İstanbul: Karikatür ve Mizah Müzesi

İstanbul: Karikatür ve Mizah Müzesi (Gazanfer Ağa Külliyesi); İstanbul’un Fatih İlçesi, Atatürk Bulvarı, Kovacılar Sokak üzerindedir. Karikatür ve Mizah Müzesi, sosyal tarihimizin en açık belgeleri niteliğinde olan bir kültür birikimini yok olmaktan kurtarıyor ve çeşitli etkinliklerle günümüze yansıtıyor.

Ayrıca, diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla iletişim kuran müzede, dünya karikatür sanatının ünlü isimleri kişisel ya da karma sergilerle İstanbullulara tanıtılıyor.

Karikatür ve Mizah müzesi, çağdaş müzecilik anlayışına göre sürekli gelişen ve bu nedenle sürekli izlenebilen, yaşayan bir müze Sergi salonlarında açılan değişken ve ilginç sergiler ile birlikte giderek zenginleşen Mizah Kitaplığı ve Arşivi görülmeye değer.

Ayrıca, dileyen herkes bir uzman gözetiminde özgün baskı atölyesinde çalışabiliyor. Konferans, panel, küçük konserler, video gösterileri müzenin diğer etkinlikleri arasında yer alıyor. Müze başlıca şu birimlerden oluşuyor;

Sergileme Salonlar: Müzede birbirini tamamlayan iki tür sergileme yapılır. Sürekli sergi: Türk Karikatürü`nün başlangıcından günümüze doğru geçirdiği evrelerin örnekler ve belgelerle anlatıldığı bölümdür. Değişken sergiler: Yurt ve dünya çizerlerinin yapıtlarının sergilenip tanıtıldığı bölümdür.Burada her ay, en az bir sergi açılır.

Mizah Kitaplığı: Türkiye`de ve dünyada yayınlanmış ya da yayınlanmakta olan karikatür, mizah ve bu konulara ilişkin kültürel yayınların bir araya getirilip izleyiciye sunulduğu bölümdür.

Arşiv: Yerli, yabancı bütün eski ve çağdaş karikatürcülerin özgün ya da çoğaltılmış yapıtlarının toplandığı, kişilere,ülkelere,konulara göre sınıflandırıldığı, korunduğu bölümdür.

Özgün Baskı Odası: Bu atölyede, dileyen herkese bir uzman tarafından özgün baskı teknikleri öğretilmektedir. Sanatçılara atölyenin olanakları sunulmakta, üretilen yapıtlarla toplu sergiler açılmaktadır. Ziyaret Gün ve Saatleri: Karikatür ve Mizah Müzesi, Pazar-Pazartesi haricinde her gün 10.00-16.30 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilebilir.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir