Antifosfolipid Antikor Sendromu Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Antifosfolipid Aantikor Sendromu (APS) otoimmün bir bozukluktur. Otoimmün bozukluklar, vücudun bağışıklık sisteminin vücudun doku ve hücrelerine saldırıp onlara zarar verecek antikorlar ürettiğinde ortaya çıkar.

Haber Merkezi / Antikorlar bir tür proteindir. Bağışıklık sistemi genellikle bu proteinleri infeksiyona karşı savunma amacıyla üretir.

Antifosfolipid antikor sendromunda vücut yanlışlıkla fosfolipidlere (bir tür yağ) saldıran antikorlar üretir. Fosfolipidler kan hücreleri ve kan damarlarını döşeyen hücreler dahil olmak üzere tüm canlı hücrelerde ve hücre membranlarında bulunur.

Antikor fosfolipidlere saldırınca hücrelere zarar verir. Bu durum vücudun atardamar ve toplardamarlarında istenmeyen kan pıhtılarının oluşmasına neden olur. (Bunlar kalbinize ve vücudunuza kan taşıyan damarlardır.)

Genellikle, kan pıhtılaşması normal bir vücut işlemidir. Kan pıhtıları kan damarı duvarlarındaki küçük kesik ve çatlakların kapatılmasına yardımcı olur. Bu süreç çok fazla kan kaybedilmesini önler. Bununla birlikte APS’da çok fazla kan pıhtılaşması kan akımını engelleyebilir ve vücut organlarına zarar verebilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu belirtileri nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromunda tromboz yaşanması, gebeliğin ilk aylarında tekrarlayan düşükler, yoğun baş ağrıları, eklem ağrıları, vücudun birçok yerinde özellikler bacaklarda kanın pıhtılaşmasının artışı ve arterlerin tıkanması en önemli belirtiler arasında gelmektedir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu nedenleri nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu otoimmün kaynaklı olup; vücudun normalden fazla sayıda antikor üreterek, vücuttaki kan pıhtısının artış göstermesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır.

Antifosfolipid Antikor Sendromu risk faktörleri nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu, nedeni çok anlaşılamamakla birlikte ; genetik faktörlerin ve enfeksiyonların fazla antikor üretimine neden olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenlerin yanında ;
Uzun süre hareketsiz kalma,
Obezite,
Hipertansiyon,
Sigara kullanımı ,
Damar sertliği,
Hormon tedavileri,
Östrojen hormonuna etki eden menopoz ve doğum kontrol haplarının kullanımı da risk faktörü oluşturabilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu komplikasyonları nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu, organları etkileyerek vücuda zarar verebilir. Özellikle de bacaklarda oluşan kan pıhtıları akciğere kadar ilerleyerek akciğerdeki kan akımının engellenmesi ve kandaki oksijenin azalmasına neden olarak hayati tehlike oluşturabilir. Antifosfolipid Antikor Sendromu hamilelerin gebelik sürecini etkileyerek, tekrarlayan düşüklere sebep olabilir.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Antifosfolipid Antikor Sendromunda belirtileri taşıyan kişilerin doktor randevusu öncesinde yaşadıklarını not alması ve doktoruna en doğru şekilde anlatması büyük önem taşır.

Antifosfolipid Antikor Sendromu tetkik yöntemleri nelerdir?

Antifosfolipid Antikor Sendromunda tromboz ve tekrarlayan düşükler göz önüne alınır. Bunların yanında kandaki antifosfolipid antikorlara bakılır. Kandaki antikorlara 3 ay sonra tekrar bakılarak sonuçların pozitif olması beklenir. Tromboz yaşamayan hastanın kan testleri pozitif olsa da antifosfolipid antikor sendromu tanısı konulamayabilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu tedavi yöntemleri nelerdir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu oluşumuna neden olan bir hastalık varsa önce o hastalığın tedavisi esas alınır. Bununla birlikte tromboz ve tekrarlayan düşükleri önlemekse tedavinin asıl amacıdır. Tromboz oluşumuna neden olan kan pıhtılarını önlemek için doktor kontrolünde kan sulandırıcı ilaçlar kullanılarak kandaki pıhtı seviyesi kontrol altına alınmaya çalışılır. Tekrarlayan düşükleri önlemek içinse; hamileliğin başlangıcında tedaviye başlanır, doğum sırasında ve sonrasında da anne ve bebek sağlığını olumsuz yönde etkilemeyecek olan kan sulandırıcılarla tedaviye devam edilir. Hamilelik süresince anneye osteoporoz riski için D vitamini ve kalsiyum takviyesi verilebilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu yaşam stili önerileri

Antifosfolipid Antikor Sendromu hastalarında tromboz yaşama tehlikesi oldukça önemlidir. Bu nedenle doktor kontrolünde hasta sürekli takip edilerek ilacın düzenli ve doğru dozda alınımı sağlanmalıdır. Tromboza neden olabilecek diyabet, kolesterol, obezite gibi hastalıkların tedavi edilmesi gerekmektedir. Doğum kontrol ve menopoz tedavisi için kullanılan östrojen hormonlarını etkileyen ilaçlardan uzak durulmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Anoreksia Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Yeme bozukluğu olarak bilinen Anoreksiya en fazla ergenlik döneminde ortaya çıkıyor ve kadınlarda erkeklere oranla 20 kat daha fazla görülüyor. Yemek yeme bozuklukları arasında en sık görülen tür olan anoreksiya nervoza, günümüzde sıkça karşılaşılan bir hastalık haline gelmiştir. 

Haber Merkezi / 20 gençten 1’inde görülen aneroksiya, gençlerin 0 beden olma takıntıları nedeniyle meydana gelmektedir. Anoreksiya nervozanın psikiyatrik hastalıklar içerisinde intihardan sonra en fazla ölüme neden olan hastalık olduğunu belirten uzmanlara göre, hastalığın temelinde kişinin 3-6 yaş arasında annesiyle yaşadığı sorunlu bağlanma problemi bulunuyor.

Anoreksiya belirtileri nelerdir?

Hızlı ve belirgin kilo kaybı,
Kalori ve yağ sayımı konusuında takıntı,
Yemek yemese de yemeğe karşı aşırı bir ilgi: yemek yapmak, yemek kitapları okumak
Sağlıklı kilonun altına ininceye kadar tehlikeli bir şekilde diyet yapmak
Kilo almaya karşı inanılmaz bir korku
Yemek yerken yemeği çok ufak parçakara bölmek
Kendini kusturmaya çalışmak: yemekten sonra tuvalete kapanmak
Gerçekten çok zayıf olsa da kendisini kilolu görmesi
Depresyon ve sosyal olarak içe kapanma gibi belirtiler gözlemlenmektedir.

Anoreksianın nedenleri nedir?

Sebebi tam olarak bilinemeyen hastalığa özellikle psikolojik etkenlerin neden olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında genetik ve ailesel faktörlerin de yeme bozukluğuna sebep olduğu savunulmaktadır. Yapılan araştırmalar; medyada sürekli güzel kızların ve yakışıklı erkeklerin yer alması ve zayıflığın güzellik göstergesi olarak kabul edilmesi gençleri önemli derecede etkilediği ve hastalığın gelişmesine neden olduğunu göstermektedir.

Anoreksianın risk faktörleri nedir?

Kız çocukları erkek çocuklarına göre yeme bozukluğuna daha fazla eğilim göstermektedir. Kendine güven duymayan, görünüşüyle barışık olmayan, aile ilişkilerinde sıkıntı yaşayan çocuklar anoreksiada risk altındadır.

Anoreksianın komplikasyonları nedir?

Anoreksia ciddi bir rahatsızlıktır ve hastayı fiziksel ve ruhsal olarak önemli derecede etkilemektedir. Anoreksia hastası bir çocuk, yaşına ve boyuna göre olması gereken ideal kilonun %15 altındadır. Aşırı sıvı kaybının yanında ilerleyen evrelerde beyin fonksiyonlarında hasarlar meydana gelmektedir. Yeme bozukluğu olan çocuklarda baş dönmesi, bayılma, şuur bulanıklığı, kalp ritim bozuklukları, kemik gelişiminde yavaşlama gibi komplikasyonlar da görülmektedir.

Anoreksia için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Anoreksia hastalığında ebeveyn ve öğretmenlere önemli bir rol düşmektedir. Çocukların iyi gözlemlenmesi ve ayırt edici belirtileri fark etmesi hastalıkta önem taşımaktadır. Doktor randevusu öncesinde ortaya çıkan belirtiler ve süresi not edilerek doktora danışılmalı ve randevu oluşturulmalıdır.

Anoreksianın tetkik yöntemleri nelerdir?

Anoreksia hastalığında erken teşhis önem taşımaktadır. Burada ebeveynlerin gözlemleri çok önemlidir. Erken teşhis ile çocuklarda yeme bozukluğu gelişmeden etkili bir tedaviyle olumlu sonuçlar alınmaktadır. Yeme bozukluğunda ortaya çıkan belirtilerin 5’den fazlasının gözlemlenmesi tanı koymayı kolaylaştırmaktadır.

Anoreksianın tedavi yöntemleri nelerdir?

Anoreksia hastalığı tedavisinde bozulan yeme davranışını düzeltmek, farklı bir yaklaşım geliştirmek ve yeni bir yemek düzeni kurmak temel amaçlar arasında gelmektedir. Tedavide beslenme danışmanları ve psikiyatristlerle birlikte bir çalışma yapılmaktadır.

Anoreksia hastaları için yaşam stili önerileri

Ailelerin çocuklarına ilgili davranmaları ve sağlıklı bir beslenme stilini benimsemeleri gerekmektedir. Çocuklarına özgüven aşılamaları ve kendilerini oldukları gibi kabul etmeleri gerektiğini hissettirmelidir. Bunun yanında spor ve egzersizlere önem veren verilmeli ve bir aile aktivitesi haline getirilmelidir. Çocuk ailesindeki bu sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşama alışkanlığını edinerek yeme bozukluğu gibi hastalıklara meyili azalacaktır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Anksiyete Bozukluğu Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Ruhsal sorunlar içinde en sık görülen Anksiyete, rahatsızlık derecesine ulaşabilen korku, endişe ve kaygı halidir. Anksiyete genel olarak kişinin zarar görebileceği veya tehlikeli durumlarda yaşadığı ruhsal ve bedensel tepkileri tanımlayan bir kavram olarak da kullanılır.

Haber Merkezi / Anksiyete herkes tarafından belli zamanlarda yaşanabilecek normal bir tepkidir. Bir araba tarafından ezilme tehlikesi geçirirken, sınav kapısında beklerken veya topluma karşı bir konuşmaya başlamadan önce birçok insan anksiyete yaşar. Bu nedenle kişinin anksiyete yaşantılarının zaman zaman ortaya çıkması son derece doğaldır. Bununla birlikte eğer anksiyete tepkileri çok sık biçimde ortaya çıkıyor ve kalıcı bir şekilde yaşantınızı etkiliyorsa halledilmesi gereken bir rahatsızlık haline gelmiş demektir.

Anksiyete bozukluğunun belirtileri nedir?

Çarpıntı, titreme, kaslarda gerilme, terleme, kötü düşünceler, kaygıyla birlikte sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, dikkat bozukluğu, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma, baş ağrısı, yorgunluk, bulantı, sıcak basması gibi belirtiler kaygı bozukluğunda ortaya çıkan başlıca belirtiler arasında gelmektedir. Kişi kendisindeki aşırı kaygılı halin farkındadır ancak kendini kontrol edememektedir.

Anksiyete bozukluğunun nedenleri nedir?

Hastalığın meydana gelmesinde pek çok etmen rol oynamaktadır. Genetik yatkınlık, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, stresli bir çocukluk ve ergenlik, yaşanan travmatik olaylar anksiyete bozukluğunun başlıca sebepleri arasında gelmektedir. Hastalık dönem dönem yükselmekte ve düşmektedir. Stresli olunan anlarda şiddetli belirtiler ortaya çıkarken bazı dönemlerde belirtilerin yok olduğu da gözlemlenmektedir.

Anksiyete bozukluğunun risk faktörleri nedir?

Stresli bir çocukluk
Çocuklukta yaşanan travmalar
Sağlık sorunlarıyla oluşan stresler
Ailede anksiyete bozukluğunun olması
Madde bağımlılığı, anksiyete hastalığında risk oluşturmaktadır.

Anksiyete bozukluğunun komplikasyonları nedir?

Kişinin hayatını oldukça olumsuz etkileyen anksiyete bozukluğu depresyon, uyku problemi, madde bağımlılığı, sindirim ve bağışıklık problemleri, baş ağrısı ve diş gıcırdatma gibi sorunlara yol açmaktadır.

Anksiyete bozukluğu için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Toplum arasında ‘’evhamlı’’ olarak tanımlanan anksiyete bozukluğu yaşayan hastalar durumlarının ciddiyetine varmalı ve tedavi için vakit kaybetmeden doktor randevusu oluşturmalıdır. Şikayetlerinizi, hangi durumlarda strese kapıldığınızı, neler yaptığınızı detaylı şekilde not edebilir ve doktorunuz ile paylaşabilirsiniz.

Anksiyete bozukluğunun tetkik yöntemleri nelerdir?

Kişinin en az 6 ay boyunca her gün ortaya çıkan durumlar karşısında kaygı problemi yaşıyor olması, kaygılarını kontrol edememesi, huzursuzluk ve sinir, uyku problemi ve kas gerginliği gibi durumlar yaşıyor olması gerekmektedir. Belirtilerin varlığı ile birlikte kişinin hayatının etkilenmesi, kişilerarası ve mesleki sorunların da gözlenmeye başlaması halinde psikiyatrik tanı ölçütleri karşılanmaktadır.

Anksiyete bozukluğunun tedavi yöntemleri nelerdir?

Anksiyete bozukluğunda ilaç tedavisi ve psikoterapi tedavisi uygulanmaktadır. Aşırı kaygı durumu ilaç kullanımı ile kontrol altına alınırken psikoterapi tedavisiyle hastalığın altında yatan etkenler araştırılmaktadır.

Anksiyete bozukluğu hastaları için yaşam stili önerileri

Tedavilerle birlikte ortaya çıkan kaygı durumlarında kendinizi yatıştırmaya çalışın. Bu durumun geçeceğini ve normale döneceğinizi düşünerek sakinleşmeye çalışın. Kaygıya neden olan faktörleri bulmaya çalışın. Karşılaştığınız problemleri çözmeye çalışın ve sürekli geçeceğini düşünerek gevşeyin. Psikoterapi seanslarını atlamayın ve doktorunuzun önerilerini uygulamaya çalışın.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Türkiye’nin İlk Betonarme Asma Köprüsü, Atav Köprüsü

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. 

Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında tarihi köprülerde önemli bir yer tutmaktadır. Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan tarihi köprüleri sizler için derledik.

Behramkale Köprüsü

Ayvacık’ tan Behramkale’ye giden  yol üzerinde , Tuzla Çayı üzerine 14. yüzyılda inşa edilmiştir.Günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen köprü inşaa edildiği günden bugüne üstünden insanları sevdiklerine kavuştururken, altından Ege’ye kavuşmak arzusuyla çağlayıp duran Tuzla Çayını seyre dalmıştır . Antik adı Satniceis olan Tuzla çayının güney ve kuzey yönlerinde uzanır. Behramkale köyüne bir km mesafededir. Kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Cami’i yaptıranın köprüyü de inşa ettirmiş olduğu tahmin edilmektedir.

Köprünün orijinal ve en itinalı kısımları kemerleridir. Genel form, büyük kemer üzerinde en yüksek kısmı teşkil eder ve uçlara doğru alçalarak son bulur. Diğer bir özelliği de; Kemallı Asılhan Bey Camii ve Behramkale Camii duvar tekniğinin burada da görülmesidir. Köprünün, mimari form açısından Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan köprülerin özelliklerini üzerinde taşıdığı görülmektedir.Köprü kullanılmamaktadır.

Roma Köprüsü

Ayvacık – Gülpınar Beldesinde , Chryse şehri ile Alexandıra-Troas şehrini bağladığı anlaşılan köprü, iri blok taşlardan yapılmıştır. 93 m lik bölümü açıktadır.7 m’ ye yaklaşan muhteşem köprünün kemer ayaklarının 3-4 m lik kısmı toprak altındadır.

Ceneviz Köprüsü

Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılan köprü, yüzyıllar boyunca insanlığa hizmet vermiş ve “Yağcı Yolu” olarak adlandırılan tarihi yolun en önemli geçidi olmuştur. Mıhlı Vadisi’ndeki bu köprü Ege Denizi ile Kaz Dağları’nı ve insanları yıllarca.birbirine kavuştur-muştu. Mıhlı Çayı, vadideki yolculuğunu sürdürürken köprü de, görevini tamamlamış olmanın huzuru içinde dimdik ayakta durmakta ve yazın gelecek turistleri heyecanla.beklemektedir .

Şelaleden akan su, Kaz Dağları’nın nağmelerini fısıldarken, tarihi köprünün gizemi ve doğal güzellikler, sizi büyüleyecek ve siz, saatlerce bu manzaranın güzelliğinden ayrılamayacaksınız.

Bayramiç Taş Köprü

Taş Köprü Çanakkale İli Bayramiç İlçesi Tabaklar Çayı üzerinde şehrin içerisindedir. 1795 yılında yapılmıştır. Yapı tümüyle kesme renkli taştan yapılmıştır. Uzunluğu 27 metre  genişliği 3.85 m.dir. Karşıyaka Camii avlu duvarına  bitişiktir. Köprü Karşıyaka Köprüsü olarakda anılmaktadır.

İskender Köprüsü

İskender’in Persleri bozguna uğrattığı bu yer şu an öylece durmaktadır. Şimdiki adıyla Kocabaş çayı antik adıyla da Granikos çayı olarak da bilinen bu çayda Granikos köprüsü mevcut. Çok değişik bir köprü ancak artık ulaşım için kullanılmıyor. Zaten su yüzünden de pek fazla görünmüyor.

Kayatepe Köprüsü

Granikos Muharebesinden sonra 334 Haziran ayı içinde Büyük İskender tarafından yaptırılmıştır. Kayatepe Köprüsü  Agonya Kapısı olarak bilinmektedir. Kayatepe Köprüsü halen kullanılmaktadır.

Kemerdere Su Kemeri

Su kemeri üzerinde su yolu bulunan kemerli köprüdür. Başka bir tanımla; su kemerleri su taşımak amacıyla inşa edilen kanallardır. Modern mühendislik ve mimarlıkta ise; suyu kaynağından istenilen noktaya götürmekte kullanılan, boru, ark, kanal, tünel ve bunları destekleyen her türlü yapıdan oluşan bir sistemdir.

Troya Su Kemeri,Truva şehrine su taşıyan Su kemeri , Troia döneminden kalma tarihi su kemeri ,Troia Antik Kenti Dönemi’ne ait su kemeri olarakda söylenen Kemerdere su kemeri ( Kemerdere Su Köprüsü) ; Çanakkale İli Merkez İLçesi Civler Köyü Kemerdere Mahallesindedir.(Troia’ nın doğusundadır) Bu su kemerinin Truvalılar zamanında inşa edildiği, Kaz Dağlarının yamaçlarındaki kaynaklardan gelen suyun bu kemer vasıtasıyla Truva Şehrine taşındığı söylenmektedir. Günümüzde sağlam kısımlarını görmek mümkündür.su kemeri yemyeşil ormanı ve sahip olduğu küçük göledi ile mükemmel bir manzaraya sahiptir. Su Kemerin altından şırıl şırıl sularda akmaktadır . Burası Piknik alanı olarakda kullanılmaktadır.

Atav Köprüsü

Türkiye’nin ilk betonarme asma köprüsüdür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Mayıs ve 24 Haziran 1934 tarihlerinde iki kez Çan’a geldiğinde kullandığı köprü olan “Atav Köprüsü”, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilklerinden biri.

Çan’ın halk arasında Çayırlar olarak bilinen Cumhuriyet Mahallesi’nde Çan Linyit İşletmeleri (ÇLİ) girişinde bulunan, Atav Asma Köprüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk betonarme köprüsü. Yıllarca Çan’dan Çanakkale yönüne gitmek için geçilen köprü kömür ocakları nedeniyle yol güzergahının değişmesi sonarsında ÇLİ sahası içinde kaldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk karayolu olan 212 kilometrelik Çanakkale-Balıkesir stabilize karayolu üzerinde yapılan tüm betonarme köprüleri inşa görevi bizzat Atatürk tarafından alan İnşaat Yüksek Mühendisi Ferruh Atav (1969 yılında vefat etmiş)  tarafından Çan’ın İncedere üstüne inşa edilen bu betonarme asma köprüsü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin betonarme olarak yapılan ilk asma köprüsü olarak; tarihi ve milli değere sahip.

Çanakkale Kısa Tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Çanakkale’nin Tarihi Camiileri!

Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında camilerde önemli bir yer tutmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan camileri sizler için derledik.

Kayserili Ahmet Paşa Camii

Kayserili Ahmet Paşa Camii ya da halkın söylemiyle Tatarlar Camii Sarıçay’ın karşı kıyısında kalır. Kitabesi bulunmayan camii 1871 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kare planlı kırma çatılıdır. Sokağa bakan süslü çeşmesi ve bahçesindeki kare planlı piramidal çatılı gösterişli türbe ile diğer camilerden ayrılır. Kitabesine göre 1904 tarihli türbe Hıfzı Paşanın kızı Nedime Hanım’a aittir.

Lapseki Umurbey Hüdavendigar Camii

Lapseki Umurbey’deki bu cami Sultan I.Murad döneminde yapılmıştır. Ancak son yıllarda yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir. Bu yapının Bizans dönemine ait bir kilise üzerine yapıldığı sanılmaktadır. Caminin son cemaat yeri kilise narteksidir. İbadet mekanı iki dizi sütunların taşıdığı ahşap bir tavan ve çatı ile örtülüdür. Bu direkler Roma dönemine ait yeşil mermerdendir. Minare kaidesi orijinal olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır.

Çan Kumarlar Köyü Camii

Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı Kumarlar köyündedir 16. yüzyılda Çatalbergos Kazası’na bağlı olan köyün camisi, çok işlevli düzeniyle ilgi çekmektedir. 19. yüzyıldan kalma yapı 1905 yılında onarılmıştır.

Kitâbe metni günümüz Türkçesiyle şöyledir: “Köy halkı  cimrice davranmadan mallarını harcayarak Muhammed Ağa’nın rehberliğinde bu değerli evi/odayı yeniden canlandırdılar.”

Lapseki Süleyman Paşa Camii

14. yüzyılda Orhan Gazi döneminde Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin Gazi Süleyman Paşa’nın 1345-1357 yılında Rumeli’ye geçerken kiliseden camiye çevirdiği söylenmektedir. Ancak Bizans dönemine ait herhangi bir mimari iz görülmemektedir. Günümüze orjinalliğini büyük ölçüde yitirerek gelebilmiştir.
Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İki katlı bir son cemaat yeri vardır. Stalaktitli mihrabı ile minaresi orjinalliğini korumaktadır

Tabip Hasan Paşa Camii

Tabip Hasan Paşa Camii , Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köyü’nde Deniz kenarınddaır.Yapılış tarihi kesin belli değildir.Tabip Hasan Paşa veya Tabip Hasan Ağa 3. Selim döneminde Kilitbahir’e yerleşmiştir.Saray damadıdır.Muhtemelen camide 1700 lü yılların sonuyla 1800 lü yılların başında yapılmıştır.

Camii, köyde yapılan camilerin sonuncusudur.Mimarisinin mütevazi görünüşü, mihrabı ve kubbesindeki ihlas suresinin yazılışı kayda değer bölümlerindendir. İbadete açıktır.1902 yılındaki onarım kitabesi mevcuttur.

Gelibolu Yazıcıoğlu Camii

Gelibolu’da Sultan II.Murad döneminde yapılan bir camidir. Ancak, giriş kapısı üzerindeki kitabede Sultan Abdülmecid tarafından yeniden yaptırıldığı yazılıdır. Cami, son cemaat yeri ile birlikte dikdörtgen bir plan göstermektedir. Kesme taştan ampir üslubunda yapılmıştır. İbadet mekanını altı pencere aydınlatmaktadır. Bu pencerelerdeki demir parmaklıklar orijinaldir. Aynı zamanda da caminin yanında oldukça yüksek minaresi ve Yazıcıoğlu’nun türbesi bulunmaktadır.

Gelibolu Yazıcızade Camii

Hacı Bayram Veli’nin müritlerinden olan Muhammediye yazarı Mehmed-i Bican Efendi ile Ahmed-i Bican Efendi ’nin namına yaptırılmış olup Fatih devri eserlerindendir.Yazıcızade mahallesinde, bugünkü halk kütüphanesi yakınında bulunmaktadır.

Cahidi Sultan Camii

Cahidi Sultan Camii Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köyü’ndedir.Yapılış tarihi belli değildir.Muhtemelen 1600 lü yıllarda inşa edilmiştir. (Caminin girişindeki mermer levhada 1630  yazmaktadır)

Cami ahşap ve dörtgen bir yapıdır.Duvarlarının kalınlığı 1 m yi geçiyor.Kiremit örtülü, kapısı mermer kemerlidir, içersindeki levhalar oyma işçiliktir. Denize nazır bir tepe üzerinde olup .Caminin hemen yanında Cahidi Efendi’nin türbeside vardır.

Gelibolu Sofça Halil Mescidi

Sofça Halil Mescidi (Gelibolu) Sultan II.Murad döneminde Sofça Halil isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Ancak geçirdiği çeşitli onarımlar nedeni ile orijinal durumundan tümü ile uzaklaşmıştır. Dikdörtgen planlı olan caminin üzerini kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Mimari ve bezeme yönünden herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Gelibolu Kadı İsklesi Camii

Alaaddin Mahallesi Eceabat Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Bahari Kadı Zade Mehmet tarafından 1546 yılında yaptırılmıştır. Kullanım alanı 120 m2, avlusu 810 m2 olmak üzere toplam 930 m2 lik alana sahiptir.

Kilitbahir Fatih Camii

Kilitbahir Kalesi’nin yapımından sonra Fatih döneminde Gelibolu Beylerbeyi olan Yakup Paşa’nın gayretleriyle 1460 ‘lı yıllarda  inşaa edilmiştir.(Camiinin girişinde merver levhada 1465 yazmaktadır )Kilitbahir Köyü’nün ilk camisidir.Halen ibadete açıktır. Önceden Caminin yanında bulunan çamaşırhanede askerler çamaşırlarını yıkarlar, namazlarınıda bu camide kılarlarmış.

Gelibolu Hallaç Hüseyin Camii

Yazıcızade Mahallesinde, Mevlevihane yakınında bulunmaktadır. Eskiden Hallaç Hüseyin Mesçidi olarak hizmet vermiştir. Mescit kerpiçten yapıldığından zamanla yıkılmış, 1969 tarihinde cami koruma derneği tarafından bugünkü yeni cami yaptırılmıştır.Kullanım alanı toplam 240 m2 dir.

Gelibolu Cerrah Hüseyin Camii

amikebir mahallesinde çarşı mevkiinde bulunmaktadır. Cerrah Hüseyin tarafından yaptırılmıştır.Önceleri tekke olarak görev yapmış bilahare mescit haline getirilmiş, sonra camiye çevrilmiştir.İki kubbelidir ve tek giriş kapısı vardır.Sağ kubbe altı açık olup, sonradan kapatılmıştır. Kullanım alanı 110 m2 dir.

Bayramiç Çarşı Camii

Bayramiç Çarşı Camii, Bayramiç’in en büyük camisi olup, 1889 yılında yapımına başlamış olup 1904 tarihinde tamamlanmıştır.

Gelibolu Bolayır Gazi Süleyman Paşa Camii

Gelibolu, Bolayır’da Orhan Gazi döneminde, Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşa tarafından 1358’de yaptırılmıştır. Cami 1676 ve 1889 yıllarında onarım görmüştür.

Ezine Zeytini Camii

Zeytinli Camii Hicri 977 (M.1561) yılında Sadrazam İbrahim Paşa Kedhüdası Mehmet Kedhüda tarafından yapılmıştır. Daha sonraları, Ezine esnafından Pamukçuzade Hacı Mustafa Efendi Camiinin karşısında bulunan baba yadigarı evlerini tapu katibi Suluzade Halil Efendi’ye bırakarak karşılığında adı geçen caminin genişletilmesini istemiştir. Camii 1901 tarihinde şimdiki haline getirilmiştir.

Tavil Ahmet Ağa (Yalı) Camii

Yalı Camii’de kare planı, kırma çatısıyla kentin önemli camilerinden biridir. Mevcut onarım kitabesinden anlaşıldığına göre Tavil Ahmet Aga tarafından yaptırılan ilk caminin yanması üzerine 1854 yılında Miralay Halil Bey’in gayretleriyle yenilenmiştir.

Yanında küçük bir Haziresi (Hazîre, külliye, cami, mescid, tekke gibi dini yapıların avlularında yer alan etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezarlıklara verilen isimdir) bulunmaktadır.

Ezine Seferşah Camii

Seferşah Camii: XIV. yy’da Yıldırım Beyazıt döneminde yapılmıştır. Duvarlar moloz taştan, saçaklar tuğladandır. Ayrıca yapımında çevredeki antik yapılardan getirilen Bizans kalıntıları kullanılmıştır. Mihrap duvarında iki katta dört pencere vardır. Son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Kandil motifleriyle süslenmiştir.Caminin yanında Sefer Şah’ın mezarı bulunmaktadır.

Ezine İnce Minare Camii

İnce Minare Camii hakkında kesin kayıt bulunmamasına rağmen askeri kışlaya yakın olması dolayısıyla IV.Murat zamanında bir paşa tarafından inşa ettirildiği söylenmektedir. Uzun yıllar, bahçesindeki küçük pansiyon Kur’an Kursu olarak kullanılmıştır.

Tıflı Camii

Kare planlı kırma çatılı caminin kuzeybatı kitabesinden 1891 yılında Sultan Abdülhamit zamanında inşa edildiği bilinmektedir.

Cami adını Osmanlıca “Çocuk” anlamına gelen “Tıfl” kelimesinde almaktadır. Caminin yakınında bir sübyan mektebinin olduğu mektebin günümüze kalan kitabesinden anlaşılmaktadır. Caminin batı girişinde yer alan bu kitabede mektebin Sultan Abdülaziz döneminde vali Kayserili Ahmet Paşa tarafından 1870 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Ezine Çarşı Camii

Çarşı Camii:Bu cami hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen Ulu Camii inşa ettiren Abdurrahman Bey tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Ezine Ulu Camii

Ulu Cami ( Abdurrahman Bey Cami), Osmanlı camilerinin ilk büyük örneklerinden olması yönünden önemlidir. Orhan Gazi döneminde Abdurrahman Bey tarafından yaptırılmıştır.

Cami., moloz taştan alçak ve kalın duvarlı bir yapıdır. Pencere kenarları üç dizi tuğla ve bir dizi taştan yapılmıştır. Tavanı dört granit sütun taşımaktadır. Minare kıble duvarının içindedir. Son cemaat yeri mermer sütunludur. 2. Sultan Mahmut döneminde yenilenen tavan ampir üslûptadır. Güzel sıtalaktiklerle süslü mihrap, ilk yapıdan kalmadır.bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir.

Çimenlik Kalesi Camileri

Çimenlik Kalesi içerisinde bulunan Mescit, 12.12×5.24 m. ölçüsünde ince uzun dikdörtgen planlıdır. Mescidin alt kısmı taştan, üst kısmı da tuğladan yapılmıştır. Burçlardan biri üzerine tuğladan minaresi oturtulmuştur. Minarenin şerefe çıkmaları beş sıra testere dişi biçiminde tuğlalarla bezenmiştir.

Çanakkale savaşı sırasında mescide isabet eden bir top mermisi yüzünden minaresinin yarısı yıkılmış, 1968’den sonra da onarılmıştır. İbadet mekanındaki mihrap kıble yönündedir. Mihrap tuğladan ve mukarnaslıdır. Mescidin giriş kapısı çift renkli ve geçmeli mermerlerden yapılmıştır.

Sultan Abdülaziz döneminde iç avlunun güney tarafına dikdörtgen planlı, 12.00×15.00 m. ölçüsünde ahşap bir mescit daha eklenmiş, üzeri de çatı ile örtülmüştür.

Kale içerisindeki bu mescitler halkın ibadetine açık idi. Ancak kale müze olarak kullanıldığından mescitler ibadete açık değildir.

Bozcaada Köprülü Mehmet Paşa Camii

Bozcaada’da Yalı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa 1657 tarihinde yaptırmıştır. Halk arasında Yalı Camisi olarak isimlendirilen caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla orijinalinden oldukça uzaklaşmıştır. Doğu cephesine yerleştirilen minare 1965 yılında yenilenmiştir.

Biga Kurşunlu Camii

Biga Kurşunlu Camii, 1900’de geçirdiği büyük yangından sonra yeniden yapılmıştır. Yangın sonrası yeniden yapılan camii orjinalinden oldukça uzaklaşmıştır.

Fatih Camii

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462 yılında yaptırılmış olan camii zamana direnememiş- 1862 yılında Sultan Abdulaziz zamanında tamamen yenilenmiştir. Ayrıca 1904 yılında Sultan II. Abdülhamid döneminde tekrar onarım geçirmiştir.

Her iki onarıma ait Osmanlıca kitabeler yapının dış cephesinde yer almaktadır. Caminin batısında hazire olarak adlandırılan küçük bir mezarlık yer almaktadır. Burada Sadrazam Hafız İsmail Paşa ile Sadrazam Ali Paşa’nın mezarları kallavi kavukları ile yer almaktadır.

Ayvacık Ümmühan Hatun Camii

Ümmühan Hatun Camii Ayvacık ilçesinin genişlemesine sebep olan Tiflisli Ümmühan Hatun tarafından yaptırılmıştır.ilçe merkezindedir.

Ayvacık Nusratlı Köyü Camii

Ayvacık İlçesi Nusretlı Köyünde olup Yaklaşık 400 yıllık geçmişi olduğu tahmin edilmektedir.

Ayvacık Adatepe Köyü Camii

Çanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür.

Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir. Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır. Caminin altında bir de sarnıç vardır. Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir.

Arap İbrahim Paşa (Kurşunlu) Camii

Arap İbrahim Paşa (Kurşunlu) Camii: Cami kitabesine göre cami yanan Çınarlık Camii’nin yerine 1867 yılında Biga sancağı mutasarrıfı Arap İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür. Kurşun kaplı kubbesi nedeniyle adı Kurşunlu Cami olarak bilinmektedir.

Ayvacık Yeşilyurt Köyü Camii

Yeşilyurt Köyü Camisi kiliseden camiye çevrilmiştir. Kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra mübadele kapsamında Çanakkale’den Rumların ayrılmasından sonra camiye dönüştürülmüştür. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kaba taş ve tuğladan yapılmıştır.

Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Beden duvarları üzerinde iki sıra halinde pencereler bulunmaktadır. Bunlardan ikisi yuvarlak kemerli, biri de ikiz pencereler halinde ampir üsluptadır. Camiye çevrildikten sonra yanına dikdörtgen taş bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Mihrabı herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Ayvacık Babakale Camii

Ayvacık ilçesi, Babakale Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan II.Ahmet döneminde Vezir Kaptan Mustafa Paşa 1725 tarihinde yaptırmıştır. Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir.

Günümüzde dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekanı iki yanlarda altta dikdörtgen söveli, üstte de yuvarlak alçı şebekeli dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş kapısının ve mihrabın iki yanında da altlı üstlü birer penceresi bulunmaktadır. Cami girişinin önünde sonradan ahşap bir sundurma yapılmıştır. Minaresi taş kaide üzerine yine taştan silindirik gövdelidir. Minare alemi XIX. yüzyılda ampir üslubunda kubbemsi olarak yenilenmiştir.

Lapseki Çardak Yakup Bey Camii

Çardak Gazi Yakup Bey Camii 1472 yılında Abdullah Bin Hacı Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. yapısıdır. Duvarlar iki dizi tuğla ve moloz taştandır. Köşeli revaktaki sütun ve başlıklar çevredeki antik kalıntılardan yapılmıştır. Kubbe sağır ve oldukça yüksek sekiz köşeli kasnağa oturmaktadır. Minare kapısı, revağın içindedir. Bursa kemerli ve stalaktitlidir. Yapısının iç süslemesi son dönemdendir. Yalnızca mihraptaki yedi sıra stalaktit ve silmeler eski biçimini korumaktadır. Günümüzde halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.

Bayramiç Tepe Camii

Caminin Esas adı Hacı Baliğ camiidir.Tepe camii olarakda bilinmektedir.14.yüzyılda yapılmıştır.( tahminen 1357-1365 yılları arasında )Caminin bitişiğinde Haziresi bulunmaktadır.

Cami-i Cedit (Karşıyaka Camii)

Bayramiç’te Taşköprü Camii ,Karşıyaka Camii ,Cami-i Cedit,  Hanbağlı camii gibi isimlerle anılmaktadır. Esas Adı cami-i cedid’tir.Bayramiç İlçesinin  Mehmet Akif Sokağında  Tabaklar Deresinin kenarındadır.Giriş kapısı  üzerindeki  kitabeye göre  Hicri 1207 (Miladi :1792) tarihinde  Hadımzade  Osman Bey tarafından yaptırılmıştır.Caminin çeşmesi ve haziresi de bulunmaktadır.

Ezine Kemallı Köyü Camii

Kemallı Köyü Camii:14.yy. da I. Murat döneminde yapılmıştır. Tek kubbeli ana mekan ve çapraz tonozlu revaktan oluşmaktadır. Revakın 3 çapraz tonozu yıkılmış, yerine ortası kemerli ahşap çatı yapılmıştır. Duvarlar ilk Osmanlı camilerine göre daha yüksektir. Son cemaat yerinin yanları kapalıdır. Ortada iki mermer sütun vardır. Kapı basık ve mermer kemerlidir. Pencereler süslemelidir Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından .2016 yılında Restorasyonu yaptırılmıştır.

Gelibolu Namazgah (Azaplar Camii)

Bir açık hava camii olan Namazgah 1407 yılında Hacı Paşaoğlu  İskender Bey tarafından sefere çıkan deniz tüfekçi erleri (Azepler) için yaptırılmıştır. Azepler sefere çıkacakları zaman toplu halde burada namaz kıldıkları varsayılmaktadır. Gelibolu’da boğaz ve Marmara’ya karşı geniş bir alan olan Fener meydanında inşa edilmiştir. Kendi türündeki yapıların en estetiğidir. Mihrabı bir niş içindedir.

Ayvacık Behramkale Hüdavendigar Camii

14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır.

Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Camiin mermer giriş kapısı, Carnelıus kilisesinin kapısıdır. Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar da etkileyicidir.Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanılan bir durum değildir.

Ayvacık Tuzla Murat Hüdevendigar Camii

Hüdavendigâr Külliyesi, Ayvacık Tuzla Köyü’ndedir. Cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Cami, 1366 yılında Murat Hüdevendigar tarafından yaptırılmıştır. Medrese, camiin batısındadır. Dershane ve on odadan meydana gelmiştir. Zamanımıza sadece bir odası ulaşabilmiştir.

Çanakkale Kısa Tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Anemi Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Anemi, kandaki kırmızı kan hücrelerinin eksikliğidir. Anemi, kansızlık olarak da bilinmektedir. Kansızlık olarak tabir edilen bu durum, aslında kanın az olduğunu göstermemektedir.

Haber Merkezi / Anemi bir kan hastalığıdır. Kan hücrelerin fonksiyonlarında oluşan anormallik kansızlıktır. Kansızlık, kanın içinde bulunan bileşenlerin az olması durumudur.

Kansızlık birçok kişide farklı sebeplerden dolayı görülmektedir fakat bu kansızlık bazı kişiler tarafından çok fazla dikkate alınan bir hastalık değildir.

Anemi sebepsiz yere ortaya çıkmamaktadır. Bu nedenle kansızlık problemi yaşayan kişiler bilinçli davranmalı ve önlem almalıdır.

Anemi belirtileri nelerdir?

Yorgunluk
Halsizlik
Baş dönmesi
Yorulma
Sık hastalanma
İştahsızlık
Bulantı
Ciltte solukluk
Göz kapaklarının iç kısmında solukluk
Çarpıntı
Nefes darlığı
Üşüme
Saç dökülmesi
Cilt sorunları
El ve ayaklarda uyuşma
Konsantrasyon bozukluğu
Baş dönmesi, kulak çınlaması
Ağız kenarında çatlaklar
Tırnakların kaşık şeklini alması, çatlaklar oluşması
Dilde kızarma, çatlak ve kabarcık oluşumu
Yutarken zorlanma, ağrılı yutma

Aneminin nedenleri nedir?

Aneminin çeşitlerine göre de sebebi değişmektedir. Yapım bozukluğu ( Genetik kökenli, ya da sonradan oluşan) alım eksikliği ( Kan hücrelerini yapımında kullanılacak demir B12 folik asit gibi maddelerin alımının yetersizliği) emilim bozukluğu(hastalıklara ya da ameliyatlara bağlı olarak ) Anemi türlerinden toplumda en sık görülen tiplerden biri de demir eksikliği anemisidir. Demir eksikliğinin sebepleri arasında yetersiz demir alımı, vücuttan normalin üzerinde olan demir kaybı, ( aylık vajinal kanamasının normalden fazla olması ya da sindirim sisteminden ülser kanser gibi sebeplere bağlı kayıp olması ), demir emilim problemi (hastalıklara veya geçirilmiş ameliyatlara bağlı olarak ) sayılabilir. Bunun yanında hızlı büyüme ve gebelik de anemiye neden olabilir.

Aneminin risk faktörleri nedir?

Başta gebeler ve çocuklar anemide risk faktörü oluştururken ilk adet kanamasını geçiren genç kızlar, alkol kullananlar, sürekli ağrı kesici ilaç kullananlar, dengesiz beslenenler ve vejetaryenler diğer risk grupları arasında gelmektedir.

Aneminin komplikasyonları nedir?

Anemi hastalarda kalp ritmi ile ilgili görülen problemler, buna bağlı olarak kalp yetmezliği ve daha pek çok komplikasyon oluşmasına neden olmaktadır.

Anemi için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Anemi belirtilerini hissettiğinizde vakit kaybetmeden doktor randevusu oluşturmalısınız. Randevu öncesinde sürekli kullandığınız ilaçları, uyguladığınız beslenme programını ve şikâyetlerinizi not edebilirsiniz.

Aneminin tetkik yöntemleri nelerdir?

Doktorun yaptığı fizik muayene ve aile geçmişi ile ilgili sorduğu sorularla anemi şüphesi kuvvetlenmektedir. Bu noktada kan tahlili, kan sayımı ile anemi tanısı kolaylıkla konulmaktadır.

Aneminin tedavi yöntemleri nelerdir?

Anemi tedavisinde öncelikle aneminin nasıl geliştiğine bakılmakta ve ona göre bir tedavi programı oluşturulmaktadır. Eğer bir demir eksikliği anemisi saptanmışsa bebeklerde demir içeren şurup veya damla kullanılırken yetişkinlerde ağızdan alınan demir ilaçları kullanılmaktadır.

Anemi hastaları için yaşam stili önerileri

Demir eksikliği anemisi olan hastaların doktorun uygun gördüğü sürece demir ilaçlarını kullanması ve demir emilimini bozan süt, çay ve kepekli gıdaların demir ilaçları ile birlikte alınmaması gerekmektedir. C vitamininden zengin portakal suyu gibi emilimi arttırıcı besinlerle birlikte alınabilir. Bunun yanında kırmızı et, çekirdekli siyah kuru üzüm, ıspanak ceviz gibi demir bakımından zengin besinleri tüketmelidir.

Paylaşın

Anal Fistül Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Anal Fistül (Makat Fistülü – Perianal Fistül) bağırsak ve makat derisi arasında doğal olmayan şekilde oluşan kanal anlamına gelmekte. Tıp dilinde fistül çeşitleri ise intersfinkterik fistül, transfinkterik fistül, suprasfinkterik fistül ve ekstrafinkterik fistül olarak 4’e ayrılmaktadır.

Haber Merkezi / İntersfinkterik fistül en yaygın fistül çeşididir. Makat çevresine yakın cilde doğru ilerleyen fistüllerdir. Transfinkterik fistül ise cilde doğru ilerlerken makat çevresindeki dış kasları da aşabilen fistüllerdir. Suprasfinkterik fistülde ise iltihap makat bölgesi civarındaki bütün kasları aşabilme özelliğine sahiptir. En nadir görülen ekstrafinkterik fistülde ise artık kanal kalın bağırsağa kadar ulaşmıştır.

Fistül özellikle kadınlarda yaygın bir şekilde görülmektedir. Kadınlarda fistül görülmesinin en büyük sebebi doğum yapmaktır. Doğum yapan kişi doğum esnasında vajinal kısmı çok fazla zorladığı için o bölgede bir takım yırtılmalara sebep olur. Aynı zamanda bölgeye zarar verecek bir kaza, yaralanma ve ameliyat sonucu da fistüller ortaya çıkabilmektedir.

Anal fistül nasıl anlaşılır?

Makat etrafında bir veya birkaç fistül deliği (ağzı)
Bu fistül ağzından iç çamaşırı kirleten aralıklı irinli kötü kokulu akıntı
Akıntı nedeniyle makat çevresinde ciltte tahriş ve kaşıntı
Bazen fistül ağzından anal kanala uzanan hafif ağrılı sertlik
Fistül ağzının tıkanması sonucu makat etrafında abse oluşumu; gibi belirtiler anal fistül hastalığını düşündürür.

Anal Fistül nedenleri nedir?

Anal fistül hastalığının oluşumunda birincil neden anal apse oluşumunun kronikleşmesidir. Tekrarlayan anal apseler, anal fistül oluşumuna neden olmaktadır. Apsenin geride bıraktığı boşluğun tamamen iyileşmemesi sonucu anal fistül oluşur. Zaman ilerledikçe de oluşan boşluk bir tünel halini alır ve enfeksiyon devam eder. Oluşan cerahat birikimi ise zaman zaman akıntılara neden olmaktadır.

Anal Fistül risk faktörleri nedir?

Anal fistül hastalığının oluşumunda etkili olan risk faktörleri arasında yaşanmış olan anal travmalar etkili olabileceği gibi crohn hastalığı, anal cerrahi ve anal fissür de anal fistül hastalığının risk faktörleri arasında sayılabilmektedir.

Anal Fistül komplikasyonları nedir?

Anal fistül hastalığının komplikasyonları arasında sayılabilecek en önemli komplikasyon enfeksiyon (abse) oluşumudur.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesi kişisel temizliğe önem verilmeli ve daha önce anal apse hastalığı geçirilmiş ise tarihleri not edilerek görüşme sırasında bu bilgiler doktor ile paylaşılmalıdır.

Anal Fistül tetkik yöntemleri nelerdir?

Anal fistül tanısı konulması için genellikle gözle muayene yeterli olmaktadır. Ancak oluşan fistülün yerini tipini belirlemek için MR filmi gerekebilir.

Anal Fistül tedavi yöntemleri nelerdir?

Anal fistül hastalığının kendi kendine iyileşmesi söz konusu değildir. Anal fistül hastalığını tedavi etmenin tek yöntemi cerrahi tedavidir. İçerisinde iltihap bulunan fistül traktının açılarak içinin kazınması ile cerrahi işlem gerçekleştirilir. Anal sfinkterler bu işlem sırasında etkilenecektir. Ancak bu etkilenmenin oranı da cerrah ile doğrudan ilişkilidir. Destek amaçlı olarak ise antibiyotik tedavisi kullanılır, iyileştirici etkileri yoktur.

Anal Fistül yaşam stili önerileri

Eğer anal fistül hastalığına rastlanmamış fakat anal apse rahatsızlığına birden fazla kez yakalanılmış ise mutlak surette doktor kontrolü gerekmektedir. Bağırsak hareketlerinin iyileşmeyi önleyeceği konusunda endişe etmeye gerek yoktur. Ancak kabızlık oluşturacak durumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Anal Fissür Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Genellikle kabızlık ve ıkınma gibi düzensiz dışkılama alışkanlıklarına bağlı olarak anal kanal derisi üzerinde gelişen yırtıklara Anal Fissür adı verilmektedir. Bu yırtıklar, dışkılama sırasında kişiye şiddetli ağrı ve acıya neden olmaktadır. Bu ağrı keskin ve yırtıcı tarzdadır.

Haber Merkezi / Öyle ki bazen hastaların gözünden yaş getirecek kadar şiddetlidir. Bazen ağrıya küçük kanamalar da eşlik eder. Bu sıkıntılar nedeniyle dışkılama, hasta için korkuya dönüşmektedir. Şiddetli ağrı, anal kanaldaki kas yapısında kasılmaya yol açmaktadır. Kasılma olunca çatlak daha fazla yırtılmakta, bu durumda daha çok kasılmaya neden olarak kısır döngü ile sonuçlanmaktadır.

Makatta çatlak meydana gelmesinin nedenleri:

Anal fissürün en yaygın görülen nedeni anüsteki veya anal kanaldaki dokuların tahriş olmasıdır. Bu tahrişin en sık görülen nedeni ise kabızlıktır. Düzensiz dışkılama,nadirende uzun süreli ishal de kabızlık gibi anal fissüre yol açabilir.Hamile kadınların üçte birinde de makatta çatlak oluşmaktadır. Normal doğum esnasında ortaya çıkan gerilim de sık sık anal fissürlere yol açmaktadır.Altta yatabilen başka faktörler de anal fissüre yol açabilmektedir.

Anal Fissür risk faktörleri nedir?

Anal fissür hastalığına yakalanmaya sebep olan birincil faktör kabızlıktır. Bu hastalığa sebep olan risk faktörlerinden biri de bebeklik döneminde anüste oluşabilecek yırtıklardır ve nedenleri ise henüz tam olarak belirlenememiştir. Aynı şekilde yaşlanma döneminde de bu hastalık görülebilmektedir. Yaşlanma döneminde görülen anal fissür hastalığının sebebi olarak, ilerleyen yaş ile birlikte yavaşlayan dolaşım gösterilmektedir. Ayrıca doğum esnasında anal fissür oluşabileceği gibi Crohn Hastalığı da anal fissür oluşumunu tetiklemektedir.

Anal Fissür komplikasyonları nedir?

Anal fissür hastalığında oluşabilecek komplikasyonlardan ilki iyileşme olmamasıdır. Eğer hastalık 6 hafta içerisinde iyileşmez ise kronik olarak kabul edilir ve tedavinin artırılmasına karar verilir. Bir diğer komplikasyon ise nüksetme olarak ifade edilir. Hasta daha önceden anal fissür hastalığı yaşadıysa tekrar bu hastalığa yakalanma oranı daha yüksektir. Bu çatlağın iltihaplanması ile anal abseler de görülebilir.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Anal fissür şikayeti ile doktora başvurmadan önce mutlaka yapılması gereken birkaç adım vardır. Bunlardan ilki, eğer kabızlık veya ishal problemleri yaşanmış ise bunlar doktorla paylaşılmak üzere not edilmelidir. Bir diğer adım ise doktor muayenesinden önce kişisel temizliğe önem gösterilmesidir.

Anal Fissür tetkik yöntemleri nelerdir?

Anal fissür hatalığının teşhisi diğer birçok hastalığın teşhisine nazaran daha kolaydır. Tecrübeli bir cerrah için şikayetleri dinlerken tanı koymak kolaydır. Anal fissür oluşumu gözle görülebilmektedir.

Anal Fissür tedavi yöntemleri nelerdir?

Anal fissür tedavisinde yetişkinlerde iyileşme süreci 4-6 hafta arasında sürmektedir. Çocuklarda görülen anal fissür için tedavi süresi ise sadece dışkının yumuşatılması ile daha da kısalmaktadır. Tedaviler ise koruyucu ve cerrahi tedaviler olarak ikiye ayrılır. Koruyucu tedaviler genelde ilaç tedavilerinden ve lokal uygulamalardan oluşur. Cerrahi tedaviler ise genelde kronik anal fissür hastalıklarında başvurulan yöntemdir. Tüm dünyada “altın standart” ismiyle kabul edilen ve 1967 yılından beri kullanılan Lateral Internal Sfikterotomi (LIS) cerrahi tedavi yöntemidir.

Anal Fissür yaşam stili önerileri

Anal fissür oluşumunu engellemek için muhtemel kabızlık veya ishal problemlerine yol açmayacak bir beslenme tarzının benimsenmesi gerekmektedir. Sağlıklı bir beslenme ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsenmeli ayrıca kişisel temizliğe önem verilmelidir. Acı biberli yiyeceklerden kaçınmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Amiloidoz Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Amiloid olarak adlandırılan lifli protein bileşiğinin bir veya birden çok organda hücre dışında birikmesiyle oluşan metabolizma hastalığına Amiloidoz denir. Genellikle böbrek, böbrek üstü bezi, karaciğer, dalak, mide ve bağırsak kanalında görülür.

Haber Merkezi / Kemik iliği hücreleri tarafından üretilen ve anormal protein olarak nitelendirilen amiloid, farklı doku ve organları doğrudan etkileyebilir. Buna bağlı olarak amiloidin birçok türü olduğunu ve tutulum bölgelerinin kişiden kişiye değiştiğini söyleyebiliriz. Ancak kesin nedeni henüz bilinmeyen amiloidoz, nadir görülen hastalıklardandır.

Amiloidoz çeşitleri nelerdir?

Birincil Amiloidoz : En sık görülen amiloidoz çeşidi olmakla birlikte herhangi bir hastalık sonucunda oluşmaz. En yaygın amiloidoz çeşiti olan birincil amiloidoz, genellikle dil, cilt, kalp, akciğer, sinir ve bağırsakları etkilemektedir.

İkincil Amiloidoz : Birincil amiloidozun aksine bazı kronik hastalıklar nedeniyle meydana gelir. Tüberküloz, kemik iltihabı ve romatoid artrit gibi hastalıkların sonucunda oluşur. Genellikle böbrek, dalak, karaciğer ve bağırsakları etkilediği bilinmektedir.

Kalıtsal Amiloidoz : Genetik kökenli amiloidoz olarak nitelendirebiliriz. Aile geçişli amiloidoz türü olmakla birikte sinir sistemi ve sindirim sistemini doğrudan etkiler.

Amiloidoz belirtileri nelerdir?

Amiloidoz belirtileri etkilediği organa ve kişiye göre değişkenlik gösterir. Amiloidoz kişiden kişiye farklı belirtiler gösterse de bazı durumlarda herhangi bir belirti vermeyen teşhisin zorlaşmasına neden olur. Özellikle başka bir hastalık nedeniyle ortaya çıkan amiloidoz, altta yatan hastalık nedeniyle kendine özgü belirtileri göstermeyebilir. Amiloidoz belirtisi öncelikle etkilediği organa göre değişkenlik gösterir. Ancak böbrek ve kalbi etkileyen amiloidoz hayati risk taşıyabilir. Böbreği etkileyen amiloidoz, kanı süzme işleminde bozukluklara yol açarken aynı zamanda proteinlerin idrara karışmasına neden olur. Kalbi etkileyen amiloidozda ise nefes darlığı ile birlikte kan pompalama işleminde bozukluk görülür.

Zayıflık
Ciddi kilo kaybı
Büyümüş karaciğer
Büyümüş dil
Ayak bileklerinde ve bacaklarda şişlik oluşması
El ve ayaklarda uyuşukluk veya karıncalanma
Nefes darlığı
Yutkunma zorluğu
Düzensiz kalp ritmi
Genişlemiş dil (makroglossi)
İshal veya kabızlık
Şiddetli yorgunluk ve halsizlik
Ciltte morarma ve kalınlaşma
Göz çevresinde morluk (purpura)
İdrarda protein
Sinir sisteminde bozulmalar

Amiloidoz nedenleri nedir?

Amiloidoz hastalığına ”multiple miyelom” yani kemik iliğindeki plazma hücreleri kanseri gibi belli başlı kanser türleri, Hodgkin Hastalığı, tanısız Ailesel Akdeniz Ateşi , geçirilmiş tüberküloz gibi hastalıklar geçirmiş olan kişilerde rastlanabilir. Aynı zamanda uzun süre diyaliz tedavisi görmüş hastalarda da bu hastalığın görülme riski yüksektir. Hiçbir hastalığa bağlı olmadan, nedeni belli olmadan da oluşabilir.

Amiloidoz risk faktörleri nedir?

Bu hastalık 50 yaş üzeri kişilerde, böbrek hastalığından kaynaklanabildiği için uzun süre diyaliz almış olan kişilerde görülebilir. Ayrıca kronik enfeksiyonu ya da iltihaplı hastalıkları olan, ailesinde bu hastalığı geçirmiş ve de multiple miyelom olan hastalarda da görülme riski oldukça fazladır.

Amiloidoz komplikasyonları nedir?

Amiloidoz hangi organda birikirse o organın çalışmasını engeller. Amiloidoz ile kalp, böbrekler, karaciğer, dalak, sinir sistemi, mide ve bağırsaklar etkilenebilir. Bu hastalık genel olarak nadir görülmektedir. Özellikle zeminde kronik bir hastalığı olmadan gelişen amiloidoz hızlı seyirli ve ölümcüldür.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Hastanın doktor randevusu öncesi çok iyi bir şekilde belirtileri analiz ederek doktora iletmesi gerekmektedir.

Amiloidoz tetkik yöntemleri nelerdir?

İlk olarak protein miktarının normalliğinden emin olmak için kan ve idrar testleri istenmektedir. Fakat amiloidozu kesin olarak teşhis etmek için doku örneğine ihtiyaç vardır. Mikroskopta incelenecek olan doku örneği, genellikle hastanın karın bölgesindeki yağlardan,rektumdan, deriden, sinirlerden, karaciğerden, böbrekten ve diş etinden alınabilir. Alınmış olunan doku amiloid ile reaksiyona giren bir boyayla yapılır. Sonuçlar mikroskopta analiz edilir ve tanı konulur. Patolojik inceleme sonrası kesin tanı konulur.

Amiloidoz tedavi yöntemleri nelerdir?

Henüz amiloidoz için özel olarak uygulanan bir tedavi çeşidi yoktur. Amiloidoza neden olan bir hastalık varsa bu hastalık tedavi edilerek amiloidozun ortadan kalması beklenir. Amiloidoz da sadece şişme ve hassasiyeti engelleyen ilaçlar ve ağrı kesiciler kullanılmaktadır. Özellikle böbrek amiloidozu olan hastalar kolşisin adlı ilaçtan fayda görebilir.

Amiloidoz Yaşam Stili Önerileri

Kişinin kendisini gıda açısından çok iyi bir şekilde beslemesi gerekmektedir. Sağlıklı ve zengin bir beslenme şekli bu hastalık için büyük önem taşır. Doktor vücudun zarar görmesiyle birlikte hastaya özel diyetler de önerebilir. Bu diyetleri dikkatli bir şekilde uygulamakta oldukça önemlidir. Bu hastalıkla ilgili sürekli tedavi yöntemleri geliştiği için bu yöntemleri dikkatlice takip etmek, kontrolleri aksatmamak da önem taşımaktadır. Kişinin sigara içmemesi gerekmektedir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Alerji Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Zararsız özelliği olan maddelere karşı oluşan aşırı hassasiyet, reaksiyon durumu Alerji denir. Alerjen olarak adlandırdığımız bu maddeler ile (ev tozu akarları, polenler, besinler vb) normal insanlar karşılaştığında herhangi bir problem yaşamaz iken, alerjik kişiler bu alerjenleri kendine “tehdit” olarak algılayıp tepki gösterirler. Ve hepimizin bildiği, vücudumuzun farklı organlarında alerjik bulgular ortaya çıkar.

Haber Merkezi / Ani gelişen reaksiyonlar: Bu tip reaksiyonlarda alerjenlere karşı IgE yapısında antikorlar rol oynarlar. Adından da anlaşılacağı üzere alerjenle karşılaşıldıktan sonra dakikalar, en geç bir saat içerisinde bulgular ortaya çıkar. Bu reaksiyonlar daha çok alerjik rinit ve besin alerjisi olan hastalarda görülür. Deri testleri ile semptomlara neden olan alerjenler gösterilebilir.

Geç gelişen reaksiyonlar: Bu tip reaksiyonlarda hücreler (T lenfositleri) rol oynarlar. IgE aracılı değildir. Semptomlar ve bulgular alerjenle karşılaşmadan saatler (24- 48 saat) sonrasında görülür. Alerjik kontakt dermatit ve bazı alerjik hastalıklar bu mekanizma ile gelişir. Deri testleri bu hastalarda alerjenleri tespit edemez. Ancak yama testleri ile alerjenler tanımlanabilir.

Alerjinin belirtileri nedir?

Alerjinin belirtilerinden bahsedebilmek için öncelikle vücudun nelere alerjisinin olduğu tespit edilmelidir. Bunun yanında alerji belirtileri kişiden kişiye değişkenlik göstermektedir. Genel alerji belirtileri arasında ise kaşıntı, hırıltılı nefes, nefes darlığı, vücudun çeşitli bölgelerinde şişlik ve kızarıklık gibi belirtiler gelmektedir.

Alerjinin nedenleri nedir?

Alerjinin gelişmesinde genetik, önemli bir rol oynamaktadır. Anne veya babada alerji görülmesi çocukta gelişecek olan alerji riskini artırmaktadır. Hamilelik ve vücudun zayıf olduğu dönemlerde de çeşitli alerjik reaksiyonlar gelişmektedir. Ev tozları, polenler, hayvan proteinleri ve tüyleri, küf mantarı, böcekler ve böcek zehirleri gibi pek çok etken alerji oluşmasına neden olmaktadır.

Alerjinin risk faktörleri nedir?

Anne veya babasında ya da her ikisinde de alerji olanlar, risk grupları arasında yer almaktadır. Hamilelik, çocukluk ve çeşitli hastalıklarla zayıflayan bağışıklık sistemi alerji bakımından risk oluşturmaktadır.

Alerjinin komplikasyonları nedir?

Özellikle çeşitli ilaçlara karşı gelişen alerji durumunda hayatı tehlikeye sokan komplikasyonlar görülmektedir. Serum hastalığı, kansızlık, astım, alerjik rinit gibi hastalıklara neden olmaktadır.

Alerji için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesi ortaya çıkan semptomlar ve alerjiye neden olan faktörleri bilmek uygulanacak tedavide büyük önem taşımaktadır. Bu bilgilerin doktora doğru şekilde aktarılması gerekmektedir.

Alerjinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Alerjinin tanı ve tetkikinde ailedeki alerji hikâyesi büyük önem taşımaktadır. Ortaya çıkan belirtiler tanı konulmasına yardımcı olmaktadır. Ancak kesin tanı alerji testleriyle konulmaktadır. Alerji deri testlerinde hastanın genellikle koluna iğne ucu ile küçük bir iz yapılır ve alerjenler iğne batırılan bölgeye uygulanır. 15-20 dk sonra ortaya çıkan kızarıklıklar ve semptomlarla alerjiye neden olan maddeler tespit edilir ve tanı konulur. Bunun yanında alerji tespiti için kan testleri de mevcuttur.

Alerjinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Alerji tedavisinde genellikle ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Alerji tekrarlayan bir hastalık olduğu için uygulanan tedavilerle kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Uygulanan tedaviler alerjinin türüne, şiddetine ve alerjiye neden olan etken maddeye göre değişmektedir. Alerji tedavisinde amaç ortaya çıkan belirtileri en aza indirmek ve kişinin yaşam kalitesini yükseltmektir.

Alerji hastaları için yaşam stili önerileri

Küf mantarları ve toza karşı gelişen alerjide evin sürekli olarak havalandırılması, aydınlık olması ve güneş görüyor olması gerekmektedir. Toza alerjisi olan kişilerin pek çoğu halı ve kilim kullanımından kaçınmaktadır. Bahar alerjilerine karşı ise bir süre yüzü kapatan maskeler kullanılabilir. Bunun yanında doktor kontrolünde alerjilere karşı ilaç kullanılabilir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın