Sefa Fersal kimdir? Hayatı, Eserleri

1960 yılında Elazığ’da dünyaya gelen Sefa Fersal, Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiştir. Çeşitli il ve ilçelerde Türkçe öğretmenliği yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümündeki öğrenimini yarıda bırakmış,gazete ve dergilerde çalışmıştır.

Haber Merkezi / Şiirleri 1988’den itibaren çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Sunay Akın ile beraber Şiir Cumhuriyet’i dergisini çıkarmışlardır.

Murat Üstünbal Ücra dergisine yer alan ”Fersal’ın Şiirinde Varlığın Sınanışı” yazısında ,Safa Fersal’ın eserlerini ve üslubunu özellikle Sevgili Düş Saati adlı eserinden yola çıkarak,şiirlerini değerlendirdiğinde iyiliğin ve kötülüğün sıkça birbirine dönüştüğünü belirtmektedir. Safa Fersal edebiyatımıza şiirleriyle katkıda bulunmuş bir yazardır.

“Kaç Gün Aç Yattım”

nasıl bir savaştı komutansız, açbilaç
akajuların kovuklarında konaklamıştım

güzün kırağısını emmişti dudakların
ne kadar istesek tutamıyorduk baharı
ödünç vermiştik mutluluğumuzu kışa

günlerce karda kaldım güney cephende
alnımdan vurdu soğuğun askerleri gül vakti
bir dolu kısrağa yem oldum arpalıklarda
kırıldı toynakları hayallerimin

orandaki yanardağı sevdim, yoruldum
ateşinde ormanlar ve yabani büzülmeler
gözlerini kapayarak hercai kelimelerle
kelebekler doğurduk seviştikçe, iniltiler
aç kurtların mehtaba gölge olan dişleriyle

yorgun bir kedere özeniyorum, avcumda düş.

“Durmadan”

artık ben uzak şiirlerin simli dokucusuyum uzun boynunun yanında
-di!li geçmiş zamanların döküntülü hali…çiçeği buran elleri
çiy rivayetlerinin. kadranı 9-45 sevişmesiz saat
ondalıksız hesap uzaklık emrinde uzaklık eriminde
su dibi kerterizlerin.
aynalara bırakmak hayatın dingin görevini
ne varsa öylece
her yenilgiye basmak siyanürün o kırçıl mürekkebini
muzaffer gühanın seccadelerini yakmak aşk yollarında
eskimek seni, eksilmek, çoğalmak, üşenmek
terlemek ikindi vakitleri bir ölü gibi kokarak kusarak küfürleri

artık ben öte şiirlerin denli sorusuyum uzun boynunun yanında
plazaların modern rüküş odalarında safirlerle kaybolan
o çalan kimdi? neyi uda bir tütsüyle bulaştıran
sahi hava ne kadar sıcaksa o kadar yoksulduk, yoksulluğumuz
en uçarı dostumuzdu sanki yeşermemiş gibiydi aramızda aşk

artık ben ölü şairlerin dostuydum kısa kızıl saçlarının
alkolün sarnıcında uykusuzluk sancısı
bunun için kimseye ölüyüm diyemiyorum kimseye diriyim
ama ya aşk varsa hani günahlarımın şölen armağanı
bir karınca ne kadar kazırsa toprağı volkanın dibine doğru
o kadar magma o kadar ironi kaplanın yarasalı mağaralarında

melun can ağalarının suni soluk boruları, bir geçimlik laf
ne kadar burda olsam o kadar kendinde eden şiirlerimi
düşlerin toprağını tırmalayan gaf seni benden uzaklayan
yoksayan beklediklerimi gelmeyecekleri çektiğim fiillerde

kimseye ölüyüm diyemiyorum
durmadan bir safa yaratıyorlar bedenimden

“Dokunaklı Bir Günahtır Aşk”

mavinin topacıyım eğri kasnağın burcunda
hani hayat, hani alkol, hani sen
hani gökyüzünün bulut taşıyan hamalları
dünyanın inşa ettiği iki üç laf
çığlığın desenlediği o tatlı yenilgi

hani kaçamağı o kutlu sarsıntının
yalandan arafın döl fışkırmış sınırında
tamam
dokunaklı bir günahtır aşk
güneşin gölgelediği gölge

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir