İlhami Çiçek Kimdir? Hayatı, Eserleri

1954 yılında Erzurum’un Oltu ilçesinde dünyaya gelen İlhami Çiçek, ilk ve ortaokulu Oltu’da, liseyi Erzurum’da  tamamladı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne  kaydoldu. Üniversite öğrenimi sırasında bir yandan vekil öğretmenlik yaptı.

Edebiyat Fakültesinden  mezun olunca Kırıkkale Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak atandı. Daha sonra İstanbul Pendik Lisesi’ne atandı ve o dönemde evlendi. 1983 yılı Martında kısa dönem askerlik için Tokat’a gönderildi. Askerde hastalığı artınca bir süre Mevki Hastanesi’nde tedavi gördü. Tekrar birliğine gönderilen Çiçek askerliğinin bitmesine az bir süre kala, geçirdiği bunalım sonrası tedavi gördüğü hastanenin 5. katından atlayarak kendi isteği ile 14 Haziran 1983 yılında aramızdan ayrıldı.

Örselenmiş bir çocukluk dönemi yaşadı. Toplumla uyum sorunu yaşadığında şiire sığınmayı seçti ve aşıklık geleneğine ilgi duymaya, şiir yazmaya başladı. Lise yıllarında yazdığı şiir ‘Adımlar’ Dergisi’nin açtığı yarışmada birinci oldu. Üniversite yıllarında yerel gazete ve dergilerde  Halk Edebiyatı’na ilişkin yazılar yazdı. Divan Şiiri’ne tutkuyla bağlandı ve araştırmalar yaptı. Şiirleri çeşitli dergilerde görünmeye başladı ve  Edebiyat Dergisi’nin şair kadrosunda yer aldı, şiirlerini burada yayımladı.

Sıkıntılı ve sancılı dönemlerinin ürünü olan “Satranç Dersleri” ölümünden kısa süre önce yayımlandı. Şiirleri, öyküleri ve hakkında yazılanlar 1991 yılında ‘Göğ Ekin’ (İlhami Çiçek’in Anısına) adıyla yayımlandı.

Eserleri;

Satranç Dersleri -1983
Göğ Ekin (İlhami Çiçek’in Anısına) – 1991

Çiçek’in şiirlerinde belli bir ideoloji, ucu belli bir dünya görüşü için yeterli veri yoktur. Hem tematik açıdan hem de kullandığı dil bakımdan sanatkâr, şiirini ideolojiden kurtarıp salt estetik kaygıların üzerine temellendirdi. Şiirlerinin merkezinde modern insanın türlü açmazlarıyla bunalımlarını, acılarını, örselenmişliklerini, kimi zaman da umutlarını işledi. Yoğun bir hüzün, yalnızlık, intihar düşüncesi ve anlaşılamamanın trajedisi şiirlerinin temel konu ve izlekleri arasında yer aldı. Herkesin kaba ve kalabalık dünyasından uzak, toplumsal alanla arada açılan mesafede uyumsuz, kırgın ve kötümser bireyin derin sorgulamalarına yer verdi.

Şiir yazmaya başladığı ilk yıllarda geleneksel nazım şekillerini kullanan Çiçek, sonraki dönemlerinde vezin, kafiye gibi ahenk unsurlarına pek aldırış etmeksizin daha ziyade serbest tarzda, metaforik ve imge yüklü şiirler yazdı. Başta İslami ögeler olmak üzere çok sayıda metinler arası unsurları içeren ve “anlatım”ın öncelikli olduğu şiirleri zengin gönderimleriyle dikkat çekti. Yazdığı az sayıda hikâyede olay örgüsünü geri planda tutan sanatkâr; birtakım kesitleri, psikolojik ve sembolik unsurları esas aldı. Şiirlerinde sıklıkla kullandığı oyun, yol, ay metaforlarına hikâyelerinde de yer verdi ve tabiatın dilini okuyan insanın çağa tanıklık öyküsünü yazdı.

Dostoyevski, Cengiz Aytmatov, Kemal Tahir’i beğeniyle okuyan, Nurettin Topçu’nun tüm eserlerini dikkatle inceleyen Çiçek; Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Attilâ İlhan, Edip Cansever, Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirlerini önemsedi. Şiirlerinde divan ve halk edebiyatının, II. Yeni’nin, İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu gibi şairlerin etkisi izlenmekle beraber kendine özgü estetik bir dil geliştirdi. Yirmi dokuz yaşında hayata veda eden, melankolinin sanatkâr muhayyileyi besleyen ama bir o kadar da tahrip eden yönüyle yaşayan şair, edebiyat dünyasının ‘dalgınlığına gel’diği sanatkârlardan biri olarak Türk edebiyatı tarihindeki yerini aldı.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir