Gezegen Yutan Yıldızlar; Dünya’nın Geleceği Şimdiden Yazılıyor

Güneş, ömrünün yaklaşık yarısını tamamlamış durumda. Bir yıldız, yakıtı olan hidrojeni tükettiğinde, yüz kattan fazla büyüyerek yakınındaki gezegenleri yutuyor.

Haber Merkezi / Güneş için bu sona yaklaşık 5 milyar yıl kalsa da, bilim insanları diğer yıldız sistemlerinde Dünya’nın kaderine benzeyen olaylar gözlemledi.

Warwick Üniversitesi’nden Edward Bryant ve University College London’dan Vincent Van Eylen, NASA’nın TESS uydusundan elde edilen verilerle genç yıldız sistemlerini yaşlanmış yıldız sistemleri ile karşılaştırdı. Sonuçlar, yıldızlar yaşlandıkça yakın yörüngedeki gezegenlerin azaldığını gösteriyor.

Bryant, “Gezegenlerin zamanla kaybolduğunu görüyoruz,” diyerek bulguların gezegenlerin baştan eksik olmasından değil, yıldızlar yaşlandıkça yok olmasından kaynaklandığını ifade ediyor.

Bir yıldız devleştiğinde gezegenleri yalnızca yutarak yok etmiyor. Aynı zamanda güçlü gelgit kuvvetleri uygulayarak gezegenlerin yörüngelerini bozuyor, atmosferlerini söküyor ve bazılarını tamamen parçalıyor.

Araştırma ekibi, TESS verilerinde 456 binden fazla yaşlı yıldız inceledi ve bunların yakın yörüngelerinde yalnızca 130 gezegen ve gezegen adayı buldu. Bu düşük oran, gelgit etkilerinin yıldız evrimiyle birlikte güçlendiğini destekliyor.

TESS, gezegenleri yıldızlarının önünden geçerken oluşan küçük parlaklık azalmalarını ölçerek tespit ediyor. Ancak yıldız büyüdükçe bu geçiş sinyalleri daha zayıf oluyor. Bu da yaşlı yıldızların etrafındaki gezegenleri bulmayı zorlaştırıyor.

Bilim insanları, inceledikleri yaşlı yıldızların yüzey alanları büyük olsa da kütle olarak Güneş’e benzediğini belirtiyor. Bu benzerlik, Güneş’in gelecekte nasıl davranacağını anlamak için önemli bir ipucu.

Çalışmaya dahil olmayan Heidelberg Üniversitesi’nden Sabine Reffert, sonuçların gezegenlerle yıldızlar arasındaki etkileşimleri anlamak için değerli olduğunu söylüyor. Reffert ayrıca yıldızların “metaliklik” adı verilen kimyasal içeriğinin de gezegen oluşumunu etkilediğini, bu nedenle daha iyi veriyle sonuçların netleşeceğini belirtiyor.

Dünya’nın böyle bir sona ulaşmasına milyarlarca yıl olsa da, bilim insanları yaşlanan yıldızların gezegenlerini nasıl yok ettiğini anlamada önemli bir adım attı.

Paylaşın

Ay’ın Evreleri Dünya’yı Nasıl Etkiliyor?

Ay, gece gökyüzündeki uzak bir cisimden çok daha fazlasıdır. Ay’ın evrelerinin en belirgin etkisi gelgitler üzerinedir, ancak biyolojik ve kültürel etkileri de önemlidir.

Haber Merkezi / Bilimsel açıdan,Ay’ın evrelerinin insan davranışları veya hava durumu üzerindeki etkisi sınırlıdır ve çoğu zaman kültürel inanışlarla şekillenir.

İşte Ay’ın evrelerinin Dünya üzerindeki başlıca etkileri:

Gelgitler (Medcezir): Ay’ın çekim gücü, Dünya’daki okyanuslarda gelgitlere neden olur. Yeni ay ve dolunay evrelerinde, Ay ve Güneş’in çekim güçleri birleştiğinde daha güçlü gelgitler (yüksek gelgitler veya büyük gelgitler) oluşur. İlk dördün ve son dördün evrelerinde ise gelgitler daha zayıftır (küçük gelgitler veya ölü dalga). Bu, özellikle kıyı ekosistemlerini ve denizcilik faaliyetlerini etkiler.

Biyolojik Etkiler: Bazı deniz canlıları, örneğin mercanlar ve belirli balık türleri, üreme döngülerini Ay evreleriyle senkronize eder. Örneğin, mercan resiflerinde üreme genellikle dolunay zamanlarında gerçekleşir. Ayrıca, bazı hayvanların (özellikle gece aktif olanların) davranışları, Ay ışığının yoğunluğuna bağlı olarak değişebilir.

İklim ve Hava Durumu: Ay evrelerinin hava durumu üzerindeki etkisi bilimsel olarak kesinleşmemiştir, ancak bazı geleneksel inanışlar dolunay veya yeni ay dönemlerinde hava olaylarının değişebileceğini öne sürer. Modern bilim, bu konuda net bir ilişki bulmamıştır.

İnsan Kültürü ve Davranışları: Ay evreleri, tarih boyunca tarım, balıkçılık ve kültürel ritüeller gibi insan faaliyetlerini etkilemiştir. Örneğin, çiftçiler ekim ve hasat zamanlarını Ay evrelerine göre planlayabilir. Ayrıca, dolunayın insan davranışları (örneğin uyku düzeni veya psikolojik durum) üzerindeki etkisi halk arasında tartışılır, ancak bilimsel kanıtlar bu etkileri sınırlı bulmuştur.

Gece Görüşü ve Aydınlatma: Dolunay, gece daha fazla ışık sağladığından, insan ve hayvan aktivitelerini etkileyebilir. Örneğin, avcı hayvanlar dolunayda daha aktif olabilir, çünkü avlarını görmek daha kolaydır.

Paylaşın

Dünya’nın 4,54 Milyar Yıl Önce Oluştuğunu Nasıl Biliyoruz?

Güneş Sistemi, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce, Güneş bulutsusu adı verilen bir gaz ve toz bulutundaki maddelerden oluştu. Maddelerin geri kalanı ise proto-gezegen adı verilen gök cisimlerini oluşturdu.

Haber Merkezi / Dünya, muhtemelen yaklaşık 4,5 milyar yıl önce bu proto-gezegenlerden biri olarak ortaya çıktı. Proto-Dünya büyüdükçe, içindeki daha ağır elementler merkeze doğru batmaya ve çekirdeği oluşturmaya başladı ve daha hafif elementler yüzeye çıktı. Farklılaşma adı verilen bu süreç muhtemelen on milyonlarca yıl sürdü.

Bu aşamada, Theia olarak anılan Mars büyüklüğünde bir proto-gezegen, genç Dünya ile çarpıştı ve her iki proto-gezegenden uzaya maddeler fırladı. Bu maddelerin bir kısmı Dünya’ya geri döndü, bir kısmı da Dünya yörüngesinde birleşerek Ay’ı oluşturdu.

Peki bilim insanları Dünya’nın yaşını nasıl belirliyor?

Radyometrik Tarihleme (Uranium-Lead Dating): Dünya’nın yaşını belirlemede en güvenilir yöntemlerden biri, uranyumun kurşuna radyoaktif bozunumu kullanılarak yapılan tarihlemedir. Özellikle zirkon kristalleri gibi eski mineraller bu yöntemde analiz edilir.

Zirkon, uranyum içerir ve bu uranyum zamanla kurşuna dönüşür. Uranyumun kurşuna bozunma oranı sabit olduğu için, bu oran ölçülerek mineralin yaşı hesaplanır. Batı Avustralya’daki Jack Hills bölgesinde bulunan zirkon kristalleri, 4,4 milyar yıl öncesine tarihlenmiştir ve bu, Dünya’nın en eski materyallerinden biri olarak kabul edilir.

Meteorit Yaşları: Dünya üzerindeki en eski kayalar yaklaşık 4 milyar yaşındadır, çünkü tektonik hareketler ve erozyon eski kayaları yok eder. Ancak, Güneş Sistemi’nin oluşum zamanını anlamak için bilim insanları meteoritleri inceler.

Meteoritlerdeki uranyum-kurşun tarihlemesi, Güneş Sistemi’nin yaklaşık 4,56 milyar yıl önce oluştuğunu gösterir. Dünya’nın da bu dönemde oluştuğu düşünülür, çünkü gezegenimiz bu süreçte ortaya çıkmıştır.

Güneş Sistemi Modellemeleri: Güneş Sistemi’nin oluşumuna dair teoriler, yıldızlararası gaz ve toz bulutlarının çökmesiyle gezegenlerin oluştuğunu gösterir. Bu modeller, Dünya’nın oluşumunun 4,54 ila 4,56 milyar yıl önce gerçekleştiğini destekler.

Bu yöntemlerin kombinasyonu, Dünya’nın yaşının yaklaşık 4,54 milyar yıl olduğunu oldukça kesin bir şekilde ortaya koyar. Özellikle zirkon kristallerindeki uranyum-kurşun tarihlemesi, bu tahmini doğrulamada kilit rol oynar.

Paylaşın

Dünya Neden Daha Hızlı Dönüyor Ve Günler Neden Kısalıyor?

Dünya, 5 Ağustos Salı günü normalden 1,33 milisaniye daha erken bir dönüşle tamamlandı. Bu, 86.399,99867 saniyelik uzunluğuyla 2025 yılının en kısa günlerinden biri oldu.

Haber Merkezi / Dünya, fiziksel olarak ortalama 23 saat, 56 dakika, 4 saniye ve 90,5 milisaniyede döner; buna yıldız günü denir. Bu, Dünya’nın uzaydaki yıldızlar gibi uzak nesnelere göre “gerçek” dönüşüdür.

Ancak çoğu insanın geçirdiği gün 24 saattir ve buna güneş günü denir; iki gün doğumu veya ardışık öğlenler arasındaki zamandır. Bu ekstra 4 dakika, Güneş’in tekrar aynı yerde görünmesi için Dünya’nın 1 derece daha, yani 361 derece dönmesi gerektiğinden gelir.

Dünya’nın dönüş hızının artması ve günlerin kısalması, son yıllarda bilim insanlarının dikkatini çeken bir fenomendir. Bu durum, Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüş süresinde (bir günün uzunluğu) küçük ama ölçülebilir değişikliklerle kendini gösteriyor.

Dünya’nın dönüş hızındaki artış

Dünya’nın dönüş hızının artması, bir günün 86.400 saniyeden (24 saat) biraz daha kısa sürmesine neden oluyor. Örneğin, 2020 yılında kaydedilen en kısa gün, normalden yaklaşık 1.4 milisaniye daha kısaydı. Bu, bilimsel ölçümlerde kullanılan atom saatleriyle tespit ediliyor.

Nedenleri:

Kütle dağılımı: Dünya’nın kütle dağılımındaki değişiklikler, dönüş hızını etkileyebilir. Örneğin, buzulların erimesi ve okyanuslardaki su kütlesinin yeniden dağılımı, Dünya’nın kütle merkezini değiştiriyor. Buzullar eridikçe, kütle ekvatora doğru kayabilir, bu da bir patencinin kollarını içeri çektiğinde daha hızlı dönmesine benzer şekilde Dünya’nın dönüşünü hızlandırıyor (açısal momentumun korunumu).

Depremler: Büyük depremler, Dünya’nın kütle dağılımını hafifçe değiştirerek dönüş hızını etkileyebilir. Örneğin, 2004 Sumatra depremi, Dünya’nın dönüşünü birkaç mikrosaniye hızlandırdığı tahmin ediliyor.

Atmosferik ve okyanusal akıntılar: Atmosferdeki güçlü rüzgar desenleri (örneğin, jet akımları), Dünya’nın dönüş hızını etkileyebilir. Rüzgarların yönü ve hızı, Dünya’nın açısal momentumuna küçük katkılar yapar.

El Niño ve La Niña gibi okyanus akımları, su kütlesinin hareketiyle Dünya’nın dönüş hızını etkileyebilir. Örneğin, 2020’deki güçlü La Niña, dönüş hızının artmasında rol oynamış olabilir.

Çekirdek ve manto dinamikleri: Dünya’nın çekirdeği ile mantosu arasındaki etkileşimler, dönüş hızında dalgalanmalara neden olabilir. Çekirdekteki sıvı metal akımları (manyetik alanın kaynağı), zaman zaman yüzeydeki dönüş hızını etkileyebilir. Bu, uzun vadeli bir etki olsa da, kısa süreli hızlanmalara katkıda bulunabilir.

Ay’ın çekim etkisi ve gelgitler: Ay’ın çekim gücü, Dünya’nın dönüşünü uzun vadede yavaşlatır (gelgit sürtünmesi nedeniyle). Ancak kısa vadeli dalgalanmalarda, gelgitlerin belirli konfigürasyonları dönüş hızını geçici olarak artırabilir.

Günlerin kısalmasının anlamı

Günlerin “kısalması”, bir tam dönüşün (sidereal gün) süresinin milisaniye düzeyinde azalması anlamına gelir. Bu, insan hayatında hissedilir bir değişiklik yaratmaz, ancak hassas teknolojiler (örneğin, GPS, iletişim ağları) için önemlidir.

Örneğin, 2020’de 28 gün, 1960’tan beri ölçülen en kısa günler olarak kaydedildi. Ancak bu değişiklikler, saniyenin milyonda biri kadar küçük ölçeklerde gerçekleşiyor.

2025 itibarıyla, Dünya’nın dönüş hızındaki artışın devam ettiği gözlemleniyor, ancak bu hızlanma dalgalı bir seyir izliyor.

2023 ve 2024’te yapılan bazı çalışmalar, iklim değişikliğinin (buzul erimesi ve deniz seviyesi yükselmesi) ve atmosferik olayların bu hızlanmada önemli bir rol oynadığını öne sürüyor. Örneğin, Nature Geoscience’ta yayımlanan bir makale, iklim değişikliğinin kütle dağılımını nasıl etkilediğini detaylandırıyor.

Ancak, uzun vadede Dünya’nın dönüşü, Ay’ın gelgit etkisi nedeniyle yavaşlamaya devam edecek. Şu anki hızlanma, bu uzun vadeli eğilime kıyasla geçici bir dalgalanma olarak görülüyor.

Sonuç olarak; Dünya’nın daha hızlı dönmesi ve günlerin kısalması, kütle dağılımındaki değişiklikler (buzul erimesi, okyanus akımları), atmosferik etkiler (rüzgarlar, jet akımları) ve jeofiziksel dinamikler (depremler, çekirdek-manto etkileşimleri) gibi faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklanıyor.

Bu fenomen, insan hayatını doğrudan etkilemese de, hassas zaman ölçüm sistemleri ve bilimsel araştırmalar için önemli. İklim değişikliğinin bu süreçteki rolü, 2025 itibarıyla daha fazla dikkat çekiyor ve gelecekte bu hızlanmanın devam edip etmeyeceği veya tersine dönüp dönmeyeceği hâlâ araştırılıyor.

Paylaşın

Çocuklara Yönelik Şiddet Rekor Seviyelere Ulaştı

Birleşmiş Milletler’in (BM) raporuna göre; çatışmaların yaşandığı bölgelerde çocuklara yönelik şiddet rekor seviyelere ulaştı. Çocuklara yönelik şiddet, en fazla Gazze, Batı Şeria, Kongo, Somali, Nijerya ve Haiti’de yaşandı.

Birleşmiş Milletler (BM), dünya örgütünün Çocuklar ve Silahlı Çatışma raporuna göre, 2024 yılında silahlı çatışmalarda çocuklara yönelik şiddetin ‘benzeri görülmemiş’ bir düzeye ulaştığını ve 2023 yılına kıyasla ağır ihlallerin sayısında yüzde 25’lik bir artış olduğunu kaydetti.

Sputnik’in aktardığı raporda, “2024 yılında silahlı çatışma koşullarında çocuklara yönelik şiddet eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştı ve ciddi ihlal sayısı 2023’e göre yüzde 25 arttı” ifadelerine yer verildi.

Raporda, BM’nin toplamda 41 bin 370 ciddi ihlali doğruladığı belirtilirken, bunlardan 36 bin 221’inin 2024 yılında gerçekleştiği, 5 bin 149’unun ise daha önce yaşanmış ancak 2024 yılında doğrulandığı kaydedildi. 2023 yılında ise BM, yaklaşık 32 bin 990 ciddi ihali onaylamış ve bunların 2 bin 285’inin önceki yıllarda gerçekleştiği halde 2023’te doğrulandığı ifade edildi.

2024 yılında en yüksek ihlal oranları İsrail ve işgal altındaki Filistin toprakları, özellikle Gazze, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Somali, Nijerya ve Haiti’de kaydedildi.

Paylaşın

Süpernovalar Dünya’da İklim Değişikliğini Tetikleyebilir Mi?

Büyük bir yıldız süpernova adı verilen parlak bir ışıkla patladığında, uzaya yüksek enerjili parçacıklardan oluşan bir dalga gönderir. Bu parçacıklar binlerce ışık yılı yol kat ederek güneş sistemlerini geçebilir ve hatta Dünya’ya bile ulaşabilir.

Haber Merkezi / Yeni bir araştırma, bu kozmik patlamaların geçmişte Dünya’da ani iklim değişikliklerine yol açmış olabileceğini öne sürüyor.

Royal Astronomical Society’nin Monthly Notices dergisinde yayımlanan araştırmada, Arktik ve Alpin Araştırma Enstitüsü’nde (INSTAAR) araştırma görevlisi olan Robert Brakenridge, süpernovaları Dünya iklimindeki ani değişimlerle ilişkilendiren yeni kanıtlar ortaya koyuyor.

Brakenridge’in araştırması, yakın mesafedeki süpernovaların (örneğin, 50-100 ışık yılı uzaklıkta) yaydığı yüksek enerjili parçacıkların ve kozmik ışınların, Dünya atmosferinde iyonlaşmaya neden olabileceğini öne sürmektedir. Bu iyonlaşma, bulut oluşumunu etkileyerek iklimde ani değişikliklere yol açabilir.

Araştırma, geçmişteki bazı iklim değişimlerinin ve çevresel şokların, süpernova kaynaklı kozmik ışınlarla bağlantılı olabileceğini iddia ediyor. Örneğin, bu tür patlamalar ozon tabakasını zayıflatabilir ve UV radyasyonunun yüzeye ulaşmasını artırarak ekosistemleri etkileyebilir.

Brakenridge, bu etkileri anlamak için jeolojik kayıtlar ve izotop analizleri gibi yöntemler kullanmıştır. Özellikle, geçmişteki süpernova patlamalarının izlerini karbon-14 gibi izotop anomalilerinde aramıştır.

Araştırma, süpernovaların iklim üzerindeki etkilerinin dolaylı olduğunu ve genellikle insan kaynaklı iklim değişikliği gibi modern faktörlerden daha az etkili olduğunu vurguluyor. Ancak, yeterince yakın bir süpernova patlaması, atmosferik ve çevresel dengeleri ciddi şekilde bozabilir.

Brakenridge’in araştırması, süpernovaların Dünya tarihindeki kitlesel yok oluşlarla bağlantısını da araştırıyor. Örneğin, yaklaşık 2,5 milyon yıl önceki bazı çevresel değişimlerin, bir süpernova patlamasıyla ilişkilendirilebileceği öne sürülüyor.

Robert Brakenridge, süpernovaların Dünya’nın iklimi ve çevresi üzerindeki etkilerini araştıran bir bilim insanıdır. Yakın zamanda yayımlanan bir çalışmasında, özellikle son 50.000 yıl içindeki süpernova patlamalarının Dünya’nın atmosferine ve iklimine olan etkilerini incelemiştir.

“Süpernovalar Dünya’nın iklimini etkileyebilir” tartışmaları

Bir süpernova, yakındaki bir yıldızın patlaması sonucu ortaya çıkan muazzam enerji ve radyasyon, Dünya’nın atmosferine ve iklimine çeşitli şekillerde etki edebilir. İşte bu tartışmanın temel noktaları:

Kozmik ışınlar ve bulut oluşumu: Süpernovalar, yüksek enerjili kozmik ışınlar üretir. Bu ışınlar Dünya atmosferine ulaştığında, iyonlaşma yoluyla bulut oluşumunu etkileyebilir. Bulut örtüsündeki artış, Güneş ışınlarının yansımasını artırarak küresel soğumaya (albedo etkisi) neden olabilir. Tersine, bulut örtüsünün azalması ısınmaya yol açabilir. Ancak bu etkinin büyüklüğü ve yönü hâlâ tartışmalıdır.

Ozon tabakasının zayıflaması: Süpernovadan gelen yüksek enerjili gama ışınları veya kozmik ışınlar, atmosferdeki ozon tabakasını tahrip edebilir. Ozon tabakasının incelmesi, daha fazla ultraviyole (UV) ışınının Dünya yüzeyine ulaşmasına neden olur. Bu, ekosistemler ve bitki örtüsü üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir, dolaylı olarak iklim sistemlerini etkileyebilir.

Yakınlık ve şiddet: Bir süpernovanın Dünya üzerindeki etkisi, patlamanın ne kadar yakın gerçekleştiğine bağlıdır. Örneğin, 10-50 parsek (yaklaşık 30-160 ışık yılı) mesafedeki bir süpernova, atmosferi ciddi şekilde etkileyebilir. Daha uzak süpernovalar ise genellikle minimal etkiye sahiptir. Şu anda bilinen yakın yıldızlardan böyle bir tehdit kısa vadede beklenmemektedir.

Geçmişte süpernovaların etkileri: Bilim insanları, geçmişteki bazı kitlesel yok oluş olaylarının (örneğin, yaklaşık 2,5 milyon yıl önceki Pliyosen-Pleistosen sınırı) süpernova kaynaklı kozmik ışın artışlarıyla bağlantılı olabileceğini öne sürmektedir. Bu olaylar, iklimde ani değişikliklere yol açmış olabilir.

Günümüz bağlamı: Günümüzde insan kaynaklı iklim değişikliği (sera gazları, karbon emisyonları vb.) çok daha baskın bir etkendir. Bir süpernovanın iklim üzerindeki etkisi, ancak çok yakın bir patlama gerçekleşirse belirgin olur. Şu anda böyle bir risk düşük görünmektedir.

Paylaşın

Gıda Enflasyonu: Türkiye Dünyayı Beşe Katladı

Mart ayında küresel gıda fiyatlarında yıllık enflasyon yüzde 6,9 olurken, aynı dönemde Türkiye’de gıda enflasyonu yüzde 37,12 olarak kayıtlara geçti. Böylelikle Türkiye’de gıda enflasyonu küresel enflasyonu beşe katlamış oldu.

BloomberHT’nin haberine göre; Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen, tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları endeksi Şubat ayındaki revize edilmiş 126.8 seviyesinden Mart ayında 127.1’e çıktı. Endeks, geçen yılın Mart ayına göre yüzde 6,9 arttı.

Aynı dönemde Türkiye’de gıda fiyatları yıllık bazda yüzde 37,12 arttı. Böylelikle Türkiye ile dünya arasındaki gıda enflasyonu makası 30 puana yükseldi.

Endeksin detaylarına baktığımızda ise dünya tahıl ve şeker fiyatlarındaki düşüşlerin, bitkisel yağ fiyatlarındaki kayda değer artışla dengelendiği göze çarpıyor.

FAO Tahıl Fiyat Endeksi Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 2.6, yıllık bazda ise yüzde 1,1 geriledi. Küresel buğday fiyatlarındaki düşüş başlıca Kuzey Yarımküre ihracatçı ülkelerdeki üretim koşullarına ilişkin endişelerin hafiflemesiyle ilişkilendirilirken, döviz hareketleri fiyatların daha da gerilemesini sınırladı. Mısır, arpa ve sorgum fiyatları da Şubat ayına göre düşüş gösterdi. FAO Tüm Pirinç Fiyat Endeksi ise zayıf ithalat talebi ve bol miktarda ihracat arzı nedeniyle yüzde 1.7 azaldı.

Buna karşılık FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi, Şubat ayına göre yüzde 3.7 artarak bir önceki yıla göre ortalama yüzde 23.9 yükseldi. Palm, soya, kolza ve ayçiçeği yağı fiyatları, güçlü küresel ithalat talebine bağlı olarak arttı.

FAO Et Fiyat Endeksi ise özellikle Almanya’nın ayak-ağız hastalığından ari statüsünü yeniden kazanmasının ardından Avrupa’da domuz eti fiyatlarının yükselmesi ve Euro’nun ABD doları karşısında güçlenmesi nedeniyle aylık yüzde 0.9 ve yıllık bazda ise yüzde 2.7 artış gösterdi. Dünya kanatlı eti fiyatları, bazı büyük üretici ülkelerdeki yaygın kuş gribi salgınlarının yarattığı zorlukların devam etmesine rağmen Mart ayında büyük ölçüde sabit kaldı.

FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi, uluslararası peynir fiyatlarındaki düşüşün tereyağı ve süt tozu fiyatlarındaki artışla dengelenmesiyle Şubat ayına göre değişmedi.

FAO Şeker Fiyat Endeksi ise Mart ayında küresel talebin zayıfladığına dair işaretlerin etkisiyle yüzde 1.4 düştü. Brezilya’nın güneyindeki önemli şeker kamışı yetiştirme alanlarında son zamanlarda görülen yağışlar bu düşüşte etkili olurken, Hindistan’daki üretim beklentilerinin zayıflaması ve Brezilya’daki genel üretim koşullarına dair süregelen belirsizlikler ise fiyatlardaki düşüşü sınırladı.

Paylaşın

Araştırma: Güneş, Dünya’yı Felakete Sürükleyebilir

Yeni bir araştırma, Dünya’nın milyarlarca atom bombasından daha güçlü olabilecek yıkıcı bir Güneş parlamasına maruz kalabileceği konusunda uyardı. Süper parlamaların birkaç bin yılda bir gerçekleştiği düşünülüyordu.

Ancak şimdi, 56 bin Güneş benzeri yıldız üzerinde yapılan yeni bir çalışma, bizimki gibi yıldızlarda düşünüldüğünden çok daha sık süper patlama meydana gelebileceğini ortaya koydu.

Bilim insanları, Güneş’in yakın gelecekte Dünya’yı bir süper parlamayla vurmasının muhtemel olduğunu kesin biçimde söyleyebilmek için bu tür açık uçlu konuların daha fazla araştırılması gerektiğini söylüyor.

Yeni gözlemler, Güneş benzeri yıldızların her 100 yılda bir kez milyarlarca atom bombasına denk enerjiye sahip süper parlamalar ürettiğini ortaya koydu.

Süper parlamalar, Güneş’teki diğer parlamalardan binlerce kat daha güçlü olan, elektronik cihazları yakabilecek, veri sunucularına hasar verebilecek ve uyduları yörüngeden çıkararak birçok hasara yol açabilecek mega fırtınalar oluşturabiliyor.

Güneş’ten fırlatılan parçacık ve plazma dalgalarının Dünya’ya yönelerek gezegenin manyetik alanına girmesine Güneş fırtınası adı veriliyor. Bu fırtınalar halihazırda GPS sistemlerini bozabiliyor ve elektrik kesintlerine yol açabiliyor. Bunlardan daha güçlü fırtınalar daha da büyük hasara yol açabilir.

Güneş benzeri yıldızları gözlemleyerek yapılan önceki çalışmalar, süper parlamaların birkaç bin yılda bir gerçekleştiğini öne sürmüştü.

Ancak şimdi, 56.000 Güneş benzeri yıldız üzerinde yapılan yeni bir çalışma, bizimki gibi yıldızlarda düşünüldüğünden çok daha sık süper patlama meydana gelebileceğini ortaya koydu.

Yakın tarihin en büyük Güneş fırtınalarından biri, yaklaşık 10 milyar 1 megatonluk atom bombasıyla eş enerji açığa çıkaran 1859 Carrington Olayı’ydı. Bu olayda Güneş parçacıkları Dünya’ya çarptıktan sonra dünyanın dört bir yanındaki telgraf sistemlerini ateşe vermiş ve dolunay ışığından daha parlak auroraların güneyde Karayipler’e kadar uzanmasına neden olmuştu.

Ancak eski ağaç halkalarının içinde bulunan ve tarihte radyokarbon seviyelerinde ani artışlar meydana geldiğini gösteren izler, Güneş’in Carrington Olayı’ndan yüzlerce kat daha güçlü parlamalar üretebileceğini gösteriyor. Bu tür fırtınalar Dünya’ya doğru yönelirse felaketle sonuçlanabilir.

13 Aralık’ta hakemli bilimsel dergi Science’ta yayımlanan araştırma makalesinde süper parlama yapan yıldızların yüzde 30’unun çiftler halinde olduğu ifade edildi. İki yıldızın ortak bir kütle merkezi etrafında döndüğü bu çiftlere ikili yıldız sistemleri deniyor.

Bu bulgu, süper parlamaların Güneş’te de meydana gelip gelmediğini kesin biçimde cevaplamak için önemli olabilir.

Araştırmacılar, Güneş’in yakın gelecekte Dünya’yı bir süper parlamayla vurmasının muhtemel olduğunu kesin biçimde söyleyebilmek için bu tür açık uçlu konuların daha fazla araştırılması gerektiğini söylüyor.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Her 10 Dakikada Bir Kadın Öldürülüyor!

2023 yılında dünya genelinde 85 bin kadın ve kız çocuğu öldürüldü. Bu cinayetlerin yüzde 60’ı (51 bin 100) yakın bir arkadaşı veya bir aile üyesi tarafından işlendi.

Veriler, her gün 140 kadın ve kızın arkadaşları veya yakın bir akrabası tarafından öldürüldüğünü gösteriyor, bu da her 10 dakikada bir kadın veya kızın öldürüldüğü anlamına geliyor.

2023 yılında Afrika, yakın arkadaş ve aileyle ilgili kadın cinayetlerinin en yüksek oranlarını kaydetti, ardından Amerika ve ardından Okyanusya geldi.

Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi’nin kadın katliamlarına ilişkin hazırladığı rapora göre, dünya genelinde her gün yaklaşık 140 kadın ve kız çocuğu eşleri ya da aile bireyleri tarafından katlediliyor.

Rapora göre, 2023 yılında 85 bin kadın ve kız çocuğu öldürülürken, cinayetlerin yüzde 60’ı en yakınındaki kişi tarafından işlendi. Raporda, rakamların küresel olarak bir kadın için en tehlikeli yerin evleri olduğunu gösterdiği belirtildi.

The Guardian’ın haberine göre, BM Kadın Birimi İcra Direktörü Yardımcısı Nyaradzayi Gumbonzvanda şunları belirtti: “Verilerin bize söylediği şey, kadınların hayatlarının en güvenli olması gereken özel ve ev içi alanlarının, pek çoğunun ölümcül şiddete maruz kaldığı yer olduğudur.

Bu rapordaki rakamları buzdağının görünen kısmı olarak görüyoruz çünkü tüm kadın ölümlerinin kayıt altına alınmadığını ve tüm ölüm nedenlerinin doğru bir şekilde kadın cinayeti olarak kaydedilmediğini biliyoruz ve hiçbir bilgiye erişemediğimiz birçok topluluk var.”

BM küresel tahminleri, yakın partnerler ve aile üyeleri tarafından öldürülenlerin sayısında bir artış olduğunu gösterdi. BM ajansının verileri, 2023 yılında tahmini 21 bin 700 vaka sayısı ile Afrika’nın en yüksek evli olduğu erkek ve partner kaynaklı kadın cinayeti oranlarını kaydettiğini, onu Amerika ve Okyanusya’nın izlediğini gösterdi.

Avrupa ve Amerika’da kadınların çoğu yakın partnerleri tarafından öldürülürken, diğer yerlerde de yakın aile üyeleri birincil failler oldu. BM Kadın Birimi, Fransa, Güney Afrika ve Kolombiya olmak üzere üç ülkeye ilişkin mevcut verilerin, yakın partnerleri tarafından öldürülen kadınların önemli bir kısmının cinayetten önce yetkililere bir tür şiddet ihbarında bulunduğunu doğruladı.

Raporda, 2023 yılında küresel çapta aile içi şiddet kaynaklı cinayetlerin oranının yüzde 60 olduğu belirtildi.

Bununla birlikte BM ajansı, küresel kadın cinayetleri tahminlerine ilişkin raporunun, dünya çapında birçok ülke tarafından yetersiz veri toplanması nedeniyle engellendiğini ve aile içi alan dışında işlenen kadın cinayetlerine ilişkin doğru veri toplayan çok az hükümet olduğunu kaydetti.

Raporda şu ifadelere yer verildi: “Üye devletler son yıllarda kadın cinayetlerini ele almak için giderek daha fazla önlem alırken, ülkelerin toplumsal cinsiyete dayalı cinayetlerle mücadele çabalarının hesap verebilirliği, kadın cinayetlerine ilişkin istatistiklerinin kalitesi ve kullanılabilirliği ile de ölçülmektedir.

Veri mevcudiyeti açısından olumsuz eğilimi tersine çevirmeye yönelik önemli çabalar, kadına yönelik şiddetle mücadelede hükümetlerin hesap verebilirliğini artıracaktır.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Dünya Geçici “Mini Uydusuna” Veda Ediyor

Dünya’nın geçici “mini uydusu” asteroit 2024 PT5, Dünya’nın yörüngesine girişinden iki ay sonra yani 25 Kasım’da gezegenin yörüngesinden ayrılmaya hazırlanıyor.

Haber Merkezi / 10 metre genişliğindeki asteroit, NASA’nın Asteroid Son Uyarı Sistemi (ATLAS) tarafından keşfedilmişti. Dünya için bir tehdit oluşturmasa da minik ay, Ay’ın tarihi hakkında değerli bilgiler sunmuştu.

Spektral analizler, 2024 PT5’in özelliklerinin NASA’nın Apollo programı ve Rusya’nın Luna görevleri de dahil olmak üzere geçmiş Ay görevlerinde toplanan materyallerle uyuştuğunu gösteriyor. Bu, 2024 PT5’in milyarlarca yıl önce meydana gelen bir çarpışma sırasında Ay’ın yüzeyinden fırlayan bir malzeme parçası olabileceği anlamına geliyor.

Madrid Complutense Üniversitesi’nde Profesör Carlos de la Fuente Marcos, bu asteroitin Ay kökenli olduğuna dair çok sayıda kanıt bulunduğunu söyledi. Marcos, mevcut araştırmaların, kanıtları desteklediğini de sözlerine ekledi.

Ay’ın aksine, 2024 PT5 gibi asteroitler Dünya yörüngesinde uzun süre kalmıyor. Düşük hızları nedeniyle geçici olarak yörüngeye yakalanırlar ve Ay’ın Güneş’in etrafında dönmesi gibi Dünya’nın etrafında dönerler.

Dünya ile minik uydusu ile arasındaki ilişki Ay’ın oluşumuna kadar uzanıyor. Dev çarpışma hipotezine göre Ay, yaklaşık 4,5 milyar yıl önce Dünya ile Mars büyüklüğünde bir gök cisminin çarpışması sonucu oluşmuştur.

Çarpmanın etkisiyle erimiş maddeler uzaya fırladı ve soğuyarak Ay’ı oluşturdu.

Mini ay nasıl keşfedildi?

“2024 PT5” isimli mini ay ilk olarak 7 Ağustos’ta Güney Afrika’nın Sutherland kentinde bulunan otomatik bir teleskop tarafından keşfedildi.

Bu otomatik teleskop, potansiyel olarak tehlikeli asteroitleri tespit etmeyi amaçlayan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından finanse edilen bir sistemin parçası.

Bu ayın başlarında Marcos ve araştırma ortağı Carlos de la Fuente Marcos, 2024 PT5’in keşfini Amerikan Astronomi Topluluğu Araştırma Notları dergisinde duyurdu.

Paylaşın