Akdeniz Havzası’nda Doğal Afetler Neden Artıyor?

2015 yılındaki Paris Anlaşması, 2023 yılındaki G20 Zirvesi ve yakın zamanda yayınlanan Yeni Delhi’deki Liderler Bildirgesi, gelecek nesillerin tarih kitaplarında okunması gereken önemli olaylardan!

Bu anlaşmaların ana fikri, mevcut teknolojik gelişmelerin doğanın dengesini bozduğu ve küresel ısınmayı artırdığı dikkate alınarak, bundan sonra üretilecek teknolojilerin doğaya zarar vermeyen ve küresel ısınmayı azaltacak şekilde üretilmesi gerektiği.

Anlaşmalara imza atan ülkeler, özellikle emisyonların olumsuz etkilerini bir an önce azaltmak için eski üretim yöntemlerinden, yani sanayi devrimi dönemi teknolojilerinden vazgeçmesi gerektiği sözünü verdiler.

Peki bu ülkeler neden verdikleri bu sözü tutmadılar, sorun ne? Eski teknolojiyi yıkıp yerine yeniyi getirmenin maliyeti.

Örneğin, dünyanın en büyük ekonomisi ABD, günümüz ekonomik koşullarında, bunun gerçekleştirilemez olduğunu belirterek Paris Anlaşması’ndan çekildi, daha sonra anlaşmaya geri döndü.

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de gerçekleştirilen G20 Zirvesi’nde iklim anlaşması yeniden incelendi ve anlaşma hiçbir itirazla karşılaşmadan yeniden katılımcı ülke liderleri tarafından imzaladı. Yeni anlaşma Paris Anlaşması hükümlerine dayanıyor.

Buradaki önemli nokta, emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 43 oranında azaltması ve küresel ısının 2019 seviyesi ortalamasına çekilmesi.

G20 Zirvesi’nde imzalanan anlaşma da Paris Anlaşması gibi havada mı kalacak? Anlaşmalara imza atan ülkeleri kontrol edecek bir mekanizma oluşturulamayınca, uluslararası örgütlerin yapacağı pek fazla bir şey kalmıyor.

Küresel ısınma, Akdeniz Havzası’nda yer alan İspanya, Portekiz, Türkiye, Fas, Libya, İsrail, Tunus ve Suriye’de kuraklık ve ardından aşırı yağışlar ya da orman yangınları gibi pek çok doğal afete neden oldu.

Bu doğal afetlerden sonuncusu ve en yıkıcısı Libya’nın doğusunda yaşanan ve binlerce can kaybına neden olan sel felaketi.

Bilim insanları, Akdeniz’de yaşanan doğal afetlerin en önemli nedeninin küresel ısınma olduğunu doğruladı.

Uluslararası ve yerel bir çok kurum, son 10 yıldır Akdeniz’e komşu bölgelerde sıcaklıkların arttığını belirterek, bölge için uyarılar yapıyordu.

Paylaşın

Ağustos Ayında Yağışlar Yüzde 60 Azaldı

Ağustos ayı yağışları İzmir’in kuzeyi, Aydın, Mersin, Niğde, Hatay, Kayseri, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt çevreleri hariç, diğer tüm bölgelerde normallerine göre yüzde 60-80 arasında azaldı.

İl geneli yağışlarda en fazla yağış ise 106,5 milimetre ile Rize’de gerçekleşti. En az yağış alan il ise 0,4 milimetre ile Mardin oldu. Normaline göre en fazla azalma gösteren il yüzde 96 ile Amasya oldu. Normaline göre 3 gün olan Türkiye genelinde ağustos ayındaki ortalama yağışlı gün sayısı, bu ağustos ayında 2,6 gün olarak belirlendi.

Yağışlı gün sayıları en çok olan bölge ve iller Doğu Karadeniz, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde 5-10 gün, Trabzon ve Rize çevrelerinde ise 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Bu yıl dünya genelinde El Nino sıcakları ve etkileriyle her geçen gün daha çok hissedilen iklim krizine bağlı sebeplerle ağustos ayı yağışlarında ciddi bir azalma görüldü. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2023 Ağustos yağışlarına yönelik hazırladığı rapora göre, Türkiye geneli ağustos ayı yağışları, normalinin ve geçen yıl ağustos ayı yağışlarının altında gerçekleşti.

Ortalama 6,4 milimetre yağışın yaşandığı 2023 Ağustos’ta, 14,8 milimetre olan ağustos ayı normaline göre (1991-2021) yüzde 57, 16,1 milimetre olan 2022 Ağustos yağışına göre de yüzde 60 oranında düşüş yaşandı. Yağışlar, normaline göre Türkiye’nin 7 bölgesinde de azaldı. Geçen yıla göre ise sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde artış görüldü.

Meteoroloji’nin ağustos ayına yönelik Normalin Yüzdesi Metodu’na (PNI- Percent of Normal Index) göre hazırlanan meteorolojik kuraklık durumunu gösteren Türkiye haritasında ise Marmara Bölgesi’ne, Karadeniz’in neredeyse tamamı ve diğer bölgelerin büyük kısmına “şiddetli kurak (acil durum)” olarak yer verildi.

Ağustos ayı yağışları İzmir’in kuzeyi, Aydın, Mersin, Niğde, Hatay, Kayseri, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt çevreleri hariç, diğer tüm bölgelerde normallerine göre yüzde 60-80 arasında azalma gösterdi. İl geneli yağışlarda en fazla yağış ise 106,5 milimetre ile Rize’de gerçekleşti.

En az yağış alan il ise 0,4 milimetre ile Mardin oldu. Normaline göre en fazla azalma gösteren il yüzde 96 ile Amasya oldu. Normaline göre 3 gün olan Türkiye genelinde ağustos ayındaki ortalama yağışlı gün sayısı, bu ağustos ayında 2,6 gün olarak belirlendi. Yağışlı gün sayıları en çok olan bölge ve iller Doğu Karadeniz, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde 5-10 gün, Trabzon ve Rize çevrelerinde ise 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Yeni İklim Raporu: Zaman Daralıyor

Kasım ayında Dubai’de yapılacak 28’inci İklim Konferansı öncesi yeni bir iklim raporu yayınlayan Birleşmiş Milletler (BM), raporunda iklim hedeflerine ulaşmak için gösterilen çabaların yetersiz olduğunu açıkladı.

İklim hedeflerine ulaşmak için gösterilen çabalar yeterli seviyede olmadığı belirtilen raporda, küresel ısınma ile mücadelede zamanın daraldığı uyarısı yapılırken dünya genelindeki sera gazı emisyonlarının küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılmasını öngören modellerle örtüşmediği dile getirildi.

Rapora göre, Paris İklim Anlaşması’nın merkezinde yer alan Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler) Paris’te kabul edilen iklim hedeflerine ulaşmak için yeterli değil. BM İklim Sekreterliği, 1,5 derece hedefine ulaşabilmek için 2030 yılına kadarki emisyon tasarruf hedeflerinde 20,3 ile 20,9 gigatonluk açık bulunduğuna dikkat çekti. Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmanın sanayileşme öncesi döneme göre 2, mümkün olursa 1,5 derece ile sınırılandırılmasını öngörüyor.

BM’nin son raporu, Küresel Emisyonlar Durum Değerlendirmesi’nin (Global Stocktake) bir parçasını oluşturuyor. Raporda, Paris iklim hedeflerine ulaşılabilmesi için hem daha iddialı tasarruf hedeflerine hem de bu hedeflerin hayata geçirilmesine ihtiyaç olduğu belirtildi. İklim değişikliği ile mücadelenin temel ayaklarının yenilenebilir enerjilerin yaygınlaştırılması ile fosil enerjilerinden vazgeçilmesi olduğuna dikkat çekildi.

45 sayfalık raporda, küresel ısınmanın kalkınmayla ilgili kaydedilen ilerlemeye de zarar verdiği vurgulandı. Zengin sanayileşmiş ülkelerin yoksul ülkelere iklim yardımlarının arttığı belirtilirken daha fazla yardımın şart olduğu ifade edildi.

1,5 santigrat derece hedefi

1,5 santigrat derece hedefi, iklim değişikliğinin yıkıcı ve muhtemelen geri döndürülemez sonuçlarından kaçınmak için küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere (1850-1900) kıyasla 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı amaçlayan 2015’teki Paris iklim görüşmelerinde kabul edildi.

Öte yandan Hindistan’ın başkenti Delhi’de düzenlenecek G20 Zirvesi öncesi açıklamalarda bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele etmek için “1,5 santigrat derece hedefinin” korunmasının hayati önemini vurguladı.

Guterres, dünya GSYİH’sının yüzde 85’ini ve küresel emisyonların yüzde 80’ini oluşturan G20 ülkelerinin, 1,5 santigrat derece küresel ısınma hedefinin tutturulmasında öncülük etmesi gerektiğini belirtti.

Guterres, büyük emisyon salınım yapan ülkelerin emisyon salınımlarını azaltmak için ekstra çaba sarf etmeleri ve gelişmekte olan ekonomilere bu emisyon salınım azaltmaları konusunda da destek vermeleri gerektiğini vurguladı. Guterres ayrıca G20 içindeki gelişmiş ülkelere, gelişmekte olan ülkelere yönelik taahhütlerini yerine getirerek liderlik etmeleri çağrısında bulundu.

Gelişmiş ülkelerin 2040 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı taahhüt ettiğini, gelişmekte olan ekonomilerin ise 2050 yılına kadar bu hedefi hedeflemesi gerektiğini söyleyen Guterres ayrıca, OECD ülkelerinin 2030 yılına kadar kömürü aşamalı olarak bırakmalarını, diğer ülkelerin de 2040 yılına kadar aynı şeyi yapmalarını önerdi.

Paylaşın

Bilim İnsanları Endişeli: Antarktika Tahmin Edilenden İki Kat Fazla Isındı

Yeni yayımlanan bir araştırma, Antarktika’nın her 10 yılda 0,22 ila 0,32 derece ısındığını ortaya koydu. Daha önceki iklim modelleri kıtadaki ısınma oranını 0,18 derece olarak tahmin ediyordu.

Sıcaklıkların yükselmesine karşı daha kırılgan olduğu değerlendirilen Batı Antarktika’da, ısınma oranlarının daha önceki iklim modellerinin ortaya koyduğundan iki kat fazla olduğu belirlendi. Kıtanın bu bölümündeki buz tabakasının kırılması durumunda tüm dünyada su seviyesinin birkaç metre yükselebileceği tahmin ediliyor.

Dr. Kyle Clem, bölgedeki deniz buzlarının kaybının okyanusların ısınması ve deniz ekosistemiyle ilgili ciddi sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Küresel su seviyelerinin yükselmesininse, tüm dünyada görülmemiş seviyede sel ve su taşkınlarına yol açabileceği belirtiliyor.

İklim değişikliğiyle ilgili son bilimsel araştırma, Antarktika’daki ısınmanın daha önce tahmin edilenden neredeyse iki kat daha fazla olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, bu durum küresel su seviyelerindeki yükselişe ilişkin geniş kapsamlı sonuçlara neden olabilir.

Kıtada son 1000 yılın sıcaklıklarını tespit etmek için Antarktika’dan alınan 78 buz çekirdeğini inceleyen bilim insanları, ısınmanın doğal temponun dışında gerçekleştiğini tespit etti.

Nature Climate Change isimli bilimsel dergide yayımlanan araştırma, Antarktika’nın her 10 yılda 0,22 ila 0,32 derece ısındığını ortaya koydu. Daha önceki iklim modelleri kıtadaki ısınma oranını 0,18 derece olarak tahmin ediyordu.

Sıcaklıkların yükselmesine karşı daha kırılgan olduğu değerlendirilen Batı Antarktika’da, ısınma oranlarının daha önceki iklim modellerinin ortaya koyduğundan iki kat fazla olduğu belirlendi. Kıtanın bu bölümündeki buz tabakasının kırılması durumunda tüm dünyada su seviyesinin birkaç metre yükselebileceği tahmin ediliyor.

İklim bilimciler uzun süredir kutup bölgelerinin, gezegenin geri kalanından daha hızlı ısınmasını bekliyordu. Daha önce Kuzey Kutbu’nda da görülen bu fenomene “kutup amplifikasyonu” ismi verilmişti.

Independent Türkçe‘de yer alan habere göre; Bilimsel araştırmanın yazarlarından Dr. Mathieu Casado, Antarktika’da da kutup amplifikasyonuna ilişkin kanıtlar elde ettiklerini belirtirken, “Antarktika’da doğal değişkenliğin ötesinde bu kadar ciddi bir ısınma görmek çok endişe verici” diye konuştu.

Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden buz çekirdeği uzmanı Dr. Sarah Jackson, “Bulgular çok endişe verici. Gelecekteki su seviyesine ilişkin tahminlerimiz, bulduğumuz düşük ısınma oranlarına dayanıyordu. Modellerimiz, eriyecek buz miktarını olduğundan düşük tahmin etmiş olabilir” dedi.

Yeni Zelanda’daki Wellington Victoria Üniversitesi’nde iklim bilimci Dr. Kyle Clem ise, bölgedeki deniz buzlarının kaybının okyanusların ısınması ve deniz ekosistemiyle ilgili ciddi sonuçlar doğurabileceğini söyledi.

Küresel su seviyelerinin yükselmesininse, tüm dünyada görülmemiş seviyede sel ve su taşkınlarına yol açabileceği belirtiliyor.

Antarktika

Antarktika, Güney Yarımküre’nin en güneyinde bulunan ve Güney Kutbu’nu içeren kıta. Afrika ve Okyanusya’nın güneyinde olan ve içinde ülke bulunmayan tek kıta. Dünyanın en kurak yeridir, kıtanın bazı yerlerine 2 milyon sene yağmur yağmamıştır.

Güneydeki efsanevi kıtanın bulunması 200 yıllık bir arayıştan sonra; ancak 1840’ta başarıyla sonuçlanmıştır. Yelkenlisiyle kıyılar boyunca yaklaşık 2.000 km yol alan Charles Wilkes, denizlerden oluşan Kuzey Kutbu’nun tersine, Güney Kutbu’nun olduğu yerde gerçekten büyük bir kıta bulunduğunu kanıtlamıştır.

14,4 milyon km²’lik yüz ölçümüyle bu kıta neredeyse Afrika’nın yarısı büyüklüğündedir. Bu bölgenin içinde Güney Shetland, Güney Georgia gibi birkaç takımada da yer alır. Adı, “Arktika’nın karşısındaki” (Yunanca: Antarktikos) anlamına gelir. Antarktika’yı ortalama 2.000 m kalınlığında büyük bir buz katmanı zırh gibi örter.

Bir zamanlar “ulaşılamaz” diye adlandırılan kutup noktasında buzun kalınlığı 4.335 m’yi bulur. Bu buz kütlesi 24 milyon km³’lük hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturmaktadır. Kıyılarından kopan 350–600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1–3 m hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır.

Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross Buz Sahanlığı 540.000 km²’yi bulan alanıyla neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayının buzlardan kopardığı büyük parçalar yüzerek çevreye dağılır. Bu tür buzdağları arasında 20.000 km² büyüklüğe ulaşanlar olur.

Güney Kutbu’nda yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık yaz aylarında -20 °C’dir ve bu, güneyden fırtınalar estiğinde -70 °C’ye kadar düşebilir. Coğrafi Güney Kutbu noktasında bulunan ABD gözlem istasyonunda yapılmış ölçümlerde sıcaklığın yıllık ortalamasının -50 °C olduğu, en sıcak ayda ancak -29 °C’ye yükseldiği belirlenmiştir.

Yani yeryüzünün bu en büyük buzdolabının sıcaklığı Kuzey Kutbu’ndan ortalama 22 derece daha düşüktür. Antarktika’nın uluslararası telefon kodu +672’dir.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den “İklim Çöküşüne Giriyoruz” Uyarısı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, “iklim çöküşünün” başladığı uyarısında bulunarak, “Gezegenimiz kaynayan bir mevsimi -kayıtlardaki en sıcak yazı- daha yeni arkada bıraktı” dedi. 

BM Genel Sekreteri Guterres İngilizce’de yazın en sıcak günleri için kullanılan “köpek günleri”* deyimine atıfta bulunarak “Yazın köpek günleri yalnızca  havlamakla kalmıyor, ısırıyor” dedikten sonra insanlığın dizginlerini salıverdiği fosil yakıtlara bağımlılığının sonuçlarını sıraladı.

António Guterres, iklim krizinin dünya çapında gitgide daha aşırı hava koşullarını tetiklemeye devam ederken, liderlere “şimdi iklim çözümleri için ateşi körükleme” çağrısında bulundu.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) raporu Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in kuzey yarımkürede küresel ısınma rekorlarının kırıldığı 2023 yazının yol açtığı gelişmelere yönelik çarpıcı ifadelere yer verdiği bildirisiyle eş zamanlı olarak yayımlandı.

WMO raporu her yıl 7 Eylül’de kutlanan “mavi gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” arifesinde yayınlandı. 2023 kutlamalarının teması Temiz Hava İçin Birlikte, hava kirliliğinin üstesinden gelmek üzere ortaklıkları güçlendirme, yatırımları artırma ve sorumluluğu paylaşma ihtiyacına odaklanıyor.

Dünya, yazılı kayıtlara geçen -büyük bir farkla- en sıcak Ağustos ayını ve 2023 Temmuz’undan sonra tarihte şimdiye kadarki en sıcak ikinci ayı geride bıraktı. Haziran’ı da içine alan verilerle birlikte yerküre tarihte bugüne kadarki en sıcak üç aylık dönemi geçirmiş oldu. 2023, genel olarak, 2016’dan sonra kaydedilen ikinci en sıcak yıl oldu.

“İklim çöküşünün” başladığı uyarısında bulunan BM Genel Sekreteri, “Gezegenimiz kaynayan bir mevsimi -kayıtlardaki en sıcak yazı- daha yeni arkada bıraktı” dedi.

Guterres İngilizce’de yazın en sıcak günleri için kullanılan “köpek günleri”* deyimine atıfta bulunarak “Yazın köpek günleri yalnızca  havlamakla kalmıyor, ısırıyor” dedikten sonra insanlığın dizginlerini salıverdiği fosil yakıtlara bağımlılığının sonuçlarını sıraladı.

BM Genel Sekretei, iklim krizinin dünya çapında gitgide daha aşırı hava koşullarını tetiklemeye devam ederken, liderlere “şimdi iklim çözümleri için ateşi körükleme” çağrısında bulundu.

Genel Sekreter’in açıklamasının hemen ardından yayımlanan 2023 WMO Hava Kalitesi ve İklim Bülteni, dünyanın dikkatini sıcak hava dalgalarının yol açtığı tahribata çekiyor.  WMO, yüksek sıcaklıkların yalnızca kendi başlarına bir tehlike olmakla kalmadığını, aynı zamanda hava kirliliğini de tetiklediklerini belirtiyor.

2022 verilerine dayalı olarak hazırlanan rapor, geçtiğimiz yıl sıcak hava dalgalarının hava kalitesinde nasıl tehlikeli bir düşüşü  körüklediğini gösteriyor.

WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, raporun bulgularına ilişkin açıklamasında “Sıcak hava dalgaları, insan sağlığı, ekosistemler, tarım ve esasen gündelik yaşamlarımız üzerindeki zincirleme etkileriyle hava kalitesini kötüleştiriyor” dedi. Taalas, kısır döngüden çıkabilmek için iklim değişikliği ve hava kalitesinin birlikte ele alınması gerektiğini söyledi.

“İklim değişikliği demleniyor”

İklim değişikliği, sıcak hava dalgalarının sıklığını ve yoğunluğunu artırıyor. Bülteni derleyen Küresel Atmosfer İzleme ağındaki WMO bilim görevlisi Lorenzo Labrador, “Orman yangınlarından çıkan duman[ın], sadece hava kalitesini ve sağlığını etkilemekle kalmayıp, bir cadı kazanındaki gibi aynı zamanda bitkilere, ekosistemlere ve mahsullere de zarar veren ve atmosferde daha fazla karbon salımına ve dolayısıyla daha fazla sera gazına yol açan kimyasallar içer[diğini]” açıklıyor.

Geçtiğimiz yaz kuzey yarım küredeki sıcak hava dalgası, zararlı parçacıklar ve azot oksitler benzeri reaktif gazlar türünden kirletici konsantrasyonların çoğalmasına neden oldu. Avrupa’da, yüzlerce hava kalitesi izleme alanı, sekiz saate kadar varan sürelerde Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ozon hava kalitesi alarm düzeyi olan 100 μg m3 (metreküpte 100 mikrogram) üzerinde değerler kaydetti.

Isı söz konusu olduğunda, kentlerde yaşayanlar genellikle sıcak havalardan en yoğun biçimde etkileniyorlar. Yoğun altyapı ve çok sayıda yüksek binayla kuşatılan kentsel alanlar, kırsal çevreye kıyasla çok daha yüksek sıcaklıklarla karşı karşıya kalıyorlar.

Bu etki genellikle bir “kentsel ısı adası” oluşumu olarak adlandırılıyor. Gece gündüz sıcaklık farkının büyüklüğü değişebilir ancak geceleri 9° C’ye  kadar ulaşabilir. Sonuçta kentlerde yaşayan ve çalışan insanlar, geceleri bile tehlikeli ısı stresi altında kalabilirler.

Ancak, Brezilya’nın São Paulo kentinde yapılan bir araştırma kapsamında hem sıcaklık hem de CO2 ölçümlerinin, iklim değişikliği için doğa temelli çözümlerin yararlarını gösterdi. Şehirlerde daha fazla yeşil alan sağlanarak olumsuz etkilerin kısmen azaltıldığını gösterdi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: 2023 İnsanlık Tarihinin En Sıcak Yılı Olacak

Petrol, gaz ve kömürün yakılmasından kaynaklanan sera gazları atmosfere karıştıkça aşırı ısı birikmeye devam ediyor. Copernicus İklim Değişikliği Servisi, 2023’ün insanlık tarihinin en sıcak yılı olacağını kaydetti.

“Yaşadığımız üç ay yaklaşık 120.000 yılın, yani insanlık tarihinin en sıcak ayları” diyen Copernicus İklim Değişikliği Servis Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, “Kuzey Yarımküre’nin normal bir kış geçirmesi halinde, 2023’ün insanlığın yaşadığı en sıcak yıl olacağını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), 2023’ün insanlık tarihinin en sıcak yılı olacağını kaydetti.

Yayınlanan raporda, yaz boyunca Kuzey Yarımküre’de küresel sıcaklıkların rekor düzeyde seyrettiği bildirildi. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında ortalama küresel sıcaklık 16.77 santigrat derece (C) oldu ve bir önceki 2019 rekoru olan 16.48 C’yi geride bıraktı.

C3S Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, “Yaşadığımız üç ay yaklaşık 120.000 yılın, yani insanlık tarihinin en sıcak ayları” dedi. Burgess, Kuzey Yarımküre’nin “normal” bir kış geçirmesi halinde, “2023’ün insanlığın yaşadığı en sıcak yıl olacağını söyleyebiliriz” diye konuştu.

Geçtiğimiz ay, kayıtlara geçen en sıcak Ağustos ayıydı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, “İklim çöküşü başladı. Bilim insanları fosil yakıt bağımlılığımızın nelere yol açacağı konusunda uzun zamandır uyarıda bulunuyor.” dedi.

Son üç ayda Asya, Afrika, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı vuran sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve orman yangınlarının ekonomiler, ekosistemler ve insan sağlığı üzerinde dramatik etkilere neden olduğu değerlendirmesi yapılıyor.

Rekor seviyedeki küresel deniz yüzeyi sıcaklıkları, Kuzey Atlantik ve Akdeniz’i vuran deniz ısı dalgaları ile yaz boyunca sıcaklığın artmasında önemli bir rol oynadı.

Rapora göre 2023’ün ilk sekiz ayındaki ortalama küresel sıcaklık, 2016’nın sadece 0,01 santigrat derece altında kalarak kayıtlardaki en sıcak ikinci sıcaklık olacak. Çoğunlukla petrol, gaz ve kömürün yakılmasından kaynaklanan sera gazları, Dünya atmosferine karıştıkça bu aşırı ısı birikmeye devam ediyor.

Bilim insanlarına göre okyanuslar, sanayi çağının başlangıcından bu yana insan faaliyetlerinin ürettiği aşırı ısının yüzde 90’ını emdi. Ortalama okyanus sıcaklığı nisan ayından bu yana düzenli olarak mevsimsel sıcaklık rekorlarının üzerine çıkıyor.

Uzmanlar, daha sıcak okyanusların aynı zamanda karbondioksiti (CO2) daha az emerek küresel ısınmanın kısır döngüsünü daha da kötüleştirdiğine dikkat çekiyor. Bilim insanları mevcut El Nino’nun en kötü etkilerinin 2023’ün sonunda ve gelecek yıl hissedilmesini bekliyor.

2015 Paris iklim zirvesinde ülkeler, küresel sıcaklık artışlarını sanayi öncesi seviyelerin “çok altında” 2 santigrat derecede tutmayı kabul etti ve 1.5 C’lik bir hedef belirledi. BM uzmanları tarafından bu hafta yayınlanacak bir rapor, dünyanın bu hedefe ulaşma yolunda kaydettiği ilerlemeyi değerlendirecek.

“Küresel Durum Değerlendirmesi” olarak adlandırılan raporun, ülkelerin taahhütlerini yerine getirme konusunda oldukça geride olduklarını göstermesi bekleniyor.

C3S bulguları, dünyanın dört bir yanındaki uydulardan, gemilerden, uçaklardan ve hava istasyonlarından alınan milyarlarca ölçüm kullanılarak bilgisayar tarafından oluşturulan analizlerden elde edildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Okyanus Ve Deniz Sıcaklığı Yeni Bir Rekor Kaydetti

Tüm okyanus ve denizlerde ortalama su sıcaklığının yaklaşık iki haftadır 21,1 derece seviyesinde olduğu bildirildi. Okyanus suyu sıcaklıkları ile ilgili verilerin düzenli olarak kayıt altına alındığı son 40 yılda, hiçbir zaman bu kadar yüksek bir su sıcaklığına şahit olunmadığı ve 21,1 derecelik sıcaklığın Ağustos ayı için dahi çok fazla olduğu belirtiliyor.

Sene başında kamuoyu ile paylaşılan bilimsel bir araştırma raporunun sonuçlarına göre, dünya genelinde deniz ve okyanus sularının ısınma hızı, 1980’li yıllardan bu yana üç kat hızlanmış durumda. Pennsylvania Üniversitesi Öğretim Üyesi Michael Mann, “İklim nötr bir dünyaya ulaşamadığımız sürece bu ısınma trendi devam edecek ve biz her yıl okyanuslarda yeni rekorlar ölçeceğiz” diyor.

Okyanusların yüzeyindeki su sıcaklığı yeni rekor seviyelere çıktı. Hava durumu verileri ile iklimsel olayları modelleştirme üzerine çalışmalar yapan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Maine Üniversitesi tarafından düzenlenen Climate Reanalyzer adlı internet platformu, küresel çapta tüm okyanus ve denizlerde ortalama su sıcaklığının yaklaşık iki haftadır 21,1 derece seviyesinde olduğunu bildirdi. Okyanus suyu sıcaklıkları ile ilgili verilerin düzenli olarak kayıt altına alındığı son 40 yılda, hiçbir zaman bu kadar yüksek bir su sıcaklığına şahit olunmadığı ve 21,1 derecelik sıcaklığın Ağustos ayı için dahi çok fazla olduğu belirtiliyor.

Okyanus ve denizlerdeki su sıcaklığının anormal derecede artması, yaklaşık altı aydan bu yana yaşanan bir olgu. Geçen Mart ayından beri su sıcaklığı her ay, bir önceki aya oranla artıyor. Daha önce son rekor sıcaklık, 2016 yılının Mart ayında 21 derece ile ölçülmüştü. Geçen Nisan ayında, ortalama okyanus sıcaklığının ilk kez 21,1 dereceye ulaştığı duyuruldu.

Dünyadaki deniz ve okyanuslarda su sıcaklığının bu seviyelere çıkmasının ana sebebi olarak sera gazları gösteriliyor. Uzmanlar bu gazlar nedeniyle oluşan sıcaklığın yüzde 90’dan fazlasının okyanuslar tarafından emildiğini dile getiriyor. Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nden (PIK) Anders Levermann, sıcaklık artışının görünürde çok az ve ondalık rakamlarla ifade edilecek kadar düşük olsa bile, bunun tahayyül edilmesi zor miktarda fazla suyun ısınması anlamına geldiğini ifade ederek, suyun havaya oranla sıcaklığı üç bin kat daha fazla emdiğini vurguluyor.

Gezegenimizde, yıl içinde okyanus suyu sıcaklığı iki kez pik yapıyor. Bunlardan ilki Mart ayında, güney yarımkürede yaz mevsimi sona ererken, diğeri de Ağustos ayında kuzey yarımkürede yaz mevsimi bitmek üzere iken. Levermann, güney yarımkürede okyanuslarla kaplı alanın çok daha fazla olduğunu belirterek, “Bu nedenle bu bölgenin yaz etkisinin genelde daha baskın” olduğunu vurguluyor. Levermann’a göre, bu yıl Ağustos ayında ortalama su sıcaklığının bu derece yüksek olmasının sebebi ise, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde yaşanan daha önce görülmemiş sıcaklıklar.

Geride kalan on yıllarda, Atlas Okyanusu’nun kuzey yarımkürede kalan kısmında, 1 Ağustos’lardaki ortalama sıcaklık 23,6 dereceydi. Ancak içinde bulunduğumuz 2023’ün 1 Ağustos günü bu veri 25 derece, yani nerede ise bir buçuk santigrat daha fazla tespit edildi. “Bu çok büyük bir artış” diyen Levermann, bu olağanüstü artışın El Nino fenomeni ile bir ilgisi olmadığını vurgulayarak, gündeme gelen El Nino’nun henüz başlangıç safhasında olduğunu dile getiriyor. Ancak Anders Levermann’ın, atmosferdeki sıcak hava dalgaları dışında, son aylarda Kuzey Atlantik’teki sıcaklık artışının nedenlerine dair bazı teorileri var.

İklim araştırmacısı Levermann, küresel ısınmanın bir sonucu olarak Körfez Akıntısı’nın (Gulfstream) on yıllardan bu yana zayıfladığını ve aslında bunun Kuzey Atlantik’te soğumaya yol açması beklenebilecek iken, birbirine bağlı iki akıntıdan biri durunca bir sıcaklık birikmesi yaşanıyor olabileceğini belirtiyor. ABD’nin doğu kıyılarına paralel olarak İzlanda’nın güneyine kadar taşınan sıcak suyun, söz konusu akıntının zayıflaması sonucu İspanya ve Fransa açıklarında kaldığını ve daha güneye gidemediği için burada biriktiği tezini ortaya atan Levermann, böyle bir olasılığın mümkün olabileceğini ifade ediyor.

Yaşanan sıcaklık artışının denizlerdeki ekolojik sistem için bir felaket anlamına geldiğini aktaran Levermann, bu sistemin istikrara karadaki yaşam alanlarından daha fazla alışkın olduğunu belirterek, olası değişimlere karşı çok hassas olduklarını vurguladı. Balıkçıların, deniz ve okyanus suyu sıcaklığındaki artışın etkilerini yaşayacağını dile getiren Anders Levermann, “Darmadağın ettiğimiz sayısız besin zinciri ve ağı var” diyor.

Körfez Akıntısı’ndaki yön değişikliğinin Kuzey Atlantik bölgesinde, El Nino’da yaşanana benzer bir şekilde atmosfere daha fazla sıcaklık taşıdığını da dile getiren Levermann, bunun da aşırı hava olayları riskini arttırdığını belirtiyor.

“Her yıl yeni bir rekor”

Sene başında kamuoyu ile paylaşılan bilimsel bir araştırma raporunun sonuçlarına göre, dünya genelinde deniz ve okyanus sularının ısınma hızı, 1980’li yıllardan bu yana üç kat hızlanmış durumda. İki ayda bir yayınlanan Advances in Atmospheric Sciences (Atmosfer Bilimlerindeki Gelişmeler) adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları, suyun 2 bin metre kadar derinliğindeki katmanlarda 2022 yılında ölçülen sıcaklığın rekor seviyede olduğunu ortaya koyuyor. Bilim insanlarına göre bu rekor 2023’te büyük olasılıkla kırılacak. Söz konusu araştırmanın raportörlerinden, Pennsylvania Üniversitesi Öğretim Üyesi Michael Mann, “İklim nötr bir dünyaya ulaşamadığımız sürece bu ısınma trendi devam edecek ve biz her yıl okyanuslarda yeni rekorlar ölçeceğiz” diyor.

Okyanusların, sıcaklığı depolamasından dolayı iklim sisteminin uzun vadeli bir hafızaya sahip olduğunu belirten Levermann, “Doğal gaz, petrol ve her şeyden önemlisi kömür yakmayı bırakmalıyız. Zira atmosferdeki sıcaklık, biz karbondioksit üretmeyi bıraktıktan sonra daha uzun süre düşmeyecek” uyarısında bulunuyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Temmuz “En Sıcak Ay” Oldu: Korkunç Sonuçları Olacak

Temmuz 2023 küresel bazda “en sıcak ay” olarak kayıtlara geçerken, Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, bu durumun “gezegen için korkunç sonuçları olacağına” dikkat çekti.

Avrupa Birliği’ne bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi, Temmuz 2023’ün ölçümlerin yapılmaya başladığı dönemden bu yana “en sıcak ay” olarak kayıtlara geçtiğini duyurdu. Küresel ortalama sıcaklık sanayi öncesi dönemindeki seviyenin 1,5 santigrad derece üzerine çıkmış oldu.

Copernicus’tan Salı günü yapılan açıklamada, geçen ay ortalama yüzey hava sıcaklığının 0,33 santigrad derece artarak, 2019 Temmuz’undaki 16,63 dereceyi geride bıraktığı belirtildi. Temmuz’da sıcaklık 1991 ve 2020 yılları arasındaki ortalama küresel sıcaklığın 0,72 santigrad derece üzerindeydi.

Copernicus ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Temmuz ayında yaptıkları açıklamada, bu yıl sıcaklık rekoru kırılma ihtimalinin yüksek olduğunu duyurmuştu. Verilere göre 2023’te son yılların ortalamasının 0,43 santigrad derece üzerine çıkıldı.

DW Türkçe’nin aktardığına göre, Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, bu durumun “gezegen için korkunç sonuçları olacağına” dikkat çekti. Burgess giderek daha sık aşırı hava olaylarının yaşandığını belirterek, sera gazı emisyonlarının azaltılması gerektiğini ifade etti.

Copernicus’un verilerine göre Temmuz ayında Kuzey Avrupa’nın büyük bölümü ile Karadeniz, Ukrayna ve Rusya’nın kuzeybatısında şimdiye dek olduğundan daha fazla yağış kaydedildiği belirtildi. İtalya ve Güneydoğu Avrupa’da ise kuraklık yaşandı. Şu an kışın yaşandığı Güney Kutbu’nda deniz buzulları uydu gözlemlerinin yapılmaya başladığı dönemden bu yana en düşük seviyesinde ölçüldü.

Paylaşın

İklim Krizi, Türkiye’nin Gıda Güvenliği İçin Ciddi Tehdit

İklim krizi artık Türkiye’nin gıda güvenliği için ciddi bir tehdit. Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi İrem Daloğlu Çetinkaya, “Yağış ve sıcaklık desenleri değişiyor, bunlar tarımsal üretimi zorlayan ve gıda kıtlığını etkileyen faktörler” diyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Tarım Kurulu Başkanı ve üretici Melisa Tokgöz Mutlu, iklim beklentilerinin tutmadığını ve tarımsal üretimin planlamadığını söylüyor ve ekliyor:

“Tarımda o sezonun iklim ve yağış beklentileri çok önemlidir. Toprağın kuru kalması, yağış alması ve tekrar kuru kalması gereken sezonları vardır. Ama bu sezonlar tamamıyla kaydı. Geldiğimiz noktada iklim kriziyle beraber artık yağışları kontrol edemez hale geldik.”

Mutlu, bu senenin “verim yılı” olması beklenirken, tam tersi biçimde birçok mahsulde sorun yaşandığını aktarıyor: “Hiç beklemediğimiz bir anda inanılmaz bir yağmur yedik. Birçok ürünün hasadıyla ilgili problem yaşadık. O yağış sürecinde patates tarlalarına girilemedi.

Eskiden Mayıs ortasında kiraz çıkmasını beklerken şimdi Haziran başına kaydı. Haziran başında kiraz inanılmaz büyük bir yağmur yedi. Kayısı çok kötü yağmur yediği için bu sene kayısı alamadık.”

BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk‘ün haberine göre; Önce yağış, sonra soğuk ve don. Hemen ardından yüksek sıcaklıklar. İklim krizine bağlı bu ani ısı değişiklikleri, tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Yaz mevsimi olmasına rağmen domatesin kilosu marketlerde 45-50 lirayı buluyor.

Yaz döneminde bollaşan domates, biber ve patlıcan gibi ürünler, her yıl bu aylardaki enflasyonu düşüren en önemli faktörlerdendi. Fakat TUİK’in açıkladığı Temmuz ayı enflasyon verilerinde fiyatı en çok artan gıda ürünleri arasında %20,1 ile sebze ve %15,7 ile taze meyve, listenin en başında yer aldı.

Bu yaz raflardaki meyve sebzede kalite istikrarını yakalayabilmek de oldukça zor. Peki, yaz aylarında enflasyonu düşürmesi beklenen meyve sebze fiyatları bu yaz neden çok yüksek?

Antalya hallerindeki veriler, Türkiye’nin genelini yansıtan bir ayna gibi. Antalya Ticaret Borsası’nın açıkladığı Temmuz verilerine göre, ildeki hallerde domates, sebze ve meyve miktarında rekor seviyede azalma var.

Fiyatlarındaki artış da son 8 yılın ortalamasının en yüksek seviyesinde. Temmuz’da Antalya hallerindeki domates miktarı geçen aya göre %39,78, geçen yıla göre %31,35 oranında azaldı. Domatesin fiyatı da geçen aya göre %70, geçen yıla göre de %124,76 yükseldi.

Sebze rekoltesi %52,59 azalırken, yıllık fiyatı %89,83 arttı, meyvenin yıllık üretimi %44,15 azaldı, fiyatı da yıllık %57,09 oranında yükseldi.

İklim krizi tarımı tehdit ediyor

Tarımsal verimlilikteki düşüşü sadece iklim koşulları ile açıklamak mümkün olmasa da, iklim krizi artık Türkiye’nin gıda güvenliği için ciddi bir tehdit.

Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi İrem Daloğlu Çetinkaya, “Yağış ve sıcaklık desenleri değişiyor, bunlar tarımsal üretimi zorlayan ve gıda kıtlığını etkileyen faktörler” diyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Tarım Kurulu Başkanı ve üretici Melisa Tokgöz Mutlu, iklim beklentilerinin tutmadığını ve tarımsal üretimin planlamadığını söylüyor:

“Tarımda o sezonun iklim ve yağış beklentileri çok önemlidir. Toprağın kuru kalması, yağış alması ve tekrar kuru kalması gereken sezonları vardır. Ama bu sezonlar tamamıyla kaydı. Geldiğimiz noktada iklim kriziyle beraber artık yağışları kontrol edemez hale geldik.”

Mutlu, bu senenin “verim yılı” olması beklenirken, tam tersi biçimde birçok mahsulde sorun yaşandığını aktarıyor:

“Hiç beklemediğimiz bir anda inanılmaz bir yağmur yedik. Birçok ürünün hasadıyla ilgili problem yaşadık. O yağış sürecinde patates tarlalarına girilemedi.”

“Eskiden Mayıs ortasında kiraz çıkmasını beklerken şimdi Haziran başına kaydı. Haziran başında kiraz inanılmaz büyük bir yağmur yedi. Kayısı çok kötü yağmur yediği için bu sene kayısı alamadık.”

Yaz yemeklerinde ilk akla gelen malzeme olan domates de marketlerdeki en pahalı ürünlerden biri. Gazeteci Ali Ekber Yıldırım durumu “Ani hava olayları ve ısı değişiklikleri sebebiyle bu sene mahsullerin hem kalitesinde hem de veriminde ciddi kayıplar yaşandı” diyerek açıklıyor:

“Bu sene tarlalara domates fideleri dikildikten sonra, aşırı yağış nedeniyle birçok yerde ürün bozuldu. Üretici fideyi tekrar dikmek zorunda kaldı, bu da maliyetleri artırdı. Sonra Temmuz ayı boyunca yaşanan aşırı sıcaklar domatesleri tam gelişmeden önce yaktı ve üretim azaldı.”

Adapazarı’nda üretim yapan ve Türkiye’nin her yerinden ürün alan Nergis Kılıç da bu sene domateste hem üretimin hem de kalitenin düştüğünü şöyle açıklıyor:

“Domates gerçekten yok. Ben eskiden domates alacağım zaman, şu kişi kaliteli domates veriyor derdim ve sipariş ederdim. Şimdi kendim Antalya’ya gidip ürünün başında durmadan gönderemiyorum, tıra kötü mal koyma ihtimalleri yüksek çünkü iyi mal çok az.”

Ürünlerin kalitesindeki sorun sadece domateste değil, başka birçok mahsulde yaşandı. Yıldırım, “Patates tohumları çok yağış sebebiyle tarlalarda çürüdü, hastalıklar ortaya çıktı ve ekstrem yağışlar yüzünden birçok üründe benzer durum yaşandı” diyor.

Mutlu’ya göre domates fiyatlarındaki artışın temel sebeplerinden biri girdi maliyetlerindeki artış. TÜİK’in son açıkladığı veriye göre Mayıs ayında Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi yıllık %33,2 arttı.

Sadece son bir ayda mazota %51,9 zam geldi, bu zam sadece üretimde değil, nakliyatta da maliyetleri artırdı. Dövizdeki hareketlilikle birlikte gübre fiyatlarında da son bir ayda %33’e varan artışlar görüldü.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar basın açıklamasında, nakliye giderlerinin artmasıyla gıda fiyatlarının katlanacağını belirtiyor.

Son akaryakıt zammıyla birlikte çiftçilere verilen mazot desteğinin eridiğini söyleyen Bayraktar, tarıma verilen tüm desteklerin 75’inin mazot vergisine gittiğini aktarıyor.

Öte yandan hem çiftçi artan maliyetler sebebiyle üretimden uzaklaşıyor hem de işçilerin yevmiye ücretleri giderek artıyor.

Daloğlu, “İklim değişikliği kaynaklı tatmin edici gelir sağlayamayan çiftçiler ya şehir değiştiriyorlar ya meslek değiştiriyorlar, iklim değişikliği her boyutta hayatımızı yavaş yavaş değiştiriyor ve etkiliyor” diyor.

Balık türleri azalıyor

İklim krizi denizlerdeki balık miktarı, çeşitliliği ve göç sezonlarını doğrudan etkiliyor. Türkiye iklim krizi, kaçak avlanma ve denizlerdeki kirlilik sebebiyle her geçen yıl daha az balık stokuyla karşı karşıya kalıyor.

2016’dan beri iklim krizinin Marmara Denizi’ndeki balıklar üzerine etkisini araştıran İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi akademisyenlerine ait araştırmalar, Marmara’da her yıl balık miktarında ve türlerinde azalma olduğunu belirledi.

Akdeniz’de de durum farklı değil. Üretici Firdevs Külekçioğlu iklim krizine bağlı olarak avlanma sezon sürelerinin değiştiğini ve tüm avlanma/yetiştirme pratiklerinin şaştığını anlatıyor:

“Ani ısı değişiklikleri sebebiyle balıkçılıkta mevsimler kaydı. Önceden Haziran ayında olan balık şimdi Temmuza kaydı. Her sezon belli bir avlanma süremiz var ancak Akdeniz’de bir göç balığı olan orkinos bu yaz geç geldi.”

“İklim krizi yüzünden artık bakanlığın belirlediği avlanma süresiyle balıkların geliş zamanı çakışmıyor. Bakanlık bu sebeple 30 gün olan avcılığı 45 güne artırdı ama ısı değişikliği bu önlemleri hiçe sayarak daha da artış gösteriyor.”

Türkiye’de gıda fiyatları artıyor

İklim krizinin tehdit ettiği gıda güvenliği, tüm dünyanın ortak sorunu. İspanya, Fransa ve İtalya gibi Akdeniz ülkeleri, özellikle son iki yıldır çok ciddi kuraklık yaşıyor.

Bunun yanı sıra, gıda ihracatında başı çeken ülkelerden Hollanda, Polonya ve Pakistan da iklim krizi sebebiyle düşen rekolteler sonucu uluslararası piyasada pasif kalıyor.

Tüm bunlara rağmen dünyada gıda fiyatları azalma eğilimindeyken, Türkiye’de artış gösteriyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksi, yıllık bazda yüzde 11,8 geriledi. Türkiye’de aynı dönemde gıda fiyatları yıllık bazda yüzde 61 yükseldi.

Türkiye ve dünya gıda pazarında yaşanan tüm bu gelişmeler, artan nüfusla birlikte iklim krizinin gıda güvenliğini her geçen gün daha çok tehdit edeceğini gösteriyor. Uzmanlara göre yapılabilecek en doğru şey, iklimi çok iyi gözlemleyerek planlı tarım yapmak.

Paylaşın

Okyanuslardaki Su Sıcaklığı Kayda Geçen En Yüksek Düzeyde

Dünya’nın oksijeninin yarısını üreten ve düzenli hava hareketlerini oluşturan iklim değişikliğinin etkisiyle ısınan okyanuslarda su sıcaklığı şu ana kadar kayda geçen en yüksek düzeyine çıktı.

Bilim insanları, okyanusların şu sıralarda neden bu kadar ısındığını inceliyor fakat kesin olarak söyledikleri şey şu: İklim değişikliği, okyanusların, küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarından giderek artan miktarda emerek ısınmasına yol açıyor.

Dr Burgess “Ne kadar çok fosil yakıt kullanırsak, okyanuslar o kadar daha fazla ısıyı emecektir. Bu da istikrarın sağlanması ve ısının düşürülmesinin çok daha uzun zaman alacağı anlamına geliyor.

Sulardaki ısının bu kadar yükselmesi gezegenin sağlığı açısından çok vahim sonuçlara yol açıyor. Avrupa Birliği’nin iklim değişikliğini izleyen kuruluşu Copernicus, bu hafta günlük ortalama deniz yüzeyi sıcaklığının 2016 yılının aynı dönemindeki son rekoru aştığını duyurdu.

Deniz yüzeyi sıcaklığı, yılın bu döneminin ortalamasının çok üzerinde 20,96 dereceye kadar çıktı. İklim dengesi açısından hayati öneme sahip olan okyanuslar, sıcaklığı emiyor, Dünya’nın oksijeninin yarısını üretiyor ve düzenli hava hareketlerini oluşturuyorlar.

Suların, ısındıkça, karbondioksit emme kapasitesi azalıyor. Bu da gezegenin ısınmasına yol açan atmosferdeki gazların miktarının daha fazla olması demek. Suların ısısının artması aynı zamanda buzulların eriyerek okyanuslara karışması ve deniz seviyelerinin yükselmesini de hızlandırabilir.

Isınan okyanuslar ve sıcak hava dalgaları deniz canlıları, örneğin balıklar ve balinalar gibi türlerin soğuk su arayışıyla göçmesine, bu da beslenme zincirinin bozulmasına yol açıyor. Uzmanlar bu nedenle sulardaki balık sayısının azalabileceği uyarısında bulunuyor. Suların ısınmasının bir başka sonucu da köpek balıkları gibi türlerin değişimden huzursuz olarak saldırganlaşması.

Meksika Körfezi’ndeki Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nde okyanusların ısınmasını gözlemleyen uzmanlardan Dr Kathryn Lesneski “Okyanusun suyu, içine girdiğinizde banyo suyu gibi. Şu anda Florida açıklarındaki mercan kayalıklarında yaygın beyazlaşma görülüyor ve birçok mercan resifi öldü bile” diyor.

İngiltere’de Plymouth Deniz Laboratuvarı’ndan Dr Matt Frost kirlenme ve aşırı avlanmaya da işaret ederek “Okyanuslar üzerinde oluşturduığumuz baskı tarihin en yüksek düzeyinde” diyor. Bilim insanları ayrıca okyanus sıcaklığı rekorunun zamanlamasını da kaygı verici buluyor.

AB’nin Copernicus İklim Değilikliği kuruluşundan Dr Samantha Burgess, okyanusların en sıcak olduğu ayın Ağustos değil Mart olması gerektiğini söylüyor. “Bu rekorun Ağustos’da kırılmış olması, suların önümüzdeki Mart ayında ne kadar daha ısınacağı konusunda beni endişelendiriyor” diye sürdürüyor.

Yukarıdaki grafikte şu anda okyanus sıcaklıklarının yılın bu dönemindeki ortalamalarından ne kadar yüksek olduğu görülebiliyor. Kırmızı çizgi 2023’ü temsil ediyor.

İklim değişikliğinin İskoçya kıyılarındaki etkilerini gözlemleyen İskoç Deniz Bilimleri Birliği’nden Profesör Mike Burrows “Bu değişimin ne kadar hızlı yaşandığını görmek korkutucu” diyor.

Bilim insanları, okyanusların şu sıralarda neden bu kadar ısındığını inceliyor fakat kesin olarak söyledikleri şey şu: İklim değişikliği, okyanusların, küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarından giderek artan miktarda emerek ısınmasına yol açıyor.

Dr Burgess “Ne kadar çok fosil yakıt kullanırsak, okyanuslar o kadar daha fazla ısıyı emecektir. Bu da istikrarın sağlanması ve ısının düşürülmesinin çok daha uzun zaman alacağı anlamına geliyor.

Geçen hafta kırılan deniz sıcaklığı rekoru, son olarak 2016’da Mart ayında aşılmıştı. Üstelik sıcak hava hareketi El Niño’nun en güçlü olduğu günlerde. El Niño, sıcak suların Güney Amerika’nın Batı sahillerinde yüzeye çıkarak küresel sıcaklıkların yükselmesine yol açan doğal bir iklim hareketi.

Şu an da yeni bir El Niño’nun başlangıcındayız. Fakat bilim insanları henüz çok kuvvetli olmadığını söylüyorlar. Bu da önümüzdeki aylarda El Niño kuvvetlendikçe okyanus ısısının, ortalamanın daha da üzerine çıkabileceğine işaret ediyor.

Bu yıl okyanus ısısı ortalaması rekoru kırılmadan önce İngiltere, Atlas Okyanusu’nun kuzeyi, Akdeniz ve Meksika Körfezi’nde bir dizi deniz ısınması dalgası yaşandı. Profesör Burgess “Yaşanan deniz sıcaklığı dalgaları, beklemediğimiz, sıradışı yerlerde yaşandı” diyor.

Birleşik Krallık sularında Meteoroloji Dairesi ve Avrupa Uzay Kurumu verilerine göre bu Haziran ayında su sıcaklığı ortalamanın 3 ile 5 derece üzerindeydi.

Florida’da deniz yüzeyi ısısı geçen hafta 38,44C’ye, bir sıcak su banyosu ile kıyaslanabilecek bir düzeye ulaştı. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Olayları kurumuna göre, normal olarak burada suyun sıcaklığının bu mevsimde 23C ile 31C arasında olması gerekiyor.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin verilerine göre deniz sıcaklığı dalgalarının sıklığı 1982 ile 2016 yılları arasında iki mislime çıktı ve bu dalgaların yoğunluğu ve süresi de 1980’den bu yana arttı. Son yıllarda hava sıcaklıkları dramatik artışlar gösterdi ama suların ısınması daha uzun sürüyordu. Şimdi okyanus sıcaklığındaki artışın da hızlandığına dair belirtiler var.

Bir teoriye göre de okyanusların derinliklerinde depolanmış büyük miktarlarda sıcaklık belki de El Niño ile bağlantılı olarak su yüzüne çıkıyor olabilir. Bilim insanları deniz yüzeyinin sıcaklığının, sera gazları nedeniyle artmaya devam edeceğini biliyorlardı ama yine de bu sıcaklığın neden bu yıl geçen yılların çok üzerinde çıktığını araştırmayı sürdürüyorlar.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın