DEP Partili Sırrı Süreyya Önder Taburcu Edildi

Tansiyon yüksekliği ve ritim bozukluğu nedeniyle hastanede müşahede altına alınan DEM Parti Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, genel sağlık durumunun iyiye gitmesiyle taburcu edildi.

Haber Merkezi / Meclis’te görüşülen Cumhurbaşkanlığı bütçesi sırasında tansiyon düşmesi sebebiyle hastaneye kaldırılan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder taburcu edildi.

Bilkent Hastanesi’ne kaldırılan Önder’e tansiyon yüksekliği tanısı ve inme riski tetkikleri yapılarak, tansiyon yüksekliği ve ritim bozukluğu nedeniyle holter takıldı. Önder, genel sağlık durumunun iyiye gitmesi ile hastaneden taburcu edildi.

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da dünyaya gelen Sırrı Süreyya Önder, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Adıyaman kurucusu ve il başkanı olan babası sirozdan vefat edince sekiz yaşındayken annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı.

Bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. Pek çok farklı işte çalışan Önder,önce Maraş Katliamı protestosu, 12 Eylül, açlık grevi gibi protesto ve eylemler nedeniyle birkaç kez cezaevine girdi.

İlk yönetmenlik deneyimini BKM tarafından çekilen, senaryosunu da kendisinin yazdığı Beynelmilel adlı film oldu. 2012 yılında F Tipi Film’in yönetmenlerinden biri oldu. İtirazım Var filminde senarist olarak yer aldı.

BirGün gazetesinde köşe yazıları yazarak gazeteciliğe başladı. Daha sonra Radikal ve Özgür Gündem gazetelerinde yazılar yazdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) siyasi partisine katıldığı Haziran 2015 genel seçimlerinde ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Ankara milletvekili seçildi. 2023 yılında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) İstanbul milletvekili seçildi.

Paylaşın

DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder Hastaneye Kaldırıldı

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in tansiyon düşmesi nedeniyle hastanede müşahede altına alındığını duyurdu.

Haber Merkezi / Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2024 yılı bütçelerini görüşmek için Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder başkanlığında toplandı.

Milletvekilleri bütçe teklifi üzerine konuşma yaptığı sırada, birleşimi yöneten TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, rahatsızlandı ve önlem için hastaneye götürüldü.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti), yapılan açıklamada, “Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder, tansiyonun düşmesi nedeniyle hastanede müşahede altına altındı” denildi.

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da dünyaya gelen Sırrı Süreyya Önder, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Adıyaman kurucusu ve il başkanı olan babası sirozdan vefat edince sekiz yaşındayken annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı.

Bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. Pek çok farklı işte çalışan Önder,önce Maraş Katliamı protestosu, 12 Eylül, açlık grevi gibi protesto ve eylemler nedeniyle birkaç kez cezaevine girdi.

İlk yönetmenlik deneyimini BKM tarafından çekilen, senaryosunu da kendisinin yazdığı Beynelmilel adlı film oldu. 2012 yılında F Tipi Film’in yönetmenlerinden biri oldu. İtirazım Var filminde senarist olarak yer aldı.

BirGün gazetesinde köşe yazıları yazarak gazeteciliğe başladı. Daha sonra Radikal ve Özgür Gündem gazetelerinde yazılar yazdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) siyasi partisine katıldığı Haziran 2015 genel seçimlerinde ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Ankara milletvekili seçildi. 2023 yılında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) İstanbul milletvekili seçildi.

Paylaşın

HEDEP’li Önder’in Yargılanması Durduruldu!

Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi, HEDEP’li Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in yargılanmasının durdurulmasına karar verdi. Önder, “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanıyordu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (HEDEP) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder hakkında “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla açılan davanın duruşması Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Önder’in duruşmada avukatı Serdar Çelebi hazır bulundu.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre bir önceki celsede, Önder’in milletvekili seçilmesi nedeniyle Anayasa’nın yasama dokunulmazlığını düzenleyen 83’üncü maddesi kapsamında yeniden yasama dokunulmazlığı kazandığı ve yargılamasının durdurulması talebi sonrası, mahkemenin İl Seçim Kurulu’ndan ve Meclis’ten istediği vekillik belgeleri mahkemeye ulaştı.

Avukat Çelebi, mahkemenin istediği belgelerin geldiğini hatırlatarak, yargılamanın durdurulması talebini yeniledi. Mahkeme, yeniden vekil seçilerek yasama dokunulmazlığı kazanan Önder’in yargılanmasının durdurulmasına karar verdi.

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da doğdu. 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin Adıyaman kurucusu ve il başkanı olan babası sirozdan vefat edince sekiz yaşındayken annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı. Bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. Pek çok farklı işte çalışan Önder,önce Maraş Katliamı protestosu, 12 Eylül, açlık grevi gibi protesto ve eylemler nedeniyle birkaç kez cezaevine girdi.

İlk yönetmenlik deneyimini BKM tarafından çekilen, senaryosunu da kendisinin yazdığı Beynelmilel adlı film oldu. 2012 yılında F Tipi Film’in yönetmenlerinden biri oldu. İtirazım Var filminde senarist olarak yer aldı. BirGün gazetesinde köşe yazıları yazarak gazeteciliğe başladı. Daha sonra Radikal ve Özgür Gündem gazetelerinde yazılar yazdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) saflarında katıldığı Haziran 2015 genel seçimlerinde ve Kasım 2015 genel seçimlerinde ise Ankara 1. bölgeden milletvekili seçildi. TBMM 24. Dönem İstanbul, 25. Dönem ve 26. Dönem Ankara milletvekili olarak görev yaptı. 2023 Türkiye genel seçimlerinde Yeşil Sol Parti’den (YSP) 28. dönem İstanbul milletvekili seçildi.

Paylaşın

Önder: Cezaevleri Memleket Toprağıdır, İcap Ediyorsa Oraya Da Gireriz

YSP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, cezaevlerinin kendisi ve arkadaşları üzerinde bir yaptırım değeri olmadığını belirterek, “Efkar ettiğimiz memleketin halidir. Cezaevleri de memlekettendir, memleket toprağıdır, icap ediyorsa oraya da gireriz” dedi.

Sırrı Süreyya Önder açıklamasının devamında, “Bizim de yolumuz, çizgimiz, derdimiz bu. Biraz sizlerden farklı düşünüyoruz, olay özetlendiğinde hülasası bu. Belli konularda sizin düşündüğünüz gibi düşünmüyoruz. Bu incitici, aykırı, sıkıntılı gelebilir. Ama burası, bunun tam da istişare edileceği, ortak yol bulunulacağı bir yer” ifadelerini kullandı.

Kobane eylemleriyle ilgili davada yargılanan TBMM Başkanvekili ve Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, TBMM Genel Kurulu’nda kendisiyle ilgili ifadeler üzerine konuşma yaptı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Meclis başkanvekillerinin görüş açıklayamayacağını söyleyen Önder, “Değerli milletvekilleri, Meclis Başkanvekili görüşülmekte olan bir konu hakkında görüş beyan edemezler, üyelerle bir tartışmaya giremezler. Bunun bir istisnası var. Başkanvekiline dönük atıflar söz konusu olduğunda bir açıklamada bulunurlar. Ben de kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum, çokça adım geçti, çokça atıf yapıldı” dedi.

“Bütün onurum ve şerefim üzerine söylüyorum ki, cezaevlerinin benim ve arkadaşlarımın üzerinde bir yaptırım değeri yok” diyen Önder, “Efkar ettiğimiz memleketin halidir. Cezaevleri de memlekettendir, memleket toprağıdır, icap ediyorsa oraya da gireriz. Bizim de yolumuz, çizgimiz, derdimiz bu. Biraz sizlerden farklı düşünüyoruz, olay özetlendiğinde hülasası bu. Belli konularda sizin düşündüğünüz gibi düşünmüyoruz. Bu incitici, aykırı, sıkıntılı gelebilir. Ama burası, bunun tam da istişare edileceği, ortak yol bulunulacağı bir yer” ifadelerini kullandı.

Davada hakkında 39 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiğini hatırlatan Sırrı Süreyya Önder, şöyle devam etti:

“Bir garabetin içerisindeyiz. Normalde milletvekili dokunulmazlığı anayasada çok açık bir şekilde düzenlenmiş. Bunun ramına aykırı uygulamalar olduğunda Anayasa Mahkemesi, Enis Berberoğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarında, bu yargılamaların seçilmesiyle beraber durması gerektiği konusunda net, kesin kararları var. Ben hala bu davada yargılanıyorum. Şu an diyelim ki, dünkü tezkere kararında benimle ilgili bir dosya görünüyor ve bu benim için yaşamsal bir şey, 39 kez ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. Birleşimi kapattım gidip mahkemeyi izleyeceğim desem ne mani, kim ne diyecek. Garabete işaret ediyorum. Suçluyum, suçsuzum buralara hiç girmiyorum.”

Dokunulmazlığın vekillerin yasama çalışmalarını baskı altında hissetmeden yapması için gerekli olduğunu belirten Önder, “Milletvekili dokunulmazlığı tam da bunun için lazım. Milletvekili yasama faaliyetini bu tür baskılardan azade bir şekilde yürütebilmesi için. Kim bana ne diyebilir, ben bugün mahkemede olmak zorundayım çünkü bir hayat memat meselesi. 39 kez ağırlaştırılmış müebbet isteniyor” dedi.

İddianameyi AK Parti’yi yargılamak için ön iddianame olarak nitelendiren Önder, “Hem o mahkemede hem gözaltına alındığımda defalarca şunu söyledim, son defa olarak bir daha da bu tartışmalara girmeyeceğim, son defa şunu belirtmek istiyorum. ben orada dedim ki, AK Partili bütün hukukçu arkadaşlardan özel istirhamımdır, bütün milletvekillerinden de, bu iddianame AK Parti’yi yargılamanın ön iddianamesidir. Buradan bize bir hüküm çıkarsa ve bu hüküm kesinleşirse bu içtihada dönüşecek ve AK Parti’nin karar süreçlerindeki bütün ilgililer, bir davalar zinciriyle karşı karşıya kalacaklar. Niye? Çünkü delil diye söylenen her şey çözüm süreci faaliyetleri ve bu Meclis çözüm sürecinde rol ve sorumluluk alanlar için bir bağışıklık yasası getirdi, oyladı, kabul etti. Sorun bu” ifadelerini kullandı.

“İç hesaplaşmaların bir enstrümanına dönüştürülmüş durumdayız”

Çözüm sürecindeki bakan ve yetkililerinin yaşananlarla ilgili anlattıklarını yalanlaması halinde istifa edeceğini belirten Önder, şunları söyledi:

“Benim mahkemede, AK Partili arkadaşlara da söyledim, bu iddianameye bir alıcı gözle bakın hele. Mahkemeler bizim ikinci ikametgahımız olmuş, biz alışkınız. Ama bu sizin bir ön iddianameniz kafasıyla hazırlanmış. Kimse bu ülkede, ne yazık ki, ne acı ki, yargıya kefil olabilecek durumda değil. Çünkü iç iktidar savaşları, herkes bizim üzerimizden diğerlerine ateş ediyor. İç hesaplaşmaların bir enstrümanına dönüştürülmüş durumdayız.”

“6-8 Ekim’le ilgili hayatını kaybeden tüm yurttaşları bir kez daha rahmetle anarak şunu söyledim, Sayın Efkan Ala, Sayın Ahmet Davutoğlu, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin bütün ilgilileri, Sayın Sadullah Ergin, kamu güvenliği bürokratları o iki gece ben, Sayın Pervin Buldan, Sayın İdris Baluken İçişleri Bakanı’nın makamında sabahladık. İki gün, iki gece… Bu hadise toplumsal bir tahribat yaratmasın diye.

Uzun uzun anlattım, gelsinler dedim ya tanık olarak gelsinler desinler ki bu gerçeklik tam olarak böyle değil ya da tam olarak böyle Sayın Önder sırasını yanlış anlatıyor ya da böyle olmayabilir, tanık olarak gelmiyorlarsa bir röportaj versinler desinler ki, böyle diyor ama tam olarak onun dediği gibi değil, yalan söylüyor demelerine gerek yok. Tam olarak öyle değil desinler, sizin huzurunuzda tekrar ediyorum, milletvekilliğinden istifa edeceğim aynı gün. O zaman nasıl istiyorsanız yargılayabilirsiniz. Ama burada bunula ilgili yasa tasarısı görüşülüyor, bana onlarca atıf yapılıyor ve ben o davanın sanığı bu duruşmanın riyasetini yürütüyorum.

Ben bunu bu kadar ısrarlı belirtince savcılık mütalaaya bir ek yaptı. Baktı ki Kobani’yi çözüm süreci sarmalında kriminalize ediyordu, dedi ki her ihtimale karşı örgüt üyeliğinden de ek savunma yapsınlar. Yer yüzünde her ihtimale karşı savunma yapmak diye bir şey yok. Tek tek sayılır sanıklar bakımından ilişkisi şudur, şekli şudur, niteliği budur, zamanı budur… Bunlar sayılır ve denir ki bunlara karşı sanık savunma yapsın. Yarın öbür gün biz gideceğiz, birileri diyecek ki bu arkadaş vaktinde bunları kürsüden altını çize çize söylemiş.”

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder: Gün Bitimli, Devran Dönümlüdür

Sırrı Süreyya Önder, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘Kanun Hükmü’ belgeselin festivalden çıkarılmasına tepki göstererek, “Festival Komitesi’nin filmi göstermeyeceklerine dönük kararını okuyunca iliklerime kadar utandım. Sansürcülere ibrikçi başılık yapmaktır bu. Neymiş, yargıyı etkilemek istemiyorlarmış da, süreç bittikten sonra yayınlayacaklarmış da, bla bla…” dedi ve ekledi:

“Sen kimsin ki bu halinle yargıyı etkileyeceksin a benim zavallı kardeşim! Etkileneceğini sandığın kurumlar sana bir yerleriyle gülmekten başka ne yapabilirler? Yargının nasıl ve ne şekilde etkilendiğini bilmeyen bir tek sen kalmış olamazsın! Sanat toplumsal sorunlarla ilgilenmeyecekse başka ne işe yarar? Gelişim ve değişimde, ilerlemede bir iş görmeyecekse adına sanat denir mi?

İktidarın temel yakıtı, sizin bu boş eyyamcılığınızdır. Yapamıyorsanız girişmeyin. Yapabilenlerin ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyenlerin yolunu kesmeyin. Başta bu yapımı gerçekleştirenlere selam olsun. Onlarla dayanışmayı yükselten bütün kurum ve sanatçılar var olsun. ‘Aman ayranım dökülmesin’ diye düşünen ve bunu da sofistike yol ve yöntemlerle yapmaya çalışan bütün kurum ve sanatçılara da eyvahlar olsun. Gün bitimli, devran dönümlüdür. Omuzlarınıza bu yükü alıp, mahcup olmayın.”

Sırrı Süreyya Önder, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde belgesel kategorisine yer alan ‘Kanun Hükmü’ filmi, belgeseldeki bir kişi hakkında yargı sürecinin devam ettiği gerekçesiyle festivalden çıkarılmasına ilişkin bir yazı kaleme aldı

Önder’in Artı Gerçek’te “Yok hükmünde!” başlığıyla kaleme aldığı yazısı şöyle:

“Yıl 2017. Ağustosun 16’sı. O gün, ülkemizin protesto tarihinde, benzeri görülmemiş bir şey yaşandı. Yaklaşık 100 kalp hastası, Muğla Valiliği’ne doğru yürüyorlardı. KHK ile görevden alınan doktorları Yasemin Demirci’nin görevine iadesini istiyorlardı. Yolda polisler tarafından iki defa durdurulup GBT kontrolleri yapıldı. GBT dediysek, tıbbi bir kontrol zannetmeyin. Hastaların sicilleri, sabıkaları kontrol edildi.

Yürüyüşün engellenmesi, çoğu yaşlı olan hastalar arasında paniğe sebep oldu.

Olay yerine gelen avukatlar, katılanların yaşlı kalp hastaları olduğu ve oluşabilecek bir karmaşada sıkıntı yaşanabileceğini kayıt altına aldırdılar. Yürüyüş devam etti. Valiliğin önüne gelindiğinde Çok kalabalık bir polis ekibi, TOMA’lar ve panzerler onları bekliyordu.

Bundan iki gün sonra, KHK ile görevden alınan öğretmen Engin Karataş, Bodrum Meydanı’nda barışçıl bir eylemle, durumunu görünür kılmaya çalışıyordu.

Öğretmen Engin’e, tekne tamir işleriyle uğraştığı bilinen bir kişi kameralar önünde baskı kurdu, hakaret ve ölüm tehdidinde bulundu. Olay yerine gelen Çevik Kuvvet Ekiplerinin yanında, aynı tavrını devam ettiren saldırgan yerine Engin öğretmen gözaltına alındı.

Bu durumu bir belgesel filmle anlatmaya karar veren Yönetmen Nejla Demirci, çekim sürecinde başlarına gelenleri özetlerken, “14 Temmuz 2017 tarihinden bu yana hiçbir gerekçe gösterilmeden kameralarımız sürekli polis tarafından kapatıldı ve sürekli gözaltına alındık. Bazı sivil kişiler ve özel güvenlik görevlilerinin saldırılarına uğradık. Belgeselin nasıl bir belgesel olacağından nerelerde yayınlanacağına kadar alanda ve gözaltında polis tarafından sürekli sorgulandık.”

Bu belgesel 14 Temmuz 2017 tarihinden bu yana KHK ile kamu görevinden çıkarılan doktor YASEMİN ve öğretmen ENGİN’in ihraç sonrası gösterdikleri mücadeleyi anlatıyor. Yalnızlığa itilen, toplumdan dışlanan bu iki kişi, bütün zorluklara rağmen tekrar görevlerine dönmek istemektedirler. Ama tüm girişimleri devletin kanun labirentlerinde kaybolmaktadır.

Yasemin ve Engin’in yaşadığı şehirde 2 doktor 17 tane akademisyen ve öğretmen ihraç edildi. Engin ile yolları kesişen Yasemin diğer KHK’lı öğretmenlerle Engin sayesinde tanışır ve bu tanışma dayanışmaya dönüşür.

Türk Tabipler Odası’nın sahnelediği; Dostoyevski’nin “Timsah” adlı öyküsü günümüz KHK’lı insanların yaşamlarına uyarlandı. Şebnem Korur Fincancı, Onur Hamzaoğlu gibi dünyaca tanınan KHK’lı akademisyen doktorların sahne aldığı bu okuma tiyatrosunda Yasemin başrol oyuncusudur. Yasemin’in daveti ile bu tiyatroyu seyreden Engin öğretmenin ailesi artık çocuklarının suçsuz olduğuna inanmaktadırlar.

Sanatın dönüştürücü gücüyle beraber; Kanun Hükmünde Belgesel Filminde, Engin öğretmenin öğrencileri ve velileri, Doktor Yasemin’in hastalarının mücadelesi ve büyük üzüntüleri, bize KHK mağduriyetinin sadece ihraç edilen bu iki profesyoneli kapsamadığının göstergesi oluyor.

Bilimsel eğitimi savunan Engin öğretmen öğrencileri tarafından, sağlığın ticarileşmesine karşı olan Dr. Yasemin de hastaları tarafından çok seviliyor. Mesleklerini sevgiyle yapan bu iki insanın hikayesi, diğer KHK’lı öğretmen ve doktorlarla buluştuğunda yaşanan haksızlığı çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Yönetmen Demirci’ye tekrar kulak verelim.

“18.01.2018 tarihinde Dr. Yasemin ve hastaları; Engin Öğretmen’e ve belgeselimize destek için alana geldiklerinde toplam 17 kişi olarak gözaltına alındık. Terörle Mücadele Komiseri; yaptığım bu belgesel ile teröre destek vermekten suçlandığımı, teröristler hakkında belgesel yapmanın suç olduğunu, kamera ile alanda bizi bir kez daha gördüklerinde asla affetmeyeceklerini, valilik tarafından belgesel çekmemin yasaklandığını bağırarak tarafıma anlattı. Terörle mücadele komiseri belgesel çekimlerini sonlandırsam bile beni rahat bırakmayacaklarını mutlaka tutuklanacağıma ilişkin tehditlerini birlikte gözaltına alındığım insanların tanıklığında yaptı.

Belgesel çekiminin yasaklanmasından kısa bir süre sonra Bodrum meydanında eylem yapan Engin öğretmeni ziyaret etmek istediğimde gözaltına almak istediler. Artık kamerasız olarak da Engin öğretmeni ziyaret edemiyordum.”

Bundan sonra, siyasi otorite, bu belgeselin çekimlerini engellemek için her türlü yolu denedi. Nejla Demirci, hakkını Anayasa Mahkemesi’ne kadar giden bir süreçte aradı ve kazandı. En son, Altın Portakal Festivalinde filmin gösterimden çıkarılmasına dönük karara bakılırsa iktidar bu sindirme girişiminden vazgeçmiş görünmüyor.

İktidarın, bu sansürcü tutumuna karşı itiraz ve kararlı bir mücadele etmekten başka yol yoktur.

İktidarın bu hoyratlığını, yasa tanımazlığını besleyen bir kanal daha var ve görmezden gelinemez. O da Belediye ve Organizasyon esnaflarının pısırık, eyyamcı yaklaşımlarıdır.

Festival Komitesi’nin filmi göstermeyeceklerine dönük kararını okuyunca iliklerime kadar utandım. Sansürcülere ibrikçi başılık yapmaktır bu. Neymiş, yargıyı etkilemek istemiyorlarmış da, süreç bittikten sonra yayınlayacaklarmış da, bla bla…

Sen kimsin ki bu halinle yargıyı etkileyeceksin a benim zavallı kardeşim! Etkileneceğini sandığın kurumlar sana bir yerleriyle gülmekten başka ne yapabilirler? Yargının nasıl ve ne şekilde etkilendiğini bilmeyen bir tek sen kalmış olamazsın! Sanat toplumsal sorunlarla ilgilenmeyecekse başka ne işe yarar? Gelişim ve değişimde, ilerlemede bir iş görmeyecekse adına sanat denir mi?

İktidarın temel yakıtı, sizin bu boş eyyamcılığınızdır. Yapamıyorsanız girişmeyin. Yapabilenlerin ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyenlerin yolunu kesmeyin. Başta bu yapımı gerçekleştirenlere selam olsun. Onlarla dayanışmayı yükselten bütün kurum ve sanatçılar var olsun. “Aman ayranım dökülmesin” diye düşünen ve bunu da sofistike yol ve yöntemlerle yapmaya çalışan bütün kurum ve sanatçılara da eyvahlar olsun. Gün bitimli, devran dönümlüdür. Omuzlarınıza bu yükü alıp, mahcup olmayın.”

Paylaşın

YSP’li Önder’den Muhalefete “Barış” Eleştirisi

Yeşil Sol Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, sonuçsuz kalan “çözüm sürecini ve barışı” sürecine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Barış isteyenlerin de muhatap seçme keyfiyeti söz konusu değildir. İktidar kadar muhalefetin de çözüm istemesi gerekli. Seçimlerde gördük, taraflar birbirlerini Kürt sorunu üzerinden terbiye ediyorlardı. Türkiye’nin yüzde 51’ini AKP, diğerini ise muhalefet temsil ediyor. Biraz da muhalefet çözüm süreci demeli, barış demeli…” ifadelerini kullandı.

Olası bir barış için “zihniyet inşasının” önemine de değinen Önder, “İster barış diyelim ister çözüm, sonuç değişmez, ikisi de zihinsel bir inşa ister ve zihinler inşa edilmediği sürece de bir şey üretemeyiz. Zihinleri inşa etmenin yolu da hakikatten geçer. İnsan hakikat uğruna fedakârlık yapabilir, bir şeyleri feda edebilir” dedi.

İmralı Heyeti’nde yer alan Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, sonuçsuz kalan “çözüm sürecini ve barışı” sürecine ilişkin Bianet‘e konuştu.

Kobani davası duruşmalarından birinde çözüm süreci için “niye gerçekleşmediğinin cevabını düşünmekle meşgulüm” sözünü hatırlattığımız Önder, şunları dile getirdi:

“Bunun için öncelikle ‘barış’ kavramına derinden bir bakmak gerekir diye düşünüyorum. Duruşmada bu sözü söyledikten sonra şöyle devam etmiştim: Barış üzerine söylenen en şahane sözlerin başında kuşku yok ki Spinoza’nın sözleri gelir. Ona bakılırsa ‘barış, savaşın olmaması demek değildir; o bir erdem, bir ruh hali, iyilikseverlik eğilimi, güven ve asalettir’. Barış elbette ki tek başına savaşın askıya alınması değildir. Evet, barış bir erdemdir, güven ve asalettir ve fakat iyilikseverlik eğilimi değildir. Ben kendimi iyiliksever olarak da tanımlamıyorum.”

Barış mücadelesinin “iyilik olsun diye” yapılamayacağını vurgulayan Önder, “Bir hayat felsefesi olarak, bir erdem olarak barışı savunuyoruz. Savaş çıkarmak kadar basit bir şey yoktur. Birinci dünya savaşında gördük, bir tetiğe basarsın, dünya tutuşur. Ya da Hitler gibi bir psikopat düğmeye basar, dünya alev alev yanar. Dünyanın bir tetiklik canı vardır. Peki ya barışın? Barış için neden bir butona basmak yetmiyor ve daha kötüsü elini tetikten çekince neden barış gelmiyor” dedi.

“Barış ferman edilmez, buyrulmaz”

“İşte burada tarihsel arka plana bakmak gerekir. Bilenler bilir, Roma İmparatorluğu’nun uzun yüzyıllarından bu yana barış, galibin koyduğu yasa olarak öğretildi bize. Galip olan, yakıp yıkan, ezen geçen, bir yasa buyuracaktı ve bunun adı barış olacaktı. Oldu da, böyle adlandırdılar çünkü: Pax Romana, Pax Ottomana dedikleri şey buydu. Ama bu gerçek bir barış değildi, olmadı da. Barışın muzaffer olanın fermanı olmadığına ezilen halkların ve sınıfların canlı tarihi şahit. Çünkü barış ferman edilmez, buyrulmaz.”

“Barış, ezilenin kafasını kırdıktan sonra onun kafasına sürülen pansuman değildir” diyen Önder, “Barış savaşın yedek lastiği değildir. En önemlisi de barış, savaş molası değildir. Savaşa virgül atmak hiç değildir. Eskiler boşuna dememişler, kılıç çeken el tutulmaz. Kılıçları kırmakla başlar barış. Barış erdemdir, feragattir, özgür iradelerin uyuşmasıdır” ifadelerini kullandı.

Sürecin neden bozulduğunun cevabını da yukarıdaki belirlemelerde aramak gerektiğini söyleyen Önder, “Bizden kaynaklanan yetmezliklere dair değişik mecralarda yeterince vurgu yaptığımı düşünüyorum. Başında barış talebini yeterince toplumsallaştıramamak, geniş kitlelere bunun hayatiyetini yeterince etkili anlatamamak geliyor. Devletten kaynaklanan kısmına sayfalar yetmez. Yine de en önemli gördüğüm başlığı söyleyeyim; savaş politikası ve tekçilik, bu ülkede temel hükmetme biçimidir. Savaşsız bir yönetme kabiliyeti, Cumhuriyet tarihi boyunca gösterilememiştir” dedi.

“Heba edilmiş zeminlerden birisi…”

Süreç boyunca yapılan görüşmelerde Öcalan’ın özellikle Meclis nezdinde bir “meşruiyet ve resmiyet kazandırma uyarılarına” dair konuşan Önder, “Bir komisyon kuruldu Meclis’te, fakat muhalefetin katılım göstermemesi nedeniyle kadük kaldı. Bundan iktidarın çok rahatladığını tahmin etmek güç değil. İş görme biçimleri olarak toplumsal temsiliyetleri sürece dâhil etmek, birçok açıdan iktidarı zorluyordu. Sürecin sigortası olabilirdi bu komisyon. Heba edilmiş zeminlerden birisi olarak değerlendirebiliriz” diye konuştu.

Sürecin aktörlerinden biri olan Öcalan ile uzun bir süredir görüşme gerçekleştirilemiyor. Bu duruma dikkat çeken Önder, “Dünyanın hiçbir yerinde sonsuza kadar sürmüş bir savaş yoktur. Eninde sonunda, başta görüşmeler olmak üzere, başka mekanizmalar devreye girer. Bu sürenin uzaması ve tek boyutlu bir güvenlik meselesi gibi ele alınması, toplumsal kaybımızı arttırmaktan başka bir sonuç üretmiyor maalesef. İmralı üzerinde uygulanan tecrit, bu paradigmanın kısa vadede değişmeyeceğinin bir göstergesidir. Barışa gönül indiren herkesin itiraza buradan başlaması gerekir” dedi.

Sürecin bozulmasından bu yana artan toplumsal kutuplaşma ve göçmen karşıtlığına dikkat çeken Önder, “Türkiye’de “göçmen” derken akla ilkin Araplar (Suriyeli) geliyor. Araplara karşı bir nefret söylemi var. Bu en çok milliyetçilerin işine yarıyor. Fransa’nın milliyetçi partisinin başkanı Marine Le Pen şunu söylüyordu, ‘Fransızlar için Fransa’. Şimdi, bunu herkes kendisi için söylüyor. Kapıya gelmiş mağdur bir anda, milliyetçiliği şahlandırıyor!” diye konuştu.

“Derrida’nın Konukseverlik Üzerine makalesine gönderme yapan Sırrı Süreyya Önder o makalede Derrida’nın şu soruyu sorduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Peki siz kimsiniz?” Kimileri de insan sever gibi görünüyor, hakkı ve adaleti dışlıyor. Konukseverlik kapıya gelene düşman gözüyle bakmamaktır. Zaten, kapın varsa, bir sınır vardır, sen sadece o kapıyı açmışsındır. Bir de insanlar, istediği için kapını çalmamıştır. Kapıyı çalmak zorunda kalmıştır. Sorunun temelinde ise Suriye Savaşı var ve kimse bu savaşla ilgili bir şey söyleme cesareti göstermiyor. Oradaki savaşı meşru gör, sonra da Arapların istilasından söz et. Olur mu?”

“Eşitlik, zihinlerin kalıcı bir çözüm isteğiyle mümkündür”

Önder, “barış umudu elbette ki vardır” diyerek şunları kaydetti: “Barış isteyenlerin de muhatap seçme keyfiyeti söz konusu değildir. İktidar kadar muhalefetin de çözüm istemesi gerekli. Seçimlerde gördük, taraflar birbirlerini Kürt sorunu üzerinden terbiye ediyorlardı. Türkiye’nin yüzde 51’ini AKP, diğerini ise muhalefet temsil ediyor. Biraz da muhalefet çözüm süreci demeli, barış demeli…”

Olası bir barış için “zihniyet inşasının” önemine değinen Önder, “İster barış diyelim ister çözüm, sonuç değişmez, ikisi de zihinsel bir inşa ister ve zihinler inşa edilmediği sürece de bir şey üretemeyiz. Zihinleri inşa etmenin yolu da hakikatten geçer. İnsan hakikat uğruna fedakârlık yapabilir, bir şeyleri feda edebilir” dedi.

“Ben ve arkadaşlarım fedakârlık konusunda her zaman parmak kaldırdık. Bu anlamda Zerdüşt’e taş çıkarttık. Zerdüşt sürekli yeni yollardan geçer, geçtiği her yoldan, yeni bir lisan öğrenir. Biz de bir lisan öğrendik. Bu lisan iki kelimeydi eşitlik ve gelecek. Hakikat ve gelecek diyalektiğini bir arada ele alabilme iradesi gerçekleştiği zaman çözülmeyecek sorun yoktur. Eşitlik, zihinlerin kalıcı bir çözüm isteğiyle mümkündür. Ne düello ne rulet!”

Önder barış yoluna yeniden girmek için gereken şeyin ise “Vicdani cesaret!” olduğunu düşünüyor.

Paylaşın

YSP’li Önder: Yerel Seçimlerde Herkesi Kapsayacak Bir Hareket, İttifak Olmalı

Yerel seçimlere dair değerlendirmede bulunan YSP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Muhtemelen partimiz ve ittifakımız belli tartışma süreçlerini bir an önce bitirip bir yerel yönetim çalıştayı düzenleyecekler ve bunu alışıldık kadroları aşan bir genişlikle yapacaklar diye düşünüyorum. Buna bir arama çalışmaları da diyebiliriz, konferansları da diyebiliriz” dedi ve ekledi:

“Buradan ortaya çok verimli sonuçlar çıkacağını düşünüyorum. İnsanların değil programların ve yaklaşımların tartışıldığı ve belli manifestoların oluşturduğu bir şey olmalı ya da olacak gibi duruyor o zaman falanca müteahhit, filanca lobinin adamı falan filanca grubun temsilcisi aralığından çıkaracağız bir program ortaya çıkacak, bakalım süreç ne gösterecek.”

Önder, CHP’deki “değişim” tartışmalarına ve Kılıçdaroğlu’na ilişkin ise, “Bugüne gelirsek Kemal Bey’in bir yaklaşımını çok kıymetli buldum, halen de kıymetli buluyorum sürece olan yaklaşımını. Tartışmaları biliyorum, bu gizli protokol vesaire falan bütün bunları bilerek söylüyorum. Kemal Bey, ilk defa CHP kadroları içerisinde bugüne kadar statükonun, hani gece aklına gelse şeytan vesvese soktu diyebileceği, birçok alana bugüne kadar hiçbir CHP kadrosunda görmediğimiz cesur ve kararlı bir yaklaşım sergiledi, en azından teşebbüs etti” dedi.

TBMM Başkanvekili ve Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Kısa Dalga’da Azmi Karaveli’nin konuğu oldu. Önder’in programda, yerel seçimler ve CHP’deki “değişim” tartışmalarına ve Kemal Kılıçdaroğlu’na ilişkin yaptığı değerlendirmelerden öne çıkan bölümler şöyle:

“Kemal Bey’in bir yaklaşımını çok kıymetli buldum, halen de kıymetli buluyorum sürece olan yaklaşımını. Tartışmaları biliyorum, bu gizli protokol vesaire falan bütün bunları bilerek söylüyorum. Kemal Bey, ilk defa CHP kadroları içerisinde bugüne kadar statükonun, hani gece aklına gelse şeytan vesvese soktu diyebileceği, birçok alana bugüne kadar hiçbir CHP kadrosunda görmediğimiz cesur ve kararlı bir yaklaşım sergiledi, en azından teşebbüs etti.

Bir yenilgi üzerinden sadece skor üzerinden bir siyaseti mahkûm etmeyi doğru bulmuyorum. Dolayısıyla Eğer CHP yüzünü sola dönecekse bir sağ muhalefetle savcılık yapmaya çalışarak yol alınamayacağını yeterince deneyimlediğimizi düşünüyorum. Ama sağ tabandaki yoksulları sol politikalarla cezbedebiliriz, ikna edebiliriz, bizi görmelerini sağlayabiliriz.

Olabilecek piyasada sağcı kalmadı. Kemal Bey’in çabalarını mahkûm eden bir yerden konuşmuyorum, olumluyorum tersine ama artık bu deneyimi yaşadık. Bence kendi içindeki sağcılardan da bu süreci arındırarak, sol bir anlayışla, halkçı bir anlayışla ve adaylarla ve süreçlerle yaklaşırlarsa tabii ki her şey yeniden değerlendirir.

Âmâ ben bunu bir kişisel görüş olarak söylüyorum yani partimizin resmi görüşünü söylemeye mezun değilim daha bu süreç bitmedi de… Tartışıyoruz, tartışacağız.

Anlatmaya çalıştığım şu: Davutoğlu’nu ya da Temel Bey’i ya da Ümit Özdağ’ı bunları bir araya toplayarak oy toplayamazsınız. Taleplerinizle programınızla oy toplarsınız. Bunlar süreç bittikten sonra ortaya çıktı ki birçoğu riyakâr yaklaşıyor. Dolayısıyla bunu yaşadık, gördük… Artık ikinci kez aynı havuzda çimmeye gerek yok. Yeni bir enerji ile, yeni bir gayretle hareket etmek gerek. Eğer bu örülebilirse bence büyük sonuç alınır ama bu yapılabilir mi? Yaşayacağız, göreceğiz.

Olmalı. Yani muhtemelen partimiz ve ittifakımız belli tartışma süreçlerini bir an önce bitirip bir yerel yönetim çalıştayı düzenleyecekler ve bunu alışıldık kadroları aşan bir genişlikle yapacaklar diye düşünüyorum. Buna bir arama çalışmaları da diyebiliriz, konferansları da diyebiliriz.

Buradan ortaya çok verimli sonuçlar çıkacağını düşünüyorum. İnsanların değil programların ve yaklaşımların tartışıldığı ve belli manifestoların oluşturduğu bir şey olmalı ya da olacak gibi duruyor o zaman falanca müteahhit, filanca lobinin adamı falan filanca grubun temsilcisi aralığından çıkaracağız bir program ortaya çıkacak, bakalım süreç ne gösterecek.”

Paylaşın

YSP Milletvekili Önder’den Kılıçdaroğlu’na Destek Açıklaması

Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Cumhurbaşkanı Seçimi’nin ikinci turunda da Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini belirtti.

Sırrı Süreyya Önder, Cumhurbaşkanı Seçimi’nin ikinci turuna ilişkin “Sandıklara gitmemek yapmayacağımız, tercih etmeyeceğimiz bir seçenektir” dedi.

Yeşil Sol Parti’den İstanbul milletvekili seçilen Sırrı Süreyya Önder, HDP İstanbul İl Örgütü’nün Youtube kanalında seçimlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Önder’in açıklamasından satırbaşları şöyle:

“Sandıklara gitmemek tabii ki bir seçenektir, bir tutumdur. Tarihte de yeri vardır. Boykot bizim kendi geleneğimizde de yapılmıştır ama şu anda bu lüks sayılacak bir tutum olur. Çünkü ne sonuç üreteceği baştan belli bir tavır takınmış oluruz.

Bu sonuçta bizim açımızdan hangi seçenek galip gelirse gelsin, bizim açımızdan olumlu hiçbir sonuç üretmeyecek bir seçenektir. Dolayısıyla belki de yapmayacağımız, tercih etmeyeceğimiz tek seçenek olarak bunu görmek zorundayız. Geleceğimize kayıtsız kalmak anlamını taşır.

Kendisinin taahhüt ettiği birtakım şeyler var. Yani örneğin bağımsız yargı bunu kendisi kamuoyu önünde defalarca deklere etti. Örneğin bizim arkadaşlarımızın cezaevinde boşuna yatıyor oluşunun ya da siyasi bir hınç alma duygusuyla yatıyor oluşunun altını kendisi çizdi.

Dolayısıyla ağır bir sorumluluk aldı üzerine. Bunları yerine getirmek zorunda zaten bu ülkede değişim talebi de tam bu noktalarda en başta adaletsizlikten şikayet alanında odaklanıyor.

Kılıçdaroğlu’nun bir hiyerarşik olarak önce şunu yapacağı, sonra bunu yapacağı ya da bunu yapmayacağı gibi bir şey ben öngöremem ama kesinlikle adalet bahsinden başlaması gerektiğini düşünüyorum. Birincisi bu.

İkincisi bu sistem artık aleni ve çok hoyratça bir yağma, talan düzenine dönüştü. Bu anlamda da bu halkın kaynaklarının öz kaynaklarının talanının önüne geçecek bir adım atmasını bekliyorum.

Ondan sonrası gülistanlık olmayacak yine kendi egemen blokun kendi içinde iç çekişmeleri, çatışmaları devam edecek. Biz burada ne kadar aktör olabilirsek, ne kadar gelişmelerde insiyatif ve irade koyabilirsek o şekilde şekillenecektir diye düşünüyorum.”

Paylaşın

Önder’den Kılıçdaroğlu Açıklaması: Güç Vermemiz Gerekiyor

Yeşil Sol Parti Milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na ilişkin, “Sayın Kılıçdaroğlu omuzlarına tarihi bir sorumluluk aldı, önemli niyet ve irade beyanlarında bulundu” dedi ve ekledi:

“Bu irade beyanı demokratik bir dönüşüme yönelme kararlılığını sürdürürse, Kılıçdaroğlu’na güç vermemiz gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nu sağcılığın olmayan vicdanına, fırsatçılığına, pazarlıkçılığına terk etmemek gerekiyor.”

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İstanbul 1. Bölge Milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder, bianet’ten Tuğçe Yılmaz’a konuştu. Önder’in açıklamalarından bir bölümü şöyle:

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, dün cumhurbaşkanlığı yarışından çekildiğini duyurdu. Sizce bu gelişme yarışı nasıl etkileyecek?

“Muharrem İnce Vakası”nı, ele alınış biçimini baştan beri sorunlu buluyorum. Daha önce bu konudaki düşüncelerimi “selde kütük” olarak özetlemiştim. Ne demek bu? Bir doğrultusu, bir iradesi yok. Gelişmelerin yönlendirdiği yere göre, çarpa çarpa, kıra döke gidiyor.

Bütün siyasi bakışların bu konuda tabiri caizse şavulladığını düşünüyorum. Çünkü bütün bakışlar apolitik gibi. Burada önemli ve aslolan Muharrem İnce’ye değil, bir ara sonuçlarda çıktığı söylenen yüzde on seçmen desteğine odaklanmak olabilirdi.

Politik ve doğru bakış ancak böyle bir şeyle mümkündü. Kimse bunun sosyolojisine, kimyasına dönük bir merakın içerisinde olmadı. Muharrem İnce’nin kendisi bir vaka olarak önemli değildir; ama onun olduğu söylenen ve bir arada gözlemlenebilen bu kitle önemlidir.

Bu da her seçim olabilecek bir kümeyi temsil eder aslında. Bugünlerde artık çok rağbet görmeyen, lümpen proleterya dediğimiz, üretim süreçlerine fazlaca dahil olmayan, gündemle bire bir sıcak bir alışveriş içinde olmayan bir kitle bu. Doğru, politik yaklaşımlarla bu kitlenin bir kısmı kazanabilirdi. Hâlâ da kazanılabilir.

Buradan kopan kitle ne olacak?

Buradan dağılan kitle muhtelif yerlere gidecek, kimse bundan beklediği hasılayı elde edemeyecek.

Anket sonuçlarında Kılıçdaroğlu’nun önde olduğunu görüyoruz. Ama Erdoğan ve Soylu’nun “darbe” açıklamaları da sürüyor. Kılıçdaroğlu’nun kazanması halinde Erdoğan’ın tutumunun ne olacağını düşünüyorsunuz?

Ben “Bu kadar sessiz duruyorlar, bir planları vardır, bir bildikleri vardır, niye bu kadar rahatlar?” gibi soruların iki kaynağı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, bu soruları dolaşıma kendilerinin bizzat soktuğu. Çünkü herhangi bir planlarının olmadığını düşünüyorum. Niye? Bunun müstenidi neresi? Şurası: Tekli bir iktidar odağı yok.

AKP dediğimiz, şu an güçler savaşının had safhada yürüdüğü bir yapı. O kadar çok kümeler var, içeride o kadar çok birbirleriyle didişme ve çatışma halindeler ki, burada tekcil bir plan yapmanız mümkün değil. Uygulamanız hiç mümkün değil.

Kolluğu başka bir telden çalıyor, kolluğun başka kesimleri başka bir yaklaşım içerisinde. Siyasileri desen, beş dakika geçmiyor ki birinin dediğini diğeri yalanlamasın. Bu, bu yönüyle birinci müstenit. İkincisi, yerel seçimlerde gördük ki, bunların gitmesini isteyen demokratik irade, yani seçmen iradesi bunları destekleyen iradeden çok daha yüksek ve kararlı. Burası bir kartel gibi çalışıyor. Kâr dağıtmadığı zaman ortada kartel falan kalmaz.

Bunların gitmesini isteyenlerin çok katmanlı talepleri var. Bunun önünde durmak, bu değişim arzusuna ket vurmak mümkün değil. Böyle olunca alttan alta bu söylentileri dolaşıma sokuyorlar ya da gereksizin biri söyleyince onu köpürtmeye çalışıyorlar.

Partinizin parlamentodaki çoğunluğu sağlamasına dair pek çok çağrısı var ve 100 milletvekili hedefiniz var. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Bu ciddi bir hedef ve biz de bu hedefe odaklı bir çalışma yürütüyoruz. Millet İttifakı biraz sağ karakterli bir ittifak haline dönüştü. CHP’yi bir parça bunun dışında tutarsak orada sağ düşüncenin temsiliyeti baya yüksek. Sayın Kılıçdaroğlu omuzlarına tarihi bir sorumluluk aldı, önemli niyet ve irade beyanlarında bulundu.

Bizim bu irade beyanı demokratik bir dönüşüme yönelme kararlılığını sürdürürse, Kılıçdaroğlu’na güç vermemiz gerekiyor.

Hem anahtar hem kilit

Kılıçdaroğlu’nu sağcılığın olmayan vicdanına, fırsatçılığına, pazarlıkçılığına terk etmemek gerekiyor.

O anlamda bizim sayısal gücümüz çok önemli ve tarihsel bir işlev görecektir. Diyelim ki bu böyle olmadı ve tekrar müesses nizamın aynen devam etmesi yönünde bir sonuç ortaya çıktı. Bunu yerinde sayma bile değil, geriye gidiş olarak değerlendiririz. O zaman da sayısal çoğunluğumuz bu geriye dönüşün kapısını kapalı tutmaya yarayacak bir anahtar işlevi görecek. Bundan dolayıdır ki kendimizi hem anahtar hem kilit metaforuyla açıklıyoruz.

Sırrı Süreyya Önder’in açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder: Barışı, Demokrasiyi Ve Özgürlüğü Biz Getireceğiz

Tekridağ’da halka seslenen Sırrı Süreyya Önder, Bu ülkeye barışı, demokrasiyi, özgürlüğü ve adalete getireceğiz. Derdimiz memleketin hali, ortak geleceğimiz ve ortak vatanımızdır, bundan başka da hiçbir gündemimiz yoktur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Memleketi bir gülistana çevireceğiz, burada herkese yer var. Ben Tekirdağ’dan 3 vekil bekliyorum ama 2 gönderirseniz de kavga etmem sizinle ancak bir olursa çekeceğiniz var.”

Yeşil Sol Parti seçim çalışmaları kapsamında aynı gün İstanbul, Batman, Manisa, Siirt, Şırnak, Antep, Balıkesir, Tekirdağ ve Bursa’da halk buluşmaları ve mitingler gerçekleştirdi. Mitinglerde iktidarın kaybedeceği ve Yeşil Sol Parti’nin en az 100 vekil ile parlamentoda temsil edileceğine işaret edildi.

Tekirdağ’daki mitingte konuşan Sırrı Süreyya ise özetle şunları söyledi:

“Birçok partimiz amblem değiştirdi, birçok partimiz kapatıldı, HDP de kapatılmak isteniyor. Buna en büyük yanıt seçmen sayısını artırmak olacaktır. Kapatmak mı istiyorsunuz? Bak kardeşim; 2 milyonduk kapattınız 3 olduk. 3 idik kapattınız 5 olduk. 5 idik kapattınız 6 olduk. Şimdi 6 milyonduk 10 milyon olacağız, 10 milyon. Bütün partilerimiz araçtır ama amaç hiç değişmedi.

Bugünden itibaren kalan bir haftada bizi görmeyenlere bizi göstermek, kulakları duymayanlara bizi duyurmak için çalışacağız. 220 bin Kürt seçmen var, duyarlılıkları maksimum düzeyde harekete geçirilmeli.

Daha önce yaptık şimdi daha iyisini de yapabiliriz. Bu ülkeye barışı, demokrasiyi, özgürlüğü ve adalete getireceğiz. Derdimiz memleketin hali, ortak geleceğimiz ve ortak vatanımızdır, bundan başka da hiçbir gündemimiz yoktur. Memleketi bir gülistana çevireceğiz, burada herkese yer var. Ben Tekirdağ’dan 3 vekil bekliyorum ama 2 gönderirseniz de kavga etmem sizinle ancak bir olursa çekeceğiniz var.”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Yeşil Sol Parti, EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz Manisa Mitingine, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, HDK Eş Sözcüsü Esengül Demir, Başak Demirtaş İstanbul ve Bursa Mitinglerine katılırken, Bursa Mitingine ayrıca HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek ve Tayip Temel katıldı.

Ahmet Türk, Azadi Partisi Genel Başkanı Ayetullah Aşti Antep Mitingindeydi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz Batman ve Siirt Mitinglerine katıldı. Şırnak’ta DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Tekirdağ’da Sırrı Süreyya miting alanında konuşma yaptı. Ayrıca Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı partilerinden KKP, PİA, PSK, DDKD temsilcileri de mitinglere katıldı.

Paylaşın