Tahsin Saraç kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1930 yılında Muş’ta dünyaya gelen Tahsin Saraç, 29 Haziran 1989’da İzmit’te hayatını kaybetti. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümünü bitirdikten sonra bir süre Hakkari’de ortaokul öğretmenliği yaptı. İ ki kez Paris’e giderek Sorbonne’da Fransız Dili ve Edebiyatı ile Sesbilim üzerine eğitim gördü. Dönüşünde Trabzon Lisesi’nde öğretmenlik yaptı.

Haber Merkezi / Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümüne öğretim görevlisi olarak çalıştı. TDK Çeviri Ödülü ve Fransız Hükümeti Ulusal Liyakat Nişanı aldı. Bir süre, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu ile Tercüme Bürosu’nda üye olarak görev yaptı. Tercüme, Türk Dili ve Çeviri dergilerinin yazı kurullarında çalıştı. Sağlık nedeniyle emekliye ayrıldı.

Tercüme, Türk Dili ve Çeviri dergilerinin yazı kurullarında çalıştı. İlk şiiri Varlık dergisinde yayınlandı. Şiir ve yazıları; Dost, Papirüs, Sanat Rehberi, Türk Dili, Varlık gibi dergilerde yayımladı. Özenli bir dil ve titiz bir kurguyla oluşturduğu toplumsal içerikli şiirleriyle tanınmıştır. Yunus Emre, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Asena, Sermet Çağan gibi Türk şiir ve oyun yazarlarının eserlerini Fransızca’ya çevirdi. Bazı Fransızca eserleri de Türçeleştirdi.

Eserleri; 

Şiir; Bir Ölümsüz Yalnızlık, Güneş Kavgası, Direnmeler, Güvercin Kasapları, Bir Sevgiyi Görüntüleme, Toplu Şiirler, Çıplak Kayada Çimlenmek

Sözlük; Etude sur le subjonctif en Francais, Fransızca-Türkçe Argo Sözlüğü, Fransızca-Türkçe Büyük Sözlük

Ödülleri; 1963 Milli Eğitim Bakanlığı Üstün Başarı Ödülü Günümüz Fransız Şiiri, 964 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü Çağdaş Fransız Şiiri’nin genişletilmiş basımıyla, 1968 Fransız Hükümeti’nden Legion d’honneur Nişanı
1970 TRT Şiir Ödülü “Direnmeler”, 1976 Macar Hükümeti Endre Ady Ödülü, 1986 Asya-Afrika Yazarlar Birliği Lotus Edebiyat Ödülü

“Ben Ozanım”

Yıkık tapınaklara döner kimi kez içim
Eski, sağır bir sızıyla balkıyan, inceden;
Işıdı mı ala bir tan
Ben ozanım
Kaç seviden kurşun yesem
Göveririm kendi külümden, yeniden.

Sofrada ekmek ve su, göğüste o gül duygu
Yığınların mutluluğu kavgasında hep yerim.
Tanrılar karşısında, doğa doğrultusunda
Ben ozanım
Devrim ateşlerini sonsuz yakacak odun
Toprakta kemiklerim.

Al bahar, yeşil yaprak
Titrerim ak yellerle dorukta kavak kavak.
Ben ozanım
Açlığın kan çizgisinde, ve taş dilsizliğinde
Değişip olurum hemen
Suskunluğum o sarı öfkesiyle
Kınında bekleyen soğuk bir bıçak.

Kısa çöpün uzun çöple kavgası
Süre gelmiş çağlar boyu
Ama şimdi son evrede, dönemeçte, yargıda.
Ben ozanım
Sizin yalnız kolunuz, bacağınız
Oysa benim
Hep yüreğim sargıda.

“Boğuntu”

Bıkmaz mı
Dağlar oturmaktan, sular akmaktan
Ve güneş her gün doğrulup aynı yöne
Doğudan doğup batıdan batmaktan?

Bıkmaz mı
Kara, kara olmaktan; ak, ak;
Hep nane mi kokacak nane çiçeği
Konuşmayacak mı hiç şu kayalar
Evlerde mi oturacağız hep böyle
Ayağımız kesilmeyecek mi topraktan?

Bıkmaz mı
Anlamsızlıktan şu sonsuzluk
Gizi çözülmeyecek mi oluşun
Hiç mi bilinmeyecek şu evren
Yıldızlar sırıtacak mı hep uzaktan?

Bıkmaz mı, ama hiç bıkmaz mı
Yaratan, yaratılan aynı kalmaktan?

Paylaşın