Tahir Abacı kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Mayıs 1951 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Tahir Abacı, Mehmet Tahir ve Sakıp Coşkun imzalarını da kullandı. Malatya Lisesi, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü ve Hukuk Fakültesi mezunu. Yayıncılık, memurluk, avukatlık yaptı. Halen avukatlık yapıyor.

Haber Merkezi / Şiir ve yazılarını önce Malatya gazete ve dergilerinde, sonra Yeni Dergi, Milliyet-Sanat, Sanat Olayı, Varlık gibi dergilerde yayımladı. Kurucusu olduğu Yarına Doğru dergisinde (18 sayı, 1973-76) çıkan bir yazısı nedeniyle yargılanmıştı. 1998’den sonra Radikal İki’de denemeler yazdı.

Hikâyelerinde ve romanlarında toplumun hemen her kesiminden insanlara yer veren yazar, şiirsel bir üslupla dili ustaca işledi. Şiirlerinde toplumcu gerçekçi temaların yanı sıra müzikten, folklordan, gelenekten, doğadan, aşktan beslenen Abacı, çok sesli ve devingen bir dil kullandı.

Eserleri; Odaları Utandıran Dağlar, Gelin Ömrümüz, Basit Şeyler, Nasreddin Hoca, Ağır Akan Su, Sıcak Hayat, Aynada Bir Yüz, ikinci Adım, Bir Zamanlar Anadolu’da, Harput-Elazığ Türküleri

“Gölgede”

Sonra kalay yorulur bakır çıkar
Söz bitmiştir derinlik uçurum olmuştur
Bakılması bile zor
İnsanlar artık anların fotoğrafını çekmezler
Gölgede solurlar
Birbirlerinin yüzünü içerler
Şarap yıkılmıştır, dize haraptır

Kale kapısı bulunca yanlar bu şehrin miskinleri
Göz bulunca bulanırlar
Taş serinliği onlara hüccet
Akmayan zaman onlara bakraç
Güvercinler onlara mürit
Kuş kanadı onlara cönk
İskelelere adanırlar

Yine çıkarım süvarilerin telaşına
Belki bir nihavent at
Belki bir kıraç savat
Terkide nesih bir divan bulunsa ne seyir
Bulunmasa ne gam: Matbu “Kızıl Kitap”
Mikeneli papirüs, Kiril yazısı beyanname
Hepsi irsal-i mesel, hepsi provokasyon

İhvanlar güneşlik yerlere dalaştılar
Sayı yetti, provokasyon yetmedi
Hikmetten retoriğe geçildi

“Pervazda”

Pervazı kurcalama, hayta iklimin ürperişi camlarda
Kuytu ormanda, eğrelti otları hizasında körler tayfı
Altı yolun uğultusu, bitap ruhlar kümülüsü

Unutulmaz bir ikiliydiniz diyor bir ses
Ama kimdin, hangi şamdandan düşmüştün, bilmiyorum

Süzülüşün zor estetiğinde cima hızı
Öyle elden gittim ki, yanarım yanışına nafile ikindilerin

Gülün bu ağrısında gece de yarım yamalak
Kaç kere fırladım, adım sesleri uzaklaştı kehribar gözlü sansarın

Bir diyorum resiflere döneyim, gitar teline kesik vuruşa
Bir diyorum sise batmış aksak teknede kalayım, mavi şecerede

Bu tilki tuzakları, bu ürperen makilik, bu mekanizmalar…

Pervazı kurcalama, o yürek silgisi düşen cephem

“Yangın Büyüten Yağmur”

Dil tuza uzanınca bitiyor deniz
Arzular da görünüyor asitin başladığı yerden

Hani bana bir gömlek alacaktın
Kalın yağmurlara direnen ince ruh
Kalbimin üstüne gelen cebini
Uzaklara bir bilet kavuracaktı

Damlalar düştükçe azalıyor oranı tuzun
Deliniyor çıplaklığını sarmaladığın su

Her şey söylendi, söz hariç
Islanarak bozuluyor el yazısı
Cehenneme zimmetli kıstırılmış odalar
Sılama dönemem gurbet gözlerin olalı

 

 

Paylaşın