Kuyucaklı Yusuf: Sınıf Çatışması Ve Bireyin Yalnızlığı…

Sabahattin Ali’nin 1937 yılında yayımlanan ilk romanı “Kuyucaklı Yusuf”, Türkiye edebiyatında toplumsal gerçekçilik ve romantizm unsurlarını harmanlayan öncü bir eserdir.

Haber Merkezi / Roman, 1900’lü yılların başında Ege Bölgesi’nde (Aydın’ın Nazilli ilçesi ve Balıkesir’in Edremit ilçesi) geçer ve yetim bir çocuğun, Yusuf’un, toplumsal düzenle çatışmasını, yalnızlığını ve aşkını konu edinir. Eser, hem bireysel hem de toplumsal meseleleri derinlemesine işleyerek Türkiye edebiyatında önemli bir yere sahiptir.

Roman, 1903 yılında Aydın’ın Kuyucak köyünde anne babası eşkıyalar tarafından öldürülen 9 yaşındaki Yusuf’un hikayesini anlatır. Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey, Yusuf’u evlat edinir ve onu eşi Şahende Hanım ile kızı Muazzez’in yaşadığı evine götürür. Yusuf, yeni ailesinde ve taşra toplumunda uyum sağlamakta zorlanır.

Sert, içine kapanık ve çevresine yabancı bir karakter olan Yusuf, zamanla Muazzez’e aşık olur. Ancak kasabadaki eşraf ve bürokrasinin adaletsiz düzeni, özellikle Şahende ve Şakir gibi karakterlerin entrikaları, Yusuf’un hayatını trajediye sürükler. Roman, Yusuf’un bu düzene başkaldırısı ve Muazzez’in kaybıyla dağlara kaçmasıyla sona erer.

Kuyucaklı Yusuf, Türkiye edebiyatında Batılılaşma teması yerine toplumsal yapının aksaklıklarını ele alan ilk romanlardan biridir. Eser, taşradaki eşraf ve bürokrasinin yozlaşmışlığını, güçlünün zayıfı ezmesini ve adaletsizliği gözler önüne serer. Yusuf’un hikayesi, ezilen halkın çaresizliğini ve bireyin sistem karşısındaki yalnızlığını yansıtır.

Yusuf, köylü kökenli bir birey olarak kasaba toplumuna uyum sağlayamaz. Onun sert ve dürüst doğası, kasabanın ikiyüzlü düzenine ters düşer. Bu uyumsuzluk, romanı Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar gibi eserlerin öncüsü yapar.

Yusuf’un Muazzez’e olan aşkı, romantik bir boyut katsa da, bu aşk alışkanlık ve sorumlulukla şekillenir. Yusuf, Muazzez’in kendisi için nihai bir amaç olmadığını bilir, ancak onsuz varoluşsal arayışını sürdüremeyeceğini düşünür. Bu, romanın hem romantik hem de trajik tonunu güçlendirir.

Romanın sonunda Yusuf’un eşrafı ve bürokratları öldürüp dağlara kaçması, Rousseau’nun doğaya dönüş felsefesine ve bireysel başkaldırıya işaret eder. Bu, Türkiye edebiyatında eşkıya romanlarının öncüsü olarak kabul edilir.

Karakterler:

Yusuf: Sert, içine kapanık, ama duygusal derinliği olan bir karakterdir. Çocukluğunda yaşadığı travma, onu dış dünyaya karşı güvensiz ve mesafeli yapmıştır. Muazzez’e olan aşkı, onun insanî yanını ortaya çıkarır, ancak toplumsal düzenle çatışması trajik sonunu hazırlar.

Eleştirmenler, Yusuf’u Türkiye edebiyatının ilk romantik kahramanı olarak görse de, bazıları onun daha çok yalnız ve uyumsuz bir figür olduğunu savunur.

Muazzez: Kaymakamın kızı, sade ve iyi niyetli bir karakterdir. Yusuf’la ilişkisi, masum bir sevgiyle başlar, ancak çevrenin baskısı altında ezilir.

Şahende Hanım: Kötülüğü ve çıkarcılığı simgeler. Yusuf’a karşı acımasız davranır ve kasabanın yozlaşmış düzenine hizmet eder.

Selahattin Bey: Merhametli ancak zayıf bir karakterdir. Bürokrasinin bir dişlisi olarak insani özelliklerini kaybeder, bu da onun dramını oluşturur.

Romanın Öne Çıkan Özellikleri:

Sabahattin Ali’nin sade, akıcı ve etkileyici dili, romanı sürükleyici kılar. Betimlemeler, özellikle Anadolu’nun toplumsal ve doğal atmosferini canlı bir şekilde yansıtır. Renklerin kullanımı (sarı: korku ve zayıflık; kırmızı: öfke) psikolojik derinlik katar.

Roman, Anadolu’daki sınıf çatışmalarını, bürokrasinin yozlaşmasını ve köylülerin çaresizliğini gerçekçi bir gözlemle aktarır. Bu yönüyle Yaşar Kemal ve Kemal Tahir gibi yazarların köy edebiyatına öncülük eder.

Eser, Yusuf’un aşk hikâyesiyle romantik bir ton taşırken, toplumsal eleştirileriyle realist bir çizgiye oturur. Ancak, bazı eleştirmenler, kurgunun yer yer kopuk olduğunu ve finalin havada kaldığını belirtir.

Roman, üç cilt olarak planlanmış, ancak Sabahattin Ali’nin 1948’deki ölümü nedeniyle tamamlanmamıştır. İkinci ciltte Çineli Kübra, üçüncü ciltte ise Yusuf’un dağdan şehre inişi işlenecekti. Bu, eserin açık uçlu sonunu açıklıyor.

Kuyucaklı Yusuf, Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında (1908-1915) geçer. Bu dönem, savaşların ve toplumsal dönüşümlerin halk üzerindeki etkilerinin yoğun olduğu bir zamandır.

Roman, bu bağlamda, bürokrasi – eşraf işbirliğinin halkı ezmesini ve adaletsizliği eleştirir. Sabahattin Ali’nin 1931 yılında Aydın Cezaevi’nde tanıştığı bir Yusuf’tan esinlenmesi, esere otobiyografik bir boyut katmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın “100 Temel Eser” listesinde yer alan romanın ele aldığı adaletsizlik, sınıf çatışması ve bireyin yalnızlığı gibi temalar, günümüzde de geçerliliğini korur.

Sonuç olarak; Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin gözlemci ve eleştirel bakış açısını yansıtan, hem bireysel hem toplumsal düzlemde derinlikli bir eserdir. Yusuf’un trajik hikayesi, aşkı ve başkaldırısı, okuyucuyu hem duygusal hem de düşünsel olarak etkiler.

Ancak, kurgusal eksiklikler ve yarım kalmışlık hissi, eserin bazı yönlerini tartışmalı kılar. Buna rağmen, Türkiye edebiyatında taşra hayatını ve insanlık hallerini işleyen öncü bir yapıt olarak değerini korur. Eser, edebiyatseverler için hem sürükleyici bir hikaye hem de dönemin toplumsal dinamiklerine ayna tutan bir başyapıttır.

Paylaşın

Sabahattin Ali kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Şubat 1907 yılında Bulgaristan Gümülcine’de dünyaya gelen Sabahattin Ali, 1948’de MİT’le bağlantısı olan Ali Ertekin tarafından sınırda öldürüldü.  Subay olan babasının görevi nedeniyle ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit’te tamamladı. Balıkesir Öğretmen Okulu’nda beş yıl okuduktan sonra İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu.

Haber Merkezi / Yozgat’ta ilkokul öğretmenliği yaptı ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya gitti. İki yıllık eğitimden sonra Yurda döndü, Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yaptı. Atatürk’ü yeren bir şiir okuduğu gerekçesiyle Konya’da tutuklandı, bir yıla mahkum oldu. Konya ve Sinop cezaevlerinde yattı ve Cumhuriyetin onuncu yılında çıkarılan afla özgür kaldı. M. E. Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü’ne atandı ve Ankara II. Ortaokul’da öğretmenlik yapmtı. Aynı yıl Aliye Hanım ile evlendi. Bir yıl sonra askere alındı, askerliğini yedek subay olarak Eskişehir’de tamamladı. Askerlik dönüşü Musiki Muallim Mektebi’ne Türkçe öğretmeni olarak atandı ve 1940 yılında tekrar askere alındı.

İkinci kez yaptığı askerlik sonrası Ankara Devlet Konservatuarı’na Almanca öğretmeni olarak atandı. “İçimizdeki Şeytan” romanı ve yazdığı bir yazı nedeniyle faşistlerin hedefi oldu. Mahkemeyi kazanmasına rağmen bakanlıkça görevden alınDI, İstanbul’a giderek gazeteciliğe başladı. Çalıştığı gazeteler, iktidarın kışkırtmasıyla meydana gelen Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kaldı. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkardı.

Yazın dünyasına şiirle giriş yaptı. Halk şiiri izleri taşıyan şiirleri ‘Çağlayan’ dergisinde yayımlandı. Şiirleri sonraki yıllarda; Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde yayımlandı. Öyküye yönelen Sabahattin Ali’nin ilk öyküsü “Bir Orman Hikayesi” Nazım Hikmet’in ön yazısı ile Resimli Ay dergisinde yayımlandı. Varlık dergisinde yayımlanan “Kanal”, “Kırlangıçlar”, “Arap Hayri”, “Pazarcı”, “Kağnı” gibi öyküleriyle dikkat çekti. Öykülerinde, tanımlamakta güçlük çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlatır. İnsanın zavallılığını ve gücünü aynı sarsılmaz üslupla, zaman zaman masalsı ve destansı bir biçimde yansıtmayı başardı. Bestelenen bazı şiirleri; Hapishane Şarkısı, Leylim Ley, Hapishane Şarkısı I, Geçmiyor Günler, Çocuklar Gibi, Kız Kaçıran, Kara Yazı, Melankoli, Eskisi Gibi, Dağlardır Dağlar.

Eserleri;

Şiir; Dağlar ve Rüzgâr, Kurbağanın Serenadı ve Öteki Şiirler’le birlikte

Bestelenen Şiirleri; Hapishane Şarkısı V (Aldırma Gönül), Leylim Ley, Hapishane Şarkısı I (Göklerde Kartal Gibiydim), Hapishane Şarkısı III (Geçmiyor Günler), Çocuklar Gibi, Kız Kaçıran, Kara Yazı, Melankoli, Eskisi Gibi (Ben Yine Sana Vurgunum), Dağlar (Dağlardır Dağlar)

Öykü; Değirmen, Kağnı, Ses, Kağnı – Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk

Roman; Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna

Çeviri; Tarihte Garip Vakalar (Max Memmerich), Antigone (Sofokles), Minna Von Barnhelm (Lessing), Üç Romantik Hikaye (H. Von Kleist – A.V. Chamisso – E.T.A. Hoffmann), Fontamara (Ignazio Silone), Gyges Ve Yüzüğü (Fr. Hebbel), Yüzbaşının Kızı (A.S. Puşkin)

Paylaşın