Asgari Ücretten ‘Gelir Ve Damga Vergisi’ Kaldırıldı

Ücret ve maaşların asgari ücret tutarından gelir ve damga vergisi alınmamasını da içeren Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

Kanunla birlikte asgari ücretliden vergi kesintisi yapılmayacak. Memur ve diğer çalışanların ücretinin brüt asgari ücrete denk düşen kısmı da vergiden muaf olacak.

Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde asgari ücretin aylık brüt tutarının yüzde 85’i gelir vergisinden istisna edildiği için uygulama alanı kalmayan “Asgari Geçim İndirimi” düzenlemesi yürürlükten kalkacak.

Diğer maddeler

Kabul edilen teklifte yer alan diğer maddeler şöyle:

  • Yenilenebilir enerji üretiminin teşvik edilmesi için muafiyet sınırı olarak öngörülen, meskenlerin çatı ve cephesine kurulan güneş enerjisi santrallerinin kurulu gücünün 10 kilovat olması şartı, 25 kilovata kadar çıkarılacak.
  • BOTAŞ’ın nakit yönetiminin sağlıklı şekilde yürütülebilmesi için şirketin Ticaret Bakanlığına bağlı tahsil dairelerine, yapılandırılmış borçları dahil ödenmeyen her türlü vergi, fon ve paylar ile idari para cezaları, bunlara bağlı gecikme zammı ve gecikme faizlerinden oluşan borçları, Hazineden görevlendirme bedeli alacaklarına karşılık mahsup edilerek terkin edilecek.
  • 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nda yer alan genel bütçe gelir tahmini üzerinde gerçekleşen gelir kadar, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine ödenek eklemeye Cumhurbaşkanı yetkili olacak. İlgili kanunları gereğince genel bütçe gelirleri karşılığı yapılan ödenek eklemeleri bu tutardan düşülecek.

  • Türkiye’de yerleşik sigorta şirketlerince düzenlenen kefalet senetleri de güvenli elektronik imza ile düzenlenebilecek.
  • Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, kendisinden izin veya ruhsat almak ya da hat kiralamak suretiyle çalışan ve toplu taşıma hizmeti yürüten gerçek ve tüzel kişilere, nüfus, hattın uzunluğu ve hattı kullanan sayısı kriterlerini esas alarak tespit edeceği hatlardaki toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli yararlananlara ilişkin gelir desteği ödemesi yapabilecek.
  • Kamu üniversite hastanelerinin finansal sürdürülebilirliğinin desteklenmesi için kamu üniversite sağlık hizmeti sunucularının, 2021’de verdikleri sağlık hizmet bedelinin, götürü bedel sözleşme tutarından düşük olması durumunda aradaki fark terkin edilecek. Terkin edilen bu tutar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine bu amaçla tahsis edilecek ödenekten karşılanacak.
Paylaşın

TBMM Genel Kurulu’nda Almanca Ve Kürtçe Gerilimi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili Feleknas Uca, Meclis Genel Kurulu’nda Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülürken anadilde eğitime ilişkin konuştu. Anadilde eğitim engelini eleştiren Uca, konuşmasını tamamladıktan sonra “Şimdi bu konuşmamı çok dilli bir vekil olarak Almanca ve Kürtçe tekrar yapacağım” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre; Uca bu sözlerin üzerine önce Almanca konuşmaya başladı. AK Parti ve MHP sıralarından tepkiler yükselirken TBMM Başkanvekili Haydar Akar, Uca’ya müdahale etti ve “Sayın hatip, belki bir kelime belki bir cümle olabilir ama hangi dil olursa olsun bir metin okunamaz. Resmi dilimiz Türkçe” dedi.

Uca Almanca konuşmasını bitirdikten sonra konuşmasının bir kısmını Kürtçe olarak da tekrar etti.  Akar, tepki gösteren MHP ve AK Partililere “Hatip iki dilde daha konuşmasını tekrarlayacağını söyledi. İlk konuşması Almancaydı, Almanca da olsa, İngilizce de olsa Fransızca da olsa ana dilde de olsa mutlaka birkaç kelime söylenebilir ama bir metin uzun süre kullanılamaz.  Çünkü Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. Zaten hatip de bir metnin tümünü okumamıştır” diyerek oturuma devam etti.

“Eğitim kurumlarını kapatıyorsunuz”

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine dair söz alan HDP Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Feleknas Uca, Türkiye’de çok dilli bir kültür olduğunu ancak anadil de eğitimin yasak olduğunu söyledi. Uca, “Türkiye’deki tüm halkları bu haktan mahrum eden hükümetin, Kürtçeye yönelik baskıları ise anadilde eğitimin çok ötesindedir. Okullarda Kürtçenin seçmeli ders olmasıyla, Kürtçe Radyo-TV açmakla övünüyorsunuz ancak Kürtçe eğitim veren kurumları kapatıyorsunuz.

Kürt dili eğitimi veren akademisyenleri tutukluyorsunuz. Genel Kurul’da Kürtçeye tahammül edemediğiniz için mikrofonları kapatıyorsunuz. Kültür sanat etkinliklerini yasaklıyorsunuz. Kürtçeye duyduğunuz rahatsızlık öyle bir boyuta gelmiş ki ülke içindeki müdahaleler yetmemiş, Tokyo üniversitesinde başlayan Kürtçe derslerin kaldırılması için Japonya’ya baskı yaptınız” dedi.

“Neden Kürtçeden korkuyorsunuz?”

AB’nin başkentinin içinde olduğu Belçika’nın üç, İsviçre’nin dört, Hindistan’ın bölgelerde de konuşulmak üzere 22 resmi dili olduğunu belirten Uca, şunları söyledi: “Birleşmiş Milletlere üye yüz kırk üç ülkenin, birden fazla resmi dili var. İsveç eğitim sistemi, evde konuşulan dili eğitimde de geçerli dil olarak kabul etmekte ve en az beş kişilik grup oluştuğunda, belediyeler anadilde eğitimin verilmesiyle yükümlü oluyor.

Ancak bu ülkelerin bölünme korkusu yok. Çünkü çok kültürlü ve çok dilli olmanın bir ülkeyi bölmeyeceğinin, aksine zenginleştireceğinin, sizden başka herkes farkında. Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’ya yaptığı ziyaretlerde sık sık, Türkler için anadilde eğitim talebinde bulunuyor.

Fakat Almanya’da ilkokuldan itibaren zorunlu anadil eğitimi veriliyor. Şimdi soruyorum size; Almanya’da talep ettiğiniz anadil eğitiminden, Türkiye’de neden rahatsızlık duyuyorsunuz? Siz neden Kürtçeden bu kadar korkuyorsunuz? İnsanların kendilerini anadilinde ifade etmesinin, eğitim almasının size ne zararı var?”

Paylaşın

AK Parti İle CHP’li Milletvekilleri Arasında Yumruklu Kavga

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri arasında yumruklu kavga yaşandı.

CHP Bursa Milletvekili Erkan Aydın kürsüdeki konuşmasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dönerek Sezgin Baran Korkmaz’ın uçağına neden bindiğini sordu. Aydın “Sezgin Baran Korkmaz’ın uçağına neden bindiniz? Fotoğrafınız çıktı başka uçak yoktu dediniz. Cumhurbaşkanı’na söyleseydiniz” dedi.

Buna karşılık Bakan Soylu, Aydın’a, “Yalan söylüyorsun, sahrekarsın” diye bağırdı. Aydın Soylu’ya “Aynen iade ediyorum” diyerek karşılık verdi. Araya giren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba da Süleyman Soylu tepki gösterdi.

Sözlü atışmanın ardından ayağa kalkan milletvekilleri arasında önce sözlü, sonra yumruklu kavga çıktı. Bunun üzerine oturuma ara verildi.

Oturumun yeniden açılmasının ardından TBMM Başkan Vekili Bilgiç, Meclis’in mehabetine yakışmayan hareketler yaşandığını belirterek, milletvekillerini, görüşmelerin Meclis’in saygınlığına ve İçtüzük hükümlerine göre yürütülmesine yardımcı olmaya çağırdı.

“Beni İçtüzük hükümlerini, disiplin hükümlerini uygulamakla baş başa bırakmamanızı rica ediyorum” diyen Bilgiç, kürsüye gelen milletvekillerinin kaba ve yaralayıcı ifadeler kullanmamasını istedi. Bilgiç, bu yönde tutum sergileyenlerin sözünü keseceğini vurguladı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Bu Bütçe Fakirden Alıp Zengine Veren Bütçedir

TBMM’deki bütçe görüşmelerinde konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Bu bütçe, milletin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe, fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. Bu bütçe Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin fakirleştiren bir bütçedir. Bu bütçe, Türkiye Cumhuriyet Devleti’ne yapılmış bir kumpas bütçesidir” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Tek kişilik hükümette bütçeyi gelip parlamentoya sunacak olan o tek kişidir, gelip burada sunmalı, bütçesinin arkasında durmalı, hangi gerekçeyle yaptığını bilmeli, biz de bilmeliyiz artı bizim sorularımıza da açık ve net cevaplar vermeli” ifadelerini kullandı.

“Bu bütçe kimin sorununu çözüyor? Çiftçinin sorununu çözüyor mu mesela?” diye soran Kılıçdaroğlu, “Ben çiftçiyi, esnafı, sanayiciyi, turizmciyi dinliyorum, siz kimi dinliyorsunuz, siz birbirinizi dinliyorsunuz” diye konuştu. Hükümetin faizi düşük tutma politikasını da eleştiren Klıçdaroğlu, “Hangi faiz, çiftçinin faizinin sıfırladınız mı siz?” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Genel Kurulunda, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşma şöyle:

“Değerli milletvekilleri, “bütçe” dediğiniz -benden önceki arkadaşlar da anlattılar- Türkiye’nin temel yasalarından bir tanesidir ve Anayasa’da bütçenin kabulüyle ilgili, görüşülmesiyle ilgili özel düzenlemeler vardır. Dolayısıyla, bütçe yasaları parlamentoda görüşülürken bütün milletvekillerinin -hangi partiden olursa olsun- sağlıklı ve tutarlı bilgiler edinmeleri gerekiyor. Sağlıklı ve tutarlı bilgiler parlamentoya gelmiyorsa o bütçe görüşmeleri doğru görüşme değildir.

Bakın, değerli arkadaşlar, Sayıştay raporları, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay… Sayıştay raporları değiştiriliyorsa ve değişen Sayıştay raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyorsa o zaman yürütme organının korktuğu bir şey vardır, gerçeklerin görülmesini istemiyor. Burada görev kime düşüyor? Eğer Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapıyorsa o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının değiştirilen Sayıştay raporlarıyla ilgili süratle bilgi alması lazım ve Parlamentoyu bilgilendirmesi lazım.

Ben size bir örnek vereceğim: Rapor 100 küsur sayfalık bir rapor, Meclise gelen rapor 11 sayfa, aynı şey ama burada dünyanın yolsuzluğu var; burada hiçbir şey yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda soruldu Bakana “Neden siz Sayıştaya istediği bilgileri vermediniz?” diye. “Biz bütün bilgileri verdik.” dedi Sayın Bakan. Onun üzerine Sayıştay söz istedi, Sayıştayın Plan ve Bütçe Komisyonundaki temsilcisi söz istedi ama söz vermediler. Niçin? Yazıyı gösterecekti, diyecekti ki: “Şu şu şu yazılarla biz bilgi istedik ama maalesef kurum bize bilgi vermedi.” Eğer kurum yani denetlenen kurum eğer Sayıştay denetçisine bilgi vermiyorsa, belge vermiyorsa, doküman vermiyorsa yürütme organı Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap vermiyor demektir. Şuradakilere sesleniyorum, şuradakilere ve sizlere sesleniyorum. Sayıştaya müdahale eden kim

Değerli arkadaşlarım, başka önemli bir konu, elbette ki bakanlar Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecekler, elbette ki milletvekillerinin sorularına cevap verecekler. Cevaplanmayan sorular var, cevap vermiyorlar. Peki, bunlar nasıl Bakan? Nasıl Bakan? Geçen yıl bütçe görüşmeleri sırasında demiştim ki: “Bunların günahı yok, zaten bunlar devlet memuru.” Alınmışlar, devlet memurları ile şimdi Sayın Bakanların görevleri arasında hiçbir fark yok, kamu görevi, ikisinin de aşağı yukarı dokunulmazlığı aynı dokunulmazlık. Beni üzen nokta nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisine seçimle gelen birisinin yani kendi imzasıyla bütçeyi Meclise gönderen birisinin gelip burada bütçeyi anlatmaması, yerine atadığı bir kişiyi görevlendirmesi… Bu, doğru değil, bu Parlamentonun saygınlığına gölge düşürür. Eğer bu Anayasa’da bütçenin yapımıyla ilgili özel bir düzenleme yapılmışsa, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeler ayrıca görüşülüyorsa ve özel bir süreç içinde görüşülüyorsa o zaman bir kişi gelecek diyecek ki “Benim bütçem bu.” ve bütçesinin arkasında kapı gibi duracak.

Durmuyor, göndermiş memurlarını buraya, efendim, siz bütçeyi anlatın. Allah aşkına, gelip anlattılar, ne anladınız siz? Pembe bir tablo, Türkiye’de hiçbir sorun yok, çünkü öyle talimat almışlar. “Neden sorumluluk bunlarda değil.” diyorum çünkü yangında bile “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla yangını söndürmeye başladık.” diye cümle kuruyorlar. Ya, yangın için talimat mı beklenir Allah aşkına? O nedenle, bunların hiçbir suçu günahı yok. Sayın Mehmet Uçum ne diyordu? “Tek kişilik Hükûmet.” diyordu. Tek kişilik Hükûmette bütçeyi gelip Parlamentoya sunacak olan o tek kişi, gelip burada sunmalı, bütçesinin arkasında durmalı, hangi gerekçeyle yaptığını bilmeli -biz de bilmeliyiz- artı, bizim sorularımıza da açık ve net cevaplar vermeli; kaçarak bu iş olmaz, Meclise gelmeyerek de bu iş olmaz. Bu, Meclisin saygınlığına gölge düşürmek demektir.

Değerli arkadaşlarım, her bütçe görüşmesinde ifade ederim: Milletvekillerinin soruları var. Ya, zaten bir şey bırakmadınız Mecliste, bir şey bırakmadınız. Meclisin itibarı, itibarı, itibarı… Ne itibarı var Allah aşkına ya, ne itibarı var? Bir tek şey var: Soru soracaklar, yazılı soru. Bakın, 27’nci Dönem bitmeden 27.323 soruya bakanlar cevap vermiyor. Yani bunlar, bu beyefendiler cevap vermiyorlar, “Gerek yok.” diyorlar. Bu ne demektir? Her biriniz tek tek milletvekilisiniz. Eğer bir bakan veya bakanlar milletvekillerinin sorularına cevap vermiyorlarsa, kimse kusura bakmasın, Meclis bizim için sıradan bir kurum demektir bu. Sayın Başkana da söylüyorum, sizin sahip çıkmanız lazım. Sayın Başkan, arada şunu yapar: Milletvekilleri soru önergesi verirler, bakar, “Şu cümleyi değiştir, şunu şöyle yap, bunu böyle yap.” diye geri gönderir.

Hadi anladım, haklı haksız geri gönderdin, peki, verilen cevap? Soru başka bir şey, cevap başka bir şey. Milletvekili soruyor “A nerede?” diye; o, z’den bahsediyor. O zaman, Sayın Başkan, sen o cevabı da göndereceksin oraya. Trafik polisinin bile bir yetkisi var, sizin şu anda soru önergeleri konusunda hiçbir yetkiniz yok. Cevap bile verilmiyor. “E, Anayasa’ya yazmışlar, on beş gün içinde cevap verilir.” Verilmiyor. Bu ne demektir? “Ne demek Anayasa ya, ne demek Anayasa? Anayasa’yı mı uygulayacağız? Bir kişi karar verir, Türkiye’de her şey olur.” Türkiye’de geldiğimiz nokta budur. Bu konuda bütün milletvekillerinin samimi olması lazım; bu Melis sadece benim Meclisim değil, 600 kişinin meclisi, 600 kişi toplumun nezdinde itibarsız kişi olarak algılanıyor şu anda. Sorularına bile cevap verilmeyen bir Meclis, bir milletvekili. Evet, sorularına bile cevap verilmiyor.

Değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha… Eğer bunlar olmazsa yani dediklerimiz olmazsa, bu süreç böyle devam ederse bunun bilinen tek cümlesi vardır: Türkiye Büyük Millet Meclisi bir vesayet altındadır. Bir daha ifade edeyim: Milletvekilinin sorunlarına dahi cevap verilmezse, Sayıştayın raporlarına müdahale edilirse ve o raporlardaki bazı bilgiler çıkarılıp tozpembe raporlar bu Meclise gelirse ve bunları yürütme organı yaparsa o zaman o Parlamento yürütmenin vesayeti altındadır. Gerçek mi? Evet, gerçek. Bu Parlamentoya, Millî Kurtuluş Savaşı’nı veren Gazi Meclis diyoruz, hangi gaziliği kaldı Allah aşkına? Hangi gaziliği kaldı? Hangi yetkiniz var? Meclisi el kaldıran el indiren milletvekilleri grubuna döndürdüler. Bir kişi kalkıp cesaretle “Benim görüşüm şudur.” diyemiyor, dediği andan itibaren “Seni bir daha milletvekili listelerinde göstermeyeceğiz…” Ne demektir bu? “Milletvekilliğini de vesayet altına alıyorum.” demektir.

Hiç meraklanmayın, ben gerçekleri söylüyorum, gerçekler acıdır, katlanacaksınız gerçeklere. Siz kalkıp da bir konuda, herhangi bir konuda çıkıp da enflasyonu eleştirdiniz mi, Hükûmeti eleştirdiniz mi? Eleştiremezsiniz, cesaretiniz yoktur sizin. Kimse kusura bakmasın.

Bakın, değerli arkadaşlar, bu, Meclisle ilgili bölüm, gelelim ekonomiye… Ekonominin ne olduğunu biliyorsunuz. Şu sunulan bütçede ne var Allah aşkına ya! Bakın, bu ülke… Ben şahsen ve grubum ülkesini seven milletvekilleri olarak, 2018’in Ağustosundan beri “Yanlış gidiyor, ekonomik kriz gelecek.” diyorduk. “Kriz geldi, önlem alın.” dedik “Ekonomik buhran olacak.” dedik ve her bir eleştiriye öneri getirdik “Şunu yapın, şunu yapın, şunu yapın, şunu yapın.” diye. Yaparsınız yapmazsınız ama sorumlu bir muhalefet anlayışıyla bunu yaptık.

Bakın, değerli arkadaşlar, bir sorunu samimi olarak çözmek istiyorsanız önce sorunun muhataplarıyla oturup konuşmanız lazım “Ya, arkadaş, senin derdin nedir?” diye soru sormanız lazım. Bunun yolu nedir, yöntemi nedir? Anayasa’da yazıyor, Ekonomik ve Sosyal Konsey. Toplandı mı? Toplanmadı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Ekonomik ve Sosyal Konsey toplansaydı ne olurdu? Öyle ya, bu da bir soru: Toplasak ne olur, toplamasak ne olur? En azından çiftçinin temsilcisinden çiftçinin derdini, esnafın temsilcisinden esnafın derdi, sanayicinin derdini, işçinin derdini, emeklinin derdini; hangi dertlerle karşılaştılar, en azından bunları öğrenirdin; artı, bakanları da karşına dizerdin, Sosyal Konseyin karşısına bakanlarını da dizerdin, “Beyler dinleyin, bakın, çiftçinin derdi var, emeklinin derdi var, işçinin derdi var, sendikalar var, kuruluşlar var, işverenler var; dinleyin bunları. Oturup istişare yapalım ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sorunu birlikte çözelim.” derdin. Ya, dilimizde tüy bitti. Yok. “Her şeyi ben bilirim.” Ya, arkadaş, tamam, güzel de kimse kusura bakmasın ama bir kişi “Her şeyi ben bilirim.” diyorsa dünyanın en cahil adamıdır, Türkçesi budur.

Bir anayasal kurum aynı zamanda Ekonomik ve Sosyal Konsey. Az önce söyledim, zaten Anayasa askıda olduğu için, kimse de uymadığı için Anayasa’ya “Ne gerek var?” diyor. Anayasal kurumu çalıştırmıyorsunuz siz.

“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmamıştı”

Bakınız, bir soru: Ekonomik ve Sosyal Konsey en son ne zaman toplandı -bir dönem üç ayda bir toplanıyordu- 5 Şubat 2009. Hiç sordunuz mu Allah aşkına şu beylere “Ya, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyi niye toplamıyorsunuz?” diye? Sordunuz mu? Soramazsınız! Soramazsınız! Zaten sıkıntımız da o. Hadi biz soruyoruz ama sizin sormanız lazım, arkadaş, “Bu Ekonomik ve Sosyal Konseyi niye toplamıyorsun?” diye sormanız gerekiyor. Örgütler konuşamıyorlar, işçi örgütleri, işveren örgütleri, baskı var üstlerinde, cesaret edip bir şey söyleyemiyor. Açıyorlar telefonu, Allah aşkına şunu da söyle, Allah aşkına bunu da söyle. Ee, siz konuşun. “Ee, siz biliyorsunuz Sayın Genel Başkan biz konuşursak mahvederler bizi.” Özel olarak arzu ederseniz, arzu eden AK PARTİ’li milletvekili arkadaşım varsa ben o kişiyle de görüştürürüm onları. Böyle bir rezalet Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmamıştı.

Bir soru daha, bu bütçe kimin sorununu çözüyor? Bana bir Allah’ın kulu çıksın desin ki: “Ya, şu sorununu çözüyoruz biz.” Çiftçinin sorununu çözüyor mu mesela? Ya, sorun bunları Allah aşkına ya. Gübre fiyatlarından bunların haberi var mı ya? Kendilerini kapatmışlar saraya, sarayın içinde oturuyorlar, saraya bakıyorlar, herkesin durumu çok iyi, 1 maaş alan var, 3 maaş, 5 maaş alan var. Orası sanki Bizans sarayı, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor aynı zamanda. Ya, arkadaş, sen çiftçinin mazotu, çiftçinin gübresi, çiftçinin ilacı… Ya, devlet kendi çiftçisiyle rekabet eder mi ya? Dışarıdan buğday getiriyorsun daha pahalıya, daha pahalı ödüyorsun oraya, kendi çiftçine ödemiyorsun.

Bakın, değerli arkadaşlar, diyorlar ya “Doğrudan gelir desteğini arttırdık.” diye. Ziraat odalarından, ziraattan, çiftçilerden gelen bilgi: 2016 yılında bir düzenleme yaptılar “Beş dönüme kadar olan küçük aile işletmelerine dönüm başına 100 lira doğrudan gelir desteği vereceğiz.” dediler. 2016, hangi yıldayız? 2021. 5 dönüm için verdikleri doğrudan gelir desteği kaç lira? Hâlâ 100 lira, hâlâ. Bana gelmişler bütçeyi anlatıyorlar. Ya, ben çiftçiyi dinliyorum arkadaş, esnafı dinliyorum, sanayiciyi dinliyorum, turizmciyi dinliyorum. Siz kimi dinliyorsunuz? Siz birbirinizi dinliyorsunuz -saray için söylüyorum- birbirinizi dinliyorsunuz. Güllük gülistanlık orada, hiçbir şey yok. Allah bilir, efulileri içip keyiflerine bakıyorlar. Böyle bir düzen olmaz.

Efendim “Faizi sıfırlayacağız, faizi şöyle yapacağız.” Hangi faiz ya, hangi faiz? Çiftçinin faizini sıfırladınız mı siz? Sözüm var, ahdim var; Allah’ın izniyle iktidar olacağız, birinci haftada çiftçilerin bankalardan, Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sıfırlayacağız. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Faiz sıfırlamak budur işte. Yüreğiniz yetiyor mu? Bunlara sorun. Yüreğiniz yetiyor mu diye sorun bakalım. Yetmez, talimat gelmesi lazım faizi sıfırlamaları için.

“TÜİK’in dediği doğruya vallahi siyaseti bırakacağım”

Aylık enflasyon neymiş? 3,5’muş aylık enflasyon. Yıllık enflasyon, 21,31. Niçin? Saraydan talimat geldi. Bilmiyor muyuz biz talimat gittiğini? Rakamı düşük gösterdiğini bilmiyor muyuz? Ya, şu bile bizim açımızdan, Parlamento açısından yürütme organını sorgulamadığımız için ciddi bir ayıptır ya. ENAG diye bir grup; Enflasyonu Araştırma Grubu, akademisyenlerden. Bu işin uzmanları oturmuşlar “Aylık enflasyon 3,5 değil, 9,91; yıllık enflasyon yüzde 21 değil, yüzde 58,63.” diyorlar. Hangisi doğru? TÜİK’in verdiği mi doğru? Gidin, Allah aşkına, herhangi bir bakkala gidin -vallahi billahi- bakkal desin ki “TÜİK’in söylediği doğrudur, yıllık enflasyon yüzde 21’dir.” vallahi siyaseti bırakacağım.

Bakın, bu kadar net ve açık konuşuyorum. Dünyadan haberiniz yok ya, vallahi dünyadan… Ya, ekmeğe gelen zam bile bundan fazla; ya, ekmeğe gelen zam… Siz gübreye yüzde 200 zam geldiğini biliyor musunuz? İlaca zam geldiğini biliyor musunuz?

Sanayicinin, yatırımcının derdini biliyorlar mı bu beyefendiler? Bilmezler, bilmezler. Efendim, bütçede istikrar, ekonomide istikrar olacakmış! Ben size soru soruyorum, AK PARTİ’nin saygıdeğer milletvekilleri olarak size bir soru soruyorum: Piyasada istikrarı sağlamak üzere görevlendirilen kurumun adı nedir? Kanunu siz çıkardınız, biz çıkardık; Merkez Bankası, Merkez Bankası. Fiyat istikrarını sağlamakla görevli olan kurumun adı Merkez Bankası; açın, 4’üncü maddesini okuyun. Merkez Bankasını ne yaptılar? İğdiş ettiler, iğdiş ettiler.

Erdoğan, çıktı, bir kararname çıkardı, dedi ki: “Fiyat İstikrar Komitesi kuruyorum.” Evet, “Fiyat İstikrar Komitesi kuruyorum.” Bakın, Parlamentonun vermiş olduğu yetkiyi Parlamentonun elinden alıp, Merkez Bankasından bu yetkiyi alıp kendi kurduğu kuruma verdi. Güzel, hadi, diyelim ki bunu yaptın; Fiyat İstikrar Komitesi kaç sefer toplandı bilen var mı? Hiç toplanmadı. Peki, nasıl oluyor bu, bu devlet nasıl yönetiliyor Allah aşkına? Bir devleti, bir kişinin iki dudağına teslim edebilir misiniz ya? O zaman bu Meclisin görevi ne? Bunu söylüyoruz, üzülüyorsunuz; üzülmeyin, gerçekler böyledir, acıdır gerçekler. Biz gerçekleri ifade etmek zorundayız.

Bir daha sorayım: Esnafın derdini çözüyor mu? Esnafın hangi derdini çözüyor? Esnafın derdini çözüyorsa gel şurada “Esnafın derdini şöyle çözdüm.” anlat bakalım Allah aşkına. Anlatamazlar. Esnaf, sattığı malın yerine yenisini alamıyor; 1 liraya sattığını -gittiği zaman- 2 lira olmuş, 2 liraya sattığını 4 lira olmuş, 4 liraya sattığını 8 lira olmuş diye görüyor. Bana inanmıyorsanız, 3 harfli bir sürü mağaza var değil mi -A101 var, BİM var- gidin oralara sorun, etiketlere bakın. Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ’nin saygıdeğer milletvekilleri; şu beyefendiler ülkeyi öyle bir hâle getirdiler ki artık marketlerde, etiket değiştiren elemanlar istihdam ediliyor, etiket değiştiren.

Saat başı etiket değiştiren elemanlar istihdam ediliyor. Ha, diyebilirsiniz ki: “Ey Kılıçdaroğlu, bu doğru değil.” Dünya gazetesini açıp okudunuz mu? Türkiye’nin en önemli ekonomi gazetesi. Gidin, okuyun bakalım.

128 milyar dolar

Değerli arkadaşlarım, Merkez Bankasını o hâle getirdiler ki 128 milyar dolar buharlaştı, 128 milyar dolar. Allah aşkına ya, dövizi satma konusunda yetkili olan banka Merkez Bankası. Alıyorsunuz 128 milyar doları, bir protokol yapıyorsunuz; bu beyler yapıyorlar, bir protokol yapıyorlar, damada teslim ediyorlar. Nereye gitti 128 milyar dolar? Damat ile kayınpeder ne yaptılar 128 milyar doları? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak benim de görevim, sizin de göreviniz. 6-6,5 liradan sattılar, şimdi oldu 14 lira. Kime sattılar biliyor musunuz? Bilemezsiniz, söylemezler.

Bilemezsiniz, sizin sormanız lazım değerli arkadaşlarım, sormanız lazım. Nereye gitti, kime sattın 128 milyar doları arka kapıdan? Bakın, birisi de ne diyor? “Tarihte 128 milyar dolar hiç olmadı.” diyor. Dünyadan bu kadar habersiz.

Dünyadan bu kadar habersiz ve sizin sıralarınızda milletvekili olarak oturuyor. Bundan ne beklenir Allah aşkına! Vatandaşın hakkından, hukukundan bu mu sorumlu olacak? Güven; güven, güven, güven.

Bu iktidar, tek kişilik Hükûmet, tek kişilik Hükûmet. Bu Hükûmet vatandaşın nezdinde de partiler nezdinde de Parlamento nezdinde de uluslararası arenada da saygınlığı olmayan bir Hükûmettir, bir kişilik Hükümettir. Saygınlığı olmayan bir kişilik Hükûmettir. Hiç kimsenin itibar etmediği bir kişilik Hükûmettir. İkili var… Vatandaşın da güveni kalmamıştır.

Şu soruyu sordunuz mu acaba kendinize, şu soruyu sordunuz mu Allah aşkına kendinize, şu soruyu sordunuz mu: “Ya arkadaş, ben kendi vatandaşımdan niye dolarla borçlanıyorum? Ben kendi vatandaşımdan niye avroyla borçlanıyorum? Ben kendi vatandaşımdan niye altınla borçlanıyorum? Ya, bu memleketin Türk lirası yok mu? Ya, hani, siz millîydiniz. Nasıl millî? Bunlar millî değil. Bir daha söylüyorum: Bunların hiçbiri millî değil, oturan bakanların da hiçbirisi millî değil. (CHP sıralarından alkışlar) Kendi parasına değil de yabancı paraya güvenen birisi. Kendi parası için değer kazansın diye mücadele etmeyip de Türk lirasını pul hâline getiren birisi.

Efendim, “Bunun kitabını yazdık.” diyor, kitabını yazmışlar; evet, kitabını yazdılar. Türk lirası nasıl pul edilir; kitap o. Evet, Türk lirası nasıl pul hâline dönüşür.

Başka bir şey daha, sadece söylediğim kişiler, vatandaşın da güveni yok. Bankalardaki tasarruf mevduatının kaçı dolar, bilen var mı? Yüzde 63. Ne demektir bu ya, bana söyler misiniz ya, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kendi ülkesine, Türkiye Cumhuriyeti devletinde vatandaş güvenmiyor. Topladığı parayı dolar olarak, avro olarak bankalarda tutuyor, mevduatın yüzde 63’ü. Kaçınızın haberi var?

Kaçınızın haberi var? Değişecekmiş öyle diyor. Daha da artacak göreceksiniz, daha da artacak. Kredi açıyorsunuz değil mi, gidiyor krediyi alıyor, doğru gidip dolarını alıp bankaya yatırıyor, hiç çünkü önünü görmüyor. Ne olacak, nereye gidecek dolar; bunu görmüyor.

Başka bir daha söyleyeyim size değerli arkadaşlarım, altınla, dolarla, avroyla kaç lira kendi vatandaşınıza… Hani, yerliler ya bunlar, sözde millîler bunlar değil mi? Kendi vatandaşına… Tarih vereyim, 10 Aralık 2020’de dönemin Bakanı dedi ki: “2021 yılında döviz cinsi iç borcu azaltacağız.” Azalmadı, rakam vereyim, ocak ile temmuz arası 2 milyar 900 milyon avroluk borçlandılar. Kendi vatandaşımızdan 2,5 milyar dolar borçlandılar, kendi vatandaşımızdan. 130.200 kilo altın borçlandılar, kendi vatandaşımızdan. Türk lirasıyla borçlansalar kimse para vermeyecek. Bu ne demektir, güvensizlik değil mi? Türk lirasını yerlerde kim süründürüyor? Bunlar kaç yıldır iktidardalar ya Allah aşkına, kaç yıldır iktidardalar? Türk lirasını bu hâle nasıl getiriyorlar? Ben soruyorum, ben rahat oluyorum ama en azından siz ya rahat soramıyorsanız bari kapalı kapılar ardında sorun ya. “Böyle bir rezalet yaşanmaz.” deyin ya.

Bakın, değerli arkadaşlarım, tek kişilik hükûmet, bir devlet bir kişinin iki dudağına teslim edilmez. Mete Han’ı al alın, bugüne kadar getirin, hiçbir zaman bu ülkenin insanlarının töresinde, hukukunda devlet bir kişiye teslim edilmemiştir. İlk kez 2018’den sonra devleti bir kişiye teslim ettik. Onu da sağ olsun, sizin Erdoğan’ın danışmanı vardı Sayın Mehmet Uçum: “Biz buna tek kişilik hükûmet diyoruz.” dedi. Dolayısıyla buradakiler hükûmet zaten değiller, hükûmet demiyor zaten, “kabine” diyor. Ne kabinesi kardeşim? Bir araya geliyorsunuz, birisi talimat veriyor, siz de gereğini yapıyorsunuz; işin özeti budur.

Erdoğan diyor ki: “Ben hiçbir zaman faizci olmadım, hiçbir zaman faizci olmadım.” Ya, şunu rahatlıkla söyleyebilirim, bütün faizcilerin, bütün tefecilerin tek umudu Erdoğan’dır.

Bir daha söylüyorum: Bütün faizcilerin, güvencesi de umudu da Erdoğan’dır. İnanmıyorsunuz değil mi buna? Peki, ispat edeceğim, ispat edeceğim. Bu yıl 180 milyar lira olan faiz ödemesi bu bütçede kaç lira oluyor?

Siz el kaldıracaksınız, onaylayacaksınız; 240 milyar lira oluyor. Hani siz faize karşıydınız? 180 milyar, 240 milyar; nasıl oluyor bu? Ya, hiç sormuyor musunuz? Ya, arkadaş, sen “Faiz inecek.” diyorsun, bütçeyi getiriyorsun; 180 milyar liralık faiz 240 milyara çıkıyor, 240 milyar 400 milyona çıkıyor.

“Geliyor gelmekte olan”

Ya, bırak bütçeye oranını, ben sana rakamı söylüyorum. Bütçeye oranına da bak, bütçe mi kaldı ortada Allah aşkına ya? “Bütçe” diyorsun, bu bütçe imzalanıp Meclise geldiği günden itibaren bütün rakamları değişti, bütün rakamları. Dolar kuru kaç liraydı? Enflasyon yüzde kaçtı? Orta Vadeli Plan’da neydi biliyor musunuz, bilmezsiniz. Bu kardeşiniz hepsini bilir, hepsini bilir. Yine söyleyeyim: AK Parti döneminde yani iktidar olduğu dönemde Londra’daki bir grup tefeciye…

Benim adaylığım niye seni bu kadar ilgilendiriyor, ha? Gel, gel, gel, geliyor gelmekte olan unutma! Geliyor gelmekte olan unutma sen!

193 milyar dolar, bir daha söyleyeyim, not alın, 193 milyar dolar Londra’daki tefecilere faiz ödediler. Neden diyorum tefecilerin Erdoğan en büyük umutlarıdır, en büyük güvenceleridir? Bana söyler misiniz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 193 milyar dolar Londra’daki tefecilere faiz ödeyen başka bir iktidar var mı? Bunlar ve sizin destek verdikleriniz… Allah’ın her günü 74 milyon 571 bin 369 dolar faiz ödeniyor, her gün. Her saat başı 3 milyon 107 bin 140 dolar faiz ödeniyor. Faizi düşürecekmiş, hangi faiz düştü? Çiftçinin faizi mi düştü, emeklinin faizi mi düştü, bankalardan kredi kartı alıp da alışveriş yapan vatandaşın faizi mi düştü?

Efendim, Merkez Bankasının bankalara açacağı kredinin faizi 1 puan düşmüş, çiftçiye ne gerek? Çiftçi bundan yararlanmıyor, emekli bundan faydalanmıyor, sanayici bundan faydalanmıyor. Faiz düştü diye gaz veriyorlar. Hiçbir faiz düşmedi, tam tersine dolar olarak aldığımız senetler vardı, onların tamamının faizi yükseldi, tamamının. Ya, arkadaşlar açıp ekonomiye bir bakmıyorsunuz ya, nereye gidiyor diye bir bakmıyorsunuz ya? Çiftçinin faizi, esnafın faizi, sanayicinin faizi, kredi kartı kullananların faizleri hiçbir zaman düşmedi. Nasıl çiftçinin faizini sıfırlayacaksak Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda esnafın da Esnaf Kefalet Kooperatifleri ve bankalardan aldıkları bütün kredilerin faizlerini sıfırlayacağız. O zaman bu faiz nasıl sıfırlanırmış, göreceksiniz.

Şimdi geleyim; bu bütçe ne bütçesi? Öyle ya, ne bütçesi? Çiftçi sorununu çözmüyor, esnaf çözmüyor, sanayici çözmüyor, turizmci çözmüyor, serbest meslek erbabı çözmüyor. Vatandaş güvenmiyor, birikimlerini almış tamamını dolar olarak yatırmış, mevduatın yüzde 63’ü dolar. E, dışarıya dünyanın faizini ödüyorsun ve şimdi kapı kapı geziyorsun. Düne kadar sizin havuz medyasının, tanımlıyoruz öyle “şerefsiz” diye tanımladığı -çok özür dilerim bu deyimi kullandığım için, gazetenin manşetiydi, Yeni Şafakın manşeti- koşa koşa “Prens Veliaht geldi, acaba bize bir derman olabilir mi, yaramıza bir merhem sürebilir mi?” Ya, düne kadar “15 Temmuz darbe girişimini destekleyen” dediğiniz “Paralar verdi.” dediğiniz kişilerle kucaklaştınız. Ya, merak ediyorum yani nasıl bir mide var arkadaşlar, nasıl bir anlayış var ya? Nasıl olur böyle şey?

Şimdi beyefendi Katar’a gitmiş -Mithat Hocam da söyledi- Katar Dışişleri Bakanı “Ekonomik gidişat nedeniyle Türkiye’de ortaya çıkacak fırsatları değerlendiriyoruz.” Kimin ekonomik gidişatı? Bizim ekonomik gidişatımız. Kim fırsatı değerlendirecek? Katarlılar değerlendirecek. Niye gidiyoruz oraya? “Ya, bizde mallar çok ucuz, tapon malları, gel! Yağma Hasan’ın böreği, neyi varsa sana vereceğim, yeter ki beni kurtar!” Ya Türkiye? Ya Türkiye?

Değerli arkadaşlar, bu bütçe milletin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. Bu bütçe çiftçinin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe Türkiye Cumhuriyeti devletini fakirleştiren bütçedir. Bu bütçe cumhuriyet tarihinin en büyük kaynak transferiyle fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. O nedenle bu bütçe, açık ve net söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti devletine yapılmış bir kumpas bütçesidir. Bu bütçeden kim faydalanacak, kim faydalanacak? Çiftçi faydalanmıyor, emekli faydalanmıyor, esnaf faydalanmıyor, hiçbirisi faydalanmıyor; faizleri aynen duruyor. Ya, çiftçinin traktörünü haciz ettiler. Çiftçinin traktörünü haczediyorlar beyler ama Ziraat Bankasından 750 milyon dolar alıp “Gazeteleri satın al, televizyonları satın al.” dedikleri adam parayı ödemeyince önünde esas duruşta duruyorlar ya. Ya, nasıl bir anlayıştır bu? Parayı aldınız mı kardeşim? Güçleri çiftçiye yetiyor, esnafa yetiyor, efendim, apartman görevlisine yetiyor, garibanlara yetiyor, fukaralara yetiyor, tehditler yapıyorlar ama sırtı kalınlara kimse dokunamıyor, kimse dokunamıyor.

Ha, şunu söylüyorum, bir dakika, bir dakika… Kim yasa dışı bir yazının altına imza atarsa, kim yolsuzluklara ortak olursa onların hiçbirisini devlette tutmayacağım Bir daha söylüyorum: Hırsızlık yapanın, yolsuzluk yapanın, 10 bin dolar…

Hırsızların bu devlette işi yoktur. Sadece orayı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisini de kirlilikten arındıracağım. Siyasi ahlak kanunu çıkaracağız, siyasi ahlak kanunu. İş takipçisinin Mecliste ne işi var?Sonra söyleyecektim, şimdi söyleyeyim. Bu ülkenin İçişleri Bakanı yani sizin İçişleri Bakanınız yani gelip burada oturacak olan Bakan çıktı devletin televizyonuna ne dedin? “Bir siyasetçi her ay 10 bin dolar alıyor.” dedin. Ya, hiç biriniz merak etmediniz mi, kim bu arkadaş? Hadi siz merak etmediniz… Aslında biliyorsunuz kim olduğunu, biliyorsunuz, ben de biliyorum kim olduğunu.

Peki, arkadaş… Yukarıdaki arkadaş niye çağırıp “Ya, bu 10 bin doları ne yaptın.” diye sormuyor? Niye yapmıyor? Çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanıdır. Bir daha söylüyorum: Haksızlık karşısında, yolsuzluklar karşısında susan dilsiz şeytandır. Bu kadar açık ve net. Gelecek buraya soracağız, soracağız, her ay gidip, 10 bin dolar para alan o kişi kim?

Hepsini biliyoruz, meraklanmayın. Ha, kim bundan faydalanıyor, kim malı götürüyor? Bu bütçe, bu beylerin yaptığı ekonomik programlar, çalışmalar, kim götürüyor? Dolarla ihale alanlar.

Ya arkadaş, ya arkadaşlar, bana sormuyorsanız, vallahi billahi, eve gittiğinizde, ilkokula giden çocuğunuza sorun, ya arkadaş, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir ihale dolarla verilir mi? diye sorun ya. Ya, Türk lirası kardeşim. Niye dolarla ihale yapıyorsun? Şimdi dolar 7 liradan 14 liraya çıkıyor…

Kim kazandı, çiftçi mi kazandı, emekli mi kazandı, esnaf mı kazandı, kim kazandı? Dolarla ihale alan kazandı. Parayı kim ödeyecek? 84 milyon ödeyecek?

Para nereden nereye gidiyor? Fakir fukaradan 5’li çeteye gidiyor. Fakir fukaradan, oradan alacaksınız, buraya ödeyeceksiniz. Allah aşkına bunu sizin vicdanınız kabul ediyor mu ya, vicdanınız kabul ediyor mu?

Şimdi, bu dolarla ihale aldın, hadi diyelim dolarla ihale aldın, eyvallah.

Ya arkadaş, ya insaf, güvenceyi de dolarla veriyorsun. Köprüyü yap, yolu yap, şunu yap, bunu yap; nasıl olsa bu kadar yolcu olmaz, üstüne ben sana para vereceğim. Türk lirası yok, kabul etmem. Neyle? Bana dolarla vereceksin.

Bırak arkadaş, sen belediyeleri bilmezsin. Belediyeleri öğrenmek istiyorsan git, İçişleri Bakanının el koyduğu, 30’a yakın yolsuzluk dosyasını aç oku. Bir daha söyleyeyim: Senin İçişleri Bakanın, Büyükşehirin ortaya çıkardığı 25’e yakın yolsuzluk dosyasına el koydu, araştırmayın, ben araştıracağım, dedi. Vicdan varsa, ahlak varsa, bu Parlamentoya saygılıysan, gidip diyeceksin ki ne oldu bu dosyalara arkadaş? Ne oldu bu dosyalara? Diyemezsin, diyemezsin. Parlamentonun da kirlilikten arınması lazım. Siyasi ahlak kanunu gelecek, herkes oturacak, doğru iş yapacak; bu işin kuralı budur. Efendim, ihaleyi alanlar, söyledik dolarla. Garanti verdiniz o da dolarla. Ya benim torunumu, sizin torununuzu niye borçlandırıyorlar?

Vergi veriyorsun, tamam, eyvallah. Vergiyle yap, eyvallah, itirazımız yok. Ya beni borçlandırıyorsun, torunları da borçlandırıyorsun. Üstelik dolar bazında borçlandırıyorsun. Ya bunun ahlakla -laf aramızda- bunun milliyetçilikle ne ilgisi var, milliyetçilikle ne ilgisi var.

Bakın, neden söyledim? Bu bütçe fakirden fukaradan alıp, garibanlardan alıp, bir avuç zengine, bir avuç tefeciye, bir avuç dolar baronuna para aktaran bütçedir dedim. Kanıt mı? İşte kanıtı bu, daha neyi anlatayım ben size?

Başka bir şey daha: Bakınız… Merkez Bankasının verilerini söylüyorum, Merkez Bankasının verilerini. 31 Aralık 2020-24 Kasım 2021 dolardaki artış 5 lira 20 kuruş, 5 lira 20 kuruş arttı. Bu ne demek? Türkiye’nin dış borçları 2 trilyon lira arttı. Bana inanmıyorsanız sizin inandığınız bir iktisatçı var ona sorun.

2 trilyon lira arttı. Peki, bu bütçede 2022’de toplayacağımız vergiler ne kadar? 1 trilyon 258 milyar lira. Bakınız, 2 trilyon lira dış borçlarda artış var, toplayacağımız vergilerden çok daha fazla. Bu 2 trilyonluk artışı kime vereceğiz? Londra’daki tefecilere, burada dolarla ihale alanlara. Garantili yollardan, köprülerden dolarla garanti verdiğimiz, ödeyeceğimiz paraları kim ödeyecek? 83 milyon ödeyecek. Ne demektir bu?

“Göreviniz el kaldırmak ve indirmek”

Cumhuriyet tarihinin fakir fukara, garip gurebasından alınan paraların bir avuç tefeciye, bir avuç dolar baronuna gitmesi demektir. Bunların yatacak yeri yoktur, bir daha söylüyorum, bunların yatacak yeri yoktur. Ha, sizin sorumluluğunuz el kaldırmaktır.

Bakın, değerli arkadaşlar, dolarla ihaleyi anladık, dolarla gelir garantisini de anladık. Bir şey daha yaptılar, belki onu hiç bilmiyorsunuzdur çünkü araştırmıyorsunuz, göreviniz el kaldırmak ve indirmek.

Bakın, aynı zamanda ne yaptılar biliyor musunuz, ne yaptılar biliyor musunuz aynı zamanda? Dolarla borçlandılarsa Amerika’daki enflasyon, avroyla borçlandılarsa Avrupa Birliğindeki enflasyonu da sırtımıza yıkıyorlar.

Evet, evet, dolarla borçlandıysanız Amerika’daki enflasyon, avroyla borçlandıysanız Avrupa Birliğindeki enflasyonu sırtımıza yıkıyorlar.

Şimdi size bir soru: Bu millet Amerika’daki enflasyonu niye çeksin? Bu millet Avrupa Birliğindeki enflasyonu niye çeksin?

Dolar kime yarıyor? Bu doların yükselmesi kime yarıyor?

Yaradıkları birisi daha var, bir grup daha var; dolarla rüşvet alanlar, 10 bin dolar rüşvet alanlar onlar da.

İki; rüşvet aldığı, yolsuzluk yaptığı kanıtlanan kişiler büyükelçi olarak atandı. Şunlara soruyorum, siz de sorun, rüşvet alandan büyükelçi olur mu? Haksızlık yapanlardan, rüşvet alanlardan büyükelçi olur mu?

Öyle bir noktaya getirdiler ki Türkiye’yi yolsuzluk yapanları affettiler, uyuşturucu baronlarını mahkemelerden kurtardılar, uyuşturucu baronlarını hapishanelerden kurtardılar, bunları da gayet iyi biliyoruz.

Amerika’daki enflasyonun, Avrupa Birliğindeki enflasyonun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sırtına yıkılmasından rahatsız olmanızdan da memnun oldum.  Evet, memnun oldum. Eğer siz bunun hesabını sorarsanız teşekkür ederim. Bana değil oraya kızacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Ya, Amerika’daki enflasyon, efendim, Avrupa Birliğindeki enflasyon nasıl olur da bu milletin sırtına yıkılır?” Şeytanın aklına bile gelmez ama bunların aklına geliyor. Evet, şeytanın aklına gelmez, bunların aklına gelir.

Bürokraside de güveni sıfırladılar, bürokraside de. Devlette liyakati bitirdiler. “Devlet” dediğiniz adaletle yönetilir, “devlet” dediğiniz liyakatle yönetilir, “devlet” dediğiniz kurumda, devlette insanlar belli görevleri, belli saygınlığı olan görevleri yaparlar. Devletin en önemli kurumlarını kapattılar, en önemli kurumlarını. Ve devlette paralel bir yapı oluşturdular. Siz paralel yapıdan şikâyet ediyorsunuz, değil mi?

Bir Dışişleri Bakanı var, bir de sarayda Dışişleri Bakanı var; bir Merkez Bankasının görevi var, bir de sarayda bir başka kurumun görevi var; bir YÖK Başkanı var, bir de sarayda YÖK Başkanı var. Bir Dışişleri Bakanının Sözcüsü var, bir de sarayda Dışişleri Bakanlığının Sözcüsü var. Dolayısıyla, bu paralel yapı Türkiye’yi aydınlığa çıkarmaz; bu paralel yapının değişmesi lazım. Uyuşturucu baronlarına destek çıktılar. Bir daha söylüyorum, ona da kızacaksınız: Uyuşturucu baronlarına arka çıktılar.

Bakınız, hangi mücadele yapılıyor? Okuyorum, Avrupa Uyuşturucu Raporu’ndan okuyorum. Türkiye aşırı doz uyuşturucu nedeniyle 30 yaş altı ölümlerin en yüksek olduğu ülkedir. Bir daha okuyayım, memleketin ne hâle geldiğiniz bilmeniz açısından. Siz acaba… Ya, dünyadan haberiniz yok zaten.

Erdoğan ne diyordu? Tebdili kıyafet yapıp gezecekler değil mi? Ya, Allah aşkına tebdili kıyafet yapın, gidin şu İstanbul’u bir gezin, Anadolu’yu bir gezin ya. Uyuşturucu belasının hangi noktalara geldiğini gidin görün ya, ben sizi buluşturayım onlarla, annelerle buluşturayım ben sizi; siz gitmediniz, görmediniz, oturmadınız, konuşmadınız.Bir annenin en büyük korkusu ne biliyor musunuz? Bir anneni en büyük korkusu, akşam evladı geldiğinde cep telefonu yanında mı, değil mi; sattı mı, satmadı mı?

Evet, bunların hepsini araştırıyoruz. Siz yapamazsınız. Bunlar hele hiç yapamazlar, sırtlarını baronlara dayamışlar ama biz yaparız, Allah’ın izniyle yapacağız, göreceksiniz.  Yapacağız, tutacağız; Türkiye’yi bu badireden çekip çıkaracağız tereyağından kıl çeker gibi. Kavga etmeyeceğiz ve bunu dostlarımızla beraber yapacağız.

Zindaşti’yi kim çıkardı? Kim çıkardı hapisten Zindaşti’yi, söyler misiniz bana kim çıkardı? Ya, tonlarca, kilolarca kokain yakalanıyor savcı cesaret edip soruşturma açamıyor ya, soruşturma açamıyor.

Haberiniz yok mu? Allah aşkına, öğretmediniz mi, söylemediniz mi? Ya arkadaş, sen şeyi bilmiyor musun; Kocaeli’yi bilmiyor musun, Dilovası’nı? Mersin Limanı’nı bilmiyor musun sen? Ne yakalanması kardeşim ya, zaten yakalanmadı, sorunumuz orada? “Uyuşturucu gelmedi.” diyor. Ya, arkadaş, konteyner numaraları bile yayınlandı, dünyadan bu kadar habersiz misin sen? Buz sandıkları içinde geldi arkadaş ya, bu kadar mı habersizsin sen?

Ve dolayısıyla, asla ve asla… Bu desteği verdiğiniz sürece Türkiye’yi uyuşturucu bataklığına sürüklersiniz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; uyuşturucu konusu hepimizin ortak sorunu olmak zorundadır. Uyuşturucu baronlarının milyar dolarlarını Türkiye’ye getirmeleri için, kara parayı aklamak için özel yasalar çıkarırsanız Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarına ciddi bir darbe vurursunuz; bunu defalarca yaptılar, buradan geçti yasalar. Diyorlar ki: “Sen uyuşturucu kaçakçılığı yap zaten yol şimdi Türkiye üzerinden…” Güney Amerika, buradaki limanlar… Neden bu limanlar için büyük kavgalar var biliyor musunuz, hiç sordunuz mu? Neden birbirlerini yiyorlar? Neden “Bu limana ben çökeceğim, bu limana ben çökeceğim.” diyorlar? Çünkü bu uyuşturucu nereye gelecek? Limana gelecek arkadaşlar. Hiç bu konuda bir araştırma… Ya, hadi biz yapmıyoruz da bari siz bir araştırma yapın.

Yok efendim, ne yakalanması Allah aşkına ya! Ne yakalanması ya!

Gidin fakir fukaranın evlatlarına bakın ya, hepsine bakın. O fakir ailelerin çocuklarını önce alıştırıyorlar, ondan sonra torbacı yapıyorlar. Siz bu konuda emniyetle konuştunuz mu? Biz konuştuk, konuştuk.

Ne on yılı arkadaş ya, verdiğin ceza, üç gün sonra adamı dışarı çıkarıyorsun ya.

Zindaşti’yi çıkardılar, vicdanınız hiç sızlamadı mı ya? Bu bölgenin en büyük uyuşturucu baronuydu.

Ne İnfaz Yasası kardeşim ya? Ne İnfaz Yasası? Dünyadan haberin yok ya. Bu adama telefon ettiler, hâkim bıraktı. Hâkimin ifadesini de mi okumadın ya? Hayret ediyorum ya, gerçekten hayret ediyorum ya. Dünyadan bu kadar bihaber bir insan nasıl olur da bir de uyuşturucu konusunda konuşuyor? Ya, sana uzman vereyim, uzman vereyim.

Bakın, o kadar büyük dejenerasyona yol açtılar ki adaleti de bitirdiler, adaleti de bitirdi. Ya, düşünebiliyor musunuz?

Bir adamın önce mal varlığına el koyuyorsunuz, arkasından adamı serbest bırakıyorsunuz, arkasından mal varlığındaki bütün hacizleri kaldırıyorsunuz, arkasından yurt dışına çıkma yasağını kaldırıyorsunuz, adam kaçıp gidiyor. Amerika, Avusturya’ya “Bu adamı bana ver.” diyor ve biz de diyoruz ki: “Ona değil, bana ver.”

Ve değerli arkadaşlarım, burada önemli olan nokta şu… Bu kişinin uçağına İçişleri Bakanı da bindi. Bu kişinin uçağına bunlardan çok adam bindi. Bunlardan çok adam bindi, bunları koruyorlar. Bunları koruyorlar, ben gayet iyi biliyorum bunları koruduklarını, ne yaptıklarını da gayet iyi biliyorum. Siz sanıyor musunuz ki biz hiçbir şeyi araştırmıyoruz?

Sizin ulaşamadığınız yerlere bu kardeşiniz ulaşıyor. Bu devlette namuslu insanlar var, bu devlette dürüst insanlar var, bu devlette vatansever insanlar var, bu devlete bayrağını vatanını seven bürokratlar var. Bir köşeye atsanız da onlar düşüncelerini açıklıyorlar.

Bakın değerli arkadaşlar, yargıyı da berbat ettiniz, bunlar ettiler. Ya, evinize gidin, vallahi billahi ya, üniversiteye giden oğlunuza bir sorun ya. Kişiyi alıyorsunuz, getiriyorsunuz -efendim- diyorsunuz ki…

Arkadaşlar, “Yeliz” konuşuyor.

Alıp getiriyorsunuz kişiyi, arkasından diyorsunuz ki bu kişiye “Sen mademki verdiğim bütün talimatları yerine getirdin, seni önce Yargıtay üyesi yapacağım, sonra Anayasa mahkemesine üye yapacağım.” Bir tek Yargıtay kararının altında bile, bir tek Yargıtay kararının altında bile imzası olmayan birisi jest hızıyla Anayasa Mahkemesine üye oluyor.

Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayanlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamayanlar, hepsi terfi etti.

Sözüm söz: Tamamını temizleyeceğim. Sözüm söz: Bu memlekete adalet ya gelecek ya gelecek. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sonuna kadar savunacağız. Sizler savunamazsınız, sizler savunamazsınız, sizler milletin arasına giremezsiniz, sizler vatandaşla konuşamazsınız, o nedenle size diyorlar ki “Tebdili kıyafet yapın.” Ne tebdili kıyafeti ya, ne tebdili kıyafeti ya. Bir tek Yargıtay kararının altında imzası olmayan sözde Yargıtay üyesinin Anayasa Mahkemesine üye olarak atanmasını Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına, şerefine, vakarına bağdaştırmıyorum; bu kadar açık, bu kadar net.

Yargıtaydaki üyelere de söylüyorum, buna oy veren üyelere de, buna oy veren üyelere de sesleniyorum: Yargıtayın tarihine kara bir leke bıraktınız. Siz de, ya arkadaş, bu adam daha yeni geldi ya, burada yıllardır Yargıtayda çalışan insanlar var, düzgün insanlar var, “Bunlardan birisinin Anayasa Mahkemesine üye olması lazım.” demediler, diyemediler büyük bir kısmı. Talimat aldılar saraydan, gereğini yaptılar. Yargı talimatla çalışırsa orada adalet olmaz.

Siz bekliyorsunuz Katarlılar buraya gelecek, veliaht prens buraya gelecek, ASELSAN’ı mı satacaksınız? ROKETSAN’ı mı satacaksınız? Sattırmayacağız, sattırmayacağız. Hiç endişe… Sattırmayacağız.

Tank Paleti sattınız değil mi Katarlılara? Nerede bu tank? “2018’de tank üretiliyor, hayırlı olsun.” diye “tweet” attılar. Hangi yıldayız? Nerede bu tank? Ethem Sancak’a mı güvendiniz? Ethem Sancak mı tank yapacak?

Biz bu bütçeye “hayır” diyeceğiz, bu bütçeye “hayır” diyeceğiz. Kumpas bütçesine, bu millete 83 milyona kumpas kuran bu bütçeye “hayır” diyeceğiz çünkü bu bütçe fakirden fukaradan, garipten gurabadan parayı toplayıp bir avuç tefeciye, Londra’daki tefecilere, dolar baronlarına ve uyuşturucu baronlarına hizmet eden bir bütçedir, asla kabul etmiyoruz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim size… Tezkereyi de konuşuruz, tezkereyi de konuşuruz. Yahu senin Genel Başkanın 33 askerimiz şehit olduğu zaman hesabını sordu mu? Soramaz. Nereye gitti? Putin’in kapısına gitti, yalvardı yakardı Putin’e.

Yahu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı kapının önünde bekletiliyor, kronometre çalışıyor, kaç dakika beklettiklerini gösteriyor, bütün dünya seyrediyor. Yahu, sizin vicdanınız sızlamadı mı ya? Ya, ben rahatsız oldum ya. Siz rahatsız olmadınız mı?

“Söylediklerimde yanlış mı var? Yok, hepsi doğru”

Bu bütçeye “hayır” diyeceğiz ve Allah’ın izniyle bunları göndereceğiz. Beraber göndereceğiz, esnafla beraber, çiftçiyle beraber, emekliyle beraber, sanayiciyle beraber, kadınıyla, kızıyla, yaşlısıyla, genciyle, garip gurebasıyla göndereceğiz bunları, göreceksiniz.

Sandığı getirmiyorlar, getiremezler efendim, getiremezler. Bir şey daha söyleyeyim: Bakın, gideceklerini bunlar da çok iyi biliyor. Niye bağırıyorsunuz? Niye bağırıyorsunuz? Söylediklerimde yanlış mı var? Yok, hepsi doğru, hepsi doğru.

Bakın, bir şey söyleyeyim: Eve gidince aklı baliğ olmuş çocuğunuza sorun. İlkokuldan da vazgeçtim, aklı baliğ olmuş çocuğunuza sorun… Ya, Allah aşkına, bakın… Başkan… Güzel konuşuyorduk. Geleceksin burada konuşacaksın, burada, burada, burada konuşacaksın!

Değerli milletvekilleri, bunlar gideceklerini gayet iyi biliyorlar. “Neden?” diyeceksiniz, siz de sorun, “Neden?” diyeceksiniz.

Ya, Antalya Dış Hatlar Terminalinin ihalesi beş yıl sonra yapılacak, şimdi yapıyorsunuz. Niye şimdi yapıyorsunuz, neden şimdi yapıyorsunuz? O terminal ihalesini alanın burnundan fitil fitil getireceğim, o terminal binasını alanın. Beş yılın sonunda ihale yaparsın, neden şimdi ihale yapıyorsun? Hangi gerekçeyle şimdi ihale yapıyor?

Siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyamazsınız, siz dolar baronlarının yanındasınız, siz tefecilerin yanındasınız. Bu kardeşiniz fakirin fukaranın, garibanın, apartman görevlisinin, işsizin, memurun, emeklinin, herkesin dostudur. Bu bütçenin size vereceği bir şey yok. Bu bütçe kabul edilsin göreceksiniz, ne olacağını göreceksiniz.”

Paylaşın

Akşener: Türkiye, Sömürge Valisi Aklıyla Yönetilemez

İYİ Parti Lideri Akşener, ekonomi üzerinden Erdoğan’ı sert sözlerle yüklenerek, “O cahilce konuştukça, dolar zıplıyor. O cahilce konuştukça, enflasyon artıyor. O cahilce konuştukça, olan her zamanki gibi milletimize oluyor, insanlarımız fakirleşiyor, gençlerimiz işsiz kalıyor. Paramızın değerini düşürerek, bağımsızlığımızı tehlikeye atıyorsunuz. Telsim olmayız dediğin o güçler var ya çiftçimizin bahçesini satın alıyor. Türkiye, sömürge valisi aklıyla yönetilemez” dedi.

Haber Merkezi / MHP Lideri Bahçeli’nin ABB Başkanı Mansur Yavaş için söylediği sözlere de yanıt veren Akşener,, “Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli, dünkü grup toplantısından sonra, çıktı, hem de gazi meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Millet iradesinden kaçış yok. Hesap gününden kaçış yok. O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. İşte o gün geldiğinde, nefesi de, iradeyi de, karşınızda göreceksiniz. Hiç merak etmeyin.” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener, asgari ücrete ilişkin yaptığı değerlendirmede ise, “Bizim asgari ücret önerimiz brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra çalışanlarımıza devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak, ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akşener’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Dolar 13 TL’yi aşmış, ticaret durmuş, sırtını saraya dayayanlar dışında millet kan ağlıyor.

O cahilce konuştukça, dolar zıplıyor. O cahilce konuştukça, enflasyon artıyor. O cahilce konuştukça, olan her zamanki gibi milletimize oluyor, insanlarımız fakirleşiyor, gençlerimiz işsiz kalıyor.

Paramızın değerini düşürerek, bağımsızlığımızı tehlikeye atıyorsunuz. Telsim olmayız dediğin o güçler var ya çiftçimizin bahçesini satın alıyor.

Türkiye, sömürge valisi aklıyla yönetilemez. Türkiye, bu cahillikle, hak ettiği yere yükselemez. Bu millet bu, iş bilmezliğe, daha fazla mahkum edilemez. Türk Milleti, kimsenin ırgatı değildir. Haddinizi, hududunuzu bilin artık.

Arkadaşlarımız, milletimizin sorunlarına, ve beklentilerine çözüm olması amacıyla, toplam 19 önerge verdiler. Ama ne oldu? 19 önergemizin tamamı, Cumhur İttifakı tarafından reddedildi. İşin acı tarafı da ne biliyor musunuz? Bu 19 önergenin her biri, milletimizin dertlerinin çözümü için, üzerinde hassasiyetle çalışılmış, hesapları titizlikle yapılmış önergelerdi.

‘Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesine, 8 milyar 500 milyon lira ilave ödenek verilsin. Böylece 1 milyon öğrencimize, ayda 1000 lira burs verelim’ dedik. Onlar ne yaptı? ‘Öğrencilere burs murs yok’ dediler.

Ekonomideki yangın, bırakın mutfağı, tüm haneyi yakarken, herhalde, vekillerinden geri kalmak istememiş olacak, Sayın Erdoğan ‘Afganistan ekonomisini, ayağa kaldırmamız lazım’ diyor.

Peki, geçen hafta ne oldu, biliyor musunuz? Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı, bir iktisadi teşekkül olan TİGEM, ürettiği 13 bin ton buğdayı, ton başına, 5320 liradan sattı. Yani devletin Bakanı, Mayıs ayında 2250 liradan, buğday fiyatı veriyor, üzerine bir de, “çok iyi fiyat” diye açıklama yapıyor, daha sonra, aynı Bakan’a bağlı bir kurum,
ürettiği buğdayı, Bakan’ın açıkladığı alım fiyatının, iki katından fazlasına satıyor. Rezalete bakar mısınız?

Bahçeli’ye yanıt

Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli, dünkü grup toplantısından sonra, çıktı, hem de gazi meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var.

Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Millet iradesinden kaçış yok. Hesap gününden kaçış yok. O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. İşte o gün geldiğinde, nefesi de, iradeyi de, karşınızda göreceksiniz. Hiç merak etmeyin.

Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, ne zaman sıkışsa, eskinin akaryakıt kuyruklarından bahseder. Kotalı satışlardan bahseder. Önlenemeyen fiyat artışlarından bahseder. Peki kendisinin devri iktidarında, 2021’in Türkiye’sinde, durumlar nasıl? Mesela akaryakıt kuyrukları var mı? Var. Hem de sadece akaryakıt değil, Ekmek kuyruğu da var. Yağ kuyruğu da var.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları, her ne kadar, içinde bulunduğumuz gerçek durumu, görmezden gelseler de, ülkemizde kur da, enflasyon da, almış başını gidiyor.

Asgari ücret

Biliyoruz ki, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistikler Kurumu, yani TÜİK, sarayı memnun etmek için, her zamanki gibi, elinden geleni ardına koymayacak.

Yetkiyi aldığımızda asgari ücreti belirlerken aynı Malezya’da, Brezilya’da, Fransa’da olduğu gibi çeşitli makroekonomik göstergeleri temel alan, sağlıklı bir model benimseyeceğiz.

Bizim asgari ücret önerimiz brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra çalışanlarımıza devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak, ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır.

Nasıl ki rahmetli Özal, rahmetli Demirel dünyanın en pahalı uçağına binmedilerse Sayın Erdoğan da dünyanın en pahalı uçağına binmeden yaşayabilir. Sadece bir uçaktan vazgeçmenin bedeli bugünkü kurla 6 milyar lira kaynak sağlayacaktır.

Ekonominin başına işin ehli insanlar gelirse, Sayın Erdoğan da kıt bilgisiyle ekonomiye burnunu sokmak yerine dilini tutup işi ehline bırakırsa 2022 bütçesinde yer alan 240 milyar liralık faiz giderleri emin olun düşer.

Engelli Hakları Sözleşmesi’ni imzalayıp tüm politikalarda taban olarak uygulayacağız. İşveren ve iş arayan arasındaki bağı, kısaltmak için, Ortak İş Yönlendirme Mekanizmaları kuracağız. Engelli vatandaşlarımızın, gelir vergisi muafiyetini, onların avantajına olacak şekilde, yeniden düzenleyeceğiz.

İYİ Parti olarak iktidara geldiğimizde İspanya’daki CEAPAT benzeri bir kurumun yani Kişisel Bağımsızlık ve Teknik Yardım Merkezi’nin ülkemizde de kurulmasını sağlayacağız.

İYİ Parti olarak biz işe taksi probleminin büyük tartışmalara yol açtığı İstanbul’dan başlayacağız. Proje kapsamında mevcut taksilere yüzde 5 oranında ilave yapılmasını ama bu yeni taksilerin engelli vatandaşlarımızın öncelikli kullanımına uygun olarak tasarlanmasını planlıyoruz.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları ülkemizi yönetemiyor. Bu artık gün gibi ortada. Sandık ufukta belirdi.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’dan Erdoğan’a: Millete Gaz Vermeyi Bırak

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Milli Kurtuluş Savaşı veriyoruz” sözlerine ilişkin yaptığı eleştiride, “Millete gaz vermeyi bırak. Otur, görevini yap. Tüpün fiyatı 170 TL’den 340 TL’ye çıkmış. Tüpün dış güçlerle ne alakası var?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Erdoğan’ın “Faize karşıyım” ifadelerine de tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Sen faize karşıysan çiftçinin, esnafın faiz borcunu sileceksin kardeşim” dedi. Asgari ücret tartışmaları ile ilgili de açıklamarda bulunan Kılıçdaroğlu, “Asgari ücret vergi dışı tutulmalı” önerisini yaptı.

Ekonomiye ilişkin değerlendirmeler yapan Kılıçdaroğlu, “Tüm arkadaşlarımız Türkiye genelinde olağanüstü bir çaba harcıyorlar. Bizzat vatandaşı dinliyorlar. Çözümlerimizi anlatıyorlar. Herkesten talebim, söylediğimiz her sözü dillendireceksiniz. Ortak bir ses yankılanmalı. Elbette sorunları biliyoruz, elbette derdini anlatacak. Ama biz çözümleri de anlatmalıyız. Umudu yeşertmek zorundayız” dedi.

Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ekonomi mesajına dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Şimdi bir de kendisini güçlü kımak için MGK’yı meze yapmaya başladı. Kendi ikbalin için onu nasıl meze yaparsın? Hani askeri vesayet vardı?” diye sordu.

BAE prensinin Türkiye ziyaretini de değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Düne kadar bu adama şerefsiz diyordunuz ne oldu? Koskoca Türkiye, 15 Temmuz’u finanse edenler, imkanı sağlayanları turkuaz halıyla ağırladı” dedi. Kılıçdaroğlu, “Buradan Erdoğan’a da BAE Prensine de söylüyorum, ordunun ROKETSAN’ına, HAVELSAN’ına, ASELSAN’ına el koyar satarsanız fitil fitil burnunuzdan getiririm” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğl, partisinin TBMM’deli grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

Hepsinden ortak talebim bütün il , ilçe başkaları, kadın ve gençlik kolları herkesten ortak talebim söylediğimiz her sözü gittiğiniz her yerde dillendireceksiniz. Ortak bir ses Türkiye coğrafyasında yankılanmalı. Biz Türkiye’nin bütün sorunlarını çözmeye hazırız diyeceksiniz özgüvenle.

“Milli Kurtuluş Savaşı veriyoruz” diyor. Millete gaz vermeyi bırak. Otur, görevini yap.

Bir lokantacı esnaf “Dış güçler una zam yaptı. Dış güçler yüzünden tüpçüyle tartıştık, tüpün fiyatını 170 TL’den 340 TL’ye çıkarmış. Dış güçler bizi perişan etti. Hani diyor Avrupa bitmiş tükenmiş, nereye bitmiş abi hepsi yalan dolan” diyor. Haklı. Tüpün dış güçlerle ne alakası var.

Tarım Kredi Kooperatifi üst üste ilave ederek yüzde 71 faiz uyguluyor. Bir çiftçimiz hapse girdi, İbrahim Kaya. Avukatlar devreye giriyor ve hapisten çıkıyor. Tarım Kredi Kooperatifi’nden mazot ve gübre alıyor, bankadan kredi çekiyor, fakat ödeyemiyor. Ankara’ya geliyor, otelde yakalanıp tutuklanıp hapse atılıyor.

Esnafın faiz borcunu indirdin mi yok! “Ben faize karşıyım” diyor. Faizi indirdiysen bu rezalet ne! Faize karşıysan çiftçinin, esnafın faiz borcunu sileceksin!

Ekonomide kurtuluş savaşını vermek… Şimdi sen savaş veriyorsun, iyi de bu noktaya memleketi kim getirdi? 19 yıldır bu ülkeyi Bay Kemal mi yönetiyordu? Sen yönetiyordun.

5 maddelik öneri

Sen ekonomide kurtuluş savaşı veriyorsan sana 5 madde sayacağım. Amacımız vatandaş perişan olmasın.

  • 1- Ekonomik Sosyal Konseyi topla. İşçiyi, çiftçiyi, sanayiciyi, emekliyi topla. Önce bunları bir dinle.
  • 2- Bana ‘haramın helalin ne olduğunu sorun’ diyor. İsraf haramdır. Ben ülkemi seviyorum, haramdan, kul hakkı yemekten çekinirim. Genelge çıkarıp “Benim 13 uçağım var, bunun beşini altısını satıyorum” diyeceksin.
  • 3- Dövizle verdiğin garantilerin tamamını Türk Lirası’na çevireceksin. Biri itiraz ederse hiç korkma, bu kardeşin senin yanında olacaktır. Ve diyeceksin ki: Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli parasına güven duyulmasına istiyorum.
  • 4- Adaletsizliklerden kaçınacaksın. Devletin dini adalettir. Adaleti sağlamak sadece mahkeme kararlarını uygulamak değildir. Milletin vergilerinin nereye gittiğini de açıklayacaksın.
  • 5- Rüşvetçiler, Beyt-ül mal’a el uzatanları, yolsuzluk yapanları devlet yönetiminden süratle uzaklaştıracaksın. Önce 10 bin dolar alan siyasetçi kimse İçişleri Bakanı’na soracaksın. Rüşvetçi büyükelçileri süratle geri çekeceksin.

Bu beş maddeyi, vicdanı olan herkes, hangi partiden olursa olsun bir tek Allah’ın kulu çıkıp da yanlış diyemez. Bunları Erdoğan’ı sevdiğim için mi söylüyorum? Hayır efendim ülkemi sevdiğim için.

Birleşik Arap Emirlikleri veliahdı geldi… Havaalanında kırmızı halılarla karşılandı. Düne kadar bu adamlara şerefsiz diyordun, ne oldu bir anda? 15 Temmuz’u finanse edenleri kırmızı halıyla davet ettin. Buradan Erdoğan’a söylüyorum, Birleşik Arap Emirlikleri veliahdına da söylüyorum: Havelsan’a, Aselsan’a, Roketsan’a el koyarsanız fitil fitil burnunuzdan getiririm.”

 

 

Paylaşın

Meclis’te ‘Osman Kavala’ Gerginliği

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı ile bağlı kuruluşların bütçesi üzerinde yapılan görüşmelerde muhalif milletvekilleri ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay arasında iş insanı Osman Kavala üzerinden yargı bağımsızlığı tartışmaları öne çıktı.

DW Türkçe’den Hilal Köylü’nün haberine göre; HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay’a iş insanı Osman Kavala’nın tutukluğunun devamı yönünde İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde verilen son kararı hatırlatarak hükümetin dava sürecinde yaşanan hukuksuzlukları Türkiye kamuoyuna ve Avrupa’ya nasıl anlatacağını sordu. Paylan, Türkiye’de yargının bağımsız olmadığına ilişkin değerlendirmelere de gönderme yaparak hükümetin yargı bağımsızlığı konusunda yeni planlarının olup olmadığının da merak konusu olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay’ın Paylan’a yanıt verirken Anayasa’nın yargının bütünüyle tarafsız mahkemelerce işletildiği yargıya hiçbir kurum ve kuruluşun, makamın talimat veremeyeceği yönündeki hükmünü uzun uzun okuması dikkat çekti. Oktay, muhalif vekillerinin kendisine Kavala’nın tutukluluğu ve yargı bağımsızlığı konusunda soru sorulmasına “Benim anladığım kadarıyla bizden şunu istiyorsunuz. Yürütmenin yargıya müdahale etmesini mi istiyorsunuz?” sorusuyla tepki gösterdi.

Oktay’ın bu sözleri üzerine CHP sıralarından Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır “Etmeyin” tepkisini gösterirken, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ile HDP’li Garo Paylan’ın öncülüğünde tüm muhalif vekiller komisyon başkanı Cevdet Yılmaz’a “Sorulara, yanıt vermiyor. Anayasa okuyor. Müdahale edin, soruları yanıtlasın” isteğinde bulundu.

Muhalif vekillerin bu çıkışı üzerine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Yargı bağımsızdır. Bugüne kadar müdahale etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz” açıklaması yaptı. Oktay’dan gelen bu açıklamaya CHP’li Özgür Özel’in ardı ardına “Bugüne kadar edenin Allah belasını versin mi?” sözleriyle çıkışması dikkat çekti. Özel, Oktay’ın açıklamalarıyla milletvekilleriyle dalga geçtiğini de öne sürünce Oktay’dan bu kez “Geçmiyoruz, ciddi şekilde yanıt veriyorum” açıklaması geldi.

“Erdoğan yargıya talimat verdi”

Oktay’ın açıklamalarının ardından söz alan HDP’li Garo Paylan ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği “derhal serbest bırakılmalı” kararını hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kararın ardından “AİHM’in ne dediği bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yaparız. Serbest bırakamayız” açıklaması olduğunu da gündeme taşıyan Paylan, “Erdoğan, yargıya talimat vermiştir. Bundan daha büyük yargıya müdahale olabilir mi?” tepkisini gösterdi.

Düşük faiz politikasını savundu

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, döviz kurlarındaki tarihi yükselişe dikkat çekerek hükümetin ekonomi politikasını eleştiren muhalif vekillere de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomistlerin uyarılarına karşın uygulamakta ısrar ettiği düşük faiz politikasını savundu. Oktay, “Politika faizinin yüksek olduğu dönemde de kurlarda hareketlenme olmuştur. Bu dalgalanma dönemini de geçmişte olduğu gibi geride bırakacağız” dedi.

Oktay’ın yüksek enflasyondan ve maliyet artışlarından toplunun etkilenmemesi için neler yaptıklarını “Doğal gaz ve elektrikte maliyetin yarısını biz üstleniyoruz. Çiftçilerimizi koruyoruz. Tarımsal destekleme ödemelerinden gelir vergisi stopajı artık olmayacak, mazot maliyetlerinin önemli kısmını karşılıyoruz. Gübreye desteği iki katına çıkardık” sözleriyle anlattı.

Oktay, muhalefetin iddia ettiğinin aksine dış yatırımcının Türkiye’den vazgeçmeyeceğini de öne sürdü. Oktay, “Kur saldırılarının etkisini bertaraf etmek üzere yapısal anlamda önemli adımlar atmaktayız. Spekülasyonların etkisi azalacak. Dalgalı kur rejimi ile fiyat hareketleri bir süre sonra, rasyonel noktada dengeye ulaşacak. Dış yatırımcı güvenli liman Türkiye’den vazgeçmeyecek” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, muhalefetten gelen “Türkiye’de ekonomik kriz büyürken, siz sokağa çıkmıyor musunuz? Çıkmadığınız için mi böyle pembe tablo çiziyorsunuz” eleştirilerine de “Hem Sn. Cumhurbaşkanımız hem bizler daima sokaktayız. Milletimizin içindeyiz. Muhalefetin fakir fukara diye tabir ettiği evlerin tam içindeyiz. Milletimizden hiçbir zaman kopmadık, bugünden sonra da kopmayız” yanıtını verdi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, İktidara ‘Yerlilik Ve Millilik’ Üzerinden Yüklendi

AK Parti Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın “Biz lider ülkeyiz. Siz bizi ekonomiyle, dolarla terbiye edemeyeceksiniz” sözlerine yanıt veren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “‘Bizi dolarla terbiye edemezler’ diyorsun. Sen dolarla vatandaşlık satıyorsun. Türk Lirası milli paramız iken dolarla dolarla Euro ile ihale yapıyorlar. Demek ki seni dolarla Euro’yla terbiye ettiler. Sen garantilerin tamamını dolarla yapıyorsun. Biz yerliyiz ve milliyiz diyorsun. Gayri milli ve gayri yerliler. Bunların yerlilik ve millilikle en ufak bir ilgileri yok” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Erdoğan’ın “Ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız” sözlerini de değerlendiren Kılıçdaroğlu, “20 yıldır sen neredeydin? 1 Türk Lirası 1 dolardı neredeyse başladığında, ne oldu 12 lira oldu? Milli kurtuluş savaşı veriyormuş, millete gaz vermeyi bırak. Ders verdim dersini çalış” dedi.

“Mandacı iktisatçıların reçetelerine itibar etmiyoruz” açıklamalarını da yorumlayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Söylediği sözün anlamını biliyor mu? İhale yapıyorsun, dolar bazında yapıyorsun. Neresi yetkili, Londra’daki tahkim mahkemeleri. Bu mandacılık değil mi? Mandacılığa karşı mücadele ediyorsan, birileri sana ‘aptal olma’ dediği zaman mektubu alıp yüzüne çarpacaktın. Çarpamadın neden? Ekonomik olarak bağımsızlığımızı birilerine pazarladın” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Sözlerine, hayatını kaybeden Hasan Fehmi Güneş’i anarak başlayan Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Az önce oturumu yöneten arkadaşımız acı haberi sizlere de duyurdu. Hasan Fehmi Güneş, Türk siyaset dünyasının önemli aktörlerinden birisiydi. En zor günlerde İçişleri Bakanlığı yaptı. Kendisini en son Keçiören’deki evinde ziyaret etmiştim. Bu sabah haber geldi hayata gözlerini yummuş ama o bizim yüreğimizdeki canlılığını hep koruyacak. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.

22 Kasım Dünya Diş Hekimleri Günü. Hekimlerin pandemi süreci içinde nasıl bir fedakarlıkla çalıştığını hepimiz biliyoruz. Sağlık çalışanları haftalarca eve gitmedi, çocuklarını kucaklayamadılar. Bizim, toplumun sağlığı için mücadele ettiler. Aynı şekilde çalışan diş hekimlerine de yürekten saygılarımızı gönderiyoruz. Öyle bir tablo ile karşı karşıyayız ki kontrolsüz açılan fakülteler ileride atanamayan diş hekimleri sorununu gündeme getirirse kimse şaşmasın. Devlet planlama ile yönetilir. İhtiyaçlar sınırsızdır, kaynaklar sınırlıdır.

“Kendi geleceğiniz için oy kullanın”

Ekonominin temel felsefesi sınırlı kaynaklar ile sınırsız ihtiyaçlar arasında sağlıklı bir dengeyi oluşturmaktır. Almanya’da 31 diş fakültesi var biz de 103 tane var. Üniversitede okuyan bütün genç kardeşlerime sesleniyorum. Sizin sorunlarınızı çözmeyi ah ettik. Sizleri üniversite bitirdikten sonra işsiz bırakan düzeni tepetaklak yıkacağız. Bu düzeni değiştirmenin yolu sizlerden geçiyor. 6 milyon 300 bin genç ilk kez sandığa gidecek ve oy kullanacak. Kendi geleceğiniz için oy kullanın.

Yarın öğretmenler günü. Benim eğitim ile ilgili en önemsediğim cümle Gazi Mustafa Kemal’e ait bir cümle. ‘Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder’ diyor. Öğretmenine değer vermeyen bir toplum sorunlarını çözemez. Buradan bütün öğretmen kardeşlerime sesleniyorum. Sizi bu toplumun en saygın kişisi yapmak konusunda elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. İtibarlı bir meslek haline getireceğiz öğretmenliği.

Ayrı bir yasaları olacak. 3600 Ek Göstergeyi oyalamadan, hemen vereceğiz. Sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen falan yok. Öğretmen öğretmendir. 24 Kasım’da her öğretmenimize bir maaş ikramiye vereceğiz. Okullardaki öğretmen açığını süratle bitireceğiz. Köy okullarını tekrar açacağız. Ferhat ile Şirin’i buluşturur gibi öğrenci ile öğretmeni buluşturacağız. Bunları bütün öğretmen arkadaşlarımın hafızalarının bir yerinde tutmasını istiyorum çünkü geliyor gelmekte olan. Hepsini yapacağız. Hep haksızlıklara karşı durduk. Haksızlık karşısında susmamız gerektiğini öğretmenlerimiz öğretti bize. Adalet duygusunu güçlü tutmanın yolu haksızlığa karşı toplumun direnç göstermesidir. Bunu yapmamız gerekiyor. Bu ülkede çok şey oldu.

Adaleti öğrendik evet. Haksızlığı öğrendik evet ama demokrasiyi de güzelliği de öğrendik. Anneler için evlatlarının ne kadar değerli olduğunu öğrendik. Cumartesi Anneleri tam 26 yıldır haklarını arıyorlar. Evlatlarını arıyorlar. Bari mezar yerini gösterin diyorlar. Çoğu anne bunu görmeden hayata veda etti. Bunlar anneliğe yakışır asalet içinde, sessizce Galatasaray Meydanı’nda her cumartesi oturarak evlatlarını istediler. Tam 699 hafta. 700. hafta baskı kurdular, dövdüler ve gönderdiler. ‘Yasaya aykırı gösteri yaptıkları’ için. Mahkemeye verdiler. Elbette ki Cumartesi Anneleri haklı ama Diyarbakır Anneleri de haklı. O anneleri de anlamamız gerekiyor. Ayrımcılıktan beraberlikten söz ediyorum.

Türkiye’nin ciddi sorunları var ekonomide. Açık söylemek gerekirse mutfaklarda yangın var. Hangi eve giderseniz gidin -Saray’ı ve dolarla ticaret yapanları ayrı bir yere koyuyorum- fiyatlar artıyor ve herkes birbirini suçluyor. İktidar kanadı halcileri suçluyor. Hal esnafına gittim, konuştum. Halci arkadaşları topladım ve onlarca dertleştim. Dediler ki:

1. Tarımsal üretim çok pahalı. Gübre, ilaç, tohum, fide, sera malzemeleri pahalı ve çiftçi dolarla belirlenen bu fiyatlarla almak zorunda.

2. Bütün Avrupa Birliği ülkelerinde çiftçiler desteklenir ama biz de tarım kanunu var uygulanmıyor. Çoğu zaman var olan destekleri de toprak sahibine veriyorlar.

Ankara Hali’nde gösterdiler. Plastik kasayı gösterdiler. Bu kasanın fiyatı içindeki domatesten daha pahalı dedi. Bu çiftçi ne yapacak? Üretici ne yapacak?

‘Biz burada komisyoncuyuz, bizim alacağımız ücreti biz belirlemiyoruz. Yüzde 8 ama bunu da biz belirlemedik. Dolayısıyla bizim fiyatları artırma gibi bir şeyimiz yok. İstesek de yapamayız.’ dediler. ‘Biz suçlanmak istemiyoruz’ dediler. ‘Bizi hedef sektör haline getirdiler oysa biz yüzde 8’den başka bir kar elde etmiyoruz’ dediler.

Sonunda şunu söylediler. ‘Hali kazanan seçimi kazanır’ dediler. Ben de, ‘Başkan hiç endişe etme hem hali hem seçimi kazanacağız’ dedim. Onların bütün sorunlarını çözeceğim.

Sırça köşkte, sarayda oturursanız, oturup hal esnafı ile konuşmazsanız Türkiye’nin sorunlarını çözemediğiniz gibi Türkiye’nin sorunlarını çözemezsiniz. İnşallah bu bize nasip olacak.

Bir de gıda sektörü var. Mutfaklarda yangın var dedik. Her gün zam geliyor. Marketlerde saat başı etiket değiştiren elemanlar işe başladı. Öyle bir noktaya geldi ki Türkiye insanlar satış yaparken zarar ediyor. Çünkü yarım saat sonra fiyat değişecek aldığı fiyata kar koyamayacak. Onların da dertlerini öğrendim. Bizim dertlerimizi aktarın dediler. Diyorlar ki üretici elindeki malı satmaktan tedirgin. Bu tedirginlik felaket bir şey. Satışı yapanlar fiyat artışından sorumlu değildir. Eğer konuyu maliyet ve üretim ekseninde düşünemezseniz zaten fiyat artışı zorunlu olarak gelir. Hükümetin birinci önceliği üreticiyi korumak olmalı dediler. Eğer koruyamazlarsa açlıkla karşı karşıya kalabiliriz. Denetleme ile baskı ile fiyatlar düşmez, malı karaborsaya düşer dediler. Siz üretimi çözeceksiniz, piyasaya mal vereceksiniz. Yine gıda sektöründe eğer tedarik zincirinde bir kopuş olursa fiyatları kontrol edemezsiniz dediler.

Az önce çiftçinin girdilerinin ne kadar pahalı olduğunu ifade etmiştim. Tarım Orman Bakanlığının Kasım 2021 verileri: Üre Gübresinin tonu 8 bin 960 liraya çıkmış. Şimdi daha da arttı. Geçen yıl aynı ayda 2 bin 519 liraydı. Artış yüzde 256. Peki bu çiftçi ne yapacak? Siz kalkıyorsunuz çiftçiyi, marketçiyi, halciyi suçluyorsunuz. Dolar tırmandıkça bunlar artıyor adamlar ne yapsın? Fiyat mecburen artacak. Baskıyla, terörle mi fiyatı düşüreceksin? Hal esnafını terörist mi ilan edeceksin? Önce dönüp kendine bak. Türk Lirasını eriten kim? Sorumluluktan kaçıp sorumluluğu vatandaşa yüklemeye çalışıyorlar. Her şey pahalanırken et fiyatları neden düştü? Çünkü yem fiyatları artınca inekler kesime gitti. Sonrasında bizi farklı bir senaryo bekliyor. 32 milyon dekar alan ekilmiyor. ‘Her gün ürün fiyatı değişirse ortada bir sorun var demektir. İktidarın buna eğilmesi lazım. Soruna eğilmiyor bizi suçluyor’ diyorlar. Birisi, ‘Tarım Bakanlığı kaldırılırsa bu sorun çözülür’ dedi. ‘Et ve Süt Kurumu engel kurumuna dönüşmüş durumda’ dediler.

“Demokratik yollarla Saray sosyetesine dersini vereceğiz ve onları göndereceğiz”

Yoksulluk sınırı 10 bin 335 lira. Asgari ücret komisyonunu toplayın bu insanlar geçinemiyor dedik ama yapmadılar. Yapacağız dediler yılbaşını bekliyorlar, zaman kazanmaya çalışıyorlar. Bir emekli bana bir not göndermiş. ‘Malulen emekli oldum maaşım 1992 TL yakında 100 liraya denk gelecek. Bugün kendi kendime düşündüm acaba ben Uganda da mı yaşıyorum? Ben bu maaşla faturamı ödeyim, ekmek mi alayım, öğrenci mi okutayım yoksa evimi geçindiremiyorum diye intihar mı edeyim? Bana bir akıl ver. Bu nasıl bir sosyal devlet ben anlamadım. Ben seni çok eleştiriyordum, hakkını yemişim, hakkını helal et’ diyor. Senden biraz sabır bekliyorum. O saray gelecek buraya. Demokratik yollarla Saray sosyetesine dersini vereceğiz ve onları göndereceğiz. Saray sosyetesi ayrı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ayrı. Bu kardeşiniz fakirin, fukaranın, garibin, gurebanın, çiftçinin, emekçinin, herkesin yanında olacak.

Gıda sektörünün bütün bileşenleri ile toplantı yaptıktan sonra bu millet daha büyük acılar çekmesin diye çıktım 6 maddelik bir öneri yaptım. Bu düzeni beraber değiştireceğiz. Çiftçinin su ve elektrik borçlarını sil kardeşim. Öyle büyük paralar değil bunlar. Bankalarda, tarım kredi kooperatiflerindeki kredilerin faizlerini sil, anaparayı 6 ay ertele dedik. Tarımsal üretimde kullanılan mazotta 6 ay KDV alma dedik. Tüketicinin nefes alması için de 6 ay boyunca KDV’yi sıfırlayacağım de. Vatandaş bari ucuza alabilsin. Bizim belediyelerimiz kooperatiflerle işbirliği yapıyorlar. Büyük çoğunluğu kadın kooperatifleri. Yetersiz olduğunu biliyorum bütün belediyelerin aynı şekilde davranmasını isterim. Benim ayrıca marketlere de bir çağrım oldu. 10 temel ürün var bunlara zam yapmayın dedim. Zarar edeceksiniz biliyorum ama bunu telafi edeceğiz dedim. Bu ülkenin barışı ve huzuru için bu gereklidir dedik.

Bizim derdimiz ne bunların derdi ne? Bizim derdimiz vatandaş perişan vaziyette. Eşimle birlikte pazara gittik. Başlangıçta tanımadılar maske taktığımız için sonra birisi tanımış geldi. Emin olun ağzımızdan daha bir laf çıkmadan ‘Ne olursunuz bizim kurtarın’ dediler. En çok duyduğum laf bu oldu. ‘Ne olursunuz bizi kurtarın, bıktık bu adamlardan’, ‘Size hiç oy vermedim, oyum size’ diyor. Pazara gidişim bile saray sosyetesinin trolleri tarafından eleştirildi. Giderim arkadaş, giderim gerekirse tezgahın başına otururum.

“Vallahi hırsızları en iyi siz bilirsiniz…”

Ekonominin perişan halini biliyorlar acaba bundan nasıl sıyrılırız diye arayışlar içindeler. Birisi konuşmuş, ‘Siz bizi ekonomiyle, dolarla terbiye edemezsiniz’ diyor. Erdoğan, ‘Bu ekonomik Kurtuluş Savaşı’ndan da milletimizi zaferle çıkaracağız’ diyor. Eski bir AKP’li milletvekili, ’17-25 Aralıkta bu milletin cebinden 50-60 milyar dolarını çaldılar’ dedi. Vallahi hırsızları en iyi siz bilirsiniz… Ben 17-25 Aralık olaylarında 50-60 milyar dolar çalındığını bilmiyordum ama her ay 10 milyon doları cebine indiren adam bu rakamı veriyor. 50-60 milyar doları çaldılarsa çalan adam belli değil mi? ‘Oğlum paraları sıfırladın mı?’ diyen adam kimdi? Allah konuşturuyor… Sözde bize atacak ama itiraf ediyor.

Vallahi seni dolarla terbiye ettiler.. Öyle bir ettiler ki sabah yattın dolar, akşam yattın dolar. Mezara mı götüreceksin o doları? Dolarla kimi terbiye ettiler? Bunlardan eski birisi, ayda 10 bin doları cebine indirirken dolar baronları tarafından terbiye ediliyor. Konuşmayacaksın diyorlar. Terbiye ediyorlar. Sen dolarla vatandaşlık satıyorsun, seni dolarla terbiye etmişler. Türk Lirası milli paramızken dolarla ihale yaptılar. Demek ki seni dolarla terbiye ettiler. Bunları öyle bir terbiye ettiler ki, Türk Lirası’nı unuttular… Vatandaşlarından dolarla euro ile borçlandılar… Bütün bu rezillikler yaşanırken saray sosyetesinin lideri Erdoğan, ‘Bu ekonomik Kurtuluş Savaşı’ndan milletimizi zaferle çıkaracağız’ diyor. Ne oldu ki Milli Kurtuluş Savaşı vermeye başladın? Bu ülkeyi başkası mı yönetiyordu, 20 yıldır neredeydin? Geçiniz bunları. Millete gaz vermeyi de bırak otur adam gibi görevini yap.

Sana söyledim, ders verdim dersini çalış. Ne yapacağını söyledim sana. ‘Mandacı iktisatçıların reçetelerine itibar etmiyoruz’ diyor. Allah aşkına söylediği sözün anlamını biliyor mu? Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerini bıraktın Londra mahkemelerini seçtin. Neden? Çünkü dolarla ihale alanlar yarın iktidar değişirse başına bir iş gelmesin diye. O dolarla ihale alanların başına çok şey gelecek. Milletin hayrına ne geliyorsa gelecek… Bu milletin hakkını ve hukukunu savunacağım. Garanti veriyorsun dolarla bu mandacılık değil mi? Tank Palet Fabrikasını kalktın Katar Ordusuna verdin bu mandacılık değil mi? Sen mandacılığa karşı mücadele ediyorsan.. Birileri sana ‘aptal olma’ dediğinde mektubu alıp yüzüne çarpacaktın… Şimdi efelik yapıyor. Bu millet yutmaz. Sen korkma bu millet senin ne mal olduğunu gayet iyi öğrendi. Sen artık bu saatten sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel bir milli güvenlik sorunusun… ”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Rüşvet Alanların Burnundan Getireceğiz

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Rüşvet alanların burnundan getireceğiz. Bu ülkede uyuşturucu satan bütün baronları bu ülkeden sileceğiz. Gencecik fidan gibi evlatlarımıza uyuşturucu alıştırılıyor. Erdoğan ve şürekasının sesi bile çıkmıyor. Kendi genel merkezlerindeki tabloyu görüyorlar mı? O lüks araçların içinde ‘pudra şekeri’ni çekerken hiç düşünmediler mi?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasında MHP Lideri Bahçeli’ye de sert tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Ne kadar yolsuzluk varsa ilk alkışlayan da Sayın Devlet Bahçeli’dir. Siz hiçbir zaman MHP’nin esnaf, çiftçi dediğini duydunuz mu?” dedi.

Erdoğan’ın ‘ekonominin kitabını yazdık’ açıklamasında cevap veren Kılıçdaroğlu, “Yazdıkları ekonominin kitabından bir sayfa okuyayım. Zafer Havalimanı, bu yılın ilk 8 ayında dolar bazında garanti vermişler 877 bin 488 kişi buradan uçacak demişler. 5 bin 725 kişi kullanmış. Devletin hazinesinden beşli çeteye giden para 4 milyon 650 bin avro. Erdoğan’ın kitabında bu yazıyor.” ifadelerini kullandı.

Partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Türkiye’nin sorunları çok hepimiz biliyoruz. Sorunları her bir vatandaş yaşıyor. Sorunları yerinde tespit etmek, o sorunları aşmak için çözümler üretmek hepimizin ortak görevidir.

Kayseri’ye yarın seçim varmış gibi giden 38 milletvekilimiz bütün ilçeleri gezdi, vatandaşın dertlerini dinledi. Sizin yaşadığınız sıkıntıları aşmak istiyoruz ve bunun için mücadele edeceğiz bunun için destek istiyoruz dedik. Emekli bir vatandaşımız, ‘Ülkenin hali harap, geleceği hiç iyi görmüyorum. Aylık 1800 lira maaşım var.

Geçinemediğimiz için günlük inşaat işlerine gidiyorum. 600 milletvekili var bir tanesi 1800 lira ile geçinsin maaşımı ona vereceğim’ diyor. Bir de sarayda oturanlar var, bir yerden değil beş yerden maaş alıyorlar. Kayseri’de Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı, ‘Eskiden 1 ton et ile 25 ton yem alıyorduk. Şimdi 1 ton et satıyoruz 15-16 ton yem alabiliyoruz’ diyor.

Bir fırıncı esnaf, ‘5 ay önce 153 liraya aldığımız un şu anda 246 lira. Ancak yevmiyemizi çıkarabiliyoruz. Cumhurbaşkanı abartıyorsunuz diyor ama bizim enflasyonumuz yüzde 70’ diyor. Pahalılığın can yaktığını, insanların geçinemediğini biliyorum. Herkes büyük bir sıkıntı içinde. Saat başı etiketler değişiyor.

Bütün bunlara rağmen diyoruz, meraklanmayın biraz sıkıntı çekeceksiniz az kaldı geliyor gelmekte olan, buna inanın. İlk yapacağımız işlerden biri devleti toparlamaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası var. Düne kadar hiçbir sorunumuz yoktu. Fiyat istikrarından Merkez Bankası sorumluydu. Merkez Bankası’nın eli kolu bağlanmış vaziyette. O da sarayın talimatını yerine getiriyor ve bu tablo ortaya çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti’nde fiyat istikrarı görevini Merkez Bankası yerine getirecek. Paranın değerini koruyacak, dövize karşı kar gibi erimesine engel olacak. Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacak para politikasını doğrudan kendisi belirler diyor yasa. Bu bir kararname ile Merkez Bankası’nın elinden alındı.

Erdoğan’a yanıt

Başka bir komiteye verildi. Bu komite hiç çalıştı mı? Bu komite bu zamlara bir şey dedi mi? Bütün bunlar olurken çıkıp diyor ki, ‘Biz ekonominin kitabını yazdık’ diyor. Yazdıkları ekonominin kitabından bir sayfa okuyayım.

Zafer Havalimanı, bu yılın ilk 8 ayında dolar bazında garanti vermişler 877 bin 488 kişi buradan uçacak demişler. 5 bin 725 kişi kullanmış. Devletin hazinesinden beşli çeteye giden para 4 milyon 650 bin avro. Erdoğan’ın kitabında bu yazıyor.

Bahçeli’ye tepki

AK Partiye oy veren kardeşlerime sesleniyorum senin alın terini çalıyorlar. MHP’li kardeşlerime de sesleniyorum. Ne kadar yolsuzluk varsa ilk alkışlayan da Sayın Devlet Bahçeli’dir. Siz hiçbir zaman MHP’nin esnaf, çiftçi dediğini duydunuz mu? Bu ülkenin en köklü partilerinden biri bu hale nasıl geldi?

Sabah akşam dinden bahseden bu iktidar en büyük ahlaki çöküntüyü getirdi bu ülkeye. Uyuşturucu bataklığı içinde şu anda. Baronlar el üstünde tutuluyor. Baronlar serbest bırakılıyorlar. Baron siyaseti satın almışsa, o baron hapiste kalmaz.

İçişleri Bakanı, ayda 10 bin dolar rüşvet aldığını söylediğin kişi kim? Kim bu, ses yok? Çöküş başladı. Kültürel çöküş de başladı. Bunların hepsini çözeceğiz. Ahlakımızla çözeceğiz. Bahçeli ‘EYTliler çözülmeli’ diyor, sen onu benim külahıma anlat. ‘Asgari ücret artsın’ diyor, elinden tutan mı var?

Rüşvet alanların burnundan getireceğiz. Bu ülkede uyuşturucu satan bütün baronları bu ülkeden sileceğiz. Gencecik fidan gibi evlatlarımıza uyuşturucu alıştırılıyor. Erdoğan ve şürekasının sesi bile çıkmıyor. Kendi genel merkezlerindeki tabloyu görüyorlar mı? O lüks araçların içinde ‘pudra şekeri’ni çekerken hiç düşünmediler mi?

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a Çağrı: Çık Karşıma

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından bir kuruş çıkmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirerek, “Sen ekonomistsin, ekonominin geldiği hale bak. Böyle ekonomiste ‘çakma ekonomist’ denir. Bir bakkal daha iyi yönetir. Yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından bir kuruş çıkmıyormuş. Çıkmıyorsa bütçedeki milyarlar ne? Üstelik dolar, euro olarak veriyoruz. Erdoğan’a bir çağrı yapmak istiyorum; gel çık karşıma sadece şehir hastanelerini soracağım. Cesaret edemeyebilir, vallahi soruları önceden vereceğim, cevapları prompter’a yaz istersen. Yiğidin karşısına çıkacak insanın namuslu ve temiz olması lazım” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, “Asgari ücret 385 dolardan 291 dolara düştü. 94 dolar asgari ücretlinin kaybı var. Asgari Ücret Tespit Komisyonu rakamı yükseltsin dedik, yapılmadı. Saray vatandaşa tasarruf yapın diyor. Bu millet ampulü söndürerek tasarruf yapacak” ifadelerini kullandı. Kanal İstanbul ihalesiyle ilgili söylemini yineleyen Kılıçdaroğlu, “İster içeriden, ister dışarıdan biri bu coğrafyaya ihanet etmek üzere bir ihaleyi alırsa o ihaleye giren ağır bedeller ödeyecektir” dedi.

İktidara geldiklerinde kadınlarla ilgili düzenlemeler yapılacağını ve İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “İktidarımızda, ilk bir hafta içinde İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceğiz. Kadınlara hak vermiyoruz, kadınların hakkını kadınlara teslim edeceğiz” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, “Saray vatandaşa tasarruf yapın diyor. Bu millet ampulü söndürerek tasarruf yapacak” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. “Rahmetli Ecevit’i andık. O bize öğütlemişti, ‘Ne ezen, ne ezilen; insanca, hakça düzen’ demişti. Rahmetli Ecevit’i sevgiyle, saygıyla anıyoruz” sözleriyle konuşmasına başlayan Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi;

“Yarın 10 Kasım. Büyük bir liderin, devlet adamının, herkesin saygı duyduğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 83’üncü ölüm yıldönümü. Her CHP’li kimsesiz hissedenlerin yanında olacağız. Gazi Mustafa Kemal barıştan yanaydı. Zorunda olmadıkça savaşın bir cinayet olduğunu ifade etti. Cumhuriyet ve bağımsız Türkiye’yi hedefledi. Ekonomik bağımsızlığın ne kadar değerli olduğunu bu topraklarda hatırlatan kişidir. Bize düşen görev, güzel cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktır. Hep birlikte cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız.

Vatandaş kendisini çok yalnız hissediyor. Çözüm bekliyor. Emek harcayan, çalışan bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Erzincan’a 21 milletvekili 44 arkadaşımız gitti. Odalara gittiler, vatandaşı dinlediler. Arkadaşlarımızın Türkiye genelinde düzenledikleri raporlar bir akademik çalışmaya değer bir çalışmadır. Bu raporların mutlaka değerlendirilmesi lazım. Arzu ederlerse CHP milletvekillerin her bir il için düzenlediği raporları kendilerine ulaştırabiliriz.

Ekonomik kriz

Çiftçiye gelince para yok. Neden yok? Sanıyorlar ki CHP unutacak. Çiftçi kardeşlerime sesleniyorum; büyük sıkıntınız var biliyorum. Sorunlarınızı çözeceğiz. Bunlar daha henüz 100 lirayı, 30 lirayı ödeyemezken biz ilk bir hafta içerisinde senin bankalardan, tarım kredi kooperatiflerinden aldığın kredinin faizlerini sileceğiz. Milli gelirin yüzde 1’ini çiftçiye vereceğiz. Çiftçinin traktörü ve hayvanı haczedilmeyecek. Her köye ya ziraat mühendisi ya ziraat teknisyeni ve veteriner atayacağız. Balıkçıların sorunlarıyla da ilgilendik. Hopa’dan Samandağ’a kadar 21 ili gezdi. Onların da sorunlarıyla ilgileneceğiz.

Erdoğan’a göre 83 milyon kendisini kucaklıyor. Bankalardaki mevduatın yüzde 58’i döviz. Güvenmiyorlar. Bir şey yapacaklarsa önce vatandaşı dinlemeleri lazım. Dinleyebilirler mi, buna tahammül edemezler. İcra dairelerindeki dosya sayısı 23 milyonu aştı. Türkiye daha önce böyle bir tabloyla karşılaşmamıştı. Zam yağmuru yaşanıyor. Son 6 ayda gübre fiyatlarına 31 kez zam yapıldı. KOBİ’lerin kullandığı doğalgaza yüzde 115, kömüre yüzde 72 zam geldi. 10 milyon civarında asgari ücretli var. Bu asgari ücretlilerin tamamı açlık sınırının altında maaş alıyor. Asgari ücretlinin 94 dolar kaybı var. ‘Asgari ücret tespit komisyonunu toplayın’ dedik. Bu yapılmadı. Saray şöyle bakıyor; eğer vatandaş ekmek bulamadıysa pasta yiyebilir. Saray ‘Porsiyonları küçültün’ diyor. Birisi daha ‘Peygamber efendimiz mideyi biraz boş bırakın derdi’ diyor. Yandaş gazeteler, ‘Alışverişe tok karınla çıkın, küçük market arabaları kullanın’ diyor. En son bakan, ‘Evi daha az ısıtın, tasarruf edin’ diyor. Bu millet tasarruf yapacak ama ampulü söndürerek tasarruf yapacak.

Kanal İstanbul

Kanal İstanbul ihalesine girenler ağır bedeller ödeyecektir. Ülkemizi seviyoruz. İstanbul’un talan edilmesini istemiyoruz. Yabancıların da ortak olmasını istemiyoruz. Büyükelçiliklere de yazı yazdım. ‘Sizin ülkenizden de bu ihaleye giren olursa o da ağır bedeller ödeyecektir’ dedim. Diyorlar ki bizi neden şikayet ediyorsun. Ülkenin menfaatini korumak, İstanbul’u korumak ne zamandır ihbar oldu. Bunu söyleyenler bizim milliyetçiliğimizi asla sorgulayamazlar. İstanbul’a ihanet edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Kanal İstanbul projesine kim girerse ağır bedeller ödeyecektir.

Kadın Hakları

Kadınların haklarını kadınlara geri vereceğiz. İlk bir hafta içerisinde İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayacağız. Cezalarda en ufak indirim olmayacak. Bu konularda özel yetkili mahkemeler kurulacak. Ev içi şiddet olursa, karakola intikal ederse eğitilmiş birimlerde en az 1 kadın polis olacak ve kadının hakkını savunacak. Hem kadına hem aileye sosyal güvence sağlayacağız. Kadınların ve çocukların güvenliğini sağlayacağız. İlk 6 ay içerisinde üst yönetimde yüzde 35 kadın kotası olacak. Kadınlar vali, savcı, emniyet müdürü olamaz mı? Boşanan kadının dramı vardır. Aile destekleri sigortası için ‘yeni başlangıçlar fonu’ kuracağız. Boşanan bir kadın ‘Ne olacak, kim bana iş verecek’ arayışı içine girmeyecek. Sosyal devlet bir numaralı güvencesi olacak. Nafaka gerginliği var, bitireceğiz. Kadının kendi evinde özgürce, huzur içinde yaşaması, çocuklarına bakmasını ‘yeni başlangıçlar fonu’ndan ilk 6 içinde gerçekleştireceğiz. Doğum iznini düzelteceğiz. Kadın lehine pozitif ayrımcılık yapacağız. Daha geniş zaman diliminde işe dönmesini sağlayacağız. Özel sektör için vergi teşviki getireceğiz. Kadının sağlığı tümüyle devlet güvencesinde olacak. Rahim kanserini önleyen aşılar ücretsiz yapılacak. CHP’nin yönettiği bir devlette kadınlar el üstünde tutulacak, hakları teslim edilecek.

Erdoğan’a çağrı

Şahsım, gençlere yap-işlet-devret modelini anlatıyor. Vallahi benim kafam bu işlere basmaz. Benim kafam kul hakkı yemeye basmaz. Sen ekonomistsin, ekonominin geldiği hale bak. Böyle ekonomiste ‘çakma ekonomist’ denir. Bir bakkal daha iyi yönetir. Yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından bir kuruş çıkmıyormuş. Çıkmıyorsa bütçedeki milyarlar ne? Üstelik dolar, euro olarak veriyoruz. Erdoğan’a bir çağrı yapmak istiyorum; gel çık karşıma sadece şehir hastanelerini soracağım. Cesaret edemeyebilir, vallahi soruları önceden vereceğim, cevapları prompter’a yaz istersen. Yiğidin karşısına çıkacak insanın namuslu ve temiz olması lazım.”

Paylaşın