YSP’li İbrahim Akın: “Üçüncü Yol” Siyasetini Örgütlüyoruz

Partisinin “Büyük Konferans” toplantısında konuşan eşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Bizim seçeneğimiz 3’üncü Yol seçeneğidir. Bu ülkedeki bütün ezilenlerin ortak geleceğinin inşa edileceği bir başka seçenek Üçüncü Yol seçeneğidir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu seçenek yeterince anlaşılmış görünmüyor. Biz Türkiye tarihi boyunca aslında bunun çeşitli biçimlerini her beraber yaşadık. Emeğin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, ekoloji ve yaşam savunucularının burada olduğuna inanarak aslında HDP paradigması diye bahsettiğimiz HDP projesi bugüne geldi. Yeşil Sol Parti, bu geleneğin devamı olarak bugün Üçüncü Yol siyasetinin etkili bir şekilde örgütlenmesi için mücadele ediyor.”

Akın, konuşmasının devamında, “Bu mücadelede sırasında başarılarımız olduğu kadar başarısızlıklarımız da var.  Bunlarla yüzleşiyoruz ama 3’üncü Yol vazgeçilmez stratejimizdir. Bu aynı zamanda bizim barış ve özgürlük mücadelesi veren, bedel ödeyen ve cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza karşı sorumluluğumuzdur. Biz bu sorumluluğumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Şu anda iktidar ve muhalefet bizi seçeneksiz bırakmak isteyebilirler ama biz onların karşısında asla bu tasfiye siyasetine karşı pes etmeyeceğiz. Bütün inançların birlikteliğini, çoğulculuğu ve ortak geleceği inşa etmek konusunda kararlı bir şekilde yürüyeceğiz. Bu konferans bu yüzden önemli.” ifadelerini kullandı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) yeniden yapılanma ve inşa süreci kapsamında gerçekleştirdiği “Büyük Konferans”, bugün Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde başladı. Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, konferansın açılışında bir konuş yaptı. Akın, şunları söyle:

“Bugün burada büyük bir kalabalıkla önümüzdeki dönemin yol haritasını ve yeni hikayemizi çıkaracağız. Cezaevinde siyasi olarak rehin bulunan ve direniş destanı yazan barış ve özgürlük mücadelesi savunucusu yoldaşlarımızın katkılarıyla bu kongreyi daha güçlü bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ şahsında bütün yoldaşlarımızı sevgiyle selamlıyoruz. Onların katkılarıyla daha güçlü bir yol haritası çıkaracağımıza inanıyorum.

Ülkemiz çok ağır bir çoklu krizle karşı karşıya. Hem ekonomik hem toplumsal hem siyasal hem de aynı zamanda ağır bir şiddet altında kriz sarmalı içerisinde yaşıyoruz. Buradaki arkadaşlarımızın neredeyse yüzde yüzü bunun ekonomik etkisi altında yaşıyor. Saray rejiminin sözcüsü Erdoğan, bu meselenin psikolojik olduğunu söylüyor. Yüzde 90’ı bu meseleden muzdarip olan insanlarımızla alay ediyor aslında.
Biz bunun psikolojik bir vaka olduğu tespitine varamıyoruz.

Türkiye’deki yaşanan bu krizin ana sebeplerinden bir tanesi Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözümsüzlük sürecine girmesidir. 2014 yılından bu yana yaşanan süreç aslında hepimizin içinde olduğu bir gerçekliği ifade ediyor. Bu gerçeklik neydi? Bu gerçeklik; 2013’te başlayan barış sürecini, imzalanan Dolmabahçe Mutabakatını 2014’te Erdoğan ve AKP iktidarının reddetmesi ve masayı devirerek başlattığı yeni sürecin ifadesiydi. Bu süreç aynı zamanda o günden bu yana Türkiye’nin içinden çıkılmaz derin krizlere girmesinin sebebidir. Türkiye halkları bu krizin içinde debeleniyor ve bu krizin bedelini ödüyor. Bunun aynı zamanda büyük ölçüde bir silah ticaretiyle beraber topluma mal edilen ciddi sonuçları olduğunu görüyoruz.

Bu mesele karşısında sürdürülen barış, özgürlük, demokrasi ve eşitlik mücadelesi inanılmaz bir şekilde tahrip edildi. Bu mücadeleyi yürütenler, bu mücadele içerisinde yani masada bulunan insanlar şu anda Kobanî Kumpas Davasında yargılanıyor. Kobanî Kumpas Davasının bir tarafında devlet yani İçişleri Bakanından Cumhurbaşkanına kadar herkes muhatap iken şimdi barış mücadelesinin savunucuları yargılanıyor.

2 gün önce Kobanî Kumpas Davasındaydık. Sevgili Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder savunma yaptı. Aynen şunları söyledi. “Siz beni yargılayamazsınız. Ben şu anda Meclis Başkanvekiliyim ve aynı zamanda milletvekiliyim. Yani şu anda elinizdeki yasaların yapılmasını sağlayan bir yerim. Siz tersten buradaki yargı olarak ve aynı zamanda yürütmenin eliyle ortaya çıkan belgeler eliyle beni yargılayamazsınız. Böyle bir hakkınız yok. AYM’nin verdiği kararlar bunun çok somut göstergesidir”.

Açık açık bir saat neden savunma alamayacaklarını mahkeme heyetine söyledi. Ama karşıdakiler, Bilal’e anlatılır gibi anlatılmasına rağmen anlamadılar. Talimatlarla orada durduklarını bir kez daha kanıtladılar. Bir yargı heyeti değil sanki Saray tarafından görevlendirilmiş bir komisyon gibi görevlerine devam ettiler. Buradan bir kez daha şunu söylemek isteriz; sizin bu konuda yapmış olduğunuz yargılama aslında sahtedir, bir kumpas hikayesi sonucudur. Orada yargılanan bütün arkadaşlarımız mahkemeyi yargılıyorlar, Saray rejimini yargılıyorlar. Onlar da mahcup mahcup dinliyor. İnanın oradaki görevli memurlara baktığınızda bunu çok net anlıyorsunuz.

Kobani Kumpas Davasıyla yargılanmak istenen yalnızca aktif sorumluluk almış arkadaşlarımız değildir; halkımızın yürüttüğü barış mücadelesidir, sistematik olarak şiddete maruz kalan gençlerimizin bedenleridir, analarımızın dinmeyen yarasıdır, çocuklarımızın heba edilmek istenen geleceğidir. Kısacası bu devletin kuruluşundan bu yana yüzyıllık inkar ve imha siyasetinin sonucudur. Dolayısıyla bu süreç bir bütün olarak bizim yargılanma sürecimizdir.

Öte yandan Sayın Öcalan; barış sürecinin yol haritasına ve sürecin yönetilmesine dair bütün katkılarından sonra, Dolmabahçe Mutabakatının rafa kaldırılmasından sonra tecrit altında. Bu politika sanmayın ki sadece orada cezaevlerinde. İnanılmaz bir kötülük iktidarı, bir düşman iktidarı var. Ve bütün muhalefet yargılanıyor, tecrit ediliyor. Bu tecrit politikası sadece cezaevlerinde değil aynı zamanda hayatın her alanında uygulanıyor. O kadar yaygınlaştı ki mevcut muhalefetin değişik yerlerindeki herkes aynı zamanda bundan etkilenmeye başladı. Biliyorsunuz en son “Tecrit insanlık suçudur” diyen Merdan Yanardağ yargılanıyor ve cezaevinde.

Vekil olmasına rağmen cezaevinde bulunan Can Atalay bundan mahrum edilmiş durumda. Celalettin Can cezaevine girdiğinde iki gün kendisine su verilmemesi bu tecrit politikasının pratik sonucudur. Akbalen’de ekoloji mücadelesi verenlere yapılan inanılmaz saldırı bunların sonucudur. Eskişehir’de, Antep’te işçi direnişlerine dönük yapılan hukuksuz saldırılar bunun bir sonucu. Bu tecrit politikası muhalefet eden herkese uygulanmaya başlandı.

Buradan herkese sesleniyoruz. Mesele bir kesime yönelik bir tecrit politikası ile başlamıştı. Ancak şimdi bütün Türkiye’nin muhatap olduğu hukuksuz, insan haklarına aykırı, evrensel normlara aykırı bir politika bu ülkede uygulanıyor. Bu bakımdan önümüzdeki dönemin siyasetini eğer bu iktidardan kurtarmak istiyorsak, biz muhalefet edenler bunun farkında olarak siyaset yapmak zorundayız. Başka türlü üç maymunu oynayarak bu ülkede siyaset yapamazsınız. Önümüzdeki sürecin en önemli sorunlarından biri de bu iktidar karşısında yaşadığımız blok hikayesi var. Biz içinde bulunduğumuz süreci şöyle değerlendiriyoruz. İki kutuplu siyasete bizi sıkıştırmaya çalışıyorlar.

Biz diyoruz ki mevcut faşizan Saray rejimi etrafındaki iktidar; yani dinci, milliyetçi, otoriter rejim sadece bir rejim değil aynı zamanda devletin kendisi haline gelmiş durumda. Bu devletin karşısında muhalefet edecekseniz, bu topluma umut vereceksiniz bu umudun yolu bir başka seçenek yaratmaktır.  Biz her iki seçeneğe de yani Saray rejiminin de restorasyoncu ve yüzyıllık tarihin sonuçlarını çözemeyen aklın da Kürt sorunu başta olmak üzere hiçbir sorunu çözemeyeceğini düşünüyoruz. 100 yıllık cumhuriyet birikimi demokrasiyle buluşmadığı sürece halklara bir çare olamaz.

“Üçüncü Yol siyasetini örgütlüyoruz”

Bizim seçeneğimiz 3’üncü Yol seçeneğidir. Bu ülkedeki bütün ezilenlerin ortak geleceğinin inşa edileceği bir başka seçenek Üçüncü Yol seçeneğidir. Bu seçenek yeterince anlaşılmış görünmüyor. Biz Türkiye tarihi boyunca aslında bunun çeşitli biçimlerini her beraber yaşadık. Emeğin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, ekoloji ve yaşam savunucularının burada olduğuna inanarak aslında HDP paradigması diye bahsettiğimiz HDP projesi bugüne geldi. Yeşil Sol Parti, bu geleneğin devamı olarak bugün Üçüncü Yol siyasetinin etkili bir şekilde örgütlenmesi için mücadele ediyor. Bu mücadelede sırasında başarılarımız olduğu kadar başarısızlıklarımız da var.

Bunlarla yüzleşiyoruz ama 3’üncü Yol vazgeçilmez stratejimizdir. Bu aynı zamanda bizim barış ve özgürlük mücadelesi veren, bedel ödeyen ve cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza karşı sorumluluğumuzdur. Biz bu sorumluluğumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Şu anda iktidar ve muhalefet bizi seçeneksiz bırakmak isteyebilirler ama biz onların karşısında asla bu tasfiye siyasetine karşı pes etmeyeceğiz. Bütün inançların birlikteliğini, çoğulculuğu ve ortak geleceği inşa etmek konusunda kararlı bir şekilde yürüyeceğiz. Bu konferans bu yüzden önemli.

Bu ülkede korkunç bir emek sömürüsü var. Ekonomi Bakanı “Biz artık bundan sonra ücretlilerin, emeklilerin, çalışanların maaşlarını gelecekte tahayyül ettiğimiz enflasyona göre yapacağız” diyor. Bu aynı zamanda şu andaki hakların da gitmesi demek. Şu anda çalışanların yüzde 85-90’ı açlık sınırının altında yaşıyor. Bunu bilim insanları söylüyor. Türk-İş’in belirlediği sınırlara göre açlık sınırının çok altında yaşıyorlar. Böyle bir atmosferde ülkenin sözde tek lideri Erdoğan bunu psikolojik vaka olarak adlandırıyor. Türkiye şu anda dünyadaki kötü koşullarda yaşayan 10 ülkeden biri haline gelmiş durumda.  Öyle bahsettikleri gibi Türkiye’nin durumu iyi değil. Ekonomik krizden çökmüş bir ekonomi var. İçinde bulunduğumuz tabloda iki kutuplu siyaset karşısında toplumun değişim talepleri geçtiğimiz seçimde karşılanmadı.

Deprem meselesini korkunç bir biçimde kullandılar. Deprem inanılmaz bir tahribat yarattı. Deprem doğal bir felaket ama aynı zamanda AKP-MHP şahsında ikinci bir felaket yaşandı. Bu felaketin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen gördüğümüz tablo çok vahimdir. Daha dün temel kaldırma sırasında bir yurttaşımızın cesedine rastlandı. Hala bu göçükler altında insanların cenazeleri duruyor. Bütün uyarılara rağmen enkaz kaldırma çalışmalarında asbest tehlikesi yaşanıyor. İnsanlarımız kanser olma tehlikesiyle karşı karşıya. Herkes bağıra bağıra söylüyor ama dinlemiyorlar. Şu anda orada inanılmaz bir rant çetesi haline gelmiş ve devletle işbirliği halinde olan kesimlerce rantçı, talancı, yalancı bir siyasetin etrafında bir inşaat yapılmaya çalışılıyor.

Buradan, geçtiğimiz seçimlerde bize bina yapabilirler diyerek umut eden insanlarımıza sesleniyoruz. Bu yalancı ve talancı siyasete karşı artık daha fazla sessiz kalmayın. Herkesin demokratik hakkı buna isyan ve itiraz etmektir. Ayrıca bütün muhalefete sesleniyorum. Bunun karşısında sessiz kalmak, onursuz bir şekilde durmaktır, ortak olmaktır. Biz daha güçlü bir şekilde bu konferanstan çıkıp Türkiye’nin gerçekten muhalefeti olmaya, insanların umudu olmaya, bunun sözünü ve eylemini örgütlemeye aday partiyiz. Bunu da Yeşil Sol Parti’nin geleneğinden aldığı güçle gerçekleştireceğimize inanıyoruz.

Başka bir konu da yerel yönetimlerle ilgili. Yerel seçimler çok önemlidir. Türkiye’de yaklaşık 7 yıldır kayyımlarla karşı karşıyayız. 15 milyonun iradesini gasp eden Saray rejimine karşı bu dönem bütün halkımızla beraber bu kayyım rejimini bertaraf etmeye hazırlanıyoruz. Kayyımın ortadan kaldırılması, halkın kendi kendisini yönetmesi, söz ve karar sahibi olması için ciddi bir biçimde hazırlanıyoruz. Alacağımız kararlarla önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkarırken şunu unutmayacağız. Bizim çeşitli süreçlerden geçerken yaşadığımız başarısızlık nedenlerinden biri yerel seçimler. Bunu kesinlikle ıskalamayacağız.

Halkın iradesiyle bu kayyım rejimini bertaraf edeceğiz ve bir daha bu ülkeye gelmemesi için halkımızın iradesi ve yönetime katılmasıyla bunu başaracağız. Saray rejiminin tek isteği bizi her tarafta tasfiye etmektir. Bu tasfiye ve tecrit siyaseti karşısında çok güçlü bir şekilde örgütlü duracağız ve mutlaka başaracağız. Halkımızın iradesi bunu başaracağını göstermektedir. Biz de bu inançla başaracağımıza inanıyoruz.

Yol haritamızı çıkarıyoruz

Bu süreç içerisinde bir yüzleşmeyi, bir eleştiri sürecini başlattık. Biliyorsunuz yaklaşık 4 aydır bütün bu tartışmaları hiçbir partinin yapmadığı kadar açık ve şeffaf yaptık. Önce ilçelerimizde sonra illerimizde toplantılar yaptık. Halk toplantıları yaptık. Bu halk toplantılarına 30 binin üzerinden insanımız katıldı. Bunları raporlaştırarak ve değerlendirerek önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkartmak için çalıştaylar yaptık. Bugün sizlerin delege olarak katıldığı bu konferansta kararlarımızı almış olacağız. Bu kararlarımız kongremizde sonuçlanacak. Bu kararlar bence yeni dönemin yol haritasını çıkartmak bakımından çok değerli ve kıymetli olacak. Hazırlanan karar taslaklarının üzerine her bir arkadaşın katılması bu siyasetin öznesi olmak bakımından önemlidir.

Bu dönemde sadece bunları yaşamadık. Tarihsel paradigmamız inanılmaz bir saldırı altındadır. Bilinçli ve iradeli siyasi bir kararlılık göstermezsek bu saldırılar başarı hikayemizi etkileyecek. Hem devletin egemen güçleri hem de bizi daraltmaya ve sınırlamaya çalışanlar karşısında kapsayıcı ve Türkiye’nin barış mücadelesini ve bütünlüğünü sağlayacak bir yol haritasını çıkarmak konusunda sizlere güveniyoruz. Bu konuda burada bir karar çıkacağına inanıyoruz.

Geçmişteki tartışmalara takılıp kalmamalıyız. Evet, geçmişi tartışalım ama aynı zamanda geleceğe bakalım. Ortak bilinç, irade ve gelecek kaydetmek konusunda konferansımızın çok başarılı bir şekilde sonuç almasını diliyorum. Türkiye’nin bütün halkları buraya bakıyor, aynı zamanda bölgedeki bütün halklar ve dünyadaki ezilenler bizi izliyor. Geleceğimizi daha yoldaşça kurmak için bu mücadeleyi yürütmemiz gerektiğini belirtiyor ve konferansımızın başarılı geçmesini temenni ediyorum. Birlikte başaracağız. An serkeftin an serkeftin.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir