Titan’ın ‘Sihirli Adalarının’ Sırrı Çözüldü

Bilim insanları, Satürn’ün uydusu Titan’ın en gizemli ve ilgi çekici özelliklerinden biri olan ‘sihirli adalar’ının gizemini çözmüş olabilir. Bilim insanları, bunların, bal peteği şeklindeki buzul benzeri kar kümeleri olduklarına inanıyorlar.

Satürn’ün en büyük uydusu Titan, güneş sistemindeki en büyük ikinci uydudur. Titan, ayrıca, güneş sistemindeki atmosfer olaylarının görüldüğü tek uydudur.

‘Adalar’, ilk kez 2014 yılında, Cassini-Huygens uzay aracı Merkür gezegeninden daha büyük bir uydu olan Titan’ı saran turuncu pusun içinden bakarken görüldü. Satürn’ün uydusunda sıvı metan ve etan göllerinin üzerinde değişik parlak noktalar biçiminde görünen adalar, bilim insanlarını bir açıklama bulmak amacıyla çabalamaya zorladı. Hiç kimse bu geçici yapıların nasıl olup da gözlemden gözleme bir görünüp bir kaybolduğunu anlayamadı.

Bununla beraber, ABD’nin San Antonio kentindeki Teksas Üniversitesi Fizik ve Astronomi Bölümü’nde yardımcı doçent olan Xinting Yu öncülüğünde yürütülen yeni bir araştırma, bu sihirli adaların gerçekte petek ya da İsviçre peynirinden farklı olmayan gözenekli, donmuş organik katıların oluşturduğu yüzen parçalar olduğunu ileri sürüyor: Büyük olasılıkla, bu katı yapılar Titan göğündeki kar yağdıktan sonra birikiyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; Yu verdiği demeçte, “Sihirli adaların, en nihayetinde batmadan önce burada, Dünya’daki suyun üzerinde yüzebilen ‘ponza’ya benzer şekilde, yüzeyde yüzen organik maddeler olup olmadığını araştırmak istedim” diyor.

Titan’daki sihirli adaların varlığını izah etmek doğrultusunda geliştirilen teoriler iki kaba kategoriye ayrılıyor. Bir yanda, adaların hayalet gibi olduğunu öne sürenler, diğer yanda bunların somut, fiziksel yapılar olmaları gerektiğini dile getirenler var. ‘Hayalet’ kategorisinde, adaların Titan’ın metan ya da etan göllerinde oluşan dalgalardan, hatta belki de bu sıvı kütlelerinin altında köpüren maddelerin ürettiği kabarcık birikintilerinden oluşabileceğine ilişkin öneriler mevcut.

Bununla birlikte, Yu, Titan’daki sihirli adaların gözle görülür biçimde ‘hayalet’ olmayan doğasını, Dünya’nınkinden yüzde 50 daha kalın, metan ve diğer organik moleküller açısından zengin olan uydu atmosferinin sıvı göller ve yüzey boyunca organik maddeden oluşan koyu renkli kumullarla nasıl bağlantılı olduğuna daha yakından bakmaya karar verdiği zaman keşfetti.

Titan’ın üst atmosferi, bir araya toplanabilen, donabilen, daha sonra ayın yüzeyine ve bu yabancı görünümü noktalayan sakin metan ve etan nehir ve göllerine kar şeklinde yağabilen organik moleküller nedeniyle yoğun bir yapıdadır.

Araştırma ekibi, bu olgunun sihirli adaları izah edip etmeyeceğini anlamak için önce Titan’daki karmaşık organik moleküllerden oluşan karın sıvı göllere ve nehirlere düşer düşmez çözülüp çözülmeyeceğini ortaya çıkarmak zorunda kaldı. Araştırmacılar, bu sıvı cisimlerin hâlihazırda organik moleküllerle dolu ya da ‘doymuş’ olması yüzünden, bu tür bir çözünmenin gerçekleşemeyeceğini keşfettiler.

Yu’nun yanıtlamak istediği bir sonraki soru şu idi: Bu sıvı kütlelerine düştükleri zaman bu kümelere ne olur? Batarlar mı, yoksa yüzerler mi? Yu, “Sihirli adaları görebilmemiz için, yalnızca bir saniye yüzüp sonra batmamaları gerek. Bir süre yüzmeleri gerekiyor ama sonsuza kadar da değil” diyor.

İlk bakışta, Titan modelleri katı yapıların anında battığını gösteriyor gibi görünüyor. Titan yüzeyinin sıvı bölgelerindeki etan ve metan düşük yüzey gerilimine sahipken donmuş katılar yüksek bir yoğunluğa sahip olmalılar. Bu, bu donmuş maddelerin, sihirli ya da başka türden adalarla karıştırılacak kadar uzun bir süre boyunca yüzmeyeceği anlamına gelir.

“Yüzmelerine imkân sağlayan bir mekanizma var”

Öte yandan araştırma ekibi, bu karların sıvı metan ya da etan göllerinde yüzmesine imkân sağlayan bir mekanizmanın var olduğunu ifade ediyor. Kar yığınları, şayet İsviçre peyniri gibi yeterince büyük ve gözenekli bir yapıya sahip olsaydı, içi boş delikler ve tüpler, metan ya da etan içeri sızana dek yüzmelerine izin vererek boşlukları doldurur ve batmalarına neden olurdu.

Yu ve meslektaşlarının geliştirdiği model, tek tek kar yığınlarının bunun olmasına izin vermeyecek kadar küçük olacağını ortaya koydu; ancak bu kardan yeteri kadarı Titan’ın göl kıyılarında birikirse, büyük parçalar koparak düşebilir ve metan / etan göllerinde yüzebilirdi. Bu olay, buz tabakalarının Dünya’daki buzullardan ‘buzağılama’ adı verilen bir süreçte ayrılmasına ve denizlere doğru süzülmesine benziyor.

Yu ve ekip arkadaşları, Titan’daki sıvı kütlelerinin neden birkaç milimetreden daha büyük olmayan dalgalarıyla bu denli sakin olduğuna dair bir diğer gizeme de açıklama getirdi. O ve ekip, bu durumun, bu sıvı cisimlerin yüzeylerinin, pürüzsüzlük sağlayan ince bir yüzer donmuş katı örtüyle kaplanmasından kaynaklandığını açığa çıkardı. Ekibin araştırma makalesi 4 Ocak Perşembe günü ‘Geophysical Research Letters’ adlı dergide yayınlandı.

Paylaşın

James Webb’den Göz Kamaştıran Satürn Fotoğrafları

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) James Webb Uzay Teleskobu’nun Satürn’ü ve halkalarını yakaladığı görüntüler gözleri kamaştırdı. 

Satürn, ilk fotoğrafta kullanılan filtreler sebebiyle siyah görünüyor. Diğer görüntüdeyse gezegenin bulut bantları dikkat çekiyor.

Fotoğraflar, teleskobun bütün verilerini halka açık hale getirmeyi amaçlayan James Webb Space Telescope Feed adlı internet sitesinde iki gün önce paylaşıldı.

Görüntüler, teleskoptaki Yakın Kızılötesi Spektrograf (Near Infrared Spectrograph/NIRSpec) adlı cihazla yakalandı. Bilim haberleri sitesi ScienceAlert, görüntülerin ham olduğuna dikkat çekti. Bu, görüntülerin renklendirileceği ve parazitlerin temizleneceği anlamına geliyor.

Satürn, ilk fotoğrafta kullanılan filtreler sebebiyle siyah görünüyor. Satürn ve halkaları farklı dalga boyu aralıklarında parlıyor. Satürn’ün halkası güneş ışığını 2 mikronda yansıtsa da 3 ve 5 mikronda bunu yapamıyor. Satürn’ün yüksek irtifadaki pus katmanı, güneş ışığını hem 2 hem de 3 mikronda yanıstıyor.

Diğer görüntüdeyse gezegenin bulut bantları dikkat çekiyor. Kısa dalga boyu filtresi kullanılan fotoğraflarda halka bir florasan gibi parlıyor.

Gözlemler, Birleşik Krallık’taki Leicester Üniversitesi’nde görev yapan gezegenbilimci Leigh Fletcher liderliğindeki bir ekibin isteğiyle yapıldı. Araştırmacılar, Satürn’ün uyduları ve halkaları hakkında daha fazla bilgi elde edebilmek için NIRSpec verilerini kullanmayı planlıyor.

Araştırma ekibi, NIRSPec’in gezegenin etrafındaki yeni ayları keşfedebileceğini söyledi.

James Webb, 1990’dan beri uzayın derinliklerini gözlemleyen Hubble Uzay Teleskobu’nun yerini alması için tasarlandı.

Dünya’dan 1,5 milyon kilometre uzaktaki L2 noktasına konuşlandırılan yenilikçi teleskobun üretim sürecinde 10 binden fazla kişi çalışmış ve bütçe yaklaşık 10 milyar dolara ulaşmıştı.

Teleskop, “Dünya benzersiz mi?”, “Ona benzer başka gezegen sistemleri var mı?” ve “Evrende yalnız mıyız?” gibi çok temel sayılan ama henüz tam olarak yanıtlanamamış soruların peşinden gidiyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Satürn’ün Uydu Sayısı 145’e Çıktı

Satürn’ün uydu sayısını 145’e çıktı. Böylece Satürn, “Uydu Kralı” unvanını Jüpiter’den aldı ve aynı zamanda evrende 100’den fazla uydunun yörüngesinde döndüğü bilinen ilk gezegen haline geldi.

Satürn’ün yeni keşfedilen uyduları “düzensiz uydular” olarak sınıflandırıldı.

Bu terim, bir gezegenin kütle çekim kuvvetiyle yakalandığı ve normal uyduların yörüngelerine kıyasla daha eğimli olan büyük ve eliptik bir yörünge izlediğine inanılan nesneler için kullanılıyor.

Gökbilimciler, halkalı gezegen Satürn’ün yörüngesinde dönen 62 yeni doğal uydu keşfetti.

Bu keşiften önce, Satürn’ün Uluslararası Astronomi Birliği tarafından tanınan 83 uydusu vardı. Yeni atılım, gezegenin uydu sayısını 145’e çıkarıyor.

Böylece Satürn, “Uydu Kralı” unvanını Jüpiter’den alıyor ve aynı zamanda evrende 100’den fazla uydunun yörüngesinde döndüğü bilinen ilk gezegen haline geliyor.

Keşfin ardında Çin’deki Academia Sinica Astronomi ve Astrofizik Enstitüsü’nden doktora sonrası araştırmacı Edward Ashton liderliğindeki bir ekip var.

Ekip, gezegenin etrafındaki daha küçük ve daha sönük uyduları bile tespit etmeyi başardı.

Araştırmada kullanılan veriler, Hawaii’de Maunakea tepesindeki Kanada-Fransa-Hawaii Teleskopu (CFHT) tarafından 2019 ve 2021 arasında üç saatlik aralıklarla toplandı.

Gözlemler, gökbilimcilerin Satürn çevresindeki 2,5 kilometre çapındaki uyduları tespit etmelerine olanak sağladı.

Satürn’ün yeni keşfedilen uyduları “düzensiz uydular” olarak sınıflandırıldı.

Bu terim, bir gezegenin kütle çekim kuvvetiyle yakalandığı ve normal uyduların yörüngelerine kıyasla daha eğimli olan büyük ve eliptik bir yörünge izlediğine inanılan nesneler için kullanılıyor.

Ayrıca düzensiz uydular, yörüngelerinin eğimine bağlı olarak gruplaşma eğilimi gösteriyor.

Satürn’ün sistemi halihazırda bu gruplardan üçüne ev sahipliği yapıyor. Hepsi de adlarını farklı mitolojik olaylardan alıyor: Inuit grubu, Galya grubu ve yoğun nüfuslu İskandinav grubu.

Satürn’ün yeni bulunan tüm uyduları, şu anda var olan bu üç gruptan birine giriyor.

Ekibe göre yeni uyduların üçü Inuit grubuna ait, ancak çoğunluğu İskandinav grubuna uygun.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

James Webb, Buz Devinin Çarpıcı Görüntüsünü Yakaladı

Şimdiye kadar uzaya gönderilmiş en güçlü teleskop olan ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu (JWST), Uranüs ve gezegenin halkalarının çarpıcı görüntüsünü yakaladı.

Haber Merkezi / NASA tarafından paylaşılan görselde gezegenin halkaları ve parlak özellikleri net bir şekilde görülebiliyor. Uranüs, kimyasal yapısı nedeniyle buz devi olarak anılmaktadır.

Çoğunlukla hidrojen ve helyumdan oluşan Satürn’ün yoğun bir atmosferi vardır ve Jüpiter gibi bir gaz devidir.

Satürn, aralarında boşluklar olan 7 halkaya sahiptir. Gezegenin halkaları, büyük ve güçlü yerçekimi tarafından parçalanmış olan asteroid, kuyruklu yıldız ve aylardan oluşmaktadır.

Satürn’de 1 gün, 10.7 saat sürer ve 1 Satürn yılı, 29 Dünya yılına eşittir. Satürn dünya ile kıyaslandığında, günler daha kısa yıllar ise daha uzun sürmektedir.

Toplamda 82 adet uyduya sahip olan Satürn’ün, 53 uydusu onaylanmışken 29 uydusu onaylanmayı ve isimlendirilmeyi beklemektedir.

Satürn güneşten yaklaşık 1.4 milyar kilometre kadar uzaktadır ve gezegenin rengi kahverengidir.

Satürn teleskop olmadan da görülebildiği için antik zamanlardan beri bilinir. Gelişen teknoloji ile birlikte zaman içinde 4 robotik uzay aracı Satürn’ü ziyaret etmiştir. Bunlar; Pioneer 11, Cassini, Voyager 1 ve 2 uzay araçlarıdır.

Teleskobun kızılötesi gözleri evrenin derinliklerine bakıyor

25 Aralık 2021’de ESA’nın Ariane 5 adlı kargo roketiyle fırlatılan teleskobun kaydettiği görüntüler, yıldızların ve galaksilerin evriminin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak.

Gözlem aracının MIRI ve diğer kızılötesi kameraları, bir zaman makinesi görevi görüyor.

Güçlü teleskopları kullanarak çok uzaktaki gök cisimlerini inceleyen bilim insanları, ilgili gök cisminden gelen ışığın Dünya’ya ulaşma süresi uzadığı için “zamanda geriye bakma” imkanı yakalıyor.

James Webb Uzay Teleskobu ise 13,5 milyar yıl öncesini, yani evrenin yeni oluştuğu zamanı gözlemleyebilecek kadar güçlü bir cihaz.

Evrendeki en eski galaksiler, Büyük Patlama’ya o kadar yakın bir dönemde oluştu ki bunların ışığı Dünya yörüngesine ulaştığında son derece soluk oluyor.

Bu ışık evrende ilerlerken genişleyip dağılarak spektrumun kızılötesi ucuna doğru kayıyor. Gözlemlenebilmesi içinse son derece güçlü bir teleskop gerekiyor.

Hubble şimdiye dek geçmişe dair birçok gizemi aydınlatmayı başardı. Ancak gücü bu türden gözlemlere yetmiyordu. Ayrıca Hubble çoğunlukla ultraviyole ve görünür ışıkta gözlem yapmıştı.

Öte yandan James Webb Uzay Teleskobu, kızılötesinde rahatça gözlem yapabilmek için gereken tüm kriterleri karşılıyor.

Paylaşın

Satürn’ün Uydusu Enceladus, Dünya Dışı Yaşam Barındırıyor Olabilir

Satürn’ün en büyük uydusu olan Titan’ın onda biri büyüklüğünde olan ve yaklaşık 500 kilometre çapında olan Enceladus’ta şaşırtıcı bir keşfe imza atıldı.  Donmuş bir gök cismi olan Enceladus, büyük bir yeraltı okyanusuna sahip.

Gök cisminin buzlu kabuğunun üzerinde yumuşak ve tüy benzeri malzemeler tespit edildi. Bilim insanları, bunların kar benzeri parçacıklar olduğunu söylüyor.

Öte yandan gök cismi, Güneş’ten çok uzakta yer aldığı için bu okyanusların üstü kalın bir buz tabakasıyla örtülü.

Ancak yeni araştırmaya göre bu okyanusu örten tek tabaka, buz tabakası değil. Cismin yüzeyi aynı zamanda kar benzeri yumuşak parçacıklarla dolu.

Bu parçaların, gök cisminin derinliklerine uzanan devasa buzlu gayzerlerden fışkırdığı düşünülüyor. Buna göre söz konusu fışkırmalar, yüzeyde çok miktarda yumuşak parça biriktirdi.

Gayzerlerden fışkıran daha küçük ve hafif parçacıkların da uzaya fırlatıldığı ve Satürn’ün devasa halkalarına katkıda bulunduğu belirtiliyor.

Hakemli bilimsel dergi Icarus’ta yayımlanan bulgular gök cisminde tahmin edildiğinden daha fazla tektonik aktivite olduğu anlamına geliyor.

Öte yandan araştırmacılar, bu yumuşak parçaları kar olarak adlandırmak yerine “regolit” diye tanımladı.

ABD’deki Ulusal Hava ve Uzay Müzesi’nden gezegen bilimci Emily Martin, bunlara “bildiğimiz anlamıyla kar denemeyeceğini” belirtti.

Aynı zamanda araştırmanın da başyazarı olan Martin, “Enceladus’un yüzeyinde tespit ettiğimiz malzeme, Dünya’daki karın aksine atmosferden üretilmedi” ifadelerini kullandı:

Ancak, bu parçacıkların yüzeye düşme şekli karı andırıyor ve bence uygun bir benzetme.

Bunun yanı sıra Enceladus’taki yumuşak malzemenin Dünya’daki karla aynı bileşime sahip olmama ihtimali de var.

Fütürizm’e konuşan Martin, “Bu malzemenin fiziksel özellikleri halen tam olarak anlaşılamadı” dedi.

Gökbilimcilere göreyse Enceladus’taki bu tuhaflıkların daha iyi anlaşılması son derece önemli.

Zira uyduyu kaplayan okyanusta yaşamın oluşması için gereken materyallerin bolca bulunduğu tahmin ediliyor.

Bu da Enceladus’un mikroskobik ölçeklerde de olsa Dünya dışı yaşam barındırabileceği anlamına geliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın