Kılıçdaroğlu’ndan Faiz Çıkışı: Tam Bir Aldatmaca

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bankalara verilecek para için Merkez Bankası faizinin düşürüldüğünü belirtti ve “Peki bankaların faizi düştü mü? Hayır. Tam bir aldatmaca” dedi.

Haber Merkezi / Konuya ilişkin açıklamasının devamında “Merkez Bankası’nda faizler düşünce tüm bankalarda faiz düştü sanmayın” diyen CHP lideri “Tam bir aldatmaca. Devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıktı. Hani nas vardı, hani faiz haramdı?” ifadelerini kullandı.

Osman Kavala davasına da değinen Kılıçdaroğlu, “Osman Kavala AİHM kararına rağmen 1541 gündür hapiste. Onun hapiste olması, onun kişisel sorunu değildir, Türkiye’nin sorunudur” dedi.

Kılıçdaroğlu “Adaleti dağıtmak için kurumlar oluşturmuşuz, mahkemelerimiz var, uluslararası hukuku Anayasamıza koymuşuz. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığını, adaletin olmadığını biliyoruz. Osman Kavala 1541 gündür hapiste. Onun hapiste olması onun sorunu değil, bu Türkiye’nin en temel adalet sorunudur” diye konuştu.

“Genç bir avukata yetki verilerek, bütün rantiyeciler, vurguncular, rüşvetçilerin kendileriyle ilgili çıkan tüm haberleri çıkartmak istediklerini” iddia eden CHP lideri “Gerekirse bu avukatın adını da açıklayacağım. Biz kul hakkı yiyenin hesabını sormazsan niye iktidar oluyoruz?” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir haftalık aranın ardından partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Osman Kavala’nın haksız yere uzun süre hapiste tutulması en büyük adaletsizlik. Osman Kavala AİHM kararına rağmen 1540 gündür hapiste. Adaletsizlik sorununu çözmek Millet İttifakı’na nasip olacak.

Bir gerçeğe adalet camiasının dikkatini çekmek isterim, özellikle İstanbul’daki adalet camiasının dikkatini çekmek isterim. Genç bir avukata yetki veriliyor. Bütün rantiyeciler, vurguncular, rüşvetçiler, yolsuzluk yapanlar, 17-25 Aralık olayları…

Kendileriyle ilgili çıkan bütün olumsuz haberleri sosyal medyadan çıkarmak istiyorlar mahkeme kararlarıyla… Bu konuda genç bir avukata yetki verildi, hakimler uyarıldı. “Bunun açtığı davaları kabul edeceksiniz” denildiğini biliyorum. Gerekirse, iş büyürse o avukatın ismini açıklarım.

“İktidarı kaybetmeden yolsuzluk dosyalarını nasıl yok ederiz” diye düşünüyorlar. Feriştahı gelse yok edemezsiniz.

Biz kul hakkının hesabını sormazsak niye iktidar oluyoruz. Kul hakkını, garip gurebanın hakkını hukuku savunmayacaksak, sormayacaksak biz niye iktidar olacağız.

Anayasa’ya göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Çiftçi de Bağ-kur primini ödemek zorunda. Ancak son bir yılda Bağ-kur primlerine yüzde 45 zam yapıldı. Sadece son bir ayda 30 bin çiftçi ödeyemediği için sistemden çıktı.

“Tam bir aldatmaca”

Deneme sınama yöntemiyle devleti yönetmeye kalktılar. Bankalara verilecek para için Merkez Bankası faizini düşürdüler. Peki bankaların faizi düştü mü? Hayır. Tam bir aldatmaca.

Merkez Bankası’nda faizler düşünce tüm bankalarda faiz düştü sanmayın. Tam bir aldatmaca. Devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıktı. Hani nas vardı, hani faiz haramdı?

Bir AK Partili milletvekilinin yaptığı toplantıda, yine AK Partili bir çiftçinin çıkıp ‘açım aç’ demesi… Normalde AK Partili milletvekilinin ‘nedir kardeşim derdin’ demesi lazım gerçekle yüzleşmesi lazım. Ama tek yaptıkları o çiftçiyi salondan atmak.

Paylaşın

Buldan: 2023’te Önce İktidarınız, Arkasından Enflasyon Düşecek

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Maliye Bakanları çıkmış ‘Bekleyin enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek’ diyor.  Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa 2023 Haziran’ından önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP, sandıkta tek haneye inecek! Ardından da enflasyon tek haneye düşecek.” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomideki gidişatı değerlendiren ve iktidarın politikalarını eleştiren Buldan, tüketici kredilerinde yaşanan faiz artışlarına dikkat çekerek,AKP temsilcilerinden gelen “Doların köpüğünü aldık” sözlerine tepki gösterdi. Buldan, “Gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar AKP-MHP iktidarıdır, yalanları bile yüksek faizli” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı’ açıklamalarını değerlendiren Buldan, “Mutlak tecriti uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini samimi bulmadığımızı ifade etmek isteriz” dedi. Erdoğan, Edirne Cezaevi’ndeki HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın İmralı Cezaevi’ndeki PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘hesap vereceğini’ söylemişti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplansında yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şunları söyledi:

Yarın 19 Ocak, yani Sevgili Hrant Dink’in katledilişinin 15’inci yıl dönümü. Sevgili Ahparig’i saygıyla, sevgiyle ve büyük özlemle anıyorum. Evet, Hrant’sız 15 yıl geçti ama umut dolu o kocaman gülüşünü unutmadık, cesaretini yüreğimize yazdık. Bize emanet ettiği barışı ve yarım kalan özgür ülke düşünü asla unutmadık. Tabii ki katilini de onunla resim çekenleri de onların arkasındaki karanlığı da unutmadık, unutmayacağız. Cinayete giden süreçte rol oynayan üst düzey kamu görevlileri ve rütbeliler hakkında bugüne değin tek bir işlem yapılmadı, tek bir dava açılmadı. Cinayetin arka planı aydınlatılmadı. Sorumlular, cezasızlık zırhıyla korundu, kollandı. Hrant Dink cinayeti, merkezinde devlet görevlilerinin planlayıcı ve yönlendirici olarak yer aldığı bir cinayettir.

Hrant’ı katleden bu mekanizmayı çok iyi tanıyoruz. Roboski’den tanıyoruz. Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İzmir katliamlarından tanıyoruz. Bu mekanizmanın sahipleri; işlenen cinayet ve katliamlar unutulur, yanlarına kâr kalır sanmasın. Bu hakikatler elbette gerçek adalet önünde bir bir açığa çıkacaktır, çıkarılacaktır. Halklarımızın büyük hafızası asla unutmaz,unutturmaz!

Apharig, düşlediğin o özgür ülkeyi, barış ülkesini bu topraklarda mutlaka gerçeğe dönüştüreceğimizi bir kez daha söylüyoruz. Barışa kurşun sıkılan değil kucak açılan, düşlerin ve gülüşlerin yarım kaldığı değil gerçeğe dönüştüğü, nefretin değil sevginin kazandığı güzel bir ülkeyi ve yeni yaşamı birlikte var edeceğiz. Bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.

“İktidar, halkın geçinemiyoruz isyanına kulaklarını tıkadı”

Ekonomi ve geçim derdi can yakıcı bir sorun olarak halkın en temel gündemi olmaya devam ediyor. Çarşıda, pazarda, sokakta, işyerlerinde, marketlerde “geçinemiyoruz” seslerinin yükseldiği, iktidara yönelik öfke ve itirazın giderek büyüdüğü önemli ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Tabii bu seslere iktidarın kulaklarının kapalı olduğunun da biliyoruz. “64 yaşındayım pazarcılık yapıyorum, benim hakkım değil mi evde oturmak?” diyen bir kadının isyanını da “Cebimde 4 lira param var, okulda yemek yiyemiyorum” diyen bir çocuğun çığlığını da market kasalarında fiyatlara karşı yükselen itirazı da bu iktidar duymuyor, görmüyor, görmezden geliyor. Ama biz duyuyor ve görüyoruz.

HDP, emekçi yoksul halkın sesidir, sözüdür. Bu kürsüden ekonomi gerçeklerini, yolsuzlukları, hırsızlıkları bir bir anlatmaya devam edeceğiz. Hafta sonu AKP’nin bir grup başkanvekili teşkilat toplantısında bol bol hamaset yaparken, AK Partili bir vatandaş “Geçin bunları” direyerek itiraz etti Grup Başkanvekilinin söylediklerine. “Esas mevzumuz işsizlik, açız biz” dedi. Tabii bu vatandaşı apar topar salondan çıkarttılar. Çünkü yarattıkları açlık tablosuyla yüzleşmek istemediklerini ve kaçmak istediklerini biliyoruz. Ürettikleri yalan siyasetinin halkta bir karşılığının olmadığını, hikâyelerinin bittiğini görmek istemiyorlar ama daha fazla kaçamayacaklar. Gittikleri her yerde bu gerçeklerle yüzleşecekler. Her yerde halkın “artık düşün yakamızdan” tavrıyla karşılaşmaya devam edecekle.

“İktidarın hamasetine karşı hesap sormanın tam zamanıdır”

Buradan tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: AKP-MHP iktidarının hamasetine karşı çarşıda, pazarda, sokakta, meydanlarda, marketlerde, her yerde “geçin bu yalanları” demenin tam da zamanıdır. Hesap sormanın tam da zamanıdır.

Halka yaşattıkları yetmezmiş gibi her gün çıkıp ekonomiyle ilgili güllük gülistanlık tablo çizmeye devam ediyorlar. Herkesi A Haber izleyicisi sanıyorlar. AKP Genel Başkanı biliyorsunuz “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyerek olmayan bir bağ icat etmişti. Bunu söylediği zaman faiz yüzde 16’ydı. Aynı dönem enflasyon ise yüzde 21’di. Aradan sadece bir ay geçti; faiz 14’e düşürüldü ama enflasyon yüzde 36’yı geçti. Bu iktidar her şeyde tekçidir ama enflasyonları çift hanedir. Böyle giderse 3 haneye de ulaşacaklar. Şu gerçeği de söyleyelim; vatandaş açısından faiz hiçbir zaman düşmedi. Düştü diyenler de yalan konuşuyorlar. Bir vatandaş bugün bankaya gittiğinde ihtiyaç kredisi almak için en az yüzde 31 faiz ödemek zorundadır. Dükkânını açmak için kredi çekecek bir esnaf yüzde 25, taşıt almak isteyen bir yurttaş yüzde 29 faiz ödemek zorundadır. Hani faiz düşmüştü? Her gün TV kanallarında bol bol yalan söyleyerek faizin düştüğünü söyleyenlere bu gerçeği hatırlatıyoruz!

“2023’te önce AKP-MHP iktidarı, sonra da enflasyon düşecek”

Buraya yazıyorum; gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar, AKP-MHP iktidarıdır! Bunların yalanları dahi yüksek faizlidir. Düşmüyor bir türlü! Maliye Bakanları çıkmış “Bekleyin, enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek” diyor. Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan, doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa, 2023 Haziran’ında önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP sandıkta tek haneye inecek, ardından da enflasyon tek haneye düşecektir. Bunların bir başka yalanları daha var. AKP Genel Başkanı durmadan “dolardaki köpüğü aldık” diyor. Bu da köpüklü yalandır! Siz asıl dolardaki kaymağı aldınız, ne köpüğü! Siz doların üzerindeki kaymağı aldınız, yediniz. Yandaşlarınıza 20 Aralık’ta en büyük vurgunu yaptırdınız. Bunu Türkiye halkları çok iyi biliyor.

Bunlarda ne utanma var ne de yüzleri kızarıyor. Bugün ekranlardaki dolar 13,50’lerdedir. Akaryakıtta, market fiyatlarında gerçek dolar 18-20 liradır. Bakın, doların 18 liraya ulaştığı 20 Aralık öncesinde 12 kg’lık mutfak tüpü 212 liraydı. Dolar bugünlerde 13,50’lerde. Aynı tüpün fiyatı daha da arttı ve 244 lira oldu. Dolar 18,50 iken bir aracın yakıt deposu 650 TL’ye doluyordu, şimdi dolar 13,50  iken aynı depo 900 TL’yi geçiyor. Siz neyi düşürdünüz Allah aşkına ya! Buradan iktidara soruyoruz düşürdüğünüz şey ne? Bu kadar fiyat artışının olduğu bir dönemde sizin neyi düşürdüğünüzü, neyin köpüğünü aldığınızı merak ediyoruz. Artan konut ve kira fiyatlarıyla bu ülke insanını kendi ülkesinde neredeyse mülteci durumuna getirdiniz. İnsanlar kiralarını ödeyemezken, öğrenciler harçlarını ödeyemezken İsraf Saray’ının harcamaları ise hiç hız kesmeden devam ediyor.

“Saray sebeptir, ülkedeki açlık ve sefalet sonuçtur!”

2022 yılı yatırım programına göre; Ankara, Muğla ve Bitlis’teki yazlık, kışlık sarayların bakım onarımı ve donanımı adı altında 470 milyon lira yani eski parayla 470 trilyon lira para harcayacaklar. Tüm saraylarının bugüne değin toplam harcaması böylece 4,5 milyar yani 4,5 katrilyonu bulmuş olacak. Saray, Türkiye’nin kaynaklarını yutan büyük bir kara deliktir aslında! Yeterli öğrenci yurdu yapılmamasının nedeni bu kara deliktir. Esnafın, çiftçinin, üreticinin iflas etmesinin; hacizle tarlasına, traktörüne el konulmasının nedeni elbette ki bu kara deliktir. Emeklinin 2500 lira sefalet maaşına mahkûm edilmesinin sebebi elbette ki bu kara deliktir. İşte beka dedikleri aslında tam da budur! Kara deliğin bekasını korumaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Bir kez daha söylüyorum: Yutan Saray sebeptir; ülkedeki yoksulluk, açlık ve sefalet sonuçtur!

“Elektrik fatura bedelinin bir bölümü ÖSO’ya aktarılıyor”

Dolar lobisinden, faiz lobisinden, vergi lobisinden beslenen iktidarın yaslandığı bir başka kaynak biliyorsunuz ki yüksek zamlardır. Kovid pandemisi gibi halkı resmen zam pandemisine maruz bıraktılar. Bu iktidar bunu da bu dönemde yaptı. Hanelere tarihin en yüksek elektrik faturaları gelmeye başladı. En düşük fatura 500 lira. Bir köyde, bir kentte nereye gidip ne kadar aylık elektrik faturası geliyor diye sorsanız gelen elektrik faturası 500 TL’den aşağı olmaz. Haneler, adeta sanayi gibi fatura ödemek zorunda bırakıldı bu dönemde. Bakın bu fatura bedelleri nereye gidiyor, tek tek sıralayayım: Faturadaki bedelin bir kısmı ile İdlib’teki ÖSO çetelerinin elektrik masrafları karşılanıyor, maaşları ödeniyor. Faturalardan TRT katkı payı kaldırılmıştı ama ÖSO payını eklediler. İdlib’in elektriği çok ucuz bir fiyatla Türkiye’den sağlanıyor. Fatura bedelinin bir diğer kısmı ile İsraf Sarayının maskeli baloları, şatafatları karşılanıyor. Saraylarının ışık bedeli karşılanıyor. Bitmedi. Fatura bedelinin bir bölümüyle yandaşlara dağıtılan ihalelerin garanti bedeli ödeniyor.

Tüm bunlardan sonra geriye kalan küçük bir miktar ise yurttaşın kullandığı elektriğin bedelidir. Tarihte böyle bir dolandırıcılık, tarihte böyle bir hırsızlık ne görüldü ne görülecek! Elektrik hattını soygun hattına çeviren bu iktidardır. Aynı dolandırıcılığı doğalgazda da yapmaya devam ediyorlar. “Hayaldi, gerçek oldu” diyen iktidar, insanları sobalı günlere geri götürdü. Artık soba almak, soba ile ısınmak da cep yakıyor. Bugün ortalama bir soba 1.300 TL’dir. Sobayı kullanmak için 1 ton odun alsan 1.500 TL, bir ton kömür alsan 3.000 TL ödüyorsun. 4.250 TL asgari ücretli çalışanlar, 2500 TL emekli maaşı alan insanlar nasıl ısınsın, faturalarını nasıl ödesin, karnını nasıl doyursun? Çocuğunu okula nasıl göndersin? Bu soruları iktidara soruyoruz.

“İktidarın ekonomisi suç ve rant ekonomisidir”

Kul hakkının yendiği; hukuksuzluğun, haksızlığın, dolandırıcılığın iktidar için bu kadar kolay yapılabildiği ekonominin adı Suç ve Rant Ekonomisidir. Bu suç ekonomisinin her aşamasında en çok sömürülen kesim ise kadınlardır. Salgın hastalık koşullarında işsiz kalıp aç yatanlar, faturasını ödeyemeyenler, bakkala borç ekmek dahi yazdıramadıkları bir dünyanın içinde olanlar, emeklilik hakları hiç olmayanlar… Onlar hep içimizde. Verdikleri emeğin karşılığını alamayıp bir de kötü muamele görenler, kendisine eşya gibi davranılanlar, köleliğin günümüz versiyonu ev emekçisi kadınlardan bahsediyorum.

İş gücünün önemli bir parçası olan kadınlar, aç kalmamak, çocuklarına sıcak bir tas çorba verebilmek uğruna en güvencesiz koşullarda çalışıyorlar, buna mecbur bırakılıyorlar. Ev emekçisi kadınların ortalama bir günlük çalışma ücreti 150-200 TL arasında değişiyor. Tabii her gün iş bulma imkânları da yok. Kadınlar iş bulmakta zorlanıyor ve çalışamayan milyonlarca kadın var. Bu ücretin 10 ile 20 TL arası zaten yol parasıdır. Yemek yeseler bu paradan geriye hiçbir şey kalmayacak. O yüzden açlığa katlanıyorlar. Ev hizmetlerinde aylık düzenli çalışabilen kadınların maaşı ise en fazla 2000 TL ile 3000 TL arasındadır ve bunlar da sigortasız olan kadınlardır. Söyleyin bana bu para ile kadınlar kira mı verecek, çocuk mu okutacak? Fatura mı ödeyecek, yoksa sadece hayatta kalmayı mı başaracak?

“Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomi düzelmez, ülke refaha kavuşmaz “

AKP Genel Başkanı muhalefetteyken dönemin iktidarına aynen şöyle soruyordu: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Soruyorum sizlere.” Şimdi bu soruları biz de kadınlar adına iktidardaki Erdoğan’a soruyoruz: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik ve su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Buradan bize cevap verin”. Ne cevap verecek vicdanları yüzleri var. Yüzsüzlük de vicdansızlık da bunlarda. Hatırlarsınız, küçük ortakları da muhalefetteyken “Nobel ödüllü on iktisatçı getirseler, Erdoğan gitmeden ekonomideki sorunlar çözülemez” demişti. Zamanında doğruyu söylemiş ama sonra kendisi de pusulayı şaşırdı! Şimdi Erdoğan’ın yanlışlarının arkasına takılmış. Biz de diyoruz ki; AKP-MHP, Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomik sorunlar çözülmez, bu ülke huzura ve refaha kavuşmaz. Bunlar gitmeden kara delik kapanmaz, talan düzeni bitmez. Bu kesindir. İnşallah ilk seçimde bu ikisini de göndereceğiz. O zaman bu ülke huzura da refaha da kavuşacak.

Kendisi çökerken, halkı da çökertmek isteyen bir iktidarın varlığı gerçekten korkunçtur. Bakın, son 10 günde bu ülkede neler yaşandı, insanlar nasıl bir çöküşün eşiğine getirildi. Birkaç örnekle bunu açıklamak istiyorum. Enes Kara. Daha 20 yaşında bir tıp öğrencisiydi. Kaldığı tarikat yurdunda baskı ve dayatmalar nedeniyle yaşamdan koptu. Enes’i yaşamdan koparan düzen, sosyal devlet olmanın gereği olan öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamayan düzendir. Yaşamları karartan düzen, AKP’nin Ensar düzenidir, TÜRGEV ve TÜGVA düzenidir.

“Bir başka örnek Dilara Yıldız”

Genç bir kadın avukat. Bir erkek tarafından katledildi. Yargıtay Başkanının “Sadece Türkiye’de kadın cinayetleri işleniyormuş gibi bir algı yaratılıyor” sözünün üzerinden 3-4 gün geçtikten sonra Dilara Yıldız katledildi. Dilara’nın asıl faili, her defasında erkek failin sırtını sıvazlayan kadın düşmanı erkek yargı ve iktidar düzenidir. İstanbul Sözleşmesinden çekilen iktidar zihniyeti bu cinayetin bizzat ortağıdır.

Daha 28 yaşındaydı. Pandemi döneminde aldığı borçları ödeyemediği için Eskişehir’de canına kıydı. Pehlivan’ı öldüren düzen, AKP-MHP iktidarının talan ve yolsuzluk ekonomisidir.

16 yaşındaydı. Babası KHK’li bir öğretmen ve 4 yıldır cezaevinde. 16 yaşındayken yaşamdan koparıldı. 16 yaşındaki çocuğu hayattan alan düzen, çocukların geleceğini çalan bu karanlık düzendir. Bunun adını net olarak koyalım.

İstanbul’da uyurken katledilen Suriyeli bir göçmendir. Geçen ay da İzmir’de 3 Suriyeli mülteci evlerinde yakılarak katledildi. Mültecilerin katledilmesine ve ırkçı saldırılara maruz kalmasına yol açan düzen, AKP-MHP iktidarının savaş düzenidir. Suriye savaşındaki ortaklığıdır, her gün yürüttüğü nefret siyasetidir.

Newroz alanında herkesin gözü önünde katledilen Kemal Kurkut. İstinaf Mahkemesi, katledeni değil Kemal Kurkut’u suçlu buldu. “Saldırgan bir eylemci” dedi. Yargısız infaza yargı zırhı getiren bu düzen, faili meçhul cinayetlerin ve Susurluk’un devamı bir düzendir. Hukukun da adaletin de katledildiği bir düzendir.

“Cezaevlerindeki arkadaşlarımızı baskılarla yıldıramazsınız”

Bir diğer mesele cezaevleri. Dışarıda toplumsal yaşamı kuşatan politikanın bir diğer hedefi de bildiğiniz üzere cezaevleridir. Cezaevlerinde 12 Eylül düzeni dayatılmaktadır. Cezaevlerinden 7 cansız beden çıktı. Acil tahliye edilmesi gereken hasta tutsakları tabuta mahkûm eden vicdansızlık ve hukuksuzluk zihniyeti devam etmektedir. Düşmanlık politikasını Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sevgili Leyla Güven arkadaşımızı tehdit etmeye kadar vardırdılar. Arkadaşlarımız Figen Yüksekdağ, Edibe Şahin ve Gülser Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında cezaevinde yaşamını yitiren Garibe Gezer’in ölümü sonrası “baskılar bizi yıldıramaz” sloganı attıkları gerekçesiyle disiplin cezası verildi. Arkadaşlarımız baskılar bizi yıldırır mı diyecekti, bunu mu bekliyordunuz! Tabii ki baskılarınız, tehditleriniz bugüne kadar yıldıramadı, bundan sonra da yıldıramayacaktır. Halen anlamadınız mı? Kenan Evren bu düzenden sonuç alamadı, siz de asla alamayacaksınız!

“Umudumuzu büyütelim, göreceksiniz her şey değişecektir”

Yaşamdan koparılan insanlar, katledilen kadınlar, mülteciler, yok edilen gelecek, çalınan umutlar, karartılan hayatlar, yargı zırhıyla kapatılmak istenen katliamlar, cezaevlerindeki işkenceler, bütün bunlar son dönemlerde yaşadıklarımız ve tanık olduklarımız. Bu tablo AKP-MHP iktidar düzeninin ülkeyi içerisine sürüklediği çöküşün ve uçurumun bir fotoğrafıdır. Adaletsizliğin ve zulmün bir fotoğrafıdır. Hukuksuzluk düzeninin bir fotoğrafıdır. Türkiye gerçeklerinin fotoğrafıdır. Ölüm siyasetinin bir fotoğrafıdır. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Hiç kimse bu iktidara bakarak umudunu ve yaşam sevincini asla kaybetmemelidir. Elbette bugünler geçecektir. Mücadelemizi ve toplumsal dayanışmamızı büyüterek bu devranı mutlaka halkın lehine döndüreceğiz. Yaşama sımsıkı bağlanalım ki büyük değişimi başaralım! Zulüm karşısında direnelim ki zalimlerin kaybettiğini görelim! Güzel günleri birlikte karşılayalım. Yaşamı kuşatan karanlığın karşısında hiç yılgınlığa düşmeyelim. Biz umudumuzu büyütelim, cesaretimizi arttıralım. Göreceksiniz her şey değişecektir, dönüşecektir!

“HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir”

HDP işte bu değişimi ve dönüşümü başarmak için vardır. HDP’yi engelleyebilmek, durdurabilmek için uğraşadursunlar; bizler yolumuza kararlılıkla ve en güçlü şekilde, halklarımızla birlikte devam edeceğiz. Bir kez daha vurguluyor ve altını önemle çiziyorum: HDP’nin durduğu nokta demokratik siyaset zeminidir. HDP’yi silah, şiddet ve çatışmayla bağdaştıramaz, öyle bir fotoğrafın içine yerleştiremezsiniz. İftiralarla partimizi illegalize etmeye çalışan yalan merkezlerine buradan tekrar sesleniyoruz: HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir. Demokratik çözüm ve barış zeminidir. Halkımıza verdiğimiz sözün gereği olarak durduğumuz zemin aynı zamanda demokratik mücadele zeminidir. Her koşulda bu zeminde yürümeye kararlı olduğumuzu özellikle ifade ediyorum. HDP, demokratik siyaseti tercih edenlerin mücadele ettiği bir partidir. Bunu hiç kimse engelleyemeyecektir.

Demokratik çözüm ve toplumsal barış için diyalog ve müzakereye dayalı yöntem tek çözüm yoludur. Bu çerçevede İmralı’da yürütülecek diyalog görüşmelerini sonuna kadar destekleriz. Ancak bir taraftan mutlak tecridi uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini asla samimi bulmuyoruz. Bir tarafta rehin tutulan demokratik siyasetçiler Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak ve tüm arkadaşlarımız, diğer tarafta ise İmralı’da ağırlaştırılan tecrit. Sürdürülen bu iki durumu da bu iki durum üzerinden yürütülen tartışmayı da doğru bulmuyoruz, kabul etmiyoruz. Bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Bizler demokratik çözümün, demokratik müzakerenin ve onurlu bir barışın zeminini yaratma konusunda sonuna kadar kararlıyız.

“Muhalefetimizi hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz”

HDP; halkın sesini, sokağın ve meydanların sesini, milyonların barış taleplerini Meclis’e, Meclis’in sesini halka taşımak üzere yola çıkan köklü bir partidir. Buradaki demokratik muhalefetimizi de hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz. Bu vesileyle buradan hakkını arayan Birleşik Metal İş üyelerinin de BBC’de grevde olan gazetecilerin de yanında olduğumuzu belirtiyor, direnişlerini buradan selamlıyoruz.

İşte bize ittifaklarımızı soruyorlar ya açıklayalım. Bizim ittifakımız; grev çadırındaki işçilerdir, bütün ekonomi bakanlarından daha iyi ekonomi bilen işportacı Zehra Teyzedir. Bizim ittifakımız, kardeşleri Enes Kara için Taksim’e çıkan ve polis müdahalesine karşı direnen genç yoldaşlarımızdır. Bizim ittifakımız; havasını, toprağını, deresini, suyunu savunan Havva Anadır Havva Ana! Bizim ittifakımız; her gün öldürülen kadınlar için adliye adliye gezen, sokakları dolduran, hiçbir şeyden korkmayan kadınlardır. Bizim ittifakımız, barış isteyen milyonlardır. Bu kadar açık ve nettir. Bizim ittifakımız, kayyıma karşı halkın sandıktaki iradesidir. Bizim ittifakımız, toplumdaki büyük itirazı inşaya çevireceğimiz büyük dönüşüm ittifakıdır.

“İktidarın siyaseti ve hikayesi bitti; asıl hikayeyi HDP yazacaktır”

İşte HDP’nin ne yapacağını merak edenlere söyleyelim; toplumsal muhalefetin, demokratik muhalefetin, eşit ve birlikte yaşamın, ortak geleceğin, barışın temel taşıyız, taşıyıcı kolonuyuz. Mücadele bayrağını hep en önde taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz. Ülkenin çözümsüz bırakılan temel sorunları ve ekonomik çöküş konuşulmasın diye halkın, sokağın gündemini saptırmaya çalışan iktidarın hikâyesinin de siyasetinin de bittiğini herkes görüyor. İşte asıl büyük hikâyeyi, umudu yeniden inşa eden Türkiye’nin ezilen, emekçi yoksul halkları yazacaktır. Emekçiler yazacaktır, kadınlar yazacaktır, gençler yazacaktır; adaletten, barıştan ve demokrasiden yana olan büyük vicdanlar yazacaktır. Kısacası HDP yazacaktır!

Bu hikâye de herkesin ortak kazancı olan güçlü bir demokrasidir, güvence altına alınmış özgürlüklerdir, herkes için adalettir. Sağlam temeller üzerine kurulacak toplumsal barış ve onurlu bir yaşamdır. Umutlu olalım ve HDP’de kalalım. Kimse kuşkuya kapılmasın, çünkü HDP gittikçe büyüyen ve güçlenen bir partidir. Bunu da ispatlamaya her gün hazırdır.”

Paylaşın

Döviz Ve Altından TL’ye Geçen Kurumlara Vergi İstisnası Geliyor!

Türk Lirası’na geçişte kurumlara vergi istisnası TBMM’de komisyondan geçti. Yabancı para ve altınlarını TL’ye çeviren kurumların kur farkı kazançları dahil olmak üzere, açılan vadeli Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarındaki faiz ve kâr payları vergiden istisna olacak.

Vergi Usul Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülerek kabul edildi.

Bu politikanın amacı, Türk Lirası’nın bankacılık sistemindeki toplam mevduat ve katılım fonundaki payının artırılması ve finansal istikrarın desteklenmesi.

Buna göre kurumların döviz tevdiat ve katılma hesaplarında bulunan yabancı paralarını dördüncü geçici vergi dönemine ilişkin beyannamenin verilme tarihine kadar TL’ye çevirmeleri ve bu suretle elde edilen TL varlıkları en az 3 ay vadeli TL mevduat ve katılma hesaplarına geçirmeleri durumunda, dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan kur farkı kazançlarının son üç aya isabet eden kısmı istisna edilecek.

Ayrıca yabancı para cinsinden varlıkların TL’ye çevrildiği tarihte oluşan kur farkı kazançları ile vade sonunda elde edilen faiz ve kâr payları vergilendirilmeyecek.

Bu istisnaya TL’ye dönüşümün desteklenmesi için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yapılan destek ödemeleri ve dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan faiz ve kâr payları da dahil ediliyor.

Vadeden önce çekim yapılırsa gecikme faiziyle vergi alınacak

Bu kapsamda bir geçici vergi döneminden sonra TL’ye geçişin gerçekleşmesi durumunda dönem sonu ile TL’ye çevrildiği tarih aralığına isabet eden kur farkı kazançları da istisna edilecek.

Aynı durum kurumların altın hesaplarından geçiş yapmaları durumunda da geçerli olacak. Komisyon’da kabul edilen önergeyle bu istisnalar kazançları bilanço esasına göre tespit edilen gelir vergisi mükellefleri için de geçerli olacak.

Bu kapsamda açılan hesaplardan vadesinden önce çekim yapılması durumunda, istisna edilen tutarlar nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler, ceza ve gecikme faizi uygulanarak tahsil edilecek.

Paylaşın

Anayasa Değişikliği Rafa Kalktı, Seçim Yasası Da Sallantıda

Gazeteci Murat Yetkin, “Anayasa değişikliği rafa kalktı, seçim yasası da sallantıda” balıklı yazısında, AK Parti ve MHP’nin kendi taslak çalışmalarını yaptığı anayasa değişikliğinin rafa kalktığını, Bahçeli’nin gündeminde olan seçim yasası değişikliği ise TBMM’ye getirilmesinin geciktikçe sallantıya girdiğini ifade etti.

Murat Yetkin, “Güvenilir kaynaklara göre, AK Parti ve MHP’nin Cumhur İttifakının cumhurbaşkanlığı seçiminden önce anayasa değişikliğine gitme planları fiilen rafa kaldırılıyor. Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gerekse MHP lideri Devlet Bahçeli’nin gündeminde olan seçim yasası değişikliği ise TBMM’ye getirilmesi geciktikçe sallantıya giriyor” dedi.

Murat Yetkin, seçim barajını yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürecek seçim yasasının ekim ayında Meclis’e getirileceği söylenmesine karşın bu konuda da henüz bir gelişme olmadığını hatırlattığı ‘yetkinreport.com’daki köşesinde şu noktalara dikkat çekti.

“Seçim, Erdoğan ve Bahçeli’nin defalarca söylediği gibi zamanında yapılacaksa 18 Haziran 2023’te yapılması gerekiyor. Anayasanın 67’inci maddesiyse ‘Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz’ diyor. Bunun anlamı, yine de erken seçim yapılamayacağı değil, ancak yapılırsa seçim yasası değişikliğinin uygulanamayacağı. Dolayısıyla iktidar eğer yeni bir seçim yasası çıkarıp uygulamak istiyorsa 18 Haziran’dan bir gün öncesinden bir yıl önce, yani 17 Haziran 2022’de yürürlüğe girmesi gerekiyor.”

Bu noktada Anayasa Mahkemesi’ne başvuru ihtimalinin hesaba katılması gerektiğine dikkat çeken Yetkin “Eğer CHP Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yaparsa bu takvim fena halde şaşabilir. Özellikle MHP açısından önem taşıyan barajın yüzde 7’ye indirilmesi bakımından” diye yazdı.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Zincir Marketlere Yeni Düzenleme Yolda

Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Taslağı, acil talepleri karşılayacak şekilde birkaç maddelik torba teklif hâlinde Meclis’e sunulacak. Hazırlanan torba teklifle 1.500 metrekareden büyük mağazalar hariç olmak üzere zincir gıda marketlerinde tütün ürünleri, mobilya, cep telefonu, elektronik eşya ve beyaz eşya satışı yasaklanacak.

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre, mahalle bakkalları başta olmak üzere küçük ve orta ölçekli esnafın rekabette zorlandığı zincir marketlere ilişkin yeni kriterler belirlendi. AK Parti, bakkalları zincir marketlerle rekabet edebilir hâle getirecek torba teklif hazırlıklarını başlattı.

Yıllardır tartışılmasına rağmen bir türlü kanunlaştırılamayan Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Taslağı, acil talepleri karşılayacak şekilde birkaç maddelik torba teklif şeklinde Meclis’e sunulacak. Perakende ticaretle ilgili çerçeve kanun ise bütün paydaşlarla yapılacak değerlendirmelerden sonra gündeme getirilecek.

TESK Başkanı Bendevi Palandöken de geçtiğimiz günlerde, zincir marketlere ekmek ve sigara satılması yasağı getirilmesini talep etmişti. AK Parti’nin hazırladığı torba teklifle, özellikle zincir marketlerde satılamayacak ürünler belirlenecek.

AK Parti ekonomi kurmayları “Sektör temsilcileri öncelikle bu taleplerinin karşılanmasını istiyor. Artık esnaf, zincir marketlerle baş edemiyor. Rekabet edemiyorlar. Çünkü zincir marketler gidip tarladan ürünü alıyor; aracı yok, getirip rafta satıyor. Veya mesela bir süt fabrikası ile anlaşıyor. ‘Sadece bana üreteceksin’ diyor. Fiyatı belirliyor. Üretim sadece o market zinciri yapılıyor. Üretici de bir anlamda bunlara mahkûm oluyor. Küçük esnaf ise aracılardan alıyor. Nasıl rekabet edecek? Her sektör etkileniyor, zincir market elektronik eşya satıyor, karşı dükkânda aynı ürünleri satan esnaf etkileniyor. Bunlara izin verilmeyecek” dedi.

Hazırlanan torba teklifle, zincir marketlerin açılmasına ilişkin kriterler ile büyüklüklerine göre hangi ürünleri satamayacakları belirlenecek. 1.500 metrekareden büyük mağazalar hariç olmak üzere zincir gıda marketlerinde tütün ürünleri, mobilya, cep telefonu, elektronik eşya ve beyaz eşya satışı yasaklanacak. Züccaciye, tekstil ürünleri gibi mallara da marketlerin büyüklüklerine göre satış yasağı getirilecek.

Paylaşın

HDP’li Güzel’in Dokunulmazlık Dosyası TBMM’de

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı fezlekesi Meclis’e gönderildi. Güzel hakkındaki dokunulmazlık dosyası Adalet Anayasa Karma Komisyonu’na havale edildi.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre; “Terör örgü üyeliği” suçlamasıyla hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istenilen Güzel’in fezlekesi öncelikle karma komisyonda ele alınacak. Komisyon ve Genel Kurul’da dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar verilmesi halinde, bu dosyadan yargılama yolu açılmış olacak.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin önceki gün yapılan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında, Güzel hakkındaki fezlekenin, öncelikle TBMM Anayasa Adalet Karma Komisyonu gündemine alınması talimatı verdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmişti. Edinilen bilgiye göre Erdoğan, bir milletvekilinin “PKK’lı bir teröristle fotoğraflarının ortaya çıkmasına eyvallah diyemeyeceklerini” belirterek, Güzel hakkındaki dokunulmazlık fezlekesinin ayrılarak öncelikle karma komisyon gündemine alınmasını istedi.

Güzel hakkındaki Meclis’te bulunan diğer dokunulmazlık dosyalarının da öne çekilmesi gündemde.

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin düzenlediği hava operasyonunda öldürülen Volkan Bora’yla birlikte görüntüleri kamuoyuna yansımıştı.

Fotoğrafın çekildiği sırada çözüm sürecinin devam ettiğini, o dönem hiçbir siyasi parti ile ilişkisinin olmadığını, Bora’nın üzerinden çıkan fotoğrafla ilgili de hakkında şimdiye kadar bir soruşturma açılmadığını belirten Güzel, 5 yıl önce ele geçtiğini tahmin ettiği fotoğrafların kendisine yönelik “kumpas” amaçlı kullanıldığını savunmuştu.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Erdoğan Tefecilere Hizmet Ediyor

Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “AK Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleri fakirin değil soyguncuların yanında yer almıştır. Hem hak, hukuk diyecekler 84 milyon insan soyuluyor kim soydu bunları deyince hayır diyorlar. Siz ortak mısınız onlara? Siz o soyguncuların ortağı mısınız? Erdoğan tefecilere hizmet ediyor” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomiye ilişkin eleştirilerini sıralayan Kılıçdaroğlu, “Şu anda devlet yönetilmiyor. Hükümet çoklu organ yetmezliği yaşıyor. Adalet, devleti ekonomik bağlamda sağlıklı yönetim istiyorsanız ekonomide de adalet olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım” diye konuştu.

“Yargının en tepesindeki başkan, Anayasa Mahkemesi Başkanı da adaletsizliği söylüyor” diyen Kılıçdaroğlu, Zühtü Arslan’ın sözlerini aktardı. Kılıçdaroğlu, “Evet, temel bir meselemiz var. Adaleti sağlamazsınız devleti yönetemezsiniz, güveni sağlayamazsınız, bir araya gelemezsiniz, toplumsal bilinciniz gelişmez. Devletin dini adaletse bunların yaptığı ne? Her yerde adaletsizlik var” diye konuştu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, “20 Aralık gecesi dolarda ciddi düşüş oldu. Birileri 18 liradan dolarını bozdurdu, 13 liradan dolar aldı. Milyarlarca lira para kazandı birileri. Bunu Meclis’te araştıralım dedik. AK Parti ve MHP milletvekilleri ‘Bunu araştırmayın’ dedi. Milletime şikayet ediyorum. Hem hak, hukuk diyecekler; bu milleti kim soydu? Siz ortak mısınız onlara?” ifadelerini kullandı.

Son dönemde gelen zamları eleştiren Kılıçdaroğlu, “Bir yılda akaryakıta gelen zam 46 kez. Dolar artar zam gelir, dolar düşer yine zam gelir. Dolar yükselince zam yapıyorsun ama dolar düşünce niye zam yapıyorsun? Galiba trafik sorununu böyle çözecekler. Elektriğe yüzde 127 zam. Bir de dükkan kirası var, bir de eleman masrafı var… Nasıl geçinecek bu işletme? Bir avuç insana milyarları kazandırdılar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“Elbette ki hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz, yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz. Güzel Türkiye’mizde, güzel coğrafyada huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. O kadar güzel hasleti var ki bu toplumun, komşu komşunun külüne muhtaçtır denir. Komşuluk ilişkilerimiz vardı, dostluklarımız vardı… Neredeyse herkes birbirine düşman olmaya başladı ama Türkiye’yi bu atmosferden çekip çıkaracağız, o eski güzel günlerine, anlayışlı günlerine yeniden kavuşturacağız. Bunun sözünü 84 milyon vatandaşıma veriyorum. 84 milyon vatandaşım umutsuzluğa kapılmasın.

“Barış Akademisyenleri”nin kanun hükmünde kararname ile atılmalarının, görevlerinden atılmalarının altıncı yılı; unutmadık onları, unutmayacağız. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılabilmeli, üniversiteyi üniversitede yapan budur. Eğer üniversitede siz düşünceyi sınırlarsanız üniversite, üniversite olmaktan çıkar, orası bildiğimiz normal ilkokul, ortaokul, lise gibi bir kuruma dönüşmüş olur. O nedenle üniversitenin önemini ve değerini bilmemiz gerekiyor.
Bursa Orhaneli’nde 4 itfaiyeci can kurtarmaya giderken hayatlarını kaybettiler, onlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Konyaspor’da sevilen, sayılan milli futbolcumuz Ahmet Çalık hayatını kaybetti. Konyaspor’a, Konyalılara, spor camiasına da başsağlıklarımı diliyorum.

Efendim dün 10 Ocak’tı, Dünya Çalışan Gazeteciler Günüydü. Basın özgürlüğü raporu çıktı bu konuda Basın Konseyi’nin. Sadece raporun bir bölümünü okuyacağım. Kapanan gazeteler ve 2021 tablosuyla ilgili şunu söylüyor: “Kapanan gazeteler ve televizyonlar çok sayıda işsiz kalan 12 bini aşkın basın emekçisi; gözaltına alınan, yargılanan, mahkûm edilen gazeteciler; saldırıya uğrayan, sokak eşkıyalarınca öldüresiye dövülen gazeteciler; gazetecileri hedef alan polis şiddeti; habere erişimin kamu gücüyle engellenmesi, ifade ve bazı basın özgürlüğünün hiç olmadığı kadar kısıtlanması, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılması demokrasilerde kabul edilemez” diyor.

Evet, aslında siyasetçiler için basın özgürlüğü kadar değerli bir şey yoktur. Çünkü biz siyasetçiler Türkiye genelinde, hatta dünyada nelerin olup bittiğini belki yeteri kadar öğrenemeyebiliriz belli bir zaman dilimi içinde. Ama medya, hele bugünkü medya, sosyal medya da dahil olmak üzere medya bize bütün doğruları araştırır ve önümüze koyar, haberi önümüze koyar ve bizler de gerçekleri öğreniriz. Bir yerde bir hata mı yapıldı? Bir yerde bir haksızlık mı yapıldı? Bir yerde birisine hakkı mı yenildi? Siyasi otorite hemen müdahale edip o haksızlığı gidermek ister. Ama siz tek sesli bir basın yaratırsınız, o zaman haksızlığı veremezsiniz. Tam tersine sizi öven, sizi alkışlayan gazeteciler… Oysa siyasetçinin alkışa değil, siyasetçinin sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. O zaman siz devleti adaletle yönetmiş olursunuz.

Ama buradan basın dünyasına da bir şeyler söylemek isterim: Hiç meraklanmayın, az kaldı zaten. Göreceksiniz önümüzdeki süreçte kim olursa olsun, hangi kalem olursa olsun, ahlaklı davrandığı sürece basın özgürlüğünü görecekler. İstediklerini yazabilecekler, istedikleri gibi siyasetçiyi eleştirecekler, biz de o eleştirilerden ders almasını bileceğiz. Bunun altını özellikle çizmek isterim.

Efendim Adıyamanlılar, Adıyaman tütün üreticileri “illa bizim derdimiz mutlaka dile getirin” diye söylediler, onların dertlerini dile getireceğiz. Sadece Adıyaman’da değil, Adıyaman başta olmak üzere Malatya, Çanakkale, Artvin, Bitlis, Düzce, Mardin, Muş, Bingöl, Batman, Diyarbakır, Hakkari ve Hatay illerinde kıymalık tütün üretiliyor, kıyılıyor ve bu piyasada satılıyor. 3 yılla 6 yıl arasında hapis cezası “belli kurallara uymasınız” diyor. Kuralların temelinde de bir kooperatif kurun. Kooperatifler bugüne kadar kurulmadı. Şimdi 3 yılla 6 yıl arasında insanlar hapse atılacak. Ya hapishaneler dolu kardeşim ya, dolu kardeşim. Bu insanların ekmeğini niye ellerinden alıyorsunuz? Bu insanları neden hapisle tehdit ediyorsunuz? Tütün üreticileri de meraklanmasınlar, onların da sorunlarını çözmek benim boynumun borcu olacaktır. Herkes bunu bilsin.

Efendim; mağdur olan ya da hak arayan ama hakkını yeteri kadar alamayan bir grubumuz var: Engeliler. Engellilerle ilgili Anayasa’da özel bir düzenleme var. “Devlet, sakatların korunmasını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirler alır” diyor. Alabilir değil, “alır” diyor, “alacak” diyor. “Sakatları koruyacaksın, toplum hayatını, hayatına intibaklarını, uyumunu da sağlayacaksın” diyor. Bunu Anayasa iktidarların, yapması gereken temel bir kural olarak önüne koymuş vaziyette. Toplum hayatına uyumunu sağlamak iktidarların görevidir, engelliler için bunlar yapılacak. Tabii şöyle bir şey: Parlamento, zaman zaman gelen yasa teklifleriyle ilgili görüşlerini beyan ediyor. Örneğin engellilerin istihdamı için özel sektörde yüzde 3, kamu sektöründe de yüzde 4 kontenjan var. Bütün engelli kardeşlerim de biliyor ki, binlerce engelli kadrosu şu anda boş. Dışarıda pek çok engelli var işsiz ama bunlar istihdam edilmiyorlar. O kadroları da Allah nasip eder, iktidar olduğumuzda göreceksiniz bütün engellilere hakkaniyetli, adalet ölçüsü içinde kadrolarını teslim edeceğiz. Onlar da çalışacak, onlar da üretecek, onlar da alın teri dökecek, onlar da evlerine helal ekmek götürecek. Ne zaman? Bizim iktidarımızda, milletin iktidarında.

Tabii engellinin eğitilmesi lazım, eğitim kurumları lazım. Bununla ilgili kamunun eğitim kurumları var. Özel sektörün de engellileri eğitmesiyle ilgili özel bir yasa çıkmış vaziyete, 5580 sayılı yasa. Bu yasaya göre özel sektör de engelliler için özel eğitim kurumları açıyor ve bu özel eğitim kurumlarında engellileri eğitiyor. Özel eğitim kurumları, özel eğitim olduğu için burada görev yapan öğretmenlerin bazı özelliklerinin olması lazım. Örneğin işitme engeliyle ilgili nasıl ders verecek, görme engelli ile ilgili nasıl ders verecek gibi özel niteliklerinin olması lazım ve özel programlarının olması lazım. Bunların okuyup çalışıp, sınavlara girip, mezun olmaları lazım. Bu konuda özel eğitim kurumları da ellerinden gelen çabaları gösteriyorlar. Özel eğitim kurumlarında çalışan sayısı 47 bin. Ortalama 47 bin kişi özel eğitim kurumlarında şu anda çalışıyor; kimisi öğretmen olarak, kimisi yönetici olarak, kimisi engellilere yardımcı olmak açısından çalışıyor. 425 bin engelli özel eğitim kurumlarında eğitiliyor. Engelli çocukların servis hizmetlerini bu kurumlar ücretsiz kendileri sağlıyorlar. Ailelerden de hiçbir ücret alınmıyor; her bir birey için devlet belli bir para ödüyor bunlara, özel eğitim kurumları engelleri eğitsin diye.

2006 yılında her bir engelliyi için Milli Eğitim Bakanlığı, asgari ücret kadar özel eğitim kurumlarına bir para ödüyordu. Ama bugün bu rakam asgari ücretin yüzde 20’sine kadar indi. Dün bir tebliğ yayınlandı, yüzde 35 zam yapmışlar bu ücretlere. Ya arkadaş, asgari ücret yüzde 50 arttı, elektrik fiyatları yüzde 127 arttı, mazot fiyatları yüzde 50 arttı. Peki bu insanlar nasıl yapacaklar bu eğitimi? Engellinin eğitimine bile yeteri kadar kaynak ayıramayan bir iktidar var. Bütün engelli anne babalara sesleniyorum: Bizim iktidarımızda göreceksiniz, bütün engelliler okullarında rahat huzur içinde eğitim alacaklar. Devlet her türlü desteği yapacak onlara ve o çocuklar mezun olduklarında da inşallah işleri de hazır olacak ve çalışacaklar.

Efendim, 10 Ocak zirai eğitimin başlangıcının 176’ıncı yılı. 176 yıl önce, 10 Ocak 1846’da İstanbul’da Mektebi Zirai Şahane kuruldu ve eğitime başladı. 176 yıldır bu topraklarda çiftçiye yardımcı olmak açısından ziraat mektepleri, şimdi ziraat fakülteleri görevi yapıyor. Daha önce atama bekleyen öğretmenlerle çok sohbet ettik. Çok geldiler; sadece bize değil bildiğim kadarıyla bütün siyasi partilere gidiyorlar, haklarını arıyorlar. “Okullardan mezun olduk ama bize iş lazım.” Dolayısıyla atama bekleyen öğretmenler vardı, atama bekleyen sağlık çalışanları vardı, şimdi atama bekleyen ziraat mühendisleri var. Onlar da bana geldiler, “siz dillendirin” dediler. “Siz dillendirirseniz beyefendi duyabilir” dediler. “O sesi dikkatle dinliyor” dediler. Dikkatle dinleyecek tabi, çünkü doğruları sadece ben ona söylüyorum. Başka kimse doğruları söylemiyor ona.

2 yılda bir KPSS sınavı var ziraatçılar için; 9 Eylül 2020’de yapılmış, 6 ay sonra bitecek ama bir türlü açılmıyor, ziraat mühendisleri yerleştirilmiyor. Onlar da diyorlar ki, “ya 2 yıl geçti, 6 ay kaldı 2 yılın dolmasına; yüksek puanlar aldık, atama bekliyoruz, atama niye yapılmıyor?” diye. Tabii Tarım Bakanı’na bakmak lazım. Tarım Bakanı’nın bunları atama kapasitesi var mı, bilgisi var mı, becerisi var mı, gücü var mı? Bunların hiçbirisi yok. Büyük bir ihtimalle Tarım Bakanı şunu söyleyecektir: “Gidin pazarda limon satın yahu. Siz bir de mühendissiniz, ziraat fakültesini bitirdiniz. Limon satın, tarım işiyle uğraşın.” Belki bunu söyleyecektir. Söylediği başka bir şey daha var: “Devlette çalışmak bir kızıl elmadır” diyor. Yani ayrıcalıklı bir iştir. Doğru, ayrıcalıklı bir işi olabilir. Sınava girdi, KPSS’ye girdi. Sınavı yapan devlet; başarılı olan öğrenci var, daha doğrusu mezun ziraat mühendisi var. Bunları istihdam et. “Hayır ben istihdam etmeyeceğim” diyor. Tarım Bakanı: “Yine benim onlara tavsiyem, bir yerde mutlaka toprağı eşelesinler.” Beyefendi eşelemekten çok memnunsan, git sen eşele. O kişi fakülteyi bitirdi, ziraat fakültesini bitirdi, toprakla da uğraşır, ağaçla da uğraşır, bitkiyle de uğraşır, hayatın her alanıyla da uğraşır. Senin görevin ona istihdam olanağını sağlamaktır, onunla dalga geçmek değildir. Ama buradan da atama bekleyen öğretmenler gibi, atama bekleyen sağlık çalışanları gibi, atama bekleyen ziraat mühendislerine ve teknisyenlerinin de seslenmek isterim: Allah’ın izniyle iktidarımızda kırsalın bulunduğu her yerde mutlaka bir ziraat teknisyeni veya ziraat mühendisi olacaktır. Besiciliğin yapıldığı herhangi bir yerde, nerede olursa olsun Türkiye coğrafyasında orada da bir veteriner görev yapacaktır. Çiftçiye her türlü destek verilecektir. Bunlar yapamadı, yapmak istemiyorlar; bunların derdi başka, bizim derdimiz başka. Bunları her türlü imkanı sağlayacağız, bunu da bilmelerini isterim.

Gelelim ekonomiye: Daha önce ifade etmiştim; bu iktidar, yani tek kişilik hükümet çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyadır. Şu anda devlet yönetilmiyor. Güçler aslında siyasi otoriteye yön veriyor. Bu güçlerin bazıları uyuşturucu baronları, bazıları dolar baronları, bazıları tefeci baronları ve bunlar yön veriyorlar. Şimdi size rakamları da açıklayacağım, bilgeleri de vereceğim. Benim ne kadar doğruları söylediğimi bütün milletimin bilmesini isterim.

Adalet… Devleti ekonomik bağlamda sağlıklı yönetmek istiyorsanız ekonomide de adalet olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım. Gencecik evlatlarımız evleniyor, anneler-babalar büyük bir umutla düğünlerini yapıyorlar, borçlanıyorlar. Anne babalardan ayrı olarak ev açılıyor, evler tutuluyor. İkisi de işsiz, ne yapıyorlar biliyor musunuz? Evi bırakıp, anne ve babanın yanına geliyorlar. Kimi düşüneceksiniz. Anne babayı mı düşüneceksiniz? Yeni evli çiftleri mi düşüneceksiniz? “Ekonomik olarak geçinemiyoruz, geçinme imkanımız yok. Mecburen baba evine sığınıyoruz, bari hiç değilse orada geçinelim” diye. Ekonomiyi bu hale getirdiler, insanları da bu hale getirdiler.

Değerli arkadaşlarım; SODEV’in bir anketi var. Soruyorlar: “Türkiye iyiye gidiyor mu, kötüye gidiyor mu?” diye. Nereye gidiyor Türkiye ekonomik olarak? “İyi gidiyor” diyenlerin oranı yüzde 10,8. Demek ki bu toplumun yüzde 90’ı “ekonomi kötüye gidiyor” diyor. Gerçek öyle mi? Evet, gerçek öyle. Gerçeği her birimiz tek tek görüyor muyuz? Evet, tek tek görüyoruz. Görmenin ötesinde yaşıyor muyuz? Evet, tek tek bu zamları da, fakirliği de, birilerinin zenginliğini de tek tek görüyoruz. Mülakat dolayısıyla haksızlığa uğrayanlar vardı. Onlarla toplantılar yaptım, onların hakkını hukukunu savunmak istedim. Cahide diye bir kardeşimiz bir mesaj göndermiş. Ordu milletvekilimize gönderiyor:

“Size KPSS mülakat mağduru yüzlerce gençten biri olarak Ordu’dan yazıyorum. Ben iki branşta öğretmenlik bitirmiş, iki yüksek lisansı olan KPSS’den de kendi branşında 96 puan alan birisiyim” diyor. “Mülakatım da çok iyi geçmesine rağmen elendiğimi öğrendim. Elenme nedenlerini hiçbirimiz bilmiyoruz. O puanlar hiç kolay alınmıyor sayın vekilim” diyor. “Örneğin ben her gün Ordu’dan Giresun’a gidip geldim okul için, ki bunun 7 ayını da hamile olarak geçirdim. Bir yandan okul dersleri, bir yandan ev işleriyle, bir yandan küçük çocuğumla gecemizi gündüzümüze katarak aldım o puanı. Birkaç dakikalık bir mülakatın bunca emeği hiçe sayması çok büyük bir adaletsizlik ve haksızlık. Bu konuda sesimizi ilk kurak veren de yine adalet ve hakkaniyet noktasında hassasiyetiyle Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu oldu. Ben bu konuda sesimize ses olmanızı, hakkımızın iadesi noktasında bizi yalnız bırakmamanızı arzu ve rica ediyorum. Sayın vekilim, hürmet ve selamlarımı iletir, iyi mesailer dilerim” diyor.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Cahide’ye ve bütün Cahidelere selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz ve diyoruz: Asla umutsuzluğa kapılmayın, adalet mutlaka gelecektir bu ülkeye ve mutlaka adaleti geri getireceğiz. Adaletsizlik o kadar yüksek boyutlara ulaştı ki, kişinin elinden ekmeğini almaya başladılar, onu açlığa mahkum etmeye başladılar. Cahide bunlardan birisidir işte.

Adaletsizlik var mı? Var… Adalet Yürüyüşü yaptık, Adalet Kurultayları yaptık ama şu da bir gerçek: Sadece biz mi söylüyoruz bunu? Hayır, yargının en tepesindeki başkan da söylüyor, Anayasa Mahkemesi Başkanı da söylüyor adaletsizliği. Şöyle diyor: 2021’de 66 bin 121 başvuru yapıldı, bireysel başvuru. Bunların yüzde 73’ünden fazlası adil yargılanma hakkı için. Bu sayı ve oranlar bize aslında vahim bir durumu işaret ediyor.” Evet, vahim bir durumu işaret ediyor. “Adil yargılanma hakkıyla ilgili bir meselemiz var” diyor. Evet, temel bir meselemiz var. Adaleti sağlayamazsınız devleti yönetemezsiniz, adaleti sağlamazsanız güveni yaratamazsınız, adaleti sağlamazsanız bir araya gelemezsiniz, adaleti sağlamazsanız toplumsal bilincimiz gelişmez. Adaleti sağlamazsanız dostluk kuramazsınız, düşmanlık yaratırsınız. E devletin dini adaletse, bunların yaptığı ne? Bunun sorgulanması lazım. Yargıda adalet yok, ekonomide adalet yok, istihdamda adalet yok, eğitimde adalet yok. Her yerde adaletsizlik var. Toplum bunun farkında ve bunu biliyor.

Bakın 20 Aralık gecesi malum dolarda ciddi bir düşüş oldu. Birileri 18 liradan dolarını bozdurdu, 2 gün sonra gitti, 13 liradan dolar satın aldı. Milyarlarca lira para kazandılar; milyon demiyorum bakın, milyarlarca lira para kazandı bazıları. Dedik ki, bunu araştıralım Meclis’te; kim parayı kazandı, kim kaybetti? Ak Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleri “hayır, bunu araştırmayın” dediler. Buradan açıkça milletime şikayet ediyorum: Ak Parti’nin milletvekilleri, MHP’nin milletvekilleri fakirin fukaranın yanında değil, soyguncuların yanında yer almıştır.

Hem hak diyecekler, hukuk diyecekler; 84 milyon insan soyuluyor. Ya kim soydu bunu, bu devleti kim soydu? Araştıralım, “hayır araştırmayın, dokunmayın buna” diyorlar. Siz ortak mısınız onlara? Bu soruyu sormak benim hakkım, size o soyguncuların ortağı mısınız? Niye izin vermiyorsunuz? Yine SODEV araştırma yapıyor, diyor ki: “Bu önergenin kabulü ve reddi konusundaki görüşünüz nedir?” diye. Ankete katılanların yüzde 80,9’u, yani yüzde 81’i “kesinlikle bu önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor. Soygunu bu milletin bilmesi lazımdı. Kim malı götürdü bilmesi lazımdı. Ak Parti seçmeninin yüzde 66,2’si “önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor. MHP seçmeninin yüzde 74,5’i “önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor.

Şimdi ben haklı olarak geçmişte AK Parti’ye ve MHP’ye oy veren bütün kardeşlerime sesleniyorum: Soygunun arkasında duran, soyguncuları destekleyen, onları koruyan AK Parti’nin ve MHP’nin sizi sürüklediği çıkmaz yoldan bu kardeşiniz kurtaracaktır. Hiç endişe etmeyin. Herkesin hakkını hukukunu savunacağız. Öyle AK Partili ayrım yapmayacağız, MHP’li ayrımı yapmayacağız. Kim devleti soyuyorsa, araştırıp bulacağız kardeşim. Devlet soyulan bir organ değil ya da soyulacak organ değil devlet. Devlet vatandaşa hizmet eder. Bunun yapılması lazım.
Efendim fakirlik, yoksulluk artıyor; evet, doğru artıyor. Bir milletvekili arkadaşımız bir önerge vermiş, “kaç kişi doğalgaz faturalarını ödeyemedi diye?” Ankara’da. 2019 yılında 74 bin 61 kişi doğalgaz faturasını ödemediği için kapatılmış. 2020 yılında 74 binden, 87 bin 626’ya çıkıyor. 2021 ilk 8 ayında, ağustos ayına kadar, ocak-ağustos arasında 87 binden, 107 bin 679 da çıkıyor. Şimdi saray ve şürekası ona sormak zorundayız: Beyefendi sen orada rahat oturuyorsun. Bir elin yağda, bir elin balda. Ev kirası vermiyorsun, doğalgaz parası vermiyorsun, ulaşım parası vermiyorsun, su parası vermiyorsun, elektrik parası vermiyorsun. Bu adamcağızın ve doğalgaz faturasını ödeyemediği için 107 bin 679 kişinin doğalgaz saati kapatılıyor. Kim soracak bunu? Kim bunun hesabını soracak? Kim doğalgazı kapatılan fakirden, fukaradan yana olacak? Saray mı olacak? Saray görmüyor ki bunları… Biz olacağız, beraber olacağız, halkın partisi olarak onların yanında olacağız.

Akıl alacak şey değil, 1 yılda akaryakıta gelen zam tam 46 kez, bir yılda ya… Cumhuriyet tarihinde hiç böyle bir şey yaşamadık. Dolar artar zam gelir, dolar düşer yine zam gelir. Sormak lazım Ak Parti’ye, Milliyetçi Hareket Partisi’ne geçmişte oy veren kardeşlerimize, sormak lazım. Hadi dolar yükselince zam yapıyorsun biz bunu anladık, dolar düşünce niye zam yapıyorsun? Hazine tam takır oradan mı? Galiba trafik sorununu böyle çözecekler, öyle anlaşılıyor.

Elektriğe yüzde 127 zam. İnsaf ya, yüzde 127 zam! Şimdi bir kasabı düşünün veya dondurucusu olan bir esnafı düşünün; yüzde 127 zam geldiği zaman bu adam ne yapacak? Ya eti kaçtan satacak bu adam? Bir de dükkanın kirası var, bir de yanında birisi çalışıyorsa onun masrafı var. Nasıl geçinecek bu esnaf? Küçük fason iş yapan aile işletmeleri var. Denizli Babadağ Kelleci Mahallesi’nde çok sayıda kişi fason iş yapıyor. Elektriğe gelen yüzde 127 zamdan sonra yüzde 90 fason işletmeler kapatıldı. Kimse belki farkında bile değil. Belki bunların tamamı AK Parti’ye oy verdiler.

Değerli arkadaşlarım; Denizli Babadağ yine Kelleci Mahallesi’nden İbrahim Karakaya şöyle diyor: “Yaklaşık 14 yaşından beri bu mesleğin içindeyim. Bu zamana kadar hiç böyle bir darboğazla karşılaşmamıştık. Benim altı tane makinem var. Eşimle beraber işletiyoruz, kapattık makineleri, yapılır gibi değil. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim, yüzde 127 zam… Hadi yüzde 100’ünü gördük de, yüzde 127’sini görmedik, kapattık” diyorlar.

Şahin Çetin: “Kelleci Köyünde oturuyorum, yaklaşık 35 yıldır bu mesleği yapıyorum. İşlerimiz iyi bir şekilde gidiyordu. Bu elektrik faturası, elektrik fiyatının artması, dükkanı kapatmak zorunda kaldık” diyor.

Yine Babadağ Molla Ahmetler Mahallesi’nden 63 yaşında bir kadın, Zeliha Karakaya diyor ki: “Ben Zeliha Karakaya, 63 yaşındayım. Bu tezgahlar oğlumun. Elektrik çalıştığımızı kurtaramadığı için çalışmayı bıraktık. Bıktık artık… Daha önce çiftçilik yapıyorduk. Gübreye, her şeye zam geldi, bıraktık; şimdide tekstil bitti. Bunun neresi iyi bilemedim. Kim iyi yapacaksa, o gelsin artık” diyor. Zeliha; kardeşim hiç meraklanma geliyor gelmekte olan ve düzelteceğiz.

Bir şeyi daha bütün milletvekili arkadaşlarımın unutmamasını isterim: Ne diyorlardı? Bütün bu döviz dalgalanmalarıyla cumhuriyet tarihin en büyük soygununu gerçekleştirdiler. Bir avuç insana milyarları kazandırdılar. Ne dediler? “Faizi düşürüyoruz” dediler. Öyle değil mi? Herkes dedi ki: “Erdoğan faizi düşürecekse, her türlü desteği verelim” diye. Kasım başında devletin 5 yıllık borçlanması faiz oranı yüzde 19,44. Kasım ayının başında devlet 5 yıllık tahvili veriyor, borç alıyor vatandaştan. Aralık başında 19,44 olan faiz 22,70’e çıkıyor. Ocak başında -yeni dün galiba açıklandı- devletin 5 yıllık borçlanma faizi 22,70’ten 26,34’e çıktı. Hani faizler düşüyordu? Peki bu faizleri kim ödeyecek? 84 milyonu ödeyecek. Faiz artıyor, dolar da yükseliyor. Yani bu vatandaş iki ayrı yerden negatif olarak etkileniyor ve geliri eriyor ve fakirleşiyor. Bilinmesini isterim: Tefecilere hizmet eden kişinin adı Erdoğan’dır, hiç kimse unutmasın. Öyle “faize karşıyım, faiz olmaz” bunların hepsi hikaye. Çıksın şunu söylesin: “Ey Kılıçdaroğlu” desin. Ya da onun ifadesiyle diyeyim: “Bay Kemal; sen faiz yükseldi diyorsun, devletin borçlanma faizi senin dediğin rakamlar değil, tam tersine düştü” desin. Desin, “sen doğruları söylemiyorsun” desin. Diyebilir mi? Diyemez. Duyabilir mi? Duyamaz. Haksızlık olduğunu biliyor mu? Biliyor. Kime hizmet ediyor? Açık ve net söylüyorum: Tefecilere hizmet ediyor, 84 milyona değil. Dolar baronlarına hizmet ediyor, vatandaşa değil. Bakın tam bir çöküş yaşanıyor ekonomide. Dedim ya çoklu organ yetmezliği, tam bir çöküş yaşanıyor. 3 ayrı yerden çöküşü paylaşacağım sizlerle:

Birincisi yüksek mevduatı olanlara verilen rüşvet. Kur garantili mevduat var ya… 1 milyar liran var, 1 milyon liran var, 10 milyon liran var ama “döviz kuru artınca ben tamamlayacağım” diyor. Fakirin mi bu, fukaranın mı bu? Hayır. Garibin mi bu? Hayır kimin? Bir avuç zenginin bankada biriktirdiği mevduata “ben sana para vereceğim, sen yeter ki paranı orada tut” diyor. Bu nedir? Fakir fukaradan aldığını zengine aktarmaktır. Yani ona rüşvet vermektir. Vatandaşın sırtından rüşvet veriyor.

İkincisi, baktılar yine maya tutmuyor, bu dolar yukarıya doğru gidiyor, o zaman dediler ki ihracatçılara: “Kardeşim ihracat mı yapıyorsun? Alkışlıyorum seni ama ihracat bedelinin yüzde 25’ini getireceksin, Merkez Bankası’na yatıracaksın.” İhracatçının sırtına çöktüler şimdi. Ya ihracatçı kardeşim; parasını ödeyecek, geliri olacak, gideri olacak, borcunu ödeyecek, dolara ihtiyacı olacak… “Yüzde 25’ini getireceksin, yatıracaksın” diyor.

Üçüncüsü -bu Bahçeliye kapak olsun- vatandaşlığı satmak. Konut alana vatandaşlık veriliyordu. Baktılar bu çok fazla tutmadı, “bankaya 500 bin dolar para yatırsan, sana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı vereceğim” diyor. 500 bin dolara vatandaşlığı satıyorsun ya. Uyuşturucu baronları niye bunları satın alıyorlar? İnsan ticareti yapanlar, vergi cennetlerinde milyar dolarları olanlar, kendilerini aklamak için “500 bin dolar yatırsan, ben sana vatandaşlığı veriyorum” diyor. Hani siz milliyetçiydiniz? Hani siz ülkücüydünüz? Hani siz vatanseverdiniz? Ya biz insanımızın tırnağına zarar gelmesin diye mücadele ederken, sen dolar baronlarına getir parayı, uyuşturuculara getir parayı, tefecilere “getir parayı, koy 500 bin doları ben sana vatandaşlık vereceğim” diyor. Bunların tamamını düzelteceğim ve o beylerin burnundan fitil fitil getireceğim; hiç kimse endişe duymasın.

Türkiye’yi öyle bir itibarsızlaştırdılar ki, içim acıyor gerçekten. Şimdi bir Merkez Bankası Kanunu teklifi getirdiler, Merkez Bankası Kanunu’nda bir değişiklik getirdiler. Bir maddelik bir değişiklik, gerekçeyi okuyorum: “Bu maddeyle merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen diğer merkez bankalarının banka nezdinde para, alacak, mal, hak ve varlıklarının haczedilmemesi amaçlanmaktadır.” Yani Katar Merkez Bankası bizim Merkez Bankası’na para gönderdiği zaman bizden herhangi birisi gidip o parayı haczedemeyecek, kanun getiriyorlar. Gerekçesi ne? Diyor ki, “güven temelinde yürütülmesini teminen.” Demek ki hiç kimse sana borç para vermeye güvenmiyor. Türkiye’yi en güvensiz, en itibarsız devlet haline getirdiler. Bir daha ifade edeyim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dünyadaki bütün merkez bankaları nezdinde en itibarsız, en güvensiz ülke haline getirdiler ve diyorlar ki: “Sen haczedilmeme garantisini verirsen, ben ancak getiririm oraya.” Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yoktu, Merkez Bankası Kanunu’nda da böyle bir şey yoktu. Yurtdışından paralar gelirdi, paraları öderdik. Şimdi öyle bir noktaya geldi ki, parayı vereceğim; ya ödemezse? Tabii soru şu: Gelen bu paralar kimin parası? Kimin parası? Niye o ülkeler size güvenmiyorlar? Başka bir ülkenin parasını biz niye haczedelim? Bu sorunun cevabı hala açıkta. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülecek. Şimdi ben yine bütün ülkücüler adına, bütün milliyetçiler adına Sayın Bahçeli’ye soruyorum: Bu maddeye hangi gerekçeyle siz evet diyeceksiniz? Hadi Ak Partilileri saymıyorum, onları saymıyorum.

Çünkü sultanın sofrasına oturan alimin bilgisine itibar edilmez. Onlar sultanın sofrasına oturdular. Ben MHP milletvekillerinin sultanın sofrasına oturduğunu düşünmüyorum ama onların vicdanına sesleniyorum: Bu memleket sadece benim memleketim değil, hepimizin memleketi. O zaman başka bir ülkenin Merkez Bankası, bizim Merkez Bankası’na para yatırdığında biz bunu haczetmeyeceğiz garantisi veriyorsunuz. Kimden korkuyor bu devletler? Niye korkuyorlar? Neden Türkiye’ye güven duymuyorlar? Neden Türkiye’nin itibarı bu kadar ayaklar altında? E sorun kardeşim, bir sorun bakalım. Soracaklar mı? El kaldırıp indirecekler. Sormayacaklar, sormazlar… Zaten Türkiye’nin sorunu da o. Ne dedik? Adalet ve ahlak, adalet ve ahlak… Hem adaleti kaybediyorsunuz; adaleti kaybettiğinizde zaten ahlak olmaz. Ahlakı kaybettiğinizde itibarı olmaz, itibarı kaybettiğinizi dünya size farklı bir gözle bakar. O nedenle kimse umutsuzluğa kapılmasın, sözlerimi öyle bitireyim.

Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, bütün bunların tamamını düzelteceğiz. 6 ay içinde Allah’ın izniyle göreceksiniz; Türkiye’nin bütün çarkları “adalet” diye dönecek. Türkiye’nin bütün çarkları üretim diye dönecek, Türkiye’nin bütün çarkları Türkiye’nin itibarı için dönecek. Bunları yapacağız.

Paylaşın

CHP, Katarla İlişkiler İçin Araştırma Komisyonu İstedi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye ile Katar arasında geliştirilen ilişkilerin, “Türkiye’nin çıkarlarını zedelediği” gerekçesiyle Meclis tarafından incelenmesi için Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç tarafından hazırlanan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

TBMM Genel Kurulu’nda bugün görüşülmesi istenecek önergede, Türkiye-Katar ilişkisinde iktidarın attığı adımların, Katar’ın Türkiye’deki çıkarlarını korumaya yönelik olduğu vurgulandı.

Önergede,“İktidarın yıllardır uygulamaya koyduğu kimi siyasi ve ekonomik karar ve tercihlerin, Katar’ın Türkiye’deki çıkarlarını korumaya yönelik olduğu açıkça görülmektedir” denildi.

Önergede araştırılması istenen bazı iddialar şöyle ifade edildi:

  • Türkiye’nin ulusal tank projesinin, tank üretimi konusunda hiçbir birikimi olmayan Katar Ordusunun ortak olduğu bir şirkete teslim edilmesi ve bu projeyle ilgili olarak Tank Palet Fabrikasının ihalesiz ve bedelsiz olarak devredilmesi,
  • Katarlıların da işletmecisi olduğu limanların işletme hakkı sürelerinin 49 yıla uzatılması,
  • Hiçbir geçerli gerekçesi ve ihtiyacı olmadığı halde Katarlıların arsa topladığı Kanal İstanbul Projesiyle ilgili anlamsız ısrarlar,
  • Katar’ın Exxon Mobil-Katar Petrolleri Ortaklığı aracılığıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden, bir bölümü Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı içinde kalan bir bölgede ve Ada’nın ortak sahibi Kıbrıs Türklerinin haklarını ihlal ederek doğalgaz arama izni almasına sessiz kalınması,
  • Türkiye’de de maç yayınlarını alan Katar merkezli medya kuruluşunun, spor kulüplerine yapması gereken 300 milyon liralık ödemenin Devlet tarafından yapılması,
  • Bir rekabet ortamı oluşturulmadan Borsa İstanbul’un yüzde 10 hissesinin Katara satılması.
Paylaşın

Özelleştirilen Limanların İşletmesi İhalesiz 49 Yıla Uzatılabilecek

Stokçulukla mücadele kapsamında uygulanan para cezalarının artırılmasını ve daha önce özelleştirilen limanların işletme sürelerinin ihalesiz uzatılmasını da içeren kanun teklifi TBMM’de kabul edildi.

Kanuna göre; Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü’ne ait olan ve işletme hakkı daha önce özelleştirilen bazı limanların işletme süreleri 49 yıla kadar uzatılabilecek.

Süre uzatımına karar verilmesi halinde taraflar arasında ek sözleşme düzenlenecek ve sözleşme bedeli Sermaye Piyasası Kanunu’na göre değerleme yapmaya yetkili en az iki kuruluş tarafından belirlenecek.

2001’de kapatılan ETİBANK, Türkiye Elektrik Kurumu ve elektrik dağıtım şirketleri adına kayıtlı tesislerin, faaliyet alanlarına göre Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) veya Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye (TEDAŞ) devri, mükerrer harç, döner sermaye gibi hizmet bedeli ödenmeden sağlanacak.

Stokçulara 2 milyon liraya kadar ceza

Yapılan düzenleme ile Perakende Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunu’nda da değişikliğe gidildi. Buna göre; üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulması durumunda öngörülen cezalar artırıldı. Kanunla bu cezanın alt sınırı 50 bin liradan 100 bin liraya, üst sınırı da 500 bin liradan 2 milyon liraya yükseltildi.

Kanuna göre; Odalar ve Borsalar Kanunu uyarınca tahsil edilmesi gereken tutarlar için oda ve borsa üyeleri hakkında başlatılan icra takip işlemleri 31 Aralık 2023 tarihine kadar durdurulacak.

Muhalefetin itirazları reddedildi

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İYİ Parti tarafından hem komisyon aşamasında hem de Genel Kurul’da verilen değişiklik önergeleri ise AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

HDP tarafından verilen şerhte, limanlara dair özelleştirmeyi içeren maddeye şu ifadeler yer almıştı:

“Kamu ihalelerinin gözde şirketleri olan LİMAK, AKFEN, CİNER Grubu, Albayrak, Çelebi ve Doğuş Grubu’nun aralarında olduğu şirketler ile Antalya Limanı’nın işletmesini devralan QTerminals isimli şirkete 10, 13 ve 19 yıl olmak üzere yeni işletme süreleri verilecektir. Bu durumda sözleşmesi 20 yıl olan ve 2028’de sona erecek Katarlı şirketin sözleşme süresi 19 yıl daha uzatılarak Antalya Limanı’nı 2047 yılına kadar işletmesi sağlanacaktır.

“Park Denizcilik Ciner, Doğuş Bilgili, Ulusoy, Marmaris Liman İşletmeciliği, Albayrak, Ceyport, Riport, Giresun Port, Siport, Mehmet Güneş İnş. ve Dikili Port’un devraldıkları limanları 13 ile 19 yıl arasında değişen uzatma süreleri ile 49 yıl süreyle işletmesinin önü açılmış olacaktır. TCDD Genel Müdürlüğünün özelleştirilen 5 limanı, PSA Singapur-Akfen, Limak, Çelebi, Ceynak, Safiport şirketleri de işletmelerindeki limanlar için 10 ile 13 yıl arasında değişen ek süre alacaktır.

“Böylelikle Türkiye’nin en stratejik limanları en erken 2046, en geç ise 2067 yılına kadar aralarında yabancıların da olduğu şirketler tarafından işletilecektir.”

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

40 Yeni Dokunulmazlık Dosyası TBMM’de

Aralarında Pervin Buldan, Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Barış Atay Mengüllüoğlu, Hakkı Saruhan Oluç, Meral Danış Beştaş, Sezai Temelli ve Garo Paylan’ın da bulunduğu 28 milletvekili hakkında hazırlanan 40 dokunulmazlık dosyası Meclise sunuldu.

24 HDP’li, 1 CHP’li, 1 TİP’li, 1 DBP’li, 1 bağımsız olmak üzere toplam 28 milletvekiline ilişkin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayımlandı.

40 yeni dokunulmazlık dosyası Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale edildi. Dokunulmazlıklarının kaldırılması talep edilen vekiller ve haklarındaki dosya sayıları şöyle:

  • HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan (2)
  • CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu (1)
  • TİP Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu (1)
  • DBP Diyarbakır Milletvekilleri Salihe Aydeniz (2)
  • Bağımsız Muş Milletvekili Mensur Işık (1)
  • HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik (1)
  • HDP İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç (1)
  • HDP İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya (1)
  • HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy (1)
  • HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya (1)
  • HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş (2)
  • HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç (3)
  • HDP Van Milletvekili Tayip Temel (3)
  • HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık (1)
  • HDP Van Milletvekili Sezai Temelli (2)
  • HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk (2)
  • HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer (1)
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel (1)
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan (1)
  • HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir (2)
  • HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz (2)
  • HDP Muş Milletvekili Şevin Coşkun (1)
  • HDP Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü (2)
  • HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni (1)
  • HDP Ağrı Milletvekili Abdullah Koç (1)
  • HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir (1)
  • HDP Batman Milletvekili Necdet İpekyüz (1)
  • HDP Adana Milletvekili Tülay Hatımoğulları Oruç (1)

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın