İstanbul Barosu Yönetimi Görevden Alındı: Bir Ay İçinde Seçim Yapılacak

İstanbul Barosu yönetimine açılan davada mahkeme “görevden alma” kararı verdi. “Basın ve yayın yolu ile terör örgütü propagandası yapmak” ve baronun kendilerine verilen yetkiyi “amaç dışı” kullandığı iddiasıyla dava açılmıştı.

Haber Merkezi / İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu ve baro yönetim kurulunun “amaç dışı faaliyet yürüttüğü” iddiasıyla açılan ve yönetimin görevden alınması istenen davanın ikinci duruşması bugün yapıldı.

İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, İstanbul Barosu yönetiminin görevden alınmasına karar verildi. Baronun mevcut yönetimi kararı istinafa taşıma kararı aldı.

Mahkeme ayrıca, en geç bir ay içerisinde yeni yönetim kurulu seçilmesine karar verdi. Tedbir kararı da alınmadığı için baro yönetimi şimdilik görevinin başında kalacak.

Haklarında dava açılan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri arasında şu isimler yer alıyor: Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Suriye’de öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin ile bu ölümleri protesto ederken gözaltına alınan gazeteciler için yaptıkları açıklama nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri hakkında dava açmıştı.

Baroya “Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamaları yöneltilmişti.

Paylaşın

İstanbul Barosu Başkanı Ve Yönetimine 12’şer Yıla Kadar Hapis Talebi

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, “Basın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” ve “Basın yoluyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamalarıyla 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası talep edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, PKK terör örgütü mensubu oldukları öne sürülen ve haklarında yakalama kararı bulunan Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in ölümüne ilişkin İstanbul Barosu’nun yaptığı açıklama nedeniyle, Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla soruşturma başlattı.

Cumhuriyet’in haberine göre; Başsavcılık, baro yönetiminin görevden alınması ve yeni bir yönetimin belirlenmesi talebiyle asliye hukuk mahkemesinde de dava açtı. Başsavcılık, Adalet Bakanlığı’ndan alınan izinle yürütülen “terör” soruşturması kapsamında, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerinin ifadelerini “şüpheli” sıfatıyla aldı.

Soruşturmanın tamamlanmasının ardından hazırlanan fezleke, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Fezlekeyi inceleyen savcılık, “Basın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak” ve “Basın yoluyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamalarıyla Kaboğlu ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında iddianame düzenledi.

İddianamede, sanıkların 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması ve siyasi yasaklı hale getirilmesi talep edildi.

Terör örgütünün nihai amacını meşrulaştırma

Savcılık, baro yönetiminin yaptığı açıklamada, PKK mensuplarının gazeteci olarak tanıtıldığı ve güvenlik güçlerinin terörle mücadelede gerçekleştirdiği operasyonların savaş suçu olarak gösterilmeye çalışıldığı iddiasına yer verdi. Ayrıca, açıklamanın terör örgütünün nihai amacını meşrulaştırmaya hizmet ettiği ve örgüt üyeliğini özendirici nitelikte olduğu öne sürüldü.

İddianamede, baronun açıklamasıyla ilgili şu değerlendirmeler yapıldı: Devletin terörle mücadele faaliyetleri hakkında kamuoyunda yanlış algı oluşturulmaya çalışıldığı, terör örgütünün şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterecek bir dil kullanıldığı, paylaşımların sosyal medyada geniş kitlelere ulaştığı ve kamu barışını bozmaya elverişli olduğu ifade edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yargılama izni verilmesi için dosyayı Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkeme, baro yönetimine iddianameyi tebliğ ederek, savunma yapmaları ve delil sunmaları için süre tanıdı. Yargılama izni verilmesi halinde, dosya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na geri gönderilecek ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde baro yönetimine yönelik “terör” davası açılacak.

Mahkemenin vereceği karar, baro yönetiminin hukuki geleceğini belirleyecek kritik bir adım olarak görülüyor.

Paylaşın

İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu: Vesayeti Kabul Etmiyoruz

İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu, “Siyasilerin sayısal çoğunlukla savunmayı bölme girişimleri sonuçsuz kalınca, yargı bileşenleri eliyle İstanbul Barosu üzerinde kurulmaya çalışılan vesayeti, İstanbul Barosu üyesi hiçbir avukat kabul etmez, etmedi de” dedi.

İstanbul Barosu, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu dahil 10 yönetim kurulu üyesi hakkında göreve son verme ve yeniden seçim talebiyle dava açılması üzerine aldığı karar doğrultusunda bugün olağanüstü kurultaya gitti. Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen kurultayda, 20 Ekim’de göreve gelen baro yönetimine karşı hiçbir grup aday göstermedi.

65 bine yakın üyesiyle “Seçimle gelen seçimle gider. Avukatların demokratik iradesine hiç kimse müdahale edemez” sloganıyla yapılan kurultayda, baronun bu iradesi kongre merkezine de yansıdı.

Haliç Kongre Merkezi girişine “İstanbul Barosu susmayacak” yazılı pankart asılırken, baro üyesi avukatları, ‘Savunmayı savunmak için tarihi sorumluluk’, İnsan haklarını savunurken kimseye biat etmedik, etmeyeceğiz’, ‘Savunmaya devam edeceğiz’, ‘Hukuksuzluğun karşısındayız’ yazılı afişler karşıladı.

Bunun yanı sıra kongre salonu da ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiç birimiz’, ‘Fırat Epözdemir’e özgürlük’, ‘Savunmaya dokunma’, ‘Hak, hukuk, adalet’ afişleri ile donatıldı.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan’ın katılım sağladığı baro kurultayına çok sayıda siyasi parti temsilcisi ve baro yönetimleri katıldı. Ayrıca aralarında Cenevre, Paris, Almanya gibi yabancı baro ve hukuk kurumu temsilcileri de kurultayı yakından takip etti.

İstanbul Baro Başkanı Kaboğlu, konuşma yapacağı kürsüye sloganlar ve alkışlar eşliğinde geldi. Artı Gerçek’ten Müzeyyen Yüce’nin aktardığına göre; Tüm baskılara karşın salonu dolduran avukatlara ve ekim ayında rakip olarak yarıştığı baro başkan adaylarının verdiği desteğe teşekkür ederek sözlerine başlayan Kaboğlu, “Seçimle gelen seçimle gider” dedi.

İstanbul Barosu’nun geçmişten bugüne kendisine yöneltilen hukuk dışı saldırıları her daim püskürttüklerini belirten Kaboğlu, “Siyasilerin sayısal çoğunlukla savunmayı bölme girişimleri sonuçsuz kalınca, yargı bileşenleri eliyle İstanbul Barosu üzerinde kurulmaya çalışılan vesayeti, İstanbul Barosu üyesi hiçbir avukat kabul etmez, etmedi de” ifadelerine yer verdi.

Prof. Dr. Kaboğlu, savcı ve yargıçlar tarafından Adalet Bakanlığı gölgesinde baroya yönelik adil yargılama gerekleri yok sayılarak egemenlik gaspı uygulandığını savunarak şöyle konuştu:

“İstanbul Barosu üzerinden, savunmayı itibarsızlaştırma ve görevlerini engellemek amacıyla yapılan işlemler dizisi, hukuken yok hükmündedir. Seçimler yoluyla belirlenen baro yöneticilerinin seçim dışı müdahalelerle görevine son verilmesi, demokratik hukuk devleti ilkesinin ihlalidir. Türkiye’de özellikle son iki aydır yargı eliyle savunmanın dizginlenmesinin provası yapılmaktadır.”

İstanbul Barosu yönetim kurulu üyesi Fırat Epözdemir, özgürlüğünden alıkonulmuştur. Üyemiz Can Atalay, anayasaya ve hukuka aykırı şekilde özgürlüğüne kavuşturulmazken, Epözdemir de özgürlüğünden alıkonulmuştur. Türkiye’de en hızlı ihlal edilen hak adil yargılanma hakkıdır. Hadi o zaman çetelere, suç makinelerine, uyuşturucu baronlarına karşı işletelim yargıyı. İstanbul Barosu olarak biz de katkıda bulunalım. Ama şunu bir kez daha hatırlatalım. Seçimle gelen seçimle gider. Savunma susmadı, susmayacak.”

“Yargıyı savunmak için buradayız”

Kaboğlu’nun konuşması sonrası Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan söz aldı. “Savunmanın sesi kısılırsa yurttaşın sesi kesilir” ifadelerine yer veren Sağkan, “İnsan haklarını, yargı bağımsızlığını savunmak için buradayız. Adaleti ve demokrasiye savunmak, İstanbul Barosu avukatlarının iradesini korumak için buradayız. Söz konusu demokrasiyse, hukukun üstünlüğüyse ayrışmayız, bir aradayız, buradayız” dedi.

Prof. Dr. Ümit Özsakal’ın 12 yıl önce başkanlığını yürüttüğü İstanbul Barosu yönetiminin de yargılandığını, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini hatırlayan Sağkan, “12 yıl önce İstanbul Barosu’nun başkanı ve yönetim kurulunun adil yargılanma hakkını ihlal edilenler ve haklarında suç duyurusunda bulunanlar bugün nerede? Hiçbirinin ismi yok. O gün mesleğin onurunu savunan İstanbul Baro Başkanı Ümit hoca, alnı ak başı dik şekilde burada. Bizler iktidarların sağladığı güce tapmayız. Zulme ve baskıya boyun eğmeyiz, biat etmeyiz. Bugüne kadar susmadık, bundan sonra da susmayacağız. İzin vermedik, vermeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Bir önceki genel kurulda başkan adayı olan Mert-Er Karagülle de İstanbul Barosu avukatlarının iradesinin engellenemeyeceğini söyledi. Karagülle, “Bizden sarı öküzü alamazsınız. Hiçbirimizi dokunamazsınız. Dönem dönem her birimizi alıp tutuklarsınız ancak bütünlüğümüzü bozamazsınız. Seçimle gelen seçimle gider” değerlendirmesinde bulundu.

Ne olmuştu?

İstanbul Barosu’nun 21 Aralık tarihinde Suriye’nin kuzeyinde öldürülen iki gazeteci hakkında yapmış olduğu açıklama sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yazdığı davaname ile Baro Başkanı ve yönetim kurulunun görevden alınması ve yerlerine yeni yönetim seçilmesi talebiyle dava açmıştı. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi de duruşma için 4 Mart gününü belirlemişti.

Mahkemenin duruşma günü verdiği 15 Ocak’ta Barolar Birliği’nin de katılımıyla İstanbul Barosu’nda yapılan toplantıda olağanüstü genel kurul kararı alındı.

Paylaşın

“Terör Propagandası” Davası Açılan İstanbul Barosu Olağanüstü Kurultaya Gidiyor

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve 10 yönetim kurulu üyesinin görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi talep edilen İstanbul Barosu, olağanüstü kurultaya gidiyor.

Haber Merkezi / İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, “23 Şubat günü yapacağımız olağanüstü kurultay kararımızı burada açıklıyorum. 23 Şubat kurultayı demokrasinin ne olduğunu, demokrasinin ancak hukuk yoluyla işlediğini, inşa edilebileceğini İstanbul Barosu’nun 67 bin avukatı, bütün baroların desteğiyle duyuracak. Hepiniz 23 Şubat demokrasi kurultayına davetlisiniz” dedi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Soruşturma Bürosu, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile Yönetim Kurulu üyeleri Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar’ın görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi talebiyle İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştı.

Başsavcı vekillerinden biri ve bir Cumhuriyet Savcısı’nın imzası bulunan davanamede İstanbul Barosu Yönetim Kurulu “Basın ve Yayın Yolu İle Terör Örgütü Propagandası Yapmak” ve “Basın ve Yayın Yolu İle Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak” ile suçlanırken bu konuda kovuşturma izni istenen Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 25 Aralık 2025’te izni verdiği de belirtilmişti.

İstanbul Barosu, yönetime dava açılmasına dair bilgilerin basına yansımasının ardından X üzerinden bir açıklamada bulunmuştu. Açıklama metninde şu satırlara yer verilmişti:

“Yönetim Kurulumuz İstanbul Barosu Genel Kurulu iradesi ile seçilmiş olup, Anayasaya, demokrasi ve hukuka bağlı olarak görev ve sorumluluklarını yerine getirmektedir. Hiçbir hukuki ve meşru dayanağı olmayan bu görevden uzaklaştırma girişimine karşı İstanbul Barosu Genel Kurul iradesine sahip çıkmak, üyelerimizi ve kamuoyunu bilgilendirmek yükümlülüğümüzdür.”

İstanbul Barosu’na dava açılmasına gerekçe olan sosyal medya paylaşımında, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Suriye’de öldürülmesiyle ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesi talep edilmişti. “Uluslararası insancıl hukuk uygulansın” başlığıyla yapılan paylaşımda, “Silahlı çatışma bölgesinde görev yapan gazetecilerin korunmasına ilişkin kurallar, Uluslararası İnsancıl Hukukun bünyesindedir” ifadelerine yer verilmişti.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın uygulamasının ‘hukuk dışı’ olduğunu öne sürerek, İdare Mahkemesi’ne başvurmuştu.

Baro tarafından yapılan açıklamada, “Her koşulda hukuka saygı kararlılığında olan İstanbul Barosu yönetimi, baro tüzel kişiliğini de hedef alan hukuk dışı işlem ve eylemlere karşı yargı yolunu kullanmak zorunda kalmış ve Adalet Bakanlığı’nın; Avukatlık Kanunu’na, bakanlık genelgesine ve Anayasa’ya aykırı soruşturma izni verilmesine ilişkin işlemini iptal davası açmıştır” ifadelerine yer verilmişti.

Paylaşın

İstanbul Barosu’na “Terör” Soruşturması

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu’nun “Nazım Daştan ve Cihan Bilgin” paylaşımı sonrası Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, “Terör” soruşturması başlattı.

İstanbul Barosu, “Basına yansıyan bilgilere göre, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Suriye’de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamını yitirmişlerdir. Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması, Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindedir” ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, “Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” iddiasıyla resen soruşturma başlattı.

Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, “21/12/2024 tarihinde İstanbul Barosu tarafından resmi Twitter hesabından da duyurulan açıklamayla, PKK terör örgütü mensupları Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i övücü nitelikteki sözler ile ayrıca sözde gazetecilik faaliyetleri ve gazeteci kimlikleri nedeniyle öldürüldükleri, devletimizin sözde savaş suçu işlediği şeklinde yanıltıcı bilginin yayılması şeklindeki tespitler nedeniyle İstanbul Baro Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca, Terör Örgütü Propagandası Yapmak ve Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak suçlarından resen soruşturma başlatılmıştır” ifadelerine yer verildi.

İstanbul Barosu, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Suriye’de hayatını kaybetmesine ilişkin olarak sosyal medya hesabından şu paylaşımı yapmıştı: “Basına yansıyan bilgilere göre, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Suriye’de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamını yitirmişlerdir. Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması, Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindedir. Dahası, savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınması, Roma Statüsü 8/2/b/ii. maddesinde savaş suçlarından biri olarak ifade edilmiştir.

Dolayısıyla, silahlı çatışma bölgesinde görev yapan gazetecilerin korunmasına ilişkin kurallar, Uluslararası İnsancıl Hukukun bünyesindedir. Yine, bahsi geçen olaya ilişkin Şişhane Meydanında yapılmak istenen basın açıklamasında, aralarında Baromuz üyesi dört meslektaşımız ile iki hukuk fakültesi öğrencisi ve onlarca gazetecinin olduğu yurttaşlar gözaltına alınmıştır.

Uluslararası hukuku ihlal eden bu olaya ilişkin derhal soruşturma başlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekirken, Anayasal haklarını kullanan ve meslektaşları için yas tutan basın mensuplarının ve meslektaşlarımızın gözaltına alınması kabul edilemez bir durumdur. İki basın mensubu yurttaşımızın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini ve Anayasal haklarını kullanarak basın açıklaması yaptıktan sonra gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep ediyor, sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”

İzmir Barosu’ndan İstanbul Barosu’na destek

İzmir Barosu’ndan, hakkında soruşturma açılan İstanbul Barosu’na destek geldi. İzmir Barosu’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İstanbul Barosu yalnız değildir! Suriye’de öldürülen iki gazeteci ile ilgili olarak sosyal medya hesabından yapılan açıklama nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu hakkında terör örgütü propagandası yapmak ve halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçlarından soruşturma başlatılması hukukun üstünlüğü, demokrasi ve ifade özgürlüğünün açık ihlalidir.

Hukuku baskı ve sindirme aracı olarak kullananlar, farklı düşüncesi ve sözü olan kurumları ve kişileri terör suçlamalarıyla susturmaya, sindirmeye çalışmakta, bu yolda kendilerine her gün yeni bir hedef aramaktadırlar. Bu yöntemler baskı ve zor kullanmadan yönetme kabiliyetini yitirmiş despot bir yönetimin iktidarını koruma çaresizliğinin göstergesi olarak değerlendirilmelidir.

İstanbul Barosu Avukatlık Kanunu’nun kendisine verdiği sorumluluk ve yetki ile demokratik hakkını kullanarak görevini yapmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananlara karşı suç duyuruları ve soruşturmalar yoluyla uygulanan baskıları kabul etmediğimizi bir kez daha yineleyerek söz konusu İstanbul Barosu açıklamasını İzmir Barosu olarak imzalıyoruz.

Eğer uluslararası hukuk ve Avukatlık Kanunu kapsamında görev yapmak suçsa bizi de yargılayın! İstanbul Barosunun yanındayız! Biliyor ve inanıyoruz ki bu karanlık elbet dağılacak, bu ülke çok yakında aydınlığa uyanacaktır.”

İstanbul Barosu’ndan tepki

İstanbul Barosu, soruşturmaya tepki gösterdi. İstanbul Barosu’ndan konuya ilişkin yapılan açıklama şöyle: “Baromuzun 21.12.2024 tarihinde yapmış olduğu bir açıklama nedeniyle, basında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı yönünde haberler çıkmıştır.

Baromuz, Anayasamız ve Avukatlık Yasası’nın 76, 95 ve 97. maddeleri gereği ‘Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevi gereği, söz konusu metni paylaşmıştır.

Baromuzca yapılan açıklamada ‘Terör örgütü propagandası yapma’ ve ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ ile ilişkilendirilebilecek hiçbir beyan yer almamaktadır. Bu itibarla, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atfen basına yansıyan haberlere konu isnatlar ve açıklama metnimiz arasında doğrudan veya dolaylı bir bağ kurulması kesinlikle olanaksızdır.

Kaldı ki, açıklama metninde Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik hiçbir olumsuz ifade ve suçlama yer almamaktadır. Her zaman insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunan Baromuz, tüm Anayasal kuruluşları ve hukuk kurumlarını, usul kuralları başta olmak üzere, Anayasaya, yasalara ve hukukun genel ilkelerine saygı göstermeye çağırır.

Paylaşın

Turgut Kazan: HDP’nin Hazine Yardımına Tedbir İsteği Tam Bir Hukuk Skandalı

İstanbul Barosu eski başkanlarından Turgut Kazan, HDP’ye Hazine yardımının kesilmesi talebine ilişkin olarak, “HDP’nin alacağı hazine yardımına tedbir isteği tam bir hukuk skandalıdır” dedi ve ekledi:

“[Anayasanın 69. Maddesi’nde] davada öne sürülen aykırılık saptanmışsa (nihai olarak) bu yardımdan ‘kısmen veya tamamen yoksun bırakma kararı verilebileceğini’ söylüyor.Dolayısıyla bir yaptırım, asla bir tedbir olarak uygulanamaz.”

İstanbul Barosu eski başkanlarından avukat Turgut Kazan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın HDP’nin kapatılması davası kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı “hazine yardımı içeren hesapların bloke edilmesi” talebini “tam bir hukuk skandalı” olarak değerlendirdi.

Kazan peş peşe paylaştığı iki tvitin ilkinde HDP’ye Hazine yardımının kesilmesi talebine ilişkin olarak, “HDP’nin alacağı hazine yardımına tedbir isteği tam bir hukuk skandalıdır. [Anayasanın 69. Maddesi’nde] davada öne sürülen aykırılık saptanmışsa (nihai olarak) bu yardımdan ‘kısmen veya tamamen yoksun bırakma kararı verilebileceğini’ söylüyor.Dolayısıyla bir yaptırım, asla bir tedbir olarak uygulanamaz.” dedi.

Kazan ikinci tvitinde de AYM’yi “yanlışlık”tan kaçınmaya çağırdı: “Özellikle, seçimlerin nisanda / mayısta yapılabileceği konuşulurken ve seçim yılı nedeniyle (yasa gereği) partilere daha çok yardım yapılırken HDP’yi ayrı tutmak yeni bir seçim hilesi sayılır, sayılacaktır. İnanmak istiyorum ki AYM böyle bir yanlışlık yapmayacaktır, yapmamalıdır.”

AYM 6 Ocak’ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebini görüşerek karara bağlayacak.

Arka plan

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, 19 Aralık’ta AYM Başkanlığı’na başvurarak HDP’nin Hazine yardımı bulunan hesaplarının  “HDP’nin terör örgütü ile organik bağı[nın] dava sürecinde de devam e[ttiği|” gerekçesiyle “acilen bloke” edilmesini istedi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı talebini şu gerekçelere dayandırdı: “Haziran 2021 tarihli iddianamemiz ve 29 Kasım 2021 tarihli esas hakkındaki görüşümüzde ayrıntılarıyla açıklanan ve davalı partinin terör örgütü ile organik bağını gösteren eylem ve söylemlerine devam ettiği anlaşılmakla, sadece partinin ihtiyaçları veya parti çalışmalarında kullanılmak gayesiyle verilen devlet yardımlarının parti faaliyetleri dışında terör örgütünün amaçları doğrultusunda kullanılmasının engellenmesi bakımından bu yardımların geri alınmasındaki olası güçlükler gözetilerek, devlet yardımlarının bulunduğu banka hesabına tedbiren bloke konulmasına karar verilmesini yeniden talep etmek zarureti hasıl olmuştur.”

Ancak, Bekir Şahin’in talepnamesine temel teşkil eden, iddianame ve esas hakkındaki mütalaada ileri sürülenlerden farklı ne gibi bir yeni kanıt sunulduğu henüz savunmasını yapması için HDP’ye iletilmedi.

Medyada yer alan haberlere göre Şahin’in “hazine yardımına bloke” talebi, “[…] davalı parti hakkında kapatma kararı veya devlet yardımından yoksun bırakılma kararı verilmesi halinde [önceden] ödenen ya da ödenecek devlet yardımının harcanma ihtimali”ne dayandırılıyor; “davada delillerin toplandığı ve karar aşamasına geldiği” öne sürülerek “talebin ivedilikle görüşülüp” karar alınması isteniyor.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçladığı” gerekçesiyle Halkların Demokratik Partisi’bin temelli kapatılması ve partinin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın da bulunduğu 687 üyeye siyasi yasak getirilmesinin talep edildiği iddianame, 17 Mart 2021’de Yüksek Mahkemeye gönderilmişti.

Şahin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gösterilen beş adayın dördüncüsüyken 4 Haziran 2020’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tercihiyle Başsavcılığa atanmıştı.

HDP’nin kapatılması talebini ilk kez 11 Aralık 2020’de yaptığı basın açıklamasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli gündeme getirdi. “HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır. Yani demem odur ki, HDP’yi Türk siyasetinin taşıma ve hazmetme kapasitesi dolmuştur. Bu terör ve bölücülük yatağı kapatılmalıdır.”

AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’un, “Parti kapatmalarının Türkiye’de olumlu sonuçları görülmedi.” yanıtına karşın Bahçeli, 11 Ocak 2021’de çağrısını yineledi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dava açmadığı takdirde başvuruyu kendilerinin yapacağını belirtti.

Bahçeli 2 Mart 2021’de “HDP’nin terör örgütleriyle iltisaklı olduğu” gerekçesiyle kapatma davasının açılmasını talebini bir kez daha yineledi.

İddianame ve savunma

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Bekir Şahin’in 17 Mart’ta sunduğu iddianameyi “usul eksiklikleri” gerekçesiyle iade eti. AYM 15 Nisan’da, gerekçeli kararını Yargıtay’a gönderdi.

Bekir Şahin incelemesini tamamlayarak iddianemesini 7 Haziran’da yeniden AYM’ye gönderdi. Ön incelemesini tamamlayan raportör, iddianamenin kabulünü istedi. AYM, 21 Haziran’da iddianameyi oy birliğiyle kabul etti.

Dava prosedürlerinde öngörülen işlemlerin çoğu tamamlandı. HDP, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esasa ilişkin mütalaasına karşı savunmalarını AYM’ye teslim etti. AYM, 10 Ocak 2023’teki toplantısının gündemine HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davayı aldı.

Bekir Şahin belirlenen tarihte mahkemeye gelerek sözlü açıklama yapacak.

Şahin’in açıklamasının ardından belirlenecek günde ise HDP sözlü savunmasını verecek.

Anayasa Mahkemesi raportörü, Şahin’in sözlü açıklaması ve HDP yetkililerinin sözlü savunmasının ardından, davaya ilişkin bilgi, belgeleri toplayacak ve esas hakkındaki raporunu hazırlayacak.

Raporun, Yüksek Mahkeme üyelerine dağıtılması sonrası mahkeme başkanı toplantı için bir gün belirleyecek, üyeler belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak.

15 üyenin 10’uyla

HDP’nin kapatılması talebiyle açılan davayı, 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi heyeti karara bağlayacak. Anayasa’nın 69. maddesinde sayılan hallerden ötürü partinin kapatılmasına veya dava konusu fiillerin ağırlığına göre devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılmasına, toplantıya katılan üyelerin 3’te 2 oy çokluğuyla, yani 15 üyenin 10’unun oyuyla karar verilebilecek.

Siyasi parti kapatma davası sonucunda verilen karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile ilgili siyasi partiye tebliğ edilecek ve Resmî Gazete’de yayımlanacak.

Anayasa Mahkemesi’nin siyasi yasak istenen partililerin beyan ve eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olduğunu belirlemesi halinde bu kişiler, kesin kararın Resmî Gazete’de gerekçeli yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve denetçisi olamayacak.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İstanbul Barosu’nun İlk Kadın Başkanı ‘Filiz Saraç’ Oldu

Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan İstanbul Barosu 52’nci Genel Kurulu sona erdi. Seçimi, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu adayı Avukat Filiz Saraç kazandı. Böylece, Filiz Saraç, 144 yıllık İstanbul Barosu’na ilk kez bir kadın başkanı oldu.

Seçimlerin ardından konuşma yapan Filiz Saraç, “Bana bu onuru yaşatan bütün meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. İstanbul Barosu 144 yıllık tarihiyle hak mücadelesinin simgesidir. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına girerken, 144 yıllık baromuzun ilk kadın başkanı olmanın onuru yaşatan İstanbul Baro’muza teşekkür ediyorum. Atatürk ve Cumhuriyetin kazanımları sayesinde bugün bu onuru yaşıyorum. Huzurunda saygıyla eğiliyorum” dedi.

Filiz Saraç kimdir?

1968 yılında Trabzon’da doğan Av. Filiz Saraç 1988’de Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Kamu Hukuku Dalında yüksek lisans yaptı. 32 yıldır kesintisiz olarak serbest avukatlık yapan yeni İstanbul Barosu başkanı, İngiltere’de MBA işletme hazırlık eğitimini tamamladı. 1996 yılında İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’na seçildi.

İstanbul Barosu 125. yıl Belgeseli’ni hazırlayan ekibin başkanlığını yaptı. 2004-2006 döneminde, İstanbul Barosu başkan yardımcısı olarak görev aldı. 6 yıl süreyle Yeditepe Üniversitesi’nde ders verdi. 2006’dan bu yana Türkiye Barolar Birliği delegesi ve TBB eğitim danışma kurulu üyesi olarak görev yaptı.

İstanbul Barosu seçimi

Dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu başkanlık seçimleri bugün Haliç Kongre Merkezi’nde yapıldı. 56 bin avukatın kayıtlı olduğu baro seçimleri için saat 09.00’da oy verme işlemi başladı. Seçimler saat 17.00 itibariyle sona erdi. Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu adayı Filiz Saraç, 7 bin 96 oyla baronun yeni başkanı oldu. Böylece 144 yıllık İstanbul Barosu’na ilk kez bir kadın başkan seçildi.

Başkanlık için yarışan isimler

  • Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu adayı Filiz Sara
  • İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi ve Önce Avukat Grubu’nun adayı Avukat Elif Görgülü
  • Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu Yükseliş Hareketi adayı olan Hasan Kılıç
  • Bağımsız Avukatlar Grubu’nun adayı Gülden Sönmez
  • Avukat Hakları Grubu’nun adayı Mustafa Gökhan Ahi
  • Avukat Mert Er Karagülle
  • Milliyetçi Avukatlar Grubu adına Hakan Çatak
  • İstanbul Avukatlar Birliği adına Metin Uracin
  • Genç Hukuk Hareketi’nden Türkan Kara
Paylaşın

Avukatlardan Ortak Açıklama: Başımız Sağ Olamayacak

Avukat Servet Bakırtaş’ın dün silahlı saldırı sonucu öldürmesinin ardından Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) Türkiye genelinde boykot çağrısına yanıt veren avukatlar eyleme gitti.

TBB Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Avukat Bakırtaş’ın ailesi ve çok sayıda avukat İstanbul Adliyesi önündeki eyleme katıldı.

Türkiye’de bütün adliyelerde saat 11.00’de, aynı anda okunan bildiriyi İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu okudu. Bildiride şu ifadeler yer aldı:

“Dün Bakırköy’de bir meslektaşımızı alçakça sıkılan kurşunlara kurban verdik. Avukat Servet Bakırtaş sadece ve yalnız avukatlık yaptığı için öldürüldü. Avukatı, müvekkiliyle özdeşleştiren sapkın zihniyet, silahtan aldığı güç ile ölüm kustu. Bir mesleğin ölümü göze alarak sürdürülmesi, sürdürenler için ne denli onur vesilesi olsa da bu toplumun bir kesimi için utançtır.

Artık bildiriler yazmak, yaslar tutmaktan bıktık. Sanıkların ağırlaştırılmış müebbet hapislere mahkûmiyetleri acımızı hafifletmiyor artık. Her bir avukat ölümünün bir toplumsal ders olmasını bekleyip, bu zavallı yaratıklara bir şeyler anlatmasını beklerken çoğalan ölümler bizden bir parça daha koparmaya devam ediyor. Oysa biz adaletin tecellisi için yapıyoruz bu mesleği. ‘Savunma olmazsa, olmaz yargılama’ diyoruz.

Öylesine kutsiyet yüklüyoruz ki mesleğimize şimdi bir özel müdafi olmazsa bu katil zanlısını da zorunlu olarak bir avukat savunacak. Dün öyle oldu sorguda. Biliyoruz ki başımız sağ olamayacak bizim. Dilenen sabırların sırasız avukat ölümlerine yararı olmayacak. Avukat Servet Bakırtaş ile birlikte verdiğimiz can, taşan sabrımızın durdurduğu son yürek olmayacak.

Duruncaya kadar hukuk adına, durduruluncaya kadar adalet adına atan Servet Bakırtaş’ın yüreği şimdi bizde atacak. Kamusal hizmet veren bir mesleğin mensupları olarak Avukat Servet Bakırtaş’ı düşünce dünyamızda şehit olarak yaşatacağız. Sözün bittiği yerdeyiz.”

Paylaşın