. Sancar’ın konuşması şöyle:

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerinin toplum yararı gözetilerek sürdürülmesini ve “Halkın Bütçesi”nin hayata geçirilmesini ümit ediyorum. Şimdiden hepimize başarılar diliyorum.

Türkiye, AKP-MHP koalisyonunun savaş tamtamlarının gölgesinde her gün daha fazla yoksulluk, açlık ve yolsuzlukla tarihinin en önemli seçimine doğru gidiyor. İşsizler, emekçiler, emekliler, engelliler, gençler, kadınlar, çocuklar, çiftçiler ve küçük esnaf büyük bir ekonomik, sosyal ve siyasal krizle boğuşuyor ve yaratılan enkazın altında ezilmeye terk edilmiş durumda. İktidar bloğu bu enkazın üzerinde yükselmek ve yaratılan devasa imtiyaz düzenini sürdürmek için devletin bütün imkanları eşliğinde adaletsizliği, eşitsizliği ve sömürüyü her alanda derinleştiriyor.

İşte 2023 Bütçesi bu çerçeve içerisine yerleştirilerek çıkarılmaya çalışılıyor. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalarda bunun ön hazırlığını hep beraber gördük. Bu bütçe neyin bütçesi sorusuna birkaç başlıkla cevap vermek mümkün. Bu bir otoriterleşme ve savaş bütçesidir, faiz bütçesidir, seçim bütçesidir, enflasyonist bir bütçedir. Sermayeye kaynakların daha çok aktarıldığı bir bütçedir. Kamusal hizmetlerde reel kesintilere uğrayan bir bütçedir. Vergiler yoluyla yükün halkların omuzlarına bindirildiği bir bütçedir.

İktidarın ve küçük ortağının yüzde 85 dediği enflasyon, 2023 Bütçesinde yüzde 160 olarak karşımıza çıktı. Türkiye halklarının boğazından geçen lokmayı her geçen gün küçülten bu enflasyonist politika son derece asimetrik bir zenginleşmenin zeminini yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Bir yanda gece yatağa aç giren çocuklar ve gün boyunca yoksulluğu iliklerinde hisseden insanlar, gençler, emekçiler, emekliler varken; diğer yanda bu düzenin istismarından menfaat sağlayan sermayedarlar ve bürokratik oligarşi var. Utanma gibi erdemlerin yok olduğu bir pişkinlikle savunulan bu düzen yalan, gerilim, çatışma ve savaş politikalarıyla sürdürülmeye çalışılıyor.

Bugün Türkiye’de 30 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Gençler mutsuz, Türkiye’yi terk etmenin yollarını arıyor. Eğitim sistemi tamamen çürümüş durumda. Öğrenciler ne evrensel değerleri ve bilgi teknolojilerini hak ettikleri gibi edinebiliyor ne de bugünlerini ve geleceklerini güvende hissediyor. Sağlık sisteminde “5 dakikalık göstermelik tedavi”ye dönülmüşken, halk hastanelerde sabah karanlığında sıraya girerek aylar sonrasına verilen randevuların yarattığı sorunlarla boğuşuyor.

Esnaf siftah yapamıyor, mutsuz ve umutsuz, kredilerle ayakta kalmaya çalışıyor. Ayakta kalamayanlar dükkân kapatıp işsizler ordusuna katılmak zorunda kalıyor. Çiftçi, maliyetleri karşılayamıyor ve ithalat politikalarından kaynaklı sorunlar nedeniyle üretimden dışlanıyor. Kadınların yaşam hakkı her an tehdit altında, erkek şiddeti kadınları hayattan koparmaya devam ediyor. Kadın emeği daha derin bir sömürü çarkına bağlanmış durumda. Yüzlerce yıllık mücadele ile elde edilen kazanımları birer birer gasp edilmek isteniyor. Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğinde her yıl dünya sıralamasında gerilere düşüyor. 10 milyona yakın engelli yardım, lütuf ve inayet anlayışıyla toplumsal ve siyasal hayattan soyutlanıyor.

Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet siyaseti her geçen gün daha fazla cana, kaynağa ve krize neden oluyor. Peki, bu iktidar bu bütçe ile ne yapmaya çalışıyor, neyi hedefliyor? 2023 Merkezi Yönetim Bütçesiyle asıl kaynak aktarılan iki büyük kesim savaş ve faiz lobileridir. Bu bütçe halktan aldığı vergilerden faiz lobilerine 565,6 milyar TL, savaş lobilerine 468,7 milyar TL aktarmayı öngörüyor. Yani bütçe gelirleri kapsamında halktan toplanan her 3 TL’lik verginin 1 lirası faiz lobilerine ve savaş baronlarına altın tepsilerde servis ediliyor.

“Bu iktidarınızın son bütçesidir”

Milyonlarca emekçi ve emeklinin sofrasına düşen 3 ekmekten biri, işte bu iki lobi arasında paylaştırılıyor. Bu yetmezmiş gibi 660 milyar TL’lik bütçe açığı öngörülüyor. Bu da bütçenin seçim bütçesi olduğunu gösteriyor. İktidar 2023 Bütçesini her ne kadar seçim bütçesi yapmaya çalışsa da varlığını sürdürmeye çalışsa da bir kez daha diyoruz ki bu mümkün değil. Bu iktidarınızın son bütçesidir, tabelalarınız depolara inecek ve çürümeye terk edilecektir. Bu bütçe sizlerin veda bütçesidir, küçük ortağınızın ise değersiz yalnızlığının müjdecisidir.

Türkiye’yi bu çarpık ekonomi anlayışından kurtaracak, kaynakların savaşa ve faize değil emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara, engellilere harcandığı ve HDP’nin yetki sahibi olduğu ilk bütçeye çok fazla zaman kalmadı, en fazla 8 ay kaldı. İktidar, 20 yıldır ülkeyi yöneten kendisi değilmiş gibi yarattığı sorunları çözmenin sözünü veriyor!  Böyle bir yaman çelişkiyle yüz yüzeyiz. Vaatler arka arkaya sıralanıyor.

Bütün bunlar kendi ürünleri değilmiş gibi çözüm önerilerini sıralayan konuşmalar yapılıyor, nutuklar atılıyor, vizyon belgeleri açıklanıyor. Oysa halkımızın büyük bir çoğunluğu gerçeklerin farkında. “Asgari ücreti artıracağız” diyorlar ama kurdukları ekonomik sistemde enflasyonist politikalarla alım gücünü yok ettiler, paranın değerini pula çevirdiler, tüm emekçileri açlık sınırında yaşayan asgari ücretli haline getirdiler.

“Emeklilikte Yaşa Takılanların emeklilik haklarını teslim edeceğiz” diyorlar. Oysa AKP Genel Başkanı bir süre önce “Seçimi kaybetme pahasına bu işi yapmayız” demişti. Şimdi ne oldu? Neden EYT’lilerin haklarını teslim etme sözü veriyor? Bütün bunlar seçim yatırımı. Seçimi kazanmak için iktidarı kazanma manevrası.

Yine bir sosyal konut projesi hayata geçirdiler. Bu ihtiyaç nereden hasıl oldu? Barınma sorununun sorumlusu kim? Ev sahipleri ile kiracıları birbirine düşüren, bu nedenle ölümlerin dahi yaşandığı bir sorunu iktidar değilse kim yarattı? İstanbul’da en düşük kiranın 5 bin TL, Ankara’da en düşük kiranın 4 bin TL seviyesinde olduğu bu düzeni kim yarattı? Ve bu konut projesi için 2 yıl sonrasına randevu veriyorlar. İnsanlarımızın umutlarını, gelecek kaygılarını istismar ediyorlar ve “Bize oy verin 2 yıl sonra projeyi hayata geçirelim” diyorlar.

KYK borçlarının faizlerini siliyorlar, oysa yapılması gereken bütün borçları silmektir, sadece faizlerini değil. Biz söz veriyoruz öğrencilerin KYK borçlarını değil bütün borçlarını sileceğiz. Bütün öğrencilerin eğitimleri sürdürecek bursa sahip olmaları bir haktır. Bu hak sadece borçların silinmesiyle olmaz. Bu saydıklarımız yurttaşlarımızın haklarıdır, seçim malzemesi yapılamaz. Halkların Demokratik Partisi olarak bizler, bütün yurttaşların ekonomik ve sosyal haklarını sonuna dek savunmaya, onlarla birlikte mücadele etmeye, insan onuruna yaraşan bir çalışma yaşamı, insanca ücret ve hak mücadelesinde işçilerin ve emekçilerin yanında onlarla omuz omuza olmaya devam edeceğiz.

“Toplumu korkuyla yönetmeye, siyaseti ve muhalefeti dizayn etmeye çalışıyorlar”

Diğer bütçeler için söylediğimiz bir söz var. Başta da belirttim Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan da altını çizdi. Bu bütçe bir savaş bütçesidir. Esas olarak bir savaş bütçesidir, çünkü ülkeyi yöneten mevcut ittifak bir savaş ittifakıdır. Bu ittifak bir savaş hükümeti olarak varlığını sürdürmeyi amaçlıyor. İktidarını ayakta tutmak için kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya, savaş ve çatışmaya ihtiyaç duyuyor. İçi boş hamasi söylemlerle sürekli iç ve dış düşmanlar yaratarak toplumu korkuyla yönetmeye, siyaseti ve muhalefeti dizayn etmeye çalışıyorlar.

Bakın bir kez daha Kuzey ve Doğu Suriye halklarına, Rojava topraklarına hava harekatı başlatıldı, kara harekâtlarının yapılacağı da iki de bir söyleniyor. Daha önce belirttik yine belirtelim. Bu savaşın asıl nedeni Kürt karşıtı politikalardır. Bu savaş en açık anlamıyla iktidarın yürüttüğü Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanı siyasetinin yansımasıdır. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarıdır sonucudur. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin kazanımlarına duyulan alerjinin ve fobinin bir göstergesidir. Terörle mücadele adı altında yürütülen bu politika, yedeğine alamadığı her Kürdü haklarından soyundurma siyasetinin bir parçasıdır.

Ülke içinde dilini ve kültürünü yasakladığı, bütün siyasi ve insani haklarını gasp ettiği, gözaltı, tutuklama ve hatta ölümlerle sindirmeye çalıştığı Kürtlerin, sınırların dışında dahi kazanımlarına olan tahammülsüzlüktür bu politikaların anlamı. Bu politikalar, artık kendilerinin ve ortaklarının açıkça dile getirmekten imtina etmedikleri “emperyal fetih” fantezileri çerçevesine yerleştirilmiştir. Terörizm hamasetinin, yükseltilen milliyetçi hezeyanların ve her sıkıştığında dillerine doladıkları beka ve “biz gidersek devlet çöker, vatan da gider” söyleminin arkasında gizlenen hakikat tam da budur.

Bu savaşın politikasının bir diğer önemli nedeni ise çöküşte olan iktidarın savaştan, çatışmadan güç ve iktidar devşirme planıdır. Evet, iktidar özellikle seçim arifesinde tırmandırdığı bu siyasetiyle seçim sürecini dizayn etmeyi hedefliyor. Kendisi bu stratejiden kazanmayı hedeflerken; topluma ölüm, acı, yoksulluk ve geleceksizlik sunuyor. İşte bugün yaşadığımız, siyasetten ekonomiye, toplumsal yaşamdan ekolojiye kadar her türlü ağır sorunun altında yatan sebeplerin en önemlisi bu zihniyet ve siyasettir.

Buna onay ve destek verenler de kim olursa olsun, “iktidarın kazanması, toplumun kaybetmesi” planına destek verdiğini artık görmek zorundadır. İktidar kendi politikaların hayata geçirebilmek için muhalefeti ve seçim sürecini dizayn etme hedefini bu kadar açık ortaya koyarken, buna karşı net bir tutum sergilemek bütün toplumsal ve siyasal muhalefetin tarihsel görevi ve sorumluluğudur.

Tüm siyasal ve toplumsal güçler, bu iktidarın yolsuzluklarını ve talanını; açlığı, yoksulluğu, adaletsizliği savaşla perdelemeye ve muhalefeti de bu oyun sahası içerisinde tutmaya çalıştığını görmelidir. Bu savaş siyasetinin peşinden gidenler aynı zamanda toplumun barış içerisinde bir arada yaşama hakkının tehdit edildiğini ve buna onay verildiğini anlamak zorundadır.

Buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Biz HDP olarak çatışma ve savaş politikalarına, çözümsüzlükte ısrar eden her türlü yaklaşıma karşı durmaya devam edeceğiz. Kürt sorununun demokratik zeminde çözümünü ve ülke halklarının bütünün mutabakatıyla çözülmesini hedefliyoruz. Bu ülke halklarının barış hakkının sözcüsü ve ısrarcı siyasi bir güç olma sözünü veriyoruz. Ülke halkının barış hakkının sözcüsüyüz, bunda sonuna kadar ısrarcıyım.

Bu konuda özel çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Bu yerkürenin üzerinde denenmemiş savaş yöntemi yoktur. On yılları hatta yüzyılları alan savaşlar ve yıkımlar geleceğe hep büyük sorunlar bırakmıştır. İnsanlığın bu yüzyıla miras taşıdığı en önemli kazanımlardan biri ise sorunların savaşla değil müzakere, diyalog ve mutabakatla çözülebileceği gerçeğidir. Bu gerçek bize, bu ülkenin bütün halklarına kendisini bir görev ve sorumluluk olarak dayatıyor. İki büyük dünya savaşını görmüş, savaşın ortasında yaşamını yitirmiş bir düşünürün, Walter Benjamin’in sözünü hatırlatmadan geçmek istemem:

“Ortada bir düşman olmamasına ve barışın ne olduğu bilinmesine rağmen savaşı övmekten çekinmeyecek kadar ‘dar ufuklu’ olmanın sonucu ufuktaki yıkımdır, savaşın yıkıntılarıdır.”

Bizler tekrar hatırlatıyoruz; savaş politikalarında ısrar, yıkımda ve yoksullukta ısrardır. Çözüm diyalogdadır, siyaset zeminindedir, müzakerdedir ve gerçek bir mutabakat arayışındadır. HDP’nin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da her türlü sorumluluğu yerine getirmeye söz verdiğini ve bu yolda yürümekte ısrarcı olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Bütçe hakkı nerede çıktı diye uzun uzun anlatacak değilim. Akademik tarihsel bir örnekle açıklanır. Başlangıcı 1215’e Manga Carta’ya dayandırılır. Doğrudur, bütçe hakkı Manga Carta’yla kazanılmıştır. Bütçe hakkı modern demokrasilerin gelişiminde belirleyici bir dönüm noktasıdır. 13’ncü yüzyılda İngiltere Kralı John’un aşırı vergi almasına ve bu vergileri kullanarak aşırı harcamalarda bulunmasına karşı halkı da arkalarına alan baronların isyanını söz konusudur. Ne için topluyordu paraları Kral John? Sürekli vergileri artırmasının sebebi neydi? Sürekli savaş politikasıydı. Durmadan savaşlar yürütüyordu. Her seferinde kaybettiği yerleri almak için daha büyük savaşlara soyunuyordu ve daha fazla paraya ihtiyaç duyuyordu.  Yapacağı şey halkın varlıklarına el koymak oldu. Artık halkın bıçak kemiğine dayanınca, baronların öncülüğünde isyan başladı. Kral da masaya oturup Manga Carta’yı imzalamak zorunda kaldı.

“Bu denklemi bozmamız gerekiyor”

Manga Carta aynı zamanda barış hakkının sembolüdür. Hem bütçe hem de barış hakkı aynı metinle ortaya çıkmıştır. Bütçe hakkını kaybettiğimiz anda barış hakkı kaybedilmiş oluyor. Otoriterlikle savaş arasındaki, demokrasi ve barış arasındaki kopmaz bağı bu tarihsel örnek bize açıklıyor. Bütçe hakkını kaybederseniz barış hakkınız da tehlikeye girer. İşte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bütçe hakkını gasp eden bir sistem. Bütçe hakkı gasp edildikçe savaş politikaları ve otoriterlik derinleşiyor. Bu denklemi bozmamız gerekiyor. Bunu bozmamız zor değil. Büyük barış koalisyonunu demokrasi hedefi ile birlikte kurmak. Türkiye’nin bütün emekçilerini, halklarını, ezilenlerini bir araya getirecek barış ve demokrasi birlikteliğini inşa etmektir. Bütçe hakkını, bütün demokratik hakları ve barış hakkını da hayata geçirme imkanlarımız doğacaktır.

Önemli bir sorun eşitsizlik ve eşitlik denklemi ve diyalektiğidir. Eşitsizliğin olduğu yerde toplumsal çöküş kaçınılmazdır.  1770’te İrlandalı meşhur şair Oliver Goldsmith yazdığı bir şiirde şöyle söylemiş: “Kötülük kol geziyor, hızla kıskacına alıyor. Servetin biriktiği yerde insan çürür. Eşitsizlik insanların hayatlarını şekillendirmede can alıcıdır. Az sayıdaki zengin ile çok sayıda yoksul arasındaki eşitsizlik derinleştikçe toplumsal sorunlar derinleşiyor ve kötülük yaygınlaşıyor.”

Bizlerin hedefi bu eşitsizliğe karşı toplumsal adaleti sağlayacak bir düzen kurmaktır. Hepimizin ortak hedefinin bu olması gerektiğini söylüyoruz. Hepimiz derken elbette buna en çok ihtiyaç duyanların, buna inananların birlikte yürümesi gerekiyor. Birlikte yürürsek bu eşitsizlikleri de adaletsizlikleri de mutlaka durdurabiliriz.

Eşit yurttaşlık burada temel bir sorun olarak karşımızda duruyor.  Eşit yurttaşlık demokratik cumhuriyetin temel sütunudur. Bu ülkede en çok yok edilen ve hırpalanan edilen ilkedir. O nedenle Cumhuriyet bir türlü demokrasi ile buluşamamıştır. Eşit yurttaşlık taleplerinin yok sayılması iktidarın meşruiyetinin ortadan kalkmasının da yolunu açıyor. Toplumsal itirazın ortadan kalkmasının nedeni de eşit yurttaşlık haklarının ve ilkesinin yok sayılmasıdır. Bugün bu itirazla baş edemeyen ve toplumsal meşruiyetini kaybeden iktidarın bu denli baskıya ve hukuksuzluğa başvurmasının nedeni de işte eşit yurttaşlığı yok etmesi, eşit yurttaşlığın gereğini tanımaması ve keyfilik üzerine, ayrımcılık ve adaletsizlik üzerine bir düzen kurmasıdır. Önümüzdeki seçimler Türkiye tarihinin en önemli seçimleridir derken de işte tam da bu gerçeklerden hareket ediyoruz.

“HDP üzerine düşen sorumluluğunun farkındadır”

Karşımızda meşruiyet krizi yaşayan, talepleri yok sayan her türlü baskıcı adaletsiz yola başvuran bir iktidar var. Bu seçimler eşit yurttaşlık ve barış içinde bir arada yaşama iradesi ile otoriterliğin kurumsallaştığı tekçi bir sistemin kurulmasını isteyenler arasında olacaktır. Toplumsal muhalefetin bu gerçeği bilerek ve sorumluluklarının farkında olarak hareket etmesi gerekiyor. Kısa vadeli hesaplar, dışlayıcı tutumlar sadece ve sadece bu düzenin devamına hizmet eder. Bu da bu tutumda olan herkesi tarih ve halk önünde büyük bir vebal altına sokar. Herkes atacağı adımları bu hakikati görerek atmalı ve önümüzdeki tarihi fırsatı heba edecek her türlü sorumsuzluktan kaçınmalıdır. HDP üzerine düşen sorumluluğunun farkındadır. Fikriyatıyla, yürüttüğü siyasetle, baskılara direnişiyle ve ayakta kalıp büyümesiyle önümüzdeki dönemin belirleyici aktörü olacak konuma gelmiştir.

Bunun biz farkındayız ama bizim dışımızdaki herkes farkında olmalıdır. Bu gerçeğin farkında olmak aynı zamanda sorumluluğumuzun farkında olma gibi bir mecburiyeti de önümüze koyuyor. Biz demokratik sorumluluğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz, önümüzdeki her gelişmeyi de bu sorumluluk bilinciyle karşılamaya hazırız. İktidarın kapatma davasıyla veya başka operasyonlarla bizim önümüze çıkaracağı engeller de muhalefette yaşanabilecek yalpalanmalar veya tökezlemeler de bizim bu yolda yürümemizi engellemeyecektir. Biz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz, halklarımıza sesleneceğiz. Bütün topluma dokunmaya çalışacağız ve geleceği kuracak gerçek fikriyatın ve gerçek gücün burada olduğunu, HDP ile birlikte ittifaklarında olduğunu, HDP ve ittifakları ile oluşacak büyük demokrasi bloğunda olduğunu her vesileyle söylemeye devam edeceğiz.

Bugün bizler gerçekten demokratik bir geleceğin sigortası durumundayız. Bu ülkede çatışmanın, Kürt sorununda her türlü inkarcı ve imhacı yaklaşımın, toplumda inançlar arasında ayrımcılık ve baskıyı yaymaya çalışan her türlü yaklaşımın karşısına büyük barış sloganıyla ve güçlü demokrasi hedefiyle çıkıyoruz. Sorumluluğumuzun büyük olduğunu biliyoruz. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirecek birikime, tecrübeye ve iradeye sahip olduğumuzu da buradan ifade ediyoruz.

Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, farklı yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet, hak, hukuk ve insanca yaşam mücadelesini daha da büyüteceğiz. Çözüm biziz, Türkiye’nin demokratik geleceğinin inşa gücü buradadır. Göreceksiniz bu güç ve fikriyat mutlaka kazanacak. Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle selamlıyor, selam ve sevgilerimi iletiyorum.”

Paylaşın

HDP Cumhurbaşkanı Adayı Çıkaracak Mı? Sancar Açıkladı

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Cumhurbaşkanlığı için ya Cumhur İttifakı ya da Altılı Masa sizin kapınıza dayanacak, gelecek. Hangi protokol sizin A’nın ya da B’nin adayını desteklemeye ikna etmeye yeter, şartlarınız neler?” sorusuna şu ifadelerle yanıt verdi:

“Cumhurbaşkanlığı seçimi için, sistemin özelliklerini de dikkate alarak -yüzde 50+1- bir yöntem önerdik. Kime önerdik? Altılı Masa’ya önerdiğimiz gibi bir yorum yapılıyor. Onlar da dahil olmak üzere bütün toplumsal muhalefet güçlerine önerdik. Dedik ki, bizim önerimiz doğrudan diyalog ve açık müzakere.

Belirttiğimiz 11 madde üzerinde bir mutabakat sağlanırsa ortak aday fikrini görüşürüz. Bunu bir buçuk yıla yakın bir süre önce söyledik. Bu kadar açık konuşan bir parti var mı? Peki karşılık bulmazsak ne yapacağız? Doğal olarak bizim yapacağımız iş kendi yolumuza bakmak ve stratejimizi güçlendirecek yeni adımlar atmaktır. Ama stratejimiz değişmemiştir.”

Sancar, “Yani siz bir aday mı çıkaracaksınız?” sorusuna ise, “Aday çıkarma çalışmalarına başladığımızı da ilan ettik. Ama onu da iki sütun üzerine kurduğumuzu söyledik. Son derece açık konuşuyoruz ve ne dediğimizi de iyi biliyoruz” şeklinde yanıt verdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Artı TV’de yayınlanan İrfan Aktan ile Gündem Özel programına konuk oldu.

Selahattin Demirtaş’ın açıklamasının hatırlatılması üzerine Sancar, konu hakkında yapılan açıklamaların yeterli olduğunu belirtti. Sancar, “Bununla ilgili açıklamalar yeterlidir, buna ekleyecek bir şey yok” dedi.

Aktan’ın, “O dönem için ne hedeflenmiş olabilir?” sorusu üzerine Sancar, “O zaman için neyin hedeflendiğini çok uzun konuşmamız gerekir. Sırrı Süreyya Önder’in açıklaması bu açıdan gerçekten çok berraktı. O dönemde yaşananlarla ilgili bir tartışma yapacak şartlar ve ortam yoktur. Söyleyeceğiniz her söz kendisi içinde olduğu için oradan söylüyor Halk TV’ye gönderdiği açıklamada, olsaydı daha fazlasını konuşurdum ama böyle bir ortam yok” yanıtını verdi.

“Dolayısıyla bir yerinden başladığınız zaman, konuşmanız gereken çok fazla şey var ve şu an bunların hepsini konuşabileceğiniz gerçekten şartlar yok, gerçekten ortam yok” diyen Sancar, “O nedenle ben hem Selahattin arkadaşımız hem Sırrı Süreyya Önder arkadaşımızın yaptıkları açıklamaları yeterli buluyorum. Bunların esas alınması şu an, şu şartlar için kafidir ama çözüm süreciyle ilgili muhasebeyi çok daha farklı zamanlarda çok daha geniş yapmakta bir ihtiyaçtır” ifadelerini kullandı.

Sancar’ın aday belirleme süreci ve başka bir adaya destek şartlarıyla ilgili sorulara yanıtları ise şöyle oldu:

Cumhurbaşkanlığı için ya Cumhur İttifakı ya da Altılı Masa sizin kapınıza dayanacak, gelecek. Hangi protokol sizin A’nın ya da B’nin adayını desteklemeye ikna etmeye yeter, şartlarınız neler?

Biz bunun yöntemini ve şartlarını 2021 Eylül’ündeki deklarasyonumuzda açıkladık. Biz parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla gideceğiz. Bu ittifakın üst kavramı demokrasi ittifakıdır. En önemli sütunu, somut ürünü Emek ve Özgürlük İttifakı oldu. Bunu genişletmeyi hedefliyoruz.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için, sistemin özelliklerini de dikkate alarak -yüzde 50+1- bir yöntem önerdik. Kime önerdik? Altılı Masa’ya önerdiğimiz gibi bir yorum yapılıyor. Onlar da dahil olmak üzere bütün toplumsal muhalefet güçlerine önerdik. Dedik ki, bizim önerimiz doğrudan diyalog ve açık müzakere. Belirttiğimiz 11 madde üzerinde bir mutabakat sağlanırsa ortak aday fikrini görüşürüz. Bunu bir buçuk yıla yakın bir süre önce söyledik. Bu kadar açık konuşan bir parti var mı?

Peki karşılık bulmazsak ne yapacağız? Doğal olarak bizim yapacağımız iş kendi yolumuza bakmak ve stratejimizi güçlendirecek yeni adımlar atmaktır. Ama stratejimiz değişmemiştir.

Yani siz bir aday mı çıkaracaksınız?

Aday çıkarma çalışmalarına başladığımızı da ilan ettik. Ama onu da iki sütun üzerine kurduğumuzu söyledik. Son derece açık konuşuyoruz ve ne dediğimizi de iyi biliyoruz.

Öne çıkan bir isim oldu mu?

Hayır isim değil, nitelikleri somutlaştırma çalışmasıyla ilgili bu tartışmalar kurulumuzda yürütüldü ama ittifak güçlerimiz de var. Şu anda demokrasi çevreleri dediğimiz geniş bir kesim var, onlarla da istişare ederek ana hatlarını dile getirdiğimiz adayın nitelikleri konusunu somutlaştırıyoruz. Bir yandan da bu somutlaşan niteliklere uygun isim arayışını da yürütecek bir çalışma grubu oluşturduk.

Sizin kendi adayınız haricinde mesela Kılıçdaroğlu profili bahsettiğiniz kriterlere uygun mu?

Bir defa isim konuşmuyoruz bu bir. Yöntem öneriyoruz. Altılı Masa kendi adayını belirler, bu Sayın Kılıçdaroğlu olur, başka biri olur, bunu bilmiyoruz. Doğrudan o tartışmanın bir parçası değiliz. Biz nitelikleri sayıyoruz, sürecin nasıl işlemesi gerektiğini belirtiyoruz. Ne demek bu? Belirlenen aday, bizim daha önce açıkladığımız deklarasyonumuzda tutum belgemizde temel ilkelere uygun bir şahsiyet mi, bunu taşıyabilecek bir şahsiyet mi? Bizimle doğrudan diyalog, açık müzakere ve mutabakat yöntemiyle görüşmeye gelecek mi? Mesele bu. Kim olursa olsun.

Mithat Sancar’ın gündeme dair yaptığı açıklamaların tamamı için TIKLATIN

Paylaşın