Platon’un “Mağara Alegorisi”

Platon’un “Mağara Alegorisi”, onun “Devlet” adlı eserinde geçen ünlü bir metafordur ve bilgi, gerçeklik ve insan algısı üzerine felsefi bir düşünce sunmaktadır.

Haber Merkezi / Alegori, bir mağarada zincirlenmiş mahkumların hikayesini anlatmaktadır:

Mağara ve Mahkumlar: Çocukluktan beri bir mağarada zincirlenen mahkumlar, sadece önlerindeki duvara yansıyan gölgeleri görmektedirler. Bu gölgeler, mağaranın girişindeki ateşin ışığında, dışarıdaki nesnelerin duvara yansımasıyla oluşmaktadır. Mahkumlar için bu gölgeler, gerçekliğin ta kendisidir, çünkü başka bir şey bilmezler.

Kaçış ve Aydınlanma: Bir mahkum zincirlerinden kurtularak mağaranın dışına çıkarak, gerçek dünyayı, nesneleri ve güneşi görür. Mahkum, o anda gölgelerin sadece gerçek nesnelerin yansımaları olduğunu anlar. Bu, gerçek bilginin (idealar dünyasının) keşfini temsil etmektedir.

Dönüş ve Zorluklar: Mahkum, diğerlerini bilgilendirmek için mağaraya geri döner, ancak diğer mahkumlar onun anlattıklarına inanmazlar ve hatta tepki gösterirler. Bu, filozofların toplumda gerçek bilgiyi paylaşırken karşılaştıkları direnci sembolize etmektedir.

Mağara, duyular ile algılanan dünyayı (gölgeler), güneş ise idealar dünyasını ve mutlak gerçeği temsil etmektedir. Platon, duyular ile algılanan dünyanın gerçek olmadığını, sadece ideaların kusurlu bir yansıması olduğunu savunmaktadır.

Alegori, cehaletten bilgiye geçişin zor ama gerekli bir süreç olduğunu göstermektedir. Eğitim, insanı gölgelerden kurtararak gerçek bilgiye ulaştırmaktadır.

Mağaradan çıkan mahkum, filozofu temsil etmektedir; gerçeği gören filozof, toplumu aydınlatma sorumluluğu taşımaktadır, ancak bu genellikle dirençle karşılaşmaktadır.

Bu metafor, Platon’un idealizm felsefesinin temelini oluşturmakta ve epistemoloji (bilgi teorisi) ile ontoloji (varlık bilimi) üzerine derin bir tartışma sunmaktadır. Günümüzde de algı, gerçeklik ve eğitim üzerine düşünmek için güçlü bir araç olarak kullanılmaktadır.

MÖ 427-347 yılları arasında yaşayan Platon, felsefenin en önemli figürlerinden biridir. Sokrates’in öğrencisi ve Aristoteles’in hocası olan Platon, Atina’da Akademi’yi kurarak ilk organize eğitim kurumlarından birini oluşturmuştur.

Platon’un felsefesi, özellikle idealar teorisi, etik, siyaset, epistemoloji ve metafizik alanlarında etkili olmuştur.

Paylaşın

Platon (Eflatun) Kimdir? Öğretileri

MÖ 427 yılında Atina’da aristokrat bir ailede dünyaya gelen Platon (Eflatun), MÖ 347 yılında hayatını kaybetmiştir. Sokrates’in öğrencisi olan Platon, Aristoteles’in hocasıdır.

Haber Merkezi / Felsefi diyaloglar yazarak düşüncelerini aktaran Platon, Atina’da Akademi’yi kurarak sistematik felsefi eğitimin önünü açmıştır. Platon’un eserleri, etik, metafizik, epistemoloji, siyaset ve estetik gibi birçok alanda derin etkiler bırakmıştır.

Platon’un Öğretileri

Platon’un felsefesi, özellikle idealar teorisi, bilgi, ahlak, siyaset ve insan ruhu üzerine yoğunlaşır.

İdealar Teorisi: Platon’un felsefesinin temel taşıdır. Ona göre, duyularla algıladığımız maddi dünya (görünüşler dünyası) gerçek değildir; asıl gerçeklik, fiziksel olmayan ve mükemmel olan idealar dünyasındadır.

İdealar, her şeyin mükemmel ve değişmez formlarıdır (örneğin, güzelliğin ideası, adaletin ideası). Maddi dünyadaki nesneler, bu ideaların kusurlu yansımalarıdır.

Örneğin, bir masa, “masa ideası”nın geçici ve eksik bir kopyasıdır. Gerçek bilgi, ideaları akıl yoluyla kavramakla mümkündür.

Bu teori, Platon’un Devlet ve Phaedo diyaloglarında detaylıca ele alınır.

Bilgi ve Epistemoloji: Platon, bilgiyi duyusal algıdan ayırır. Duyular yanıltıcıdır; gerçek bilgi (episteme), akıl ve mantık yoluyla ideaların kavranmasıyla elde edilir.

Ünlü mağara alegorisi (Devlet kitabında), bu fikri açıklar: İnsanlar, mağarada zincirlenmiş, sadece gölgeleri gören tutsaklar gibidir. Felsefe, onları zincirlerden kurtararak idealar dünyasının ışığına ulaştırır.

Bilgi hiyerarşisi: Algı (doxa) en düşük, ideaların kavranışı en yüksek bilgi düzeyidir.

Ruhun Ölümsüzlüğü: Platon, ruhun ölümsüz olduğuna ve bedenden bağımsız bir varlığa sahip olduğuna inanır (Phaedo).

Ruh, idealar dünyasından gelir ve ölümden sonra oraya döner. Öğrenme, aslında ruhun idealar dünyasında zaten bildiği şeyleri hatırlamasıdır (anamnesis).

Ruh, üç kısımdan oluşur: Akıl (bilgiyi arar), irade/cesaret (onur ve cesaretle ilişkilidir) ve arzu (bedensel ihtiyaçlar). Erdem, bu üç kısmın uyum içinde olmasıyla sağlanır.

Etik ve Erdem: Platon’a göre, iyi bir yaşam, erdeme dayalı bir yaşamdır. Erdem, ruhun uyumu ve idealar dünyasındaki “İyi İdeası”nı kavramakla mümkündür.

Dört ana erdem: Bilgelik (akıl), cesaret (irade), ölçülülük (arzu kontrolü) ve adalet (hepsinin dengesi).

Siyaset ve İdeal Devlet: Platon, devlet adlı eserinde, ideal bir toplum yapısı önerir. Toplum, üç sınıfa ayrılır: Yöneticiler (filozof krallar, akıl tarafından yönetilir), koruyucular (savaşçılar, cesaretle hareket eder) ve üreticiler (çiftçiler, zanaatkârlar, arzularla motive olur).

İdeal devlet, adalete dayalıdır. Adalet, her sınıfın kendi görevini yapması ve uyum içinde çalışmasıyla sağlanır.

Platon, demokrasiyi eleştirir; çünkü ona göre, bilgisiz kitlelerin yönetimi kaosa yol açar. En iyi yönetim, filozof kralların bilgeliğiyle sağlanır.

Sanat ve Estetik: Platon, sanatı (özellikle şiir ve tiyatro) idealar dünyasından uzak, taklitlerin taklidi (mimesis) olarak görür ve ideal devlette genellikle sınırlandırılmasını önerir.

Ancak, güzellik ve estetik üzerine düşünceleri, özellikle Şölen diyalogunda, aşkın (eros) idealar dünyasına ulaşma aracı olarak ele alınır.

Platon’un Önemli Eserleri

Platon, fikirlerini diyaloglar yoluyla aktarmıştır. Başlıca eserleri:

Devlet: İdeal devlet, adalet ve idealar teorisi.
Phaedo: Ruhun ölümsüzlüğü ve felsefi ölüm anlayışı.
Şölen: Aşk ve güzellik üzerine.
Phaedrus: Aşk, retorik ve ruhun doğası.
Meno: Bilgi ve öğrenme (anamnesis).
Apology: Sokrates’in savunması.

Platon’un Akademi’si, Batı’da ilk yüksek öğrenim kurumu olarak kabul edilir. Fikirleri, Aristoteles, Stoacılık, Neoplatonizm, Hıristiyanlık ve modern felsefe üzerinde derin etkiler bırakmıştır. İdealar teorisi, metafizik ve epistemolojide çığır açmış; siyaset felsefesi, yönetim teorilerine ilham vermiştir.

Paylaşın

Platon, Hıristiyanlık İnancını Nasıl Etkiledi?

Platon’un (MÖ 428/427-348/347) felsefesi, özellikle idealar kuramı, ruhun ölümsüzlüğü ve diyalektik yöntemi, erken Hıristiyanlık (İlk Kilise) düşüncesini derinden etkilemiştir.

Haber Merkezi / Bu etki, hem doğrudan Platon’un eserleri aracılığıyla hem de Yeni Platonculuk (Neoplatonizm) gibi daha sonraki felsefi akımlar üzerinden gerçekleşmiştir.

Ruhun Ölümsüzlüğü ve Dualizm

Platon, özellikle Phaidon ve Devlet adlı eserlerinde, ruhun bedenden ayrı, ölümsüz ve ebedi bir varlık olduğunu savunmuştur. Platon’a göre beden geçici ve maddi, ruh ise idealar dünyasına ait, değişmez ve ilahi bir özdür.

Erken Hıristiyan teologlar, özellikle İskenderiyeli Philon ve Origenes gibi düşünürler, Platon’un ruh-beden dualizmini Hıristiyan öğretileriyle harmanlamıştır. Ruhun ölümsüzlüğü fikri, Hıristiyanlıkta ölüm sonrası yaşam, cennet ve cehennem kavramlarıyla uyum sağlamıştır.

Örneğin, Platon’un ruhun ölümden sonra ödüllendirileceği ya da cezalandırılacağı fikri (Yasalar, XII. Kitap), Hıristiyan eskatolojisiyle (ahiret öğretisi) örtüşmüş ve Kilise’nin ruhun ölümsüzlüğüne dair öğretilerini güçlendirmiştir.

İdealar Kuramı ve Tanrı Anlayışı

Platon, idealar kuramında, duyusal dünyanın ötesinde, değişmez ve mükemmel bir gerçeklik dünyası olduğunu öne sürmüştür. “İyi” ideası, evrendeki tüm gerçekliğin kaynağıdır ve Tanrı’ya benzer bir ilahi ilke olarak görülebilir. Platon, “Devlet” eserinde, “İyi”nin her şeyin nedeni olduğu belirtmiştir.

Erken Hıristiyan teologlar, özellikle Augustinus (MS 354-430), Platon’un “İyi” ideasını Hıristiyan Tanrı kavramıyla özdeşleştirmiştir. Augustinus, Tanrı’yı mutlak iyi, değişmez ve her şeyin yaratıcısı olarak tanımlarken Platon’un idealar dünyasından ilham almıştır.

İdealar, Tanrı’nın zihninde var olan mükemmel formlar olarak yeniden yorumlanmıştır. Bu, Hıristiyan metafiziğinin temelini oluşturmuş ve Tanrı’nın aşkın doğasını açıklamak için kullanılmıştır.

Yeni Platonculuk

Plotinos’un (MS 204/5-270) geliştirdiği Yeni Platonculuk, Platon’un “Bir” kavramını Tanrı ile bağdaştırarak Hıristiyan teolojisine daha sistematik bir çerçeve sunmuştur. Plotinos’un “Bir”, “Akıl” ve “Ruh” hiyerarşisi, Üçlü Birlik (Teslis) doktrininin gelişiminde etkili olmuştur.

Diyalektik ve Felsefi Yöntem

Platon, bilgiye ulaşmada diyalektik yöntemi (tartışma ve sorgulama yoluyla gerçeğe ulaşma) vurgulamıştır. Devlet’te, diyalektik, ideaların kavranması için temel bir yöntemdir.

Erken Kilise babaları, Platon’un diyalektik yöntemini teolojik tartışmalarda kullanarak inançlarını rasyonel bir temele oturtmaya çalışmıştır.

Örneğin, İskenderiyeli Klemens ve Origenes, Hıristiyan doktrinlerini Yunan felsefesiyle uzlaştırmak için Platon’un sorgulayıcı yaklaşımından yararlanmıştır. Bu, Hıristiyan teolojisinin felsefi bir disiplin olarak gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Akademi ve Eğitim

Platon’un Atina’da kurduğu Akademi, felsefi eğitimi sistemleştiren ilk kurum olarak kabul edilmektedir. Matematik, astronomi, siyaset ve felsefe gibi konuları içeren Akademi’nin müfredatı, entelektüel gelişimi hedefliyordu.

Platon’un Akademi modeli, Hıristiyan eğitim kurumlarının gelişiminde ilham kaynağı olmuştur. Özellikle İskenderiye’deki Kateketik okullar, Platon’un eğitim anlayışını benimseyerek teolojik eğitimi sistemleştirmiştir.

Ayrıca, Platon’un “filozof kral” fikri, Kilise’nin ideal liderlik anlayışına (bilge ve erdemli piskoposlar) yansımıştır.

Yeni Platonculuk ve Hıristiyanlık

Platon’un fikirleri, Plotinos’un Yeni Platonculuğu aracılığıyla Hıristiyanlığa daha güçlü bir şekilde entegre olmuştur. Yeni Platonculuk, özellikle MS 3. yüzyıldan itibaren, Hıristiyan teologlar arasında popülerleşmiştir.

Örneğin, İskenderiyeli Philon, Yahudi teolojisini Platonculukla birleştirerek Hıristiyan düşüncesine zemin hazırlamıştır.

Plotinos’un “Bir” kavramı, Hıristiyan Tanrı anlayışını ve Teslis doktrinini şekillendirmiştir.

MS 5. yüzyılda, Atina’daki Yeni Platoncu Akademi, Hıristiyanlığa karşı bir direnç merkezi olsa da, Hıristiyan düşünürler Platon’un fikirlerini kendi teolojilerine uyarlamaya devam etmişlerdir.

Eleştiriler ve Sınırlar

Platon’un fikirleri Hıristiyanlıkla tamamen uyumlu değildi. Örneğin, ruhun önceden var olduğu fikri (Phaidon, Menon), Hıristiyan yaratılış doktrinine aykırı bulunmuş ve reddedilmiştir.

Hıristiyanlık, Platon’un panteist eğilimlerine karşı monoteist bir çerçeve geliştirmiştir. Platon’un “İyi”si, Hıristiyanlıkta kişisel bir Tanrı’ya dönüşmüştür.

Bazı Hıristiyan düşünürler, Platon’un fikirlerini putperest olarak görmüş ve bunları Hıristiyan öğretileriyle uzlaştırmaya çalışırken dikkatli davranmaya özen göstermiştir.

Sonuç olarak, Platon’un İlk Kilise üzerindeki etkisi, özellikle ruhun ölümsüzlüğü, idealar kuramı ve diyalektik yöntemi üzerinden gerçekleşmiştir. Erken Hıristiyan teologlar, Platon’un felsefesini Kutsal Kitap’la uyumlu hale getirerek Hıristiyan teolojisinin felsefi temelini güçlendirmiştir.

Yeni Platonculuk, bu etkinin daha sistematik bir şekilde Kilise’ye ulaşmasını sağlamıştır. Ancak, Platon’un bazı fikirleri (ör. ruhun önceden varlığı) Hıristiyan ortodoksisine uymadığı için reddedilmiştir.

Paylaşın

İdeal Siyasal Yönetim Nedir? Platon, Aristoteles Ve Demokritos

İdeal siyasal yönetim nedir? Günümüz dünyasında, ideal siyasal yönetim liberal demokrasilerin güçlü kurumlar, bağımsız yargı ve aktif sivil toplumla desteklendiği model olarak görülür.

Kurtuluş Aladağ / Liberal demokrasi modeline göre; Bireyler ve gruplar arasında ayrım yapmadan herkesin hakları korunur, hukukun üstünlüğü sağlanır ve tüm vatandaşlar eşit muamele görür.

Halkın yönetim süreçlerine katılımı teşvik edilir, demokratik mekanizmalar (seçimler, referandumlar, sivil toplum) aracılığıyla bireylerin görüşleri dikkate alınır.

Yönetim, karar alma süreçlerinde açık ve şeffaf davranır ve yetkililer yaptıklarından sorumlu tutulur. Kaynaklar akılcı bir şekilde kullanılır, altyapı ve hizmetler toplumun refahını artıracak şekilde düzenlenir.

Düşünce, ifade, din ve toplanma gibi temel özgürlükler güvence altına alınır, farklı görüş ve gruplar arasında denge kurularak toplumsal barış ve istikrar sağlanır. Çoğunluğun iradesi, azınlık haklarını göz ardı etmeden uygulanır.

“Halkın bilgisizce karar alması kaosa yol açar”

İlk çağ düşünürleri de bu konuda farklı yaklaşımlar sunmuşlardır. Platon, ideal siyasal yönetimi filozof kralların bilgeliğiyle ilişkilendirdi. Platon, bu görüşünü özellikle Devlet (Republic) adlı eserinde ayrıntılı bir şekilde ele aldı.

Platon, toplumun ancak bilgeliğe ve erdeme dayalı bir yönetimle adil ve uyumlu olabileceğini savundu. Filozof krallar, hakikati arayan, akıl ve bilgiyle donanmış kişilerdir. Bunlar, çıkar çatışmalarından uzak, yalnızca toplumun ortak iyiliğini düşünür.

Platon, toplumu üç sınıfa ayırır:

Yöneticiler (Filozof Krallar): Akıl odaklı, bilgiye ulaşmış, yönetimde yetkin.
Koruyucular (Askerler): Cesaret ve disiplinle toplumu koruyanlar.
Üreticiler (Esnaf, çiftçi vb.): Arzularına yönelen, üretim ve geçim sağlayanlar.

Platon’a göre, her sınıf, kendi doğasına uygun rolü oynar ve toplumsal uyum sağlanır.

Filozof kralların seçilmesi için sıkı bir eğitim süreci öngören ve sadece en yetkin ve erdemli olanlar yönetici olacağını vurgulayan Platon, yöneticilerin kişisel çıkar, zenginlik veya güç peşinde koşmalarını reddeder.

Adaletin, her sınıfın kendi görevini yapması ve kimsenin başkalarının alanına müdahale etmemesiyle sağlanacağını belirten Platon, demokrasiyi ideal bir siyasal yönetim olarak görmedi; ona göre halkın bilgisizce karar alması kaosa yol açar.

Platon’un öne sürdüğü model, elitist ve hiyerarşik bulunarak eleştirilse de, Platon’un amacı, akıl ve erdemle yönetilen bir toplumun kaos ve adaletsizlikten kurtulmasıydı.

Platon’un öğrencisi Aristoteles ise ideal siyasal yönetim konusunda hocasından farklı bir yaklaşım benimsedi. Aristoteles, Politika (Politics) ve Nikomakhos’a Etik gibi eserlerinde bu görüşlerini ayrıntılı bir şekilde ele aldı.

Aristoteles’e göre ideal siyasal yönetim, vatandaşların erdemli bir yaşam sürmesini sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Ancak Platon’un filozof krallar fikrinden farklı olarak, Aristoteles daha geniş bir katılımı savunmuş ve erdemi toplumun geneline yaymayı hedefledi.

Aristoteles, en iyi yönetim biçiminin anayasal yönetim (politeia) olduğunu düşündü. Politeia’da, ne tek bir kişinin (monarşi) ne de sadece zenginlerin (oligarşi) ya da çoğunluğun (demokrasi) mutlak hakimiyeti vardır. Orta sınıfın ağırlıkta olduğu bir sistem, aşırılıkları önler ve istikrar sağlar.

Aristoteles, yönetim biçimlerini üçe ayırdı ve her birinin yozlaşmış haline dikkat çekti:

Monarşi (tek kişinin erdeme dayalı yönetimi): Yozlaşmış hali “Tiranlık”
Aristokrasi (az sayıda erdemli kişinin yönetimi): Yozlaşmış hali “Oligarşi”
Politeia (orta sınıfın anayasal yönetimi): Yozlaşmış hali “Demokrasi”

Aristoteles, her toplumun yapısına göre bu biçimlerden birinin uygun olabileceğini, ancak Politeia’nın genellikle en pratik ve dengeli olduğunu savundu.

“Yasaların üstünlüğü keyfi yönetimi engeller”

Hocası Platon’un bilge yöneticilere verdiği ağırlığa karşılık, Aristoteles yasaların üstünlüğünü vurgu yaptı. Aristoteles’e göre, iyi düzenlenmiş yasalar, bireylerin öznel kararlarından daha güvenilirdir ve keyfi yönetimi engeller.

Aristoteles, devletin amacının yalnızca düzeni sağlamak değil, vatandaşların “iyi yaşam” (eudaimonia) sürmesini mümkün kılmak olduğunu belirtir.

Platon’un idealize edilmiş devlet modeline karşı, daha gerçekçi bir yaklaşım benimseyen Aristoteles, toplumların tarihsel, kültürel ve ekonomik koşullarına göre farklı yönetim biçimlerinin uygun olabileceğini kabul eder.

Demokrasiyi tamamen reddetmeyen, ancak saf demokraside çoğunluğun bilgisizce veya bencilce karar alabileceğini düşünen Aristoteles, orta sınıfın egemen olduğu bir Politeia’nın, zengin ve yoksul arasındaki çatışmaları dengeleyerek adaleti sağlayacağını belirtir.

Aristoteles’in bu yaklaşımı, hocası Platon’un elitist ve soyut modeline göre daha pratik ve esnektir.

“Devletin refahı, herkesin refahıdır”

Demokritos ise, Platon veya Aristoteles gibi sistematik bir devlet teorisi sunmaz; daha çok etik, toplumsal uyum ve bireyin rolü üzerine odaklanır.

Antik Yunan’daki Atina demokrasisine olumlu bir yaklaşım sergileyen Demokritos’a göre, demokrasi, bireylerin topluma katkıda bulunabileceği ve ortak iyiliği destekleyebileceği bir sistemdir.

Demokritos, bireylerin özgürce yaşayabildiği bir toplumun daha uyumlu olduğunu düşünür. “Özgürlük, yoksulluk içinde olsa bile, zenginlikteki kölelikten iyidir” gibi ifadeleri, Demokritos’un eşitlikçi bir yönetim anlayışına eğilimini gösterir.

Vatandaşların siyasal sürece katılması gerektiğini savunan Demokritos’a göre, bu katılımın bilinçli ve erdemli olması önemlidir; aksi takdirde, bilgisiz kitlelerin kararları topluma zarar verebilir.

İdeal siyasal yönetimin toplumsal uyumu sağlaması gerektiğini belirten Demokritos, bireylerin kendi çıkarlarını değil, topluluğun ortak iyiliğini gözetmesi gerektiğini vurgular: “Devletin refahı, herkesin refahıdır.”

Yasaların toplumun temel taşı olduğunu savunan Demokritos, iyi yasaların, bireylerin hem özgür hem de disiplinli olmasını sağladığını belirtir. Demokritos, yasaların etkili olabilmesi için bireylerin eğitilmesi gerektiğini düşünür.

Demokritos, ideal siyasal yönetimin yalnızca iyi yasalarla değil, erdemli vatandaşlarla mümkün olduğuna inanır ve bireylerin disiplin, akıl ve ahlaki doğruluk geliştirmesi gerektiğini savunur.

Demokrasinin de kusursuz olmadığını kabul eden Demokritos, yine de demokrasiyi oligarşiye veya tiranlığa tercih eder: “Birçoğunun yönetimi, azınlığın yönetiminden daha iyidir, çünkü hatalar daha az zarar verici olur.”

Paylaşın

Platon’a Göre “İyi Yaşam” Nedir?

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerinden biri olan Platon’un (M.Ö. 423 – 348), iyi bir yaşam için kişisel düşüncelerini paylaşmasını canlı duymak için neler verirdiniz?

Haber Merkezi / Platon’un son eserlerinden biri olan ve bireyin iyi bir hayat nasıl yaşayabileceği sorusuna nihai yanıtını verdiği Philebus’ta tam olarak bunu buluyoruz. Philebus, Platon’un diyalog biçiminde yazılmış bir eseridir. Platon’un öğretmeni Sokrates ile iki genç Atinalı, Philebus ve Protarchus arasındaki kurgusal bir konuşmayı sunar.

İyi bir yaşam için bilgi mi yoksa haz mı daha önemli?

Philebus’un başlangıcında, Sokrates ve Philebus karakterleri, iyi yaşam için bilginin mi yoksa hazzın mı daha fazla sorumlu olduğu konusunda çoktan bir çıkmaza girmişlerdir. Sokrates bilgiyi, Philebus ise hazzı (zevki) tercih eder. Ancak Philebus, sohbetten çoktan sıkılmıştır ve sohbetten ayrılır, yerine daha genç arkadaşı Protarchus geçer ve Sokrates ile birlikte diyaloğun geri kalanında ana karakter olur.

Philebus’un devamında karakterler, bilginin mi yoksa hazzın mı iyi bir yaşam için daha gerekli olduğu sorusunu ele alarak, bilgi olmadan haz dolu bir yaşam, haz olmadan bilgi dolu bir yaşam sürmenin nasıl olacağını tartışırlar.

Bilgi olmadan zevk dolu bir hayatın yeterli olmadığı, zevk olmadan da bilgi dolu bir hayatın yetersiz olduğu konusunda fikir birliği sağlanır. Bu durum, bilgi ve hazdan oluşan ‘karma bir hayatın’ tercih edilebilir olduğu konusunda anlaşmaya varılır.

En iyi sonuç için ne tür bilgi ve ne tür haz bir araya gelmeli?

İki tür bilgi tanımlanır; saf olan ve saf olmayan. Saf bilgi teoriktir, saf olmayan bilgi ise pratiktir.

Teorik bilgi “saftır” çünkü pratik bilgiyle eşleştirilemeyecek kadar kesinliğe sahiptir. Örneğin, teorik bilgi fiziksel dünyada var olamayacak mükemmel bir dairenin bilgisini içerir: Birinin fiziksel dünyada çizdiği her daire en azından biraz kusurlu olacaktır. Dolayısıyla, teorik bilgi ideal olduğu için saftır, pratik bilgi ise kusur içereceği için saf değildir.

Saf ve saf olmayan bilginin bir benzerini hazda bulunur, ancak bu benzetmeyi anlamak için Platon’un haz ve acı hakkındaki genel teorisini kısaca gözden geçirmek gerekir.

İnsan sağlığı, vücudun ve zihnin tüm parçalarının uyum içinde olduğu doğal durumdur. Bu uyum bozulduğunda acı hissederiz ve bu uyum yeniden sağlandığında haz duyarız.

Örneğin, susarsak, susuzluk acısı sağlığımızın uyumlu durumunu bozmuş olur ve sonuç olarak acı hissederiz. Su içtiğimizde, vücudumuzu uyumlu durumuna geri getiririz ve haz duyarız. Bu hazlar “saf değildir” çünkü acıdan önce gelirler ve bu da hazzın zıttıdır. Aslında, öncesinde gelen acı ne kadar büyükse, haz da o kadar büyük olur.

Eksikliğini bilmediğimiz birçok şey bize fayda sağlayabilir. İlk önce fark edilir bir ac yaşamadan bir yenilenmenin hazzını hissedebileceğimiz dönemler olacaktır. Bu olduğunda, “saf bir haz” veya fark edilir bir acıyla önceden gelmeyen veya ona eşlik etmeyen bir haz hissederiz.

Saf hazlar genellikle doğası gereği entelektüeldir, öğrenme, yaratma, uygulama ve benzeri hazları içerirler. Bunlara, duyusal hazları ve estetik hazlar da eklenebilir; yeter ki bu deneyimler bir tür “açlık” tarafından önceden hissedilmesin (bu açlık gerçek anlamda bir açlık veya bilgi, deneyim ve benzeri şeylere yönelik mecazi bir açlık olsun).

Sokrates ve Protarkhos, olası temel bileşenleri belirledikten sonra, saf ve saf olmayan bilgi ile saf ve saf olmayan zevk, iyi yaşam için kendi yöntemlerini yaratmaya hazırdırlar.

İyi yaşam, Sokrates ve Protarkhos’un hemfikir oldukları üzere, ona sahip olan ve onu kaybetme korkusu olmayan herkesin ihtiyaç duyduğu her şeye sahip olduğu ve başka hiçbir şey istemeyeceği bir yaşamdır. Sokrates, görevi doğru su (bilgi) ve bal (haz) kombinasyonunu belirlemek olan bir içki karıştırıcısı metaforunu kullanır.

Her bilgi iyidir: Önce saf veya teorik bilgi kabul edilir, daha sonra tüm saf ve saf olmayan bilgilere kapı açılır, buna tüm sanatlar ve bilimler dahildir. İyi bir hayat yaşamak için, şeyleri anlamak için gerekli olan teorik bilgiye ihtiyacımız vardır, ancak hayatta ilerlemek için pratik bilgiye de ihtiyacımız vardır. Pratik veya saf olmayan bilgi, bir ev inşa etmemizi, alışveriş listesi yapmamızı, bir müzik aleti öğrenmemizi vb. sağlar.

Bazı zevkler iyidir: İyi yaşam için tüm bilgiler kabul edildikten sonra, haz konusunda ne yapılacağı sorusu yöneltilir. Hemen tüm saf hazların iyi yaşama girmesine izin verilir, ancak saf olmayan hazlarda duraksama olur.

Sokrates ve Protarkhos, biraz düşündükten sonra, seçilmiş birkaç saf olmayan haz sınıfını kabul ederler: gerekli hazlar (örneğin, yeme, içme ve cinsel üreme hazları) ve erdemli eylemlere eşlik eden hazlar (örneğin, ölçülülük, ihtiyat, cesaret ve adalet hazları). Sokrates ve Protarkhos, gerisini atarlar.

Bazı zevkler neden reddedilir? 

Saf, gerekli ve erdemli olanlar dışında kalan hazların neden reddedildiği sorusu karmaşıktır. Bu, sınırsız olma durumlarına dayanır, bu da hissedilen bir deneyim olarak hazzın geçici, değişken ve bağımlılık yapıcı olma eğiliminde olduğu anlamına gelir, çünkü daha fazlasını arzulama eğilimindeyiz.

Hazzın geçiciliğine bir örnek olarak, takımı gol attığında bir dakika neşeyle tezahürat eden, diğer takım gol attığında ise surat asan taraftarı düşünün, hazzı geçici ve istikrarsız. Hazzın (saf hazlar hariç) onu tanımlayacak ve dolayısıyla istikrarını sağlayacak içsel sınırları yoktur.

Gerekli hazlar, genel sağlığımızı destekledikleri ölçüde iyi yaşama dahil edilebilir, çünkü sağlığın kendisini, onu elde etme arayışımızı düzenlemek için standart veya sınır olarak kullanabiliriz. Bu, gerekli hazların sağlığımızı destekledikleri ölçüde iyi oldukları anlamına gelir. Gerekli hazlar durumunda, hazza kendisinde olmayan sınırı dışarıdan uygularız ve bunu yaparken onu iyi hale getiririz.

İyi yaşam

İyi yaşam, içinde birkaç damla bal (haz) bulunan bir bardak suya (bilgi) benzer. Karışımın kendisi, tek tek unsurları değil, iyi yaşamın en önemli yönü olarak ortaya çıkar. Karışımın yaratılmasına olanak sağlayan araçlar, yani akıl yürütme yetilerimiz, iyi yaşam için hazdan daha fazla sorumlu olduklarını kanıtlar, ancak haz yine de iyi yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmaya devam eder.

Paylaşın