MÖ 5. yüzyılda yaşayan Hippo’nun kökeni konusunda çelişkili bilgiler vardır: Bazı kaynaklar onun Güney İtalya’daki Rhegium, Metapontum veya Croton’dan olduğunu, bazı kaynaklar ise Samos veya başka bir İyon şehrini işaret etmektedir.
Haber Merkezi / Hippo’nun kökeni konusundaki bu belirsizlik, onun eserlerinin kaybolmuş olması ve sadece diğer filozofların (özellikle Aristoteles, Hippolytus ve Simplicius) yazılarında dolaylı olarak anılmasıyla açıklanabilir.
Hippo, Aristoteles tarafından “Metafizik” adlı eserinde ele alınmış, ancak düşünceleri “değersiz” bulunarak diğer büyük filozoflarla aynı düzeye konmamıştır. Buna rağmen, onun materyalist felsefesi ve evrenin temel unsurlarına dair görüşleri, Sokrates öncesi felsefenin gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır.
Ayrıca, Hippo’nun ateizmle suçlandığı bilinir; komedi yazarı Cratinus’un Panoptae adlı eserinde bu suçlamaya maruz kaldığı belirtilir. İskenderiyeli Clement’e göre, Hippo’nun mezar taşında “Hippo’nun mezarı, kader onu ölümsüz tanrılarla eşit kıldı” yazdığı söylenir, bu da ateizm suçlamasına ironik bir gönderme olarak yorumlanmıştır.
Bu suçlamanın nedeni, muhtemelen Hippo’nun evreni tanrısal güçler yerine doğal süreçlerle açıklama çabasından kaynaklanmaktadır.
Hippo’nun, Thales’in öğrencisi veya onun fikirlerinden etkilenmiş olabileceği düşünülür, çünkü her ikisi de evrenin temel maddesi olarak suyu öne sürmüştür. Ancak, Hippo’nun felsefesi, Thales’inkinden daha biyolojik ve kozmolojik bir çerçeveye sahiptir.
Hippo’nun teorik çalışmaları, Sokrates öncesi filozofların tipik ilgi alanları olan evrenin kökeni (kozmoloji), temel maddeler (arkhe) ve yaşamın doğası üzerine odaklanır. Eserleri günümüze ulaşmadığından, öğretileri Aristoteles’in Metafizik ve De Anima gibi eserlerinden ve Simplicius’un Aristoteles yorumlarından bilinir.
Evrenin Temel Unsurları:
Su ve Ateş: Hippo, evrenin temel unsurları olarak su ve ateşi kabul etmiştir. Simplicius’a göre, Hippo, Thales gibi, suyun her şeyin ilkesi (arkhe) olduğunu savunmuştur. Hippo’nun, ateşin sudan türediğini ve evrenin bu iki unsurun etkileşimiyle oluşturduğunu savunduğu öne sürülmüştür. Bu, Thales’in monist (tek maddeci) yaklaşımından farklı olarak, bir tür ikili (dualist) bir sistem sunmaktadır.
Kozmolojik Görüş: Hippo’nun evrenin oluşumuna dair açıklaması, suyun temel bir madde olarak evrenin yapı taşlarını oluşturduğunu ve ateşin bu sudan türeyerek yıldızlar, gök cisimleri ve diğer fenomenleri meydana getirdiğini içermektedir.
Hippo’nun gökyüzünü “fırın kubbesi” gibi tasvir ettiği belirtilir. Bu, gökyüzünün sabit bir kubbe gibi algılandığı antik kozmolojik modellerle uyumludur ve gece gökyüzündeki yıldızların veya diğer fenomenlerin yapısını açıklamaya yönelik erken bir çabadır.
Gece Gökyüzü Bağlantısı: Hippo’nun su ve ateş teorisi, gece gökyüzündeki yıldızların (ateşle ilişkilendirilen) veya diğer gök cisimlerinin oluşumuna dair ilkel bir açıklama sunabilir. Örneğin, yıldızların parlaklığı antik dünyada genellikle ateşle bağdaştırılırdı. Ancak, Hippo’nun doğrudan astronomik gözlemler yaptığına dair kanıt yoktur; onun kozmolojisi daha çok spekülatif ve felsefidir.
Biyolojik Görüşler:
Nem Teorisi: Hippo, evrenin yapısından çok yaşamın doğasına odaklanmıştır. Ona göre, tüm canlılarda uygun bir nem seviyesi bulunmalıdır ve bu nem dengesi sağlığı belirler. Nem eksikliği veya fazlalığı, hastalıklara yol açar. Bu görüş, Antik Yunan tıbbındaki hümoral teorinin (dört sıvı: kan, balgam, sarı safra, kara safra) erken bir biçimi olarak görülebilir ve daha sonra Hipokrat tarafından geliştirilmiştir.
Hippo, nemin yaşamın temel bir unsuru olduğunu savunarak, evrendeki suyun biyolojik süreçlerdeki rolünü vurgulamıştır. Örneğin, canlı organizmaların suya bağımlılığı, onun evrenin temel maddesi olarak suyu seçmesini desteklemektedir.
Bu teori, gece gökyüzüyle doğrudan bağlantılı olmasa da, evrenin birliğini (kozmik ve biyolojik düzeyde) açıklama çabası olarak düşünülebilir. Örneğin, suyun evrensel bir madde olarak hem yıldızların oluşumunda hem de yaşamın sürdürülebilirliğinde rol oynadığı fikri, Hippo’nun felsefesinin monist yönünü yansıtmaktadır.
Ruhun Doğası:
Akıl ve Su: Hippo, ruhun hem akıl hem de sudan oluştuğunu savunmuştur. Bu, ruhu maddi bir temele oturtan materyalist bir yaklaşımdır ve Demokritos gibi atomcu filozoflarla benzerlik göstermektedir. Ruhun sudan oluşması, onun evrenin temel maddesiyle (su) bağlantısını vurgulamaktadır.
Bu görüş, ruhun fiziksel bir varlık olduğunu ve doğaüstü bir özden ziyade doğal süreçlerle açıklanabileceğini öne sürmektedir. Hippo’nun bu materyalist yaklaşımı, onun ateizmle suçlanmasının bir nedeni olabilir, çünkü ruhu tanrısal bir varlık olarak görmeyi reddetmiştir.
Gece gökyüzü bağlamında, ruhun suyla ilişkilendirilmesi, evrenin birliğini ve maddi doğasını açıklama çabasını destekler, ancak doğrudan astronomik bir teori sunmamaktadır.
Materyalizm ve Determinizm:
Hippo’nun felsefesi, evrendeki her şeyin maddi süreçlerle açıklandığı bir materyalist dünya görüşüne dayanmaktadır. Hippo, Tanrısal müdahaleler yerine, evrenin su ve ateş gibi fiziksel unsurlarla işlediğini savunmaktadır. Bu, onun ateizmle suçlanmasının temel nedenlerinden biridir.
Determinizm konusunda, Hippo’nun evrendeki olayların doğal nedenlere bağlı olduğunu savunduğu düşünülmektedir, ancak bu konuda açık bir alıntı yoktur. Yine de, materyalist yaklaşımı, rastlantısal olayları reddeden ve her şeyin doğal bir nedensellik zinciriyle gerçekleştiğini ima eden bir felsefeyi desteklemektedir.
Bu materyalist bakış açısı, gece gökyüzündeki fenomenleri (örneğin, yıldızların hareketleri veya meteorlar) tanrısal irade yerine doğal süreçlerle açıklama çabasını yansıtmaktadır. Bu, modern bilimin doğuşuna zemin hazırlayan erken bir adım olarak görülebilir.
Ateizm Suçlaması
Hippo’nun ateizmle suçlanması, onun evreni tanrılar yerine doğal süreçlerle açıklama çabasından kaynaklanmaktadır. Antik Yunan’da, doğaüstü açıklamaları reddeden filozoflar sıkça dinsizlikle suçlanmıştır (örneğin, Anaksagoras ve Sokrates). Hippo’nun bu suçlamaya maruz kalması, onun materyalist felsefesinin radikal doğasını göstermektedir.
Ateizm suçlaması, Hippo’nun gece gökyüzündeki fenomenleri (yıldızlar, gezegenler) tanrısal güçlere atfetmek yerine fiziksel unsurlarla (su ve ateş) açıklama girişiminde bulunmuş olabileceğini düşündürmektedir. Ancak, bu konuda kesin bir kanıt bulunmamaktadır.

































