İsveç, Türkiye’nin FETÖ Bağlantılı Dört Kişi Hakkındaki İade Talebini Reddetti

İsveç ile Türkiye arasında gerilimi yükseltecek karar. İsveç’te mahkeme Türkiye’nin 2016 yılındaki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantılı olduğunu iddia ettiği dört kişinin iade talebini reddetti.

İsveç’in TT haber ajansında dün yayımlanan habere göre iade talepleri 2019 ve 2020 yıllarında, yani İsveç, Finlandiya ve Türkiye’nin Ankara’nın iki İskandinav ülkesinin NATO üyeliklerine ilişkin kaygılarını gidermek üzere üçlü muhtıra imzalamasından önce yapıldı.

Haberde, İsveç yüksek mahkemesinin geçen yaz bu dört kişinin iadesinin yapılamayacağına karar verdiği ve hükümete bu karara uymaktan başka seçenek bırakmadığı belirtildi.

İsveç Dışişleri Bakanlığı bu haberin yazıldığı sırada konuya ilişkin açıklamada bulunmadı.

Türkiye, geçen ay yüksek mahkemenin gazeteci Bülent Keneş’in iadesini engelleme kararı almasını olumsuz bir gelişme olarak nitelemişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’nın İsveç’in NATO üyeliğini onaylanması için Keneş’in iadesini şart koşmuştu.

Finlandiya ve İsveç, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından NATO’ya katılmak için başvuruda bulunmuştu ancak üye olabilmeleri için Türkiye de dahil olmak üzere NATO üyesi 30 ülkenin onayı gerekiyor.

İsveç Başbakanı: NATO üyeliği başvurusuna karşı sabotaj olarak tasarlandı

Öte yandan İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, PKK/YPG destekçilerinin başkent Stockholm’de belediye binası önündeki provokasyonunu, İsveç’in NATO üyeliği başvurusuna karşı “sabotaj” olarak niteledi.

Ulf Kristersson, “Önde gelen iki siyasetçisi suikasta kurban giden İsveç’te, bir ülkenin demokratik yolla seçilmiş liderinin böyle sahte biçimde infazının gerçekleştirilmesi çok ciddi bir durum” ifadesini kullandı.

Kristersson, ülkesinin TV4 kanalına yazılı olarak yaptığı açıklamada, tarihi belediye binası önünde toplanan bir grup PKK/YPG destekçisinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a benzetilen bir kuklayı, binanın önündeki direğe asmasına tepki gösterdi.

Eylemin sorumsuzca yapıldığına işaret eden Kristersson, “İsveç’in NATO üyeliği başvurusuna karşı sabotaj olarak tasarlandığını söyleyebilirim. İsveç’in güvenliği için tehlikeli bir durum.” değerlendirmesinde bulundu.

Kristersson ayrıca, “Önde gelen iki siyasetçisi suikasta kurban giden İsveç’te, bir ülkenin demokratik yolla seçilmiş liderinin böyle sahte biçimde infazının gerçekleştirilmesi çok ciddi bir durum.” ifadesini kullandı.

İsveç’te 1986 yılında Başbakan Olof Palme, 2003’te de Dışişleri Bakanı Anna Lindh suikasta uğramıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan suç duyurusunda bulundu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın, bugün sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada İsveç’in Stokholm kentindeki görüntülerle ilgili suç duyurusunda bulunduklarını söyledi:

“İsveç’in Stokholm kentinde, terör örgütü PKK tarafından organize edildiği anlaşılan gösterilerde, Cumhurbaşkanımızı hedef alan ve suç teşkil eden eylemler nedeniyle failler hakkında soruşturma açılması talebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.”

Paylaşın

“Demirören Grubu Medyadan Çekiliyor” İddiası

“AKP, Doğan Grubu’nu almak için Ziraat Bankası’ndan 675 milyon dolar kredi kullanan ve bu krediyi ödemediği ortaya çıkan Demirören Grubu’nun yerine yeni bir yandaş sermaye arayışında.

AKP’nin 2008’den beri uyguladığı görevlendirmelerle medya sahibi olan Ahmet Çalık, Ömer Faruk Kalyoncu, Ethem Sancak, Hasan Yeşildağ, Yıldırım Demirören’den sonra iddialara göre sırada Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyesi olan Fuat Tosyalı var.”

Cumhuriyet yazarı Jale Özgentürk, Demirören Holding’in kredilerini ödeyememesi nedeniyle medya sektöründen çekileceğini iddia etti. Özgentürk, Demirören Medya’yı Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyesi olan Fuat Tosyalı’nın alacağını yazdı.

Cumhuriyet gazetesinden Jale Özgentürk’ün haberi şöyle: 

“AKP, Doğan Grubu’nu almak için Ziraat Bankası’ndan 675 milyar dolar kredi kullanan ve bu krediyi ödemediği ortaya çıkan Demirören Grubu’nun yerine yeni bir yandaş sermaye arayışında. AKP’nin 2008’den beri uyguladığı görevlendirmelerle medya sahibi olan Ahmet Çalık, Ömer Faruk Kalyoncu, Ethem Sancak, Hasan Yeşildağ, Yıldırım Demirören’den sonra iddialara göre sırada Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyesi olan Fuat Tosyalı var.

AKP’nin baskısıyla Doğan Medya Grubu’nun medyadan uzaklaştırılmasının tarihi 2018. Türkiye’nin en büyük medya el değiştirmesi olarak tanımlanan satışla tüm grup Demirören’e 675 milyon dolara satılıyor. Kredinin ise iki yıl ödemesiz olarak Ziraat Bankası’ndan verildiği ortaya çıkıyor.

2021’de ise Demirören Grubu’nun krediyi ödemediği iddiaları ortaya atılıyor. Ticari sır iddiasıyla uzun süre gizlense de sonunda kredinin hiç ödenmediği açıklanıyor. Kamuoyunda ortaya çıkan tepkiler üzerine Ziraat Bankası borçlarını tahsil etmek üzere önce Bağcılar’daki medya binalarına el koyuyor daha sonra da bugün hâlâ bölge halkının hâlâ direndiği Kemerköy’deki yeşil alan olan arazilere el koyuyor.

AKP’nin şimdi diğer medya satışlarında yaşandığı gibi görevlendirdiği Demirören’i kurtarma çabaları var. Hürriyet gibi güçlü bir markadan vazgeçilemeyeceği için Demirören’in yerine yeni bir yandaş sermayedar aranıyor. Her ne kadar “medya ile ilgilenmediğini” söylese de bu tanıma en yakın isim Fuat Tosyalı.

Bugün demir çelik devi olan Tosyalı son yıllardaki hızlı büyümesi ile dikkat çekiyor. Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyesi olan Fuat Tosyalı’nın son dönemdeki yatırımları arasında Ethem Sancak’ın yarım bıraktığı BMC ile Zonguldak’ta entegre bir yatırım olarak düşünülen Filyos Limanı var. Bu konuda en yakın desteği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan alıyor.

Tosyalı Hürriyet Grubu’nun yeni sahibi olur mu? Seçim sonucu bunun yanıtını verecek en önemli gerçek olacak!”

Yanın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Merkez Bankası’nın Yıl Sonu Enflasyon Ve Dolar Kuru Beklentisi Belli Oldu!

Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 32,46 olurken, döviz kuru beklentisi 23,12 lira oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 22,77 lira iken, bu anket döneminde 23,43 lira olarak gerçekleşti.

Haber Merkezi / Merkez Bankası’nın yıl sonu büyüme beklentisi bir önceki dönemde olduğu gibi bu dönemde de yüzde 4,1 olarak gerçekleşti. 2024 yılı büyüme beklentisi ise yüzde 4,3 olarak gerçekleşti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2023 yılı Ocak ayı piyasa katılımcıları anketini açıkladı.

Ocak ayı piyasa katılımcıları anketi, reel sektör ve finansal sektör temsilcileri ile profesyonellerden oluşan 41 katılımcı tarafından yanıtlanmış ve sonuçlar katılımcıların yanıtları toplulaştırılarak değerlendirildi.

Yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 32,46

Buna göre, katılımcıların cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi bu anket döneminde yüzde 32,46 oldu. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 34,92 iken, bu anket döneminde yüzde 30,44 oldu. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 20,56 ve yüzde 17,18 olarak gerçekleşti.

12 ay sonra enflasyon beklentisi

2023 yılı Ocak ayı anket döneminde, katılımcıların 12 ay sonrasına ilişkin ihtimal tahminleri değerlendirildiğinde, TÜFE’nin ortalama olarak yüzde 40,74 ihtimalle yüzde 20,00 – 29,99 aralığında, yüzde 30,72 ihtimalle yüzde 30,00 – 39,99 aralığında, yüzde 17,33 ihtimalle ise yüzde 40,00 – 40,99 aralığında artış göstereceği öngörüldü.

Aynı anket döneminde nokta tahminler esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre ise, katılımcıların yüzde 40,54’ünün beklentilerinin yüzde 20,00 – 29,99 aralığında, yüzde 29,73’ünün beklentilerinin yüzde 30,00 – 39,99 aralığında, yüzde 16,22’sinin beklentilerinin yüzde 40,00 – 49,99 aralığında olduğu gözlendi.

24 ay sonra enflasyon beklentisi

2023 yılı Ocak ayı anket döneminde, katılımcıların 24 ay sonrasına ilişkin ihtimal tahminleri değerlendirildiğinde, TÜFE’nin ortalama olarak yüzde 22,26 ihtimalle yüzde 10,00 – 14,99 aralığında, yüzde 55,50 ihtimalle yüzde 15,00 – 19,99 aralığında, yüzde 13,12 ihtimalle ise yüzde 20,00 – 24,99 aralığında artış göstereceği öngörüldü.

Aynı anket döneminde nokta tahminler esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre,24 ay sonrası TÜFE enflasyonu beklentileri değerlendirildiğinde, katılımcıların yüzde 18,75‘inin beklentilerinin yüzde 10,00 – 14,99 aralığında, yüzde 46,88‘inin beklentilerinin yüzde 15,00 – 19,99 aralığında, yüzde 21,88’inin beklentilerinin yüzde 20,00 – 24,99 aralığında olduğu gözlendi.

Dolar kuru beklentisi

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (ABD Doları/TL) beklentisi bu anket döneminde 23,12 TL oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 22,77 TL iken, bu anket döneminde 23,43 TL olarak gerçekleşti.

Faiz beklentileri

Katılımcıların BİST Repo ve Ters-Repo Pazarı’nda oluşan cari ay sonu gecelik faiz oranı beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 9,18 iken, bu anket döneminde yüzde 9,08 oldu. TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı cari ay sonu beklentisi bir önceki anket döneminde olduğu gibi bu anket döneminde de yüzde 9,00 olarak gerçekleşti.

Büyüme beklentileri

Katılımcıların GSYH 2023 yılı büyüme beklentisi bir önceki anket döneminde olduğu gibi bu anket döneminde de yüzde 4,1 olarak gerçekleşti. GSYH 2024 yılı büyüme beklentisi ise bu anket döneminde yüzde 4,3 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan Adaylık Açıklaması: Rahat Seçilirim

DEVA Lideri Babacan, adaylığı konusuyla ilgili olarak, “Bizim önceliğimiz altı genel başkanın oturduğu masanın içinden bir aday çıkması. Böylece kararlar daha hızlı alınacaktır. Dışarıdan bir ismin adaylığı söz konusu olduğunda, diğer ismin adapte olması zaman alacaktır ama Altılı Masa dışarıdan bir isimde anlaşırsa birkaç haftalık daha sürece ihtiyaç olur.” dedi.

Ali Babacan, açıklamasının devamında, “Eğer Altılı Masa benim ismim üzerinde mutabık kalırsa hem rahat seçilirim hem de en iyi şekilde yönetirim” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Medyascope’ta Ruşen Çakır’a konuştu.

Altılı Masa’nın 11. toplantısıyla ilgili konuşan Ali Babacan, adayın belirlenmesiyle ilgili olarak “Önce anayasa değişiklik paketini tamamlayacağız, ortak politikalar metnini oluşturacağız ve geçiş sürecinin yol haritasını belirleyeceğiz. Bu bahsettiğim çalışmalar bitmeden aday isimleri konuşulduğunda genelde adayların kimlikleri ve geçmişleri tartışılıyor.

Halbuki biz ne yapacağımıza karar verdikten sonra, ülkenin sorunlarını çözmek için neler yapılacağıyla ilgili konuları bitirip ortaya koymadan, adayı tartıştığımızda kimlik ve geçmiş tartışılıyor. Bunlar oluşturulmadan ortak adayı belirlemeyeceğimizi söylemiştik, bu sıralamada devam ediyoruz. Toplumda adayımızın tartıştığını görüyoruz, vatandaşlarımızın eğilimlerini değerlendireceğiz. Vatandaşların bu konuda tabii ki çok büyük merakı var. Ben bunu da çok sıhhatli buluyorum” dedi.

“Altılı Masa ismim üzerinde mutabık kalırsa en iyi şekilde yönetirim”

Babacan adaylığı konusuyla ilgili olarak “Bizim önceliğimiz altı genel başkanın oturduğu masanın içinden bir aday çıkması. Böylece kararlar daha hızlı alınacaktır. Dışarıdan bir ismin adaylığı söz konusu olduğunda, diğer ismin adapte olması zaman alacaktır ama Altılı Masa dışarıdan bir isimde anlaşırsa birkaç haftalık daha sürece ihtiyaç olur” dedi.

Yönetim modeli üzerinde yüzde 95 mutabakat var”

Bir taslak belgesinin olduğunu söyleyen ve yönetim modeli üzerinde büyük oranı mutabakat sağlandığını belirten Babacan, “Bir taslak belgemiz var. Eylülde sessiz liderler turu yaptım, öneri listemizi sunduk liderlere. Bütün liderler kendi önerilerini getirdi. Yüzde 95 oranında bu yönetim modeli üzerinde mutabakat var. Henüz yüzde 100 mutabakata varılmadan içerikle ilgili bilgi vermeyi çok doğru bulmuyorum” diye konuştu.

“Ganimet mi paylaşıyoruz?”

Seçimden sonra Altılı Masa’nın yönetimdeki rolleri hakkında “Burada ‘Kim, hangi koltuğu kapacak?’ diye bir şey yok. Ganimet mi paylaşıyoruz?” diyen Babacan, “Biz beraber nasıl yöneteceğimizin modelini kuruyoruz. Başa çıktığımızda ben golcüyüm, hangi pozisyonda olursak olalım hangi alanda olursak olalım gol atacağız” dedi.

“Bu partilerin hepsi eşitler olarak Masa’ya oturdu”

Babacan, Masa’daki partilerin oy oranlarına göre ağırlığının olup olmadığını yönündeki tartışmalara şöyle cevap verdi:

“Seçimlerden önce hiçbir partinin seçimde yüzde kaç alacağını önden hesap ederek bir çalışma olmaz, öyle bir çalışmayla seçime gidilmez. eğer öyle bir çalışmayla seçime gidilse o zaman her parti kendi yoluna. Bu partilerin hepsi eşitler olarak Masa’ya oturmuştur. Buna karşı olanlar varsa hemen söylesin, gereğini yapalım.”

Ortak aday tartışmaları

Ortak adayla ilgili konuşan Babacan, “Altılı Masa’daki partiler bile kendi içlerinde bu konuyu istişare etmeye yeni başladı. Altılı Masa’da hiçbir isimle ilgili bir tartışma bugüne kadar olmadı, ortak aday süreci yeni başlıyor. Dışarıdan görüşmeleri de ben aceleci görüyorum. Bizim adayımızın sadece altı partiden değil mümkün olduğunca çok partiden destek alması bu işin rasyonelitesinin gereğidir. Ben daha önce de söyledim iktidar partisinin tabanın bile destek gelebilir ortak adaya” dedi.

“HDP ile açık, şeffaf görüşüyoruz”

HDP ile ilişkilerine de değinen Babacan “HDP’yle açık, şeffaf görüşüyoruz” dedi.

Ortak adayın herkesle görüşmeye açık olması gerektiğini söyleyen Babacan “Adayın herkesi buluşturan biri olması gerekiyor. Böyle bir şey olabilir mi? ‘Bizim ortak adayımız falanca partiyle diyaloğa kapalı, öyle bir aday seçeceğiz ki şunlarla asla görüşmesin’. Çok yanlış bir yerden başlamış oluruz” dedi.

Babacan’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Türkiye -Suriye Yakınlaşması: Esad’dan Görüşme İçin İki Şart

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Türkiye, Suriye ve Rusya toplantılarının verimli olabilmesi için Şam ile Moskova arasında önceden koordinasyon ve planlama yapılması gerektiğini söyledi.

Esad, Şam’ın beklediği somut sonuçlar arasında “Suriye topraklarındaki işgalin sona ermesi ve teröre desteğin kesilmesinin” yer aldığını vurguladı.

11 yıl sonra yeniden başlayan Türkiye-Suriye ilişkilerinde bakanlık düzeyindeki görüşmelerin ardından liderler düzeyindeki görüşmenin ne zaman olacağı tartışılırken, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kritik iki şart geldi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, bu görüşmenin planlanması aşamasında, Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüştü.

Artı Gerçek’in Suriye devlet ajansı SANA’dan aktardığına göre, Esad, Rus temsilciyle görüşmesinde, Suriye’nin bu toplantılardan istediği somut hedefler ve sonuçları değerlendirdi.

Esad, bu toplantıların verimli olabilmesi için Suriye ile Rusya arasında önceden koordinasyon ve planlama yapılması gerektiğini söyledi. Esad, Şam’ın beklediği somut sonuçlar arasında “Suriye topraklarındaki işgalin sona ermesi ve teröre desteğin kesilmesinin” yer aldığını vurguladı.

Lavrentyev’in ise Moskova’nın üçlü görüşmeleri değerli bulduğunu, bu görüşmelerin sürmesinin ve dışişleri bakanları düzeyinde temasların kurulmasının önem arz ettiğini söylediği belirtildi.

Türkiye ile Suriye arasında bir süredir devam eden istihbarat görüşmelerinin ardından, iki ülkenin savunma bakanları 28 Aralık günü, Rus mevkidaşlarının da katılımıyla Moskova’da bir araya gelmişti. Bu görüşmenin ardından, dışişleri bakanları düzeyinde de üçlü bir toplantı planlandığı açıklanmıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, görüşmenin önce Ocak ayının ikinci yarısında yapılacağını söylemiş, daha sonra bu tarihi şubat başı olarak açıklamıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “Gelişmelere göre liderler olarak bir araya geleceğiz” demişti.

Paylaşın

“Altılı Masa Adayını Şubat’ta Açıklayacak” İddiası

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve Gelecek Partisi’nden oluşan Atılı Masa, aday ve Ortak Politikalar Metni için çalışmalarına yoğunluk kazandırdı.

26 Ocak’taki Altılı Masa 11’inci liderler buluşmasından önce ev sahibi konumunda olan İYİ Parti Lideri Akşener, beş liderle makamlarında buluşarak zirveye ilişkin fikir alışverişinde bulunacak. Bu buluşmalarda, cumhurbaşkanı adayının nitelikleri ve belirlenme süreci görüşülecek.

Adayın masa içinden mi yoksa dışından mı olacağına yönelik prensip kararına da büyük oranda bu buluşmalarda karar verilecek. 26 Ocak’ta yapılacak görüşmelerin ardından 30 Ocak Ortak Politikalar Metni’nin ilanı için hazırlıklar hızlandırılacak.

Halka açık lansman

Birgün’den Hüseyin Şimşek’in muhalefet kulislerinden edindiği bilgiye göre, 30 Ocak’taki lansman, diğer açıklamaların aksine halka açık olacak. Altı parti üyelerinin katılımının planlandığı buluşmada, Hükümet Programı ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş süreci anlatılacak. Burada, kamuoyunda tartışmalara da neden olan, “Cumhurbaşkanı olmayan liderlerin cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı” kararı da resmen duyurulacak.

Altılı Masa’nın adayı ne zaman açıklanacak?

Altılı Masa’da planlanan bir diğer gelişme, Cumhurbaşkanı adayının kamuoyuna nasıl açıklanacağı olacak. Bu konuda Şubat ayı, kararın verileceği tarih olarak gösteriliyor.

Buna göre, lansmandan yaklaşık 10 gün sonra Saadet Partisi ev sahipliğinde 12’inci liderler buluşmasını gerçekleştirecek olan Altılı Masa, bu tarihe kadar adayını belirleyecek ve Şubat ayının ikinci haftasından sonra aday, İstanbul’da düzenlenecek ortak mitingle kamuoyunun karşısına çıkacak.

Paylaşın

IMF, 2023 Yılı Küresel Büyüme Tahminini Değiştirmedi

IMF Başkanı Georgieva, 2023 yılı için belirledikleri yüzde 2,7’lik küresel büyüme tahminini değiştirmedi. IMF Başkanı Georgieva, Çin’in küresel ekonomik büyümeye katkısına da dikkat çekti.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, 2023 yılı için belirledikleri yüzde 2,7’lik küresel büyüme tahminini değiştirmediklerini, korkulan petrol fiyat artışının gerçekleşmediğini ve işgücü piyasasının gücünü koruduğunu söyledi.

Georgieva, 2023 yılının küresel ekonomi için zor bir yıl olacağı görüşünü tekrarladı ancak beklenmedik gelişmeler olmadıkça geçen yılki gibi art arda not indirimlerinin yaşanacağı bir yıl daha beklemediklerini kaydetti.

Georgieva IMF’nin Washington’daki merkezinde gazetecilere yaptığı açıklamada, “Büyüme 2023’te yavaşlamaya devam ediyor. Resmin daha olumlu olan kısmı işgücü piyasalarının dayanıklılığı. İnsanlar istihdam edildiği sürece, fiyatlar yüksek olsa bile, insanlar harcama yapıyor ve bu da performansa yardımcı oluyor” diye konuştu.

Çin’in olumlu katkısı bekleniyor

IMF Başkanı açıklamalarında, Çin’in küresel ekonomik büyümeye katkısına da dikkat çekti.

Daha önce küresel büyümenin yaklaşık yüzde 35 ile yüzde 40’ına katkıda bulunan Çin’in, “sıfır COVID” politikasını değiştirmesiyle, bu yılın ortalarından itibaren küresel büyümeye yeniden olumlu katkısının olacağını tahmin ettiklerini dile getirdi.

“Artık şoklara daha açık bir dünyadayız”

Georgieva, dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’de 2023 yılında durgunluk beklediklerini ancak resesyonun önlenebileceğini ifade etti. Ancak Georgieva, olası bir iklim olayı, büyük bir siber saldırı veya Rusya’nın Ukrayna savaşında nükleer silahlar kullanması gibi risklerin bulunduğuna da dikkat çekti.

IMF Başkanı, “Artık şoklara daha açık bir dünyadayız ve düşünmediğimiz bir risk dönüşü olabileceği konusunda açık fikirli olmalıyız. Akla hayale gelmeyecek şeyler iki kez oldu” dedi.

Toplumsal huzursuzluk riski

Brezilya, Peru ve diğer ülkelerde artan toplumsal huzursuzluklarla ilgili endişelere ve sıkılaşan mali koşulların etkisinin belirsizliğine vurgu yapan Georgieva, enflasyonun “inatçı” olmaya devam ettiğini ve merkez bankalarının fiyat istikrarı için baskı yapmaya devam etmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Küresel ekonomik büyüme 2021’de yüzde 6 olmuş, bu oran 2022’de yüzde 3,2’e düşmüştü.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: 30 Milyon Çocuk Açlıktan Ölme Tehlikesi Altında

Dünya çapında yaklaşık 30 milyon çocuk açlık nedeniyle ölüm tehlikesi altında. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Direktörü Qu Dongyu, 2023 senesinin açlıkla mücadele eden çocuklar için daha da kötü bir yıl olabileceği endişesini dile getirdi.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünya çapında yaklaşık 30 milyon çocuk açlık nedeniyle ölüm tehlikesi altında.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile BM’ye bağlı üç örgütün daha Cenevre’de yaptığı ortak açıklamada, açlık nedeniyle hayati tehlike yaşayan çocukların tamamının, Afganistan ve Nijer’in de aralarında bulunduğu, dünyanın, küresel gıda krizinden en fazla etkilenen ülkelerinde yaşam mücadelesi verdiği belirtildi.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, ağır bir yetersiz beslenmenin ölüme ya da büyümenin ve gelişmenin kalıcı bir biçimde olumsuz etkilenmesine neden olabileceğini dile getirdi. BM örgütleri, uluslararası toplumu, “Bu krizin, dünya çapında en büyük risk altında olan çocuklar açısından bir trajediye dönüşmemesi için kararlı ve acil bir biçimde harekete geçmeye” çağırdı.

Açıklamanın devamında, silahlı çatışmaların, iklimdeki şok değişikliklerin, Covid-19 pandemisinin devam eden etkilerinin ve gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin, ağır beslenme yetersizliği ile mücadele eden çocuk sayısını giderek artırdığı vurgulandı.

Sağlık, gıda ve hayat kurtaran diğer hizmetlere erişimin ise her geçen gün zorlaştığı ifade edilirken, çocukların açlıkla en fazla mücadele ettiği diğer ülkeler arasında, Burkina Faso, Çad, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya, Haiti, Kenya, Madagaskar, Mali, Nijerya, Somali, Güney Sudan, Sudan ve Yemen sayıldı.

FAO Genel Direktörü Qu Dongyu, 2023 senesinin açlıkla mücadele eden çocuklar için daha da kötü bir yıl olabileceği endişesini dile getirerek, tüm dünyanın, küçük çocuklara, kızlara, hamile ve emziren kadınlara sağlıklı gıda sağlaması, bunların erişilebilir olması için çaba sarfetmesi gerektiğini belirtti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Taliban, İlk “Süper Arabasını” Tanıttı: Mada-9

Taliban yönetimindeki Afganistan, ilk “süper arabasının” tanıtırken, Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid ise aracın üretiminin Afganistan için onur verici bir gelişme olduğunu söyledi.

Mada-9 adı verilen prototip aracın, Afganistan Teknik ve Mesleki Eğitim Dairesi ve İnovasyon Merkezi’yle ENTOP firmasının ortak projesi kapsamında geliştirildiği aktarıldı. ENTOP’un CEO’su Muhammed Rıza Ahmedi, Bilişim Bakanlığı’nın da desteklediği projenin yaklaşık 5 yıl sürdüğünü söyledi.

Toyota Corolla motoruna sahip aracı tasarlayan Ahmedi, “Yolculuğu Afganistan’da başlayacak ve belki de bir gün uluslararası arenada devam edecek” dedi.

Yetkili, aracın Katar’da bu yıl düzenlenecek araba fuarında yer alması için görüşmelerin sürdüğünü belirtirken, ileride otomobilin elektrikle çalışmasını planladıklarını da paylaştı.

Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid ise aracın üretiminin Afganistan için onur verici bir gelişme olduğunu söyledi.

ABD’nin 2021’de ülkeden çekilmesiyle Taliban önce başkent Kabil’de daha sonra da ülkenin tamamında kontrolü ele geçirmişti. Taliban yönetime gelmeden önce Amin Noor adlı şirket, 2020’de elektrikle çalışan kamyonetler üretmişti.

11 farklı modeli tanıtılan kamyonetlerin fiyatının 1200 ila 2500 dolar olduğu ifade edilmişti. Şirketin yöneticisi Ahmed Ziya Ahmedyar, parçaların yüzde 80’inin üç yıl boyunca süren çalışmalarla Afganistan’da üretildiğini söylemişti.

Öte yandan motor, tekerlek ve camların yurtdışından getirildiği ama 10 yıla kadar bunların da ülkede üretilmesinin hedeflendiği bildirilmişti.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır.

1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi.

11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı.

Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı.

Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır.

Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı.

Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

Demirtaş’tan “Akşener” Göndermesi: HDP Oylarıyla Başbakan Mı Yapacağız?

Gazeteci Nevşin Mengü’nün sorularını yanıtlayan Demirtaş, “Erdoğan-Bahçeli iktidarından en fazla kurtulmak isteyenler elbette HDP tabanı olsa gerek. Ama bunu yaparken yeni bir Erdoğan seçmekten korkuyorlar, tedirgin oluyorlar” dedi ve ekledi:

“Hiçbir HDP’li, Süleyman Soylu’nun yerine Yavuz Ağıralioğlu’nu kendi oylarıyla getirmek istemez. “HDP kapatılmalıdır” diyen Uğur Poyraz’ı, Bekir Bozdağ’ın yerine HDP’liler oylarıyla seçmez, seçemez. HDP’ye bakanlık vatana ihanettir mealinde konuşan Müsavat Dervişoğlu kardeşi gibi MİT’in başkan yardımcılığına HDP oylarıyla gelemez.

Daha fazla uzatmayayım “HDP masada olursa biz kalkarız” diyeni HDP oylarıyla başbakan mı yapacağız? İşte bunları ve birçok ilkesel çözüm başlıklarını oturup HDP ile konuşmaları gerekir.”

Selahattin Demirtaş, “Altılı Masa kurulduktan sonra masa adına tek kelime konuşulmasaydı hiç toplantı yapmasalardı şimdi oyları, yüzde 60’ı geçmiş olurdu” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Gazeteci Nevşin Mengü’nün sorularını yanıtladı.

Demirtaş, HDP’nin aday çıkarması konusunda gelen eleştirilere yanıt verirken,“’HDP masada olursa biz kalkarız’ diyeni, HDP oylarıyla başbakan mı yapacağız? Peki biz niye bu kadar mücadele ettik, ağır bedeller ödedik? Erdoğan’ın yerine yeni Erdoğanlar seçmek için mi” dedi.

“HDP bir buçuk yıldır herkese ama özellikle Altılı Masa’ya ‘Ortak aday çıkarmaya hazırız’ diyor.” şeklinde konuşan Demirtaş “Fakat bu çağrıların muhataplarından ‘Biz de ortak adaya hazırız’ gibi tek cümlelik bir cevap bile gelmiyor. Bildiğim kadarıyla HDP ile Altılı Masa’nın dört partisi arasında yapılmış görüşmelerde de ortak adaya açık olunduğu şeklinde net bir mesaj verilmiyor. Hal böyle olunca HDP seçime adaysız gitmemek için mecburen hazırlıklarını yapıyor ve bunu da açıklıyor. Şimdi zannedersiniz ki, HDP ile Altılı Masa arasında ortak aday çıkarma konusunda bir anlaşma, uzlaşma veya protokol vardı da HDP durup dururken bunu bozdu ve bu nedenle bazı dostlarımız HDP’ye çok kızıyor” diye devam etti.

“Bu kızgınlığın nedenini de anladığını” belirten Demirtaş şöyle devam etti:

“Çünkü ne pahasına olursa olsun bu iktidardan kurtulup nefes almak isteyen on milyonlarca insan, partilerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklara, tartışmalara, gerilimlere inanamıyor. Bunları çok saçma ve gereksiz kaprisler, küçük hesaplar olarak görüp öfkeleniyorlar. Haksız mı bu milyonlarca insan? Değiller elbette.

“Özgürlüğe susamış insanlara değişimin önünü açacak birlikteliği sunmak muhalefetin görevidir. Öte taraftan bu zulüm yıllarında en fazla acı çeken HDP tabanı ise kendi partisinin ayrı aday çıkaracak olmasından büyük bir mutluluk duyuyor. Onlar da haklılar.

‘Yeni bir Erdoğan seçmekten korkuyorlar’

“Erdoğan-Bahçeli iktidarından en fazla kurtulmak isteyenler elbette HDP tabanı olsa gerek. Ama bunu yaparken yeni bir Erdoğan seçmekten korkuyorlar, tedirgin oluyorlar. Hiçbir HDP’li, Süleyman Soylu’nun yerine Yavuz Ağıralioğlu’nu kendi oylarıyla getirmek istemez.

“HDP masada olursa biz kalkarız” diyeni HDP oylarıyla başbakan mı yapacağız? İşte bunları ve birçok ilkesel çözüm başlıklarını oturup HDP ile konuşmaları gerekir.

“Ben bu isimleri örnek olsun diye belirttim. Yoksa mesele isimler değil. İlkelerde, programda uzlaşma olursa bütün isimler her yerde olabilir, bu bizi çok da ilgilendirmez. Ama hem HDP’ye hakaret edip hem HDP’yi yok sayıp hem de “Çaktırmadan oy verin” demek bizim açımızdan şu sorgulamayı beraberinde getiriyor; peki biz niye bu kadar mücadele ettik, ağır bedeller ödedik? Erdoğan’ın yerine yeni Erdoğanlar seçmek için mi?

Paylaşın