Ukrayna Savaşı, Türkiye’nin Stratejik Konumunu Hatırlattı

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, göreve gelmesinin ardından Türkiye’ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile üç saati aşkın süren bir görüşme yaptı. Scholz’un ziyareti Alman basınında nasıl yorumlandı?

Alman gazetelerinde yer alan yorumlarda Türkiye ile Almanya arasındaki sorunların Ukrayna’daki savaş nedeniyle geri plana itildiği ancak çözüme kavuşmadığı fikri öne çıkıyor.

Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yer alan yorum şöyle:

“Türkiye Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından önce dış politikasını yeniden şekillendirmeye başlamıştı. Rus saldırganlığı, bu süreci hızlandırdı zira Türkiye’ye Batı ile bağlantılı olmanın yararını hatırlattı. Başbakan Scholz’un Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyareti o nedenle doğru bir zamanda gerçekleşti. Türkiye, dış politikasını aylar önce düzeltti. Ankara, Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail ile ilişkilerini normalleştirdi, Ermenistan ile de (normalleşme) üzerinde çalışıyor.

Ukrayna’daki savaş, yeni yönelime güç veriyor. Batı’ya NATO üyesi Türkiye’nin stratejik konumunu hatırlatıyor; ayrıca son olarak Batı ile bağlantılı ve Rusya ile iyi ilişkilere sahip olan Türkiye ile İsrail’in yeni bir eksen oluşturabilecekleri belli oldu. […] Türkiye ne kadar güvenlik politikalarında önem taşısa da Ankara’nın yanılsamaya kapılmaması gerekir: Avrupa Birliği ile bir yakınlaşma Türkiye’deki insan hakları durumunun muazzam bir şekilde iyileşmesini şart koşuyor.”

Kölnische Rundschau’da yer alan “Yeni Alman-Türk Yakınlaşması” başlıklı yazıda ise şu ifadeler yer alıyor:

“Scholz Türkiye’de hukuk devletinin kaybolmasından çekingen bir biçimde söz etti. Almanya Başbakanı bu konu ve tutuklu Alman vatandaşları meselesinde Türkiye ile görüş farklılıkları olduğunu söyledi. İkili ilişkilerin ise iyi olduğunu belirtti. Erdoğan siyasi, ekonomik ve teknolojik işbirliğinin geliştirilmesini ümit ettiğini söyledi.

Uzlaşmayı ifade eden bu sesler Alman-Türk bağının daha az sıkıntılı olduğunu akla getiriyor. Türkiye’de demokraside gerilemeler, Erdoğan’ın Yunanistan kara sınırını açarak mülteci sorununda baskı yapması ve Doğu Akdeniz’deki saldırgan Türk politikası bu ilişkiyi gölgelemişti. Ukrayna Savaşı bu görüş ayrılıklarını gizliyor ancak çözüme kavuşturmuyor.”

Rheinpfalz gazetesinde de Scholz’ün Türkiye ziyaretinin iki ülke arasında kötüleşmiş olan ilişkilerde bir “ara nağme” olarak kalacağı yorumu yapılıyor:

“Saldırgan Putin konusunda ortak bakış açısının Almanya-Türkiye ilişkileri konusunda orta vadede yeni perspektifler doğurması muhtemel değil. Scholz Ankara’da Erdoğan’a oldukça dikkat gösterdi ve Cumhurbaşkanı’na bağlı hükümetin insan hakları ihlallerini sadece çekingen bir şekilde eleştirdi.

İnsan haklarını dış politikanın merkezine koyacağı iddiası ile göreve gelen bir Federal Hükümet, bu yumuşak politikayı tabanını öfkelendirmeden sürdüremez. Diğer tarafta Erdoğan da kendi milliyetçi seçmeninin takdirini kazanmak için Avrupa ve Almanya’ya severek eleştiriler yönelttiğini yeterince sık gösterdi. Scholz’un Türkiye ziyareti o nedenle iki ülke arasında son derece kötüleşmiş olan ilişkilerde bir ara nağme olarak kalacak.”

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere’den Rusya’ya: Birliklerini Geri Çek

ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere, Rusya’ya Ukrayna’dan derhal birliklerini çekme çağrısını yineledi. ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson bugün video konferans aracılığıyla yaptıkları görüşmede Ukrayna konusunu ele aldı.

Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, liderlerin “sivil halkın korunmasının öncelikli olması, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik uluslararası hukuka aykırı saldırılarına hemen son vermesi ve birliklerini tamamen geri çekmesi gerektiği” konularında aynı görüşü paylaştığını söyledi. Liderlerin Ukrayna’ya yönelik insani yardımların sürdürülmesi imkanlarını ele aldığını ifade eden Hebestreit, krizin aşılması için diplomatik çabaların desteklenmesi gerektiğini konusunda da görüş birliği olduğunu belirtti.

Ukrayna-Rusya arasındaki müzakereler sona erdi

Öte yandan Rusya ve Ukrayna heyetleri arasında yapılan müzakerelerin üçüncü turu da sonuçsuz kaldı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin danışmanı Mıkhailo Podolyak, sivillerin tahliyesi için gereken lojistik konusunda “olumlu küçük gelişmeler” sağlandığını belirtti. Ancak genel durumun belirgin olarak iyileşmesini sağlayacak şekilde görüş birliğine varılmadığını söyleyen Podolyak, ancak geçici ateşkes için görüşmelerin süreceğini sözlerine ekledi.

Rus heyetin başkanı Vladimir Medinski ise sivillerin tahliyesi için Salı günü yeniden insani koridor oluşturulacağını söyledi. Genel olarak görüşmeden hayal kırıklığına uğradığını ifade eden Medinski, “Beklentilerimiz karşılanmadı” dedi. Rus tarafının müzakerelere daha önce hazırlanan belgelerle geldiğini belirten Medinski, ancak Ukrayna tarafının hiçbir belgeyi imzalamadığını, belgeleri öncelikle incelemek istediklerini kaydetti. Medinski, varılan uzlaşmanın yazılı olarak kaydedilebileceği bir görüşme daha planlandığını da söyledi.

Rusya, Ukrayna’ya silah sevkiyatı konusunda Batı’yı uyardı

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Batı ülkelerinden Ukrayna’ya silah sevkiyatını eleştirerek, NATO için sonuçları olabileceği konusunda uyarıda bulundu. Rus haber ajansı Tass’ın aktardığına göre, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, Ukrayna’ya silah veya uçak ya da paralı savaşçı gönderilmesinin ülkedeki insani durumu düzeltmeyeceğini söyledi.

Zakharova, tam tersine bunun sadece Ukrayna’da değil, NATO ülkelerinde de durumun “felakete” dönüşmesine yol açabilecek gelişmeleri provoke edeceğini ifade etti. Zakharova, Batı tarafından gönderilen silahların savaşanların eline geçmesi durumunda “küresel çöküş” yaşanacağı uyarısında bulundu.

Putin’den AB’ye: Kiev’e insan haklarına saygı için baskı yap

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ile bir telefon görüşmesi yaptı. Kremlin’den yapılan açıklamada, görüşmede Putin’in insan hakları hukukuna saygı göstermesi için Kiev’e baskı yapması konusunda AB’ye çağrıda bulunduğu belirtildi. Açıklamada, görüşmede Ukrayna’daki durumun insani boyutlarının ele alındığı, ayrıca Putin’in Michel’e Rusya’nın Ukrayna ile yaptığı müzakerelere ilişkin bilgi verdiği kaydedildi.

ABD’den Baltık ülkelerine güvenlik garantisi

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Litvanya’ya gerçekleştirdiği ziyarette NATO’nun 5’inci maddesine vurgu yaparak, ABD için müttefiklerin savunmasının kutsal bir öneme sahip olduğunu söyledi. Üç Baltık ülkesi Litvanya, Letonya ve Estonya’yı kapsayan temaslarına başlayan Blinken, “Saldırıya uğraması durumunda NATO’nun her karış toprağını savunmaya hazırlıklıyız. Hiç kimse kararlılığımızı sınamaya kalkmasın” diye konuştu. NATO üyesi üç Baltık ülkesi, Rusya’nın askeri harekatını Baltık ülkelerine genişletmesinden endişe duyuyor.

Paylaşın

Almanya’dan ‘Kuzey Akım 2 Projesi’ni Durdurma Kararı

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanıma kararına tepki olarak Rus doğal gazını Almanya’ya taşıması planlanan Kuzey Akım 2 projesinin onay sürecini durdurma kararını aldıklarını duyurdu.

Yapımına 2017 yılında başlanan proje, ABD’nin yaptırım tehditleri nedeniyle dört yıl gecikmeli olarak geçen yıl Eylül ayında tamamlanmış, ancak hattın faaliyete geçmesi için gerekli onayı verecek olan Federal Şebeke Dairesi, onay sürecini Kasım ayında dondurmuştu. Onay ile ilgili kararın yaz aylarına doğru çıkması bekleniyordu.

Scholz, bugün Berlin’de yaptığı açıklamada, Ekonomi Bakanlığından idari onay sürecinin en baştan başlatılmasını istediğini bildirdi. Kuzey Akım 2’nin sertifikalandırılmadan hayata geçemeyeceğini vurgulayan Scholz, sürecin ne kadar zamanda tamamlanabileceği ile ilgili bir soruyu da “Kesinlikle zaman alacaktır” diye yanıtladı.

Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanımasının “temelden yeni bir durum yarattığını” belirten Almanya Başbakanı, “Bu nedenle son gelişmeler ışığında bu yeni durumu yeniden değerlendirmek zorundayız. Bu, Kuzey Akım 2 için de geçerli” diye konuştu.

Süreç nasıl işleyecek?

Scholz’un açıklaması, faaliyete hazır durumdaki Kuzey Akım 2’nin belirsiz bir süre için rafa kaldırılması anlamına geliyor. Alman Ekonomi Bakanlığı, geçen yıl Ekim ayında projenin arz güvenliğiyle ilgili olumlu rapor vermiş ve proje onay için Federal Şebeke Dairesine taşınmıştı. Şimdi Ekonomi Bakanlığının olumlu raporunu geri çekerek raporlama sürecini yeniden başlatması gerekiyor.

Scholz, Ekonomi Bakanlığı raporunun geri çekilmesinin “Boru hattının sertifikalandırılmaması için gerekli idari bir adım olduğunu” kaydetti ve Bakanlık’ın değişen koşullar ışığında arz güvenliği ile ilgili yeni bir değerlendirme yapacağını belirtti.

“Putin muhtemelen tüm Ukrayna’yı işgal etmek istiyor”

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanıması ve bu bölgelere barış gücü gönderme kararını da eleştiren Scholz, bunun devletler hukukunun ihlali olduğunu, Putin’in bu şekilde sadece Minsk anlaşmalarını ihlal etmekle kalmayıp Rusya’nın on yıllardır taraf olduğu devletler hukuku çerçevesindeki tüm anlaşmaları ve Birleşmiş Milletler ilkelerini ihlal ettiğini kaydetti.

Putin’i tüm Ukrayna’yı işgal etmek istemekle suçlayan Scholz, İkinci Dünya Savaşı’ndan yaklaşık 80 yıl sonra Avrupa’nın doğusunda bir savaş tehlikesi baş gösterdiğine işaret ederek “Şu an Avrupa için çok zorlu günler ve saatlere tanık oluyoruz. Bu tür bir felaketi önlemek hepimizin görevi ve buna yardımcı olması için Rusya’ya yeniden çağrıda bulunuyorum” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Rusya Devlet Başkanı Putin’den Müzakere Sinyali

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Moskova’da görüştü. Kremlin Sarayı’nda üç saat süren baş başa görüşme sonrasında yapılan basın toplantısında ilk önce söz alan Putin, Ukrayna krizinde ülkesinin kendi çizgisinden ödün vermeyeceğini, ancak diyaloğa açık olduğunu söyledi.

Scholz’e Ukrayna’nın değil, Rusya’nın tehdit edildiğini söylediğini kaydeden Putin, Ukrayna’nın NATO’ya üye olma arzusuna atıfta bulunarak, “NATO’nun sınırlarımıza doğru genişlememesi gerektiğini hatırlattık. Batı’nın güvenliğini başka ülkelerin güvensizliği üzerine kurmaması gerektiğini söyledik. Rusya’nın zorla çevrelenmeye çalışılması bize yönelik bir tehdittir ve Rusya buna müsaade etmeyecektir” şeklinde konuştu.

NATO’nun yeni üyeleri konusunda yapılan anlaşmaları anımsatan Putin, Rusya’nın bu konudaki beklenti ve taleplerinin karşılanmadığını belirtti

Ülkesinin ABD ve NATO ile, Rusya’nın Avrupa’ya orta menzilli füzelerin yerleştirilmesinin sınırlandırılması, tatbikatlar konusunda şeffaf olunması ve başka güven arttırıcı önlemler konusunda görüşmeye hazır olduklarını söyleyen Putin, bu kapsamda Doğu Ukrayna’nın da konumunun ele alınmasını önererek, bu bölge için özel bir statü istediklerini açıkladı.

Rusya’nın istediği güvenlik garantilerine ABD ve NATO’dan gelen yanıtların yetersiz olduğunu söyleyen Putin, buna rağmen söz konusu belgelerin tekrar gözden geçirileceğini bildirdi. Putin, Ukrayna sınırında konuşlanmış bazı birliklerin tatbikatları tamamladıktan sonra üslerine geri döndüğünü de doğruladı.

‘’Savaş istemiyoruz’’

Ukrayna ile bir savaş olasılığını nasıl gördüğü şeklinde bir soru üzerine, Rusya’nın savaş istemediğinin altını çizen Putin, “Bunu istiyor muyuz? Elbette hayır. Tam da bu nedenle bir müzakere süreci için önerilerde bulunuyoruz” dedi.

NATO’nun Yugoslavya’yı bombaladığını ve Avrupa’nın ortasında savaş çıkardığını söyleyen Putin, Ukrayna ile savaş istemediğini, ancak bunun için tüm tarafların güvenliğini temin edecek bir anlaşma yapılması gerektiğini açıkladı.

Scholz’un Yugoslavya’da soykırım nedeniyle askeri operasyon düzenlendiği sözlerine cevap veren Rusya lideri, Ukrayna’nın Donbas bölgesinde de soykırım yaşandığını öne sürdü ve “Donbas’taki sorunu çözmek için elimizden geleni yapacağız” dedi.

Putin, bir başka soru üzerine, Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda değindi ve bunu sadece kısa ve orta vadeli olarak değil, genel olarak kabul etmeyeceklerini söyledi. Batılı devletlerin Ukrayna’yı “Şimdi değil, ama şartların oluşması durumunda NATO’ya alacaklarını” söylediklerini belirterek, bu yaklaşımın ülkesi açısından kabul edilemez olduğunu vurgulayan Putin, “NATO üyeliği sorununun ertelenmesinin bir şey değiştirmez, bunu şimdi çözmek istiyoruz değerlendirmesinde” bulundu.

“Avrupa’da sürdürülebilir ve kalıcı bir barış, Rusya’ya karşı değil Rusya ile oluşabilir”

Görüşmelerinde ikili ilişkilerin yanısıra, özellikle Ukrayna’da olası bir savaşı engelleme konusunu ele aldıklarını belirten Almanya Başbakanı Scholz da diyalog çağrısını yenileyerek, “Diplomatik seçeneklerin tükenmediğini söyleyebilirim, bu nedenle acilen gerilimi düşürmek gerekiyor” ifadesini kullandı ve Normandiya formatının anlaşmazlığı çözmek için önemi konusunda Putin’le hemfikir olduğunu kaydetti.

Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askerlerinin bir bölümünü tatbikatlarının sona ermesinin ardından geri çekmesini olumlu bir işaret olarak tanımlayan Scholz, “Buna rağmen Rusya’nın Ukrayna’yı askeri olarak tehdit etmesi anlaşılamaz ve kabul edilemez bir durum. Rusya’nın askeri bir saldırısı, ciddi yaptırımları beraberinde getirecek. Bunu yanlış anlamalara neden olmayacak açıklıkta ifade ettim” dedi.

Scholz’un “Avrupa’da sürdürülebilir ve kalıcı bir barış, Rusya’ya karşı değil, Rusya ile oluşabilir” sözü dikkat çekerken, NATO ve AB çerçevesinde de bu durumun aynı şekilde yorumlandığı değerlendirmesinde bulundu.

Almanya Başbakanı kendisinin Avrupa’da savaş görmemiş bir kuşaktan olduğunu söyleyerek, “Avrupa’nın ortasında savaşa neden olabilecek bir tırmanışı önlemek hepimizin görevi” şeklinde konuştu.

Scholz, bir gazetecinin Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması durumunda, Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının tamamen devre dışı bırakılmasının planlanıp planlanmadığı yönündeki sorusuna, “Boru hattıyla ilgili tüm taraflar ne olduğunu biliyor. Biz Avrupa’da barışın hakim olmasını hedefliyoruz. Ama savaş çıkarsa, ne yapılması gerektiğini de biliyoruz” demekle yetindi.

Bu arada iki lider, Putin’in Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile yaptığı görüşmede olduğu gibi uzun bir masada karşılıklı oturdu. Bir Alman gözlemci, bugünkü masanın Macron’un oturduğu masadan daha da uzun olduğunu iddia ederken, Scholz’un da Macron gibi Rus PCR testini yapmayı reddettiği ve bu durumun kararın alınmasında etkili olduğu belirtildi. Macron ziyaretinin ardından Kremlin’den yapılan açıklamada, uzak masa tercihinin amacının liderlerinin sağlığını korumak olduğu ifade edilmişti.

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 73’ü Yurtdışında Yaşamak İstiyor

Almanya merkezli Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği, Türkiye’de Z kuşağı üzerine bir araştırma yayınladı. 28 ilde ve 3 bin 243 kişiyle yüz yüze araştırma Z kuşağının sosyo-ekonomik ve sosyo-politik durumunu, Türkiye’nin güncel sorunlarına bakışını ve geleceğe dönük beklentilerini içeriyor.

Araştırmaya göre 18-25 yaş kuşağındaki gençler politikacılara ve siyasi partilere güvenmiyor, gençler yurtdışında yaşamak istiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 18-25 yaş grubunda yaklaşık 7 milyon kişi var.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre gençlerin yüzde 82,9’u “Türkiye’de gelir dağılımının dengesiz olduğunu, eşit olmadığını” söylüyor. Türkiye’de gelir dağılımının dengeli ve eşit olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 1,8.

İşsizlik konusunda araştırmaya katılanların yüzde 87,3’ü “Türkiye’de çok fazla işsizlik var” görüşünü dile getiriyor.

Gençler, işsizliğin birinci nedeni olarak “adam kayırmacılık ve torpili” gösterirken, yüzde 64,1’i de “kamuya işe alımlarda ehliyet ve liyakate göre davranılmadığını düşündüğünü” belirtiyor.

Gençlere memnuniyet ve mutluluk durumları sorulduğunda yüzde 55,2’sinin “şimdiki yaşamından ne tam olarak mutlu ne de mutsuz olduğu” yanıtını verdiği görünüyor. Katılımcıların yüzde 25,8’i ise, şimdiki hayatından hiç memnun olmadığını, aksine mutsuz olduğunu ifade ediyor.

Ne Cumhurbaşkanı ne de yargı: Gençler kimseye güvenmiyor

Araştırma, Türkiye gençliğinin yarısından fazlasını oluşturan yüzde 56,1’lik kesiminin politikacılara “hiç güvenmediğini” ve bu oranın “güvenmem” diyenlerle birlikte yüzde 76,7’ye çıktığını gösteriyor.

Bu yüksek düzeyde güvenmeme halinin siyasi partiler için de geçerli olduğu yine araştırma sonuçlarında görülüyor. “Hiç güvenmem” ve “güvenmem” diyenlerin toplamı yüzde 75,9.

Veriler, yüzde 48 oranında gençlerin Cumhurbaşkanına “hiç güvenmediğini” ve bu oranın “güvenmem” diyenlerle birlikte yüzde 58,8 olduğunu gösteriyor.

Yüzde 8,9’luk bir grup Cumhurbaşkanına “çok güvendiğini,” yüzde 10,5’lik diğer bir kesim ise “güvendiğini” kaydediyor.

Polis teşkilatına güven duyanların oranı yüzde 47,5, orduya güven duyanların oranının yüzde 68,1 olarak görüldüğü araştırmada, adalet sistemine güvensizlik duyanların oranının yüzde 63,6, medyaya güvensizlik oranının ise yüzde 62,4 olduğu görüntüleniyor.

Benzer şekilde gençler, yüzde 56,7 oranında din adamlarına da güvenmiyor. Bilim insanlarına duydukları güven düzeyi sorulduğunda ise yüzde 70,3’lük bir kesim güvendiği yanıtını veriyor.

Gençler AB’ye güvenmiyor ama üyelik istiyor

Araştırma, gençlerin uluslararası kuruluşlara bakışını da yansıtıyor. Birleşmiş Milletler’e (BM) duyulan güvensizlik yüzde 48,1, Avrupa Birliği’ne (AB) duyulan güvensizlik yüzde 50,6 ve NATO’ya ise yüzde 52,5 oranında raporlandırılıyor.

Ancak gençlerin yüzde 42’si “Bence Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olursa bizim için çok iyi olur” diyor. “Türkiye’nin hiçbir şekilde AB’ye üye olmasını istemem” diyenler de yüzde 14,2 olarak görünüyor.

Gençler, ‘mülteci politikası değişmeli’ diyor

Gençlerin yaklaşık yüzde 80’i devletin Suriyelilere yönelik göçmen politikasını olumlu bulmadığını ve uygulanan politikaların değiştirilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Katılımcıların yüzde 41,5’i Suriyeliler yerine Türk vatandaşlarına yardım edilmesi gerektiğini, yüzde 26,6’sı ise Suriyelilere sadece beslenme, barınma ve sağlık konularında yardım edilmesi ve diğer hiçbir konuda yardım yapılmaması gerektiğini düşünüyor. Gençlerin yüzde 56,7’si, Suriye’de barış olduğunda ve durum düzeldiğinde hepsinin kendi ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini kayda geçiriyor.

Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünüyorlar

Verilere göre, gençlerin yüzde 62,5’i “Ülkenin bugünkü yönetiminden hiç memnun değilim, Türkiye kötü yönetiliyor” diye görüş belirtiyor. Bu soruya “yönetimden çok memnunum” diyenlerin oranı yüzde 5,9. Katılımcıların dörtte biri ise bugünkü yönetim durumunu orta halli -ne iyi ne de kötü yönetiliyor- olarak değerlendiriyor.

İnsan haklarına önem verildiğini, çok saygı gösterildiğini düşünenlerin oranının sadece yüzde 3,7 olması, “insan haklarına hiç saygı veya pek saygı gösterilmiyor” diyenlerin yüzde 65,9 olarak çıkması gençlerin bu konuda da memnun olmadığını gösteriyor.

Araştırmada gençlere, “Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?” sorusu da yöneltiliyor. Yüzde 35,2’lik bir kesim “Türkiye’nin geleceğini çok iyi görmüyorum, geleceğinden umutsuzum” yanıtını verirken, yüzde 27,6’lık bir kesim ise “Türkiye’nin geleceğini çok iyi görmüyor olmasına karşın, Türkiye’nin geleceğinden umutlu olduğunu” söylüyor. Yüzde 19,4’lük bir grup ise Türkiye’nin durumunun hep aynı olduğunu ve bir değişiklik olacağını düşünmediğini ifade ediyor. Türkiye’nin geleceğini çok iyi gören ve gelecekten umutlu kesim ise sadece yüzde 10.

Araştırmaya katılanların dörtte üçü yakın gelecekte Türkiye’yi bekleyen birinci öncelikli sorun olarak ilk sırada ekonomik çöküntü, enflasyon yüksekliği ve hayat pahalılığını gündeme getiriyor.

Yüzde 73 Türkiye dışında yaşamak istiyor

Araştırmanın en önemli bulgularından biri “İmkânınız olsa Türkiye’de mi yaşamak istersiniz yoksa başka bir ülkede mi?” sorusuna verilen yanıtla ortaya çıkıyor.

Gençlerin yaklaşık yüzde 72’9’u fırsat verilse veya imkânı olsa Türkiye dışındaki bir ülkede yaşamak istediğini belirtiyor. Bu grubun ilk tercihi yüzde 30,6’lık bir oranla başta Almanya, İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri. ABD, Kanada ve İskandinav ülkeleri de verilen yanıtlar arasında.

Araştırmada, “İlginç olan, araştırmaya katılanlar, uluslararası ilişkiler anlamında Batılı ülkeleri güvenilmez bulsalar da, imkân verilse o ülkelerde yaşamayı düşünmekten de geri durmamaktadırlar,” yorumuna yer veriliyor.

Başka ülkelerde yaşamak isteğinin motivasyonlarına bakıldığında ise ilk sırada yüzde 32,4’lük bir oranla, “Oradaki yaşam koşullarının Türkiye’deki yaşam koşullarından daha iyi olması” gerekçesi yer alıyor. Gidilecek ülkede insan haklarının daha gelişmiş olması, daha fazla özgürlük olması ve Türkiye’de iş sorunu ve orada daha kolay iş bulabileceği gerekçeleri de sıralanıyor.

“Sorunlardan siyasetçiler sorumlu”

Bugünkü sorunlardan kimlerin sorumlu olduğuna ilişkin soruya gençlerin yüzde 38,9’u “iktidar ve muhalefet tüm siyasetçiler” yanıtını veriyorlar.

Bununla birlikte, Türkiye’nin bugün yaşamakta olduğu sorunların sorumlusunun Cumhurbaşkanı olduğunu belirtenler, yüzde 34,6 ile ikinci en büyük grubu oluşturuyor. Gençlerin yüzde 5’i dış düşmanları, yüzde 8,5’i ise iç düşmanları işaret ediyor.

Gençler kime oy verecek?

“Yarın seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunun yer aldığı araştırmada, “AKP’ye oy veririm” diyenlerin yüzde 10 ve müttefiki MHP’nin yüzde 4,4 olarak görülüyor.

Araştırmaya göre, CHP’ye oy vereceğini ileten gençlerin oranı yüzde 23,9, İYİ Parti’ye yüzde 4,9, HDP’ye yüzde 4,7 olarak çıkıyor.

Araştırma, bununla birlikte, “Kararsızım (yüzde 16,8)”, “Oy kullanmayacağım (yüzde 12,4)” ve “Cevap vermek istemiyorum (yüzde 15,5)” seçenekleri de toplamda katılımcıların neredeyse yarısına yakın bir oranı (yüzde 44,7) oluşturuyor.

Paylaşın

Fransa ve Almanya’dan Rusya’ya Ukrayna Uyarısı: Bedeli Çok Ağır Olur

Berlin’de bir araya gelen Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması hâlinde bunun bedelinin “çok ağır” olacağı uyarısında bulunurken Kiev’e desteklerini yineledi.

Olaf Scholz, selefi Angela Merkel’den görevi devraldıktan 24 saat sonra ilk yurtdışı ziyaretini Paris’e gerçekleştirmiş, Emmanuel Macron’u en kısa zamanda olmak üzere Berlin’e davet ettiğini söylemişti. Macron’un iade-i ziyaretinde Fransa’nın AB ve Almanya’nın G7 dönem başkanlıklarının ana madde olacağı açıklanmıştı. Ancak Ukrayna krizi, bugünkü görüşmenin ana gündem maddesi oldu.

“Tek çözüm yolu diyalog”

İki lider kapalı kapıların ardındaki görüşmeye girmeden önce basınla biraraya geldi. Başbakan Scholz, krizin giderek büyüdüğünü belirterek, gerilimi azaltabilmek için gerekli her türlü girişimi sürdürdüklerini ve diyaloğun devam etmesine şu an için alternatif olmadığını belirtti. Bununla birlikte, her fırsatta Moskova’ya askeri bir operasyonun çok ağır sonuçları olacağını hatırlattıklarını belirten Scholz, Ukrayna’ya saldırı durumunda Rusya’ya ağır yaptırımların uygulanacağını belirtti.

Almanya’nın Ukrayna’ya neden silah yardımında bulunmadığı şeklinde bir soru üzerine, Almanya’nın tarihsel nedenlerle başka yöntemlerle Ukrayna’ya yardım ettiğini söyleyen Scholz, “Ukrayna’nın, ülkedeki demokrasinin ve hukuk devletinin sürekliliği için Almanya yıllardır en büyük yardımı yapan ülkelerden biri. Ayrıca Ukrayna’nın bir gaz transit ülkesi olması konusunda Almanya’nın garantör olduğunu da hatırlatmak istiyorum” dedi. Scholz, Avrupa’daki barışın sadece ülkelerin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve egemenliğinin dokunulmazlığının tanınmasıyla korunabileceğini de belirtti.

“Almanya ile hemfikiriz”

Fransız Cumhurbaşkanı Macron, ülkesinin ve Almanya’nın Ukrayna’daki kriz ve Rusya’ya karşı tavır konusunda tümüyle hemfikir olduğunu ifade ederken, Rusya ve Ukrayna arasındaki sınırda yaşanan gelişmeleri son derece ciddiye aldıklarını ve yakından takip ettikleri açıkladı. Macron, Scholz gibi sorunun çözümü için diyalog çağrısı yaparken, tarafların biraraya gelebileceği ve arabuluculuk için ‘Normandiya Dörtlüsü’ gibi çok sayıda daimi format olduğunu hatırlattı.

Ülkesinin Ukrayna ile dayanışma içinde olduğunu söyleyen Macron, Rusya’nın olası saldırısının ağır bedeli olacağını açıkladı. Macron, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile görüşeceğini de açıkladı. Görüşmenin Cuma sabahı telefonla yapılacağını söyleyen Macron, Putin’e konuyla ilgili gerilimin azaltılması için bir somut plan sunacağını, aynı zamanda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik olası bir askeri operasyonun çok ciddi sonuçlar doğuracağını hatırlatacağını ifade etti.

Paylaşın

Almanya’da Enflasyon Son 29 Yılın Zirvesinde

Almanya’da Federal İstatistik Dairesi, Aralık 2021’e ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, geçen Aralık’ta tüketici fiyatları 2020 yılının Aralık ayına kıyasla yüzde 5,3 arttı. Bu, neredeyse son 30 yılın en yüksek enflasyon değeri olarak kayıtlara geçti.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Almanya’da bir önceki en yüksek enflasyon, Batı ve Doğu Almanya’nın yeniden birleşmesi sonrasında Doğu Almanya’da gıda fiyatlarındaki artış sonucu yüzde 5,8 ile Haziran 1992’de kaydedilmişti.

Yıllık ortalama enflasyon 3,1

Federal İstatistik Dairesi verileri, Almanya’da 2021’de enflasyonun yıllık ortalamasının ise yüzde 3,1 olduğunu ortaya koydu. Bu da 1993 yılından beri kaydedilen en yüksek değer oldu. Almanya’da 2020 yılında ortalama enflasyon yüzde 0,5 olarak kayıtlara geçmişti.

Önceki aylarda olduğu gibi Aralık’ta da özellikle enerji fiyatları ciddi şekilde arttı. Enerji fiyatlarındaki artış yüzde 18,3 olarak açıklandı. Gıda fiyatları yıllık bazda yüzde 6, ev kiraları dâhil hizmet fiyatlarıysa yüzde 3,1 arttı.

Tüketici fiyatları, Aralık’ta bir önceki aya kıyasla ise yüzde 0,5 artış gösterdi. Federal İstatistik Dairesi, detaylı verileri 19 Ocak’ta yayımlayacak. Almanya’da Kasım ayında enflasyonun yıllık bazda yüzde 5,2 olduğu açıklanmıştı.

Fiyatlar neden artıyor?

Almanya’da hayat pahalılığındaki artışın en önemli sebeplerinden biri enerji fiyatlarının yükselmesi olarak görülüyor. Pandemide katma değer vergisinin geçici olarak azaltılmasına yönelik uygulamanın son bulması da fiyat artışlarında rol oynadı. Pandemi kaynaklı tedarik sıkıntıları ve kıtlıklar da tüketicinin cebini etkileyen faktörler arasında yer aldı.

Ayrıca Almanya’da Ocak 2021’de yürürlüğe giren ve ton başına 25 euro ödeme yapılmasını öngören karbondioksit fiyatlandırma sistemi de tüketici fiyatlarını etkiledi. Bu yılın başında bu vergi, ton başına 30 euroya yükseltildi.

2022 öngörüsü

Ekonomistler, Almanya’da enflasyon oranlarının düşmesinin zaman alabileceği görüşünde. Enflasyonun 2022’de yüzde 3 seviyesinin üzerinde seyretmesi bekleniyor. Kiel ve ifo enstitülerindeki araştırmacılar, katma değer vergisindeki uygulamanın etkisinin 2022’ye yansımayacak olmasına karşın üretim maliyetlerinin artmasına neden olan tedarik zinciri sorunlarının kalıcı olduğuna dikkat çekiyor.

Enerji fiyatlarındaki artışın da enflasyonu bir süre daha yüksek seviyelerde tutmaya devam edeceği tahmin ediliyor. Leibniz Ekonomik Araştırma Enstitüsü, “Gaz tedarikçileriyle yapılan uzun vadeli kontratlar nedeniyle doğal gaz fiyatlarındaki ciddi artışın 2022’nin başına kadar tüketiciye ulaşmaması muhtemel” açıklamasında bulundu.

Paylaşın

G7’den Rusya Ve İran’a Uyarı

Dünyanın en zengin ülkelerinden olan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, İtalya ve Kanada’nın dışişleri bakanlarının Liverpool’daki toplantısından Rusya ve İran’a uyarı çıktı.

İngiltere’nin Liverpool kentinde iki gün süren G7 toplantılarının ardından yayımlanan bildiride, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması hâlinde bunun “ciddi sonuçları” olacağı ifade edildi. G7 ülkeleri ayrıca “Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlılığını” yinelediğini duyurdu.

Rusya’nın Ukrayna sınırında askeri yığınak yapmasını kınayan G7 ülkelerinin delegeleri, Moskova’ya tansiyonu düşürmesi için çağrıda bulundu. ABD istihbaratı, Rusya’nın önümüzdeki aylarda Ukrayna’ya 175 bin askerin katıldığı çok cepheli bir saldırı düzenleme hazırlığında olabileceği değerlendirmesinde bulunuyor. Kremlin ise Ukrayna’yı işgal etmeye yönelik planları olduğuna dair iddiaları yalanlıyor.

İran’a “son şans” uyarısı

G7 toplantılarına ev sahipliği yapan İngiltere, İran’ı ise Viyana’da yeniden başlayan nükleer görüşmelerle ilgili olarak uyardı. Avusturya’daki görüşmelerin Tahran’ın “ciddi bir çözümle müzakere masasına gelmek için son şansı” olduğunu belirten İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, “İran’ın gelip bu anlaşmayı kabul etmesi için hâlen zaman var” dedi. Truss, İran’ın nükleer bomba yapmasına izin verilmeyeceğini sözlerine ekledi.

Dünyanın önde gelen ülkeleriyle İran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için yürütülen Viyana görüşmeleri, geçen Perşembe günü tekrar başlamıştı.

Viyana’daki görüşmeler, ABD’nin yeniden anlaşmaya dâhil olmasını ve İran’ın da bu mutabakat doğrultusundaki taahhütlerine bağlılığını yinelemesini amaçlıyor. ABD, Tahran’ın nükleer programında kısıtlamaya gitmesine karşılık İran’a yönelik yaptırımların hafifletilmesini öngören anlaşmadan 2018’de Trump yönetiminin kararıyla tek taraflı olarak çekilmişti.

ABD Başkanı Joe Biden, anlaşmaya geri dönmeye hazır olduklarını duyurmuştu. İranlı yetkililer de bir çözüm sağlanabileceğine dair ciddi inançla görüşmelere yeniden başladıklarını belirtiyor. Ancak Batılı ülkeler, Tahran’ı görüşmelerde sağlanan ilerlemenin kaybedilmesine neden olmakla ve zamana oynamakla suçluyor.

Truss’ın açıklamaları, 2015’teki anlaşmaya taraf ülkelerden birinin nükleer görüşmelerle ilgili verdiği ilk ültimatom olması açısından önem taşıyor. Almanya’nın G7 toplantılarına katılan yeni dışişleri bakanı Annalena Baerbock da İran’ı müzakereleri geciktirmek ve sürece olan güveni kaybettirmekle suçladı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Cem Özdemir, Almanya’da Yeni Hükümetin Tarım Bakanı

Yeşiller Partisi eski Eş Başkanı Cem Özdemir’in Almanya’da kurulacak yeni hükümette Tarım ve Gıda Bakanı olacağı bildirildi. 55 yaşındaki Cem Özdemir, Almanya’da kabinede yer alacak ilk göçmen kökenli siyasetçi olacak.

Haber Merkezi / Tarım Bakanlığının yanı sıra başbakan yardımcısı, dışişleri, ekonomi, çevre, aile bakanlığı da Yeşiller Partisi’nden seçilecek. Angela Merkel’in yerine başbakanlık koltuğuna oturacak olan SDP üyesi Olaf Scholz, koalisyona katılacak partilere üye delegelerin 10 gün içinde ortak hükümet programına onay vereceklerini açıkladı.

Cem Özdemir’in isminin yanı sıra, başka göçmen kökenli siyasetçilerin yeni kabinede yer almaması olasılığı, göçmen çatı örgütlerinin tepkisine neden olmuştu. Çok sayıda örgüt, Almanya’da yaşayanların yüzde 25’in göçmen kökenli olduğunu vurgulayarak, bu durumun hükümetteki bakanlık koltuklarına da yansımasını talep etmişti.

Yeşiller’in Özdemir’i son anda bakan olarak seçmesi, basın ve kamuoyundaki tepki ve baskıların da bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Özdemir’in bakanlığının netleşmesi sonrasında, Yeşiller’in çevreci sol kanadının temsilcilerinin kendi adayları Anton Hofreiter’in bakan olmamasını protesto ederek, alınan kararı kabul etmek istemedikleri öğrenildi.

Alman meclisinde 2016’da kabul edilen Ermeni soykırımı tasarısının mimarı olarak tanımlanan Özdemir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sert söylem ve eleştirileri ile tanınıyor. Erdoğan da Özdemir’i geçmişte sert sözlerle eleştirmiş ve “Sözde bir Türk” olarak tanımlamıştı.

Cem Özdemir kimdir?

Tokat’tan Almanya’ya giden bir ailenin çocuğu olarak 1965 yılında Baden-Württemberg eyaletine bağlı Bad Urach kasabasında dünyaya gelen Cem Özdemir, 1981 yılında Yeşiller’e üye oldu.

1994 yılında, 28 yaşında iken federal parlamentoya milletvekili olarak seçilen Cem Özdemir, 2008 ile 2018 yılları arasında partisi Yeşiller’in eş genel başkanlığı görevinde bulundu. Özdemir son olarak, Eylül ayında yapılan parlamento seçimlerinde kendi seçim bölgesinde (Stuttgart I) oyların yüzde 40’ını alarak yeniden federal parlamentoya seçildi.

Paylaşın

10 Ülkeden Osman Kavala’yı Serbest Bırakın Çağrısı

Aralarında Almanya, ABD, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerinde bulunduğu 10 ülkenin büyükelçiliği, Türkiye’ye Osman Kavala’yı serbest bırakın çağrısında bulundu. Çağrı metninde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kavala kararı hatırlatıldı.

Haber Merkezi / Almanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri 4 yıldır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala hakkındaki kararın hatırlatıldığı çağrı metninde şu ifadelere yer verildi;

“Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir.

“Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması…”

Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”

Paylaşın