Tuncer Bakırhan: Kürt Sorununu Çözmeyen Çözüldü

Seçim sonuçlarına ilişkin açıklamalarda bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Biz kazandık, iktidar kaybetti. Bu halk iradesini teslim etmedi. Kürt sorununu çözmeyen çözülür, çözüldü. Kürtlere kaybettirmeye çalışanlar ülkeyi kaybetti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kayyım siyaseti iktidara kaybettirdi. Kürt halkı demokratik çözümden yana olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu irade, yerel demokrasi konusunda kararlıdır. Bunu bir kez daha seçimlerde vurguladı. Büyük Kürt düşmanlığı, Kürt nefreti batıda ve Kürdistan’da iktidara büyük kaybettirdi. Halkımız yenilmez olduğunu gösterdi. Bu iradeye herkes saygı duymak zorunda. Kent uzlaşısı politikamız sonuç verdi. Kayyım, sahte seçmen ve irade gaspı DEM Parti’nin iradesine yenildi.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, seçim sonuçlarına ilişkin DEM Parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Bakırhan şunları söyledi:

“Türkiye siyasi tarihinin en önemli yerel seçimlerinden birini geride bıraktık. Ön seçimlerle başladığımız seçim çalışmalarımızda, doğrudan yerel demokrasinin en güçlü örneğini vererek bugüne geldik. Ön seçim sürecinden bu yana hiçbir çıkarı olmadan, her türlü iktidar ve devlet baskısını göze alarak seçim çalışmalarında güçlü şekilde yer alan başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Her bir arkadaşımız bu ülkenin umudu, demokratik geleceğinin garantisidir. Seçim süreci boyunca gece gündüz demeden çalışan MYK ve PM üyelerimize, milletvekillerimize, adaylarımıza, parti çalışanlarımıza ve bugün uykusuz kalarak her türlü usulsüzlük ve ihlale karşı sandıkları koruyan sandık görevlilerimize en güçlü şekilde teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Bu seçim sonuçları göstermiştir ki biz kazandık, iktidar kaybetti. Bu halk iradesini teslim etmedi. Kürt sorununu çözmeyen çözülür, çözüldü. Kürtlere kaybettirmeye çalışanlar ülkeyi kaybetti. Kayyım siyaseti iktidara kaybettirdi. Kürt halkı demokratik çözümden yana olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu irade, yerel demokrasi konusunda kararlıdır. Bunu bir kez daha seçimlerde vurguladı. Büyük Kürt düşmanlığı, Kürt nefreti batıda ve Kürdistan’da iktidara büyük kaybettirdi. Halkımız yenilmez olduğunu gösterdi. Bu iradeye herkes saygı duymak zorunda. Kent uzlaşısı politikamız sonuç verdi.

Kayyım, sahte seçmen ve irade gaspı DEM Parti’nin iradesine yenildi. Kayyımlar atadılar, başaramadılar. Sahte seçmenler atadılar, yine başaramadılar. Şu anda süreç devam ediyor. Şırnak Merkez’de haram seçmenle halkın iradesine el konulmak isteniyor. Şırnak’a 6541 kaçak seçmen taşınmış. Bu seçmenlerin sayısını düştüğümüzde Şırnak’ı büyük bir farkla kazanıyoruz. Ayrıca Bitlis ve Kars’ta ıslak imzalı sonuçlara göre kazanmış durumdayız. Fakat hileyle bu kentlerde de halk iradesini gasp etmek istiyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz.

Karslı, Bitlisli, Şırnaklı arkadaşlarımızı, partililerimizi sandık seçim sonuçlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Haram seçmen hilesi bu illerin yanında onlarca ilçede yaşanıyor. Tüm sandıklara itiraz edeceğiz, asla halkımızın oyunu çalanlara izin vermeyeceğiz. Hile ile kazanmak istedikleri tek bir belediye bile meşru değildir. Aynı zamanda devlet gücünü arkasına alanlara ve sistematik saldırılarına karşı da mücadele ettik. Her zaman olduğu gibi DEM Parti’ye büyük bir baskı uygulandı. Kürt kentlerindeki seçimlerde devletin ordusu, medyası, yargısı topyekün şekilde DEM Parti’ye karşı çalıştı.

Çok net şekilde taşımalı sömürgecilik uygulaması devreye konulmuştur. Seçim meydanlarında defalarca söyledik; bunların alınları seccadede, akılları ve fikirleri hilededir. Bu iktidar gerçeğine rağmen muhalefet Kürdistan’daki seçim hilelerine karşı malesef sessiz kalmıştır. Seçim süreci boyunca çalışmalarımızı engellediler, yargı ve emniyet ortaklığıyla partimize baskı uyguladılar. Seçim günü milletvekillerimiz, adaylarımız, sandık görevlilerimiz ve müşahitlerimiz darp edildi, katledildi. Otobüs otobüs kaçak seçmenle, asker ve polisle halk iradesi gasp edilmeye çalışıldı. Tek bir oyu bile kaptırmayacağız. Haksızlık, hukuksuzluk, mazbata gaspı yapan bir yönetim meşru değildir.

“Seçimin kazananı Kürt halkıdır, DEM Parti’dir”

Bu seçimin kazananı; Kürt halkıdır, halklarımızdır, DEM Parti’dir, Türkiye’nin emekçileridir, kadınlardır, halklar ve inançlardır. Şu ana kadar ortaya çıkan manzara her türlü zorluğa ve baskıya rağmen büyük bir başarıya işaret ediyor. Kazanan yerel demokrasi talebi olmuştur. Merkeziyetçi, tekçi mantık halkımız tarafından bir kez daha sandıkta mağlup edilmiştir. DEM Parti’nin seçim stratejisi başarıya ulaşmıştır. Kayyımlar gönderilmiş, bölge kentlerindeki belediyeler AKP’nin zulmü ve sömürüsünden kurtarılmıştır.

Batıda birçok merkezde ezilenler, emekçiler, kadınlar, gençler, halklar ve inançlar kent yönetimlerinde söz ve irade sahibi olmuştur. DEM Parti’nin ve seçmenlerinin siyaseti etkileme ve belirleme gücü bir kez daha kanıtlanmıştır. Mecalleri kalmadı diyenlerin iddiası halkımız tarafından boşa çıkarılmıştır. Halkımızın iradesi dimdik ayaktadır. Bu iradeye doğru şekilde yaklaşmayan kaybeder. DEM Parti’nin olmadığı bir denklem kurulamaz. 1 Nisan itibariyle Türkiye siyasetinde denklem kurmak isteyen herkes DEM Parti’yi hesaba katmadan bir yol bulamaz, bir yol açamaz.

Türkiye halkları bugün sandıkta ortak akıl ve uzlaşıyla demokrasiyi, barışı, özgürlükleri, eşitliği esas alarak sorunları çözme mesajı vermiştir. Bu ülkenin demokratik geleceği, barışın inşası ve refaha ulaşılması için herkesi sorunları demokratik siyasetle çözmeye çağırıyoruz. Şu ana kadar yaşanan sonuçlar bizlere beş hakikati göstermiştir:

1- Kürt halkının ve ezilenlerin temsilcisinin DEM Parti olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmıştır.

2- Seçim sonuçlarıyla birlikte Türkiye halkları 3. Yolu büyütme ödevini önümüze koymuştur. Yarın itibariyle “örgütsüz özgürlük olmaz” diyerek her yerde 3. Yol çizgisini büyüteceğiz.

3- Bizler açısından başta ekonomik kriz olmak üzere her türlü soruna karşı önümüzdeki dönemin parolası toplumu savunmaktır. Açlığa, yoksulluğa, yok saymaya karşı hem belediyelerimiz hem de partimiz olarak büyük bir mücadele vereceğiz. Ortak mücadele hatlarını artıracak, mücadelemizi hep birlikte büyüteceğiz. Halklarla, inançlarla, kadınlarla, emekçilerle omuz omuza vererek toplumu koruyacağız ve demokratik toplumu inşa edeceğiz.

4- İktidar ve devlet aklını Kürtlere karşı hazırlandığı savaşı büyütme ve Türkiye toplumuna yayma politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. İktidar ve muhalefet bilmelidir ki çözüm barıştadır; kurtuluş, demokratik uzlaşı ve evrensel ilkelerdedir.

5- Türkiye halkları, iktidara halkları ayrıştırmaya ve kutuplaştırmaya son vermesi mesajını sandıkta net bir şekilde vermiştir. İktidar bu mesajı net bir şekilde almalıdır.

Seçim sonuçları ülkenin en acil ihtiyacı olan barış yolunun açılmasını net bir şekilde ortaya koymuştur. İşimiz bitmedi 1 Nisan’dan itibaren yeni başlıyor. Bu ülkeye barışı getirmek ve yoksulluğa son vermek için özgürlük, barış, demokrasi ve eşitlik mücadelemizi sürdüreceğiz.”

“Bu kazanım elbette ki hepimizindir”

DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ise şunları söyledi: “Kürt olmak Kürdistan’da yaşamak başlı başına bir mücadele. Tüm arkadaşlarımızla aylardır binbir emekle ve tüm eşitsizliklere rağmen güçlü bir seçim çalışması yürüttük. Bugün de karşımıza çıkan tablo bu seçim çalışmasının hak ettiği değerle buluştuğunu gösteriyor.

Bu seçimlerin kendisi halk iradesini gasp ederek Kürdistan’da varlık göstermeye çalışan AKP iktidarına, gaspçı kayyım rejimine en güçlü cevaplardan biri olmuştur. Yine Kürdistan’ı yeniden dizayn etmek için kurmuş oldukları kirli ittifaklara en güçlü cevabı Kürt halkı bu seçimde vermiştir. Kayyım yerine ikame etmek istedikleri taşımalı, gayri meşru, anayasal hiçbir dayanağı olmayan seçmenler karşısında Kürt halkı en güçlü demokratik tavrını göstermiştir.

Kürt sorunu karşısında bu iktidarın çözümsüzlükte yarattığı ısrar ve İmralı’da yürütmüş olduğu 25 yıllık tecride karşı Kürt halkı bu seçimde de birliğiyle, mücadelesiyle, direnişiyle en güçlü cevabı vermiştir. 25 yıldır İmralı Cezaevinde büyük bir direniş gösteren ve barış adına tek söz sahibi olan Sayın Abdullah Öcalan’ı da onun çözüm iradesini de çözüm gücünü de sahiplendiğini göstermiştir.

Yürüttüğü savaş politikaları, yürüttüğü cinsiyetçi politikalar, yürüttüğü yolsuzluk ve talan nedeniyle ortaya çıkan ekonomik kriz, başta Kürt halkı olmak üzere bu iktidar karşısında yıllardır direnen halkın iradesine, halkın mücadelesine çarpmış ve paramparça olmuştur. Seçim sonuçlarında özellikle Kürdistan’da başarı elde etmek isteyen, kendisini yeniden var etmek isteyen AKP iktidarı, Kürtler ve demokratik mücadele karşısında çok büyük bir yenilgi almıştır. Bu kazanım elbette ki hepimizindir. Çok güçlü bir motivasyon, güçlü bir dinamik olmaya devam edecektir.

Seçimler devam etmektedir. Özellikle Bitlis ve Şırnak’ta oy sayımlarının engellenmesi, Hilvan’da sandıkların yakılması ve halkımızın kutlamalarına devletin saldırısıyla karşı karşıyız. Gözaltına alınan arkadaşlarımız var. Açık ifade edelim; Kürdistan’dan çekilin, kaybettiniz. Halkımız dün olduğu gibi bugün de mücadelesine, iradesine, sandıklarına sahip çıkmaya devam edecektir. Emeği geçen tüm arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Büyük kazandık, büyük kazanmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

YSP’li Kılıçgün Uçar: Filistin Halkının Direnişini Destekliyoruz

Partisinin haftalık Meclis grup toplantısında konuşan YSP Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın mümkün olduğuna inanan ve bunun mücadelesini veren bizler, Filistin halkının yıllardır sürdürmüş olduğu eşit ve özgür yaşam mücadelesini ve direnişini sonuna kadar destekliyoruz. Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise bununla ilgili yürütülecek mücadele yönteminin de önemli olduğunu ısrarla vurgulamak isteriz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Filistin halkının direnişi meşrudur. Bugün ortaya çıkan savaş İsrail’in savaş ve işgal politikalarından bağımsız değildir. Ancak bu savaşta karşımıza çıkan esirlere ve özellikle kadınlara dönük uygulanan şiddeti kabul edilebilir bulmadığımızı ve direniş savunusu açısından da meşru görmediğimizi ifade etmek isteriz. Bu yaşananlar elbette sadece bugüne ait değildir. Bugün söyleyeceğimiz her sözün, bugün alacağımız her tutumun gelecek açısından onurlu, adil ve demokratik bir yaşama elbette ki hizmet etmesi gerekiyor”

Kılıçgün Uçar, konuşmasının devamında, “Gerçek olan şudur: Savaş hukukunu aşan ve direk sivilleri hedef alan bir savaş yürütülüyor. Sivillerin canice katledildiği bir durum var. Yapılacak en acil şey bunun durdurulmasıdır. Çünkü ortada siviller ve onlar üzerinden yürütülen bir savaş var. Ortadoğu’da ulus devletçi siyasetin halkları düşmanlaştıran politikaları bir an önce son bulmalıdır. İsrail; savaşı derinleştiren adımlarından vazgeçmeli, tüm yaşam alanlarını hedef haline getiren bombardımanı durdurmalı ve hepsinin temel gerekçesi olan işgal politikalarından vazgeçmelidir. İsrail ve Filistin ilişkisinde derinleşen bu savaş karşısında başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm halkları adil ve demokratik çözümün tarafı olmaya davet ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, haftalık Meclis grup toplantısında konuştu. Kılıçgün Uçar, konuşmasında şunları söyledi:

7 Ekim’den itibaren aslında günlerdir İsrail devletinin işgal ve şiddetinin sebep olduğu bir savaşa tanıklık ediyor bütün dünya. Eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın mümkün olduğuna inanan ve bunun mücadelesini veren bizler, Filistin halkının yıllardır sürdürmüş olduğu eşit ve özgür yaşam mücadelesini ve direnişini sonuna kadar destekliyoruz. Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise bununla ilgili yürütülecek mücadele yönteminin de önemli olduğunu ısrarla vurgulamak isteriz. Çünkü her mücadele özgürlük getirmiyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

Filistin halkının direnişi meşrudur. Bugün ortaya çıkan savaş İsrail’in savaş ve işgal politikalarından bağımsız değildir. Ancak bu savaşta karşımıza çıkan esirlere ve özellikle kadınlara dönük uygulanan şiddeti kabul edilebilir bulmadığımızı ve direniş savunusu açısından da meşru görmediğimizi ifade etmek isteriz. Bu yaşananlar elbette sadece bugüne ait değildir. Bugün söyleyeceğimiz her sözün, bugün alacağımız her tutumun gelecek açısından onurlu, adil ve demokratik bir yaşama elbette ki hizmet etmesi gerekiyor. Gerçek olan şudur: Savaş hukukunu aşan ve direk sivilleri hedef alan bir savaş yürütülüyor. Sivillerin canice katledildiği bir durum var. Yapılacak en acil şey bunun durdurulmasıdır.

Çünkü ortada siviller ve onlar üzerinden yürütülen bir savaş var. Ortadoğu’da ulus devletçi siyasetin halkları düşmanlaştıran politikaları bir an önce son bulmalıdır. İsrail; savaşı derinleştiren adımlarından vazgeçmeli, tüm yaşam alanlarını hedef haline getiren bombardımanı durdurmalı ve hepsinin temel gerekçesi olan işgal politikalarından vazgeçmelidir. İsrail ve Filistin ilişkisinde derinleşen bu savaş karşısında başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm halkları adil ve demokratik çözümün tarafı olmaya davet ediyoruz.

Kürt halkına yönelik dört bir tarafta saldırı var

Dün halkların umuduna ve ortak yaşam iradesine karşı geliştirilen uluslararası komplonun yıl dönümüydü. 9 Ekim Komplosunun 25’inci yıl dönümündeyiz. 9 Ekim 1998’de başlatılan uluslararası komplo Sayın Öcalan şahsında gerçekleştirilen ve başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu halklarının geleceğine dönük yapılan bir müdahaledir. Bu komplo bitti mi, elbette hayır. Komplo büyük oranda boşa çıkarılmış olmasına rağmen bir yandan da devam ediyor. Dolayısıyla komplonun nasıl devam ettiği, hangi krizlerle kendini sürdürdüğü ve karakterinin anlaşılması demokratik siyasetin en acil görevlerinden biridir.

Bugün ülkede Kürt halkının üzerindeki ağır baskı ve Türkiye’nin başta Rojava olmak üzere Kürt kazanımlarının olduğu her yere saldırısı; Rojava’da, Maxmur’da, Federe Kürdistan’da sivil halkın üzerine yağdırdığı bombalar komplonun bütün ağırlığıyla devam ettiğinin göstergesidir. En büyük kanıt onurlu bir barışa sırt çevrilmesidir. Diğer bir kanıt Ortadoğu halklarının geleceği için onurlu bir yaşam fikriyatı sunan Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridin derinleştirilmesidir.

Sayın Öcalan’ın tecrit edilmesiyle bölgenin en uzun soluklu ve can alıcı sorunlarından biri olan Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü engellenmektedir. Sadece Kürtleri ve Türkiye halklarını değil esasen tüm Ortadoğu halklarını dizayn etme hevesiyle bölgesel ölçekteki istikrar, güvenlik ve insan hakları yok edilmek istenmektedir. Unutmamak gerekir ki tecrit komplonun sürdürülmesinin bugünkü adıdır. Ancak 25 yıldır ağır tecrit altında tutulan Öcalan’ın tutumuyla onun şahsında Kürt halkına karşı gerçekleştirilen 9 Ekim Komplosu boşa çıkarılmıştır.

Halkalara köleliği, sömürüyü, onursuz bir yaşamı dayatan anlayışa karşı demokrasi ve özgürlük temelinde onurlu bir yaşamın mücadelesini vermiştir. Bu komplo aynı zamanda tüm halklar nezdinde de teşhir olmuş, ipliği pazara çıkmış, uluslararası kirli ve vicdansız bir tezgah olarak tarihteki yerini almıştır. Bu sebepledir ki Kürt sorununu çözümsüz bırakmak için gerçekleştirilen komploya ve onun devamı olan ve Türkiye’de bir rejim haline getirilmek istenen tecride karşı iki gündür başta İstanbul ve Amed olmak üzere halkımızın, mücadele arkadaşlarımızın almış olduğu tutum başka bir tecrit ile karşı karışa kaldı.

Yasalarla güvence altına alınan, en demokratik hakkımız olan düşünce ve fikirlerimizi beyan etme hakkımız ve açıklama yapma hakkımız kolluk tarafından şiddetle tecrit edilmiş, arkadaşlarımız ters kelepçeyle gözaltına alınmıştır. Şunu belirtmek isteriz; biz Kürt sorununun çözümünde adil ve demokratik yöntemlerle bir çözümün geliştirilmesi mücadelesinden vazgeçmedik ve vazgeçmeyeceğiz. Ve bunun ön adımı olarak gördüğümüz tecridin kaldırılması için yürüttüğümüz mücadeleden de vazgeçmeyeceğiz.

Bugün 10 Ekim. 10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi için toplananlara yönelik IŞİD’li iki intihar bombacısının saldırısı sonucu bu ülkede barışı savunan 104 kişi hayatını kaybetti ve 500’ün üzerinde insan da yaralandı. Aralarında 17 yıl olan bu iki olayı (komplo ve 10 Ekim saldırısını) birbirinden bağımsız ele almak mümkün değil. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarın yarattığı kaos ortamı başta Türkiye tarihinde sivillere yönelik gerçekleştirilen en büyük katliam olan Gar Katliamı olmak üzere birçok katliam silsilesini de beraberinde getirmiş ve bizler de buna en acı şekilde tanıklık ettik.

Göz göre göre gelen bir katliamdan bahsediyoruz. Saldırıya ilişkin onlarca istihbarat olmasına rağmen, Emniyetin elinde bütün bilgiler olmasına rağmen karşı hiçbir önlem alınmamıştır. 10 Ekim iddianamesine yansıyan skandallar göz göre göre, bile bile katliama yol verildiğini gösteriyor. Bunun kayıtları, belgeleri ortada. Benzer mitinglerde alınan sıkı önlemlere rağmen 10 Ekim mitinginde bütün arama noktaları kaldırılmış ve IŞİD’li iki canlı bomba ellerini kollarını sallayarak miting alanına girmiştir.

Aradan geçen zamanda katliamda ihmali olan, delilleri gizleyen tek bir kamu görevlisi dahi yargılanmadı, görevden alınmadı. Sorumluluğu olan tek bir bakan istifa etmedi. Aksine, duruşmada canlı bomba emrini veren kişinin tahliye edildiği ortaya çıktı.

Ülke tarihinin en kanlı katliamı olarak anılan katliamın davasında 8 yıldır süren adalet mücadelesi, bugün Saray yargısının gerçek failleri koruyan, saklayan ve bir an önce dosyayı kapatmaya çalışan tavrı yüzünden bir ilerleme kaydedememiştir. Dava dosyası IŞİD’in Türkiye’de ne kadar kolay örgütlenebildiğini, bu tarz katliamları nasıl kolay bir şekilde gerçekleştirebildiğini çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. IŞİD ve ÖSO gibi grupların Türkiye’de nasıl korunup kollandıklarına, kaçakçılıktan silah ticaretine kadar her türlü suçu Türkiye yapılanmalarında çok rahat bir şekilde gerçekleştirmelerine rağmen nasıl serbest bırakıldıklarına ilişkin haberler önümüze düşmeye devam ediyor.

IŞİD ve türevleri eliyle yapılan bu katliamlar ile devreye konulan savaş ve imha konseptine ancak barış ve demokrasi mücadelesini daha da yükselterek, daha da ortaklaştırarak cevap verebiliriz. Üzerinden tam 8 yıl geçen ve savaşa karşı barışı savunmanın bedelini Gar Katliamında ödeyen tüm canlarımızı saygıyla anıyor, bu katliamın sorumlularının açığa çıkarılması ve cezalandırılması için yürütülen mücadelenin her zaman yürütücüsü ve bir parçası olacağımızın da sözünü yinelemek istiyoruz.

4 Ekim’de Dışişleri Bakanı diğer deyimiyle savaş bakanlığı yapan Hakan Fidan’ın “Bütün alt-üst yapı tesisleri, enerji tesisleri, bundan sonra güvenlik güçlerinin topyekün meşru hedefidir” açıklamasıyla günlerdir Rojava’ya saldırılar var. Yüzlerce saldırı var. Kobanî, Maxmur, Hesekê, Amûdê, Til Temîr, Qamişlo, Dirbêsiyê gibi yerler başta olmak üzere ilçeler ve köyler bombalanıyor. Nereye saldırılıyor?

Petrol ve gaz istasyonlarına, elektrik santralleri, su istasyonu ve hastaneler. Onlarca yer kullanılamaz halde, hizmet veremez hale geldi. Savaştan ötürü göç edenlerin toplandığı ve tamamen bir sivil yaşamın olduğu Maxmur’da cami bombalandı ve görüntülere yansıdı. Aynı esnada oyun oynayan iki çocuk, tarlada çalışan kadınlar ve Rojava Dêrik’te kendi yaşam alanlarının sivil düzenini sağlamaya çalışan 29 asayiş görevlisi hava saldırılarıyla katledildi.

Tüm bunların anlamı nedir? Burada yaşayan halkların yaşamına kastetmektir. Açık söyleyelim bu savaşla milyonlarca insanın doğrudan yaşamına kastediliyor. Suyu, elektriği, doğalgazı kesmek ne demektir? Bu bir halkı 7’den 70’e sistematik olarak ölüme zorlamaktır. Bunun adı açlığa, sefalete, yaşama doğrudan el ve dil uzatmaktır. Tanımı zor bir katliam girişimidir.

Bir halkı dizleri üzerinde görme arzusuyla yanıp tutuşanlar böylesi pratikleriyle övünürken, yanı başımızda başlayan İsrail-Filistin savaşı hakkında da bolca akıl ve ahlak dağıtmaya devam ediyorlar. Bir halkın elektrik, su ve yemeğine bomba atanlar ve bundan medet umanlar “Prensip olarak her türlü sivil ölüme karşıyız” diyor. Siz ikiyüzlüsünüz! Ve tüm savaşlar, dökülen tüm gözyaşları bu ikiyüzlü tutumunuzdan, üzerinize düşeni yapmamanızdan ve daha da körüklemenizden kaynaklanıyor.

“Barış ve huzur olmalı diyor” AKP-MHP iktidarı. İyi de bu barış ve huzur niye bize tekabül etmiyor, niye bize vurmuyor? Bunu isteyenler neden en ağır şekilde şiddete ve cezalandırmaya maruz kalıyor? Sadece barış dediği için, sadece adalet dediği için insanlar neden bu kadar baskı altında? Hukuk neden bu kadar devre dışı kalıyor? Yine son bir haftada 500’e yakın gözaltı var.

Torba kanun misali her kurumu kriminalize edip gözdağı vermek için propaganda yapmaya devam ediyorlar. Özellikle il ve ilçe binalarımızı basarak zoraki bağlantılar kurmaya çalışıyorlar. Demek ki neymiş siz safi Kürt düşmanısınız, Kürt düşmanlığı sizin tek politikanız. En son İzmir’de gözaltına alınıp tutuklanan İzmir İl Eşbaşkanlarımız Berna Çelik ve Çınar Altan ile Buca İlçe Eşbaşkanımız Nihat Türk’ün emniyetten çıkarken gösterdikleri direniş ve baş eğmeyişleri bundan sonraki mücadelemizin ana hattı olmaya devam edecek.

Rojava’ya saldırmak için bahaneler yaratmak Hakan Fidan’ın en iyi bildiği şeylerden birisi. Daha önce de “Füzeler atarız, savaşı oradan başlatırız” demişti. Bugün de aynı şeyleri yapıyor, demek ki hevesi bitmemiş. Fakat Kobanî de kimlerin hevesi kursağında kalmışsa yine kalacak. Bunun iyi bilinmesini isteriz. Savaş hukuku alanı bir şekilde çiğneniyor. Uluslararası hukuk mercileri sessiz. BM sadece endişeliyiz diyor. Fakat insanların yaşamına dokunan bir endişe olmuyor. Başta uluslararası kurumlar olmak üzere, STK’leri ve tüm demokratik kamuoyunu bu savaş suçuna, sivillere dönük komplovari cinayet girişimlerine karşı koymaya ve ses çıkarmaya çağırıyoruz.

“84 milyon açlık ve yoksullukla mücadele etmek zorunda bırakılmıştır”

Bu kürsüde her zaman değinmeye çalıştığımız en önemli başlıklardan biri de ekonomi. Ekonominin yine en önemli gündemlerinden biri de enflasyon ve zamlar. Seçim sonrası her gün yeni bir zamla uyanmaya devam ediyoruz. Niye? Saray yandaşlarının saltanatı sürsün diye. Bir avuç yandaş zenginleşirken milyonlar açlık ve sefalet içinde yaşamaya mahkum ediliyor. İnsanlar en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de 56 milyon açlıkla, 28 milyon insan ise yoksullukla mücadele etmek zorunda bırakıldı. Yani 86 milyonun içinde sadece 2 milyon insan rahat yaşayabilmektedir. 84 milyon kişi ise açlık ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi vermeye devam etmektedir. Aile Bakanlığının verilerine göre; elektrik faturasını ödemediği için yardım alan hane sayısı 5 milyona ulaşmıştır. Bu rakam yoksulluğun geldiği noktayı göstermesi açısından çarpıcıdır.

İnsanlar şimdiden kışın doğalgaz ve elektrik faturalarını nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünmeye başladılar. Özellikle iktidarın 7500 lira maaş reva gördüğü emekliler. Bugün sabah itibariyle Cumhurbaşkanının yaptığı bir açıklama var. Müjde gibi sundu ama emeklilerin hiçbir derdine deva olmayacak. Tek bir seferlik 5000 lira vereceğini söyledi. O da sadece çalışmayan emeklilere verilecek. Bu konuda sözlerimizi tükettiğimiz için yeni bir söz söylemeye ihtiyaç duymuyoruz. 7500 lirayla geçinmenin mümkün olmadığını iktidar da çok iyi biliyor.

Emeklilere yapılan sefalet zammını kabul etmiyoruz. Erdoğan sürekli emeklileri enflasyona ezdirmeyeceğiz diyor ama emeklileri açlık sınırın altında bir ücrete mahkum ediyor. Yıllarca emek veren emeklilere bu şekilde muamele edemezsiniz. Onları ve emeklerini değersizleştiremezsiniz. Erdoğan diyor ki emeklilerin mağduriyetlerini yılbaşına doğru çözeceğiz. El insaf böyle bir çözüm mü olur? Emeklilerin bırakın yılbaşını aybaşına kadar sabredecek takatları ve sabırları kalmadı.

Asgari ücretin en azından yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmesi gerekiyor. Bu konuda hem kanun teklifi hem de araştırma önergesi verdik. Her zaman olduğu gibi AKP-MHP oyları ile reddedildi. En düşük emekli maaşı da asgari ücret seviyesinde olmalıdır. Bu da bugünkü rakamlarla 22 bin liraya denk gelmektedir.

Taban aylıklar değişmeden, aylık hesaplama sistemi değişmeden yüzdelik zamlarla emeklilerin refahını artırmak mümkün değildir. Yurdun dört bir yanında yaşayan emeklilere dayatılan sefalet ücretini kabul etmiyor. Mücadeleleri mücadelemizdir. Emekliler başta olmak üzere iktidar tarafından sefalete mahkum edilmiş bütün yurttaşlarımızı selamlıyorum. Haklarını almaları için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz.

Uzunca bir süredir Erdoğan’ın gündemlerinden biri yeni anayasa. Erdoğan’ın ülkede demokrasi ve özgürlükler gelişsin diye yeni anayasayı gündeme getirmediğini hepimiz biliyoruz. Belli ki yeniden seçilmek için yeni anayasa bahanesiyle yeni bir zemin kurmaya çalışıyor. Elbette bu ülkenin gerçekten demokratik ve sivil bir anayasaya ihtiyacı var. Kimse bunu görmezden gelemez ama hiç kimsenin bu talebi kendi çıkarları için harcamaya ve seçim malzemesi haline getirmeye hakkı yok. Biz de yeni bir anayasa istiyoruz. Bu ülkenin Kürtleri, Alevileri, kadınları, gençleri yeni anayasa talep ediyor.

“AKP’nin demokratik bir anayasanın neresinde durduğunu hepimiz iyi biliyoruz”

Bizler ülkenin ezilenleri olarak gerçekten yeni, gerçekten demokratik, gerçekten sivil bir anayasa istiyoruz. Eskinin tekrarı asla yeni olmaz. Eski kafa ile yeni anayasa yapılamaz. Gerçekten yeni bir anaya yapılacaksa ülkenin en büyük sorununun çözümü bu anayasada yer almalıdır. Kürt sorunu anayasal bir sorundur. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü içermeyen bir anayasa gerçekten yeni bir anayasa olamaz. Demokratik hakların kullanılmasına tahammül etmeyen, muhalifleri cezaevlerine dolduran ve onları kabul edilemez cezalarla mahkum etmeye çalışan, darbe anayasasını bile geride bırakan uygulamaların sahibi olan AKP’nin demokratik bir anayasanın neresinde durduğunu hepimiz iyi biliyoruz.

Şeffaf tartışmaların olmadığı algılarla yapılan bir anayasa olamaz. Kim ve ne için yapıldığı saklanan bir anayasa olamaz. AKP’nin bugün için kendisi için bir anayasaya ihtiyaç duyduğu elbette kesin. Yeni anayasanın tek muhatabı olarak kendisini sunan ve yasasızlığı dayatan AKP-MHP iktidarına karşı demokratik sivil bir anayasanın mücadelesini yürütmek için tüm toplumsal kesimleri ve demokratik kamuoyunu bu yapım sürecinin güçlü muhatabı haline getirmek durumundayız. Tüm toplumsal kesimleri bu süreci iktidarın tekeline bırakmayacak şekilde sorumluluk almaya ve birlikte yapım sürecini omuzlamaya davet ediyoruz.

15 Ekim’de Ankara Kapalı Spor Salonunda kongremiz var. Dolayısıyla Yeşil Sol Parti olarak bugün yaptığımız son grup toplantımız. Bu vesileyle Yeşil Sol Parti ile seçimde ve seçimden sonra emek veren, emek vermeye devam edecek arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Çok ciddi ve kritik bir seçim sürecini atlattık. AKP-MHP iktidarının göstermeye çalıştığı başarı Kürt halkına ve demokrasi güçlerine yönelik ağır bir baskı olarak devam edecek gibi gözüküyor.

Dolayısıyla bugüne kadar yürüttüğümüz mücadelenin daha da büyümesi elzem olarak önümüzde duruyor. Yeni dönemde yeni arkadaşlarımızla ve yeni yönetimimizle sözümüzü burada ve sokakta güçlü şekilde kurmaya devam edeceğiz. Bu kongre sadece Yeşil Sol Partinin kongresi değildir; AKP-MHP zulmüne karşı direnen bütün mücadele alanlarının kongresidir. Bu kongreyi sahiplenmeye ve kongre etrafında kenetlenmeye demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğunu göstermek açısından bütün mücadele arkadaşlarımızı ve halkımızı davet ediyorum.

Kongreye giderken hem merkezde hem de yerellerde tam da HDP’nin ve Yeşil Sol Parti’nin bütün bileşenlerini içerecek kongre hazırlık komisyonları, mutabakat komisyonları oluşturuldu. Cinsiyet kotası gözetilerek komisyonlar kuruldu. Aynı zamanda kadın mutabakat komisyonu ile birlikte partimizin paradigması ve ihtiyaçları doğrultusunda kongre çalışmaları devam ediyor.

Bu kongre bütün Türkiye halklarının ihtiyaç duyduğu gibi özgürlük kongresi olacaktır. Bu kongre Türkiye’de demokratik bütün değerleri ayaklar altına alan ve bir rejim haline getirilen tecride karşı bir kongre olacaktır. Bu kongre hepimizin kongresidir. Bu kongre yürüttüğümüz mücadelenin en güçlü sesinin çıkacağı kongredir. Yeniden bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Herkesi bu kongreyi sahiplenmeye davet ediyorum. Hepimizin yolu açık olsun.”

Paylaşın

YSP’li Kılıçgün Uçar: Pusulamız HDP Paradigması

Partisinin “Büyük Konferans” toplantısında konuşan eşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “HDP’nin birikiminin, kazanımının ve paradigmasının özü üzerinden bugün bir aradayız. HDP’ye inanan, güç veren, emek veren bütün arkadaşlara sonsuz teşekkürler” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kurulduğu günden beri çok ciddi başarılara, Türkiye siyasi tarihiyle birlikte ciddi bir birikime sahip olan HDP, özellikle 2015’te ulus devletin bugüne kadar bütün kodlarını bozmuştur. HDP’nin paradigması AKP tarafından yenilememiştir. Bundan sonra yol yürüyeceğimiz Yeşil Sol Parti’nin mücadele pusulası emek verdiğimiz HDP paradigmasıdır.”

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) yeniden yapılanma ve inşa süreci kapsamında gerçekleştirdiği “Büyük Konferans”, bugün Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde başladı. Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, konferansın açılışında bir konuş yaptı. Sözlerine Kürtçe başlayan Kılıçgün Uçar, şunları söyle:

“Merheba hûn bir xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Li ser navê Partiya Çepên Kesk silavên xwe pêşkêşî we dikim. Ma bi xêr dî sarê ma, sima bi xeyr ameyê, çimanê mi ser, sereyê mi ser ameyê. Ma di rojî pîya yîme. Vizêr ma se kerd ewro se kenîme, mest ma do se bikerîme ma do di rojî pêropîya qisey bikerîme. Kêmanîyê ma bî, ma gegane nêresayî jûbînî, la wa bo. Ma xoverdayîşê xo heta nika ca nêverda nika ra tepîya kî ca nêverdanîme. Bizanîme ke ma ney ê teng der ê. Coka mîyanê ziwanê înan de şer est o, herb est o, ceng est o. Înan qiseyê xo xelisnayî, kerdenê xo xelisnayî. Ma vanê ke bêrê êndî. Cinî, camêrd, karker urzîme! Zanîme ke roj tarîye ra dima yena. Raya ma akerde bo.

HDP’nin birikiminin, kazanımının ve paradigmasının özü üzerinden bugün bir aradayız. HDP’ye inanan, güç veren, emek veren bütün arkadaşlara sonsuz teşekkürler. Kurulduğu günden beri çok ciddi başarılara, Türkiye siyasi tarihiyle birlikte ciddi bir birikime sahip olan HDP, özellikle 2015’te ulus devletin bugüne kadar bütün kodlarını bozmuştur. HDP’nin paradigması AKP tarafından yenilememiştir. Bundan sonra yol yürüyeceğimiz Yeşil Sol Parti’nin mücadele pusulası emek verdiğimiz HDP paradigmasıdır.

Yeni bir yüzyıla girdik. AKP-MHP iktidarı yeni yüzyılı anlata anlata bitiremedi. Biz de bunu değiştirme ve halkların yüzyılı yapma konusunda ısrarcıyız. AKP savaş politikalarını derinleştirmeye devam ediyor, yetmedi kirli ittifaklarla bu işi genişletmeye çalışıyor. En önemli meselelerden biri şudur; devlet şiddeti karşısında eşitiz, AKP-MHP hukuksuzluğu karşısında çok eşitiz, hukuksuzluk karşısında eşitiz, en çok da yoksulluk karşısında eşitiz. AKP seçimden sonra rasyonel politikalara döneceğiz dedi. Bu şunun itirafı; şimdiye kadar yaptıkları rasyonel değildi ve felaketin sebebi yürüttüğü ittifaklardı. İtiraf ettiği bir şey daha vardı; kapitalist çevreleri kıblesi olarak bizlere gösterdi. Bu durum bize nasıl yansıyor?

Daha maaş zamları cebe girmeden bunlar zamlarla halkın cebinden çıkıyor. Halkı nefessiz bırakan bir ekonomik siyaset yürütüyorlar. Bugün bu konferansta en çok konuşmamız gereken şey AKP’yi ayakta tutan savaş ekonomisidir. Adil ve eşit bir düzen kurmak zor mu, elbette değil. Hukuksuzlukta, adaletsizlikte eşitlendiğimiz bütün kesimlerle birlikte AKP’nin savaş ekonomisini teşhir etmek durumundayız. Savaş ekonomisini barışın ve emeğin lehine dönüştürecek şekilde yeniden düzenlemek zorundayız. Bunun için hiçbir kurtarıcıya ihtiyacımız yok. Bu güç bu salondadır.

Bu salon adil, eşitlikçi, demokratik ekonominin temelini her beraber kuracaktır. Adalet Bakanı bir önceki yasama dönemi bittiğinde büyük bedellerle kazandığımız nafaka hakkını elimizden alınacağını söyledi. Özellikle Medeni Kanunda yapılacak bir düzenleme ile nafakayı hedef alıyorlar. Yine biliyorsunuz torba yasa ile birlikte bir infaz düzenlemesi yapıldı. Kadın katilleri, taciz ve tecavüz failleri serbest bırakılıyor. Ve son 2 ay içerisinde 110 bin kişi cezaevinden serbest bırakılmış. Yine bir başka proje var, ÇEDES Projesi. Okulların açıldığı dönemde okullara manevi danışmanlar atanıyor. Kadın Konferansımızda da uzun uzun konuştuk bunları ve yol haritamızı belirledik.

En önemli sorun olarak Kürt sorununu görmeyen bir devlet aklıyla karşı karşıyayız. Kürt sorunu bir inkar ve imha sorunu. Kürt sorununda geldiğimiz aşamayı anlamak için son 10 gün içerisinde yaşananlara bakmamız yeterli. Halkımızın çocuklarının cenazeleri kutular içerisinde ailelere verildi. Devletin direksiyonunda oturan AKP-MHP çok ahlaksız bir kırım savaşı yürütüyor. Cenazesi 7 gün sokakta bekletilen Taybet Ananın kızı Hezni İnan’ın yanmış elbiseleri geçtiğimiz günlerde bir poşet içerisinde ailesine teslim edildi. Bizim esas ve gerçek gündemlerimiz bunlar olmalı. Bu kırılmadan ne Kürt halkının ulaşmak istediği hedefe doğru yol alabiliriz ne de Türkiye halklarının ulaşmak istediği hedeflere ulaşabiliriz.

Buradan sorumlulara ve iktidara sesleniyoruz; o mezarlar Kürt halkının tarihidir, o mezarlar bizim tarihimizdir. İnan ailesine gönderdiğiniz poşetten iki şey çıktı; birisi devletin vahşeti ve kırımı, diğeri ise Kürt halkının direnişi. Bu halk diz çökmedi, çökmeyecek. Bu halk biat etmedi, etmeyecek. AKP’nin yeni yüzyıl vizyonunda cezaevleri de var. Yeni cezaevi yapma hayali olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Cezaevlerinde işkence var, cezaevlerinde ölümler var, cezaevlerinde siyasi rehineler var. Birçok arkadaşımızın cezaevlerinde yaşadığı hukuksuzluğu ve rehine siyasetini hatta bir ölüm rejiminin cezaevlerinde uygulandığını görmemiz gerek. Nerede bir muhalif varsa, nerede AKP-MHP iktidarı karşısında söz kuran biri varsa, kadın, emekçi, gazeteci, siyasetçi bugün hepsi cezaevinde.

2022 yılında cezaevlerinde 81 kişi hayatını kaybetmiş. 561 ağır hasta tutsak var, 1500’den fazla hasta tutsak var. Erzincan L Tipi Cezaevinde yaşamını yitiren 70 yaşındaki kanser hastası Şakir Turan’a bu devletin Adli Tıp Kurumu ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verdi. Ailesi gidip kendisi ile görüştüğünde hastanenin bodrum katında en soğuk, en özensiz, en sağlıksız yerde ailesiyle vedalaşması bile zar zor yapıldı ve hayatını kaybetti.

Bundan bir hafta sonra Erdoğan ATK kararını beklemeden Madımak Katliamı faillerinden Hayrettin Gül’ü serbest bıraktı. 14 Eylül de Madımak Katliamının zamanaşımına uğrama tarihidir arkadaşlar. Cumhurbaşkanı bu affetme ile bir mesaj gönderiyor. Bu dava bitmiştir diyor. Katliamı gerçekleştirenler bu ülkenin cumhurbaşkanı tarafından affedilmiştir, suçsuz bulunmuştur. Alevi toplumunun bu konuda yürüttüğü mücadelenin yanında olduğumuzu kaydetmek isterim. Onlarca infaz düzenlemesi yapıldı ama politik tutsaklar hiçbir şekilde yararlanmadı.

300 politik tutsağın çok su kullandığı gerekçesiyle, çok kitap okuduğu gerekçesiyle, ALES’e girmediği gerekçesiyle, zılgıt çektiği gerekçesiyle, Kürtçe şarkı söylediği gerekçesiyle infazları yakıldı. Cezaevleri işkence evlerine dönüşmüş durumda. Patnos Cezaevinde kadın arkadaşlarımız erkek gardiyanların yaptığı sayıma izin vermedikleri için işkenceye maruz kaldılar, hücreye atıldılar. 90’larda bıraktığımızı düşündüğümüz Hizbul-Kontra yöntemiyle yani domuz bağı ile bağlandılar. Avukat arkadaşlarımız ve her birimiz bu mücadelenin takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Türkiye’de Kürt sorununu derinleştiren AKP’nin Dışişleri Bakanı Ortadoğu’da bu savaşı sürdürmenin ittifaklarını yaratmaya çalışıyor. 2015 yılından beri Kürt düşmanlığı için ittifak arayan bir iktidarla karşı karşıyayız. En son Deyrazor’da yaşananlara bütün dünya tanıklık etti. Orada yaşananlar bir provokasyon.

Bu devlet kendi içinde kriz yaşıyor ve bunu aşmak için Kürt sorununu derinleştirmeye ve Kürt halkının kazanımlarına müdahale etmeye yöneliyor. Son iki hafta içerisinde İran, Irak, Rusya, Körfez ülkelerine seferler düzenlendi. Bu seferlerden Kürt halkının kazanımlarına savaş açma kararı çıkardılar. Deyrazor’da yaşanan provokasyonu bütün dünya seyrediyor. IŞİD çetelerini bize Arap aşiretler olarak göstermeye çalıştılar. Açıkça ifade edelim, Deyrazor’da yaşanan ikinci bir Kobanî kuşatması gibidir. O gün Kobanî’nin düşmesini bekleyenler, bugün Deyrazor’da yaşananların müsebbibidir, failleridir.

Kobanî ve Rojava’da bugün mücadelesini yürüttüğümüz tüm dünyaya örnek olan bir ortak yaşam örneği var. Bugün de Deyrazor’da Kürt Arap birlikteliği ve ortak yaşama karşı bir saldırı ile karşı karşıyayız. Kobanî’de oluşan bu birlik Suriye’nin kuzeyinde o kadar etkili bir hale geldi ki özgür ve demokratik Suriye’nin gerçekleşmesinde öncü güç olacak. Arap-Kürt birliğine karşı mevcut iktidar bütün kanallarla saldırmaya devam ediyor. HDP nasıl ki Kobanî direnişi karşısında halkların ortak direnişini savunduysa, Yeşil Sol Parti de Arap ve Kürt halkının ortak mücadelesini sahiplenmeye devam edecek.

“Kürt sorunu bir demokrasi sorunudur”

Kürt sorunundan bahsettiğimizde en önemli başlıklardan biri elbette tecrit olmak durumunda. Kürt sorunu bir güvenlik sorunu değil. Kürt sorunu bir demokrasi sorunu, bir özgürlük ve statü sorunudur. Ama devlet Kürt sorunu konusunda sorumluluk almayan aklıyla bizleri cezaevleri ve mahkemelerle baş başa bırakıyor. Herkes biliyor bu ülkenin mahkeme tutanakları Kürt halkının mücadelesini savunduğu dosyalarla doludur.

Dönüp oraya bile baksalar bu halkın mücadelesinden vazgeçemeyeceğini, kazanımlarını sahipleneceğini görecekler. Yine birilerinin ortalığı karıştırmak istediği ve Kürtleri savaşa sürüklemek istediği çok açık. “Deyrazor yerlidir millidir” diyenlerdir bunun failleri. Kucaklaşma fotoğraflarını her birimiz gördük. Bu kucaklaşmadan halklar lehine bir şey çıkmadı, çıkmayacak. Bu kucaklaşmadan Kürtlere ölüm ve Kürt halkının bütün kazanımlarının gaspından öte bir şey çıkmayacaktır.

Kürt sorunu aslında inkara dayalı. Bu inkarın en derinleştiği yer tecrittir. Çünkü tecrit Kürt sorununda inkardır. Bu inkar üzerinden dört bir taraftan savaş devam ediyor. Öyle ki tecridi konuşmak bile tecrit edilir hale geldi. Alanlarda vekil arkadaşlarımız, mücadele arkadaşlarımız bu konuyla ilgili her sözlerinde ciddi saldırıyla karşı karşıya kalıyor. Yaptığımız doğru. Çünkü bize saldıranlar Kürt halkının kimliğini, dilini, kültürünü, tarihini tanımayanlardır. Ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar biz tecrit var demeye devam edeceğiz. Tecridin kaldırılması için mücadele edeceğiz.

İmralı tecridi sadece Kürtlerin sorunu değildir, bütün ülkeye yayılmış bir rejim haline getirilmiştir. Özgür ve eşit bir yurttaş olarak yaşamak isteyen Kürt halkının kaderi ile Türkiye halkının kaderi umduğumuzdan daha fazla ortaklaştı. Dolayısıyla ekoloji mücadelesinde, emek ve kadın mücadelesinde yan yana gelişlerimizin her biri tecrit mücadelesinde yan yana gelmek durumunda. Bu ülkede yaşanan yozlaşmayı ve çürümeyi tecrit rejiminden ayrı ele alamayız. Bunu anlatmak durumundayız. Savaş konusunda, tecrit konusunda ve bizim yapabileceklerimiz konusunda, barışın bir ütopya olmadığı konusunda, erkek devlet aklının bize dayattığından öte bir şey olmadığı konusunda ortaklaşma yaratmak durumundayız.

Bugüne kadar yaptıklarımızla yol aldık ama güçlü bir sahiplenmeye ihtiyaç var. Tecrit bir hukuk katliamı, hukukun dışına çıkılmasıdır. Devlette süreklilik esastır denir ya, Demirel’de söylemişti “Devlet zaman zaman rutin dışına çıkar”. AKP rutin bırakmadı, sınır bırakmadı. Adalet ve hukuku katleden bir sisteme boyun eğmemizi istiyor. Cumartesi Annelerinin her hafta gözaltına alınması, öğretmenlerin ters kelepçeyle gözaltına alınması, 3-4 insanın en temel demokratik hakkı için bir araya gelmesine izin verilmemesi tecrit rejiminden bağımsız değildir. O yüzden tecrit Türkiye sorunudur, hepimizin mücadele etmesi gereken bir alandır.

“Demokratik siyaseti en önemli güç haline getirmek zorundayız”

Seçim sonucu ciddi toplantılar yaptık. Seçim sonrası en cesur eleştirilerin olduğu toplantılar oldu. Bu cesur eleştiri bizimle beraber yol alan mücadele arkadaşlarımızın ve halkımızın bu paradigmayı sahiplendiğinin en büyük göstergesidir. Bu bize güç kattı, eksiklerimizi gördük, nasıl yol alabileceğimizi tartıştık.

Ama bugün burası bu kararların somutlaşacağı, başlıkların netleşeceği yerlerden biri. Bu çalışmayı yürütürken sadece toplantılar da yapmadık. Önceki dönem eş genel başkanlarımızdan ve cezaevlerindeki arkadaşlarımızdan, sürgünde olan arkadaşlarımızdan görüş aldık. Selahattin Demirtaş’tan, Figen Yüksekdağ’dan, Gültan Kışanak’tan, Alp Altınörs’ten, Sebahat Tuncel’den, Leyla Güven’den, Mahir Sayın’dan, Ertuğrul Kürkçü’den, Nasrullah Kuran’dan yeni dönemin inşasında konferansa giderken yapabileceklerimiz konusunda katkılarını istedik.

Komisyonumuz arkadaşlarımızın gönderdiği bilgi ve belgelerden faydalandı. Buradan hem sürgünde olan arkadaşlarımıza hem de cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza selam olsun! Demokratik uzlaşı, özgür bir siyaset ve evrensel hukuk bizim temel ilkelerimizdir. Bugün demokratik siyaseti Türkiye’de en büyük güç durumuna getirmek durumundayız. Bu çerçevede devletin her yerden bize saldırdığı bir zamanda mücadelemizi büyütmek hepimizin görevi. Özgür insana ve özgür topluma yakışır baharlar yaratmak iddiamız var. Tarih bizi mücadeleye, zaman ise başarıya dört elle sarılmaya çağırıyor. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Yolumuz açık olsun.”

Paylaşın

YSP: Erdoğan’ın ‘Ekonomistim’ Dediğinde Sorunun Psikolojik Olduğunu Anlamıştık

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiye ilişkin sarf ettiği “Sorun ekonomik değil, psikolojiktir” sözlerine ilişkin, “Şunu da biliyoruz yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplum ekonomik kriz yaşadığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı ‘sorun ekonomik değil psikolojiktir’ dedi. Gerçi kendisi ‘ben ekonomistim’ diye kendisini tarif ettiğinde bu meselenin psikolojik olduğunu anlamıştık” dedi:

Haber Merkezi / “Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş ve rant politikalarından, tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye’de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir. İktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz; yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumdur. Ekonomik krizin yaşandığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi. Gerçi kendisi ekonomistim de diyor.

Ekonomist olarak kendisini tarif eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi, sadece savaş ekonomisi anlatılmış. Bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar “Mümin olan sabreder” diyor. Bunu telkin eden iktidar, insanların yaşam hakkına ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman?”

Yeşil Sol Parti (YSP) Kadın Meclisi, partinin ekim ayında gerçekleşecek büyük kongresi öncesi kongre karar önerilerinin hazırlanacağı, 2 gün sürecek olan konferansına başladı. Konferansın açılış konuşmasını YSP Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün Uçar yaptı. Kılıçgün Uçar, şunları söyledi:

“Hiçbir dönemde kadın mücadelesi kolaylıklarla geçmedi. Her dönem saldırılarla karşı karşıya olan kadın mücadelesi yeni bir yolu açmıştır. Uzun, zor, zahmetli ve bir o kadar mücadele dolu bir sürecin ardından bugün Yeşil Sol Parti Kadın Konferansımızı gerçekleştiriyoruz.

Evet, hiçbir dönem kadın özgürlük mücadelemiz açısından kolay olmadı. Büyük emekler ve bedellerle bugünlere geldik.  Bu uğurda yüzlerce yoldaşımızı yitirdik. Yitirdiğimiz her bir kadın yoldaşımızın mücadelesini omuzlayarak yolumuzu örmeye devam ediyoruz. Anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Selam olsun Rozalardan Sakinelere bu mücadeleyi omuzlayan tüm kadınlara, zindanda rehin tutulan yoldaşlarımıza, selam olsun Perişan Akçelik ve Adalet Safalı şahsında onurlu barış demekten bir an olsun vazgeçmeyen Barış Annelerimize.

Berfo Ana şahsında her türlü zulme karşı Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini sormaktan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine selam olsun. Emine Şenyaşar’ın adalet mücadelesine selam olsun. Patronlara, sermayedarlara boyun eğmeyen kadın işçilerin direnişine binlerce kez selam olsun. Bedenim, emeğim, kimliğim, inancım, yaşamım diyen ve mücadelesinden bir adım geri durmayan tüm kadınlara selam olsun. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Mücadelemizle, örgütlülüğümüzle yan yanayız. Bugün burada bu mücadeleyi ve örgütlülüğü büyütmenin yol ve yöntemlerini tartışacağız. Örgütlülüğümüzle ve dayanışmamızla buradayız. Kadın özgürlük mücadelemizi sindirmeye çalışanlara karşı tüm farklılıklarımızla, sesimiz ve sözümüzle bir aradayız. Savaş ve tecrit politikalarına karşı duranlarız. 3’üncü Yolun inşasında öncü olanlarız.

Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı sokaklarda, alanlarda, meydanlarda isyanı örgütleyenleriz. “Katledilen her kadın isyanımızdır” diyerek yola çıkanlarız. “Jin, jiyan, azadî” felsefesini rehber edinenleriz. Bizler LGBTİ+’lara yönelik nefrete karşı duranlarız. Bizler bu ülkenin en büyük kurucu gücüyüz. Günlerdir annelerimizle ve ailelerimize evlatlarının kemikleri gönderiliyor. Bu zulmü kabul etmiyoruz. Bu fotoğraf AKP-MHP faşizminin fotoğrafı. Bu mücadelemizi daha da büyütmemiz gerektiğini gösteriyor.

Yakın zamanda Barış Annelerimizden Perişan ve Adalet Annemizi bir trafik kazasında kaybettik. Annelerimizin uyduruk iddianamelerle ifadeye çağrılması ve dönüş yolunda hayatlarını kaybetmelerini kaza olarak kabul etmiyoruz AKP’nin yol açtığı bir cinayettir. Her iki annemizin de barış umudunu birlikte büyütmenin buradan sözünü veriyoruz. Aynı şekilde özellikle son 1 aydır ailelerimize zarf ve kutular içerisinde cenazeler gönderiliyor.

İnsanların barışı konuşmak için alanlara çıktığı bir dönemde, 1 Eylül’de Erzurum’da bir ailenin hayatını kaybeden evladının kemikleri kutu içerisinde gönderildi. Sokakta 7 gün cenazesi kalan Taybet Ananın kızı Hezni İnan’ın yanmış elbiseleri bir zarf içerisinde ailesine gönderildi. Bu fotoğraf AKP’nin fotoğrafı, buna karşı mücadele edeceğiz. Bu mücadeleyi daha da büyüteceğiz. Kürde, kadına, işsize, emekçiye, mücadele veren herkese karşı savaş yürüten bir iktidarla karşı karşıyayız.

Sevgili kadınlar; Kürde, kadına, işçiye, emekçiye, doğaya düşman bu faşist iktidarın çok boyutlu saldırılarına karşı çok boyutlu direnişi örgütlemek hepimizin sorumluluğudur. Çoklu mücadele alanlarımızdan biri de 28’inci dönem olarak tanımladığımız parlamento olacak. AKP’nin kadın kazanımlarını hedef alan kirli ittifaklarıyla karşı karşıyayız. Kadın kazanımları üzerinden pazarlıklarla iktidara gelen bu yapıya Kontra uzantıları diyoruz. Biz 90’lı yıllardan iyi tanıyoruz bu yapıyı. Konca Kuriş’in katili olarak tanıyoruz biz Hizbul-Kontrayı. Kürt özgürlük mücadelesini 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle ve saldırılarla engellenmeye çalışmasından tanıyoruz.

Hizbul-Kontra emin olun ki AKP-MHP iktidarının hem müttefiki hem de ortağıdır. Kürt halkı ve kadınlar Hizbul-Kontraya ve uzantılarına 90’lı yıllarda nasıl cevap verdiyse bugün de en büyük mücadeleyi hem Meclis’te hem de sokakta vermeye devam edecek. Bizler Meclis’e girdiğimizde nasıl bir durumla karşı karşıyayız. 1 Ekim başladığında en çok karşılaşacağımız başlıklardan biri denetimli serbestlik olacak. Bu düzenleme ile AKP kadın katillerini, taciz tecavüz faillerini serbest bırakıyor. Uşaki Tarikatinin lideri 12 yaşındaki bir çocuğa istismarda bulundu.

Onun gibilerin serbest bırakılması ya da az bir ceza ile salınması anlamına geliyor bu düzenleme. Yine haklarımız ve kazanımlarımız üzerinde kirli bir pazarlıkla Adalet Bakanı binbir emekle elde ettiğimiz nafaka hakkına müdahale edeceklerini ifade etti. Medeni Kanun’da yapılacak bir düzenleme ile bu konunun bir kez daha ele alınacağını söyledi. Demek istediği şu; kadınlara nafaka verilmeyecek, İstanbul Sözleşmesine dönülmeyecek, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kazandığı bütün kazanımları AKP-MHP gasp etmeye devam edecek. Bizler de elbette bunun karşısında duracağız.

“Derin bir yoksullukla karşı karşıyayız”

Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş ve rant politikalarından, tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye’de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir. İktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz; yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumdur. Ekonomik krizin yaşandığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi.

Gerçi kendisi ekonomistim de diyor. Ekonomist olarak kendisini tarif eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi, sadece savaş ekonomisi anlatılmış. Bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar “Mümin olan sabreder” diyor. Bunu telkin eden iktidar, insanların yaşam hakkına ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman?

Bu kriz ortamında bizlerin yükselteceği barış politikalarının çok değerli bir yeri var. 2013-2015 yılları arasında hepimizin tecrübe ettiği çok kıymetli bir süreç vardı. Savaş durdurulduğunda hem istihdamın arttığını hem işsizliğin azaldığını hem de refahın arttığını deneyimledik. Bunun mücadelesini vermek durumundayız. Bu ülkede savaşın hukuksuzluğunu, savaşın dilini topluma dayatan bir AKP-MHP var. Soralım gerçekten Türkiye’deki Kürt sorunu çözümsüz mü? Kimsenin bu konu ile ilgili bir çözüm önerisi yok mu?

Elbette İmralı’da uzunca bir süredir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan bu konuda çözüm üretti. Kürt sorununda onurlu bir barış, gerçek bir barış konusunda tek çözüm önerisi olan Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kendi cümlesidir; “Bana imkan verilirse bu sorunu bir hafta içerisinde çözerim” demiştir. 2013 yılında sayın Öcalan’ın yayınladığı deklarasyonun bizim hafızamızda olmaya devam edecek. Bunun mücadelesini vermekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Yine siyasetimizin bu ülkeye kazandırdığı çok önemli başlıklar var. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyet, fermuar sistemi bu başlıklardan biri. Bunlar Türkiye’de demokratik siyaset açısından en önemli konuların başında geliyor. Karşı karşıya olduğumuz erkek egemenliği karşısında bütün bu ifade ettiğim başlıklar hem kadın mücadelesini büyüten hem de Türkiye’de demokratik bir siyasetin, daha kadın bir siyasetin hayat bulacağının göstergesi oldu. Bunu savunmaya devam edeceğiz.

Eşbaşkanlık sistemini, eşit temsiliyet ve fermuar sistemini binbir emekle yaratan arkadaşlarımız bugün Kobani Kumpas Davasında yargılanmaya devam ediyorlar. Her birimiz bu kumpas davasını takip ediyoruz. Orada tam tersine erkek egemenliğini yargılayan kadın siyasetçilerimizdir. Bu bizim siyasetimize güç vermeye devam ediyor. Bizler demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamızdan geri adım atmadık, bundan sonra da atmayacağız. Şimdi bu paradigmayı kadınlardan oluşturmanın zamanı. Erkek devletin ve AKP iktidarının bizi yok saydığı her alanda sözü kesilen biz olmayacağız; sözü kesilen AKP-MHP iktidarının kendisi olacak.

“Başarı vazgeçmemektir”

Kritik bir seçimi geride bıraktık, her birimiz açısından değerliydi. Bu seçimlerde bize pay edilen bir başarısızlık var. Açık ifade edelim AKP bu seçimde oy kaybetti. AKP ve MHP’nin toplumun yarasından fazlasından onay almadığı bir seçim oldu. Devletin bütün olanaklarına rağmen, hile ve oyunlara rağmen nicel ve sayısal olarak ancak 2-3 puan öne geçebildiler.

Dolayısıyla AKP’nin bizi mahkum etmek istediği erkek egemenliğine, bizi mahkum etmek istediği yenilgi ruh haline kesinlikle teslim olmayacağız. Bir başarı değildir AKP’nin bir buçuk puan fazla alması. Başarı vazgeçmemektir; başarı yenilse bile onun üzerinden yeniyi inşa edebilmektir. Ve kadın mücadelemiz çok ciddi badireler atlattı, hiçbir zaman vazgeçmedi, bundan sonra da vazgeçmeyecek. Biz seçimlerden sonra diğer partilerin yapamadığını yaptık. Binlerce kadınla bir araya geldik.

Sürecin eleştiri ve özeleştiri temelinde bir muhasebesini yaptık. Çok cesur eleştiriler ile karşı karşıya kaldık. Bu cesurluk bize şunu anlatıyor; paradigmamız doğru, partimizin daha da güçlenmesi gerekiyor. Bütün eleştirilerden güç aldık. Çünkü bu paradigmadan güç alan halklarımız, bu partinin bu anlamda demokratik siyasette Türkiye ve coğrafyamıza gerçek anlamda eşitliği ve özgürlüğü, kalıcı barışı getirebileceğini göstermiş oldu. Bu sahiplenmenin, bu güç vermenin desteği ile yeni dönemi nasıl inşa edeceğimizi bugün hep birlikte tartışacağız.

Bizi bekleyen bir yerel seçim var. İktidar savaş temelinde seçim çalışmasını yeniden başlattı. Konferanslarımızda yerel seçimleri konuşacağız, yol haritamızı belirleyeceğiz ama değişmeyen bir yol haritamız var. Kendimize ait olanı geri alacağız. Kadınların emeği ile var ettiğimiz halkçı belediyeciliğin nasıl olacağını hem kendimizle hem de beraber yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızla beraber belirleyeceğiz. Şimdi kazanma zamanı. Bundan hiç vazgeçmeden, bu mücadeleyi büyüteceğiz. Bu mücadele büyüyecek ve kazanacak. Yolumuz uzun, hepimize başarılar diliyorum.”

Yeşil Sol Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Canan Çalağan da şunları söyledi: “Bugün “İsyanımızla örgütleniyor, özgürlüğümüzü savunuyoruz” şiarıyla kadın konferansını gerçekleştiriyoruz. Umutluyuz, kararlıyız ve inançlıyız. Çünkü biz kadınlar birlikte güçlüyüz. Dün 12 Eylül faşist cuntasına, bugün AKP-MHP faşist iktidarına karşı direnerek zindanları mücadele sahasına çeviren Gültan Kışanak’ı, Figen Yüksekdağ’ı, Leyla Güven’i, Sebahat Tuncel’i, Ayla Akat’ı ve cezaevlerindeki tüm yoldaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bu topraklarda her türlü baskı, gözaltı ve tutuklamalara rağmen adaletten ve onurlu barış mücadelesinden vazgeçmeyen Cumartesi Annelerinin, Barış Annelerinin mücadelelerini selamlıyorum. İfade vermeye giderken geçirdikleri trafik kazasında yaşamlarını yitiren Barış Annelerimiz Perişan Akçelik ve Adalet Safalı’yı saygıyla anıyorum. Bir kez daha diyoruz ki Barış Annelerin barış mücadelesi faşizm karanlığını dağıtacak en büyük güçtür.

Sevgili kadınlar; iktidarın bizi karanlıkta ve umutsuz bırakmak istediği bu eşikte kadınlar meydanlarda cesaret ve umut saçıyor. Bugün barış, adalet, emek, insan hakları, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin verildiği her yerde kadınlar var. Ülkedeki faşist otoriter ve baskıcı rejime itirazların yükseldiği her direnişe kadınlar öncülük ediyor. Yaşamın her alanında emek, adalet ve özgürlük mücadelesi veren bütün kadınları selamlıyorum!

Kadın özgürlük mücadelemize yönelik çok boyutlu saldırıların olduğu böylesi bir dönemde kadın konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Konferanslar her zaman için bizler açısından umudun, direnişin, mücadelenin tazelendiği dönemler olmuştur. Nitekim iki gün sürecek olan bu konferansımızdan da büyük bir umut, kararlılık ve motivasyonla çıkacağımızdan şüphemiz yok.

Bu konferansın bizler açısından anlamı ve önemine dönük birkaç noktaya değinmek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi 14 Mayıs seçimleri sonrasında partimiz yeniden yapılanma sürecine girerek bunu tüm kamuoyuna deklare edip çalışmalarına başladı. Bizler de HDP ve Yeşil Sol Parti Kadın Meclisleri olarak kadın özgürlük mücadelemizi en güçlü şekilde örgütleyerek kadın dayanışmasının büyütmenin yol ve yöntemleri üzerinden tartışmalarımızı başlattık. Mücadele geleneğimizin olmazsa olmazı olan eleştiri-özeleştiri mekanizmamızdan hareketle örgütlü olduğumuz tüm il ve ilçelerde, mahallelerde, köylerde kadın toplantıları, buluşmaları gerçekleştirdik.

Tüm bu toplantılardan açığa çıkan değerlendirme ve öneriler üzerinden merkezi düzeyde 2 büyük çalıştay gerçekleştirerek illerde hazırlık konferansı toplantılarımızı gerçekleştirdik. Gün bu konferanstan en güçlü kararlarla çıkma günüdür. Bu kararları hayata geçirecek gücü ortaya koyma günüdür. Direniş ve mücadeleyi büyüterek AKP-MHP iktidarı eliyle kurumsallaşmış faşizmin yansımaları olan Kürt ve kadın düşmanlığını, gittikçe ağırlaştırılan tecridi, emeğin sömürüsünü, inanç ve kimliklerin baskı altına alınmasını, doğa talanını, rant ve yolsuzluğu püskürtmeye dönük iradeyi açığa çıkarma günüdür.

“Yollarımız farklı akacağımız deniz aynı”

Sevgili kadınlar; dünyanın neresinde olursa olsun erkek egemen iktidarlara karşı kadın mücadelesini büyütmenin yolunun birlikte hareket etmekten, karar alma süreçlerini en geniş katılımla örgütlemekten geçtiğini biliyoruz. Dili, inancı, kültürü ne olursa olsun; biz kadınları buluşturan ortak payda erkek egemen iktidarlara karşı kadın özgürlük mücadelemizi büyütmektir.

Bu mücadeleyi yürütürken farklı yollardan yürüyebiliriz, ancak biliyoruz ki hepimiz aynı denize akıyoruz. Bu inanç ve kararlılıkla konferans sürecimizi örerken en geniş katılımı hedefledik. Yeni dönem mücadele hattımızı belirlerken elimizden geldiğince her kadına ulaşmaya çalıştık. Cezaevlerindeki yoldaşlarımızdan avukatlar aracılığıyla kıymetli önerilerini aldık. Kadın toplantılarımıza, buluşmalarımıza katılan kadınların bugün bu salonda olmasa da fikirleri ve önerileri burada.

Bilinmelidir ki; konferansımızdan çıkacak her karar bu fikir ve öneriler ışığında alınacaktır. Eş Sözcümüz ülke gündemine, kadın gündemine dair kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Ben de çok detaya girmeden ancak konferansımızdan muradımızı açmak adına birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Kadınlar her gün sokak ortasında katledilirken, şiddete maruz kalırken iktidarın cezasızlık politikaları kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaktadır.

Kadına yönelik her türlü şiddetin faili olan erkekler cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Kısmi aflarla, torba yasalarla, denetimli serbestliklerle erkeklere kadına şiddet uygulamaları teşvik edilmektedir. Kayyımlar eliyle kadına yönelik şiddetle mücadele merkezleri ve sığınma evleri kapatılarak şiddet gören kadının başvuracağı tek bir mekanizma bırakılmamıştır. Bizler bulunduğumuz her yerde kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı mücadelemizi büyüttük, büyütmeye devam edeceğiz.

Haklarımız ve kazanımlarımız üzerinden kirli pazarlıklar sonucunda ittifak kurarak 28’nci Dönem Parlamentosuna giren kadın düşmanı gruplara karşı örgütlülüğümüzü büyüterek mücadelemizi yükseltmek hepimizin sorumluluğundadır. Bu gruplar parlamentoya geldikleri andan itibaren harekete geçerek karma eğitimi hedef almış, boşanmayı zorlaştıran yasaları hayata geçirecek politikalarla kadınların nafaka hakkına göz dikmiştir.

Kadınların büyük mücadeleler sonucu kazandığı nafaka hakkının ortadan kaldırılmasına dönük politikalara elbette sessiz kalmayacağız. Kadın düşmanı bu ittifaka karşı hiçbir hakkımızdan ve hiçbir kazanımımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu irade ve kararlılıkla bu konferanstan çıkacağımızdan eminiz.

Değerli arkadaşlar; ülkenin içine sürüklendiği kaos, derinleşen ekonomik kriz ve artan kadın yoksulluğu AKP-MHP erkek egemen iktidarının savaş, şiddet ve tecrit politikalarının bir sonucudur. Bulunduğumuz her yerde söyledik, söylemeye devam edeceğiz; savaşa ayrılan her kuruş kadınların emeğinden, sofrasından, yaşamından çalınmaktır.

Kadınları savaşlarla evlerinden, yaşam alanlarından ayırmak göç yollarında kadına yönelik her türlü şiddet ve katliamın önünü açmaktır. Mülteci olarak gittikleri yerlerde emek sömürüsünü en ağır şekilde kadınlara yaşatmaktır. Kadın yoksulluğunu, işsizliğini derinleştirmektir. Bu iktidarın kadın yoksulluğunu, işsizliğini giderme gibi bir derdi yoktur. Bu iktidarın derdi, kadınları yoksulluk kıskacına alıp erkeğe bağımlı hale getirmektir.

Tecridi bir rejim haline getirerek kadınları yaşamın her alanında ötekileştirmek de evlere hapsetmektir. Çünkü biliyoruz ki ülkede dünya ortalamasının çok üzerinde olan kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılık, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden, savaştan ve tecrit politikalarından bağımsız değildir. İnsanlık suçu olan mutlak tecrit kırılmadan, kadına yönelik şiddet ve katliamların, kadın yoksulluğunun ve işsizliğinin artarak devam edeceğini çok iyi biliyoruz. Konferansımızda yürüteceğimiz her tartışmayı bu gerçeklik üzerinden konuşarak kararlarımızı alacağız.

“Topyekun saldırılar karşısında topyekun mücadele”

Kadın özgürlük mücadelemize yönelik gerçekleştirilen topyekûn saldırılar karşısında topyekûn mücadeleyi büyüteceğiz. Direnişimizi örgütleyeceğiz. Mücadele yöntemlerimizi, kadın örgütleme mekanizmamızı en güçlü şekilde işletmenin yol ve yöntemlerini burada kararlaştıracağız. Bizler gücümüzü; emek, adalet, barış, eşitlik, demokrasi mücadelesi yürüten Kürt, Türk, Arap, Rum, Çerkes, Pomak, Roman, Ermeni, Acem, Süryani, Êzidî kadınlardan alıyoruz.

Doğamıza açılan savaşa karşı “Yerimizi, doğamızı, asla vermeyeceğiz.” diyen Akbebelenli kadınlardan, “Acılardan rant devşiren bu fırsatı felaket iktidarına karşı gitmedik, buradayız” diyen Dikmeceli kadınlardan, “Bu iktidarın rant ve talan politikalarına vereceğimiz tek bir ağacımız, ormanımız yok” diyerek Cudi’ye yürüyen kadınlardan alıyoruz.

Biz gücümüzü; yaşlı, çocuk, engelli bakımını kadınlara yükleyen sağlamcı politikalara karşı engelsiz bir yaşam mümkün diyerek mücadelesini örgütleyen kadınlardan alıyoruz. Yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz diyerek iş yerlerini, alanları, meydanları isyanıyla örgütleyen direnişimizden alıyoruz. Biz gücümüzü kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı 8 Martlarda, 25 Kasımlarda isyanıyla geceleri aydınlatan yürüyüşlerimizden alıyoruz.

Yaşamın her alanında ben varım diyerek her türlü baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşı diz çökmeyen, boyun eğmeyen cezaevlerindeki yoldaşlarımızdan alıyoruz; Rojava’da kadın öncülüğünde gerçekleşen ve tüm dünya kadınlarına ilham olan Rojava Kadın Devriminden alıyoruz. Gücümüzü demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigmamızdan alıyoruz. Büyük kadın konferansımızı bu coşku, umut ve kararlılıkla başlatıyoruz. Hepimizin yolu açık olsun, bir kez daha konferans delegasyonumuzu selamlıyorum. An Serkeftin, an serkeftin! Yaşasın kadın dayanışması! Jin, jiyan, azadî!”

Paylaşın

YSP Eş Sözcüsü Uçar: Saldırılar Karşısında Geri Adım Atmadık

Yeşil Sol Parti (YSP) Eş Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Çiğdem Kılıçgün Uçar, seçim sonuçları itibariyle 29 kadın milletvekiliyle eşit temsiliyeti ve en güçlü kadın temsiliyetini sağladıklarını belirtti.

Yeni dönemde hem parlamentoyu hem de sokakları ‘en güçlü biçimde’ koruyacaklarını vurgulayan Uçar, “AKP seçimlere giderken kadınların bütün kazanımlarını hedef almaktan vazgeçmedi. Kadın mücadelesinin çok uzun bir yolculuğu var.

Geldiğimiz aşamada varlığımızın bile tartışıldığı bir parlamento karşımıza çıkmış durumda. Bizler AKP-MHP iktidarının, erkek devlet şiddetinin bütün saldırıları karşısında geri adım atmadık, mücadelemiz devam edecek” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşil Sol Parti’nin (YSP) kadın meclisleri, seçim sonuçlarını değerlendirmek ve önümüzdeki dönem politik mücadele hattını belirlemek üzere HDP Genel Merkezi’nde toplandı.

Toplantı, 5 Haziran 2015’teki Diyarbakır saldırısında hayatını kaybedenlerin anılmasıyla başladı. Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Çiğdem Kılıçgün Uçar toplantının açılış konuşmasını yaptı.

“Kadın mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz”

İki kritik seçimi geride bıraktıklarını belirten Uçar, Kürt ve Türkiye kadın hareketinin yürüttüğü mücadelenin seçim sürecinde kendilerine ‘rehber’ olduğunu kaydetti. Uçar sözlerini şöyle sürdürdü:

“Beyannamemizde, söylemlerimizde, mücadelemizde kadın mücadelesini büyütmeyi hedefledik ve bundan sonraki çalışmalarımızda da böyle devam edecek.

Seçimlere giderken AKP-MHP iktidarına, tek adam rejimine karşı mücadelemizi en çok da kadın politikaları açısından ele aldık.

Kadın düşmanı politikalar ve buna yeni dönemde eklenen kadın düşmanı ittifaklarla birlikte yeni bir hat çizmeye çalıştıklarının farkındayız. Ama biraz önce de ifade ettiğimiz üzere dün olduğu gibi bugün de kadın mücadelesinin kazanımlarını sahiplenmeye devam edeceğiz.”

YSP Eş Sözcüsü Uçar, seçim sonuçları itibariyle 29 kadın milletvekiliyle eşit temsiliyeti ve en güçlü kadın temsiliyetini sağladıklarını belirtti.

Yeni dönemde hem parlamentoyu hem de sokakları ‘en güçlü biçimde’ koruyacaklarını vurgulayan Uçar, “AKP seçimlere giderken kadınların bütün kazanımlarını hedef almaktan vazgeçmedi. Kadın mücadelesinin çok uzun bir yolculuğu var. Geldiğimiz aşamada varlığımızın bile tartışıldığı bir parlamento karşımıza çıkmış durumda. Bizler AKP-MHP iktidarının, erkek devlet şiddetinin bütün saldırıları karşısında geri adım atmadık, mücadelemiz devam edecek” dedi.

Ortaya çıkan parlamento bizlere çok güçlü bir mücadele yürütmemiz gerektiğini gösterdi” diyen Uçar, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Biz bu güçle seçim sonuçlarını ele alırken bir başarısızlık demiyoruz, çünkü kadın mücadelesinin başarısı seçimlerle ölçülebilecek bir başarı değildir. Dün neredeysek bugün de oradayız ve bunun güçlenmesi büyütülmesi gerektiğinin farkındayız.

Ben yeniden bu mücadeleye emek veren bütün kadın arkadaşlarıma, her birimizin emeğimize sağlık olsun diyorum. Birlikte kazanacağız; sokaklar da bizim, mücadele de bizim.”

Paylaşın

HDP Ve YSP’den İlk Açıklama: Demokratik Siyaseti Büyüteceğiz

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına ilişkin açıklama yapan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Türkiye siyasetinin öncelikli görevi, tıkandığı açık olan, toplumun kutuplaşmasına yol açan ve demokrasi zeminini ortadan kaldıran mevcut sistemi değiştirmektir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, sivil ve demokratik bir anayasayı hep birlikte bu anlayışla yapmamız elzemdir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizler buradayız. Hem Meclis’te hem de hayatın bütün alanlarında değişim için demokratik mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz, demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz, toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Açıklamada konuşan Akın, tek adam rejiminin baskıları karşısında eşit ve adil olmayan bir seçim süreciyle karşılaştıklarını ifade etti.

Erdoğan’ın seçim sürecinde devletin tüm imkanlarını kullandığına dikkat çeken Akın, “Aynı zamanda seçim dönemi boyunca Saray’ın propaganda aygıtı tarafından doğrudan fonlanan ve sosyal medyada trol orduları tarafından yürütülen manipülasyonlar; üretilen bilgi kirliliği ve montajlı videolar, seçimlerin adil olmadığını açıkça gösteren en çarpıcı örneklerden bazılarıdır” dedi.

Akın, şöyle konuştu: “Bu seçimlerde aslolanın rejimi değiştirmek olduğunu başından beri dile getirdik ve savunduk. Otoriterlik veya demokrasi tercihi ile karşı karşıya bırakılan topluma gerçekçi vaatler sunarak demokrasiye açılacak kapının daha fazla aralanması için çaba harcadık.  Bu stratejimiz ve buna uygun olan mücadelemizle Erdoğan’ı ilk turda durdurduk. İkinci turda da aynı stratejimizi rejimi değiştirme hedefiyle sürdürdük.

Sandık verileri de gösteriyor ki, seçmenlerimiz partimizin politikalarına ve hedeflerine kararlı bir şekilde sahip çıkmış, iradesini bu yönde güçlü bir biçimde ortaya koymuştur. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları 16 bölge ilinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik oy tercihi 14 Mayıs’a göre aynen sürmüştür. Bütün baskılara ve kirli propagandalara rağmen halkımız geri adım atmamıştır.

Değişim ve demokrasi tercihinde ısrar eden ve parti politikalarına uygun davranan Kürt halkına ve tüm seçmenlerimize en içten ve yürekten teşekkür ediyoruz, bu duruşlarını ve mücadelelerini selamlıyoruz.  Seçim sonuçlarının temel sebeplerini sahici bir biçimde görmek ve eksikleri en doğru yöntemlerle aşmak zorundayız.

Bu bizim halkımıza ve mücadele geleneğimize karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Sıcağı sıcağına bir kez daha söyleyelim ki, Cumhur İttifakı özellikle 2015 yılından bu yana devreye koyduğu toplumu kuşatma ve baskı kurma stratejisinde ısrar ederse, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları da olan çoklu kriz büyük bir çöküşe kapı aralayacaktır.

Bizler bu politikalara ve uygulamalara karşı tüm gücümüzle toplumu ve haklarını savunmaya, her alanda mücadeleye devam edeceğiz. Her bir vekilimizle parlamento çatısı altında demokrasi, barış, adalet, eşitlik, özgürlük ilkelerini savunmayı, Demokratik Cumhuriyet mücadelemizi bir üst aşamaya taşımayı sürdüreceğiz.

Sonuçlar açıkça göstermiştir ki, bu ülkedeki her iki kişiden birinin değişim talebi vardır. O nedenle Türkiye siyasetinin öncelikli görevi, tıkandığı açık olan, toplumun kutuplaşmasına yol açan ve demokrasi zeminini ortadan kaldıran mevcut sistemi değiştirmektir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, sivil ve demokratik bir anayasayı hep birlikte bu anlayışla yapmamız elzemdir.

“Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız”

Bizler buradayız. Hem Meclis’te hem de hayatın bütün alanlarında değişim için demokratik mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz, demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz, toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız.”

Paylaşın

HDP’den Seçim Açıklaması: Hedeflerimizin Gerisinde Olduğumuz Ortada

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) bütün verileri açıklandıktan sonra milletvekili sayılarının artma ihtimalinin olduğunu belirterek, “Buna rağmen bizim önümüze koyduğumuz hedeflerimizin gerisinde olduğumuz ortada” dedi ve bunun bütün yönleriyle tartışılacağını söyledi.

Seçim sonuçlarıyla ilgili itirazlarının olduğunu ve sonuçlarını beklediklerini belirten Sancar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararıyla ilgili olarak da “Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili stratejik bir karar aldık. Bu karın seçmenimiz tarafından benimsendiğini ve hayata geçirildiğini görüyoruz. Bizim bu kararımız cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda cumhur ittifakı lehine sonuçlanmamasını sağlayan en önemli unsur olmuştur” dedi.

YSP Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar da YSP’nin kısa sürede seçime hazırlanması ve tanıtımının yapılmasıyla ilgili zorluklar yaşadıklarını belirterek, “Yandaş medyanın uyguladığı sansür ve izolasyon ile birlikte zorluklar daha da arttı” dedi ve ekledi:

“Bunun yanı sıra yeni bir ittifakı örgütlemenin sahaya yansıyan dezavantajları ve HDP olarak, Yeşil Sol Parti olarak tek liste ve tek parti ile seçime girme ısrarımıza rağmen bu önerimizin hayata geçmemiş olmasının ortaya çıkardığı sonuçlar da seçim sonuçlarını belli düzeyde etkilemiştir.”

HDP kapatma davası nedeniyle seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında Yeşil Sol Parti listeleriyle girdi ve kesin olmayan sonuçlara göre 62 milletvekili çıkardı. 2018 seçimlerinde 67 vekillik kazanmıştı, ancak daha sonra bu sayı tutuklanmalar vb. nedenlerden 57’ye inmişti.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, HDP Genel Merkezi’nde seçim sonuçlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Uçar ortak açıklamayı yaparken, Sancar soruları cevaplandırdı.

Çiğdem Kılıçgün Uçar tarafından okunan ortak açıklama şöyleydi:

“Öncelikle seçim çalışmalarında yer alan, bugün canı pahasına sandıklara sahip çıkan ve idealleri uğruna büyük emek veren her bir Yeşil Sol Partili ve HDP’li çalışma arkadaşımıza sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu seçimlerde önümüze koyduğumuz hedeflere tam olarak ulaşamadığımızı belirtmek istiyoruz. Seçim sonuçlarının bizler açısından başarı olarak görülemeyeceği açıktır.

Seçim startının verildiği ilk günden bu yana her gün siyasi saiklerle gözaltı ve tutuklama operasyonuna maruz kalan partimizin çalışmaları linç girişimleriyle durdurulmak istenmiştir. Türkiye’nin seçim iklimine girdiği günden beri Kobanî Kumpas Davası ve HDP Kapatma Davası ile siyasetimiz denklem dışına çıkarılmak istenmiştir. Bu davalarla başlayan süreç, seçime doğru tam bir baskı iklimine dönüşmüştür. Kapatma Davası, Demokles’in Kılıcı misali Türkiye’de eşit ve adil seçim yarışını engellemiştir. Milyonlarca seçmenimizin iradesine kumpas ve kapatma davasıyla ipotek konmak istenmiştir.

“Bu sonuçların ortaya çıkmasında hile ve kumpasların etkisi belirleyicidir”

En temel hak olan demokratik siyaset hakkının dahi imkânsız hale getirilmek istendiği koşullar yaratılarak, seçim süreci boyunca her gün yeni bir siyasi operasyonla yüzlerce arkadaşlarımız gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Birçok yerde parti çalışmalarımıza yönelik ırkçı saldırılar bizatihi iktidarın teşvikleriyle gerçekleşmiştir. Cumhur İttifakı eşit şartlarda gerçekleşmesi gereken seçimlerden kırıntı bile bırakmamıştır. Her türlü kamu kaynağını ve gücünü seçim dönemi boyunca kendi lehine kullanmıştır. Bu sonuçların ortaya çıkmasında hile ve kumpasların etkisi belirleyici olmuştur.

Bizlere karşı seçim çalışması niyetiyle yapılan en büyük hile ve kumpas HDP’nin engellenmesidir. Bu hile ve kumpasa karşı halkımızı seçeneksiz bırakmamak için kısa bir sürede Yeşil Sol Parti’yle çalışmalarımızı yürütmek durumunda kaldık. Yeşil Sol Parti’nin kısa sürede seçime hazırlanması ve tanıtımının yapılmasıyla ilgili elbette ki zorluklar yaşadık. Yaygın ve yandaş medyanın uyguladığı sansür ve izolasyonla birlikte bu zorluklar daha arttı. Bunun yanı sıra yeni bir ittifakı örgütlemenin sahaya yansıyan dezavantajları ve HDP olarak Yeşil Sol Parti olarak tek liste ve tek parti ile seçime girme ısrarımıza rağmen bu önerimizin hayata geçmemiş olmasının ortaya çıkardığı sıkıntılar da seçim sonuçlarını belli düzeyde etkilemiştir. Bütün bu faktörlere rağmen elde edilen sonucu önemli buluyoruz.

Öte yandan seçmenin mesajını alarak bütün yönleriyle bu sonuçları eleştiri ve özeleştiri sürecinde değerlendirme sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve bunun da gereğini yapacağız. Seçim sürecini örerken düştüğümüz eksiklik ve yetersizlikler ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapacağımızı, halkımızla beraber tartışmalar yürüteceğimizi ve gerekli adımları atacağımızı da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Yeşil Sol Parti’ye oy veren milyonların, halkımızın içi ferah olsun. Mevcut verilere göre ikinci tura kaldığı anlaşılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair halkımızın bize verdiği tarihsel rolün, misyonun ve sorumluluğun gereğini yerine getireceğiz. Umudumuzdan ve coşkumuzdan asla geri durmadan çalışmalarımıza devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmış olmasını partimizin bütün kurullarında değerlendirerek, buna ilişkin çalışma programımızı en kısa zamanda halkımızla ve kamuoyuyla paylaşacağız.

Bizler demokrasi mücadelesini sandıkla sınırlamayan, yaşamı ve toplumu örgütleyen bir geleneğe sahibiz. Halklarımıza sesleniyoruz: Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının nedeni HDP ve Yeşil Sol’un demokrasi ve adaletten yana olan seçmeninin fedakar ve özverili tutumudur. Bu kapsamda, bir kez daha tüm partili arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi iletiyoruz. Zor şartlarda ve kritik bir süreçte gerçekleşen seçimlerde, Meclis’in üçüncü büyük partisi olma konumumuzu korumuş olmayı önemli görüyoruz. Bu sorumluluk bilinciyle mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Demokratik siyasetin bütün sorunların çözüm zemini ve dinamiği olmasını sağlayacağız.

“Tek adam rejimine son vermek için mücadelemize devam edeceğiz”

Bu yüzden kimse karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmasın. Biz Demokratik Cumhuriyet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Siyasal hedeflerimizi gerçekleştirmek ve tek adam rejimine son vermek için mücadelemize en güçlü şekilde devam edeceğiz.

Soru: İttifaklarınızdan biri olan TİP ile birlikte seçime girdiniz ve aynı yerden seçim adayı çıkardınız. TİP’in size kaybettirdiğini düşünüyor musunuz?

Verilerin tamamı henüz sağlıklı bir biçimde elimize ulaşmış değil. Ama ilk sonuçlara baktığımızda evet belli kayıplarımız var. Çiğdem Başkanın okuduğu metinde de altı çiziliyor. Biz bu ittifakı seçimlere dönük bir birliktelik olarak düşünmemiştik. Seçimlerle birlikte elbette bir formül arayışı gerekiyordu. Biz tek listenin en uygun formül olduğunu söyledik ve sonuna kadar savunduk. Bununla birlikte ittifakı da korumayı hep önemsedik, ittifaklarda bu tür riskler olabiliyor. Bu risklerin bir kısmı bu seçimlerde gerçekleşmiştir. Bunları da elbette kendi kurullarımızla ve ittifak ortaklarımızla tartışacağız.

Soru: Son seçimlere göre HDP’nin 1,5 milyon oy kaybı görünüyor. TİP’e 900 bin gitse de 600 bin kayıp var. Seçmen sayısı 3 milyon arttı. Özellikle Batı illerinde bu kayba dair tespitler nedir size göre?

Oylarımızda bir azalma olduğu doğrudur. Batı illerinde bu azalma daha dikkat çekicidir. Daha ayrıntılı bir değerlendirme için bütün verileri önümüze koymamız gerekiyor. Bir başarısızlık söz konusudur. Bundan önceki seçimlere göre batıda daha az oy almamız bizim açımızdan sorun teşkil etmektedir. Sebeplerini oranlarıyla birlikte ayrıntılı tartışmamız gerekiyor. Burada bizim eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz varsa ki vardır mutlaka eleştiri ve özeleştiri sürecinde değerlendireceğiz.

Soru: 2018 seçimlerine göre 5 vekil kaybınız var, Kürt illerinde de yüzde 10’luk bir kayıp var. Bunu Türk soluna bağlayanlar var. HDP bu seçim stratejisini yeni süreçte gözden geçirecek mi?

Oy kaybımızı bütün veriler netleşince söyleyeceğiz. Yeşil Sol Parti ile aldığımız oy oranı yüzde 9,33 görünüyor. Yurt dışı oyları eklendiğinde 2018 seçimlerine göre düşüş ve kayıp var. Milletvekili sayılarında da bir düşüş var. Ama bu dramatik bir düşüş değil. Meclis’in 3’üncü büyük partisi olmayı sürdürüyoruz. İtirazlarımız var, bu itirazlar nasıl sonuçlanacak onları göreceğiz. YSK’nın bütün verileri açıklandıktan sonra vekil sayımızın artması ihtimali de var ama buna rağmen hedefimizin gerisinde olduğumuz son derece açıktır.

Yani milletvekili sayısı açısından bir hedef belirlemiştik. Bu hedefin gerisinde olduğumuz ortada. Bunun da bütün yönleriyle kurullarımızda tartışılacağını belirtiyoruz. Bu oy kayıplarının belli sebepleri olabilir. Mazeret gibi anlaşılmasını istemeyiz ama seçimlere çok zor şartlarda girdiğimizi de bütün kamuoyu biliyor. Biraz önce de altı çizildi; HDP’ye yönelik kapatma davası seçim sürecini dizayn etmek konusunda önemli bir faktör olmuştur. Yeşil Sol Parti’yle seçimlere girmemizin de belli handikapları yaşanmıştır. Partiyi tanıtmak, halkı oy vermeye yönlendirmek için de kısa bir zamanımız oldu. Bütün bunlar bize yönelik baskılar faktördür. Sistematik ve yoğun psikolojik savaş taktikleridir. Ama bunların hiçbiri bizim için mazeret değildir. Burada bütün sorumluluğumuzu masaya yatıracağız. Nerede eksik kalmışsak hepsini kurumlarımızda ayrıntılı tartışacağız ve her birimiz sorumluluğumuzun gereğini tereddütsüz yerine getireceğiz.

“Seçimleri ikinci tura bıraktı”

Soru: Cumhurbaşkanlığı için Kürdistan’da Kılıçdaroğlu’na yoğun destek görüldü. Bunu nasıl okumak lazım? Kürtlerin desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt illerinden Kılıçdaroğlu’na yüksek destek ve oy çıktığı görülüyor. Bunun en basit açıklaması seçmenlerimizin parti kararına bağlı kaldıklarının görülmesidir. Biz stratejik politik bir karar aldık. Bu kararı da kurullarımızla, yerel birimlerimizle, ittifaklarımızla ve demokrasi çevreleriyle istişare ederek aldık. Aldığımız bu kararın benimsendiği ve hayata geçirildiğini görüyoruz. Metinde belirtildi, ben bir kez da altını çizeyim: Bizim bu kararımız cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda Cumhur İttifakı lehine sonuçlanmamasını sağlayan en önemli unsur olmuştur. Dolayısıyla şu an ikinci tur önümüzdeyse bu seçmenimizin stratejik politik tavrındandır.

Soru: Parlamento seçimlerinde açığa çıkan en kritik sonuçlardan biri de sağ siyasetin güçlü bir şekilde parlamentoda temsil ediliyor olmasıdır? Bu nasıl bir sonuç doğurur?

Esasen ittifaklarımızı böyle bir gelişmeye karşı önemli bir mücadele alanı olarak oluşturmuştuk. Türkiye’deki gidişatın otoriterleşmeyi pekiştirecek şekilde olduğuna dair işaretler mevcuttu. Bizler buna karşı tedbir olarak da en geniş demokrasi ittifakını oluşturmayı hedeflemiştik. Bu bizim kongre kararımızdı. 21 yıldır süren iktidar süreci var. Son 8 yıldır AKP’nin MHP ile yürüttüğü süreç toplumun büyük alanlarında büyük tahribatlar yarattığı gibi, siyasi eğilimlerin şekillenmesinde de büyük etkisi oldu bunun.

Seçimleri Erdoğan birinci turda kaybetmiş, Kılıçdaroğlu ilk turda kazanmış olsaydı bile bu görevler önümüzde duruyor olacaktı. Türkiye’de demokrasiye, özgürlüğe, barışa giden yolu açmak konusunda sorumluluğumuz olduğunu söyledik. Bu bilinç ve sorumlulukla ittifakları oluşturduk. Önümüzdeki dönemde de aynı çizgiyi sürdüreceğiz. Parlamentoda 3’üncü büyük grup olacağız. Bu önemli bir kazanımdır. Bu kazanımı korumuş bulunuyoruz daha fazlasını hedefledik, olmadı. Bütün bu boşlukları da toplumsal mücadele alanlarıyla çok daha yoğun bir şekilde geniş ittifaklar kurarak değerlendirmeyi ve gidermeyi amaçlıyoruz.

Soru: Sonucu en çok merak edilen 10 il vardı. Deprem bölgesinde elde edilen sonuçlar sizi tatmin etti mi? Bir başarısızlık varsa bunu neye bağlıyorsunuz?

Deprem bölgesiyle ilgili verileri ayrıntılı olarak incelemek gerektiği ortada. Seçmenlerin nerede oy kullandığı belli değil. Şehirlerine dönebildiler mi, gittikleri yerlerde mi oy kullandılar belli değil. Burada da elbette siyasi sorumluluk ve değerlendirmeye bir ihtiyaçtır. Deprem bölgesinde bu söylediğim faktörler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun, Cumhur İttifakı’nın bu oy oranına ulaşmasının gerçek ve derin sebepleri nelerdir? Bu konuda bizler de elbette bir tartışma yürüteceğiz, daha ayrıntılı incelemeler yapacağız. Verileri bu çerçevede önümüze koyacağız. Bu sadece bizim partimizin değil genel olarak bütün siyasi aktörlerin, demokrasi güçlerinin bir görevi olarak ortada duruyor.

“Eş Genel Başkanlar ve Eş Sözcüler hepimiz bu sorumluluktan pay alırız”

Soru: Sonuçları başarısızlık olarak tanımladınız. Bu durum yönetimde bir değişikliğe neden olur mu?

Elbette bütün bunlar kurullarda tartışılacak, ne gerekiyorsa yapılacak. Bütün bunların devam etmesi için önümüzde bazı belirsizlikler var. Kapatma Davası gibi. HDP Kapatma Davasının nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. Kongre sürecinin işletilmesi için de bu belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor. Kongre öncesi konferans süreçlerimiz var. Çeşitli kurullarımız var, görevlerini yapacaklardır. Burada yönetimin bir sorumluluğu vardır elbette. Partinin seçilmiş organları ve temsilcileri, Eş Genel Başkanlar ve Eş Sözcüler dahil herkes bu süreçten sorumluluktan pay alır. Bütün bunları konferanslarda ve kongre süreçlerinde değerlendireceğiz. Bizim siyasi geleneğimizde sorumluluktan kaçma durumu olmaz. Halka karşı sorumluluğumuz var. Sorumluluğumuz topluma ve tarihe karşıdır. Eğer sorumlulukların gerekleri bütün bu tartışmalar sonucunda belirlenirse de bunların gerekleri yerine getirilir.

Soru: Sinan Oğan’ın ikinci turda belirleyici olacağı görülmeye başladı. Oğan ve ittifakının HDP’ye karşı tutumu da malum. Buna rağmen HDP ikinci turda nasıl bir tutum sergileyecek?

Bütün bunları kurullarımızda tartışacağız. Yarın MYK’mızı topluyoruz, ikinci turda ne gibi dinamikler olduğunu da tartışacağız. Ancak altını çizdiğimiz nokta şudur; biz tarihsel görevimizi demokratik sorumluluk bilinciyle yerine getirme kararımızı sürdürüyoruz. Bu faktörleri tartıştıktan sonra ikinci tura dair çalışma programımızı da tartışıp kamuoyuyla paylaşacağız.

Paylaşın

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Uçar: 14 Mayıs Hepimizin Kazandığı Gün Olsun

Yeşil Sol Parti İstanbul’daki final mitingini Yenikapı Meydanı’nda gerçekleştirdi. Mitinge, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, TÖP temsilcisi Nilay Kuş, SMF temsilcisi Barış Kayaoğlu, Sırrı Süreyya Önder ve milletvekili adaylarımızın katıldı.

Haber Merkezi / Mitingde konuşan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Kılıçgün Uçar, “Merhaba sevgili İstanbul bugün çok kudretlisin. Bu kudretle 14 Mayıs’ta hep birlikte kazanmaya geliyoruz. Emeğin, özgürlüğün, sevdanın kenti İstanbul merhaba. Kavganın kenti kavganın güzelliğiyle kazanmanın kenti İstanbul, merhaba. Türk’ün, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in, Hemşin’in, Pomak’ın, kadının, Alevi’nin, Sünni’nin, bütün kadim halkların bütün kadim inançların kenti, selam olsun. 14 Mayıs hepimizin kazandığı gün olsun” dedi ve ekledi:

“Tarihi seçime sayılı saatler kaldı. Zaferimiz tescillemek için tek bir şeye ihtiyacımız var. Sandığa gideceğiz oyumuzu Yeşil Sol Parti’nin ağacına vereceğiz. 24 saat boyunca uyumayacağız. Bu hile ittifakına karşı sandıklarımızı koruyacağız ve 15 Mayıs’ta AKP ve MHP iktidarının olmadığı, bize zulmün reva olmadığı bir Türkiye’yi birlikte var edeceğiz, var mısınız? İstanbul Türkiye’nin kaderini belirleyecek, İstanbul’u bilirim. İstanbul isterse kazanır, isterse kaybettirir. Yaptık, yine yapacağız. Türkiye’nin seçim kaderini İstanbul’dan belirleyeceğiz.”

Konuşmasının devamında, “Kaybedenler korosu, yani tek adam rejimini sözcüleri yeniden Kürt halkına sesleniyor, biz bu iktidarı çok iyi tanıyoruz. Çocuk da olsa kadın da olsa gereğini yapın talimatından tanıyoruz bu iktidarı. Biz bu iktidarı Cemile’nin küçük bedeninin buz dolabında bekletmesinden tanıyoruz. Biz bu iktidarı yolsuzluk şefleri olarak atadıkları kayyımlardan, kaldırıma gömdükleri Kürt çocuklarından tanıyoruz.

Biz bu iktidarı MHP ile kurduğu savaş koalisyonundan tanıyoruz. Bu iktidarı barış önüne set olarak kurduğu tecrit politikalarından tanıyoruz. O yüzden hiçbir Kürt’ün oyu bu iktidara, bu zulme gitmeyecek. Her Kürt’ün oyu kendi mücadelesine, kendi ağacına gidecek. Kürtlerin iradesi, Kürt halkının mücadelesi çok güçlü bir elveda diyecek bu iktidara” ifadelerini kullanan Uçar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sadece Kürtler değil açlıkla sınadığınız her bir insanın oyuyla gideceksiniz. Evine ekmek götüremeyen insanların ahıyla gideceksiniz. Yaşamak için çalışmak zorunda kalan 5 milyon emekçinin tercihiyle gideceksiniz. Şiddetle, katliamların önünü açtığınız cezasızlık politikalarıyla biat ettirmek istediğiniz kadınların kahkahalarıyla, Jin Jiyan Azadî sloganlarıyla gideceksiniz. Öyle büyük gideceksiniz ki… Değerli arkadaşlar, verdiğimiz her oy bizim mücadelemizi yükseltir. Bu aynı zamanda bir hesap sorma seçimi. 2013 yılında Amed’de Newroz Meydanı’nda, Sayın Abdullah Öcalan’ın gönderdiği barış deklarasyonu, çözüm deklarasyonu sizin alkışlarınızda, sizin iradenizde.

Barış deklarasyonu aklında, yüreğinde, hafızasında değil barışın gerçekleşeceğine inanan bütün halkların hafızasında. Bizler bu seçimde, Dolmabahçe Mutabakatı’nı yok sayan iktidara git diyeceğiz. Biz bu seçimde barış karşısında, tecrit politikasıyla, siyasi kumpaslarla, Kürtlerin, Türklerin demokrasi mücadelesinin önüne koymaya çalışan tek adam rejimine git diyeceğiz. Barışı, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü hep birlikte inşa edeceğiz. Var mısınız sevgili İstanbul?

“Yeşil Sol Parti ile gümbür gümbür geliyor”

Biz farkın partisiyiz. Diğer siyasi partiler gibi değiliz. Bu partinin her bir yaprağında, sözünde, sizin emeğiniz, direnişiniz, mücadeleniz var. O yüzden bizden korkuyorlar. Bir haftadır seçimi, kendilerini meşru kılan sandığa darbe diyorlar. Sizden korkuyorlar. Onlar darbeci, biz demokrasinin teminatıyız. Demokrasiden korkuyorlar ama korkunun ecele faydası yok. En güçlü demokrasi İstanbul’dan, Yeşil Sol Parti ile gümbür gümbür geliyor. Siz de paşa paşa gideceksiniz. Kızılay Başkanı seçime 2 gün kala istifa etmiş.

Kızılay Başkanı’nın dahil olduğu sistemle bizim sorunumuz var. Kızılay Başkanı’nı aklayarak hiçbir şeyi gizleyemezsiniz. O başkan yargılanacak, bu sistem yargılanacak ve gideceksiniz. Daha yeni Kızılay’ı o kadar rant merkezi yapmışlar ki, iki tane Hizbullah hükümlüsünü ittifak ortaklarıyla yemek için görevlendirmişler. Çadır satan iktidar, cebinde hiçbir şey olmadığı halde depremin ilk günü dayanışmayla deprem bölgesine giden bu halka çoktan yenildi. Sevgili arkadaşlar çoktan yenildi.

Bu seçimin kritik seçim olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu seçimde Yeşil Sol Parti’nin Meclis’te olması demek ne demek? Meclis’te güçlü bir Yeşil Sol Parti, Meclis’te güçlü bir halk temsiliyeti demek. Bugüne kadar bizi yok saydıkları, devletin baş tacı yaptıkları cumhuriyetin demokrasiyle buluşması demektir. Bu cumhuriyet, Türkiye’de yaşayan bütün halkların cumhuriyeti olmadığı sürece yarım bir cumhuriyettir. Bunu tamamlamaya sizlerle birlikte geliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle ucube bir sistem getirdiler başımıza; tek adam rejimi.

Deprem yardımları için bile o tek adamın ağzından bir cümlenin çıkmasının beklendiği sistem. Bu sistemi birlikte değiştireceğiz. Yerel demokrasi ile güçlendirilmiş parlamentoyu sokak mücadelemizle, kendimizi Türkiye’nin en güçlü demokrasi adresi yapacağız sizlerle birlikte. Türkiye’de siyaseti kirlettiler. AKP’yle birlikte çözüm ve müzakere gücü olan siyasetin kendisi ranta bulaştı. Siyaset kana bulaştı, yalana bulaştı. Çünkü, bu siyaseti halktan, toplumdan kaçırdılar. Biz demokratik siyaseti inşa ederek siyasetin kendisini esas sahipleriyle buluşturacağız. Bu siyasetin sahipleri sizlersiniz sevgili halkımız.

Demokratik siyasetten çok koruyorlar. Önce Kürdistan’da seçtiğimiz belediyelere kayyım atadılar, belediye başkanlarımızı cezaevine attılar. Tabloyu söyleyelim: İki fotoğraf var. Kayyımların yaptığı yolsuzlukları örtemeyen bir iktidar ile demokratik, halkçı belediyeciliği cezaevinde yıllardır savunan belediye başkanları ve onları destekleyen milyonlarca Kürt var. Bu onlara dert oldu.

Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel Gültan Kışanak, Ayşe Gökkan, Selahattin Demirtaş ve adını sayamadığım yüzlerce arkadaşı tutuklayarak, cezalar vererek demokratik siyaseti, Kürt halkının mücadelesini bitirebileceklerini sandılar. Gelsinler, İstanbul meydanını görsünler. On binlerce demokratik siyaset yürütmeye hazır yol arkadaşımız, mücadele arkadaşımız var. Bu da size dert olsun.

Sevgili halkımız yarın sandığa gidiyoruz, oyumuzu verdiğimiz partimiz bizim mücadelemiz. Her birinde sizin emeğiniz var. Sandığa gidiyoruz, oyumuzu veriyoruz ve sandıklarımıza sahip çıkıyoruz. Darbe diyen, sokağa çıkacağız diyen iktidara çok net bir cevap var burada. Hiçbir hilenin, hiçbir hurdanın işlemeyeceği bir İstanbul iradesi var. 2018-2019 yılında elde ettiğimiz başarıları çoktan büyüttük.

Bu seçim siyasi partiler arasında değil bu seçim Alevilere, Kürtlere, kadınlara, işçilere, gençlere, LGBTİ+’lara zulmeden siyasetin altına imza atan iktidar ile buna karşı direnen, geri adım atmayan halklar arasındadır. Kim kazanacak bu seçimi? Elbette halklar kazanacak. Elbette bizler kazanacağız.

Bir mühürlük siyasi ömürleri kaldı. Yarın her birimizin mührüyle yolculuklarına çıkacaklar. Bizden en uzağa… Kendilerinin dedikleri gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle hayata geçirdikleri tek adam rejiminin kendilerini bile kurtaramadıklarını gördüler. Bizlere, halklarımıza tek bir vaatleri yok. Ama kadın düşmanı, çocuk düşmanı tarikatlara verdikleri sözler var. Bu sözlerini tutmak için iktidarı istiyorlar.

Doğamızı talan eden, havamızı suyumuzu kirleten, yerli ve yabancı şirketlere verdikleri sözler var. 5’li Çete’ye verdikleri sözler var. Bu sözlerini tutmak için iktidarda kalmak istiyorlar ama halka verdikleri hiçbir sözleri yok. Ama halkımız bu iktidarı onlardan almaya, söz ve karar sahibi olmaya geliyor. Hem Yeşil Sol Parti’yle hem de olmadığı kadar güçlü bir şekilde.

Sloganımız “Dîsa em”, “Reyna ma”, “Buradayız birlikte değiştireceğiz”. Kadınlarla, gençlerle birlikte değiştireceğiz. Hep birlikte değiştireceğiz, kimsenin şüphesi olmasın. Buradan sesimizi tek adam rejiminin sözcüleri duysun, faşist bir rejim kuranlar duysun. Bizim hikayemiz başlıyor. Her birinizi en içten duygularımla, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Büyük bir mücadele yürüttük. Mücadelenin son aşamasındayız, yolun sonundayız. Mührümüzü Yeşil Sol’a vuralım, bizler kazanalım. Hepimizin yolu açık olsun.”

Paylaşın

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Uçar: İrademizden Korkuyorlar

Kahramanmaraş Pazarcık’ta halka seslenen Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Uçar, “Seçime giderken tek adam rejimi sözcülerinin paçası tutuşmuş. Seçimin kendisini bile darbe olarak nitelendiriyorlar. Biri “14 Mayıs seçimleri darbedir” diyor, diğeri “Eğer iktidar değişirse bu Türkiye’nin bağımsızlığına darbedir” diyor. Şimdi sandığa gidip oy kullanmak bizim anayasal ve doğal hakkımız mı? Ey iktidar bu seçimi kuran, seçim sürecini belirleyen bütün mekanizmalar senin elinde değil mi? O zaman neyden korkuyorsunuz? Bizim irademizden korkuyorlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu iktidarın topluma hiçbir sözü yok. Kimlere sözü var? Biz açlık sınırının altında yaşarken yüzde 1’lik yandaşlara verdiği söz var. Kazanacak ki onlar yeniden nemalansınlar. Kadın düşmanı tarikatlara verdiği sözler var. Biz kaybedelim onlar güçlensin ki kadınlarımızın ve çocuklarımızın yaşadığı tehlike devam etsin. Bu ülkeyi bir savaş ülkesi haline getirdiler. İnsanlar aç iken İHA ve SİHA, araç üretmekle övünüyorlar. İnsanlar yataklarına aç giriyorlar. Yüzde 1’lik bir kesim zengin olsun diye bize reva gördükleri bu hayatı birlikte değiştireceğiz. Dağlarımız, ormanlarımız, sularımız yabancı şirketlere peşkeş çekildi. Toplumun dışında, toplumun karşısında olan herkese söz verdiler, o yüzden korkuyorlar ve kazanmak istiyorlar. Biz sizlerle birlikte sözümüzü kurduk. Buradayız, birlikte değiştireceğiz. Buradayız, kadınlarla birlikte değiştireceğiz. Buradayız, gençlerle birlikte değiştireceğiz.”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk ve milletvekili adayları Kahramanmaraş Pazarcık’ta Yeşil Sol Parti halk buluşmasına katıldı. Uçar, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Sevgili Pazarcık halkı, hepinizi Yeşil Sol Parti adına selamlıyorum. 6 Şubat depreminde Pazarcık’a ölümü reva gören iktidara karşı yaşamı yeniden örüp, bu dayanışmayı büyütüp, bugün bir araya gelip siyasette bir iradeyi ortaya çıkarmışsınız. Bu irade kazanacak hepinizin emeğine sağlık. 6 Şubat depreminde yitirdiğimiz bütün yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yakınlarını kaybeden halkımıza başsağlığı diliyorum. Bu acı hepimizin. Bu acıyı hepimiz yaşadık ama bu acıyı yaşamayan bir tek iktidarın kendisi.

Tek adam rejiminin sözcüleri açıklama yapıyor “Bayrama kadar kaldırılmadık enkaz kalmayacak” diye. Ama bugün Pazarcık’ta gördük ki bütün yıkık binalar duruyor. Herhangi bir enkaz kaldırılmamış. Deprem bölgelerinde bile ayrımcı bir hizmet verildiğini biliyoruz. Kürt ve Alevi bölgelerine hizmetlerin ya çok az götürülmediği ya da hiç götürülmediğini biliyoruz. Gelin Pazarcık’ı görün, bütün enkazlar ortada duruyor. Buna rağmen yeni bir yaşam kuranlar, güçlü bir irade koyanlar var. Onlar da sizi devirmeye, değiştirmeye geliyor.

HDP’nin, Yeşil Sol Parti’nin bin bir emekle yer aldığı koordinasyona el konuldu. Çünkü bizim içinde yer aldığımız, yaptığımız her iş AKP’nin iş yapmadığını gösteriyordu. O yüzden el koydular koordinasyonumuza. İkinci olarak ne yaptılar? Depremden günler sonra Adıyaman’da boy gösterdiler ve halkımızdan helallik istediler. Verdik mi, vermiyoruz sevgili arkadaşlar. Yaşama hakkı bile vermeyen bu iktidara ne o koltuklar helal ne de iktidar helal. Birlikte değiştireceğiz, birlikte kazanacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

“Kayyımlar olmasaydı bu acıyı daha hızlı atlatabilirdik”

Biz Kürdistan’da belediyeleri kazandıkça, mevcut iktidar kaybettikçe kayyım atadılar. Şunu gördük yerel yönetimler güçlü olsaydı ve kayyım atanmamış olsaydı, biz yaşadığımız bu acıyı ve zulmü daha hızlı atlatabilirdik. Niye? İlk günden itibaren Silopi Belediyesi, Çınar Belediyesi burada eksik olmadı. Emeklerine teşekkür ediyoruz. Kayyım rejimine karşı önümüzdeki yerel seçimlerde hepimiz çok daha güçlü olacağız. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ben tekrardan yeni yaşamı kuran sizlere, emek veren bütün arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Bu irade seçimlerde onlara kaybettirecek!

Seçime giderken tek adam rejimi sözcülerinin paçası tutuşmuş. Seçimin kendisini bile darbe olarak nitelendiriyorlar. Biri “14 Mayıs seçimleri darbedir” diyor, diğeri “Eğer iktidar değişirse bu Türkiye’nin bağımsızlığına darbedir” diyor. Şimdi sandığa gidip oy kullanmak bizim anayasal ve doğal hakkımız mı? Ey iktidar bu seçimi kuran, seçim sürecini belirleyen bütün mekanizmalar senin elinde değil mi? O zaman neyden korkuyorsunuz? Bizim irademizden korkuyorlar.

Bu iktidarın topluma hiçbir sözü yok. Kimlere sözü var? Biz açlık sınırının altında yaşarken yüzde 1’lik yandaşlara verdiği söz var. Kazanacak ki onlar yeniden nemalansınlar. Kadın düşmanı tarikatlara verdiği sözler var. Biz kaybedelim onlar güçlensin ki kadınlarımızın ve çocuklarımızın yaşadığı tehlike devam etsin. Bu ülkeyi bir savaş ülkesi haline getirdiler.

İnsanlar aç iken İHA ve SİHA, araç üretmekle övünüyorlar. İnsanlar yataklarına aç giriyorlar. Yüzde 1’lik bir kesim zengin olsun diye bize reva gördükleri bu hayatı birlikte değiştireceğiz. Dağlarımız, ormanlarımız, sularımız yabancı şirketlere peşkeş çekildi. Toplumun dışında, toplumun karşısında olan herkese söz verdiler, o yüzden korkuyorlar ve kazanmak istiyorlar. Biz sizlerle birlikte sözümüzü kurduk. Buradayız, birlikte değiştireceğiz. Buradayız, kadınlarla birlikte değiştireceğiz. Buradayız, gençlerle birlikte değiştireceğiz.

Bu seçim kritik. İki oy kullanacağız, birinci oyumuz milletvekili adaylarımızı seçmek üzere. Parlamentoyu 2023 yılından itibaren mevcut Türkiye’nin daha demokratik bir hale getirilmesi için çok önemli buluyoruz. Milletvekili sayısından öte bizim neler yapacağımızın vaatlerini ilettik. Bu beyan bizim bugüne kadar getirdiğimiz mücadelenin ismi. Halkların, kadınların, Türkiye’de yaşayan bütün toplumsal kesimlerin, emekçilerin özgür ve eşit yaşayabileceği bir Türkiye mümkün.

Bunu sizlerle beraber kurmak istiyoruz. Parlamento seçimlerinde adresimiz Yeşil Sol Parti, adresimiz ağacımız. Parlamentoda güçlü olmak, her birimizin güçlü olması demek. İkinci oyumuz ise cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Tek adam rejimini değiştirmek ve faşizmi yıkmak için oylarımızı Kemal Kılıçdaroğlu’na veriyoruz. Bu oylarımız çok kıymetli. Oyumuzu kullanıp sandıklara sahip çıkacağız. Oy sayımı bittiğinde en büyük halayımızı bu iktidara inat çekeceğiz. Varsınız, değil mi?

“Şimdiye kadar yürüttüğümüz mücadele kazansın diye oylar Yeşil Sol’a”

Sevgili kadınlar, genç kadınlar, mücadelenin bugünlere gelmesinde sizlerin de çok değerli emeği var. Biz eşbaşkanlık sistemi dedik. Mevcut iktidar ne kadar kadın düşmanı politikalar yürütürse biz de o kadar kadınlarla birlikte sokakta ve Meclis’te olduk. Kadınlar kazanırsa toplum kazanır dedik ve aynen öyle oldu. Bu depremde en büyük sorumluluğu kadınlar aldı ve hayatı kadınlarla birlikte yeniden inşa ettik.

Kadın düşmanı politikalar karşısında alanları terk etmedik ve AKP iktidarını birlikte gerilettik. Öyle ki Cumhur İttifakı seçimlere giderken genişleme ihtiyacı duydu. Biri Kürt düşmanı, biri kadın düşmanı iki ittifak kurdu. Bu durumun kendisi bile iktidarın kaybetme eşiğinde olduğunu gösteriyor. O zaman şimdiye kadar yürüttüğümüz mücadele kazansın diye her birimiz sandığa ve oylar Yeşil Sol’a. Hepimizin yolu açık olsun.”

Paylaşın

Yeşil Sol Partisi Eş Sözcüsü Uçar: Tek Adam Rejimini Göndereceğiz

Şırnak Silopi’de kadınlara seslenen Yeşil Sol Partisi Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Yarını güzelleştirmek için mücadelesini yükselten sevgili kadınlar; hepiniz hoş geldiniz, iyi ki geldiniz iyi ki buradasınız. Silopi’deyiz, direnişin kentindeyiz. Burada yükselen kadın mücadelesini Seve Demir’den, Pakize Nayır’dan, Fatma Uyar’dan ve Taybet Ana’dan biliyoruz. Sözümüz olsun; bu mücadele dinmeyecek, bu mücadele kazanacak” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Yine mücadelemizin yükselticileri olan ve irademizin gaspıyla cezaevinde bulunan bütün kadın arkadaşlarımıza da bu mücadelenin sözü gelsin. Sevgili Sebahat Tuncel, Leyla Güven, Ayşe Gökkan ve daha adını sayamadığımız birçok arkadaşımız; onlar içeride bizler dışarıda kadın mücadelesini tek adam rejimini yıkmak üzere büyütüyoruz. Tek adam rejimini göndereceğiz, kadınlar kazanacak.”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İnsan ve Özgürlük Partisinden Rümeysa Gülmez ve milletvekili adaylarının katılımı ile Şırnak Silopi’de kadın mitingi düzenlendi. Mitingde konuşan Kılıçgün Uçar, şunları söyledi:

“Merhaba gelên me yê hêja, merheba jinên tekoşer, dayikên bi rumet, jinên Botan, hun bi xêr hatin, serseran serçawan hatin.

Merhaba değerli Botan halkı, direnen kadınlar, yarını güzelleştirmek için mücadelesini yükselten sevgili kadınlar; hepiniz hoş geldiniz, iyi ki geldiniz iyi ki buradasınız. Silopi’deyiz, direnişin kentindeyiz. Burada yükselen kadın mücadelesini Seve Demir’den, Pakize Nayır’dan, Fatma Uyar’dan ve Taybet Ana’dan biliyoruz. Sözümüz olsun; bu mücadele dinmeyecek, bu mücadele kazanacak.

Yine mücadelemizin yükselticileri olan ve irademizin gaspıyla cezaevinde bulunan bütün kadın arkadaşlarımıza da bu mücadelenin sözü gelsin. Sevgili Sebahat Tuncel, Leyla Güven, Ayşe Gökkan ve daha adını sayamadığımız birçok arkadaşımız; onlar içeride bizler dışarıda kadın mücadelesini tek adam rejimini yıkmak üzere büyütüyoruz. Tek adam rejimini göndereceğiz, kadınlar kazanacak.

Eşit temsiliyeti var ettik, var etmeye devam edeceğiz

Kürdistan’dayız, Kürt kadınlarının mücadelesi çok büyük kazanımlar elde etti. Bu mücadelenin kendisi bugün Türkiye’de mevcut siyaseti değiştiriyor dönüştürüyor, en büyük güç olarak önümüzde duruyor. Kürt kadınlarının mücadelesi tek adam rejiminin değişikliğinde en güçlü anahtar, en güçlü mücadele. Şimdiden tek adam rejimine güle güle diyoruz, gelecek olan kadınlara hoş geldiniz diyoruz.

Türkiye’de iki kutuplu siyaset yürütülüyor ve bu siyasetlerin hepsi erkek siyaset. Kürt kadın hareketi, Türkiye kadın hareketi olarak bizler engelleri yıka yıka geldik. Biz bu eril siyasete bir cevap verdik. Kadınlarla birlikte hem eril siyaseti dönüştürdük hem de daha adil, demokratik, eşitlikçi bir siyasetin kapılarını sonuna kadar açtık.

Kapılarını açtığımız bu siyaset meydanında da tek adama karşı binlerce kadın siyaset yapacak. Bütün kadın arkadaşlarımızla birlikte 2005 yılında imza kampanyasıyla başladığımız Eşbaşkanlık Sistemi vardı. O günden bu yana erkek siyaseti, erkek egemen dili dönüştürmeye devam ediyoruz. Bütün alanlarda, siyasette, bütün görevlerde eşit temsiliyeti var ettik, var etmeye devam edeceğiz.

Mevcut iktidarın dayattıklarına karşı en güçlü sesi Kürt kadınları verdi. Şimdi bu ses 14 Mayıs’ta kazanacak, tek adam rejimini yıkacak. Emin olun eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi birçok ülkede hayata geçirilmek üzere. Biz kadınlar bir şey daha başardık. AKP-MHP iktidarının başta kadınlar olmak üzere bütün halklara dayattığı faşizmin kurumlaşmasını durdurduk. Bu yüzden 14 Mayıs’ın kazanını kadın mücadelesini yükselten bizleriz.

İstanbul Sözleşmesini yürürlüğe koyacağız, tek adam rejimini yürürlükten kaldıracağız

İktidarın bir nafaka düzenlemesi vardı. Kadınlar sokakta, Meclis’te ve her alanda nafaka hakkının gasp edilmesine karşı mücadele etti. 8 Martlarda, 25 Kasımlarda kadınların bir araya gelmesini engelleyen iktidara karşı “jin natirsin, hesap dipirsin” dedik. Çocuklara karşı istismarı meşrulaştırmak için bir yasa çıkarmaya çalıştılar yine sokaklardaydık, mücadele ettik, engelledik.

Bugün Türkiye ve Kürdistan’da kadınların büyük başarısı olan İstanbul Sözleşmesi’nin çekildiğini ifade ediyorlar. İstanbul sözleşmesini yürürlüğü koyacağız, tek adam rejimini hep birlikte yürürlükten kaldıracağız. Bizleri siyasetin dışına itmeye çalıştılar, eril siyasete en güçlü en demokratik müdahaleyi yaptık. Siyasetin her yerinde, karar mekanizmalarının her yerindeyiz. Kadın rengiyle siyasetin mümkün olduğunu gösteren en büyük güç sizlersiniz. O yüzden yolumuz açık, kazanımımız büyük olacak.

“Mücadelemizin ana ekseni onurlu barıştır”

Emeğimizi, bedenimizi sömüren bir devlet şiddetiyle karşı karşıyayız. Bu devlet şiddeti aynı zamanda erkek şiddetidir. Kaybettiğimiz birçok arkadaşımız var. İpek Er, Gülistan Doku, Pınar Gültekin ve adını sayamadığımız birçok arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımızın katillerine iktidarın hukuku, erkek adalet ceza vermedi. Çünkü bu erkeklere verilen her ceza iktidarın kendisine verdiği cezaya dönüşecekti. O yüzden bu katilleri koruyorlar.

Çünkü aynı zihniyet ve görüşteler. Yine mevcut iktidarın büyüyen kadın mücadelesi karşısında yürüttü savaş ve tecrit politikası var. Bugüne kadar yürüttüğümüz mücadelenin ana eksenlerinden bir tanesi de onurlu bir barıştır. Kürt sorununu görmezden gelen hiçbir iktidar Türkiye’de varlığını sürdüremedi. Geldiğimiz aşamada da AKP-MHP iktidarının, faşizminin Kürt sorunu karşısında aldığı tutum onları tarihin çöp sepetine gönderecek.

Kadınlar dün olduğu gibi bugün de onurlu barış mücadelesinde en önde olmaya devam edecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. İmralı Cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan başta olmak üzere bütün ülkeye yayılmış tecrit, bu iktidarın başta kendi yasaları olmak üzere imzacısı olduğu uluslararası hukuku çiğnemesi anlamına gelmektedir. Cezaevlerinde bütün hasta arkadaşlarımızın yaşadıkları da bu tecrit siyasetinin devamıdır. Başta Kürt kadınları olmak üzere kadın mücadelesi tecrit karşısında vazgeçmedi. Tecridi kadınlarla birlikte kaldıracağız.

Seçime sayılı günler kaldı. Bizler bir kadın beyannamesi açıkladı. Bizleri engel olarak gören tek adam rejimi beyannamesini açıkladı. Beyannamesi “doğru zaman doğru adam”. Beyannamesinde bir tek kendisi var. Adam diye hitap ediyor. Bizim de sloganımız “yine biz, disa em, çok kadınla birlikte geliyoruz, çok kadınla birlikte değiştireceğiz”. Bizim beyannamemizde neler var?

Devletin bize dayattığı erkek egemen devlet şiddetine karşı Kadın Bakanlığı kuracağız. Var mısınız birlikte kurmaya? Kadın katliamlarına karşı gerçek adaleti değil erkek adaleti dayatan iktidara karşı Kadın İhtisas Mahkemesi kuracağız. Cezasız bırakılan bütün failler bu mahkemelerde yeniden yargılanacak. Bu mahkemeleri birlikte kurmaya var mısınız?

Kadın mücadelesinin önemli duraklarından birisi olan 8 Mart’ı bütün devlet zihniyetine rağmen kutluyoruz ve diyoruz ki beyannamemizde 8 Mart’ı bütün kadınlar için resmi tatil ilan edeceğiz. Bu dünya kadınların görünmeyen emeği üzerinden dönüyor. Ev içi emeğimiz. Kadınlar yoksullukla baş başa bırakılıyor. Kadının görünmeyen emeği için sosyal güvence ve emeklilik hakkı tanıyoruz.

Var mısınız birlikte inşa etmeye? 14 Mayıs’ta çok kritik bir seçimle karşı karşıyayız. Bu seçimler toplum ve iktidar arasında ama aynı zamanda bu seçimler kadınlar ve erkek egemenliği arasında. Biz yolumuzu çizdik. Üçüncü Yol dedik ve bu mücadelenin en güçlü özneleri sevgili kadınlar, sizinle birlikte yeni bir yaşamı, yeni bir yüzyılı kurmaya geliyoruz. Şimdiden başarımız kutlu olsun. Buradayız, kadınlarla birlikte değiştireceğiz. Yolumuz açık olsun.”

Paylaşın