Türkiye’den BRICS Hamlesi: Katılmak İçin Başvuru Yaptı

Türkiye, önde gelen gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu BRICS grubuna katılmak için resmen başvuruda bulundu. BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ekonomilerini kastetmek için kullanılır.

2011 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin birliğe katılmasına kadar orijinal dört üye BRIC (ya da İngilizce “the BRICs”) olarak adlandırılmıştı. Aynı yıl Çin’in Sanya kentinde düzenlenen zirveye Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’nın da katılımı ile BRIC grubu adını BRICS olarak değiştirdi. BRICS ülkeleri, bulundukları bölgelerin bölgesel ilişkileri üzerindeki önemli nüfuz potansiyeliyle tanınırlar ve beş ülkenin hepsi G20 üyesidir.

Bloomberg’in haberine göre, BRICS, ekim ayında Rusya’da düzenlenecek zirvede genişlemeyi görüşecek. Haberde, Türkiye’nin BRICS grubuna katılma girişiminin, küresel nüfuzunu artırma ve geleneksel Batılı müttefiklerinin ötesinde yeni ittifaklar kurma çabalarının bir parçası olarak görülüyor.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye, bu hamle ile çok kutuplu bir dünyada hem Doğu hem de Batı ile ilişkilerini güçlendirmek istiyor.

Türkiye’nin bu yeni diplomatik hamlesi, Avrupa Birliği’ne (AB) katılma sürecindeki ilerlemenin yavaşlaması ve NATO üyesi ülkelerle yaşanan bazı gerilimler sonrasında gelirken, özellikle 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini sürdürmesi, NATO içinde bazı çatışmalara yol açmıştı. Türkiye, BRICS üyeliği ile Rusya ve Çin gibi ülkelerle ekonomik iş birliğini artırmayı ve AB ile Asya arasında bir ticaret köprüsü olmayı hedefliyor.

BRICS, Batı’nın hâkim olduğu kurumlara, özellikle Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlara alternatif olarak kendini konumlandırıyor. BRICS üyeliği, Türkiye’ye bu kuruluşlar aracılığıyla finansmana erişimini, siyasi ve ticari ilişkilerini genişletme fırsatları sunabilir.

Erdoğan, Türkiye’nin hem Doğu hem de Batı ile aynı anda ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini vurgulayarak, ülkenin BRICS’e katılmasının, küresel ekonomik sistemde farklı yaklaşımlar, kimlikler ve politikalar geliştirmesine katkı sağlayacağını belirtti. Erdoğan ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde reform yapılması çağrısını yineleyerek, Türkiye’nin NATO’nun rakibi olarak görülen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne de katılma isteğini dile getirdi.

Türkiye’nin BRICS’e katılma girişimi, ülkenin Batı ile olan ilişkilerini tamamen koparmak istemediğini, aksine bu ilişkileri daha dengeli ve çeşitlendirilmiş bir dış politika ile güçlendirmek istediğini gösteriyor. Aynı zamanda, AB ile üyelik görüşmelerini canlandırma çabaları da devam ederken, bu da stratejik hedeflerden biri olmaya devam ediyor.

Paylaşın

Küba, Güney Afrika’nın İsrail’e Karşı Açtığı Soykırım Davasına Katılacak

Küba, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail işgaline karşı açtığı soykırım davasına katılacağını duyurdu. Gazze’de İsrail saldırılarında 37 bin 500’den fazla kişi hayatını kaybetti.

Haber Merkezi / Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Küba, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı yaptığı şikayete üçüncü taraf olarak katılmaya karar verdi” dedi.

Bakan Rodriguez, ülkesinin bu girişiminin “Filistin halkına karşı işlenen soykırımı sona erdirmeyi amaçlayan meşru uluslararası çabaları mümkün olduğunca destekleme ve katkıda bulunma taahhüdüyle” uyumlu olduğunu belirtti.

Güney Afrika tarafından 29 Aralık’ta açılan davada, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki eylemlerinin “soykırım niteliğinde” olduğu vurgulandı. Dava dilekçesinde, İsrail’in “Gazze’deki Filistinlileri daha geniş bir ulusal, ırksal ve etnik grubun parçası olarak yok etmeye yönelik özel bir niyete” sahip olduğu savunuldu.

İsrail’in, BM Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini belirten Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının derhal askıya alınması için, ihtiyati tedbir kararı çıkarılmasını istedi. Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail hükümetinin Gazze’deki uygulamalarını kendi ülkesindeki “apartheid (ırk ayrımcılığı) rejimiyle” kıyaslıyor.

Birleşmiş Milletler Sözleşmesi soykırımı nasıl tanımlıyor?

Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ne göre, bir eylemin soykırım olarak kabul edilebilmesi için, şunları içermesi gerekiyor:

Soykırım eylemleri ulusal, etnik, dini veya ırksal bir grubu hedef almalıdır.
Öldürme, ağır yaralama, zihinsel ve psikolojik zarar verme, zehirli yaşam koşulları yaratma, doğum kontrol tedbirleri uygulama veya çocukları bir gruptan diğerine zorla nakletme gibi yıkıcı eylemler olmalıdır.
Soykırım eylemleri sistematik ve yaygın olmalıdır.
Yok etmeye yönelik açık bir niyet olmalıdır.

Öte taraftan Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı ise son 24 saatte 101 artarak 37 bin 551’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise son 24 saatte 169 artarak 85 bin 911’e yükseldi.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Paylaşın

Filistin Ve İsrail, Adalet Divanı Kararına İlişkin Ne Dedi?

Güney Afrika tarafından açılan davayı karara bağlayan Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı, İsrail aleyhine ileri sürülen iddiaların “makul seviyede” ispatladığına hükmetti.

Mahkeme, İsrail’in Gazze’de soykırımı önlemek için tüm önlemleri almak zorunda olduğuna hükmetti ancak doğrudan ateşkes emri vermekten kaçındı. Mahkeme, Gazze’deki felaket boyutundaki insani durumun, tedbir kararı vermesini gerektirecek düzeyde “acil tehlike” teşkil ettiğine hükmetti.

Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı, davayı açan Güney Afrika’da ve Filistinliler arasında memnuniyetle karşılandı. İsrail’den ise temkinli bir açıklama geldi.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, İsrail’in uluslararası hukuka saygısının “sarsılmaz” olduğunu belirtti. Netanyahu, aynı zamanda “soykırımcı terörist bir örgüt” diye nitelediği Hamas’a karşı kendilerini savunmaya devam edeceklerini vurguladı.

Divan’ın Güney Afrika’nın talep ettiği acil ateşkese hükmetmemesini “adilce” olarak nitelendiren Netanyahu, meşru müdafaanın İsrail’in temel hakkı olduğunu söyledi. Netanyahu, “Ancak tek başına İsrail’in Filistinlilere soykırım uyguladığı iddiası bile sadece yanlış olmakla kalmayıp dehşet vericidir. Mahkemenin bunu görüşmeye dahi istekli olması, nesiller boyunca silinmeyecek bir yüz karasıdır” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun kabinesindeki aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise Divan’ı “Lahey’deki antisemit mahkeme” diye nitelendirerek “kararın hedefinin adalet değil, Yahudi halkına zulüm olduğunu, kararın İsrail devletinin varlığını tehlikeye attığını” iddia etti.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant da “Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı, olağanüstü bir çabayla, Güney Afrika’nın Gazze’deki soykırım iddiasını görüşmek üzere yaptığı Yahudi karşıtı talebi kabul etti ve şimdi de dilekçeyi tamamen reddetmeye karşı çıkıyor” şeklinde konuştu.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de kararı alaycı bir dille X üzerinden paylaştığı ve uluslararası mahkemenin bulunduğu Hollanda’nın The Hague yani Lahey kentine atıfta bulunarak İbranice’de “ahmak” anlamına gelen “schmuck” kelimesine benzetti ve “Hague shmague” ifadesiyle eleştirdi.

“Önemli bir dönüm noktası”

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, İsrail’in Güney Afrika tarafından açılan bir davada Uluslararası Adalet Divanı’nın Gazze’deki Filistinliler’e yönelik soykırımı önlemek için tedbirler alması yönündeki kararına uymasını beklediğini söyledi.

Güney Afrika Dışişleri Bakanlığı da açıklamasında, Uluslararası Ceza Mahkemesi kararının “uluslararası hukukun üstünlüğü açısından belirleyici bir zafer” olduğunu ve bunun “Filistin halkının adalet arayışında önemli bir dönüm noktası” anlamına geldiğini kaydetti.

“İsrail’in askeri eylemlerinin Soykırım Sözleşmesi de dahil olmak üzere uluslararası hukuka tamamen uygun olduğunu iddia etmeye devam etmesi için hiçbir inandırıcı dayanak yoktur” diyen Bakanlık, Güney Afrika’nın, “İsrail’in alenen tehdit ettiği gibi bu kararın uygulanmasını engellemek için harekete geçmeyeceğini, bunun yerine yapmak zorunda olduğu gibi karara tam olarak uyacağını içtenlikle umduğunu” belirtti.

“Mahkeme insanlık ve hukuk lehine karar verdi”

Öte yandan Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanı Riyad El Maliki, Uluslararası Ceza Mahkemesi yargıçlarının gerçekleri ve hukuku değerlendirdiğini, insanlık ve uluslararası hukuk lehine karar verdiğini kaydetti.

“Tüm devletleri, işgalci güç İsrail de dahil olmak üzere, Mahkeme tarafından hükmedilen tüm geçici tedbirlerin uygulanmasını sağlamaya çağırıyoruz. Bu bağlayıcı bir yasal yükümlülüktür” ifadesini kullanan Maliki, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararının hiçbir devlerin hukukun üzerinde olmadığı yönünde önemli bir hatırlatma niteliği taşıdığını söyledi. Maliki, kararın, “İsrail ve onun yerleşik cezasızlığını mümkün kılan aktörler için bir alarm işlevi” görmesi gerektiğinin altını çizdi.

Hamas’tan yapılan açıklamada Uluslararası Adalet Divanı’nın Güney Afrika’nın Gazze Şeridi’ndeki savaşı nedeniyle İsrail’e karşı acil tedbirler uygulanması talebine ilişkin kararı memnunlukla karşılandı. Hamas ayrıca uluslararası topluma, İsrail’den mahkemenin kararlarını uygulamasını ve Filistinliler’e karşı devam eden “soykırımı” durdurmasını talep etme çağrısında bulundu.

Hamas’ın üst düzey yetkililerinden Sami Ebu Zühri, kararı olumlu karşıladıklarının bir ifadesi olarak, “Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı, işgalin (İsrail) tecrit edilmesine ve Gazze’de işlediği suçların ifşa edilmesine katkıda bulunan önemli bir gelişmedir. İşgali mahkemenin kararlarını uygulamaya zorlama çağrısında bulunuyoruz” dedi.

Paylaşın

Adalet Divanı’ndan Gazze Kararı: İsrail, Soykırım Suçlamasıyla Yargılanacak

Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı ‘soykırım’ davasını görüşen Uluslararası Adalet Divanı, İsrail aleyhine ileri sürülen iddiaların “makul seviyede” ispatladığına hükmetti ve (İsrail’in) davanın düşürülmesi yönündeki talebini reddetti.

Haber Merkezi / Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’in Gazze’de soykırımı önlemek için tüm önlemleri almak zorunda olduğuna hükmetti ancak doğrudan ateşkes emri vermekten kaçındı. Mahkeme, Gazze’deki felaket boyutundaki insani durumun, tedbir kararı vermesini gerektirecek düzeyde “acil tehlike” teşkil ettiğine hükmetti.

Uluslararası Adalet Divanı Başkanı Yargıç Joan E. Donoghue, Gazze’de yaşanan insani trajedinin farkında olduklarını ve can kayıplarından derin endişe duyduklarını dile getirdi.

Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı ‘soykırım’ davasında ilk kararı okudu. Mahkeme, İsrail’in, askerlerinin soykırım yapmasını önlemek için yetkisi dahilindeki tüm önlemleri alması ve insani durumu iyileştirmek için adımlar atması gerektiğine hükmetti.

İsrail’in Soykırım Sözleşmesi çerçevesindeki yükümlülüklerinin bazılarını ihlal ettiğine ilişkin ihtiyati tedbir kararı almaya yetkisi olduğuna hükmeden mahkeme, İsrail’in davanın düşürülmesi talebini reddetti. Adalet Divanı, soykırım davasında İsrail aleyhine ileri sürülen iddiaların ‘makul seviyede’ ispatladığına karar verdi.

Sözlerine, Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlediği saldırılara işaret ederek başlayan Başyargıç Joan Donoghue, Gazze’deki kayıplardan ‘endişe duyduklarını’ dile getirdi. Donoghue, “İnsanlık dramının farkındayız” dedi. Donoghue, İsrail’in soykırım davasının reddedilmesi talebini reddettiklerini duyurdu, dosyanın esastan görüşüleceğini açıkladı.

İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü ‘askeri operasyonları’ derhal durdurması gerektiğine hükmeden mahkeme, Tel Aviv’in 1 ay içerisinde soykırımı önlemek için aldığı tedbirlere ilişkin Divan’a rapor sunmasını talep etti.

Tedbir kararı ne anlama geliyor, bağlayıcı mı?

Divan’ın kararı, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ne aykırı hareket edip etmediğine ilişkin olmayıp sadece muhtemel soykırım tehlikesine karşısında oluşacak zararların önüne geçmek için davada nihai karar verilinceye kadar tarafların uyması gereken geçici önlemler anlamına geliyor.

Divan Şartı’nın 59. maddesi uyarınca UAD’nin aldığı kararlar, taraflar için bağlayıcı durumda iken üçüncü ülkeler için kararın bağlayıcılığı bulunmuyor.

Divan, hükmettiği kararları BM’nin ilgili kurumlarına da tebliğ ediyor ve İsrail, Divan’ın muhtemel tedbir kararına uymazsa bu durumda Güney Afrika konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak Divan kararının uygulanması için harekete geçilmesini talep edebiliyor.

Divan’ın kararlarını icra ettirmek için kendi askeri gücü veya organı bulunmazken bu kararların uygulanması büyük oranda BM Güvenlik Konseyi’nin tasarrufunda bulunuyor.

Dava konusu nedir?

Güney Afrika, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonuyla 1948’te imzalanan Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle 29 Aralık’ta Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu.

Soykırım kanıtlaması en zor suçlardan biri. Zira “soykırım niyeti” için insanları öldürmenin de ötesinde fiiller gerekiyor. Bir devletin bir ulusal, etnik veya dini grubu kısmen veya bir bütün olarak yok etmek istediğinin kanıtlanması şart.

Güney Afrika’nın, İsrail’in planının veya davranış biçiminin başka hiçbir şeyle açıklanamayacağını kabul ettirmesi gerekiyor. BM’nin en üst mahkemesi olan ICJ, devletler arasındaki anlaşmazlıklara bakıyor.

Bugüne kadar hiçbir devlet soykırımdan suçlu bulunmadı. ICJ, 2007’de Sırbistan’ın 1995’te Bosna Hersek’te 8 bin Müslüman erkeği öldürdüğü Srebrenica Soykırımı’nı önlemekte yetersiz kaldığına hükmetmişti.

Güney Afrika’nın talepleri

Güney Afrika İsrail’in Gazze’deki saldırılarında 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle açtığı davada acil ihtiyati tedbirler alınmasını talep etmişti. Güney Afrika, Divan’dan;

1- Gazze’deki askeri operasyonları derhal durdurmasına,
2- Kontrolü altındaki herhangi bir grup tarafından, Gazze’deki herhangi bir askeri operasyonu ilerletecek adımlar atmamasına,
3- Filistinlilere yönelik soykırımın önlemesi için gerekli tüm makul tedbirleri almasına,
4- Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamına giren her türlü eylemden kaçınmasına,

5- Yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda, su, yakıt, tıbbi ve hijyen malzemeleri, barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlamasına,
6- Soykırıma karışanların cezalandırılmaları için gerekli adımları atmasına,
7- Soykırımın delillerini muhafaza etmesine ve bu amaçla gelen uluslararası görevliler ve diğer yetkililerin Gazze’ye erişimini engellememesine,
8- Verilen tedbirleri uyguladığına ilişkin Divan’a düzenli rapor sunmasına,
9- Davayı zorlaştıracak veya uzatacak eylemlerden kaçınmasına hükmetmesini istiyor.

İsrail neden Gazze’yi işgal etti?

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’in güneyinde düzenlediği saldırılarda en az 1200 İsrailli hayatını kaybetti, 240 kişi rehin alındı. İsrail buna karşılık olarak önce Gazze’ye hava saldırılarına, ardından da karadan bölgeyi işgale başladı.

2006’dan bu yana Hamas’ın kontrolündeki Gazze’de Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre İsrail’in 7 Ekim’den bu yana düzenlediği saldırılarda çoğu kadın ve çocuk 26 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Gazze nüfusunun yaklaşık dörtte üçünü oluşturan 1,7 milyon kişinin de evlerini terk etmek zorunda kaldığı hesaplandı.

İsrail suçlamaya ne yanıt veriyor?

İsrail soykırım suçlamasını “çok ağır bir çarpıtma” olarak niteliyor, kendisini savunma hakkı olduğunu ve Filistinli sivilleri değil Hamas militanlarını hedef aldığını belirtiyor.

Paylaşın

Dişi Aslanın Nehirde Sürüklenen Yavrusunu Kurtardığı Anlar Kameraya Yansıdı

Güney Afrika’da yer alan Sabi Sands Av Hayvanlarını Koruma Alanı’nda dişi bir aslanın nehirde sürüklenen yavrusunu kurtardığı anlar kameraya yansıdı: Yavrunun su üzerinde kalmak için verdiği mücadeleyi korku içinde izledik.

O anları kaydetmeyi başaran Callum Robertson, söz konusu aslanı ve yavrularını bir süredir aradıklarını belirtti: Nerede olduklarına dair bir fikrimiz vardı ve o yöne doğru yola koyulduk. Sonunda onları taşan bir nehrin diğer tarafında bulduk. Yavruların sazlıklardan çıkıp tehlikeli suları geçmeye hazırlanmalarını izlediğimiz anlar gergindi.

Bölgede rehberlik yapan Robertson, “Nefesimizi tuttuk. Misafirlerimden biri kafasını bacaklarının arasına sıkıştırdığı ve izleyemedi bile” diye konuştu.

28 yaşındaki rehber, dişi aslanın bir yavrusunu güvenli bir yere götürdüğünü, ancak diğer yavrunun arkada kaldığını belirtti. Robertson o anları şöyle anlattı:

Rahatlamamız kısa sürdü çünkü güçlü akıntı ikinci yavruyu sürükledi. Yavrunun su üzerinde kalmak için verdiği mücadeleyi korku içinde izledik. küçük yavrunun annesine doğru yüzmeyi başarması bizi şaşırttı.

Robertson anne aslanın bunun ardından suya girip yavrusunu kurtardığını ve kıyıya sağ salim getirdiğini söyledi.

Dişi aslanlar annelik içgüdüleri ve yavrularına bağlılıklarıyla biliniyor. yavrular, diğer hayvanlardan korunmadan avlanmaya kadar pek çok beceriyi annelerinden öğrenbiyor. Suyu pek sevmeyen bu büyük kediler, sadece gerektiğinde yüzüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

8 Kadına Tecavüzle İlgili 80 Kişi Tutuklandı

Güney Afrika’da Krugersdorp kentinde bir çetenin 8 kadına tecavüz etmesinin ardından başlatılan soruşturmada 80’den fazla kişi tutuklandı. 8 kadına yönelik bir çete tarafından toplu tecavüz ülkede infial uyandırmıştı.

Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, “tecavüzcülerin bizim toplumuzda yeri yok. Ancak bu tür suçları işleyenlerin yakalanması ve yargılanması için toplumların, suçluları aralarına almamaları ve korumamaları gerekiyor.” diyerek tepkisini dile getirdi.

Bu arada Krugersdorp kentinde tecavüzleri protesto eden göstericiler, kaçak göçmenleri sopalarla döverek, kamplarını ateşe verdi.

Bazı göstericilerin, dövdükleri kaçak göçmenlerin üzerlerindeki eşyaları çıkartarak bu kişileri cezalandırmak için soydukları görüldü. Yine sokaklara barikat kuran göstericiler, lastik yakarak tepkilerini dile getirdi.

Polis, göstericilere yatıştırmak için göz yaşı bombası kullanmak zorunda kaldı. Polis ve göstericiler arasında arbede çıktığı bildirildi.

Yerel polis şefi ise basına yaptığı açıklamada, 8 kadına yönelik tecavüzü “ulusal utanç” olarak niteledi. Güvenlik güçleri, tecavüzle ilgili olarak bölgedeki madenlerde çalışan kaçak göçmenleri suçluyor.

Tüm Siyahlar Organizasyonu lideri Lucas Misapitso, tecavüz olaylarına karşı hem yerel hem de ulusal düzeyde duyarlılık çağrısı yaparak, “Kentte 8 kadının kaçak madenciler tarafından tecavüze uğramasından sonra bugün bütün faaliyetlere ara verilecek. Bütün topluluklar, Kagiso’daki hareketlerin liderleri ve siyasi partilerle birlikte hep birlikte harekete geçip sokaklarda bunu protesto edeceğiz” dedi.

Bu arada ülkede son dönemde güvenlik güçlerinin hırsızlık, cinayet ve diğer suçlara karşı mücadele etkisiz kaldığı yolundaki eleştirilerin giderek arttığı gözleniyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Gece Kulübünde En Az 20 Kişi Ölü Bulundu

Güney Afrika’nın East London kentindeki bir gece kulübünde 20 kişinin cansız bedeni bulundu. Kulüptekilerin ölüm nedenleri belirsizliğini korurken, polis bölgede geniş çaplı bir soruşturmanın başlatıldığını duyurdu.

Doğu Cape bölgesindeki olay yerine çok sayıda ambulans ve kurtarma görevlisinin gönderildiği bildirildi. Kulüptekilerin ölüm nedenleri belirsiz, yetkililer önceliklerinin otopsi yapmak olacağını söyledi.

Yerel Daily Dispatch gazetesi, Enyobeni Tavernası’ndaki cesetlerin, oldukları yerde yığılmış gibi göründüklerini yazdı. Polis Sözcüsü, gazetecilere ölenlerin çoğunun 18-20 yaşlarındaki genç yetişkinler olduğu açıkladı.

Sabaha karşı yaşanan olayın ardından Doğu Cape Başbakanı Oscar Mabuyane ölüm nedenine dair herhangi bir şey söylemedi ama “sınırsız alkol tüketimini” kınadı.

Mabuyane, Polis Bakanı Bheki Chele’nin, soruşturmaya yardımcı olacak ek bir uzman ekibiyle Doğu Cape’e gittini açıkladı.

Mabuyane ayrıca “Buna inanamıyoruz…Herhangi bir hastalığı olmayan gençler, aileleriyle kış tatilinin tadını çıkartması gereken gençler, öylece yaşamlarını kaybetti” dedi.

Daha önce Polis Komiseri Nomthetheleli Lilian Mene, ulusal yayıncı SABC’ye yaptığı açıklamada, “tavernanın içinde izdiham yaşandığı” iddiasından bahsetmişti.

Ancak olay yerine giren Daily Dispatch, kurbanların üzerinde görünür yaralanmalar olmadığını bildirdi.

Gazete, dans pistindekilerin sanki dans ederken çöküp kaldıklarını, sandalye ve masalarda öylece yattıklarını yazdı.

Bir Sağlık Bakanlığı Sözcüsü, cesetlerin çeşitli morglara kaldırıldığını ve ölüm nedenini belirlemek için en kısa sürede otopsilerin yapılacağını bildirdi.

Paylaşın

Güney Afrika’daki Sel Felaketinde Can Kaybı 440’ı Aştı

Güney Afrika’nın KwaZulu-Natal eyaletinde başgösteren sel felaketinde hayatını kaybedenlerin sayısı 440’ı aştı. Güney Afrika ordusu, 10 binden fazla askerin arama ve kurtarma çalışmalarına katılacağını açıkladı.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, ulusa sesleniş konuşmasında, eyalet düzeyinde bir afet durumunun yetersiz kaldığını, hükümetin ulusal afet durumu ilan ettiğini bildirdi.

Güney Afrika hükümeti, yetkililerin bölgenin şimdiye kadar gördüğü en ağır sellerden biri olduğunu söylediği felaketin ardından, KwaZulu-Natal’ı felaket bölgesi ilan etmişti.

Eyalet Başbakanı Sihle Zikalala, felakette yaklaşık 4 bin evin tamamen yıkıldığını, 8 binden fazla evin de hasar gördüğünü söyledi. Ziklala en büyük hasarın da kıyı kenti Durban ve etrafındaki bölgelerde görüldüğünü belirtti.

Felakette yaklaşık 300 okul ve bazı sağlık tesisleri de hasar alırken, bazı topluluklara erişim yolların ve köprülerin çökmesi yüzünden tamamen kesildi.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Rampahosa da, geçen hafta felaket bölgesine yaptığı ziyaret sırasında, hükümetin altyapının yeniden inşası ve etkilenen tüm ailelere yardım için “hiçbir masraftan kaçınmayacağını” söylemişti.

Ülkenin en büyük lojistik merkezi Durban ağır hasar aldı

Başkan Ramaphosa, ülkenin en büyük limanı ve lojistik merkezi olan Durban Limanı’nın selde ağır hasara uğramasının da alınan bu kararda etkili olduğunu ifade etti.

Ramaphosa, etkilenen bölgelerdeki en acil sorunların temiz su, yiyecek ve barınak sağlanması olduğuna değinerek, “Yerinden olan insanlar için geçici birimlerin sağlanmasına yönelik hazırlıklar sürüyor ve bu birimlerin inşaatının bu hafta sonuna kadar başlaması bekleniyor” dedi.

İklim krizi belirleyici

Yaşanan felaketin etkilerini atlatmak için büyük bir çaba sarf edilmesi gerektiğini aktaran Ramaphosa, “Bu, büyük ve acil bir yardım çabası gerektiren insani bir felakettir” ifadesini kullandı.

Hava durumu uzmanları, iklim değişikliğinin aşırı hava olaylarının sıklaşmasına katkıda bulunuyor olabileceğini söylüyor. Bölgedeki yağışlar hafifledi, ancak geçen Pazartesi günü düşen yağış miktarı Güney Afrika’nın yıllık ortalamasının yüzde 75’iydi.

Sel felaketini tetikleyen hava sistemi, 11 Nisan’da 24 saatten biraz fazla sürede 300 milimetreden fazla yağışa yol açmıştı. Bölge, Nisan’ 2019’da 165, Ekim 2017’de de 108 milimetre yağış almıştı.

Paylaşın

Güney Afrika’da Sel felaketi: 253 Kişi Hayatını Kaybetti

Güney Afrika’nın doğusundaki sel felaketinde hayatını kaybedenlerin sayısının 253’e yükseldi. Pazartesiden beri ülkenin en büyük kentlerinden Durban ve çevresinde metrekareye 300 mm yağış düştü.

Güney Afrika KwaZulu Natal Eyaleti Sağlık Yürütme Konseyi Üyesi Nomagugu Simelane, basına yaptığı açıklamada, ülkede süre giden sel felaketinde şimdiye kadar 253 kişinin yaşamını yitirdiğini söyledi.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin doğusundaki KwaZulu-Natal eyaletini etkisi altına alan sel felaketinde ülkenin en büyük kentlerinden Durban ve çevresinde metrekare başı 300 milimetreye ulaşan yağışlar, sel ve toprak kaymalarına neden oldu.

Seller dolayısıyla bölgede çok sayıda bina ve altyapı hasar gördü, ülkenin en büyük limanı olan Durban Limanı’nda deniz nakliyatı ve karayolu taşımacılığı durdu.

Kara Yolu Taşımacılığı Derneğinden yapılan açıklamada, sel nedeniyle yolda kalan kamyonları yağmacıların hedef aldığı bildirildi.

KwaZulu Natal eyalet yönetiminden yapılan açıklamada, yağışların ülke tarihindeki en şiddetli yağışlarından biri olduğu paylaşıldı.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, üst düzey hükümet görevlileriyle bugün afetten etkilenen bölgeleri ziyaret etti.

Ramaphosa, hükümetin sel felaketinden etkilenen ailelere yardım sağlayacağını belirtti: “Bu felakette yalnız değilsiniz. Size elimizden gelen her şekilde yardımcı olacağız.” dedi.

Paylaşın

Nobel Ödüllü Desmond Tutu Hayatını Kaybetti

1984’te Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Başpiskopos Desmond Tutu 90 yaşında hayatını kaybetti. Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı verdiği çetin mücadele ile bilinen Tutu, Filistinlilerden Tibetlilere, dünya çapında ezilen pek çok halkın haklarını savunmuştu.

Haber Merkezi / Devlet otoritesine karşı eşcinselleri, kürtaj hakkını ve yardımlı intihar hakkını da savunan Desmond Tutu, ülkesinde ötanazi tabusunu yıktı. Tutu, yardımlı intihar konusunda birçok kesimi kızdırmak pahasına “Bunun beni rahatsız etmeyeceğini söyleyebilirim” demişti.

Ülkesinin ahlaki vicdanı olarak değerlendirilen Tutu, Güney Afrika’da beyaz azınlık tarafından siyahlara uygulanan ayrımcılık rejimine (apartheid) karşı mücadelenin ikonları arasında yer alıyor.

1990’larda Güney Afrika’da apartheid rejiminin kalkması sonrasında da Tutu siyahlarla beyazlar arasında uzlaşmanın savunucusu oldu. 1994 yılında ülkedeki ilk demokratik seçimler sonrasında, Tutu’nun ülkedeki tüm renkleri kapsamak için ortaya attığı “gökkuşağı ulusu” kavramı kamuoyunda bir hayli popüler hale geldi.

Tutu, 1996’da apartheid rejimi suçlarını araştırmak için kurulan hakikat ve uzlaşma komisyonunun başkanlığını üstlendi. İktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin komisyonun raporunu yayınlamasına engel olmaya çalışması üzerine Tutu partiyi de eleştirmiş ve “Bütün hayatım boyunca tiranlığa karşı, yerine yeni bir tiranlık gelsin diye mücadele etmedim. Ve eğer Güney Afrika’da yeni bir tiranlık olacaksa ona karşı da mücadele ederim” demişti.

7 Ekim 1931 tarihinde Klerksdorp kentinde dünyaya gelen Tutu, King’s College London’da ilahiyat eğitimi almış, uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra 30 yaşında papaz olmuştu. 1997’de Tutu için prostat kanseri tanısı konuldu. Buna bağlı olarak tekrarlayan enfeksiyonu nedeniyle sık sık hastanede tedavi altına alındı.

Paylaşın