DSÖ’de Koronavirüs Endişesi: Yeni Varyant Ve Alt Varyantlar Yayılıyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Ghebreyesus, Şu anda dünya çapında tek bir baskın virüs varyantı olmamasına rağmen Omikron alt varyantı EG.5’in yükselişte olduğunu belirterek, 11 ülkede yüksek mutasyona uğramış BA.2.86 alt varyantının yol açtığı bazı vakaların da tespit edildiğini söyledi.

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, tespit edilen varyantların “Bulaşıcılıklarını ve potansiyel etkilerini değerlendirmek için yakından izlendiğini” sözlerine ekledi. Ghebreyesus, ayrıca, korona enfeksiyonu nedeniyle hastaneye başvurularda ve ölümlerdeki artışın bu salgının “kalıcı olduğunu ve bununla mücadele etmek için sürekli araçlara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduğunu” söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) önümüzdeki kış mevsiminde korona virüsü vakalarında küresel ölçekte artış kaydedilmesinden endişe duyulduğunu bildirdi. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus bugün internet aracılığıyla düzenlenen basın toplantısında dünya genelinde korona vakalarındaki artışla ilgili güncel verileri paylaştı.

Ghebreyesus, burada yaptığı açıklamada, ülkeler tarafından vaka sayılarına ilişkin tam olarak raporlama yapılmaması nedeniyle mevcut enfeksiyon seviyelerine dair sınırlı verilere ulaşıldığını ifade etti.

Ancak eldeki sınırlı veriler ışığında bile Covid-19 vakalarında gözle görülür bir artış tespit edildiğini vurgulayan Ghebreyesus, “Kış mevsimi yaklaşırken kuzey yarımkürede Covid-19 vakalarında endişe verici eğilimler görmeye devam ediyoruz” dedi.

DW Türkçe’nin aktardığına göre şu anda dünya çapında tek bir baskın virüs varyantı olmamasına rağmen Omikron alt varyantı EG.5’in yükselişte olduğunu belirten Ghebreyesus, ayrıca 11 ülkede yüksek mutasyona uğramış BA.2.86 alt varyantının yol açtığı bazı vakaların da tespit edildiğini söyledi.

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, tespit edilen varyantların “Bulaşıcılıklarını ve potansiyel etkilerini değerlendirmek için yakından izlendiğini” sözlerine ekledi.

Öte yandan, DSÖ Pandemik Korona Programı Başkanı Maria Van Kerkhove, ön verilerin mevcut korona aşılarının söz konusu varyantlara karşı yeterli koruma sağladığını gösterdiğini belirtti. DSÖ Başkanı Ghebreyesus, ise kendilerini daha çok hatırlatma aşısı yaptırmayan risk grubundaki kişilerin endişelendirdiğini söyledi.

‘Yüz binlerce insanın korona nedeniyle…’

Ghebreyesus, korona enfeksiyonu nedeniyle hastaneye başvurularda ve ölümlerdeki artışın bu salgının “kalıcı olduğunu ve bununla mücadele etmek için sürekli araçlara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduğunu” söyledi.

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, korona ölümlerinin şu anda Ortadoğu ve Asya’nın bazı bölgelerinde artış gösterdiğini, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde ise hastaneye yatışlar ve yoğun bakım ünitelerindeki doluluk oranlarının arttığını kaydetti.

“Şu anda yüz binlerce insanın korona nedeniyle hastaneye kaldırıldığını tahmin ediyoruz” diyen Van Kerkhove ise bu durumun yaklaşan kış mevsimi nedeniyle endişelerini arttırdığını söyledi. Van Kerkhove, soğuk kış mevsiminde daha fazla insanın kapalı alanlarda daha uzun süre vakit geçirdiğini belirterek, “Bu da korona gibi hava yoluyla bulaşan virüslere ortam sağlıyor” dedi.

Uzman, grip ve RSV virüslerinin de bu dönemlerde daha fazla yayıldığına işaret ederek, test ve aşılamanın önemine vurgu yaptı.

Paylaşın

Sudan’ın Yüzde 40’ı Açlıkla Karşı Karşıya

Sudan’daki çatışmaların, insanların yaşamı ve sağlığı üzerinde yıkıcı etkilerinin olduğuna belirten DSÖ Sözcüsü Margaret Harris, “Çatışmalardan en çok etkilenen bölgelerdeki hastanelerin yaklaşık yüzde 67’si hizmet dışı kaldı. DSÖ çatışmaların sürdüğü bu 4 ayda sağlık merkezlerine 53 saldırıyı doğruladı. Bu saldırılar 11 ölüm, 38 yaralanma ve 10 binlerce insanın sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesiyle sonuçlandı.” dedi.

Sudan’da devam eden kızamık, sıtma, ve dang humması gibi salgınların da bozulan sağlık sistemi nedeniyle kontrol edilmesinin zor olduğunu vurgulayan Harris, ülkenin yüzde 40’ından fazlasının açlıkla karşı karşıya olduğunu kaydetti.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Sözcüsü William Spindler, BM Cenevre Ofisinin haftalık basın toplantısında, Sudan ordusu ile hükümetin isyancı ilan ettiği paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 15 Nisan’dan bu yana devam eden iç savaşa ilişkin değerlendirme yaptı.

Spindler, “Sudan’da çatışmaların başlangıcından bu yana 4,3 milyon kişi zorla yerinden edildi. Bu sayıya komşu ülkelere giden 900 binden fazla mülteci ve sığınmacı ile Güney Sudan’a dönmek zorunda kalan 195 bin Güney Sudanlı dahildir. Sudan’da çatışmaların başından bu yana 3,2 milyondan fazla kişi ise ülke içinde yerinden edildi” dedi.

Sudanlıların bulundukları yerden kaçmaya devam etmesi halinde Sudan içinde ve komşu ülkelerde gittikleri yerlerdeki kalabalığın artacağına dikkati çeken Spindler, ulaşabildikleri her yerde hayat kurtaran desteklerine devam ettiklerini belirtti.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Sözcüsü Margaret Harris de Sudan’daki çatışmaların, insanların yaşamı ve sağlığı üzerinde yıkıcı etkilerinin olduğuna işaret etti:

“Çatışmalardan en çok etkilenen bölgelerdeki hastanelerin yaklaşık yüzde 67’si hizmet dışı kaldı. DSÖ çatışmaların sürdüğü bu 4 ayda sağlık merkezlerine 53 saldırıyı doğruladı. Bu saldırılar 11 ölüm, 38 yaralanma ve 10 binlerce insanın sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesiyle sonuçlandı.”

Sudan’da devam eden kızamık, sıtma, ve dang humması gibi salgınların da bozulan sağlık sistemi nedeniyle kontrol edilmesinin zor olduğunu vurgulayan Harris, ülkenin yüzde 40’ından fazlasının açlıkla karşı karşıya olduğunu kaydetti.

Ne olmuştu?

Sudan ordusu, bir dönem desteklediği ancak bağımsız ve paralel bir ordu gibi davranması nedeniyle tehdit olarak gördüğü Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK), 2 yıl içerisinde tamamen orduya entegresini istedi.

HDK’nin ise sivil bir hükümetin ardından yaklaşık 10 yıla yayılan bir süreçte bunu kabul edebileceğini açıklamasıyla başlayan gerginlik, 15 Nisan sabahı taraflar arasında başkent Hartum ve çeşitli şehirlerde silahlı çatışmaya dönüştü.

Ordu ile HDK arasında başkent çevresi ve ülkenin batısında yoğun olmak üzere çatışmalar devam ediyor.

Paylaşın

DSÖ’den “Eris” Uyarısı: 51 Ülkede Tespit Edildi

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), şu ana kadar 51 ülkede tespit edilen Kovid alt varyantı Eris’e karşı uyardı. Eris, bulaş oranı yüksek olabileceği için “ilgili varyant”  olarak kategorize edildi. DSÖ ayrıca virüsün geçmişte olduğu gibi mevsimsel olmadığını da bildirdi.

DSÖ’ye danışmanlık yapan bir uzman panelinde yer alan Maria Van Kerkhove, Çin, Kore, Japonya ve Kanada’da da tespit edilen yeni alt varyantla ilgili rakamların dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Kerkhove, dünyanın sadece yarısında Kovid testleri yapıldığı için, Eris’in yayılımının testlerin gösterdiğinden çok daha yaygın olabileceğini belirtti.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Asya’da Kovid enfeksiyonları ve hastaneye yatışlar artıyor. Sağlık yetkilileri, ilk olarak Kasım 2021’de ortaya çıkan Omicron varyantının EG.5 “Eris” alt varyantına işaret ediyor.

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), “Eris” olarak da adlandırılan EG.5’in, daha bulaşıcı veya şiddetli olabileceği için diğerlerinden daha yakından izlenmesi gerektiğini açıkladı.

DSÖ, yeni varyant nedeniyle ülkeleri Kovid önlemlerini kaldırmamaları konusunda uyardı.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi verilerine göre, Kovid’den hastaneye yatışlar haziran ayından bu yana yüzde 40’tan fazla arttı ancak Ocak 2022 Omicron salgını sırasında görülen en yüksek seviyelerin hâlâ yüzde 90 altında.

ABD çapında atık sularda tespit edilen virüs miktarı ve Kovid tedavisi Paxlovid için haftalık reçete sayısı da geçtiğimiz ay önemli ölçüde artış gösterdi.

“Rakamların dikkatli değerlendirilmesi gerekiyor”

Yeni alt varyant Omicron ile hemen hemen aynı semptomlara sahip. Eris alt varyantı, şu ana kadar 51 ülkede tespit edildi ancak DSÖ bunun muhtemelen bu ülkelerin Kovid testi konusunda daha aktif olmalarından kaynaklandığını öne sürdü.

DSÖ’ye danışmanlık yapan bir uzman panelinde yer alan Maria Van Kerkhove, Çin, Kore, Japonya ve Kanada’da da tespit edilen yeni alt varyantla ilgili rakamların dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Kerkhove, dünyanın sadece yarısında Kovid testleri yapıldığı için, EG5’in yayılımının testlerin gösterdiğinden çok daha yaygın olabileceğini belirtti.

Kerkhove ayrıca virüs mutasyonunun nerede başladığına dair varsayımlarda bulunulmaması konusunda da uyarıda bulunarak “Bence varyantların bir ülkeden ya da başka bir ülkeden ortaya çıkabileceği düşüncesi yanlış ve tehlikeli çünkü sorunun başka bir yerde olduğunu düşünüyorsunuz.” ifadelerini kullandı.

“Virüs şu anda o kadar çok dolaşımda ki evrim geçiriyor.” diyen Kerkhove, EG5’in dünya genelinde pozitif testlerin yüzde 17,4’ünü oluşturduğunu da sözlerine ekledi.

EG5, bulaş oranı yüksek olabileceği için “ilgili varyant” olarak kategorize edildi. DSÖ ayrıca virüsün geçmişte olduğu gibi mevsimsel olmadığını da bildiriyor.

Paylaşın

2.3 Milyar İnsan Tütün Kullanımı Nedeniyle Risk Altında

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sağlığı geliştirme direktörü Dr. Ruediger Krech, “44 ülkede 2,3 milyar insan hala talep azaltıcı tütün önlemleri ile korunmuyor ve 53 ülkede hala sağlık tesislerinde sigara yasağı yok. Bu kabul edilemez bir durumdur” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünya genelinde sigaradan ölen 8.7 milyon kişiden yaklaşık 1.3 milyonunun bebekler ve çocuklar da dahil olmak üzere tütün kullanmayan kişiler olduğunu kaydediyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tütün kullanımını küresel olarak azaltmak için önerdiği tedbirleri sadece dört ülke uygulamaya koydu.

DSÖ’nün tütün kontrolünde kaydedilen ilerlemeye ilişkin son raporuna göre bu tedbirleri uygulayanlar; Hollanda, Mauritius, Brezilya ve Türkiye.

DSÖ tedbir önerilerinde; tütün kullanımının izlenmesi ve önlenmesi, insanların dumandan korunması, bırakma konusunda yardım sunulması, insanların sigaranın tehlikeleri konusunda uyarılması, reklam yasaklarının uygulanması ve tütün üzerindeki vergilerin arttırılmasını tavsiye ediyor.

DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus yaptığı açıklamada “Afrika’da ilk ülke olan Mauritius’u ve Avrupa Birliği’nde DSÖ tütün kontrol politikalarının tamamını en üst düzeyde uygulayan ilk ülke olan Hollanda’yı kutluyorum. DSÖ, tüm ülkeleri örnek almaları ve halklarını bu ölümcül beladan korumaları için desteklemeye hazırdır” dedi.

Sigara, dünya genelinde yılda 8.7 milyon, Avrupa Birliği’nde ise yılda yaklaşık 700 bin kişinin ölümünden sorumlu.

Avrupa Komisyonu’nun konuya ilişkin raporuna göre de tütün, “önlenebilir en büyük sağlık riski ve AB’de erken ölümlerin en önemli nedeni” olmaya devam ediyor.

AB istatistik ofisi Eurostat’a göre 15 yaş ve üzeri AB nüfusunun yaklaşık yüzde 18,4’ü 2019’da günlük sigara içtiğini bildirmiştir, ancak oranlar Bulgaristan’da yüzde 28,7’den İsveç’te yüzde 6,4’e kadar birlik genelinde farklılık gösteriyor.

DSÖ’nün yeni raporuna göre, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 71’i şu anda tütün kullanımını azaltmaya yardımcı olacak en az bir önleme sahip.

Sigara içme oranlarının küresel olarak düşmesiyle birlikte bu oranın 2007 yılına kıyasla beş kat daha fazla olduğunu belirtiliyor.

Ancak DSÖ uzmanları, sigaranın kökünü kazımak için yapılabilecek daha çok şey olduğunu ileri sürüyor.

DSÖ’nün sağlığı geliştirme direktörü Dr. Ruediger Krech, “44 ülkede 2,3 milyar insan hala talep azaltıcı tütün önlemleri ile korunmuyor ve 53 ülkede hala sağlık tesislerinde sigara yasağı yok. Bu kabul edilemez bir durumdur” dedi.

DSÖ, dünya genelinde sigaradan ölen 8.7 milyon kişiden yaklaşık 1.3 milyonunun bebekler ve çocuklar da dahil olmak üzere tütün kullanmayan kişiler olduğunu kaydediyor.

DSÖ raporunun önsözünde, “Dumansız ortamlar, pasif içiciliğe maruz kalmayı azaltarak ve sosyal normlarda değişiklik yaratarak hayat kurtarır” deniliyor ve şöyle devam ediyor:

“Sigara yasakları işe yaradığında, özel alanların dumansız hale gelme olasılığı daha yüksek. Daha fazla kişi sigarayı bırakmaya motive olur ve daha az çocuk sigarayı denemek ister.”

E-sigaralar oldukça zararlı

DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros, tütün endüstrisinin e-sigaraları daha güvenli bir alternatif olarak tanıtmasının sigara kullanımını azaltma konusundaki ilerlemeyi baltaladığını da sözlerine ekledi.

Raporda, “Daha önce hiç sigara içmemiş olanlar da dahil olmak üzere gençler özel bir hedef haline getirilmiş durumda. Aslında e-sigaralar, özellikle kapalı alanlarda kullanıldığında, hem kullanan kişiler hem de etrafındakiler için oldukça zararlı” deniliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

DSÖ’den “Aspartam” Uyarısı: Ne Kadarı Zararlı?

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Beslenme ve Gıda Güvenliği Direktörü Francesco Branca, “Şirketlere (aspartam içeren) ürünleri raflardan kaldırma, tüketicilere de bunun tüketilmesine tamamen son verme çağrısı yapmıyoruz. Sadece ölçülü kullanılmasını öneriyoruz” dedi.

Sentetik yollardan üretilen yapay tatlandırıcı aspartam, diyet içecekler, hamur işi gıdalar, süt ürünleri, kahvaltı gevrekleri, şekersiz sakızlar, hazır kahveler, puding ve hazır gıdaların yanı sıra bazı ilaçlarda da kullanılabiliyor.

DSÖ’nün tahminlerine göre aspartam dünya genelinde 200 milyon insan tarafından düzenli olarak tüketiliyor. Aspartamın katkı maddesi olarak Avrupa Birliği (AB) içindeki kodu E 951.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), şeker içermeyen yapay tatlandırıcı aspartamın insan sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin olarak Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Gıda Katkı Maddeleri Ortak Uzman Komitesi’nin (JECFA) yaptığı değerlendirmeleri açıkladı.

DSÖ Beslenme ve Gıda Güvenliği Direktörü Francesco Branca, Cenevre’de yaptığı açıklamada, “Şirketlere (aspartam içeren) ürünleri raflardan kaldırma, tüketicilere de bunun tüketilmesine tamamen son verme çağrısı yapmıyoruz. Sadece ölçülü kullanılmasını öneriyoruz” dedi.

Aspartamı “insanlar için muhtemelen kanserojen (Grup 2B)” olarak sınıflandıran IARC, sınırlı kanıtlara dayandırarak, insanlarda bir tür karaciğer kanseri olan hepatoselüler karsinom ile ilgili söz konusu tespitte bulundu. Bu konuda hayvanlar üzerinde yapılan deneyler de sınırlı.

Aspartam ne kadarı zararlı?

Değerlendirmelerde aspartam kullanımının riskleri de mercek altına alındı. Veriler ışığında aspartam kullanımında günlük dozda bir değişiklik yapılmasına gerek görülmedi.

Buna göre 1981 yılından beri aspartam kullanımının günlük en fazla kilo başına 40 mg alınması önerildi. Örneğin 200 ya da 300 miligram aspartam içeren bir kutu ya da şişe içecek, 70 kilogram ağırlığındaki bir insan tarafından günde 9-14 kutudan fazla tüketilmemeli.

DSÖ yetkilisi Branca, “Sorun tüketicilerin aşırı tüketimi” diyerek arada sırada aspartam tatlandırıcı içeren içecekleri tüketenlerin tedirgin olmasına gerek olmadığını belirtti.

Branca tüketicilere şeker ve yapay tatlandırıcı tüketimini azaltma çağrısında bulunarak, “Şekerli mi yoksa yapay tatlandırıcı içeren bir içecek mi’ sorusunu soranlar üçüncü seçeneği düşünmeli: Yani su içmeyi” dedi.

Footwatch yetkilisi Wiemann ise, “Diyet kolanın sağlıklı bir içecek olarak susuzluğunu gidereceğini düşenenler, yanlış yolda” ifadesini kullandı.

Sentetik yollardan üretilen yapay tatlandırıcı aspartam, diyet içecekler, hamur işi gıdalar, süt ürünleri, kahvaltı gevrekleri, şekersiz sakızlar, hazır kahveler, puding ve hazır gıdaların yanı sıra bazı ilaçlarda da kullanılabiliyor.

DSÖ’nün tahminlerine göre aspartam dünya genelinde 200 milyon insan tarafından düzenli olarak tüketiliyor. Aspartamın katkı maddesi olarak Avrupa Birliği (AB) içindeki kodu E 951.

Bilimsel çalışmalar ne diyor?

Aspartam üzerine yıllardır geniş çaplı çalışmalar yürütülüyor. Geçen yıl Fransa’da 100 bin yetişkinin katıldığı kapsamlı bir gözlem çalışması yürütüldü. Buna göre büyük miktarlarda aspartam da dahil yapay tatlandırıcı içeren ürün tüketenlerin hafif yüksek kanser riski taşıdığını ortaya koydu.

Bu çalışmanın öncesinde, 2000’li yılların başında İtalya’daki Ramazzini Enstitüsü’ndeki başka bir çalışma da kobaylarda bazı kanserlerin aspartama bağlı olduğu sonucuna varılmıştı.

Ancak İtalya’daki çalışma, aspartamın kanser riskini yükselttiğini kanıtlamadı. Fransa’daki çalışma içinse gözlemsel olması nedeniyle sonuçları açısından yönteme ilişkin olarak yetersiz bulundu.

Hangi ürünlerde aspartam var?

Mevcut tüm kanıtları gözden geçiren düzenleyiciler tarafından dünya çapında kullanım için yetkilendirilen bir yapay tatlandırıcı olan aspartam büyük gıda ve içecek üreticileri tarafından on yıllardır kullanıyor.

ABD merkezli sağlık sitesi Healthline “diyet”, “sıfır şeker”, “sıfır ya da az kalori” diye etiketlenen ürünlere dikkat edilmesi gerektiğine işaret ediyor. Buna göre diyet, şekersiz ya da kalorisiz gazlı içecekler, dondurmalar, meyve suları, sakızlar, ketçap ve soslar, yoğurtlar, çikolata ve şekerleme ürünlerinin bir çoğu aspartam ya da başka bir yapay tatlandırıcı içeriyor.

IARC, 2015 yılı raporunda “kanserojen olması muhtemel” değerlendirmesinde bulunduğu glifosat içeren ürünlerden yabani ot öldürücü ve tarım ilaçları Alman ilaç ve kimyasal devi Bayer’i zor durumda bırakmıştı.

Paylaşın

DSÖ, Yapay Tatlandırıcı “Aspartamın” Kanserojen Olduğunu Açıklamaya Hazırlanıyor

Dünya Sağlık Örgütü’nin (WHO) kanser araştırma birimi olan Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), birçok gıdayı tatlandırmak için kullanılan yapay tatlandırıcı “aspartamın” kanserojen olduğunu açıklamaya hazırlanıyor.

IARC kararını, yayınlanmış tüm kanıtlara dayanarak bir maddenin potansiyel bir tehlike olup olmadığını değerlendirerek alıyor ve IARC bir kişinin bir üründen ne kadarını güvenli bir şekilde tüketebileceği yönünde ise bir tavsiyede bulunmuyor.

Uluslararası Tatlandırıcılar Birliği (ISA) Genel Sekreteri Frances Hunt-Wood, “IARC bir gıda güvenliği kuruluşu değildir ve aspartamla ilgili incelemeleri bilimsel olarak kapsamlı değildir ve büyük ölçüde itibarını yitirmiş araştırmalara dayanmaktadır” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), birçok gıdayı tatlandırmak için kullanılan yapay tatlandırıcı “aspartamın” kanserojen olduğunu açıklamaya hazırlanıyor.

Reuters haber ajansı, süreç hakkında bilgi sahibi iki kaynağa dayandırdığı haberinde, dünyanın en yaygın yapay tatlandırıcılarından birinin gelecek ay önde gelen küresel sağlık kuruluşu WHO tarafından olası kanserojen olarak ilan edileceğini ve bunun gıda endüstrisi ile düzenleyicileri karşı karşıya getirme olasılığının bulunduğunu aktardı.

Kaynaklar, Coca-Cola’nın diyet içeceğinden, bazı sakızlara ve diğer gazlı sodalara kadar birçok gıdada kullanılan aspartamın Temmuz ayında Dünya Sağlık Örgütü’nin (WHO) kanser araştırma birimi olan Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafından ilk kez “insanlar için muhtemelen kanserojen” olarak listeleneceğini söyledi.

IARC kararını, yayınlanmış tüm kanıtlara dayanarak bir maddenin potansiyel bir tehlike olup olmadığını değerlendirerek alıyor ve IARC bir kişinin bir üründen ne kadarını güvenli bir şekilde tüketebileceği yönünde ise bir tavsiyede bulunmuyor.

IARC’nin geçmişte farklı maddeler için verdiği benzer kararlar, tüketiciler arasında bu maddelerin kullanımına ilişkin endişeler yaratmış, davalara ve üreticiler üzerinde baskıya neden olmuştu.

Dünya Sağlık Örgütü ve Gıda ve Tarım Örgütü’nün Gıda Katkı Maddeleri Ortak Uzman Komitesi JEFCA, 1981’den bu yana aspartamın kabul edilen günlük limitler dahilinde tüketilmesinin güvenli olduğunu bildiriyor. Örneğin, 60 kilo ağırlığındaki bir yetişkinin risk altında olması için her gün içecekteki aspartam miktarına bağlı olarak 12 ila 36 kutu diyet soda içmesi gerekiyor. Bu görüş, ABD ve Avrupa da dahil olmak üzere ulusal düzenleyiciler tarafından geniş ölçüde paylaşılıyor.

DSÖ’nün katkı maddeleri komitesi JECFA da bu yıl aspartam kullanımını gözden geçiriyor. Toplantısına Haziran sonunda başlayan JECFA’nın bulgularını IARC’ın kararını açıkladığı gün, yani 14 Temmuz’da kamuoyuna duyurması bekleniyor.

Reuters IARC’nin aspartam kararının etkisinin büyük olabileceğine dikkat çekti. Komite 2015 yılında glifosatın “muhtemelen kanserojen” olduğu sonucuna varmıştı. Yıllar sonra, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) gibi diğer kurumlar bu değerlendirmeye itiraz ederken bile, şirketler kararın etkilerini hissetmeye devam ediyor. Alman Bayer şirketi 2021 yılında, glifosat bazlı ot öldürücülerini kullandıkları için kanser olduklarını iddia eden müşterilerine tazminat ödenmesine hükmeden ABD mahkeme kararlarına karşı yaptığı üçüncü temyiz başvurusunu kaybetmişti.

IARC’nin kararları, “kaçınılması zor maddeler ya da durumlar konusunda gereksiz bir telaşa yol açtığı” için eleştirilere neden oldu. IARC, daha önce geceleri çalışmayı ve kırmızı et tüketmeyi “muhtemelen kanser yapıcı” sınıfına koymuş, cep telefonu kullanmayı ise aspartam gibi “muhtemelen kanser yapıcı” olarak değerlendirmişi.

“Araştırma kapsamlı değil” iddiası

Uluslararası Tatlandırıcılar Birliği (ISA) Genel Sekreteri Frances Hunt-Wood, “IARC bir gıda güvenliği kuruluşu değildir ve aspartamla ilgili incelemeleri bilimsel olarak kapsamlı değildir ve büyük ölçüde itibarını yitirmiş araştırmalara dayanmaktadır” dedi.

Üyeleri arasında Mars Wrigley, bir Coca-Cola birimi ve Cargill gibi markaların da bulunduğu kuruluş, “tüketicileri yanlış yönlendirebilecek IARC incelemesiyle ilgili ciddi endişeleri” olduğunu söyledi.

Aspartam yıllardır kapsamlı bir şekilde inceleniyor. Geçen yıl Fransa’da 100 bin yetişkin arasında yapılan gözlemsel bir çalışma, aspartam da dahil olmak üzere daha fazla miktarda yapay tatlandırıcı tüketen kişilerin kanser riskinin biraz daha yüksek olduğunu gösterdi.

Bu çalışma, 2000’li yılların başında İtalya’daki Ramazzini Enstitüsü’nde yapılan ve fare ile sıçanlardaki bazı kanserlerin aspartamla bağlantılı olduğunu bildiren çalışmayı takip etti. Geçtiğimiz ay WHO, tüketicilere kilo kontrolü için şeker içermeyen tatlandırıcıları kullanmamalarını tavsiye eden kılavuzlar yayınlamıştı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Kovid 19 Pandemisi Sona Ermedi Uyarısı

2020 yılı ocak ayından bu yana 2,2 milyon kişi yeni tip koronavirüs (Kovid 19) nedeniyle yaşamını yitirirken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), koronavirüs pandemisinin sona ermediği uyarısını yaptı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), gelecek tehditlere karşı üye ülkeler arasında iş birliğinin güçlendirilmesini hedefleyen plan açıkladı.

DSÖ Avrupa Ofisi, koronavirüs pandemisinin Mayıs ayından bu yana küresel acil durumstatüsünde olmadığını, ancak buna rağmen sağlığa önemli etkilerinin sürdüğünü bildirdi.

DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge, koronavirüsün “sonsuza dek” olmasa da yıllar boyunca insanlığa eşlik edeceğini, ayrıca yeni mutasyonların gerçek bir risk olduğunu belirterek “Küresel acil sağlık durumu sona ermiş olabilir ama pandemi kesinlikle sona ermiş değil” dedi.

Pandemiden çıkarılan derslerin hayata geçirilmesi ve sağlık sistemlerinin gelecek şoklara hazırlanması zamanının geldiğini söyleyen Kluge, DSÖ Avrupa bölgesinde yeni sağlık tehditlerinin hızlı bir şekilde fark edilmesi, analizi ve bildirilmesi için bir geçiş planı hayata geçirdiklerini kaydetti.

Plan çerçevesinde bölge ülkelerinin sağlık ve iletişim alanında kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve bir ağ oluşturulması hedefleniyor. Plan, üye ülkelerin pandemi hizmetlerine stratejik ve kalıcı yatırımlar yapmasını ve yeni tehditlere karşı ihtiyatlı olunmasını öngörüyor.

DSÖ Avrupa Bölgesinde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa ve Orta Asya’dan 53 ülke yer alıyor. DSÖ verilerine göre pandemi sırasında bölgede 270 milyonu aşkın kişi Covid-19 hastalığına yakalandı, 2020 yılı Ocak ayından bu yana 2,2 milyon kişi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünyada Genelinde 675 Milyon İnsan Hala Elektrikten Yoksun

Büyük çoğunluğu Sahra altı Afrika’da olmak üzere dünyada 675 milyon insanın hala elektriksiz yaşadığı açıklandı. Biriken borçlar ve yüksek enerji fiyatları, elektriğe ulaşımı engelliyor.

Mevcut tahminlere göre, yeni önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında 1,9 milyar insan temiz pişirme yöntemlerine, 660 milyon insan ise elektriğe erişemeyecek.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3,2 milyon insan, elektriksizlikten kaynaklanan kötü koşulların yarattığı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.

Aralarında Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası’nın da bulunduğu çeşitli kuruluşlar tarafından yayınlanan bir raporda, büyük çoğunluğu Sahra altı Afrika’da olmak üzere dünyada 675 milyon insanın elektriksiz yaşadığı belirtildi.

Bu rapora göre dünya, 2015 yılında Birleşmiş Milletler üyesi devletler tarafından kabul edilen ve 2030 yılına kadar herkes için temiz ve uygun fiyatlı enerji sağlanmasını öngören sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşamayacak.

Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Guangzi Chen Salı günü yaptığı açıklamada, dünyanın “elektriği güvence altına alma konusunda küresel bir yavaşlama” ile karşı karşıya olduğunu söyledi.

Elektriksiz yaşayan insan sayısı son on yılda neredeyse yarı yarıya azalmış olsa da, 2021 yılında 675 milyon insan hala elektriksiz olacak ve bunların yaklaşık yüzde 80’i elektrik yoksunluğunun 2010’dan beri benzer şekilde devam ettiği Sahra altı Afrika’da yaşıyor olacak.

“Güvenli ve uygun fiyatlı erişim sağlamak için yapılması gereken çok iş var”

Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol yaptığı ortak açıklamada, “Temiz enerjiye geçiş birçok kişinin düşündüğünden daha hızlı ilerlese de bundan mahrum olan milyarlarca insana modern enerji hizmetlerine sürdürülebilir, güvenli ve uygun fiyatlı erişim sağlamak için yapılması gereken çok iş var” dedi.

Elektrik sektöründe yenilenebilir enerjilerin kullanım oranının artırılması gibi bazı noktalarda ilerleme kaydedildi ancak bu Birleşmiş Milletler’in hedeflerine ulaşmak için yeterli değil.

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) verilerine dayanan rapor, düşük ve orta gelirli ülkelerde temiz enerjiye yönelik uluslararası kamu finansman akışının Kovid-19 salgını öncesinden bu yana azaldığını gösteriyor.

Rapora göre, biriken borçlar ve yüksek enerji fiyatları, elektriğe ulaşma hedefini engelliyor.

Negatif rakamlar

Mevcut tahminlere göre, yeni önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında 1,9 milyar insan temiz pişirme yöntemlerine, 660 milyon insan ise elektriğe erişemeyecek.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3,2 milyon insan, elektriksizlikten kaynaklanan kötü koşulların yarattığı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden “Tavuk Eti” Uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization, WHO), çok fazla tavuk tüketiminin, birçok kişinin en ciddi hastalıklarından bazılarına maruz kalmasına neden olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Haber Merkezi / DSÖ’ye göre aşırı tavuk tüketimi, dünyanın 10. önde gelen hastalığı olan antimikrobiyal dirence veya AMR’ye yol açmaktadır. Sağlık uzmanı Dr. M. Vali, birçok kişinin aşırı tavuk eti yemekten dolayı AMR’den etkilendiğini söyledi.

Günümüzde birçok işletme, tavuğu sağlıklı ve taze tutmak için tavuklara antibiyotikler vermektedir. Antibiyotikler zamanla tavukların vücudunda birikir ve bu tavukları tüketenler, tavukta biriken antibiyotikleri otomatik olarak kendi vücutlarına alırlar.

Bu durum, vücudu antibiyotiklere karşı dirençli hale getirir ve  vücut farklı nedenlerle alınan antibiyotiklere tepki vermemeye başlar.

Antimikrobiyal direnci (AMR): bakteri, virüs ve parazit gibi mikroorganizmaların onları durdurmaya yönelik çalışan bir antimikrobiyale (örneğin antibiyotik) karşı duyarsız hale gelme yeteneğidir.

Antimikrobiyal Direnç nasıl oluşur?

Bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitlerin; evrimsel süreçte enfeksiyon tedavisinde kullanılan ilaçlara karşı direnç mekanizmaları geliştirmesi ve var olan antimikrobiyal ilaçların zaman içerisinde tedavide etkisiz hale gelmesidir.

Antibiyotik direnci düzelir mi?

Antibiyotikler halk sağlığını koruyor ama bakteriler de antibiyotiklere gittikçe direnç geliştirerek ilaçların etkisi azalıyor. Bazı enfeksiyonlar artık tedavi edilemiyor! Dünyada her yıl 1,7 milyon insan antibiyotik direncinden hayatını kaybediyor.

Antibiyotik direnci nasıl kırılır?

Bilim insanları bunlar içinde “dedA” adlı genin bastırılmasının bakterinin antibiyotik direncini tamamen kırdığını gördü. Öte yandan araştırmacılar, E. coli’nin beta-laktam antibiyotiklerine direncinin kırılmasında da benzer genlerin bastırılmasının etkili olduğunu tespit etti.

Antibiyotik direnci testi nedir?

Kültür antibiyogram testi, antibiyotik duyarlılık testi olarak da adlandırılan ve enfeksiyon kapmış olan bir hastanın vücudunda bulunan bakterilerin hangi antibiyotiklere karşı duyarlı olduğunu belirlemek için yapılan bir testtir. Testin yapılması için virüslerin ve bakterilerin laboratuarda üretilmesi şarttır.

Paylaşın

DSÖ’den Kovid 19’un “Kıyamet Günü Varyantı” Çıkabilir Uyarısı

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, koronavirüs pandemisinin en karanlık günlerinin tarihe geçmesine rağmen, dünyayı başlı başına değiştirme gücüne sahip bir “kıyamet günü varyantı”nın hala ortaya çıkabileceğini öne sürdü.

Dünya Sağlık Asamblesi forumunda konuşan Ghebreyesus, en tehlikeli patojenleri tespit etmek ve “İzlemek için yeni bir küresel plan ortaya koyulmalı” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tüm ülkeleri Koronavirüs’ten (Covid-19) bile ölümcül bir hastalığa karşı hazırlıklı olmaları konusunda uyardı.

İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen Dünya Sağlık Asamblesi forumunda konuşan DSÖ Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, başka bir halk sağlığı krizi tehdidinin yolda olduğunu ve buna karşı şimdiden hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi.

“Yeni hastalık ve ölüm dalgalarına neden olan başka bir varyantın ortaya çıkma tehdidi devam ediyor” diyen DSÖ Başkanı, “Bu kutuyu böyle yoldan aşağı tekmeleyemeyiz. Meseleyi erteleyemeyiz. Bir sonraki salgın kapıyı çaldığında kararlı ve toplu bir şekilde yanıt vermeye hazır olmalıyız” ifadelerini kullandı.

“Kıyamet günü varyantı”

Ghebreyesus’a göre daha da ölümcül potansiyele sahip başka bir patojenin ortaya çıkma tehdidi oldukça yüksek. 2018’de DSÖ, halk sağlığı için en büyük riski oluşturan dokuz öncelikli hastalık listesi belirlemişti.

Korona türü virüsler tedavi eksikliği veya bir pandemiye neden olma yetenekleri nedeniyle en riskli tür olarak kabul ediliyor.

Ghebreyesus, koronavirüs pandemisinin en karanlık günlerinin tarihe geçmesine rağmen, dünyayı başlı başına değiştirme gücüne sahip bir “kıyamet günü varyantı”nın hala ortaya çıkabileceğini iddia etti.

Tedros Adhanom Ghebreyesus, en tehlikeli patojenleri tespit etmek ve “İzlemek için yeni bir küresel plan ortaya koyulmalı” dedi.

Paylaşın