HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Türkiye Tarihi Bir Kavşakta

Ankara’daki Mülkiyeliler Birliği’nde sanatçılar ve yayıncılarla buluşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, burada yaptığı konuşmada, “Sorun alanlarının tamamını bir arada görmek ve çözümü birlikte üretmek temel sorumluluğumuzdur. Yeşil Sol olarak, politikalarımızı masa başında belirlemiyoruz. Bütün politikalarımızı alandaki öznelerle belirlemeye çalışıyoruz. Eksiklerimiz, başaramadıklarımız olabilir ama bu, ilkemizden de vazgeçmediğinizden, emin olabilirsiniz.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Yürüyüşümüze devam ederken sizlerin önerileri bizlere yol gösterecektir. Bu seçimler hiçbir seçime benzemiyor. Türkiye, tarihi bir kavşakta. Güçlerimizi birleştirmeliyiz. Demokrasi ve özgürlük hedefine birlikte yürümeliyiz.”

Sancar, konuşmasının devamında, “Sanat, yayın ve kültür dünyasının da bu konuda katkıları çok değerli olacaktır. Hem şimdi hem de seçimlerde bu baskıcı, soyguncu, talancı düzeni değiştirmek için gerekli sonuçları çıkaracak çalışmaları birlikte yürütmek zorundayız. Sadece seçimler değil, seçim sonrası da hepimize önemli görevle düşüyor. Seçim sonrası nasıl bir Türkiye’yi birlikte inşa edeceğimizi birlikte oturup konuşacağız.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Ankara’daki Mülkiyeliler Birliği’nde sanatçılar ve yayıncılarla buluştu. Sancar’a, HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve Yeşil Sol Parti Ankara 1. Bölge Milletvekili Adayı Emirali Türkmen eşlik etti.

ANKA’nın aktardığına göre; Mithat Sancar, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Kültür sanat sorunlarını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yaşıyorsunuz. Sanatın özgürlüklere ihtiyacı var. Ne kadar çok baskı uygulanırsa toplumda ses kasılır diye bir beklenti içindeler. Ankara’da ve Türkiye’nin dört bir yanında özgürlük için mücadele eden sanatçılar, bu dönem de aynı iradeyi gösterdiler. Özgürlük ve demokrasi mücadelesi bütündür. Bu bütünlüğü sağlamadan demokrasiye ulaşmak mümkün değildir. AKP iktidarının politikaları toplumu nefessiz bırakmaktadır.

Ne kadar az ses çıkarsa o kadar başarılı olabilecekleri inancıyla hareket ediyorlar. Toplumun nefes alabilmesi için nefes alanlarını genişletmek zorundayız. Bu iktidarın tekçi anlayışı, aynı zamanda toplumun çeşitli kültürel kaynaklarını kurutmayı da önüne hedef olarak koymuştur. Her sahada tekçi, tahakkümcü anlayış, bu iktidarın temel politikası olmuştur.

Farklı sesleri bastırma arayışı yoğunlaştı. Yakın zamanda, Diyarbakır merkezli çeşitli illeri kapsayan operasyonlar düzenlendi. Özgür basını ve sanatçıları hedef almak, bizim için şaşırtıcı değil. Sanatı olmayan, neşesi olmayan, geleceği olmayan bir toplum yarattıklarında hedeflerine kolayca varabileceklerdir. Oysa biz, her alanda sesleri çoğaltmak üzere yola çıktık. Politikalarımızı da bu temel üzerine kuruyoruz.

‘Türkiye tarihi bir kavşakta’

Hayat pahalılığı arttıkça yoksulluk derinleşiyor. Yoksulluk derinleştikçe daha ağır yaralar açılıyor. Bir yandan da savaş politikalarına yatırım artıyor. Kaynakların önemli bir bölümü savaş politikalarına aktarılıyor. Toplumsal mücadele, demokrasi, özgürlük hedefiyle yürütülen bütün çalışmalar birbiriyle bağlantılı olmak zorundadır.

Sorun alanlarının tamamını bir arada görmek ve çözümü birlikte üretmek temel sorumluluğumuzdur. Yeşil Sol olarak, politikalarımızı masa başında belirlemiyoruz. Bütün politikalarımızı alandaki öznelerle belirlemeye çalışıyoruz. Eksiklerimiz, başaramadıklarımız olabilir ama bu, ilkemizden de vazgeçmediğinizden, emin olabilirsiniz.

Yürüyüşümüze devam ederken sizlerin önerileri bizlere yol gösterecektir. Bu seçimler hiçbir seçime benzemiyor. Türkiye, tarihi bir kavşakta. Güçlerimizi birleştirmeliyiz. Demokrasi ve özgürlük hedefine birlikte yürümeliyiz.

Sanat, yayın ve kültür dünyasının da bu konuda katkıları çok değerli olacaktır. Hem şimdi hem de seçimlerde bu baskıcı, soyguncu, talancı düzeni değiştirmek için gerekli sonuçları çıkaracak çalışmaları birlikte yürütmek zorundayız. Sadece seçimler değil, seçim sonrası da hepimize önemli görevle düşüyor. Seçim sonrası nasıl bir Türkiye’yi birlikte inşa edeceğimizi birlikte oturup konuşacağız.”

“14 Mayıs’ın, bir sayfanın kapanma tarihi olmasını istiyoruz”

HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ise “Umarım seçimlerden sonra kültür, sanat ve coşkulu seslerle kenti dolduracağız. Şenlikli, nitelikli toplantılar gerçekleştireceğiz. Baskılara uğramadan tabii ki bunları yapabileceğiz. En güzel günlerde tekrar sizlerle buluşmak üzere” dedi.

Yeşil Sol Parti Ankara 1. Bölge Milletvekili Adayı Emirali Türkmen de şöyle konuştu: “Ankara, uzun süredir kuşatma altında. 30 yıldan fazladır kent olan kimliğini kaybetmiş durumda. Ankara farklı bir kentti. ‘Ankara bizim kentimiz’ diyorduk. Uzun süredir bu duygularımız zayıflamış durumda. 14 Mayıs’ın, bir sayfanın kapanma tarihi olmasını istiyoruz. Tek adam rejimini göndermek ve sözlerimizi güçlü bir biçimde söyleyeceğimiz bir Ankara kurmak istiyoruz. 14 Mayıs’ta tek adam rejimini gönderiyoruz. Ankara sokaklarında yeni bir güneş doğacak.”

Paylaşın

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Uçar: İrademizden Korkuyorlar

Kahramanmaraş Pazarcık’ta halka seslenen Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Uçar, “Seçime giderken tek adam rejimi sözcülerinin paçası tutuşmuş. Seçimin kendisini bile darbe olarak nitelendiriyorlar. Biri “14 Mayıs seçimleri darbedir” diyor, diğeri “Eğer iktidar değişirse bu Türkiye’nin bağımsızlığına darbedir” diyor. Şimdi sandığa gidip oy kullanmak bizim anayasal ve doğal hakkımız mı? Ey iktidar bu seçimi kuran, seçim sürecini belirleyen bütün mekanizmalar senin elinde değil mi? O zaman neyden korkuyorsunuz? Bizim irademizden korkuyorlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu iktidarın topluma hiçbir sözü yok. Kimlere sözü var? Biz açlık sınırının altında yaşarken yüzde 1’lik yandaşlara verdiği söz var. Kazanacak ki onlar yeniden nemalansınlar. Kadın düşmanı tarikatlara verdiği sözler var. Biz kaybedelim onlar güçlensin ki kadınlarımızın ve çocuklarımızın yaşadığı tehlike devam etsin. Bu ülkeyi bir savaş ülkesi haline getirdiler. İnsanlar aç iken İHA ve SİHA, araç üretmekle övünüyorlar. İnsanlar yataklarına aç giriyorlar. Yüzde 1’lik bir kesim zengin olsun diye bize reva gördükleri bu hayatı birlikte değiştireceğiz. Dağlarımız, ormanlarımız, sularımız yabancı şirketlere peşkeş çekildi. Toplumun dışında, toplumun karşısında olan herkese söz verdiler, o yüzden korkuyorlar ve kazanmak istiyorlar. Biz sizlerle birlikte sözümüzü kurduk. Buradayız, birlikte değiştireceğiz. Buradayız, kadınlarla birlikte değiştireceğiz. Buradayız, gençlerle birlikte değiştireceğiz.”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk ve milletvekili adayları Kahramanmaraş Pazarcık’ta Yeşil Sol Parti halk buluşmasına katıldı. Uçar, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Sevgili Pazarcık halkı, hepinizi Yeşil Sol Parti adına selamlıyorum. 6 Şubat depreminde Pazarcık’a ölümü reva gören iktidara karşı yaşamı yeniden örüp, bu dayanışmayı büyütüp, bugün bir araya gelip siyasette bir iradeyi ortaya çıkarmışsınız. Bu irade kazanacak hepinizin emeğine sağlık. 6 Şubat depreminde yitirdiğimiz bütün yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yakınlarını kaybeden halkımıza başsağlığı diliyorum. Bu acı hepimizin. Bu acıyı hepimiz yaşadık ama bu acıyı yaşamayan bir tek iktidarın kendisi.

Tek adam rejiminin sözcüleri açıklama yapıyor “Bayrama kadar kaldırılmadık enkaz kalmayacak” diye. Ama bugün Pazarcık’ta gördük ki bütün yıkık binalar duruyor. Herhangi bir enkaz kaldırılmamış. Deprem bölgelerinde bile ayrımcı bir hizmet verildiğini biliyoruz. Kürt ve Alevi bölgelerine hizmetlerin ya çok az götürülmediği ya da hiç götürülmediğini biliyoruz. Gelin Pazarcık’ı görün, bütün enkazlar ortada duruyor. Buna rağmen yeni bir yaşam kuranlar, güçlü bir irade koyanlar var. Onlar da sizi devirmeye, değiştirmeye geliyor.

HDP’nin, Yeşil Sol Parti’nin bin bir emekle yer aldığı koordinasyona el konuldu. Çünkü bizim içinde yer aldığımız, yaptığımız her iş AKP’nin iş yapmadığını gösteriyordu. O yüzden el koydular koordinasyonumuza. İkinci olarak ne yaptılar? Depremden günler sonra Adıyaman’da boy gösterdiler ve halkımızdan helallik istediler. Verdik mi, vermiyoruz sevgili arkadaşlar. Yaşama hakkı bile vermeyen bu iktidara ne o koltuklar helal ne de iktidar helal. Birlikte değiştireceğiz, birlikte kazanacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

“Kayyımlar olmasaydı bu acıyı daha hızlı atlatabilirdik”

Biz Kürdistan’da belediyeleri kazandıkça, mevcut iktidar kaybettikçe kayyım atadılar. Şunu gördük yerel yönetimler güçlü olsaydı ve kayyım atanmamış olsaydı, biz yaşadığımız bu acıyı ve zulmü daha hızlı atlatabilirdik. Niye? İlk günden itibaren Silopi Belediyesi, Çınar Belediyesi burada eksik olmadı. Emeklerine teşekkür ediyoruz. Kayyım rejimine karşı önümüzdeki yerel seçimlerde hepimiz çok daha güçlü olacağız. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ben tekrardan yeni yaşamı kuran sizlere, emek veren bütün arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Bu irade seçimlerde onlara kaybettirecek!

Seçime giderken tek adam rejimi sözcülerinin paçası tutuşmuş. Seçimin kendisini bile darbe olarak nitelendiriyorlar. Biri “14 Mayıs seçimleri darbedir” diyor, diğeri “Eğer iktidar değişirse bu Türkiye’nin bağımsızlığına darbedir” diyor. Şimdi sandığa gidip oy kullanmak bizim anayasal ve doğal hakkımız mı? Ey iktidar bu seçimi kuran, seçim sürecini belirleyen bütün mekanizmalar senin elinde değil mi? O zaman neyden korkuyorsunuz? Bizim irademizden korkuyorlar.

Bu iktidarın topluma hiçbir sözü yok. Kimlere sözü var? Biz açlık sınırının altında yaşarken yüzde 1’lik yandaşlara verdiği söz var. Kazanacak ki onlar yeniden nemalansınlar. Kadın düşmanı tarikatlara verdiği sözler var. Biz kaybedelim onlar güçlensin ki kadınlarımızın ve çocuklarımızın yaşadığı tehlike devam etsin. Bu ülkeyi bir savaş ülkesi haline getirdiler.

İnsanlar aç iken İHA ve SİHA, araç üretmekle övünüyorlar. İnsanlar yataklarına aç giriyorlar. Yüzde 1’lik bir kesim zengin olsun diye bize reva gördükleri bu hayatı birlikte değiştireceğiz. Dağlarımız, ormanlarımız, sularımız yabancı şirketlere peşkeş çekildi. Toplumun dışında, toplumun karşısında olan herkese söz verdiler, o yüzden korkuyorlar ve kazanmak istiyorlar. Biz sizlerle birlikte sözümüzü kurduk. Buradayız, birlikte değiştireceğiz. Buradayız, kadınlarla birlikte değiştireceğiz. Buradayız, gençlerle birlikte değiştireceğiz.

Bu seçim kritik. İki oy kullanacağız, birinci oyumuz milletvekili adaylarımızı seçmek üzere. Parlamentoyu 2023 yılından itibaren mevcut Türkiye’nin daha demokratik bir hale getirilmesi için çok önemli buluyoruz. Milletvekili sayısından öte bizim neler yapacağımızın vaatlerini ilettik. Bu beyan bizim bugüne kadar getirdiğimiz mücadelenin ismi. Halkların, kadınların, Türkiye’de yaşayan bütün toplumsal kesimlerin, emekçilerin özgür ve eşit yaşayabileceği bir Türkiye mümkün.

Bunu sizlerle beraber kurmak istiyoruz. Parlamento seçimlerinde adresimiz Yeşil Sol Parti, adresimiz ağacımız. Parlamentoda güçlü olmak, her birimizin güçlü olması demek. İkinci oyumuz ise cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Tek adam rejimini değiştirmek ve faşizmi yıkmak için oylarımızı Kemal Kılıçdaroğlu’na veriyoruz. Bu oylarımız çok kıymetli. Oyumuzu kullanıp sandıklara sahip çıkacağız. Oy sayımı bittiğinde en büyük halayımızı bu iktidara inat çekeceğiz. Varsınız, değil mi?

“Şimdiye kadar yürüttüğümüz mücadele kazansın diye oylar Yeşil Sol’a”

Sevgili kadınlar, genç kadınlar, mücadelenin bugünlere gelmesinde sizlerin de çok değerli emeği var. Biz eşbaşkanlık sistemi dedik. Mevcut iktidar ne kadar kadın düşmanı politikalar yürütürse biz de o kadar kadınlarla birlikte sokakta ve Meclis’te olduk. Kadınlar kazanırsa toplum kazanır dedik ve aynen öyle oldu. Bu depremde en büyük sorumluluğu kadınlar aldı ve hayatı kadınlarla birlikte yeniden inşa ettik.

Kadın düşmanı politikalar karşısında alanları terk etmedik ve AKP iktidarını birlikte gerilettik. Öyle ki Cumhur İttifakı seçimlere giderken genişleme ihtiyacı duydu. Biri Kürt düşmanı, biri kadın düşmanı iki ittifak kurdu. Bu durumun kendisi bile iktidarın kaybetme eşiğinde olduğunu gösteriyor. O zaman şimdiye kadar yürüttüğümüz mücadele kazansın diye her birimiz sandığa ve oylar Yeşil Sol’a. Hepimizin yolu açık olsun.”

Paylaşın

Önder’den Bozdağ’a “Emanet” Tepkisi: Bu Kafaya…

Yeşil Sol Parti Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Siz olsanız ailenizi Kılıçdaroğlu’na mı Tayyip Bey’e mi emanet edersiniz?” sözleri hakkında, “Mesela bende bunun cevabı çok net. Bekir Bey’e teslim etmem. Bekir Bey’e teslim etmeyeceğim kesin. Çünkü hayata böyle bakabilen bir kafaya bir çöp bile teslim edilemez” dedi ve ekledi:

“Nasıl düşünüyor, nasıl aklına geliyor? Emanet ne demek? Neyi emanet ediyorsun? Bekçi kim, niye bekçi? Birinin ona ihanet edeceğini nereden çıkarıyorsun? Ne kadar ayıp. Yani Kemal Bey’in bu aileye ne yapacağını öngörüyor da, bu soruyu düşünüyor? Bak bu öyle ağızdan kolay çıkmış bir laf değildir. Bu laf çıkana kadar o nöronların arasında milyarlarca kere tur atmıştır; işe yarar, ahlaka dair bir istasyon bulamayınca, ağızdan böyle çıkmıştır. Allah ıslah etsin diyorum, ona dua ederek bitiriyorum.”

Önder, Bozdağ’ın “Seçim akşamı ya şampanya patlatıp sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler olacak” sözlerine yanıt verdi.

“Kim nasıl kutlamak isterse öyle kutlayacak” diyen Önder, “Şu sevimsizliğin farkında değiller; hayata bu kadar müdahil olmak, kimin nasıl kutlayacağına, kutlama biçiminden bir yaşam tasavvuru çizmeye, onu bir korku silahına ya da bir teşvik aygıtına dönüştürmenin bu yüzyılda bir iş görmeyeceğini bilmiyorlar. Millet uzayda mandıra kuruyor artık” ifadelerini kullandı.

GAİN’in YouTube kanalındakiYa Sonra’ programında Mirgün Cabas, Özlem Akarsu Çelik ve Kemal Can’ın sorularını yanıtlayan Önder, siyasete dönüşü hakkında da konuştu. Önder, yeniden aday olması hakkında gelen “Ne oldu da biz bu şekilde yeniden beraberiz sorusuna şu yanıtı verdi:

“Görev düştü diyelim. Sadece seçim değil. Aslında arkadaşlarım, seçimden sonra ortaya çıkacak Meclis aritmetiği ve ondan sonraki sürecin tanzimi, bu demokratik dönüşüm süreçlerinde ortaya çıkacak denklemlerde bir deneyim, hafıza ve benzeri şeylerle gönlümü çeldiler. Gerçekten de tarihsel bir kavşakta olduğumuz açık. Biz de, bundan sonrası artık kibre girer dedik. Birkaç firar girişimim oldu ama başarıyla engellediler.”

Önder, sözünü ettiği ‘kavşağı’ şöyle tanımladı: “Bir dönemin sonuna geldiğimiz açık. Bu dönemin nasıl tasfiye edileceği, sonrasında yerine ne konulacağı önemli.”

“Bu rejim gidecek, bu çok açık çünkü değişim ve dönüşüm arzusu artık çok görünür oldu” diyen Önder, “Yerine neyin, ne şekilde ve nasıl konulacağı önümüzdeki 100 yılı belirleyen en önemli bir yıl olacak, zaman dilimi olarak. İş tutma biçimi ve yordam olarak aynı öneme sahip olacak” ifadelerini kullandı.

Önder, “Önümüzdeki bir yıl -bir hiyerarşi ve sıralama içinde söylemiyorum ama- memlekette hemen, ilk bir saat içinde, ifade özgürlüğünün önündeki -yasada olan veya olmayan- bütün engeller kaldırıldıktan sonra, hep birlikte ele alınan bir yargı meselesinde, temel hak ve özgürlüklerin etkin kullanımı meselesinde bir düzlem oluşturup ondan sonra herkes işini yaparken, siyasi kadrolar da bu demokratik dönüşümle ilgili sonuç alıcı adımlar atacaklar ve bunu tartışmaya başlayacaklar. Toplumun en geniş kesimiyle ortaklaşabileceği oranda bu kalıcı olacaktır” dedi.

Önder, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması halinde neler yaşanmasını beklediğine dair soruyu da, Altılı Masa’ya bir uyarı yaparak yanıtladı. Mirgün Cabas’ın, 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı geçmesiyle AKP’nin Meclis’teki tek parti çoğunluğunu kaybetmesini, seçimlerin yenilenmesine giden süreçte yaşananları da “O dönemin mağduru da, hedef alınan kesim de Kürtler oldu” diyerek hatırlatması üzerine, Önder şöyle konuştu:

“Biz diz çökmedik, boyun eğmedik. Bütün bu baskı politikalarına rağmen oy oranımız yükseldi, düşmedi. Artık bundan fazlası, o dönem iktidarın bu politikalarına kendini kaptıran diğer siyasal yapıların işi. Hani bunların çok kullandığı bir söylem var ya, ‘Mümin aynı delikten iki kere sokulmaz’ diye, bir zahmet diğer toplumsal kesimler artık bunun manipülasyon olduğunu, bunun üstelik bir insanlık suçu ağırlığındaki yol ve yöntemlerle yapıldığını görüp, bizimle beraber bunun önüne durmalılar.

Biz bundan fazla ne yapabiliriz? Biz yıkılmadık ayaktayız, işte bizim yapabileceğimiz o. İçeri attılar, sürgün olduk, işimizden, aşımızdan olduk. Hepimizin üzerinden itibar suikastları yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Ama yan yana durduk, bir tanemizi sökü alamadılar. Hakkımızda onlarca yıl istenen davalarla boğuşuyoruz.

“Ben birinci turda biteceğini düşünenlerdenim”

Ama diğer siyasal yapıların ayağına bir taş değmedi bu süreçte. Bizim için gelinen nokta ve edindiğimiz bilgilerin tümü yaşamsal. Onun için dört elle sarılıyoruz. Yani canımızla, kanımızla ödedik bu bedeli. Onun için yaşamsal. Diğer siyasi partiler bu iktidarın demokratik yol ve yöntemlerle tasfiyesi için en uygun zaman gelmişse ve eğer böyle bir 15 gün yaşanacaksa -ki ben birinci turda biteceğini düşünenlerdenim, bu da bir temenni değil, göstergeler o yönde- böyle bir şey yaşandığında buna bir yek vücut olarak karşı çıkacaklar. O zaman bunların hiçbir gücünün olmadığını deneyimleyeceğiz. Çünkü bu cesareti bu dağınıklıktan alıyorlar. Bu plak sürekli o raftan indiriliyor ve her çalındığında dinleyici buluyor. ‘Kaldır o plakı’ demekle, hava olacak bir şey bu.”

Paylaşın

Buldan: AKP’yi 14 Mayıs’ta TOGG’a Bindirip Yolcu Edeceğiz

Van’ın İpekyolu İlçesi’nde halka seslenen HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Bu ülkeyi yönetenler, bu meydana iyi baksın. Kadınların sloganlarına, dik duruşuna, kadınların özgürlük mücadelesine iyi baksın. Onların saraylarını titreten ve sallayan kadınlar gümbür gümbür geliyor. Kadınlar değiştirecek, dönüştürecek, yönetecek” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, “Bizlere gözdağı vermek. Bizleri sindirmek, çalışmasını engellemek ve sekteye uğratmak. Ama onlar da şunu bilsin; biz bitmedik, bitmeyeceğiz. Yok olmadık, olmayacağız. Varız, var olacağız. AKP 21 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Ancak 18 gün sonra yok olacaklar. 18 gün sonra gidecekler, bitecekler, tıpış tıpış göndereceğiz onları.” ifadelerini kullandı.

Buldan, “Şimdi iktidarın ağzından düşürmediği milli ve yerli adayları var. Bu milli ve yerli meselesini son günlerde çok dillendiriyorlar. Sizin milli yerli bir otomobiliniz var ya TOGG, işte 14 Mayıs sabahı sizi yerli ve milli otomobilinize doldurup hepinizi yolcu edeceğiz.” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Yeşil Sol Parti kadın milletvekili adayları ile Başak Demirtaş, Yeşil Sol Parti’nin Van’da gerçekleştirdiği kadın mitingine katıldı. Mitingde konuşan Buldan, şunları söyledi:

“Merhaba gelê me yê hêja, jinên delal, dayikên bi rûmet, ciwanên xurt hun bi xêr hatin serseran serçavan hatine. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum kadın arkadaşlarım. Hepiniz hoş geldiniz. Selam olsun sizlere, sizler gibi direnen milyonlarca kadına! Van’dan dünyanın her yerindeki kadınlara selam olsun! Selam olsun Jina Aminî’nin özgürlük mücadelesini yaşatanlara; onun bir tel saçıyla dünyayı titreten, onun mücadelesini sahiplenen bütün kadın yoldaşlarıma selam olsun!

Selam olsun adalet arayışını yürüten Cumartesi Annelerine, beyaz eşarplarıyla gece demeden gündüz demeden meydanlarda bu ülkeye barış gelsin diye çırpınan Barış Annelerine! Selam olsun Emine Şenyaşar’a. Ayrıca cezaevlerinde tutsak olan Figen Yüksekdağ’a, Gülten Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, Ayla Akat Ata’ya ve ismini sayamadığım yüzlerce kadın yoldaşıma buradan, Van’dan selam gönderiyorum.

Seçimlere 18 gün kaldı. Bu 18 gün nasıl geçecek diye bizler mücadele ederken, iktidar siyasi soykırım operasyonlarıyla kadınları, gençleri ve siyasetçileri gözaltına aldı. Seçimler yaklaşırken yapılan bu gözaltı operasyonunun bir kumpas operasyonu olduğunu ifade etmek isterim. Seçimlerde güvenliği sağlayacak avukatlara, çalışma yapan yönetici arkadaşlarıma, sahneye çıkıp türkülerini söyleyecek olan sanatçı arkadaşlarıma… Bütün bu yapılanlara cevabımızı elbette 14 Mayıs’ta sandıktan vereceğiz ama bugün bu meydandan da bir kez daha cevabımızı veriyoruz.

Bu operasyonları gerçekleştirenler, iktidar bu meydana iyi baksın; kadınların sloganlarına, dik duruşuna, özgürlük mücadelesine iyi baksın. Onların saraylarını titreten ve sallayan kadınlar gümbür gümbür geliyor. Bugün burada büyük bir moral ve coşkuyla kadın mitingimizi gerçekleştiriyoruz. Hakkari’de aldığımız büyük coşkuyu ve morali bugün Van’da kadınlarla birlikte tüm Türkiye’ye yaymak istiyoruz. Bu meydana iyi baksınlar, bu meydandan atılan sloganları iyi dinlesinler.

İktidarın elbette kendisine göre hesapları var ve bu hesapları operasyonlarla gerçekleştirmeye çalıştıklarını biliyoruz. Bir amaçları daha var; bizlere gözdağı vermek, bizleri sindirmek, çalışmalarımızı sekteye uğratmak. Bir amaçlarının bu olduğunu biliyoruz ancak onlar da şunu bilsinler; biz bitmeyeceğiz, yok olmayacağız, varız var olacağız. Çünkü “jin jiyan azadî” sloganının yeri göğü inlettiği bir Türkiye yarattık. Bugün sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde bu sloganla kadınlar kenetleniyor, kadınlar bir araya geliyor, kadınlar direniyor ve mücadele ediyor. Sadece jin jiyan azadî değil dîsa jin dîsa jiyan diyoruz. Dîsa jin dîsa jiyan!

“Ayşe teyzenin, Fatma teyzenin tenceresi kaynamıyor”

21 yıldır AKP bu ülkeyi yönetiyor ancak 18 gün sonra yok olacaklar. 18 gün sonra gidecekler, bitecekler. Tıpış tıpış göndereceğiz onları, arkalarına bakmadan gidecekler. Bugün bu ülkede bu kadın iradesi varsa, bu kadın mücadelesi varsa, bu kadınların güçlü birlikteliği varsa bu artık AKP’nin bu ülkede siyaseten yok olduğunun, bittiğinin göstergesidir. 21 yıldır bu ülkede yaşayan her kesime ama başta kadınlara her türlü zulmü yaptılar. Kadınları açlığa, sefalete, yoksulluğa mahkum ettiler. Kadınlar artık pazara gidip alışveriş yapamıyor, markete gidip alışveriş yapamıyor.

Çocuklar okula aç gidiyor, yatağına aç gidiyor. Ayşe teyzenin, Fatma teyzenin mutfağında tenceresi kaynamıyor. İşte en büyük zulüm, kadınlara en büyük zulüm budur. Zamlarla, enflasyonla Türkiye’yi ne hale getirdiklerini en fazla kadınlar bilir. Çünkü en büyük mağduriyeti biz kadınlar yaşıyoruz. Kadınların uğradığı şiddet, yok sayıldığı ülke, kadınların emeğinin sömürüldüğü, iş güvencesinin olmadığı bir Türkiye yaratan AKP hükümetini gönderecek olan da yine biz kadınlarız, kadınların mücadelesi olacaktır.

Sevgili kadınlar seçimlerin asıl sahibi biz kadınlarız, bu ülkenin en önemli gücü biz kadınlarız. AKP-MHP ittifakı kadınların oylarını almak için meydanlara çıkmıyor ama sokaklarda geziyor, ev ev dolaşıyor ve kadınların oylarını istiyor. Peki, Vanlı kadınlar, Van’da Yeşil Sol Parti’nin 8 adayını parlamentoya göndermek için hazır mısınız? 8-0 yapmak için hazır mısınız? Ben Vanlı kadınlardan sözümü aldım, ben de size söz veriyorum ki Vanlı kadın vekiller benimle birlikte parlamentoda sizin iradeniz olacak, sesiniz olacak, renginiz olacak.

Buradan sizin huzurunuzda söz veriyoruz. Kadınlar değiştirecek, dönüştürecek, yönetecek, nokta. Kadınlar yönetecek, sevgili arkadaşlarım. Türkiye’yi yöneteceğiz, kadınlar olarak yöneteceğiz. Parlamentoda da yaşamın her alanında da kadınlar olarak biz bu ülkeyi yönetmeye adayız. Şimdi bütün Van halkının bir kez daha oylarına talip olduğumuzu belirtmek istiyorum.

AKP’nin eski il başkanı geçenlerde bir açıklama yaptı ve “ Vanlılar AKP’ye oy vermeyecek” dedi. Bunu kendileri söylüyor, kendileri açık açık ifade ediyor. Biz de diyoruz ki Vanlılar AKP’ye değil Yeşil Sol’a oy verecek ve 8 vekil çıkaracak. Van’ı Yeşil Sol’un rengine boyayacağız. Sadece Van’ı değil Diyarbakır’ı, Iğdır’ı, Kars’ı, İstanbul’u, İzmir’i, Kayseri’yi, Tekirdağ’ı, Edirne’yi, Türkiye’nin her karışını ve her kentini Yeşil Sol rengine boyayacağız.

Yeşil Sol rengi ile birlikte mor rengimizi Türkiye’nin her yerinde dalga dalga bayraklarla süsleyeceğiz. Bunları gerçekleştirebilmemiz için kadınların 14 Mayıs’a kadar çok sıkı çalışması lazım. İkna olmayan, bize oy vermeyen kesimler varsa, kadınlar bizim yerimize gidip onları ikna edecek, onlardan oy isteyecek ve Van’ın iradesine katkı sunacak, seçim iradesine katkı sunacak. Vanlı kadın arkadaşlarıma, yoldaşlarıma yürekten inanıyorum. Bunu başaracağınıza, kazanıma ortak olacağınıza yürekten inanıyorum.

“AKP’yi 14 Mayıs’ta TOGG’a bindirip yolcu edeceğiz”

Şimdi iktidarın ağzından düşürmediği milli ve yerli adayları var. Bu milli ve yerli meselesini son günlerde çok dillendiriyorlar. Van’dan onlara şunu söylemek istiyoruz; sizin milli yerli bir otomobiliniz var ya TOGG, işte 14 Mayıs sabahı sizi yerli ve milli otomobilinize doldurup hepinizi yolcu edeceğiz.

Sevgili kadınlar sizin iradenizi tanımayanları siz de tanımayın, bu kente kayyım atayanları siz de tanımayın. Sizin iradeniz olan Bekir Kaya’yı asla unutmayın, belediye eşbaşkanlarınızı asla unutmayın. İradenize öyle bir sahip çıkın ki AKP yaptıklarına bin pişman olsun. Bunu yapacağınıza da eminim. Sizlere, Van halkına güveniyoruz, hepinize çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Kazanacağımıza ve başaracağımıza yürekten inanıyorum. Bundan sonra daha sık bir araya geleceğiz.

13 Mayıs’ta yapacağımız büyük miting ile bir kez daha bir araya geleceğiz. Büyük buluşmamızı 13 Mayıs’ta Van’da gerçekleştireceğiz. Newroz alanlarını, 8 Mart alanlarını, bugün burada kadın mitingi alanımızı nasıl doldurduysak 13 Mayıs’taki mitingi de aynı kararlılıkla ve coşkuyla seçimden bir gün öncesinde gerçekleştireceğiz ve mesajlarımızı bir kez daha oradan vereceğiz. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Bütün kadın arkadaşlarımızı tek tek kucaklıyorum. Başaracağız, başaracağız, başaracağız. An serkeftin an serkeftin. An azadî an azadî.”

Paylaşın

Yeşil Sol Partisi Eş Sözcüsü Uçar: Tek Adam Rejimini Göndereceğiz

Şırnak Silopi’de kadınlara seslenen Yeşil Sol Partisi Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Yarını güzelleştirmek için mücadelesini yükselten sevgili kadınlar; hepiniz hoş geldiniz, iyi ki geldiniz iyi ki buradasınız. Silopi’deyiz, direnişin kentindeyiz. Burada yükselen kadın mücadelesini Seve Demir’den, Pakize Nayır’dan, Fatma Uyar’dan ve Taybet Ana’dan biliyoruz. Sözümüz olsun; bu mücadele dinmeyecek, bu mücadele kazanacak” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Yine mücadelemizin yükselticileri olan ve irademizin gaspıyla cezaevinde bulunan bütün kadın arkadaşlarımıza da bu mücadelenin sözü gelsin. Sevgili Sebahat Tuncel, Leyla Güven, Ayşe Gökkan ve daha adını sayamadığımız birçok arkadaşımız; onlar içeride bizler dışarıda kadın mücadelesini tek adam rejimini yıkmak üzere büyütüyoruz. Tek adam rejimini göndereceğiz, kadınlar kazanacak.”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İnsan ve Özgürlük Partisinden Rümeysa Gülmez ve milletvekili adaylarının katılımı ile Şırnak Silopi’de kadın mitingi düzenlendi. Mitingde konuşan Kılıçgün Uçar, şunları söyledi:

“Merhaba gelên me yê hêja, merheba jinên tekoşer, dayikên bi rumet, jinên Botan, hun bi xêr hatin, serseran serçawan hatin.

Merhaba değerli Botan halkı, direnen kadınlar, yarını güzelleştirmek için mücadelesini yükselten sevgili kadınlar; hepiniz hoş geldiniz, iyi ki geldiniz iyi ki buradasınız. Silopi’deyiz, direnişin kentindeyiz. Burada yükselen kadın mücadelesini Seve Demir’den, Pakize Nayır’dan, Fatma Uyar’dan ve Taybet Ana’dan biliyoruz. Sözümüz olsun; bu mücadele dinmeyecek, bu mücadele kazanacak.

Yine mücadelemizin yükselticileri olan ve irademizin gaspıyla cezaevinde bulunan bütün kadın arkadaşlarımıza da bu mücadelenin sözü gelsin. Sevgili Sebahat Tuncel, Leyla Güven, Ayşe Gökkan ve daha adını sayamadığımız birçok arkadaşımız; onlar içeride bizler dışarıda kadın mücadelesini tek adam rejimini yıkmak üzere büyütüyoruz. Tek adam rejimini göndereceğiz, kadınlar kazanacak.

Eşit temsiliyeti var ettik, var etmeye devam edeceğiz

Kürdistan’dayız, Kürt kadınlarının mücadelesi çok büyük kazanımlar elde etti. Bu mücadelenin kendisi bugün Türkiye’de mevcut siyaseti değiştiriyor dönüştürüyor, en büyük güç olarak önümüzde duruyor. Kürt kadınlarının mücadelesi tek adam rejiminin değişikliğinde en güçlü anahtar, en güçlü mücadele. Şimdiden tek adam rejimine güle güle diyoruz, gelecek olan kadınlara hoş geldiniz diyoruz.

Türkiye’de iki kutuplu siyaset yürütülüyor ve bu siyasetlerin hepsi erkek siyaset. Kürt kadın hareketi, Türkiye kadın hareketi olarak bizler engelleri yıka yıka geldik. Biz bu eril siyasete bir cevap verdik. Kadınlarla birlikte hem eril siyaseti dönüştürdük hem de daha adil, demokratik, eşitlikçi bir siyasetin kapılarını sonuna kadar açtık.

Kapılarını açtığımız bu siyaset meydanında da tek adama karşı binlerce kadın siyaset yapacak. Bütün kadın arkadaşlarımızla birlikte 2005 yılında imza kampanyasıyla başladığımız Eşbaşkanlık Sistemi vardı. O günden bu yana erkek siyaseti, erkek egemen dili dönüştürmeye devam ediyoruz. Bütün alanlarda, siyasette, bütün görevlerde eşit temsiliyeti var ettik, var etmeye devam edeceğiz.

Mevcut iktidarın dayattıklarına karşı en güçlü sesi Kürt kadınları verdi. Şimdi bu ses 14 Mayıs’ta kazanacak, tek adam rejimini yıkacak. Emin olun eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi birçok ülkede hayata geçirilmek üzere. Biz kadınlar bir şey daha başardık. AKP-MHP iktidarının başta kadınlar olmak üzere bütün halklara dayattığı faşizmin kurumlaşmasını durdurduk. Bu yüzden 14 Mayıs’ın kazanını kadın mücadelesini yükselten bizleriz.

İstanbul Sözleşmesini yürürlüğe koyacağız, tek adam rejimini yürürlükten kaldıracağız

İktidarın bir nafaka düzenlemesi vardı. Kadınlar sokakta, Meclis’te ve her alanda nafaka hakkının gasp edilmesine karşı mücadele etti. 8 Martlarda, 25 Kasımlarda kadınların bir araya gelmesini engelleyen iktidara karşı “jin natirsin, hesap dipirsin” dedik. Çocuklara karşı istismarı meşrulaştırmak için bir yasa çıkarmaya çalıştılar yine sokaklardaydık, mücadele ettik, engelledik.

Bugün Türkiye ve Kürdistan’da kadınların büyük başarısı olan İstanbul Sözleşmesi’nin çekildiğini ifade ediyorlar. İstanbul sözleşmesini yürürlüğü koyacağız, tek adam rejimini hep birlikte yürürlükten kaldıracağız. Bizleri siyasetin dışına itmeye çalıştılar, eril siyasete en güçlü en demokratik müdahaleyi yaptık. Siyasetin her yerinde, karar mekanizmalarının her yerindeyiz. Kadın rengiyle siyasetin mümkün olduğunu gösteren en büyük güç sizlersiniz. O yüzden yolumuz açık, kazanımımız büyük olacak.

“Mücadelemizin ana ekseni onurlu barıştır”

Emeğimizi, bedenimizi sömüren bir devlet şiddetiyle karşı karşıyayız. Bu devlet şiddeti aynı zamanda erkek şiddetidir. Kaybettiğimiz birçok arkadaşımız var. İpek Er, Gülistan Doku, Pınar Gültekin ve adını sayamadığımız birçok arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımızın katillerine iktidarın hukuku, erkek adalet ceza vermedi. Çünkü bu erkeklere verilen her ceza iktidarın kendisine verdiği cezaya dönüşecekti. O yüzden bu katilleri koruyorlar.

Çünkü aynı zihniyet ve görüşteler. Yine mevcut iktidarın büyüyen kadın mücadelesi karşısında yürüttü savaş ve tecrit politikası var. Bugüne kadar yürüttüğümüz mücadelenin ana eksenlerinden bir tanesi de onurlu bir barıştır. Kürt sorununu görmezden gelen hiçbir iktidar Türkiye’de varlığını sürdüremedi. Geldiğimiz aşamada da AKP-MHP iktidarının, faşizminin Kürt sorunu karşısında aldığı tutum onları tarihin çöp sepetine gönderecek.

Kadınlar dün olduğu gibi bugün de onurlu barış mücadelesinde en önde olmaya devam edecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. İmralı Cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan başta olmak üzere bütün ülkeye yayılmış tecrit, bu iktidarın başta kendi yasaları olmak üzere imzacısı olduğu uluslararası hukuku çiğnemesi anlamına gelmektedir. Cezaevlerinde bütün hasta arkadaşlarımızın yaşadıkları da bu tecrit siyasetinin devamıdır. Başta Kürt kadınları olmak üzere kadın mücadelesi tecrit karşısında vazgeçmedi. Tecridi kadınlarla birlikte kaldıracağız.

Seçime sayılı günler kaldı. Bizler bir kadın beyannamesi açıkladı. Bizleri engel olarak gören tek adam rejimi beyannamesini açıkladı. Beyannamesi “doğru zaman doğru adam”. Beyannamesinde bir tek kendisi var. Adam diye hitap ediyor. Bizim de sloganımız “yine biz, disa em, çok kadınla birlikte geliyoruz, çok kadınla birlikte değiştireceğiz”. Bizim beyannamemizde neler var?

Devletin bize dayattığı erkek egemen devlet şiddetine karşı Kadın Bakanlığı kuracağız. Var mısınız birlikte kurmaya? Kadın katliamlarına karşı gerçek adaleti değil erkek adaleti dayatan iktidara karşı Kadın İhtisas Mahkemesi kuracağız. Cezasız bırakılan bütün failler bu mahkemelerde yeniden yargılanacak. Bu mahkemeleri birlikte kurmaya var mısınız?

Kadın mücadelesinin önemli duraklarından birisi olan 8 Mart’ı bütün devlet zihniyetine rağmen kutluyoruz ve diyoruz ki beyannamemizde 8 Mart’ı bütün kadınlar için resmi tatil ilan edeceğiz. Bu dünya kadınların görünmeyen emeği üzerinden dönüyor. Ev içi emeğimiz. Kadınlar yoksullukla baş başa bırakılıyor. Kadının görünmeyen emeği için sosyal güvence ve emeklilik hakkı tanıyoruz.

Var mısınız birlikte inşa etmeye? 14 Mayıs’ta çok kritik bir seçimle karşı karşıyayız. Bu seçimler toplum ve iktidar arasında ama aynı zamanda bu seçimler kadınlar ve erkek egemenliği arasında. Biz yolumuzu çizdik. Üçüncü Yol dedik ve bu mücadelenin en güçlü özneleri sevgili kadınlar, sizinle birlikte yeni bir yaşamı, yeni bir yüzyılı kurmaya geliyoruz. Şimdiden başarımız kutlu olsun. Buradayız, kadınlarla birlikte değiştireceğiz. Yolumuz açık olsun.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: AKP Bir Tabela Partisi Haline Gelecek

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı, halkımızdır. Herkes bilir çözüm sürecinin bitiminde Erdoğan, ‘biz çözüm sürecini bitiriyoruz, buzdolabına koyuyoruz, derin dondurucudan çıkarmıyoruz’ dedi. Bütün bunlara rağmen Kürtlerin demokraside, adalette, hakta, hukukta, barışta ısrarını bugün bir kez daha Hakkari halkı gösterdi” dedi ve ekledi:

“Bir müjde vermek istiyorum. AKP-MHP iktidarı başta başkanlık olmak üzere parlamentoda da bir tabela partisi haline gelecek.”

“Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı sizlersiniz, halkımızdır” diyen Buldan, “21 yıldır bu ülkeyi yönetiyorlar 21 yıldır yapmadıkları hukuksuzluk, haksızlık, usulsüzlük, hırsızlık kalmadı” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti, seçim mitinglerinin startını Hakkari’de verdi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ve Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın’ın katıldığı mitinge yoğun katılım sağlandı. MA’nın haberine göre, miting alanında dolaştırılan “Gayet tabi kudretlidir durumumuz” pankartı büyük alkış aldı.

“Rekor oy bekliyoruz”

Mitingte ilk olarak konuşan Başak Demirtaş, halkı selamladıktan sonra HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın mesajını okundu.

Demirtaş mesajında, “Biz Hakkari’de rekor oy bekliyoruz. Önce bu iktidarı göndereceğiz sonra yaralarımızı saracağız. Yapacağım şey; Kürt sorununu meclis çatısı altında çözmek için çabalayacağız. Bu nedenle Yeşil Sol Parti’nin en güçlü biçimde mecliste yer alması gerekiyor” dedi.

“Demokrasi 3, faşizm 0”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, AKP ve MHP iktidarına Hakkari’den “ders verme zamanı” olduğunu söyleyerek, “Buraya gelirken arkadaşlarım bana keşke Hakkari vekil sayısı 4 olsaydı diyorlardı, 4 olsaydı dördünü de çıkarırdık diyorlardı. Şimdi hedefimiz 3, sıfır; yani demokrasi üç, faşizm sıfır. Kürt halkının dilini, kimliğini, değerlerini, iradesini her zaman için hiçe saydılar. Sizin saydığınız, sizin seçtiğiniz belediye eş başkanlarını görevden alırken, onların yerlerin kayyımları atarken, Hakkari halkının iradesini hiçe saydılar” dedi.

“AKP bir tabela partisi haline gelecek”

“Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı, halkımızdır” diyen Buldan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Herkes bilir çözüm sürecinin bitiminde Erdoğan, ‘biz çözüm sürecini bitiriyoruz, buzdolabına koyuyoruz, derin dondurucudan çıkarmıyoruz’ dedi. Bütün bunlara rağmen Kürtlerin demokraside, adalette, hakta, hukukta, barışta ısrarını bugün bir kez daha Hakkari halkı gösterdi. Bir müjde vermek istiyorum. AKP-MHP iktidarı başta başkanlık olmak üzere parlamentoda da bir tabela partisi haline gelecek.”

“Kürt sorunun çözümünün ve gelecekte çözüleceğinin teminatı sizlersiniz, halkımızdır” diyen Buldan, “21 yıldır bu ülkeyi yönetiyorlar 21 yıldır yapmadıkları hukuksuzluk, haksızlık, usulsüzlük, hırsızlık kalmadı” dedi.

“Faşizm bitecek demokrasi gelecek”

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın da yaptığı konuşmada, “Buradan geleceğin yeni yüzyılını inşa etmeye çalışıyoruz.  Yıllardır yok sayılmayı bitirecek ve yeni bir bahara uyanacağız. Bizler her kimliğin, inancın olacağı bir ülke vadediyoruz ve bunu yapacağız. Bu ülkeyi demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Faşizm bitecek demokrasi gelecek” diye konuştu.

Paylaşın

Yakalama Kararı Reddedilen Önder: Ben Valizi Kapının Ağzına Koymuştum

Hakkındaki yakalama kararının mahkeme tarafından reddedildiğini açıklayan Sırrı Süreyya Önder, Hem vallahi hem billahi ben valizi kapının ağzına koymuştum Daha yukarı çıkarmamıştım. Dedim gene de dursun, bu sistemin ne yapacağı belli olmaz. O orada duruyor” dedi ve ekledi:

“Tabii ki seçimlerin sonucuyla çok yakından alakalı. Bu mütalaanın açıklanmasını ve bu tutuklama talebinin yapılmasını öyle bir hızlandırdılar ki, Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır mitingiyle aynı güne denk getirdiler. Bütün usul, esas, her şeyini yok sayarak yaptılar.”

Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder, Kobane Davası’nda hakkındaki yakalama kararının mahkeme tarafından reddedildiğini açıkladı.

Artı Gerçek’ten Remzi Budancir’in aktardığına göre Adıyaman, Kahta’da bulunan Önder, gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi.

“Öncelikle bunun son aşamasını belirteyim. Mahkeme o talepleri reddetti. Dolayısıyla hakkımda artık yakalama talebi yok. O talep kalktı. Hem vallahi hem billahi ben valizi kapının ağzına koymuştum Daha yukarı çıkarmamıştım. Dedim gene de dursun, bu sistemin ne yapacağı belli olmaz. O orada duruyor.

Tabii ki seçimlerin sonucuyla çok yakından alakalı. Bu mütalaanın açıklanmasını ve bu tutuklama talebinin yapılmasını öyle bir hızlandırdılar ki, Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır mitingiyle aynı güne denk getirdiler. Bütün usul, esas, her şeyini yok sayarak yaptılar.

Seçilmiş siyasetçilerimizden neredeyse cezaevi görmeyen kalmadı. Bu bir siyasi imha operasyonudur. Kürt halkı ve onun dostları da ağır bir bedel ödediler, ama teslim olmadılar. Geldik bugüne. Bugün önümüzde bir sandık var ve değişen birkaç tane durum var.”

Karar duruşması 3 Temmuz’da

Kobanê Davası’nda son duruşmasında savcı, aralarında Sırrı Süreyya Önder’in de bulunduğu 12 siyasetçi hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasını talep etmiş, karar duruşması 3 Temmuz’a bırakılmıştı.

Kararı değerlendiren Önder “Evet, sınırlı imkânlara ve zamana rağmen seçim kampanyası yürütüyoruz. Bunların üzerine bir de savcı, sizin de içinde olduğunuz insanların tutuklanmasını, hatta hemen yakalanmasını istiyor” demiş ve eklemişti:

“Ne yapayım? Eve geldim. Valizimi hazırladım, beklemeye başladım mahkeme ne karar verecek diye. Böyle bir temsiliyet ve sorumlulukla yola çıkınca bunlara da dikkat etmek gibi büyük bir sorumluluğumuz var.”

Önder, açıklamasının devamında, “Ama özetlemek gerekirse milletvekilliğine, temsiliyete hazırlık çalışmalarından cezaevine hazırlık aşamasına geçtim. Durum budur kabaca ve kısaca.” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan “Stratejik Oy Kullanma” Çağrısı

Son zamanlarda üzerinde çokça konuşulan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimlerdeki tutumu konusunda değerlendirmede bulunan HDP’li Sancar, “Halkımıza, bütün demokrasi güçlerine stratejik oy kullanma çağrısı yapıyoruz.” dedi.

Sancar TİP’in seçimlere kendi listesiyle gireceği yerlerde “vekil sayısını arttırmak mümkünken arttırmama ve belli kazanımları kaybetme riski[nin] de [bulunduğunu]” hatırlattı ve “Bu riski gözetmenin önemli olduğuna inanıyoruz.” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “TİP’in aday çıkardığı yerlerde bizler yarışacağız ama dostça yarışacağız. Bu işin doğasında var” dedi.

Şanlıurfa Yeşil Sol Parti listesi birinci sıra milletvekili adayı, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Çarşamba gecesi Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mezunlar Derneği’nin (MD) Vişnelik tesislerindeki “Seçim Söyleşileri” programının konuğuydu.

Sancar, mezunların yanısıra salonu dolduran ODTÜ öğrencilerine seslendi: “Bu seçimde ya sistematik otoriterleşme ve talanın pervasızca yaygınlaşması süreci yerleşecek ya da AKP-MHP ortaklığı gidecek” dedi. “Eğer bu süreç ilerlerse daha da kötüye gidecek. Artık sadece AKP-MHP blokunun değil Cumhur İttifakının karanlık blokuyla mücadele söz konusu olacak.” Sancar, “demokrasi, özgürlük, barış mücadelesi [nin] her şartta devam edece [ğini] vurguladı, “ama Cumhur ittifakı kaybetmediği takdirde ülke halklarının faturasını daha ağır ödeyeceği bir dönem olur” dedi.

Programı Yeşil Sol Parti Ankara milletvekili Adayı Emirali Türkmen, ODTÜ MD üyeleri, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) , HDP Ankara İl örgütü, Seçim Güvenliği Platformu (SGP) üyeleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şube ve ODTÜ’lü öğrenciler izledi.

Sancar 14 Mayıs seçimlerinde Emek ve Özgürlük ittifakına yol gösteren HDP’nin  Eylül 2021 tutum belgesini hatırlattı.

“İktidar bloku ve AKP medyası HDP’nin sürekli Millet İttifakı ile birlikte olduğuna dair propaganda yapıyordu. Tutum belgemizde bunun böyle olmadığını gösterdik,” dedi. “Tutum belgesinde Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini birbirinden ayırarak çalışmalar planladık [larını]” hatırlattı.

“İkisinin farklı dinamikleri var. O nedenle iki seçimi birbirinden ayırarak […] Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla katılma talebimizi de yeniledik ve buna yönelik çalışmaları sürdürdük. Bunun somut ürünü olarak da Emek ve Özgürlük ittifakı oluştu,” dedi.

“Biz bu ittifakı mücadele ortaklığı temelinde kurduk. Diğer ittifak çalışmalarımız ise Kürt illerinde sürüyordu. Kürt Özgürlük ve Demokrasi ittifakı ile bu süreç de somutlaştı ve bunları birleştiren bir mücadele cephesi oluşturmayı planlıyoruz,” diyerek stratejik yönelimlerini açıkladı.

“Bu kadar hayati önem taşıyan bir seçimde parlamentoya en yüksek üye ile girmeyi önemsedik ve yaptığımız çalışmalarda da bu amaca en uygun yöntemi seçtik.”

“İttifakımızı önemsiyoruz”

Sancar “İttifakı gelecekte kurucu bir merkez olma iddiasıyla kurduk” dedi. “Bu yüzden tek liste kararımızda ısrarı esnettik. İttifakın bozulmasına yol açacak esnekliği de gösterdik. Tek parti altında seçime girmek ideallerimize en uygun yöntemdir ama ittifakı korumak da çok önemlidir. Biz bunu koruyacak formülü de bulduğumuzu düşünüyoruz. Formülleri hala arıyoruz” diye konuştu.

Sancar, son zamanlarda üzerinde çokça konuşulan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimlerdeki tutumu konusunda da gençleri aydınlattı: “Halkımıza, bütün demokrasi güçlerine stratejik oy kullanma çağrısı yapıyoruz.” dedi.

Sancar TİP’in seçimlere kendi listesiyle gireceği yerlerde “vekil sayısını arttırmak mümkünken arttırmama ve belli kazanımları kaybetme riski [nin] de [bulunduğunu]” hatırlattı ve “Bu riski gözetmenin önemli olduğuna inanıyoruz.” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı “TİP’in aday çıkardığı yerlerde bizler yarışacağız ama dostça yarışacağız. Bu işin doğasında var.” dedi.

“Bu bir seçim. Yarış olacaktır ama başka partilerle yürüttüğümüz rekabet zeminine oturmayacaktır. Bu yarıştan en yüksek verimi ve olumlu seçimi çıkarmak için de kararımız var.” diye vurguladı: “[…] Vekil kaybı Türkiye için de ciddi bir sorun oluşturur. O nedenle ortak liste ile giremeyeceğimiz yerde bütün insanlarımızı stratejik oy kullanmaya çağırıyoruz.

Sancar, Parlamento seçimlerinde hedeflerinin yüzde 15 olduğunu açıkladı. Ancak yüzde 15 ile yetinmeyeceklerini vurguladı: “En yüksek oy oranına ulaşmak için her türlü çabayı harcayacağız. Yüzde 15’in altı bir başarı sayılmaz. O nedenle bütün enerjimizle yüzde 15’in üstünü bulacak bir çalışma yapmalıyız” dedi.

HDP Genel Başkanı karşılarına “Parlamentoda anahtar güç olma” hedefini koyduklarını ve yeni dönemde parlamentonun önüne “yeni anayasa yapma meselesi”nin de geleceğini öngördüklerini söyledi: “Burada da kurucu özne sorumluluğu ve gücü ile hareket etmeli en az 100 vekille meclise girmeliyiz. Güçlerimizi birleştirdikçe bu hedeflere ulaşmamız daha kolay olacaktır.”

İki stratejik hedef

Sancar HDP’nin 14 Mayıs seçimlerinde “iki stratejik hedefi [olduğunu]” anlattı: “Biri bu iktidarı göndermektir. Bu konuda politikalarımız son derece şeffaf. Bu hedefle bağlantılı diğer stratejik hedefimiz düzeni değiştirmektir.”

Mithat Sancar, muhalefet büyük bir hata yapmadıkça iktidarın devralınmasının kaçınılmaz olduğunu gördüklerini ancak herhangi bir Bakanlık pazarlığına girmeyeceklerini yeniden vurguladı: “Gücümüzü Türkiye’nin bütün ezilenleri için bir demokratik dönüşüm manevrası olarak görüyoruz.” dedi.

Cumhurbaşkanı seçimindeki tutumlarını henüz resmen deklare etmediklerini hatırlatan Sancar, “Açıklayacağımız resmi görüş Emek ve Özgürlük İttifakının tutumu olacak ve bir çağrıyı da içerecektir. Demokratik dönüşümü yaratacak desteği de halkımızdan bekliyoruz” dedi.

Muhalefet tabanında kimi kesimlerde gözlenen korku ve kaygılara işaret eden Sancar “Bu duyguların yayılmasını isteyen[in] AKP-MHP iktidarı ve Cumhur İttifakı [olduğunun]” altını çizdi.

“Bu kaygılarla çok sık karşılaşıyorum. İktidar bu korkuyu yaymak istiyor ve bu korku herkesin ruhunda zedelenme oluşturur. Gücümüze güvenelim ve yükseltelim” diyen HDP Eş Genel Başkanı “Muhalefetin tamamı bu noktada bir irade ortaklığı ortaya çıkarabilirse her türlü oyun[u] boşa çıkaraca[ğını]” dile getirdi.

“2019 yerel seçimlerinde de aynı oyunlar oynandı. Mücadelede kararlılı[ğın] bütün oyunları bozduğunu gördük” dedi.

Sancar diğer muhalefet partilerine  “[…] 2 yıl önce rapor halinde seçim güvenliği ortak çalışma raporunu sunduk[larını, ‘şimdiden ortak çalışmalara başlayalım’ dedik [lerini]” aktardı.”Ama maalesef orada da iktidarın kurduğu oyun sahasının dışına çıkmayı bir türlü başaramayan bir muhalefet blokuyla karşı karşıya kaldık [larını]” söyledi. Muhalefetin “Şimdi o sınırların dışına çıkmaya başladı [ğına]” işaret eden Sancar “Güçlerimizi birleştirirsek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde açık fark yaratma şansı çok güçlüdür. Hiçbir hile o farkı kapatamaz.” dedi.

Sancar’ın konuşmasının sonlandırması sonrasında verilen arada HDP Eş Genel Başkanı öğrencilerin getirdikleri kitaplarını imzaladı. Toplantının ikinci bölümünde öğrencilerin sorularını yanıtladı.

(Kaynaak: Bianet)

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder: Parlamentoda Kilit Güç Olacağız

Sırrı Süreyya Önder, “Parlamento aritmetiği öyle gösteriyor ki kilit bir güç olacağız. Biz bu kilit gücü biz pazarlık unsuru olarak da yapmayacağız. Bir yaptırım aracı olarak da kullanmayacağız. Biz bunu ülkenin demokratik dönüşümü için bir payanda yapmaya hazır bir vaziyette bekleyeceğiz” dedi.

“Bu seçim çok önemli bir seçim olduğu söylenir ama bu seçim gerçekten bugüne kadar olmadık bir şekilde önemli bir seçim” diyen Önder “Özellikle Yeşil Sol Parti’nin tanıtımı, pusuladaki yeri ve bizim sandıklarda resmi gözlemci bulunduramamamızdan kaynaklı sorunlarda, sandıklara müdahil olma gibi meselelerde, yaşlılarımızı, deprem bölgesindeki yurttaşlarımızın organizasyonu, o konuda belki son kez bir özveri bekliyoruz.” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti’nin İstanbul Milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder, 2023 seçimleri, iktidarın ve muhalefetin izlediği politikayı, Yeşil Sol Parti’nin Kürt sorununun çözümü ve demokratik dönüşümdeki rolüne dair Mezopotamya Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı.

Memleket seçimlere gidiyor, 25 gün gibi az bir süre kaldı. Nasıl bir sürece giriliyor? 

İlk defa toplumsal güçler, kurumlar, sınıflar, yapılar, çevreler bugüne kadar devletin güttüğü paradigmanın dışında bir hizalanma arayışı içindeler. Bugün dünyanın geldiği nokta itibariyle bugüne kadar gelinen paradigmayla bundan sonrasını yürütebilmek muktedirler açısından imkansızlaşmış durumda. Bunu bir gerçeklik olarak tespit etmemiz gerekiyor. Ancak bunu tespit ettikten sonra peki yol ne? İkinci yüzyılı nasıl yaşayacağız sorusu orta yerde hayati bir şekilde duruyor olacak. Buna da bir çözüm bazlı yaklaşma yöntemini tercih edebiliriz. İki; böyle bugüne kadar getirdiğimiz gibi gidebileceğini düşünebiliriz.

İşte bugüne kadar getirdiğimiz gibi götürebiliriz diyenlerin hem kendileri açısından ağır bir yanılgı olacak. Hadi o önemli değil, oturup onların yanılgısına yanacak halimiz yok ama ülkemiz açısından, ortak geleceğimiz açısından artık toplumsal maliyetler üretecek derdimiz de budur. Bir yüz yılı daha ıskalamamak, bu seçimde tam böyle bir kavşakta hayati bir önemdedir. Aşağı yukarı her seçimde buna benzer değerlendirmeler yapılıyor. Bu seçim çok önemli bir seçim olduğu söylenir ama bu seçim gerçekten bugüne kadar olmadık bir şekilde önemli bir seçim.

Buna birçok farklı açıdan yaklaşmak mümkün. Yani sadece önemi bir kavşakta olmamız ve burada kullanacağımız tercih meselesiyle sınırlı değil. İlk defa toplumsal güçler, kurumlar, sınıflar, yapılar, çevreler bugüne kadar devletin güttüğü paradigmanın dışında bir hizalanma arayışı içindeler. Umutvar olmak için belki çok erken ama bunda da Kürt siyasi hareketinin bugüne kadar özveriyle yürüttüğü mücadelenin ödediği bedellerin önemli bir payı var. Dolayısıyla bir başka yönüyle de bu açıdan önemli. O anlamda hepimiz sahalara indik, bunu anlatmaya, bunu yaygınlaştırmaya ve mümkün olan en olumlu sonucu almaya çalışıyoruz.

Sırrı Süreyya Önder, kendi deyimiyle bütün yaşamı siyasetle geçti. 2018’den sonra sanatla ilgilendiniz. Ancak böylesi önemli bir seçimde siz de adaysınız, seçmenle buluşuyorsunuz. Nasıl bir hava var, toplumun beklentileri neler?

Sanırım Ramazan Ayı’nın etkisi, ağır geçim koşullarının etkisi, depremin yarattığı travmayla herkes açısından alanlar biraz şuan beklediğimiz noktada değil. Coşkuyu falan kast etmiyorum. Seçim havasında değil. Sanki memlekette seçim gibi gündem yokmuş gibi bir hava var.

CHP’lisi içinde böyle, AKP’lisi içinde böyle bir hava var. Bunun sebebini dediğim gibi ağır geçim koşulları, depremin travması, bir de toplumun terörize edilmesi gibi birçok şeye bağlayabiliriz. Bir basın açıklamasında silueti görünen insanlara yıllarca ceza verilen bir dönemden bahsediyoruz. İnsanlar sabırla o oy verme gününü bekliyorlar. Fakat bayramdan sonra o klasik alışa geldiğimiz seçim havasına gireceğimizi düşünüyorum.

Vallahi kişisel tercihime kalsaydı, evet sanat benim için hep yarıda kalmış, hatta başlangıcında kalmış bir alan olarak kaldı. Yaşım da bayağı ilerledi, orada bir şey yapma arzum hep devam ediyor. Cezaevindeyken karaladığım bir şeyler var. Bu arada yazdığım bir iki senaryo var. Biraz sağlık meseleleri yordu. Bütün bunların içinde arkadaşlarımız sorumluluk almam gerektiğini söylediler.

Bir iki kaytarmaya çalıştım ama bundan fazlası kibire girer. Ben anlayış olarak genç arkadaşlara, yeni arkadaşlara alan açılması, böyle siyasetin sürgit bir etkinlik gibi sürdürülmemesinden yanayım. Zaten bıraktığım zaman da devam edebilme opsiyonum varken, başka arkadaşlarımıza alan açmak gerektiğini düşündüm. Birçok arkadaşımız da böyle düşünüyor. Bizim yapımızın en önemli özelliği bu belki.

Bakın her dönem parlamento grubumuz yepyeni kimlikler kazandırır halka. Her birinin başka bir temsiliyet gücü vardır. O anlamda en üretken yapılardan birisiyiz. Fakat bu seçim, seçimden sonra ortaya çıkacak olan tabloda belli bir deneyimi ve hafızayı gerektiren kıvamda bir şey olacak. Bu, bugünden belli. Böyle olunca arkadaşlar da ısrarla göreve çağırınca, baş üstüne dedik, geldik.

İmralı Notları’ndan biliyoruz, PKK Lideri Abdullah Öcalan size sanatınızı sürdürmenize dair öneride bulunuyor. Tamamlayamadınız sanırım…

Yok, yüzüm kara o anlamda (gülerek), çok tamamlayamadım. Bakalım. Hayatın kendisi de bir sanat, biz politikayı da bir sanat gibi, sanatı da politik olarak yapmayı bilen ve bunu gözeten insanlarız. Hele bakalım, şuan barıştan kıymetli, demokratik bir dönüşümden kıymetli pek az şey var.

Seçim havası olmasa da siyasi partiler yoğun mesai harcıyor. İktidar ise seçim kampanyasını sizin üzerinizden, partiniz HDP üzerinden yürütüyor. Siz nasıl izliyorsunuz?

Acınacak bir şey olarak görüyorum. Bu memlekette daha önce değişik platformlarda ve parlamentoda söyledim; eğer biz olmazsak, bu parlamentonun karma olarak bütün partilerden üçte biri tercih edilmezdi. Üçte birinizin Kürt’e düşmanlık etmekten başka, özgürlüklere düşmanlık etmekten başka hiçbir vasfınız yok ve küfretmekten başka.

Siz sadece bu vasfınızla alınıp buralara istihdam ediliyorsunuz. Bu memleket düşman icat etmeden, memleket yönetebilme kabiliyetini hiç zaman gösterememiş ki. Cumhuriyetin bu yüzyıllık tarihinin önemli bir bölümünde daima bir düşman algısına ihtiyaç duymuş. Bu düşmanın adı değişmiş, günün konjonktürü neyi gerektiriyorsa. Onun için miting de yapmayacaktı, hani çok değişik bir şey olacaktı.

Bizim şu an kendimizi Türkiye toplumuna çok iyi anlatmamız gereken günler. Bu toplumun bir derin nefes almaya ihtiyacı var, hava gibi, su gibi bir ihtiyaç bu.

Şimdi sabah akşam, o miting senin, bu miting benim gezmeye başladılar. Biraz çaresizliğin, biraz paniğin ürünü bunlar. Bayramdan sonra bu çaresizlik havasının daha da artacağını düşünüyorum. Bütün medya kanalları ellerinde, bekliyor haber bültenleri girdiğinde, iftar programlarını ipotek etmiş, tartışma programı başladığında bir iki açılış, maçılış, kabul benzeri şeyler yapıyorlar.

Bu memlekette iktidarların basın yayını denetledikleri, işte denetlemeye çalıştığını, bu çabaları hepimiz gördük. Cumhurbaşkanı, başbakan konuşurken ona bağlanmayı da gördük. Yeni bir şey değil bizim için. Fakat susarken beklemeyi ilk bunların zamanında gördük. Cumhurbaşkanı bağlanıyor, ezan okunuyor, bir bekleyelim diyor. Bütün canlı yayında o sessizliği çekiyor. Geri stüdyoya dönmüyor yani. Bu sadece o paniğin ve karmaşanın havası, açıkçası onlarla ilgilenmemek gerek düşüncesindeyim.

Bizim şuan kendimizi Türkiye toplumuna çok iyi anlatmamız gereken günler. Bu toplumun bir derin nefes almaya ihtiyacı var, hava gibi, su gibi bir ihtiyaç bu. Yarınından, can güvenliğinden, özgürlüğünden, temel haklarından emin olacağı bir ülkeye ihtiyacı var. Karnının doyacağı, barınmanın sorun olmayacağı, geleceksizleştirilmeyen bir topluma ihtiyacı var. Bunlar çok yakıcı talep haline gelmişken, bize de düşen bu gerçekliği ve çözüm yollarını toplumumuza anlatabilmektir.

Muhalefeti nasıl görüyorsunuz? 

Millet İttifakı ve özelinde Sayın Kılıçdaroğlu’nu kast ediyorsak, yükü ve sorumluluğu ağır. Vaktinde çok ağır CHP eleştirileri yapmış birisiyim. Tümünün de arkasındayım, tümü de o konjonktür de bir gerçekliğe işaret ediyordu, bir gerçekliğin altını çiziyordu. Ama bugün için Sayın Kılıçdaroğlu bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bu paradigmanın dışında bir cümle kurmaya çalışıyor. Bu çabayı yüksek değerde buluyorum. Ama bu sonsuz bir kredi anlamına gelmiyor. Bu krediyi verecek olan da ben değilim ayrıca.

Toplumda bu beklenti bir hayli yüksek, özellikle Kürtlerde bu çok daha yaşamsal olduğu için hem beklenti yüksek hem destek yüksek. Umuyorum ve diliyorum altında kalmadan, tekrar o kısır gelecek vaat etmeyen, nefret körüklemekten başka, nefreti yeniden yeniden üretmekten başka bir işe yaramayan o eski paradigmaya dönmez. Barışı ve özgür bir geleceği hep birlikte, bütün Türkiye halkları için ve bütün kesimleriyle geliştirmenin önünü açar. Bunun yolu çok basittir.

Demokratikleşmenin temel abecesi, yargının bağımsızlığı bir siyasi iktidarın sopa kullanılmasının önüne geçilmesi, insanların hele sosyal demokratların boynun borcu olan insanların bir sosyal devlet, barınması, temel gıdaya erişebilmesi, temiz suya erişebilmesi, temiz bir havayı soluyabilmesi, temiz bir çevrede yaşayabilmesi gibi şeyler için yükü ağır, çabaları olumlu, bekleyeceğiz, bakacağız, göreceğiz. Parlamento aritmetiği öyle gösteriyor ki kilit bir güç olacağız. Biz bu kilit gücü biz pazarlık unsuru olarak da yapmayacağız. Bir yaptırım aracı olarak da kullanmayacağız. Biz bunu ülkenin demokratik dönüşümü için bir payanda yapmaya hazır bir vaziyette bekleyeceğiz. Gerisi onların göstereceği pratiğe ve iradeye bağlı.

Kılıçdaroğlu’nun Kürtler videosunu izlediniz mi?

Şimdi artık bunun üzerinden cümle cümle, kelime kelime onu deseydi, bunu demeseydi gibi bir değerlendirmeyi faydasız buluyorum. Şuanda atılacak her adım, beyan edilecek her iradeyi kıymetli buluyorum. Fakat en önemli mesele şudur, bu mesele artık bölgesel bir mesele haline gelmişse, bunun konuşarak, müzakere edilerek çözülmesi için imkanlar sonuna kadar zorlanmalıdır. Demokratik bir dönüşümün en kestirme ve en insancıl yolu budur.

Peki bunun için ne lazım? Bunun için bu konuda her görüş kendisini herhangi bir baskı altında hissetmeden kendisini barışçıl yollarla ifade edebilmelidir. Şuan, şu konuda söylenecek 10 laftan 9’unun karşılığı, onlarca yıl hapis. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’dan beklediğimiz cümle terkibi olmamalı, onu öyle kurmalıydı, bunu böyle söylemeliydi değil. Kılıçdaroğlu’dan beklediğimiz birinci turu nitelikli bir çoğunlukla, net bir çoğunlukla alması, ardından ülkede bu meselenin kendi koyacağı iradenin yanında, bu meselenin rahatça konuşulabileceği bir demokratik düzlem yaratması.

Bu iktidar giderse çözüme kapı aralanır mı? 

Yaşayıp göreceğiz, aralanmazsa, Kürt meselesi bugün Pervin Buldan başkanımızın dediği gibi, “Çözmeyeni çözen” bir mesele.

Kürt sorununa gelmişken, İmralı, Kandil, Meclis üzerinden muhatap tartışması yürütülüyor. Siz 2013 ile 2015 yılları arasında Kürt sorununda demokratik çözümün tarihi dönüm noktası olan bir sürecin aktörlerinden birisiniz. Muhatap kim, nasıl çözülür bu sorun? 

Bütün paydaşlarını içermeyen ve bütün boyutlarıyla ele alınmayan hiçbir planın yürüme şansı yoktur. Ama dediğim gibi bütün bunlar için önce memlekette demokratik bir düzlemin oluşması gerekiyor. Bu olmadan, bunun bir sonraki aşamalarını konuşmanın hiçbir faydası yok.

Peki nasıl bir süreç bekliyorsunuz? 

Çözüm sürecinin bir döneminde umudumuz çok yükselmişti. Onun dışında hep kaygı ve kuşku hakimdi. Bu dönem, epeyce yüksek olduğu o dönem kadar umutluyum. Valla bizim kişisel olarak şeylerimizi konuşmak ayıp. Bu kadar yoldaşımız, arkadaşımız çok ağır bedeller ödediler, ödemeye devam edenler var, hayatını kaybedenler oldu. O anlamda biz kişisel olanı, bu kısımdan çıkarıp, şuraya taşımak gerekiyor. 21’inci yüzyılın paradigmasında bu işi daha üst bir kavramsallaştırmayla biraz mevcut kavram haritamızla mesele tıkandı ve ilerleyemiyor.

Bu algoritmanın dışında bir mimari yapabilir miyiz? Bunun koşullarını araştırmak… Bunu hep düşünüyorum zaten. İki, süreçte bizden kaynaklı, sürecin kendi konjonktüründen kaynaklı ve muhataplarımızdan kaynaklı sıkıntılar nelerdi, biz acaba bunda daha farklı, daha yaratıcı bir şey yapabilir miydik? Hata bizde miydi, ne kadarı bizdeydi? Karşıda mıydı, değil miydi? Kasıtlı mıydı, değil miydi? Sürekli böyle bunların muhasebesini yapmakla ve o hafızayı tekrar hatırlamakla meşgulüm.

Son olarak da dünya deneyimlerine tekrar bir göz atmakla meşgulüm. Artık bu inovasyon çağında sanki başka bir yol ve yordam yanına eklemlenebilir. Yani bir ulusun, bir halkın kendi ulusal demokratik kimliğini ötekileştirmeden, yok saymadan ifade edebilmesi boyutu baki kalmak üzere, bize düşen başka birtakım düzlemler yaratabilmek, onun için biraz böyle tefekkür halindeyiz. Bakalım.

Önümüzdeki dönem açısından umutlu musunuz? 

Evet, çözüm sürecinin bir döneminde çok umudumuz yükselmişti. Onun dışında hep kaygı ve kuşku hakimdi. Bu dönem, epeyce yüksek olduğu o dönem kadar umutluyum.

O dönem 7 Haziran sürecini getirdi. Bugünkü havayı 7 Haziran’a benzetenler var, siz bir benzetme yapıyor musunuz? 

Bir şeye benzetmemeyi tercih ediyorum. Çünkü bu tür analojiler sıkıntı doğuruyor. Dar bir alana hapsediyor. Her süreç kendi özgünlüğünü taşır. Biriciktir. Bundan sonrası da öyle olmak zorundadır. En azından biz kendimizi bu benzetmelerden beri tutmak zorundayız. O benzetilen dönemlerdeki yaşananları yok sayma anlamına gelmiyor. Oradaki benzerlikler, ortaklıklar yada aykırılıkları hep hatırda tutmak ama hiçbir dönemi başkaca hiçbir dönemin kendisi gibi ele almamak gerektiğini düşünüyorum.

HDP son seçim olan 2019 yerel seçimlerinde “kazanma ve kaybettirme” stratejisiyle hem kayyım atanan belediyeleri geri aldı, hem de büyükşehirlerde AKP’ye kaybettirdi. Bu dönem için aynı stratejisi sonuç alır mı? 

Biz bu sürecin, bu dönüşümün yapısal mimarlarından birisi olacağız. Onun için kazanma-kaybettirmenin üstünde bir yerdeyiz.

Bu dönemin kazanma ve kaybettirme aralığının dışında bir karakteri var. O noktadan daha ilerideyiz. Bu dönem bir demokratik dönüşümün kurucu mimarları arasındayız. Muhalefet yada iktidar bu konumumuzu istediği kadar tahfif etsin. Başka türlü anlamlandırsın yada adlandırsın önemli değil. Biz bu sürecin, bu dönüşümün yapısal mimarlarından birisi olacağız.

Bizdeki birikim ve deneyim, bizdeki politik perspektifin dışında süreci karşılayacak bir siyasal pratik yok. Ne sağda ne solda. Onun için kazanma-kaybettirmenin üstünde bir yerdeyiz. Biz demokratik bir cumhuriyete dönüştüreceğiz. Bundan da diktatörler hariç kimsenin korkmasına gerek yok. Hatta onların da korkmasına gerek yok, çünkü evrensel ve genel bir hukuk içerisinde sorumlulukları tartışılacak. Onun için biz kazanma-kaybettirme aralığından çıkmış bir durumdayız şuanda.

Seçime 25 gün gibi kısa bir zaman kaldı. Seçmene bir çağrınız var mı? 

Şimdi epeyce seçim yaşadım, birçoğunda adaydım, birçoğunun da temel mutfağında çalıştım. Neredeyse 4-5 ayrı bölgede ve ülke genelinde. Açıkçası halklarımıza çağrı yaparken bir parça mahcubuz. Onlar her çağrımızın hakkını verdiler, biz zaman zaman yetemedik onların ortaya koyduğu iradeyi daha da güçlendirmeye.

Ama bu dönem özellikle Yeşil Sol Parti’nin tanıtımı, pusuladaki yeri ve bizim sandıklarda resmi gözlemci bulunduramamamızdan kaynaklı sorunlarda, sandıklara müdahil olma gibi meselelerde, yaşlılarımızı, deprem bölgesindeki yurttaşlarımızın organizasyonu, o konuda belki son kez bir özveri bekliyoruz. Özellikle bayramdan sonra hep beraber mobilize olacağız. Şuan benim evimde yapıyoruz, sabah çıktık, bu saate geldik, röportajı da ancak bu saate bırakabildik.

Önümüzde yaklaşık bir ay var, gece demeden, gündüz demeden çalışırsak, bu çabaların sonucunu en net alabileceğimiz bir seçim olacak. Bu başka bir siyasal parti seçmeni için yaşamsal önemde olunduğunun farkında olmayabilir. Herkes için yaşamsal ama bunu en iyi biz biliyoruz, bu seçim ortaya çıkacak sonucun yaşamsal öneme haiz olduğunu. Onları saygıyla selamlıyorum, hep birlikte başarı dileklerimiz gönderiyorum ve başarı sözü veriyorum. Şimdiden iyi bayramlar dileğimi de eklemiş olayım.

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder: Milletvekilliğine Hazırlıktan Cezaevi Hazırlığına Geçtim

‘Kobanî Davası’ mütaalasının seçim çalışmalarını etkileyip etkilemediğine dair değerlendirme yapan Sırrı Süreyya Önder “Evet, sınırlı imkânlara ve zamana rağmen seçim kampanyası yürütüyoruz. Bunların üzerine bir de savcı, sizin de içinde olduğunuz insanların tutuklanmasını, hatta hemen yakalanmasını istiyor” dedi ve ekledi:

“Ne yapayım? Eve geldim. Valizimi hazırladım, beklemeye başladım mahkeme ne karar verecek diye. Böyle bir temsiliyet ve sorumlulukla yola çıkınca bunlara da dikkat etmek gibi büyük bir sorumluluğumuz var.”

Önder, açıklamasının devamında, “Ama özetlemek gerekirse milletvekilliğine, temsiliyete hazırlık çalışmalarından cezaevine hazırlık aşamasına geçtim. Durum budur kabaca ve kısaca.” ifadelerini kullandı.

IŞİD’in Kobanî’ye saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen protestolar gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanî Davası’nın 24’üncü duruşmasının 3’üncü oturumu, 14 Nisan’da Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Son görülen duruşmada okunan mütalaada savcı, aralarında Sırrı Süreyya Önder’in de bulunduğu 12 siyasetçi hakkında Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasını talep etti. Karar duruşması 3 Temmuz’a bırakıldı.

Boş salona okunan mütalaayı bianet’ten Tuğçe Yılmaz’a değerlendiren Sırrı Süreyya Önder, hâlihazırda Yeşil Sol Parti’nin İstanbul 1. Bölge 1. Sıra adayı.

Kobanî Davası’nın “garabet bir dava” olduğunu söyleyen Önder, mütalaanın seçim çalışmalarını da etkilediğini belirtti:

“Bu davayı belli bir tarihsellik içerisinde ele almak zorunlu. Bu dava, demokratik siyaset alanında faaliyet yürüten insanların, siyaset kanallarını kapatmak için bir tıkaç gibi kullanıldı. Dosya içeriğine bakan herkes –derinlemesine bir inceleme yapmadan– beş dakikada bunun böyle olduğunu anlar.

Bir partinin karar süreçlerinde yer almanız ya da bunu da geçtim, bir partinin kamuoyunca tanınan bir yüzü olmanız faillikle suçlanmanız için yeterli birer delil bu davayı yürütenlere göre. Bu dava, göz göre göre Türkiye’deki iç siyasette hakim olan baskıcı rejimin bütün kırılma ve dönüm noktalarında bir enstrüman gibi kullanılmak istendi. Bunu yine kısacık bir arşiv taraması yapan herkes görecektir.

Eve geldim, valizimi hazırladım

Açıp bakalım. Diyelim ki demokrasi güçleri güçlü bir şekilde bir araya gelecek, hemen bu dava güncellenir. Dosyanın içinden spekülatif bir-iki şey alınır ve belli bir dozda manipüle edilerek piyasaya sürülür.

Son geldiğimiz aşamada ise ne ilginçtir ki bu hasım dilli mütalaanın, Cumhurbaşkanının tam da Diyarbakır ziyaretine denk gelen bir acele ve acelecilikle okunduğunu görüyoruz. Hasım dilli diyorum, çünkü ‘Avukatlar sıvıştı’ gibi ifadeler yer alıyor.”

Mütaalanın, seçim çalışmalarını etkileyip etkilemediğine dair ise Önder şöyle dedi:

“Evet, sınırlı imkânlara ve zamana rağmen seçim kampanyası yürütüyoruz. Bunların üzerine bir de savcı, sizin de içinde olduğunuz insanların tutuklanmasını, hatta hemen yakalanmasını istiyor. Ne yapayım? Eve geldim. Valizimi hazırladım, beklemeye başladım mahkeme ne karar verecek diye. Böyle bir temsiliyet ve sorumlulukla yola çıkınca bunlara da dikkat etmek gibi büyük bir sorumluluğumuz var.

Ama özetlemek gerekirse milletvekilliğine, temsiliyete hazırlık çalışmalarından cezaevine hazırlık aşamasına geçtim. Durum budur kabaca ve kısaca.”

3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.

14 Nisan’da görülen ve sanık avukatlarının katılmadığı duruşmada Savcı Cemalettin Şimşek mütalaanın tamamını okumadı.

Mahkemede okunamayan bölümler Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “Bilgi Notu” başlığıyla adliye muhabirlerine servis edildi.

Servis edilen metinde aralarında Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk, Bircan Yorulmaz, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, Ayşe Yağcı, Bülent Parmaksız, Cihan Erdal, Nazmi Gür, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Sırrı Süreyya Önder, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Günay Kubilay,

İsmail Şengül, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman, İbrahim Binici, Mesut Bağcık, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Meryem Adıbelli, Nezir Çakan ve Aynur Aşan’ın da bulunduğu 36 sanığın “devletin birliği ve bütünlüğünü bozma suçlaması” ile Türk Ceza Kanunu (TCK) 302/1’den ağırlaştırılmış müebbet ve ayrıca TMK kapsamındaki diğer suçlamalardan ötürü de hapisle cezalandırılmaları talep edildi.

Paylaşın