İstanbul: Türbeler Müzesi Müdürlüğü

Dünyanın en önemli kültür, turizm, sanat, finans ve ticaret merkezlerinden biri olan İstanbul, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Türbeler Müzesi Müdürlüğü; İstanbul’un Fatih İlçesi, Sultanahmet Mahallesi, At Meydanı Caddesi üzerindedir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü, İstanbul’daki Bakanlığımıza bağlı türbelerin her türlü hizmetlerini bir idarece yürütmek amacıyla 15 Şubat 1978 yılında kurulmuştur. İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü, bağımsız bir Müze Müdürlüğü olarak kuruluşunun öncesinde de çeşitli Müze Müdürlüklerine bağlı bir birim olarak çalışmalarını sürdürmüştür.

İstanbul Türbeler Müzesi’nin kuruluşu 1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin kapatılması sonrası ortaya çıkan durum ile başlatılabilir.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan kısa bir süre sonra, Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) 2 Eylül 1341 (1925) tarih ve 2413 numaralı kararıyla; Tekke ve Zaviyeler ile Türbeler Hakkındaki Kararnamenin 5. Maddesinde, türbelerin kapatıldığı ve kıymete haiz olan türbelerin ‘’Emr-i muhafaza ve idaresi’’nin Maarif Vekaleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı) devredildiğini görmekteyiz. Bu emre istinaden kurulan komisyonla ‘’kıymete haiz’’ türbeler olan, Türk büyüklerinden ve ayrıca tarihi, mimari ve sanatsal değeri bulunan türbeler tespit edilmeye çalışmıştır.

Bu arada 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı ‘’Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair’’ kanun ile Türkiye genelindeki türbeler kapatılmıştır. Bu zamandan itibaren 25 yıl süresince türbeler tamamen kapalı kalmıştır. Ancak 4 Mart 1950 tarih ve 5566 sayılı kanun ile 677 sayılı kanuna bir ek fıkra getirilerek ‘’Türbelerden, Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Milli Eğitim Bakanlığı’nca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir. Açılacak türbelerin listesi Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanır ve Bakanlar Kurulu’nca tasvip olunur.’’ hükmü getirilmiştir. Bu kanunla ilk aşamada 8’i İstanbul’da olmak üzere toplam 19 türbe kamuya açılmıştır.

Bilahare 7 Şubat 1990 tarih ve 3612 sayılı kanun değişikliğiyle ‘’Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değerleri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir.’’ hükmüyle, türbelerin açılma ve idare edilme yetkisi Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir.

Komisyonca tespit edilen türbeler, 1925’li yıllarda Maarif Vekaleti’ne bağlı olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Umum Müdürlüğüne bağlanmıştır. 1940 yılında ise Topkapı Sarayı Müzesi’nin denetimine geçmiştir. 1966 yılında bağımsız bir müdürlük haline gelmiş, 1970 yılına gelince de bağımsız müdürlüğüne son verilerek Kültür Bakanlığı Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne bağlanmıştır. O tarihten yukarıda zikredilen 15 Şubat 1978 tarihine kadar ise bu Müze Müdürlüğüne bağlı olarak kalmıştır.

İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü olarak 1978 yılında bir Müdürlük hüviyeti kazanmamızdan 2013 yılına kadar idari birimlerimiz Sultanahmet’te I. Ahmed Türbesi müştemilatında, 63 pafta, 99 ada, 28 parsel numaralı taşınmaz üzerinde faaliyet göstermekte idi. Ancak Müdürlüğümüz kendisine bağlı olan ve İstanbul geneline yayılmış 117 türbe ile tüm İstanbul halkına hizmet vermektedir.

Galata Mevlevihanesi ve bu adla kayıtlı taşınabilir kültür varlıkları 11/10/1976 tarih ve 209.1-4-4-4708 sayılı yazısı ile 1975 yılında kurulan Divan Edebiyatı Müzesine devredilmiştir. 2006 yılında Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 07/03/2006 tarih ve 31315 sayılı Bakanlık Makamından alınan olur ile Galata Mevlevihanesi müştemilatında yer alan türbelerin (Şeyh Galip Türbesi, Halet Said Efendi Türbeleri) bakım ve güvenliği Galata Mevlevihanesi Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün 26/07/1979 tarih ve 006790 sayılı onayı ile Deniz Müzesine devredilmiştir. Sultan II. Selim Türbesi, III. Murad Türbesi, III. Mehmed Türbesi, Şehzadegan Türbesi, Sultan Mustafa ve İbrahim Türbeleri Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün 06/08/1981 tarih 4883 sayılı ve 22/05/1981 tarih, 3425 sayılı onayları gereğince bahçesinde bulundukları Ayasofya Müzesi’ne devredilmiştir.

Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 29/08/1996 tarih ve 3503 sayılı Bakanlık Makamından alınan olur ile Şeyh Mustafa Devati Türbesi İstanbul Türbeler Müzesi tarafından ziyarete açılmıştır. 2010 yılında İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı sponsorluğunda Topkapı Sarayı Has Ahırlar Sergi Salonunda ilk geçici sergisi açılmıştır.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

İstanbul: Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi

Dünyanın en önemli kültür, turizm, sanat, finans ve ticaret merkezlerinden biri olan İstanbul, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi; İstanbul’un Fatih İlçesi, Beyazıt Meydanı’nda yer almaktadır.

Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi II. Beyazıt Külliyesine ait olan Beyazıt Medresesi içindedir. Daha önce giriş kapısının sağında, büyük dikdörtgen havuz bulunduğundan, halk arasında “Havuzlu Medrese” olarak da tanınmaktadır.

Padişah II. Beyazıt tarafından 1506-1508 yıllarında yaptırılmıştır. Müzenin bulunduğu medresenin tarihçesi: Medresenin inşası, 1506-1508 de tamamlanmıştır. Caminin inşası 1497-1506 yılarındadır, Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğündeki Vakfiye, 1505 tarihini taşımaktadır. Bu durum, Caminin tamamlandıktan sonra, külliyenin vakıf kapsamına alındığını Beyazıt Medresesinin vakfiyesinde, şeyhülislamların müderrislik yapması şart koşulmuştur.

Ancak şeyhülislamların işlerinin yoğunluğu nedeni ile, eğitim için yerlerine vekil tayin ettikleri ve böylece ders vekaleti müessesesinin doğduğu anlaşılmaktadır. Camiinin kuzey batısında ve biraz uzağında olan klasik medrese planındaki II. Beyazıt Medresesi, merkezi bir dershanenin üç tarafında, 19 odadan oluşmuştur.

Bina tamamen kesme taştan yapıldığı halde dershane bir sıra taş ve bir sıra tuğladandır. Sade silmeli, girişte kırmızı beyaz taşlar ve tacındaki tomurcuklarla ekleyici bir görünümü vardır. Baklavalı köşeliklere oturan kubbeli, iki yanında setlere sahip bir alandan sonra basık kemerli sade silmeli kapıyla karşılaşılır. Kapı üzerinde, sarı ve siyah boya ile yapılmış Rumî ve hatâîlerden oluşan bir alınlık bulunmaktadır.

Giriş kapısı yanlarındaki birer pencerenin söveleri, pembe mermerden yapılmıştır. Normal odalar, kareye yakın planlıdır. Köşe odalar ise daha büyüktür. Köşe odalarda, üç adet alt, bir adet üst pencere bulunmaktadır. Her odada ocak ve dolap yerleri vardır. Sağ kolda ayrıca önü avluya açılan setli bir yazlık oda bulunmaktadır. Revak 25 kubbelidir. Sol kolda üstü tonozlu bir geçit yer almaktadır. Bu geçidin işlevi anlaşılmamaktadır. Bir olasılıkla, buraya bağlı bir bölüme geçiş için kullanıldığı düşünülmektedir.

Dershane binası, revaklardan 3.65 metre uzakta olup aralarında sadece bir duvar bağlantısı vardır. Dokuz alt ve on iki üst penceresi bulunmaktadır. Yanlarda birer dolap yeri vardır. Ocak bulunmamaktadır. Kubbe kemeri yuvarlak, kapı kemeri pembe beyaz mermerdendir ve kubbe kasnağı sekiz kemerlidir. Giriş kapısı önünde, ince mermer sütuna basan ve sonradan eklendiği tahmin edilen ahşap bir saçak vardır.

Şadırvan, kaidesiz altı sütun üstünde, baklava başlıklı bir saçağa sahiptir. Havuz kısmı ise, sekiz kemerli olup, sade bir eserdir. Gerek dershane, gerek medrese kapısında kitabe yoktur. Medrese, birçok onarım görmüştür. Beyazıt Medresesi, medreselerin kapatılmasından sonra, evrak tevzi yeri, fakirler için yerleşme yeri, bir süre yurt ve nihayet Belediye Müzesi ve Umumi Kütüphane olarak kullanılmıştır. 1943’dan sonra Gazanfer Ağa Medresesi’nin onarımı üzerine, Belediye İnkılâp Müzesi, Beyazıt Medresesi’nden Gazanfer Ağa’ ya taşınmış burada sadece kütüphane kalmıştır.

İlk defa, 1968 yılında Yavuz Selim Medresesi’nde açılan Yazı Müzesi, Bayezit Medresesi’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmesinden sonra, 28 Ekim 1984 tarihinde, Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi adı ile ziyarete açılmıştır. Yazma ve levha eserlerin yanı sıra, çeşitli malzeme üzerine, (taş, cam, kumaş, maden) yazılmış eserlerin bulunduğu müzede, 277 adedi sergide olmak üzere toplam 3638 eser mevcuttur.

Dershane odasında da kutsal emanetler sergilenmektedir. Müzedeki eserler, yazı çeşitlerine göre ayrılarak, eğitici olması ön planda tutularak sergilenmiştir. Müze bahçesinde, Ahmet Ziya Bey tarafından yapılmış iki güneş saati bulunmaktadır. Müze restorasyon nedeni ile ziyarete kapalıdır.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

İstanbul: Türk ve İslam Eserleri Müzesi

Dünyanın en önemli kültür, turizm, sanat, finans ve ticaret merkezlerinden biri olan İstanbul, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Türk ve İslam Eserleri Müzesi; İstanbul’un Fatih İlçesi, Sultan Ahmet Meydanı’nda yer almaktadır.

Türk ve İslam eserlerini topluca kapsayan ilk Türk müzesi olma özelliğine sahiptir. 1914 yılında Evkaf-ı İslamiye Müzesi adıyla Süleymaniye Külliyesi İmaretler bölümünde kurulan müze, 1965-1983 yılları arasında onarılan İbrahim Paşa Sarayı’na taşınmış ve 1983 yılında ziyaretçilere açılmıştır.

Sultan Ahmet Meydanı batısında yer alan İbrahim Paşa Sarayı (16 yy.) 1983 yılından beri Türk ve İslam Eserleri Müzesidir. Sultan sarayları dışında günümüze gelen tek özel saraydır. Kemerler üzerine yükseltilmiş yapı 3 taraftan ortadaki terası çevreler.

Terastan müzenin ilk bölümüne merdivenlerle ulaşılır. Odalar ve salonlarda İslam dünyasının değişik ülkelerinde meydana getirilmiş nadir sanat eserleri sergilenmektedir. Taş ve pişmiş toprak, metal ve seramik objeler, cam eşyalar, el yazma kitaplar devirlerinin en kıymetli örnekleridir.

Büyük salonların bulunduğu geniş camekanlı kısımda, 13-20 yy.ların el işi Türk halılarının şaheser örnekleri sergilenir. Bu eşsiz koleksiyon dünyanın en zengin koleksiyonudur. 13 yy. Selçuklu halıları ve sonraki asırlara ait diğer parçalar itina ile sergilenmişlerdir. Halı bölümünün alt katı son birkaç asrın Türk günlük yaşamı ve eserlerinin sergilendiği etnoğrafik bölümdür.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

İstanbul: Yıldız Saat Kulesi

Dünyanın en önemli kültür, turizm, sanat, finans ve ticaret merkezlerinden biri olan İstanbul, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Yıldız Saat Kulesi; İstanbul’un Beşiktaş İlçesi, Barbaros Bulvarı, Serencebey Yokuşu üzerindedir. Yıldız Camii avlusunun güneybatı köşesinde yer almaktadır.

Zemin kat, her cephede sivri kemerli bir açıklık ile üstündeki yazıtın yanısıra pahlı köşelerin ince sütunlarla yumuşatıldığı bir kompozisyonla kurulmuştur. Bir üst kat bitkisel motifler ile mukarnas bantlarıyla alt kattan koparılmıştır. Bir üst katta daralan cephenin alta yakın kısmında bir barometre, üstünde ise oryantalist karakterli bir pencere yer alır.

Köşelerin yumuşatılması burada da görülür ve üst kattan bu sefer sadece mukarnaslı bir bantla ayrılmıştır. En üst katın en altında oryantalist kemerli bir pencere ve üstünde saat kadranı yer alır. Tepelikle arasında yine bir bantın yer aldığı düzenlemenin en üstündeki dilimli tonozlu tepelikte her cephede birer pencere bulunmaktadır.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

İstanbul: Yıldız Sarayı

Türk Osmanlı saray mimarisinin son örneği olan Yıldız Sarayı; İstanbul’un Beşiktaş İlçesi, Barbaros Bulvarı, Serencebey Yokuşu üzerindedir. Yıldız Sarayı, Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-1566) itibaren padişahlar tarafından av sahası olarak kullanılan ve Hazine-i Hassa’ya kayıtlı bu araziye ilk kasrı Sultan I. Ahmed yaptırmıştır.

18. yy sonunda Sultan III. Selim, validesi Mihrişah Sultan için Yıldız Kasrı’nı, babası için de bir çeşme yaptırmıştır. Genellikle yaz aylarında Yıldız Köşkü’nde oturan Sultan Abdülaziz ise Büyük Mabeyn Köşkü’nü inşa ettirmiş, daha sonra dış bahçeye Malta ve Çadır Köşklerini, asıl kısmına da Çit Kasrı’nı eklemiştir.

Sarayda asıl yapılaşma Sultan II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) başlamış ve buraya Yıldız Saray-ı Hümayunu adı verilmiştir. Bu dönemde saray, padişahın özel yaşamına ait mekanlarla birlikte, resmi görevlilere tahsis edilen binaları, tamirhane, marangozhane gibi atölyeleri ve tiyatro, müze, kitaplık gibi kültür ve sanat yapılarını da kapsamaktadır.

Saray, Hasbahçe adıyla bilinen, doğal nehir görünümünde bir de havuzu bulunan iç bahçeye sahiptir. Bu bahçenin değişik yerlerinde birbirinden bağımsız olarak inşa edilmiş küçük dinlenme köşkleri bulunmaktadır. Sultan Vahdettin’den sonra bir süre boş kalan saray binaları, 1924 yılında Erkan-ı Harbiye Mektebi’ne tahsis edilmiştir. 1946 yılında Harp Akademileri’ne bırakılan saray, 1978 yılında Kültür Bakanlığına devredilmiş, “Yıldız Sarayı Müzesi Müdürlüğü” adıyla 1993 yılından itibaren müzeleştirilmeye başlanmıştır.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu: İstanbul’u Biz Kazanacağız

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’da tekrarlanacak olan İBB başkanlığı seçimleri kapsamında CHP İstanbul eski meclis üyeleri ile Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kültür Merkezi’nde bir araya geldi.

Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin’in de katıldığı etkinlikte ilk konuşmayı CHP eski grup başkanvekillerinden Ertuğrul Gülsever yaptı.

Gülsever’in ardınan söz alan Ekrem İmamoğlu, konuşmasında, “İstanbul’u biz kazanacağız. 23 Haziran’dan sonra yine bir seferberlik dönemini başlatacağız” dedi.

İmamoğlu, “Yönetime gelseler bile İstanbul’u yönetecek kadroları yok” diyen AK Partili rakibi Binali Yıldırım’a da “Tavsiyem önce kendi çocuklarına baksın” yanıtını verdi.

İmamoğlu, “Yıllarca sadece bir kişinin iki dudağının arasından talimat alanların ne yazık ki zihni köreliyor” dedi.

İBB Başkanlığı seçiminin iptal edilmesiyle demokrasiye zarar verildiğini ve bunu herkesle beraber tamir edeceklerini söyleyen İmamoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

– Demokrasiye bir zarar vermişlerdir, bir darbe vurmuşlardır ama bunu tamir edeceğiz hep birlikte. Sorumluyuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihine dönüp baktığımızda, tarihi ve en önemli sorumluluklardan birinin olduğu döneme denk gelmiş insanlarız. Vazifemizi iyi yapmazsak, omuzlarımızda o yükü hissetmezsek, tarih bizi yarınlarda affetmez.

– Çok uzun bir vaktimiz yok. Kalan 23 gün içerisinde temel duruşumuzu asla değiştirmeyeceğiz. Onlar diyor ya, ‘Kızıyor, değişti’. Biz, asla değişmedik, değişmeyeceğiz. Tevazuyla, herkese eşit gözle bakan, hiç kimseyi yadırgamayan, uzaklaştırmayan, konuşan, anlatan… Evet, doğrudur.

“İstanbul’u biz kazanacağız”

– Biz bu süreci çok iyi geçirmeliyiz. Bu toplantıyı onun için önemsedim. Sizler bu süreçleri defalarca yaşamış, ne yapılacağını bilen, örgütlü yapı içerisinde nerede duracağını bilen hatta birilerinin bilmesine gerek yok tek başınıza bile ne kadar nitelikli işleri başarabileceğinizin farkında olan değerlersiniz. Lütfen bunun farkına varın. İstanbul’u biz kazanacağız.

– 23 Haziran’dan sonra yine bir seferberlik dönemini başlatacağız. Ekonomi, yönetimde demokrasi, şeffaflık, çevre seferberliği… İstanbul’un her hususta seferberliğe ihtiyacı var. Kendinizi sorumlu hissedin, lütfen çalışın. Bu 23 günde, ondan sonraki belki sürecin ufak tefek pürüzlerinin yaşayacağı günleri de dahil edersek bir süre seferberlik ilan edin.

– Tatili unutun. Bayramda birbirinizi ağırlayın, kutlayın birkaç gün ama herkes yine sürece dahil olsun. 23 Haziran’da da mutlaka ve mutlaka yine sandık çevresi hangi ortamsa görev alarak bu süreci en layıkıyla bitirelim. Ondan sonra bu memlekete, İstanbul’da en güzel şekilde hizmet etmeye başlayalım.

– Bu memleketin iyi tecrübelere, kötüyü, kötü koşulları görmüş, baskıyı, ezilmeyi görmüş tam tersini yapmak için ruh hali uygun insanlara ihtiyaç var. Ve bunları şeffaf yapacağız. Yol arkadaşlığı yapacağız. Yolumuz 23 Haziran’a kadar değil.

“Önce kendi çocuklarına baksın”

– Yıldırım’a tavsiyem önce kendi çocuklarına baksın. Ondan bile aciz bence. 81 milyon insan içinde çok kıymetli kadrolar var. Liyakata değer vermeyen ve yıllarca sadece bir kişinin iki dudağının arasından talimat alanların ne yazık ki zihni köreliyor.

– Benim inancım tam, çok rahatım. Benim içim rahatsa bir anlamı var demektir. Karşı tarafın tedirginliğini, kaygısını şuradan anlayın. Az yüzüm asılsa ‘Bak kızdı, bak hakaret etti’ diyorlar. Bu kadar bizi izliyorlar.

– Bazı kişisel analiz uzmanları tutup takip ediyorlarmış. Beni öyle takip edenlerin psikolojisi bozulur yakında. Bir şey bulamadık diye. 18 günde çıldırdılar, 1800 günde ben bunları deli edeceğim.

Paylaşın

Fikirtepe’nin Kentsel Dönüşüm Çilesi Meclis’e Taşındı

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel, başta Kadıköy ilçesine bağlı Fikirtepe mahallesi olmak üzere İstanbul genelinde uzun zamandır devam eden kentsel dönüşüm çilesini Meclis’e taşıdı.

“İstanbul, rant odaklı projeler sonucunda dev bir şantiyeye dönüşmüştür. İstanbulluların bugünlerde manzarası havada sallanan vinçler, beton mikserleri, inşaat tabelaları ve hafriyat kamyonlarıdır” diyen Adıgüzel, kentsel dönüşüm mağduru vatandaşların sorunlarının çözülmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını talep etti.

CHP’li Adıgüzel, Meclis Başkanlığına sunduğu önergede 27 Mayıs tarihinde Fikirtepe’de meydana gelen ve 2 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan yangını hatırlattı. Önergede, yaşanan olayın İstanbul’u dev bir şantiyeye dönüştüren rant odaklı kentsel dönüşüm uygulamalarını tekrar gündeme taşıdığına dikkat çekildi.

“Vatandaşları ciddi manada mağdur etmişti”

İstanbul’un Esenyurt, Kadıköy ve Sancaktepe gibi birçok ilçesinde devam eden kentsel dönüşüm uygulamalarının yarattığı mağduriyete atıfta bulunan Adıgüzel, önergede şu ifadelere yer verdi:

“AKP tek başına iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, katma değeri yüksek, ihracatı artırmayı hedefleyen üretim modeli yerine; iç pazara dönük, sürdürülebilir döviz getirisi olmayan, aksine ihtiyaç duyulan hammadde ve ara malları sebebiyle ithalata bağımlı inşaat sektörüne dayalı bir büyüme modelini tercih etmiştir.

Özellikle son yıllarda ülke sermayesi artan oranda inşaat sektörüne kanalize edilmiş, sektör imar değişiklikleri, riskli alan ve acele kamulaştırma kararları gibi araçlar yoluyla ihya edilmiştir. Yandaş sermaye yaratmayı amaçlayan bu ekonomi yönetimi, İstanbul başta olmak üzere tüm ülkenin kıymetli arazilerinin, yeşil alanlarının talan ve ranta kurban edilmesini de beraberinde getirmiştir. Gelinen noktada, AKP iktidarı inşaat sektörünü ülke ekonomisinin belkemiği ve lokomotif sektörü haline getirmiş, ancak sektörün son yıllarda içine girdiği darboğaz İstanbul başta olmak üzere tüm yurdu yarım kalan inşaatlar, hayalet şantiyeler ve bitiş tarihi belirsiz yatırımlar ve bu yatırımların mağdur ettiği yüzbinlerce vatandaş ile baş başa bırakmıştır.

Kentsel dönüşüm sebebiyle boşaltılmış binalar, bitmeyen konut projeleri, yarım kalan inşaatlar, ne zaman tamamlanacağı belli olmayan projeler, tüm birikimini, kazancını bu projelere yatıran vatandaşları ciddi manada mağdur etmiştir.”

“Kentsel dönüşüm binlerce İstanbulluyu mağdur etmeye devam etmektedir”

Fikirtepe başta olmak üzere, kentsel dönüşüm sürecine giren bölgelerde, semtlerin tarihi ve kültürel dokusunun korunarak sağlıklı ve güvenilir bir kentleşme sürecinin gerçekleştirilmesinin şart olduğunu vurgulayan Adıgüzel, yalnızca Fikirtepe’de 60 binden fazla mağdurun olduğunu belirtti:

“Yaşanan bu mağduriyetin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisi Fikirtepe Mahallesi’dir. 1/1.000 ölçekli Fikirtepe uygulama imar planı 14 Ocak 2011 tarihinde İBB Meclisi’nce oybirliği ile kabul edilmiştir. 2013’te Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın olur kararıyla, 6306 sayılı Kanun kapsamında Fikirtepe kentsel dönüşüm süreci başlamıştır.

Ancak aradan geçen 8 yılda kentsel dönüşümün devam ettiği Fikirtepe’nin belirsiz bir şantiye halini koruduğu görülmektedir. Projelerin durduğu, inşaatların yavaşladığı Fikirtepe’de yıllardır devam eden ve bitirilemeyen daha da vahimi akıbeti belirsiz olan kentsel dönüşüm binlerce İstanbulluyu mağdur etmeye devam etmektedir. Yalnızca Fikirtepe’de dahi kentsel dönüşümün mağdur ettiği 60 binden fazla yurttaşımızın hak arayışı içerisinde olduğunu söylemek mümkündür.

Kentsel dönüşüm süreci içerisinde kira yardımlarının objektif kriterler çerçevesinde gerçekleştirilmemesi de yurttaşlar arasında ayrıma yol açmakta, bir kısım Fikirtepeli kira yardımı alırken bir kısım Fikirtepeli ise bu yardımdan yararlanamamaktadır. Dönüşüm süreci sonrasında Fikirtepelilerin tekrar Fikirtepe’de yaşayabileceklerine dair endişeleri de açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer konudur.”

Paylaşın

Demokrat Parti’nin İstanbul Kararı Belli Oldu!

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından iptal edilen ve 23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçimine katılmayacaklarını açıkladı.

Uysal, sosyal medya hesabı twitter üzerinden konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Demokrat Parti olarak YSK tarafından iptal edilen ve 23 Haziran’da yenilenecek olan adeta ‘2. Tur’ hüviyetindeki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine hem teşkilatımız hem de yetkili kurullarımızda yaptığımız değerlendirmeler neticesinde katılmama kararı almış bulunmaktayız” dedi.

Demokrat Parti (DP) adayı Ersan Gökgöz, 31 Mart’taki seçimde 25 bin 544 oy almıştı.

Paylaşın

YSK Başkanı Güven: İstanbul’da Seçmen Listeleri Değişmeyecek

23 Haziran’da yenilenecek İBB Başkanlığı seçimlerine dair açıklamada bulunan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven, seçime aynı seçmen listeleriyle girileceğini söyledi.

Seçim listelerinde herhangi bir güncelleme yapılmayacağını ve listelerin askıya da çıkmayacağını belirten Sadi Güven, konuya ilişkin açıklamasının davamında özetle şunları söyledi:

“Oy kullanma hakkına sahip kim varsa oy kullanacak. Partilerle sandık seçmen listelerini paylaştık. Vatandaşlarımız da kendileri de sorgulayabilecek, hangi sandıkta oy kullanabileceklerini görecekler. Sadece sandık kurulları değişecek. Onun dışında bir değişiklik olmayacak.”

Oy kullanamayacak kısıtlı seçmenlerle ilgili ‘oy kullanamaz’ notu düşülecek. Onlar silinmeyecek, karşısına şerh düşülecek. 31 Mart’ta kim oy kullanma hakkına sahipse, 23 Haziran’da da oy kullanma hakkına sahip olacak. Siyasi partilerle de paylaştık, bunu karşılaştırma imkanına sahip olacaklar.”

31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde CHP adayı Ekrem İmamoğlu, AK Parti adayı Binali Yıldırım’ı az bir farkla geçerek kazanmıştı. Seçim sonrası AK Parti, YSK’ya seçimin iptali için başvuruda bulunmuştu. YSK, 6 Mayıs’ta İBB Başkanlığı seçimini iptal etmişti.

Paylaşın

Canan Kaftancıoğlu: Sloganımızı Da Çalmaya Çalışacaklar, Dikkat

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine “Her şey güzel olacak” diye seslenen bir kişiye “Daha güzel olacak” yanıtını vermesine de atıfta bulunarak, “Sloganımızı da çalmaya kalkışacaklar dikkat” dedi.

CHP İstanbul İl Başkan Canan Kaftancıoğlu, Twitter hesabından bir açıklama yaptı.

Kaftancıoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’nun kampanyası ile ilgili materyallerin dağıtılmaya başlanmadığına dikkat çekerek “Çok yakında her şey çok güzel olacak” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine “Her şey güzel olacak” diye seslenen bir kişiye “Daha güzel olacak” yanıtını vermesine de atıfta bulunan Kaftancıoğlu, “Sloganımızı da çalmaya kalkışacaklar dikkat” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın