Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Kağıttan Kaplansın

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan – Biden görüşmesine ilişkin, “Dışarıda tam bir kuzu, Biden’ı görünce gözleri gülüyor. Türkiye böyle bir tabloyla hiç karşılaştı mı? En büyük derdi ‘Acaba ben onunla bir saat oturabilir miyim’, ‘Acaba onunla bir fotoğraf çektirebilir miyim?’, ‘Acaba onunla tokalaşa bilir miyim?’ Şu geldikleri hale bak. Utanmaz mısınız böyle bir şeyden? Bu devletin itibarı yok mu? Bu devletin bir saygınlığı yok mu?’ Sen ne aslansın ne kaplansın! Sen olsa olsa kağıttan kaplansın!” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasında, bir kez daha bürokratlara çağrı yaptı ve “AYM kararlarını uygulamayan bürokratlar talimatı kimden aldılarsa, aynı şeyi yapmasınlar. Yaptıkları taktirde onları devletin bürokrasisi içinde tutmayacağım, açık ve net söylüyorum” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, 5 yıldır tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve 4 yıldır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’ya ilişkin olarak, “Haksız yere içeride tutulan Demirtaş ve Kavala var, benim vicdanım kabul etmiyor” dedi. Ayrıca, Erdoğan’a asgari ücret komisyonunu toplama çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, “‘Asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkarın’ demen lazım” ifadelerini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçen Cuma günkü hutbesinde Mustafa Kemal Atatürk’ü anmamasını eleştiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Beni üzen, Diyanet’in ve Genelkurmay Başkanlığı’nı aynı tarihte parlamentodan geçiren Mustafa Kemal Atatürk’ün, Diyanet tarafından anılmamasıdır” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Güzel bir ülkede yaşıyoruz, sıkıntılar var biliyorum. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yok. Beraber bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz. Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız. Cumhuriyetimizin 98. yılını kutladık. 98 yıl geçti. 2 yıl sonra 100. yılını kutlayacağız.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarken ‘Kimsesizlerin kimsesi’ demiştir. Bizim temel amacımız, felsefemiz de bu. Dolayısıyla Mustafa Kemal, irfanı, vicdanı hür olan gençler istemiştir. Bütün gençlere CHP iktidarında özgürlük vaat ediyorum. Onların hayalleri bizim hedefimiz olacak.

Bu süreç içinde beni üzen Diyanet İşleri Başkanlığını ve Genelkurmay Başkanlığı’nı aynı tarihte parlamentodan geçiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’in 98. yılında anılmamasıdır. Biz herkesin inancına saygılıyız. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran bir iradeye en azından saygı duyulması lazım. Bunların tamamını yapacağız.

Anıtkabir’de bir garabetle karşılaştık. Bazı televizyon kanalları ve gazetecilerin muhabirleri Anıtkabir’e alınmadı. O kararı alınlara söylüyorum. Anıtkabir’de bu ülkenin aslanı yatıyor aslanı. Ne yaparlarsa yapsınlar kendi sonlarını getiriyor. Bu milletin vicdanında derin yaralar açıyor. Bunların tamamını iktidarımızda çözeceğiz.

15 Temmuz Darbe Girişimi oldu. Hep beraber mücadele ettik. İktidarı ve muhalefeti beraber oldu ama birileri 15 Temmuz’u Allah’ın bir lütfu olarak kabul edip milletin ensesinde boza pişirmeye başladı. KHK ile ihraç edilip hakkında beraat kararı verilenler, göreve iadesi karar verilenlerin tamamını görevlerine iade edeceğiz. Biraz sabretsinler, geliyor gelmekte olan, az kaldı.

“Açık ve net söylüyorum”

AYM kararlarını uygulamayan bürokratlar talimatı kimden aldılarsa, aynı şeyi yapmasınlar. Yaptıkları taktirde onları devletin bürokrasisi içinde tutmayacağım açık ve net söylüyorum. Adalet yok ama adaletle beraber ahlak kavramı da çok önemlidir. Yanına bir de liyakati ilave etmemiz lazım. Defalarca dile getirildi ve söylendi. Türkiye’nin bütün sıkıntıları dillendirildi. Bir baktık ki Merkez Bankası’nda 128 milyar dolar buharlarmış. Kime sattınız, hangi kurdan sattınız, hangi güç bunu bakanlık aracılığıyla sattı diye sorduk. Cevabı hiç alınmadı ama bulacağız.

AK Parti’nin grup başkanvekili bir açıklama yapıyor, “128 milyar dolar, pandemi krizi çerçevesinde, ülkemizde evlerine kapanan, işyerleri kapanan, faaliyetlerine devam etmeyen, işsiz kalan işçilere destek olmak üzere bu ülkenin insanlarının menfaatine harcanmıştır” diyor. Açık ve net yalan söylüyorsunuz. Keşke mahkemeye verse de bu dosyayı mahkemeye versek. Yalanın hangisini söylüyorum. Pandemi 2019’da başlamadı. Bu kadar atılmaz.

Milleti perişan ettiler. Bugün sayın Bahçeli, ‘Anadolu’ya milletvekillerini göndereceğim CHP’nin ne yaptığını anlatsınlar’ diye demiş. Çok memnun oldum, hiç değilse vatandaşla muhatap olurlar. Ben söyleyeyim pazara, ayakkabı tamircisine, işsize sorsunlar ‘Bu CHP ne yapıyor?’ diye. CHP ile gurur duyuyorum. Demek ki Cumhur İttifakı’nın ortağına da yol açıyoruz.

Temmuz 2021 rakamları. 7 milyon 578 bin 123 kişi asgari ücretin 3’te 1’i kadar gelir elde ediyor. Geliri çok düşük olduğu için bunların sosyal güvenlik primini devlet ödüyor. Erdoğan’ın bu rakamlardan haberi var mı? Cumhur İttifakı’nın bu rakamlardan haberi var mı? Bu iktidar halkın, fakirin, çiftçinin, emeklinin yanında değil. Bu iktidarın yeri Türkiye’deki ve Londra’daki tefecilerdir.

Çiftçilere de ihanet ediyorlar. Buğdayı ton başına 2 bin 250 liradan alıyoruz. Dışardan buğday alıyoruz. 3 bin 343 lira ödüyoruz. Dışardaki çiftçiye Yüzde 48 daha fazla ödüyoruz. Nohutu 4 bin 50 liradan alıyoruz, dışarıdan tonunu 9 bin liradan alıyoruz. Yeşil mercimek 4 bin 150 liradan alıyor dışarıdan 12 bin 160 liradan alıyoruz.

AKP’ye ve MHP’ye geçmişte oy veren, ya da oy vermeye devam edeceğini söyleyen vatandaşlara sesleniyorum. Bu hükümet bizim çiftçimize mi çalışıyor yabancıların çiftçisine mi çalışıyor? Fransa aylık geliri 2 bin avronun altında olanlara her ay 100 avro verecek. İtalya, düşük gelirlilerin doğalgaz faturasını devletin ödemesine karar verdi. Çekya, enerji üzerindeki vergileri kaldıracağım dedi. Bizimkiler hiçbir şey yapmıyor.

CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde, Kara Kış Fonu benzeri bir çalışmayı büyük ölçüde tamamladık. Bir vatandaşımız, doğalgaz, elektrik faturasını ödeyemez noktaya gelirse belediyelerimiz devreye girecek. Onların yapmadığını biz yapacağız. Gönül isterdi ki biz iktidar olalım, bütün Türkiye’de sıkıntı ile karşı karşıya olanlara biz yardım edelim. Kara Kış Fonu kur dedim, sana akıl verdim. Sana yol gösterdim. Senin çevrenin sana vermediği aklı sana verdim ama sen bildiğini okuyorsunuz ama bizim belediyelerimiz halkının yanında.

“Asgari ücret tespit komisyonunu çağır”

Asgari ücret 2 bin 825 lira, açlık sınır 3 bin 93 lira. Bu da cumhuriyet tarihimizde ilk. Erdoğan’a yine tavsiyem, hemen asgari ücret tespit komisyonunu çağır. ‘Asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkarın’ demen lazım. Adı üstünde asgari ücret açlık sınırının altında. Bir ton kömürün fiyati asgari ücreti geçti, nasıl ısınacak bu insanlar?

Öyle bir şahsım ve şürekası var ki gerçekten utanıyorum. Önümüze konulan tablo hiç kimsenin kabul etmeyeceği bir tablo. Dışarıda tam bir kuzu ‘şahsım’, gözleri gülüyor Biden’ı görünce. En büyük derdi ‘Acaba Biden’la bir saat oturabilir miyim?’; geldikleri hale bak. Bu devletin itibarı, saygınlığı yok mu? Yeter ki kendisini huzuruna kabul etsin, bir saat görüşebilsin.

Havuz medyasının gitmeden önceki manşetleri ile döndükten sonraki manşetlerini bir kıyaslayın. 180 derece nasıl dönebiliyorsunuz, nasıl bir bel var gerçekten hayret ediyorum. Kağıt toplayıcısını dövdürüyorlar. Elindeki çek çeki alıyorlar. En fakire, garibana güç gösterisini yapıyor. Baskıcı yüzünü millete layık görüyor. Dışarıda kuzu, içeride ise kaplan kesiliyor.”

Paylaşın

CHP’den Suriye Ve Irak Tezkeresi İçin 14 Soru

Irak ve Suriye’ye asker göndermeyi içeren tezkerenin süresi, CHP ve HDP’nin ‘hayır’ oylarına karşı AK Parti, MHP ve İYİ Parti’nin ‘evet’ oylarıyla 2 yıl daha uzatılırken, CHP Grubu, tezkereye yönelik 14 soru yöneltti.

Haber Merkezi /  CHP, yönelttiği sorularda Suriye politikasına ilişkin değişiklik olup olmadığını ve tezkerenin neden iki yılı kapsadığını sordu. IŞİD ile mücadele konusuna da yer verilen 14 soru şu şekilde:

1- Suriye’ye asker göndermek için ilk izin tezkeresini çıkardığımız 2012 yılında Suriye politikası neydi, bugünkü tezkere için yürütülen Suriye politikası nedir?

2 -Süreç içindeki tüm tezkereler bir yıl için çıkartılırken, bu son tezkere neden 2023 sonuna kadar uzanan 2 yılı kapsıyor?

3- Son tezkerelerde yer alan Fırat’ın doğusu vurgusuna ne oldu?

4-Barış Harekatı’nın ana hedefini oluşturan; Fırat’ın doğusunda “145 kilometre uzunlukta 30 kilometre derinlikte güvenli bölge”ye ne oldu?

5-Bizzat Milli Savunma Bakanı açıklamıştı; “güvenli bölge için mutabakat sağlanmıştı, Suriyeli mülteciler, bölgeye yerleştirilecekti”. Üzerinden 2 yıl geçti, güvenli bölgeye, Suriyeli mültecilerin taşınması projesine ne oldu?

6-Tezkerede atıf yapılan Astana sürecinde verdiğimiz taahhütlere ne oldu? İdlip’teki terör unsurlarını ayrıştırıp, temizleyebildik mi?

7-Astana sürecine dayanarak İdlip çevresinde kurduğumuz 12 gözlem kulesinin akıbeti ne oldu?

8-Gözlem kulelerinin kaç tanesini, hangi gerekçeyle boşalttık? TSK kontrolünde bulunduğu söylenen 5 gözlem kulesinin güvenliği nasıl sağlanıyor? Bu gözlem kuleleri için politikamız nedir?

9-Büyük önem atfettiğiniz M4- M5 otoyollarının güvenliği ne oldu? Askerlerimiz Rus askerleriyle birlikte devriye yapıyor mu?

10- Suriye’de 33 askerimizi şehit eden Rusya’ya nasıl bir karşılık verildi?

11-Son dönemde Suriye’de şehit edilen askerlerimizin kimler ve hangi odaklar tarafından katledildiği neden açıklanmıyor?

12-Suriye’de askerlerimizin yakılarak öldürülmesi talimatı veren IŞİD militanı Türkiye’de neden serbest bırakıldı?

13-IŞİD sadece Suriye’de mi hedef?

14-Tüm bu yaşananlar sonrasında;

Suriye’den Türkiye’ye yönelik olası yeni göç dalgasına karşı sınırlarımızı nasıl koruyacağız? Hangi tedbirleri uygulayacağız? Bir planınız var mı?

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon yetkisini uzatan tezkereye hayır oyu vereceklerini duyurmuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı:

Bizim askerlerimiz şehit olsun bunu istiyor beyefendi. Neden garibanın evladı çocuğu orada şehit olsun? Komando marşı söyleyen TÜGVA’cılar var. Gönder kardeşim onları Suriye’ye başkomutanı da Bilal Erdoğan olsun.

Paylaşın

Irak ve Suriye Tezkeresi TBMM’den Geçti

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere Irak ve Suriye’ye gönderilmesi konusunda Cumhurbaşkanına verilen yetkinin 2 yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda CHP ve HDP’nin “hayır” oylarına karşı AKP, MHP ve İYİ Partinin “evet” oylarıyla kabul edildi.

Haber Merkezi / Irak ve Suriye tezkeresinde, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının milli güvenlik açısından taşıdığı risk ve tehditlerin artarak devam ettiğinin altı çizilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresinde, şunlar kaydedildi:

“Ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, 2170 (2014), 2178 (2014), 2249 (2015) ve 2254 (2015) sayılı kararlarıyla, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ve yine 2170 (2014) sayılı kararda bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin kınanarak, DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001) sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunulmuş olmasının ışığında, Türkiye’nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de önem taşımaktadır.

Bu mülahazalar ışığında, Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2 Ekim 2014 tarihli ve 1071 sayılı TBMM kararı ile verilen ve son olarak 7 Ekim 2020 tarihli ve 1266 sayılı TBMM kararı ile 30 Ekim 2021’e kadar uzatılan izin süresinin, 30 Ekim 2021’den itibaren 2 yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasanın 92. maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Bu Düzen Kokuşmuştur

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, kadrolaşma listeleriyle gündeme gelen TÜGVA’ya yönelik olarak, “Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / İktidarın ekonomi politikalarını ve Merkez Bankası’ndaki görev değişikliklerini de eleştiren Sancar, “Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş politikalarıyla sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır” dedi.

Sancar, iktidarın savaş politikaları yürüttüğünü ve bunun temelinde ‘Kürt düşmanlığı’ yattığını belirterek, “Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer. Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“(TÜGVA) Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. TÜGVA’nın çalışanlarının da bu belgelerin doğruluğunu kabul etmesi, TÜGVA Başkanı’nın önce kumpas, sonra sızdırıldı diyerek itirafta bulunması, bu liyakatsız alımları doğrulamıştır.

Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak. Karşılarında direnenler, hakikat arayıcıları, hak mücadelesinin savunucuları var.

Hep kul hakkından söz edenler bunlar. Kul hakkına girdikleri yetmiyor gibi yerleştirdikleri bu vasıfsız ve yandaş elemanları ile kamu kurumları ve yargıdaki işleyişte de birçok başka büyük soruna yol açıyorlar.  Merve Çavdar, KPSS’yi kazandığı halde atanmadı, intihar etti… Böyle yüzlerce gencimiz var. O yandaşları oraya yerleştirdikleri için emekleriyle bir yere gelenler iş bulamıyorlar, hayatı bile bırakabilecek noktaya gelebiliyorlar. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığını her seferinde ortaya koyacağız.

“Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir”

Adalet mücadelesini bu yüzden her türlü bedeli göze alarak yapıyoruz. Yargıdaki çürümenin bir ayağı da tam burada işte. Yandaşlarını yargıya yerleştiriyorlar, yargıdaki savcılarla kumpas davaları açıyorlar, yargıçlarla mahkumiyet veriyorlar. O yüzden bütün bu davalar siyasidir, kumpastır. Ne delil ortaya koyabiliyorlar ne de gerekçelerini haklı çıkarabilecek cümle yazabiliyorlar.

İktidar, kamu kurumlarını, halkın kaynaklarını ve tüm imkanlarını kontrollerindeki vakıflar, cemaatler ve SADAT gibi organizasyonlarla, 5’li çete gibi rantçı cenah arasında pay etmektedir. Halkın sofrasına kuru ekmek bile kalmıyor. Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir.

Hiçbir ülke bu kadar kirlenmeyi kaldıramaz. Hiçbir toplum bu kadar kokuşmuşluğu hak etmez. O nedenle bizler yeni başlangıç, adil bir gelecek, demokratik bir düzen ve barış içinde eşit yaşamı kuracağız. Mutlaka kuracağız. Bu talan düzeninin ekonomideki yansımalarına baktığınızda da aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu iktidar ekonomide de benzer bir düzen kurdu. Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş poltikilarıyla, sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır.

“Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz”

İktidar yine bir kararname yayınlıyor, Merkez Bankası’ndan 3 kişiyi görevden alıyor… Düzenin kendisi bozuk, öyle müdahalelerle başkan, başkan yardımcısı değiştirmekle daha fazla çöküşe yol açarsınız. Değişmesi gereken iktidar politikaları ve bu sömürgen düzendir. İktidarı da beslendiği bu kirli düzeni de bizlerin görevidir. Kurlardaki değişim… Her gün TL’nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal… Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır.

Sürekli olarak savaşa yatırım yapan, çatışmadan beslendiği için kendisini buna mecbur hisseden bir iktidar var. Bu iktidar, yeni düzenini bu ittifaklarını savaş politikaları üzerine kurmuştur ve savaş politikaları devam ettikçe bir arada kalabilmektedirler. Savaş, nefret, düşmanlık politikaları bu iktidar ortaklarının tek harcıdır. Savaş politikaların temelinde Kürt düşmanlığı yatıyor. Suriye’ye askeri operasyon tartışıyorlar… Tek nedeni var: Kürt, anasını görmesin yeter ki. Türkiye batsın ama Kürtler de gün yüzü görmesin. Çatışmasızlığın olduğu dönemde 2013-15 arası yıllarda bütçede güvenliğe ayrılan, savunmaya ayrılan miktarla bugün ayrılan miktar arasında uçurumlar var. O gün 50 milyara yakın bir güvenlik bütçesi, bugün 250 milyar civarında bir güvenlik bütçesi. Bu bile iktidarın tutunduğu dalın ne olduğunu göstermektedir. Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer.

“Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz”

Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız. Büyük dönüşümün gelebileceği tek yol var. Büyük barış… Bunun için de önce savaşa karşı büyük birlik gerek…

Bütçe önümüze geliyor… Biz halkın bütçesini oluşturmak için halka soruyoruz, onlara danışıyoruz, dertlerini dinliyoruz. Alternatif bütçemizi de halkın bütçesi olarak bu çalışmalarla oluşturacağız. Bu iktidarın bütçesi sömürü, talan, savaş bütçesidir. Biz de bu ülkeye demokrasi, adalet, hakça bölüşüm ve barış bütçesi getireceğiz. Şimdiden hazırlıklarını yapıyoruz. İnşallah yakın zamanda yönetime ortak olduğumuzda bunları halkın desteği ve gücüyle hayata geçireceğiz. Savaş bütçesini yırtıp atacağız, barışın bütçesini getireceğiz. Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz.”

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a: Sıkı Dur Başbakan Geliyor

Partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan İYİ Parti Lideri Akşener, konuşmasında “İyi Parti Allah şahit gümbür gümbür geliyor. Milletimizin iradesini yeniden iktidar yapmaya geliyoruz. Hizmet nasıl yapılırmış cümle aleme göstermeye geliyoruz. Sıkı dur Sayın Erdoğan Başbakan geliyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasında, Türkiye’nin doğalgazı Almanya ve Bulgaristan’dan daha pahalı aldığını belirten Akşener, “Doğalgazda Rusya’ya daha bağımlı hale gelen biziz. Hayırdır Sayın Erdoğan, biz bu doğalgazı Putin ile kankalığına rağmen niye bu kadar pahalı alıyoruz? Biz bu dost kazığını niye yiyoruz” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener, açıklamalarında, çitçinin yaşadığı sorunlarda dikkat çekerek, “Sayın Erdoğan sen bu çiftçiden, üreticiden ne istiyorsun? Onları niye açlığa, yokluğa mahkum ediyorsun? Bu soruların muhatabı sensin.” dedi.

Konuşmasının devamında, “Öyle ucube bir sistemle karşı karşıyayız ki; Bugün Sayın Erdoğan, sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmiyor. Aslında onu da yönetemiyor da, hadi neyse…” diyen Akşener’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Geçtiğimiz pazar günü bir büyük acının 10 Ekim Ankara tren garı saldırısının yıl dönümüydü. Cenabı hak milletimizi korusun. Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Erdoğan, ‘Muhalefet Türkiye’nin bu salgın sürecini daha başarılı geçirmesini sağlayacak tek bir teklif getirmedi’ dedi.

Belli ki artık sürmenaj olmuş durumdasın, partin gibi tükenmişlik sendromu yaşıyorsun. 11 Şubat 2020’de olası bir salgında gereken önlemleri aldınız mı, aşı çalışmanız var mı sorularını kim sordu? 2 hafta karantina ilan edin diye kim uyardı? Meclis’te küçük ortağınla reddettiğiniz, kapanmak zorunda kalan işletmeler için destek önerilerini kim getirdi?

28 Nisan 2021’de kapandığımız dönemde mücbir sebep ilan ederek vergi ve kredi ödemelerini 1 ay uzatın, icra takipleri dursun, elektrik fatura ödemelerini 6 aya yayın, hane başına 500 lira, esnafa 10 bin lira faizsiz kredi verin diyen kimdi? Liste daha uzuyor.

“Sıkı dur sayın Erdoğan, başbakan geliyor!”

Sayın Erdoğan bunları hatırlamakta güçlük çekiyor. B vitaminini ihmal etmemesini, basketbol oynaması yerine sudoku çözmesini tavsiye ediyorum. Sıkı dur sayın Erdoğan, başbakan geliyor! Sıkı dur sayın Erdoğan, başbakan geliyor!

Piyasalar ve üretim sektörü daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor. Enerji üreticileri ve hammadde talebiyle bir kriz yaşanıyor. Almanya, Bulgaristan Türkiye’den yüzde 40, yüzde 50 daha ucuza doğalgaz alıyor.

Bu ülkeler Türkiye’den daha mı zengin, Rusya ile ilişkileri daha mı iyi? Nükleer enerjiyi de, S400’leri alan da, doğalgaz borularını geçir diyen de biziz. Doğalgazda Rusya’ya daha bağımlı hale gelen biziz.

Hayırdır Sayın Erdoğan, biz bu doğalgazı Putin ile kankalığına rağmen niye bu kadar pahalı alıyoruz? Biz bu dost kazığını niye yiyoruz? Adeta patron çıldırdı şeklinde ne var ne yok satma merakın çiftçimizi bitirmedi mi? Vatandaşlarımızın alım gücü tükenmedi mi? Yetmiyor mu? Yetmiyor mu? Şimdi BOTAŞ’ı faiz lobisine göz göre göre peşkeş çekmeye kalkıyorsun.

Doğu Akdeniz’deki doğal gazın taşınması tartışırken iktidar BOTAŞ’ı, Karadeniz’de doğal gaz bulan Türkiye Petrolleri’ni satmanın peşinde. Yandaşlarına rant için attığın bu adımlar Türkiye için bir milli güvenlik sorunudur. Beka beka deyip geziyorsunuz, işte burasıdır.

Milletimize ettiğin bu kötülükler sana belli ki yetmiyor. Şimdi de ülkemizin çok önemli iki kurumu olan Türkiye Petrolleri ve BOTAŞ’ı yandaşlarına, küresel sermayeye ve faiz lobisine peşkeş çekmeye kalkıyorsun.

Sayın Erdoğan BOTAŞ’ı 3 ayrı şirkete bölüp iki şirketin hisselerini yaranmak istediği yabancı sermayeye satmak istiyor. Rant sevdasına, gayrimilliliğe, zilletliğe bakar mısınız? Yenilenebilir enerjiye yatırım yapalım diyoruz ama iktidar oralı bile olmuyordu ki, Paris İklim Anlaşması Meclisimizde onaylandı.

Biz imzalayın dediğimizde, ‘Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimizi hedef alacaklar, Türkiye daha zor durumda kalacak’ demişlerdi. Sayın Erdoğan’ın etrafa şirin gözükmesi gerekiyordu o da böyle bir adım attı. İlk sandıkta sayın Erdoğan ve bu ucube sistemi gidecek. Milletimizden yetkiyi alacağız ve milletimiz iyileşecek. Bizim için Türkiye’nin doğasını koruyarak kalkınması mümkün.

Bir yanda 5-10 maaşlı danışmanlar diğer yanda günde 20 lirayla geçinmeye çalışan esnafımız, gençlerimiz ve emeklilerimiz. Yazıklar olsun. Adıyaman’da karşılaştığım vatandaşlarımızın iktidara bazı soruları oldu. Hükümetin haberi var mı bu zamlardan diye soruyor.

“Onları niye açlığa, yokluğa mahkum ediyorsun?”

Tütüncü kardeşim, ‘Tütünü yasakladılar biz şimdi nasıl yaşayacağız, neyle geçineceğiz? Biraz fazla ekene hapis cezası veriliyor. Siz iktidar olunca bunları kaldıracak mısınız?’ diyor. Sayın Erdoğan sen bu çiftçiden, üreticiden ne istiyorsun? Onları niye açlığa, yokluğa mahkum ediyorsun? Bu soruların muhatabı sensin.

Öyle ucube bir sistemle karşı karşıyayız ki; Bugün Sayın Erdoğan, sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmiyor. Aslında onu da yönetemiyor da, hadi neyse… Kendisi aynı zamanda; Varlık Fonu’nun başı olarak; Ziraat Bankasını, HalkBank’ı, Vakıfbank’ı da yönetiyor. Borsa İstanbul’u da yönetiyor. Botaş’ı, Etimaden’i de yönetiyor. Türk Hava Yolları’nı, Turkcell’i ve Türk Telekom’u da yönetiyor.

Kendisi kumara karşı ama, Şans Oyunlarını da, At Yarışlarını da, o yönetiyor. Şeker fabrikalarına gıcığı var, Çay üreticilerine de düşman ama; Türk Şeker’i de, Çay-Kur’u da, o yönetiyor. Hatta ekonomiden gram anlamıyor ama; İstanbul Finans Merkezi’ni de, yine o yönetiyor.

Evet maalesef, tüm bu kurumların imza yetkilisi, Sayın Erdoğan. Şimdi de, tüm bunlar yetmemiş olacak ki, özel sektöre el attı. Organize Sanayi Bölgelerini de, kendine bağlamak istiyor. Çünkü, ülkemizde işleyen ve çalışabilen, bir tek OSB’ler kalmıştı; onları da kendine bağlayıp, kurutursa, rahat edecek. OSB’ler sen ve yandaşların bu işin içinde olmadığı için başarılı oldular. Biliyorsunuz, Organize Sanayi Bölgelerine yönelik, bir yasa tasarısı var.

“Bu arkadaş başarıya düşman”

Bu yasa tasarısında, OSB yönetiminin, kamuya bırakılması gibi, bir durum söz konusu. Bugün, Sayın Erdoğan’ın çelişkilerle dolu zihin dünyasında, adeta bir yolculuk yapıyoruz…

Çünkü kendisi, bir yandan, devletin stratejik kurumlarını, özelleştirme adı altında, satıp savarken; Diğer yandan da, tüm zorluklara rağmen, azimle ve inatla üreten sanayicimize, çökmeye çalışıyor. Arkadaş başarıya düşman… Nerede bir başarı varsa, gidip çöküyor. Başarılı olan, devletin kurumuysa, satıyor. Başarılı olan, özel sektörse, gidip tepesine çöküyor. Gerçekten çok enteresan… Organize sanayi bölgelerini de kendine bağlamak istiyor. Onları da bağlayıp kurutursa rahat edecek. Bu arkadaş başarıya düşman. Nerede başarı varsa üzerine çöküyor

Paylaşın

HDP’li Buldan: Halk İş – Aş Diyor, Bunlar Savaş Diyor

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, itidara ekonomi üzerinden eleştiriler yönelterek “Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık edî bese diyor. Artık êdî bese diyor, artık yeter diyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / 10 Ekim katliamının baş sorumlularının, katilleri izleyenler olduğunu, Kobanê olaylarında HDP’lilerin paramiliter güçler tarafından öldürüldüğünü ifade eden Buldan, HDP’ye ‘kumpas davası’ açanların aynı zamanda Suruç ve 10 Ekim katliamlarının mimarları olduğunu söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi yerleşkesinin iktidar tarafından ranta açılmak istendiğini kaydeden Buldan, “Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine saldırıyorlar ve tutukluyorlar, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan, projesini yürütüyorlar. Bu iktidarın eğitimle sorunu var. Yazlık – kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolar, sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var” ifadelerini kullandı.

Altın Portakal festivalinde Nihal Yalçın ile Tamer Karadağlı arasında yaşananlara da konuşmasında yer veren Buldan, Tamer Karadağlı için “Altın Portakal ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, Nihal Yalçın’a saygısızlık yaptı. Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için sevgili Yalçın’ı hedef göstermeye devam etti. Biz sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, bu da sana kapak olsun” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Buldan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“10 Ekim’i unutmadık, unutturmayacağız. 103 insanın yüzündeki güzel gülüşü ve bizlere emanet ettikleri barış rüyasını da unutmadık, unutmayacağız. Tabii ki halklarımızın yazını kışa çevirenleri de unutmadık, unutmayacağız.

Katillerin Ankara’ya kadar gelmesine göz yumanlar, izleyenler, bu katliamın baş sorumlularıdır. “400 vekil verin” diyenler, sınırda IŞİD’e koridor açanlar, barışı bu ülkede yasaklayanlar, demokrasi isteyenleri her gün hedef alanlar tüm bu karanlığın ortağıdır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Kobani Davasının kumpasçıları Suruç ve 10 Ekim’in de mimarlarıdır

Bu ortaklık, sadece katliamlarda değil, sorumluların gizlenmesinde de aynen devam etmektedir. Bu birliktelik Kobanî kumpasında da karşımıza çıkan bir ortaklıktır. 6-8 Ekim protestolarında büyük çoğunluğunu partililerimizin oluşturduğu onlarca insan, paramiliter güçlerce katledildi. Ki bu paramiliter güçlerin kimler olduğunu dönemin hükümeti de bakanları da gayet iyi bilmektedir.

Onlara da dokunulmadı. Açığa çıkarılması bizzat bu iktidar tarafından engellendi, engellenmeye devam ediyor. Ne yaptılar? 6-8 Ekim ölümlerinden partimizi sorumlu tutmak için kumpas davası açtılar ve bu dava halen devam ediyor. İşte bu kumpasçılar aynı zamanda Suruç ve Gar’ın da mimarlarıdır.

HDP’yi sanık yapma çabalarının altında yatan nedeni gayet iyi biliyoruz. Kendi suçlarını örtbas etme telaşıdır bu. IŞİD karanlığının kaybetmesinden duyulan rahatsızlık ve intikam alma çabasıdır.

Bunu 10 Ekim anmasına yapılan saldırıda da bir kez daha gördük. İnsanların üzerine tıpkı katliam sırasında olduğu gibi gaz sıktılar, bir kez daha gözaltına aldılar. Hayatını kaybedenlerin sembolü olan mabet ağacına dahi tahammül göstermediler ve ağacı kaldırdılar. IŞİD’in lanetlenmesinden rahatsız olanlar suçüstü yakalanmıştır.

10 Ekim Katliamıyla halkları karşı karşıya getirmeye çalışanlar, barış arayışlarını engellemeye çalışanlar asla amaçlarına ulaşamayacak. Başaramadılar, başaramayacaklar. Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir.

Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele

Karanlık peşinde koşan zihniyetin bir diğer hedefi ise bugünlerde çokça karşımıza çıkan ve çokça bize bilgi gelen cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleridir ve oradaki işkenceler ve zulümlerdir. Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele korkunç bir boyuta varmış durumdadır.

12 Eylül’ün darbeci, işkenceci ruhu bugün yeniden varlık göstermektedir. Bu mirası sahiplenen ise AKP iktidarının kendisidir. AKP bilsin ki, dışarıda ve cezaevlerinde eş zamanlı sürdürdüğünüz toplumu çöktürme planınız başarıya ulaşmayacaktır. Sizden öncekiler de çok denedi, başaramadı siz de başaramayacaksınız.

İktidar, katı atık emekçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiştir

Cezaevlerinde bunlar yaşanırken, dışarıda da durum pek farklı değildir. Toplumun her kesimine karşı bir baskı, kuşatma ve şiddet politikası tüm hızıyla sürdürülmektedir. Son günlerde çokça konu olan ve hepimizin gündemine gelen kâğıt toplama işçilerine denetim adı altında her gün baskın düzenlenmekte, çekçeklerine ve topladıkları atıklara el konulmaktadır.

Bu işçiler, geri dönüşüm emekçileri, artık kullanılmayan ve çöplere atılan malzemeleri toplayarak hem geçimlerini sağlamakta hem de atıkları geri dönüşüme kazandırarak çevrenin korunmasına destek olmaktadır. Böylece üretime de ciddi bir katkı sağlamaktadırlar.

Tıpkı Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Sevgili Ali Mendillioğlu’nun dediği gibi bu insanlar “çöpten kurtulmanın mücadelesini veriyor, çöpe sahip çıkmanın değil”. Kâğıt toplama alanında ne yaşanıyor, neler yaşanıyor, asıl mesele nedir ben size anlatayım.

İktidar, katı atık toplama işini yandaş şirketlere devrederek bu alanı yeni bir rant alanına çevirmenin hazırlığını yapmaktadır. İktidar, hiçbir sosyal güvence olmadan günde 12 saatten fazla çalışarak çok cüzi bir kazançla çöpten geçinen kâğıt işçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiş durumdadır. İşçileri işsiz ve ekmeksiz bırakma politikasıdır bunun adı ve iktidar tam da bunu yapmaktadır.

Oysa sosyal devletin yapması gereken bu emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek, katı atık toplayıcılığını güvenceli iş kapsamına almaktır. Bu emekçilerin sosyal haklarının tanınmasıdır. Ama görüyoruz ki otellere, tesislere çöken mafya düzeni bunlara da ilham vermiş olacak ki, mafya gibi kâğıt işçilerinin ekmeğine çökmeye çalışmaktadırlar.

Kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır

Ülkenin bütün kaynağının birkaç yandaş şirkete aktığı, her yıl yasal düzenlemelerle vergi borçlarının silindiği, yolsuzluğun, talanın, rantın, hırsızlığın bir yönetim biçimi haline geldiği bu ülkede kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır. Çünkü onlar çalmıyorlar, çünkü onlar alın teriyle, emekleriyle kazanmaya çalışıyorlar. Ankara’dan geri dönüşüm işçileri aramızda, kendilerine hoş geldiniz diyorum.

Pandora Belgeleri

Pandora Belgelerinde de açığa çıktı; milyon dolarları yurtdışına kaçıranlar bu iktidarın yandaşlarıdır. Milyon dolarların istiflendiği ayakkabı kutularından Pandora’nın kutusuna geldiler. Evet, kutu açılmaktadır. Ayakkabı kutuları nasıl açıldıysa, Pandora’nın kutusu da yavaş yavaş açılıyor.

Daha da açılacak ve gerçekler bir bir ortaya saçılacaktır. Kimler var? Saray’ı yapan Rönesans Holding de var, Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolar krediyi ödeyip ödemediği belli olmayan Demirören de var, Türkiye’yi tarumar eden Cengiz Holding de var, Çalık grubu da var. Var da var… En önemlisi ne biliyor musunuz? Hepsinin arkasında da AKP iktidarı var. İlginç olan da bu.

Gerçek halk sana sandıkta cezanı verdiğinde göreceksin

Ne diyor AKP Genel Başkanı? Çalışanlar güya ücretlerinden memnunmuş! Soruyoruz: Hangi çalışanlar? Saraydaki, etrafınızdaki çifter maaşlı çalışanlar mı? Tabii ki bunlar memnundur, hayatlarından ve aldıklarından. Yine “sistemden halk memnun” diyor. Hangi halk diye sormak istiyoruz? Saraydakileri halk olarak görüyorsan o zaman mesele yok tabii. Görmeye devam et. Ama gerçek halkı da seçimlerde sandık başında cezanı verdiğinde göreceksin. Bunu unutma!

Tıkır tıkır işleyen sizin talan düzeniniz, akçeli işlerinizdir

Markete gidiyor, halkın aklıyla alay edercesine fiyatlar gayet uygun diyor. Cebinde Saray bütçesiyle değil de asgari ücretle her gün markete git bakalım fiyatlar uygun mudur değil  midir, yarattığın tabloyu görürüsün. Ekonomi çökmüş durumdadır. Çıkmış bir de “sistem tıkır tıkır işliyor” diyor. İşleyen sistemin ne olduğu çok bir şekilde ortadadır. Talan düzeninizdir tıkır tıkır işleyen. Usulsüzlükleriniz, akçeli işlerinizdir tıkır tıkır işleyen.

Yurt dışına para kaçırma faaliyetidir tıkır tıkır işleyen. Otomatiğe bağlanan zamlardır, vergi artışlarıdır tıkır tıkır işleyen. Yandaşlara dağıttığınız kamu ihaleleridir, haksız zenginleşmedir, liyakatsız atamalardır, israf ekonomisidir tıkır tıkır işleyen. Bir de yolsuzlukları gizleyen kumpas yargısıdır tıkır tıkır işleyen. İşte tek adam rejimi budur sevgili arkadaşlar!

İnsanları ekmeksiz, aşsız ve işsiz bırakırken, öğrencileri de yurtsuz bıraktılar. Yurt için gece gündüz sokaklarda yatan öğrencilere terörist diyecek, onları gözaltına aldıracak kadar zıvanadan çıkmış bir iktidar var. Yetmiyor kayyıma karşı direnen Boğaziçili öğrencilere saldırıyorlar, tutukluyorlar. Yetmiyor, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan projesini yürütüyorlar. Evet, bu iktidarın eğitimle bir sorunu vardır. Öğrenciyle sorunu vardır. Akademiyle bir sorunu vardır. Bilimle sorunu var. Bunların hepsini biliyoruz.

Yandaş şirketinizin kaçırdığı vergi ile 80 bin öğrenciye yurt yapılabilirdi

Yazlık, kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolardır. Sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Neden yapmadınız? Dedim ya bunların öğrencilerle sorunları var. Ama öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var. Ve bu sorun da ilk seçimde kalıcı bir biçimde çözülecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın.

Hiç merak etmeyin yurtsuz bıraktığınız öğrenciler, işsiz bıraktığınız milyonlarca genç, umutsuz bıraktığınız insanlar da sizi koltuksuz bırakacak, iktidardan gönderecektir. Ekmeğine, aşına göz diktiğiniz geri dönüşüm işçileri, sandık geldiğinde sizi dibe öyle bir gönderecektir ki bir daha dönüşünüz asla ve asla olmayacaktır. Ve o gün hızla yaklaşmaktadır.

Halk iş diyor, aş diyor, bunlar savaş diyor

Bunu nereden anlıyoruz? Güç kaybettikçe savaşa sarılan bir iktidar var. “Suriye’de gerekeni yapacağız” diyerek yine savaş çığırtkanlığına başladılar. Bu iktidar, her uluslararası arenada itilip kakıldığında pazarlık gücü elde etmek için savaşa sarılmakta, zoraki muhataplık tesis etmeye çalışmaktadır. Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık edî bese diyor. Artık êdî bese diyor, artık yeter diyor.

Kadın katilleri korunurken, kadın sanatçılara dava açılıyor   

Bizler toplumsal cinsiyet eşitliğini toplumun her kademesine uygulamak için mücadele vereduralım iktidar ise kadının adını silmek için yargısıyla, medyasıyla, linççi güruhu ile dört bir koldan kazanımlarımıza çentik açmaya çalışmaktadır. Bildiğiniz gibi 18 yaşındaki İpek Er’e nitelikli cinsel saldırıda bulunan fail, erkek yargı sayesinde serbestçe dolaşmaktadır.

Peki, kime dava açılmakta, ceza verilmektedir? Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah gibi sanatçılar hakkında ifade özgürlüğü haklarını kullanarak, kadınların intihara sürüklendiği, faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği bir ülke istemediklerini söyledikleri için davalar açılmaktadır. Bu davalarla bütün kadınlar tehdit edilmektedir.

Çocuk istismarcılar “rıza var” denilerek beraat ettiriliyor

Kadın katillerini koruyanlar; tecavüzcüleri, istismarcıları serbest bırakanlar, cezasızlık politikasını besleyenler gerçeği haykıran kadınları susturmaya ve şiddeti meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bunları görüyor ve tanık oluyoruz. Kadına karşı suç işleyenlere “3-5 ay yatarım çıkarım” güvencesini veren bu iktidarın yargısıdır.

Konya’da bir tarikat üyesi, çocuklara cinsel istismarda bulunduğu için 62 yıl ceza almasına rağmen Yargıtay’ın ‘mağdurların rızası var’ gerekçesiyle beraat ettirilmiştir. Başka bir cezasızlık örneğini de Suriyeli bir çocuk istismarcısının Suriye kanunları esas alınarak beraat ettirilmesinde görüyoruz. Bunlar gibi onlarca örnek yaşanmaktadır.

Kadınlar sizden korkmaz ama siz kadınlardan korkun, iktidarınızın sonunu kadınlar getirecek

İstanbul Sözleşmesinden çıkma kararının alınmasından hemen sonra, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının katlanarak arttığı çok net olarak görülmektedir. İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek iktidar, kadınları yok saymaya kararlı gözüktüğünü bir kez daha görüyoruz. Fakat şunu unutuyorlar kadın mücadelesi nerelerden nerelere geldi; büyük kazanımlar elde ettik ve bundan vazgeçecek değiliz. Onlar kararlıysa bizler de sonuna kadar bu mücadeleyi yürütmeye kararlıyız. Gözdağlarınız, tehditleriniz, cezalarınız vız gelir tırıs gider. Kadınlar sizden korkmaz. Ama siz kadınlardan korkun. Çünkü iktidarınızın sonunu kadınlar getirecektir.

Başak Demirtaş’a yönelik aşağılık saldırılar açık bir nefret suçudur

Evet, korktuğunuzu biliyor ve görüyoruz. Sevgili Başak Demirtaş bir televizyon kanalında konuştu diye Saray’ın talimatıyla önce RTÜK harekete geçirildi, ardından da aşağılık organize linç güruhları devreye girdi. Yıllardır çukur kanallarında Selahattin Demirtaş hakkında yapılmadık hakaret bırakılmadı ve tek bir inceleme dahi başlatılmazken, sadece bir saat Selahattin Demirtaş hakkında hakikatleri anlatma fırsatı bulan Sevgili Başak’ı hedef alan saldırılar açık bir nefret suçudur.

Nihal Yalçın’ı kadınlar adına tebrik ediyorum

Linçleriniz, nefret siyasetiniz, erkek siyasetiniz bizi asla yolumuzdan alıkoyamayacaktır. Buradan Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Sevgili Nihal Yalçın’ı da kadınlar adına tebrik etmek ediyorum, selam ve sevgilerimi iletiyorum. Bildiğiniz üzere ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, kadınların başarısını hazmedemeyen bulanık bir zihin, Yalçın’a saygısızlık yaptı.

Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için Yalçın’ı hedef göstermeye, ırkçılık yapmaya devam etti. Bu ırkçı, bu kadın düşmanı hadsiz zihniyeti buradan şiddetle kınıyorum. Sadece bununla sınırlı kalmadı. Benim de Yalçın’a sahip çıktığımı ifade etti. Evet, sahip çıkıyorum, sana söylüyorum biz Yalçın’a ve sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz. Bu da sana kapak olsun. Sanat dünyasının yüz akı ve onuru olan Nihal Yalçın’a başarılar diliyorum. Yolun açık olsun Sevgili Nihal.

Demokrasiye Çağrı Belgesi

İşte tam da bugün, tarihin bize verdiği görevlerden biri olan bu ülkenin demokratikleşmesi adına attığımız adım halen konuşulmaktadır. Açıkladığımız Demokrasiye Çağrı Belgesi toplumsal muhalefetin önünü açan, onu demokrasi mücadelesine çağıran ve bu bozuk düzenden kurtulmanın yollarını tarif eden bir içerik taşımaktadır. Bu demokrasi çağrımız memleketin en uzak köşesinde bile yeni bir başlangıç yapmaya dair umut yaratmaya devam etmektedir. 9 yılda bizlere inanan, bizimle yol yürümekten geri durmayan halklarımız sayesinde büyük bir mücadele deneyimi biriktirdik. Bu deneyimimiz, bu ağır baskı ve ekonomik kriz şartlarında bir buzkıran gibi yol açmak için harekete geçmemizi söylemektedir.

Bizler bu ülkenin geleceğini inşa etmek, demokratik bir ülkenin temellerini atmak için kollarımızı sıvadık. Bu yürüyüşümüz yeni başlamadı, devam etmektedir. Buradan bir kez daha Kürtlere, Alevilere, kadınlara, gençlere, barınamayanlara, çalışamayanlara, emeği sömürülenlere, onurluca bir yaşam için mücadele edip emeği gasp edilenlere yani tüm ezilenlere, demokrasiden, adaletten yana olan tüm insanlara, halklarımıza bir kez daha çağrımızı yineliyoruz.

Bu çağrı bizim, bu davet bizim. Çağrımız bazılarının düşündüğü gibi günlük siyasete cevap veya ilkesiz seçim tartışmalarına nokta koymanın ötesinde biz ezilenleri, biz sömürülenleri, biz yok sayılanları, kadınları, gençleri dışlayan sisteme dur deme ve hepimizin eşit yurttaş olması gereken cumhuriyeti demokratikleştirme çağrısıdır.

Çağrımız, demokratikleşmediği için İttihat Terakki, 12 Eylül, 5 Kasım darbeleri ve nihayetinde tek adam rejimiyle somutlaşan ve farklı biçimlerde de olsa sürekli tezahür eden faşizme dur deme çağrısıdır. Çağrımız bir avuç rantçının, talancının, yağmacının, yalancının, tefecinin, mafyanın, yandaşın bu toplumun geleceğine ipotek koymasına son verme, kendi yaşamlarımıza, kendi geleceğimize karar verme ve insanca yaşama çağrısıdır.

Çağrımız bugün çöken sistemin, çöken tek adam rejiminin toplum üzerinde bıraktığı enkazı hep birlikte kaldırıp, bu toplumu, direngen bir buğday başağı gibi yeniden yeşertmenin, yeniden büyütmenin, özcesi yeniden inşa etmenin çağrısıdır. Bu çağrı insan olmakta, onurlu, eşit ve adil bir yaşamda ısrar etmenin çağrısıdır ve bu ancak bunda ısrar edenlerin yani bizlerin bir araya gelmesiyle mümkündür. Bu mümkünün kıyısındayız, hep birlikte kürek çekmeye var mısınız? Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Paylaşın

Paris İklim Anlaşması, TBMM Dışişleri Komisyonu’nda Kabul Edildi

Paris İklim Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi, AK Parti İstanbul Milletvekili Akif Çağatay Kılıç başkanlığında toplanan TBMM Dışişleri Komisyonu’nda kabul edildi.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda, Paris İklim Anlaşması’nı ekim ayında TBMM’nin onayına sunmayı planladıklarını açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yönde bir adım atarak Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’ye göndermişti.

Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşmadır.

Mart 2021 itibarıyla, BMİDÇS’nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Anlaşmayı onaylamayan altı BMİDÇS üye devlet vardır: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Bu altı ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran ve Türkiye’dir. Amerika Birleşik Devletleri 2020’de anlaşmadan çekildi, ancak 2021’de yeniden katıldı.

Paris İklim Anlaşması’nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2°C (3,6°F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5°C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2°C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir.

Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve “düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı” sağlamayı hedefliyor.

Paris İklim Anlaşması uyarınca, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Hiçbir mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamaz, ancak her hedef önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmelidir. 1997 Kyoto Protokolü’nün aksine, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım bulanıktır, bu nedenle gelişmekte olan ülkeler de emisyon azaltma planları sunmalıdır.

Paylaşın

Paris İklim Anlaşması TBMM’de

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda, Paris İklim Anlaşması’nı ekim ayında TBMM’nin onayına sunmayı planladıklarını açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yönde bir adım atarak Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’ye gönderdi.

Haber Merkezi / Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşmadır.

Mart 2021 itibarıyla, BMİDÇS’nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Anlaşmayı onaylamayan altı BMİDÇS üye devlet vardır: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Bu altı ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran ve Türkiye’dir. Amerika Birleşik Devletleri 2020’de anlaşmadan çekildi, ancak 2021’de yeniden katıldı.

Paris İklim Anlaşması’nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2°C (3,6°F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5°C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2°C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir.

Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve “düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı” sağlamayı hedefliyor.

Paris İklim Anlaşması uyarınca, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Hiçbir mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamaz, ancak her hedef önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmelidir. 1997 Kyoto Protokolü’nün aksine, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım bulanıktır, bu nedenle gelişmekte olan ülkeler de emisyon azaltma planları sunmalıdır.

 

Paylaşın

Altı Muhalefet Partisi Anlaştı: Güçlü Meclis

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurumsal çöküş getirdiği tespitiyle yola çıkan CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, güçlü Meclis konusunda ortak bir görüş ortaya koydu. 

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi arasındaki güçlendirilmiş parlamenter sistem görüşmelerinde üçüncü buluşma, salı günü TBMM’de gerçekleştirilecek. Daha önce iki kez bir araya gelen parti kurmayları, son görüşmede güçlendirilmiş parlamenter sisteme yönelik kritik ayrıntıları ele alacak.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurumsal çöküş getirdiği tespitiyle yola çıkan altı muhalefet partisi, güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmalarını sürdürüyor. Liderlerin henüz katılmadığı ve genel başkan yardımcıları tarafından yürütülen çalışmada önemli aşama kaydedildi. Altı genel başkanın ortak basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurmaya hazırlandığı çalışmada, özellikle yasama ve yargı bağımsızlığı konularında ilerleme kaydedildiği öğrenildi.

BirGün’den Hüseyin Şimşek’in muhalefet kulislerinden edindiği bilgiye göre, üzerinde anlaşılan ilk konu, cumhurbaşkanının yetkilerinin alınması oldu. Buna göre, yürütme yetkisi tamamen bakanlar kuruluna bırakılacak. Başbakan ile bakanlar arasında sorumluluk bölüştürülecek, başbakan, “eşitler arasında birinci” olarak en büyük sorumluluk sahibi olacak.

Güçlü Meclis

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek ise Meclis’in tüm siyasetin merkezi haline geleceğini söyledi. “Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin ne kadar ucube bir sistem olduğunu hepimiz yaşadık ve gördük” diyen Erkek, şöyle konuştu:

“Mevcut sistem tam olarak bir tek adam sistemi. Bu sistemde en önemli özellik, partili cumhurbaşkanının yürütmenin başında olması, yasama ve yargıyı tahakküm altına almasıdır. Oysa demokratik ülkelerde Meclis siyasi güç merkezi olur. Bunu yeniden sağlamak için çalışıyoruz.

İlk meclisten itibaren bakacak olursak parlamentonun bir güç merkezi olduğunu görüyoruz. Kurtuluş Savaşı’nda bile parlamentosu açık olan ülkeye yakışır bir sistem getireceğiz. Kararnameleri sınırlandıracak, Meclis’in itibarını iade edecek bir sistem getireceğiz. Bakanların Meclis’ten çıktığı, yasama süreçlerindeki katılımın arttığı, önerge yöntemlerinin çeşitlendirildiği, parlamentonun ana odak olduğu bir sistem inşa edeceğiz.”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş: Çözümün Adresi TBMM’dir

Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu HDP’yle çözebiliriz” şeklindeki açıklaması siyasetin sıcak gündem başlığı olmaya devam ediyor. Konu hakkında bir açıklama yapan Demirtaş, “HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, irade sahibi siyasi bir aktördür ve elbette muhataptır. Çözümün adresi de doğal olarak TBMM’dir” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu HDP’yle çözebiliriz” şeklindeki açıklamasına HDP Milletvekili Sezai Temelli, “Çözümün adresi İmralı’dır” yanıtını vermişti.

Tartışmaya, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da katıldı.  Demirtaş’ın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımlarda şöyle denildi:

“Benim bildiğim HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, irade sahibi siyasi bir aktördür ve elbette muhataptır. Çözümün adresi de doğal olarak TBMM’dir.

Tabii ki HDP, Kürt sorununun çözümünde tüm tarafların ve her kesimin, açık ve şeffaf katılımını, muhataplığını bilecek siyasi birikime ve deneyime sahiptir. Faydasız ve çoktan tükenmiş tartışmalar gündeme getirmek çözüme katkı sunmaz.”

Paylaşın