Buldan’dan ‘Kürt Sorunu’ Çıkışı: Yönetimler Değişse De Zihniyet Değişmiyor

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Cumhuriyetin 99. yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki ademi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların ret ve inkarına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz. Yönetimler değişse de zihniyet değişmiyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Toplum olarak bunun sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Kürtçe ana dil hala yasak, vesayet sistemi el değiştirdi ama kendisi hiçbir zaman değişmedi, bugün saray ve yargı vesayeti olarak devam ediyor.”

Buldan, konuşmasının devamında, “Kürt sorunu, ölüm döşeğindeki Kürt siyasi tutuklulardır, yasaklı Kürtçedir, belediyeye atanan kayyımlardır, torbaya konulan kemiklerdir, eşit yurttaşlık haklarının reddidir… İnsanlık suçlarına karşı cezasızlık politikalarıdır. Bir asırdır çözümsüz bırakılan Kürt sorunu, Cumhuriyet’in demokratikleşmesinin önündeki en önemli engel. Bu meselenin çözümsüzlüğü, diğer sorunların çözümünü de engelliyor.” ifadelerini kullandı:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına Brezilya’daki seçimlerde Devlet Başkanlığı’nı kazanan İşçi Partisi’ni ve Lideri Lula Di Silva’yı tebrik ederek başlayan Buldan, “Sağın karşısında sola zafer kazandırarak dünyaya umut yayan Brezilya halkına buradan selamlarımı gönderiyorum” dedi. Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Cumhuriyetin 99’uncu yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki âdemi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere tüm farklılıkların ret ve inkârına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan yüz yıllık bir yıkım sürecinden söz ediyoruz. Yönetimler değişse de zihniyet hiçbir dönem değişmediği gibi bu dönemde aynı zihniyetin devam ettiğini görüyoruz ve toplum olarak bunun ağır bir biçimde yaşamaya devam ediyoruz. Şark Islahat Planı’nın, Umumi müfettişliğin yerini kayyım gaspı aldı. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 2 Mart darbe mantığının yerini AKP-MHP ittifakının HDP’ye yönelik 4 Kasım ve 19 Ağustos kayyım darbeleri aldı. Kürtçe anadil hala yasak, vesayet sistemi el değiştirdi ama kendisi hiçbir zaman değişmedi. Bugün Saray ve yargı vesayeti olarak devam ettirilmektedir.

Cezaevi gerçeği ortadadır. Sağlık durumu iyice kötüleşen Aysel Tuğluk arkadaşımız, halkımızın, bizlerin, kadınların ve demokratik kamuoyunun mücadelesi sonucu tahliye oldu. Çok açık söyleyelim bu gecikmiş bir tahliyedir. Ömrünü mücadeleye adamış değerli siyasetçimiz Aysel Tuğluk arkadaşımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve sağlığına bir an önce kavuşmasını temenni ediyorum. Buradan kendisini kucaklıyorum.

İşte Kürt sorunu tam da budur. Ölüm döşeğindeki Kürt siyasi tutuklulardır. Yasaklı Kürtçedir. Kürt’ün seçtiği belediyelere darbeyle atanan kayyımlardır. Torbaya konulan kemiklerdir. Tahrip edilen mezar yerleridir. Evrensel hukuktan doğan eşit yurttaşlık haklarının reddidir. Kürt sorunu; işkenceye, insanlık suçlarına, katliamlara karşı cezasızlık politikasıdır. Evet, bir asırdır çözümsüz bırakılan Kürt sorunu cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engel olarak güncelliğini korumaya devam etmektedir. Bu meselenin çözümsüzlüğü Türkiye’nin diğer bütün sorunlarının çözümünü de engellemektedir.

Güvenlikli poltikalar

Bu gün açlık sınırı 7 bin 425 TL, yoksulluk sınırı 24 bin TL bandına gelmişse eğer, bu ülke adeta bir yoksulluk cumhuriyetine dönüşmüşse sebebi, kaynakların güvenlikçi politikalara, talana ve ranta harcanmasıdır. Sebep, demokrasi yoksunluğudur. Güvenlikçi politikalarla yolsuzluklar arasında doğrudan bir bağ vardır. İktidarın çözüm sürecini bitirdiği 2015’ten bu yana son 7 yılda yaşanan yolsuzluklar neredeyse cumhuriyet tarihinde yaşananlarla eş değer düzeydedir. Beka lafı bir kılıftır, asıl oyun büyük rant etrafında dönmektedir. İşte bu politikanın sonuçlarını toplum olarak açlık, yoksulluk, yüksek zamlar ve sefalet olarak hep birlikte yaşamaktayız.

Hakikatin üzerini örtebilmek için de her gün baskı ve şiddet politikasına, yalan propagandasına yöneliyorlar. Şebnem Hocayı tutukladılar. Hakikati cesaretle dile getirdiği için. Şebnem Hocanın durduğu yer, tam da hakikatin yanıdır. Demokrasinin yanıdır. Barışın ve birlikte yaşamın yanıdır. Kısacası savaş karşıtlığının yanıdır. Demokrasiden ve toplumsal barıştan yana olan herkesin duracağı yer de Şebnem Hocamızın yanıdır. Buradan kendisine selam ve sevgilerimizi gönderiyor ve kucaklıyorum.

Yine tam da bu süreçte Mezopotamya ve JinNews çalışanı gazetecileri, kadın muhabirler ağırlıklı olmak üzere tutukladılar. Hakikati yazdıkları için. Tutuklama, halkın haber alma özgürlüğüne doğrudan bir saldırıdır. Bu ülkenin ihtiyacı, hakikatin gereğini yerine getiren gerçek gazetecilerdir. Saray’ın talimatının gereğini yerine getiren bağımlı kalemler değildir! Tutuklanan gazeteciler, Özgür Basın’ın onurudur. Demokrasinin onurudur! Buradan hepsine kucak dolusu selam ve sevgilerimi gönderiyorum.”

Sizin değerli kaleminiz tarihin onurlu sayfasını yazmaya devam edecektir. Kaleminize kelepçe vuranlar ise tarihin karanlık sayfasında anılmaya devam edecektir. Ve bugün görüyoruz ki, Apê Musa’yı katleden zihniyetin fikriyatı iktidardadır. Ama bu zihniyet de bilsin ki, Musa Anterlerin, Mehmet Sincarların, Vedat Aydınların fikriyatı ve mücadele mirası da bizim haritamızdır, rehberimizdir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Onlar, baş eğmedi! Geri adım atmadı! Biz de asla geri adım atmayacağız. Zulmünüz karşısında asla boyun eğmeyeceğiz!

Yeni yüzyılda inkarı devam ettirmek istiyorlar

Şebnem Hocanın ve özgür basın çalışanlarının tutuklanması tam da cumhuriyetin 99’uncu kuruluş yıldönümüne denk getirildi. Bu bir tesadüf değil. Verilen mesaj çok açık ve net olarak anlaşılıyor. Ret ve inkâra devam edeceklerinin sinyalini veriyorlar. Yani bir yüzyıl daha böyle sürdürmek istiyorlar. Ama bunu bir takım demokrasi söylemleriyle ambalajlayarak topluma sunuyorlar. AKP’nin Genel Başkanı ‘Türkiye yüzyılı’ adı altında seçim propagandası içeren bir konuşma yaptı. İki gün önce yaptığı o görsellikte. Hukukun üstünlüğünden, çoğulculuktan, hakkaniyetten, inkâr ve kutuplaştırma yerine kucaklama, nefret yerine sevgi siyasetinden söz etti. Sadece bunu dinledik.

Her bir vatandaşın özgürlüklerinin teminat altına alınacağını söyledi AKP Genel Başkanı. Sormak istiyoruz. Acaba bu söylediklerine kendisi inanıyor mu gerçekten? Mesela herkesi eşit vatandaş olarak görüyor mu? Mesela hukuka inanıyor mu? Hukukun üstünlüğüne inanıyor mu? İnkârı bitirmek mi istiyorsunuz? Buyurun hemen tecridi sonlandırarak buradan başlayabilirsiniz! Madem özgürlüklerden yanasınız buyurun, haksız hukuksuz tutuklanan, rehin alınan binlerce insanın özgürlüğünden başlayalım! Hakkaniyetten, çoğulculuktan yanaysanız buyurun önce tekçiliğe bir son verin. Tüm ayrımcılıkları kaldıralım, tüm kimlik ve inançlar arasındaki eşitliği sağlayalım. Var mısınız? Gerçekten buna var mısınız, var mı cesaretiniz ve bunu yerine getirecek yüreğiniz? Olmadığını biliyoruz sizde ne o cesaret ne o yürek ne kararlılık var.

Tabi bu söylediklerine inanmadıklarını her gün sayısız örneklerle göstermeye devam ediyorlar. Bunları söylerken, gazeteciler cezaevinde tutuklu. Binlerce siyasetçi, seçilmiş cezaevinde rehin. Hani özgürlükler teminat altına alınacak diyor ya bu örnekleri veriyoruz. Yaptıklarınız ortada. Zihniyetiniz meydanda. Sizin zihniyetiniz geçen yüzyılın zihniyetidir. Eski zihniyetten hiç yeni bir şey çıkmayacağını biliyoruz, bir kere tabiatın kuralına aykırıdır bu! Yüzü, vesayete, yasaklara, inkâra, baskıya, adaletsizliğe dönük olanların gelecek yüzyıl vizyonu olmaz, olamaz. Yüzleşme ve adalet olmadan yeni bir yüz yıl hiç olmaz!

İktidarın yüzyılında Kürtler, Aleviler yok

Yeni yüz yıldan söz edenlerin önce yüzünün olması gerekir! Kırmadık, dökmedik, tahrip etmedik bir şey bırakmadılar. Kendine ve yandaşlarına yeni bir yüz yıl hayali kuruyorlar! Buna da 85 milyonu inandırmaya çalışıyor. Buradan söylüyorum: AKP-MHP ikilisinin tahayyül ettiği yüzyılda Kürtler, Aleviler, inanç ve kimlikler, ezilenler, yoksullar, kadınlar, gençler, emekçiler yok. Demokrasi, özgürlük, adalet ve toplumsal barış yok. Bunların yüzyılında tekçilik var. Tecrit var. Rant var, kutuplaştırma var, ekonomik kriz var, yozlaşma ve çürüme var. 5’li çeteler var. Yolsuzluklar var. Kadın ve Kürt düşmanlığı var. Emek sömürüsü var. Var da var. Biz biliyoruz ki tekçiliği, talan sistemini, çözümsüzlük ve bastırma siyasetini ikinci yüzyıla taşımak istiyorlar. İşte burada duracaksınız. Biz b uraya bir nokta koyuyoruz.

Bu iş öyle sizin sandığınız gibi kolay değil. Bu ülkeyi mahvettiniz! Bu ülkeyi açlığın yokluğun sefaletin içine soktunuz, cezaevlerini toplama kamplarına çevirdiniz. Acı ve yıkımdan başka bir şey getirmediniz. Şimdi kalkmış ikinci yüzyıl diye 85 milyonu kandırmaya çalışıyorsunuz. Bir yüzyıl daha böyle devam etmeyecek. Buradan topluma söz veriyoruz. Çünkü ne toplum eski toplumdur! Ne Kürtler eski Kürtlerdir. Ne de bu coğrafya eski coğrafyadır.

Ne de dünya eski dünyadır. Bu gidişat değişecek ama Türkiye halklarının mücadelesi ile değişecek. İkinci yüzyılın aktörü siz değilsiniz. Türkiye halkları olacak. Asıl kurucu ve belirleyici güç halklardır! Gelecek yüzyılın sahibi faşizme karşı onurlu direnişin sahipleridir. Kürtlerdir, Alevilerdir, Ermenilerdir, Süryanilerdir bu kadim topraklarda yaşayan ve yok sayılan, dışlanan tüm halklardır. Kadınlardır, gençlerdir, emekçilerdir, ezilenlerdir.

Bakın! Rojava’da halkların demokratik birliği ve dayanışması büyük demokratik kazanımları beraberinde getirdi. Orada ortak bir demokratik gelecek şekilleniyor. Bugün aynı zamanda 1 Kasım Dünya Kobanê Günü. Buradan tüm direnen Rojava halklarını, ‘Jin Jiyan Azadî’ diyen tüm kadınları selamlıyor ve 1 Kasım Kobanê Günü’nü kutluyorum. Bu dayanışma ruhu tüm halkların mücadelesine ışık tutmaya devam edecektir.

İkinci yüzyılı büyük kazanıma dönüştüreceğiz

Yine Jîna Eminî için İran başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde büyüyen kadın direnişi, kadınların ve halkların kendi geleceğini belirleyecek temel güç olduğunu bizlere göstermektedir. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, barış ve emek mücadelesini çökertemediniz. Bu mücadele etrafında kenetlenen milyonların yürüyüşünü engelleyemediniz. İşte bu gücü ikinci yüzyılın en büyük kazanımlarına dönüştürmekte sonuna kadar kararlıyız. Bundan geri dönüş yoktur, olmayacaktır da.

AKP Genel Başkanı ‘Gelin darbe anayasasından ülkeyi kurtaralım’ dedi biliyorsunuz. Demokratik siyasete, demokratik hak taleplerine, yerel yönetimlerimize, basına karşı darbe yapmaktan geri durmayanlar kendileridir. AYM ve AİHM kararlarına uymayanlar, tanımayız diyenler yine kendileridir. Sonra da darbe anayasasından kurtulalım diyorlar. Buna söylenecek söz; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur.

Bakın. 3 gün sonra HDP’ye yönelik 4 Kasım darbesinin 6’ıncı yıl dönümü. Buradan Sevgili Figen Yüksekdağ’a, Selahattin Demirtaş’a, Gültan Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, İdris Baluken’e, Selçuk Mızraklı’ya, Bekir Kaya’ya cezaevindeki tüm siyasi tutuklulara selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyorum. 6 yıldır, darbelere, kumpaslara, komplolara, katliamlara karşı direnen, mücadele yürüten, umudu ve cesareti her gün büyüten bir HDP var.

Dört duvar arasına sıkıştırmaya çalıştığınız HDP, tüm çökertme politikalarınıza rağmen, siyasette de, sokaklarda da, meydanlarda da, parlamentoda da demokrasinin temel gücü olmaya devam edecektir. İşte bu nedenle biz de iktidara diyoruz ki, asıl sorun sizin bu darbeci zihniyetinizdir. Bu ülkeyi darbe anayasasından da, darbeci zihniyetlerden de asıl bizler kurtaracağız. Darbecilerin izinden gidenler değil, demokrasi yolunda yılmadan cesaretle yürüyenler yarınların sahibidir. İnanın ki, ikinci yüzyılın en muhteşem gelişmesi, bu iktidarın gidişi olacaktır! Kendilerini de, zihniyetlerini de göndereceğiz! Buradan Türkiye halklarına sözümüz olsun. Çoğulcu, demokratik, eşitlikçi yeni bir anayasanın da, ortak, eşit ve özgür geleceğin de gerçek sahibi halklardır, kadınlardır, HDP’dir, demokrasi ve emek güçleridir.

Diyalog ve müzakere yeni bir yüz yılı taçlandırır

Buradan bir kez daha vurguluyorum; içinde Kürt sorununun çözümünün olmadığı bir yüzyıl geriye gitmekten asla kurtulamaz. O yüzden, diyoruz ki, ileriye gitmenin, ilerlemenin yolu bu meseleyi demokratik siyasetle, diyalog ve müzakereyle çözüme kavuşturmaktan geçer. Çatışmacı siyaset ve ağır tecrit geriye götürür hem de yüz yıl geriye. Diyalog ve müzakere ise yeni bir yüz yılı taçlandırır. Demokrasi güçleriyle, özgürlük talep eden kadın mücadelesiyle, onurlu ve adil bir yaşam isteyen emekçilerle ve adalet talep eden milyonlarla bunu başarma konusunda sonuna kadar kararlı olduğumuzu belirtmek isterim. Ama önce bu çözümsüzlük zihniyetini göndererek işe başlayacağız. HDP işte bu onurlu mücadele koalisyonundan, yüzyıllık soruna karşı yüzyıllık yeni bir yaşam tasavvurundan güç almaktadır.

Cumhuriyetin demokratikleşmesi tarihsel bir çözüm önerisidir. HDP, Kürt sorunun demokratik çözümü ve savaş, yok etme ve yıkıma karşı barışın inşa edilmesi konusunda üzerine düşen her şeyi yapmaya hazırdır. Sadece Kürtlerin değil, Türkiye’deki bütün toplumsal kesimlerin sorunlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir rol üstlenmeye hazırdır. HDP’nin bu yapıcı ve müzakereci siyaseti bugün Türkiye’nin tüm sorunlarının ortak çözüm yoludur.

Temel hedefimiz bu cumhuriyetin demokratikleştirilmesidir. Acil demokrasidir, acil barıştır, acil adalettir. Tam da bunun için, bu ülkenin bütün kimlikleriyle, inançlarıyla, kültürleriyle ortak kurucu bir iradeyi oluşturarak, hep birlikte büyük demokrasi ve güçlü toplumsal barış fikriyatı etrafında birleşmeyi sağlamak istiyoruz. Bunun için siyaset yapıyoruz bunun için varız. Demokratik cumhuriyet için büyük koalisyonu tam da oluşturma zamanıdır.

Faşizmin ve sömürünün hegemonyasına karşı güçlü demokrasi hamlesini hep birlikte gerçekleştirme zamanıdır. Ne mevcut talan düzeni, ne de bunun restore edilmiş yamalı hali. Bunların hiç biri halklarımızın ihtiyacını asla karşılamaz. Türkiye toplumunun ihtiyacını asla karşılamaz. İçi; demokrasiyle, barışla, adaletle, eşitlikle, hak temelli yeni bir toplumsal sözleşmeyle, güçlü yerel demokrasiyle, sivil, demokratik yeni bir anayasayla başta anadil hakkı olmak üzere evrensel eşit yurttaşlık haklarının tanınmasıyla doldurulan yeni bir demokratik sistemden, eşitlikçi yeni bir düzenden söz ediyoruz.

Kadınlar için sokakları özgürleştireceğiz

Emekçiler, ezilenler, yoksullar, işsizler için bir sömürü cehennemine dönüşen bu sistemden mutlaka kurtulacağız. Yeni bir çalışma yaşamını hep birlikte inşa edeceğiz. Kadınlar için tehdit olan sokakları özgürleştirecek, onların şiddete karşı savunmasının yasal dayanaklarını güçlendireceğiz. Gençlerin sadece geleceklerini değil, bugünlerini de mutlu ve umutlu yapmak en önemli önceliğimiz. Onlarla omuz omuza bunu inşa edeceğiz. Gençlere sözümüz olsun. Başta Aleviler olmak üzere tüm inanç gruplarının haklarının anayasal güvenceye kavuşturulduğu eşit yurttaşlık ülkesini inşa edeceğiz.

Doğa katliamlarına, ranta, talana karşı yaşam alanlarımızı koruduğumuz bir ülkede yaşamak hepimizin hakkı. Bunu birlikte başaracağız. Kürt sorunu dâhil tüm sorunlarımızın çözümü için diyalog, demokratik müzakere ve demokratik uzlaşı yöntemini bu ülkenin çözüm yolu haline mutlaka dönüştüreceğiz. Bu demokratik düzeninin kurulması için hem parti olarak hem de ittifaklarımızla birlikte mücadele ortaklığımızı büyüterek ilerlemeye devam edeceğiz.

HDP’nin açtığı ‘Üçüncü Yol’da birleşelim

Buradan tüm topluma çağrıyı sorumluluk olarak yerine getirmek istiyorum. Gelin hep birlikte bu ortak ilke ve hedeflerde gücümüzü birleştirelim. Birlikte yürüyelim. Zoru birlikte başaralım! Ülkeyi gerçek bir demokratik cumhuriyet ortamına hep birlikte taşıyalım. Bir dönemi kapatalım ve yeni aydınlık bir dönemi hep birlikte başlatalım! Çok sesli ülkenin çok renkli kimlikleri, halkları olarak, tekçiliği tarihe gömelim.

Evet, seçimlere de bu mücadele hedef ve stratejimizden aldığımız güçle hazırlanıyoruz. Ve dünde kalmak, dünü bir daha yaşamak istemeyen, yeni bir geleceğe adım atmak isteyen her bir yurttaşımıza diyorum ki, yeni, güzel ve umut dolu bir yarını, yarınları hep birlikte oluşturabiliriz. Gelin HDP’nin açtığı 3’üncü yolda birleşelim. HDP’de güçbirliğini en kısa zamanda oluşturalım. Yarınların birliğini, umudun birliğini HDP’yle sağlayalım. Hepimizin yolu açık olsun, Hızır hepimizin yoldaşı. Allah yardımcımız olsun.”

Paylaşın

Buldan’dan Amasra Tepkisi: Kader Planı Değil, Kar Ve Sömürü Planıdır

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Amasra, Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni; denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır, kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde bin 359 işçi hayatını kaybetti” dedi ve ekledi:

“AKP Genel Başkanı çıkmış, bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da ‘kader planı’ diyerek, tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdiğini hepimiz gördük ve tanıklık ettik. Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep! Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.”

Buldan, konuşmasının devamında, “Biz, iktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu, ortada adalet yok! 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu ve kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ateşesi yaparak ödüllendirdiğinizi biliyoruz ve bunu unutmadık” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, haftalık Meclis Grup Toplantısı’nda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Konuşmasının büyük bölümünü Amasra’da yaşanan maden faciasına ayıran Buldan şunları söyledi:

“Amasra, Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni; denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır, kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde bin 359 işçi hayatını kaybetti.

AKP Genel Başkanı çıkmış, bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da ‘kader planı’ diyerek, tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdiğini hepimiz gördük ve tanıklık ettik. Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep! Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.

Biz, iktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu, ortada adalet yok! 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu ve kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ateşesi yaparak ödüllendirdiğinizi biliyoruz ve bunu unutmadık. Soma için hukuk mücadelesi veren Sevgili Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay tutukludur. Buradan kendilerine selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyorum. İşte tam da bu cezasızlık politikasıdır, maden şirketlerini asıl cesaretlendiren.

Kamuoyunda da yansıdı. Sayıştay denetimlerinde tespit ettiği risklerle ilgili olarak Türkiye Taş Kömürü İşletmesine ciddi uyarılarda bulunulmuş. Ama dinleyen kim? Kimse dinlemiyor. Bu uyarıların gereği yapılmadı. İşçinin canı azalabilir ama kâr asla azalmasın! İşte bu iktidarın zihniyeti tam da budur. Aileler gözyaşı dökerken, AKP Genel Başkanı hafızalardan silinmeyecek bir söz sarf etti. ‘Hamdolsun 24 saati geçmeden 41 şehidimize ulaştık’ dedi. Evet, 24 saat geçmeden gerçek zihniyetlerini göstermeyi bir kez daha başardılar! Konuştukça batıyorlar! Battıkça yerin dibine giriyorlar.

Allah’tan korkun, 41 can yaşamını yitirmiş, sizin hesabınız onlara ulaşım saati. Bari konuşmayın, bari susun, bari bu kadar canın yitirilmesine saygı duyun. Ama nafile. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı yaptıklarıyla övünüyor. Türkiye sanki çağ atlamış. Bu 41 can hikayeleri olan, aileleri olan, kuzuları olan bugün toprağın altında olan canlardır. Sizin göreniniz onların can güvenliğini sağlamaktır.

Onların hayatlarını kaybettikten sonra cenazelere ulaşmadaki saat süresi olamaz. Bir kez daha bu ülkede canlara verilen, işçilere emekçilere verilen, kıymeti bir kez daha gözler önüne serdiler. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun. Giden canlar bunların umurunda değildir. Giden canlar bunların umurunda değil. Onlar için önemli olan; varsa yoksa iktidarlarının itibarıdır, algıdır. İnsan yaşamını öncelikli görmeyen bu zihniyeti herkes iyi görmeli ve tanımalıdır. Asıl mücadele edilmesi gereken işte bu anlayıştır, bu zihniyettir.

“Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız”

Bizler HDP olarak bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız ve kapatılmasına asla izin vermeyeceğiz. Yaşamını yitiren bir madencinin eşi ‘üzerini örtmeyin bu bir cinayettir’ diye haykırdı. Biz de buradan söz veriyoruz. Evet, Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız. Üzerinin örtülmesine asla izin vermeyeceğiz. Parti olarak elbette ki heyetimiz ilk günden Bartın’a gitti, gerekli incelemelerde bulundu, işçilerle, sendikayla görüşmeler gerçekleştirdi. Raporumuzu da en kısa sürede kamuoyuyla paylaşacağız.

Buradan şu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyorum: İnsan yaşamını hiçe sayan bu vahşi sömürü çarkına karşı emeğin birliğini bu ülkede mutlaka yaratmak zorundayız. Sermaye daha fazla kazansın diye verecek, kaybedecek tek bir canımız yoktur, olmamalıdır. Bir kişi daha eksilmemek için çoğalmak, dayanışmak ve örgütlülüğümüzü büyütmek zorundayız. Bu tarihi bir görevdir. Bu aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur. İktidarın kurduğu sömürü karteline karşı emeğin ülkesini, emekçilerin yönettiği bir düzeni hep birlikte yaratmak zorundayız.

8 arkadaşıyla fotoğrafını paylaşıp ‘Bir ben kaldım’ diyen değerli maden işçisi kardeşime de diyorum ki; sizler asla yalnız değilsiniz. Milyonlar sizinledir. HDP sizinledir. Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinledir. Hakikat ve adalet sizlerle birlikte olmaya devam edecektir.”

Buldan’ın gündeminde AKP-MHP’nin yarattığı yoksulluk ve rant rejimine yönelik eleştiriler de vardı. “Ülke olarak yaşadığımız yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin ve adaletsizliklerin nedeni AKP-MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzenidir” diyen Buldun, konuşmasına şöyle devam etti: “Rant düzenleri her yerinden patlamaktadır. Kirlilik, artık halının altına sığmayacak boyutlara varmıştır. Sayıştay raporları, çürümenin boyutlarını çok net ortaya koymaktadır. Bartın’da iş sağlığı ve güvenliğine gelince kaynak yok, ama başka yerlere gelince kaynak çok.

Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı bir biçimde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası harcamasına bolca para var. TMSF bürokratlarının 18 milyon liralık özel sağlık giderine para var. Ama işçinin can güvenliği için bu ülkede kaynak ne yazık ki yok! Bartın’da ve diğer maden işletmelerinde iş güvenliği için gerekli ekipman ve teçhizata kaynak yok, ama günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon TL harcayan Saray için sınırsız kaynak var.

Çürümenin hangi birini anlatalım. Gerçekten bu çürümeyi burada anlatmaya saatlerin yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Yandaş enerji dağıtım şirketleri, ARGE faaliyeti adı altında yaptıkları 117 milyon 484 bin liralık harcamayı usulsüz bir biçimde halkın elektrik faturasına yansıtmışlar. Yemişler, içmişler, faturayı da halka ödettiriyorlar. Bütün halkımızın bundan artık haberdar olması gerekiyor. Yurttaşlarımız bu gerçeği iyi bilmelidir. Yine 2010 yılından bu yana orman sınırları dışına çıkartılan alan toplam 6 milyon 194 bin hektardır. Yani iki büyük ölçekte şehir kadar orman arazisini rant düzenine kurban etmiş durumda olduklarını artık halkımızın bilmesi gerekiyor. Boşuna yutan Saray demiyoruz! Bu saray yutan saraydır, yutan saray.

Halkın geçim kaynaklarını halkın geleceğini yutan bir Sarayla karşı karşıyayız. Daha sayısız örnekler var. Arkadaşlarımız bütçe görüşmelerinde bu bulguları tek tek ortaya koyacak ve iktidardan hesabını soracak. İşte tüm bu örneklerden yola çıkarak çürüme var diyoruz. Bu ülkenin kaynaklarını, arazilerini, vadilerini, ormanlarını haraç mezat satan, rant alanına çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en büyük işletmesi de AKP’dir, Saray’dır. Türkiye’yi resmen işletiyorlar! Çok açık ve net ifade ediyoruz. Resmen Türkiye’yi işletiyorlar bu kadar açık ve basit.

2023 bütçesinde halk yok

Dün 2023 yılı bütçe teklifini açıkladılar. Savunma adı altında savaş politikalarına ayrılan pay 468,7 milyar TL’dir. 2022 bütçesinin tam iki katıdır. Yine bütçede, faiz giderlerine ayrılan kaynak 565,6 milyar liradır. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar, faiz lobisine dönüşmüş durumdadır. Bu rakamlardan bunu da anlıyoruz tabii ki. Bütçelerinde faiz lobisi var, savaş lobisi var. Ama halk yok. Emekçi yok! İşçi, kadınlar, gençler, yoksullar, emekliler yok! Bunun adı yokluk bütçesidir! Ama bir adı daha var. Yolcu Abbas’ın gidiş bütçesidir! Bu böyle sürmeyecek, gidecekler. Göndereceğiz, bunların gidişinden başka çaremiz yok. Türkiye halkları karar verdi AKP-MHP ortaklığını gönderecek. Veda bütçeleridir! Bu böyle sürmeyecek! Bunları göndereceğiz!”

Yürürlüğe giren Sansür Yasası’na yönelik de konuşan Buldan, iktidarın bu tür politikalardan sonuç alamayacağını ifade etti. Yolsuzluklar ve halkın yaşadığı sefalet konuşulmasın diye sansür yasasının çıktığını belirten Buldan, şöyle devam etti: “Sansür yasası AKP-MHP’yi koruma ve yaşatma yasasıdır. Dezenformasyon yasası kesinlikle değildir. Türkiye’de dezenformasyonun tek bir kaynağı ve merkezi var, o da AKP-MHP iktidarıdır, yani Saray’dır. Halen Kabataş yalanını savunan bir zihniyet yalan haberden şikâyet ediyorsa, önce bir aynaya bakılsın!

“Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar”

Güya yalan haber nedeniyle kamuoyu endişe ve paniğe sürükleniyormuş! Bu da yalan! Yasa metninin kendisini de zaten yalanlarla dolu bir metindir. Asıl korku, panik ve endişeye kapılan iktidarın kendisidir. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar. Kaybedeceklerini biliyorlar.

Bu kaybetme bilgisi ve korkusu onları bu yasaları çıkarmaya itiyor. Seçimler öncesi, iktidarlarının yolsuzluk ve rüşvet ifşaatları çarşaf çarşaf ortaya serilmesin diye kendilerince önlem alıyorlar. Hangi yasayı çıkartırlarsa çıkartsınlar, kendi çöküşlerini durduramayacaklar. Rüşvet ve yolsuzluk çarkının ortaya çıkmasını engelleyemeyecekler. Bizleri, demokratik kamuoyunu, özgür basını ve halkı susturmaya güçleri asla yetmeyecek. Konuşan, itiraz eden, sorgulayan ve hesap soran bir toplumu, demokratik siyaseti karşılarında görmeye devam edecekler. HDP’yi karşılarında görmeye devam edecekler. Bu kadar basit.

İktidara diyorum ki, siz, Gobbels’in yolundan gitmeye devam edin! Hakikatler ve sosyal medyanın gücü karşısında kesinlikle yenileneceksiniz! 7/24 yürüttüğünüz büyük yalan propagandanız Twitter’ın 280 karakteri karşısında tuz buz olmaya devam edecektir. Bunların haksızlıklarını, hukuksuzluklarını her yerde anlatmaya devam edeceğiz.”

Buldan, HDP İzmir il binasında Deniz Poyraz’ın katledilmesine dair devam eden davanın Şakran Cezaevi’nde görülmesine karar verilmesine tepki gösterdi. Katilin ve arkasındaki güçlerin korunmasının amaçlandığını söyleyen Buldun, şunları söyledi: “Bir başka örnek daha vermek isterim. Geçen hafta Deniz Poyraz duruşmasında yaşananlar bu ülke gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.

İzmir’de adaletin giremediği duruşma salonuna biber gazı girdi. Kolluk güçleri arbede çıkardı, avukatlara, aileye, katılımcılara gaz sıktı. Deniz Poyraz’ın kardeşine kolluk güçlerince şiddet uygulandı. Sonra da sahiplenilmesini engellemek için davayı Şakran’a kaçırdılar. Kısacası, kapkaç yaptıklarını biliyoruz! Şakran’da da insanların yüzüne gözüne gaz sıkıldığına tanıklık ettik. Hukuksuzlukta tam gaz devam ettiklerini gördük! Bütün bunları; katilin ve arkasındakilerin güçlü olduğunu göstermek için yaptıklarını gayet iyi biliyor ve görüyoruz.

“Katil kesinlikle yalnız değildir!”

Katil ifadesinde, “Kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediğim yazıyor” diyerek, asıl gücü kimlerden aldığını, kimlerle işbirliği yaptığını açıkça itiraf etti. “Ben yalnız değilim” demiş durumdadır. Biz de zaten en başından bu yana bunu söylüyoruz. Katil kesinlikle yalnız değildir! Onun Ankara’da vardır, katilin arkasında belli odaklar ve güçler vardır, onun Ankara’da sahipleri ve ortakları vardır dedik. Demeye de devam edeceğiz.

İzmir katliamını organize edenlerle, HDP’nin demokratik siyasetini kumpas ve kapatma davalarıyla engellemek isteyenler aynı güçtür, aynı ellerdir dedik, demeye de devam edeceğiz. Bu elin bir parmağı İzmir’de, Deniz’i katlederken ortaya çıktı, diğer parmağı ise kumpas davalarını, kapatma davasını organize etti. Biz bu eli, Süleymaniye’de, Kürt kadın Gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilmesinden çok iyi tanıyoruz. Bu eli ve yüzü, Yüksekova’da Habip Eksik vekilimizin kemiklerinin kırılmasından çok iyi tanıyoruz.

Aradan iki hafta geçti, tek bir soruşturma yok. Görevden alınan tek bir isim yok. Biz bu yüzü, HDP Gençlik Meclisi üyelerine yönelik gözaltı, baskı, tehdit, kaçırma dahil her gün yürütülen çetevari yöntemlerden tanıyoruz. Biz bu eli 589 gündür adalet diye haykıran Emine Şenyaşar’ın karşısına örülen duvarlardan tanıyoruz. Bu eli ve yüzü Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından iyi tanıyor ve biliyoruz. Bu eli 1990’lardaki faili belli cinayetlerden, beyaz Toroslardan, siyasi cinayetlerden biliyoruz.

Ama bu elin sahipleri de şunu bilsin ki; sizin karşınızda da diz çökmeyen ve biat etmeyen, asla size boyun eğmeyen milyonlar var! Bu milyonların mücadelesi var. Haksızlıklarla hukuksuzluklarla, katliamlarla kumpaslarla bu yürüyüşü asla durduramayacaksınız.

Bu savaş ve talan düzeninin bedelini sadece Kürt halkı değil, tüm toplum ödemektedir. Kürt halkına her gün düşmanlık yapan bu savaş düzeni, talan ve rant politikasıyla da işçiye, emekçiye canıyla, kanıyla bedel ödettirmektedir. Deniz Poyraz’ı ve Nagihan’ı katleden mekanizmayla, Soma’da, Bartın’da maden ocaklarında işçileri ölüme gönderen, katledenlerin güç ortaklığı var. Roboski katliamı ile Soma ve Bartın katliamları arasında doğrudan bağ vardır. Bu ortaklığın adı emek ve emekçi düşmanlığıdır, aynı zamanda Kürt düşmanlığıdır, kadın düşmanlığıdır. Bu kan ve rant ortaklığıdır. Tecrit ve işkence ortaklığıdır. Bu ortaklığı herkesin iyi görmesi gerekir.

İşte bu mekanizma, Kürtlerin karşısına engizisyon mahkemesi, Deniz Poyraz davasında olduğu gibi ‘abiciğim’ mahkemeleri olarak çıkmaktadır. Bu kötülük düzeni maden katliamlarında ise emekçilerin karşısına patronları koruyan sermaye yargısı olarak çıkmaktadır. İş cinayetlerinde, maden cinayetlerinde sorumluları koruyanlarla, demokratik siyasete komplo tertipleyen, seçilmişleri tutuklayan, ayağını kıran, kayyım darbesi yapan zihniyetin suç ortaklığı var. Bunun çok net görülmesi gerekir.

Dün, Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza 11 yıl, 7 ay intikam cezası verdiler. Gerekçe; propaganda yapmak! Leyla arkadaşımızın tek yaptığı barış ve demokratik siyaset hakkını savunmaktır. Ortada bir propaganda varsa ki var, o da faşizmin propagandasıdır. Onu da verdikleri cezayla yapıyorlar! Hukuku çiğneyerek propaganda yapıyorlar! Buradan sevgili Leyla Güven’e kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. Bu ülkede barış ve özgürlük talepleri kelepçeliyse, Kürt sorununa çözüm arayışları tecrit altındaysa, cezaevleri işkence haneye dönüştürülmüşse, işte savaş ve talan siyasetinin beslendiği yer tam da bu zihniyettir.

“Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir”

Bu nedenle karşımızdaki bu ortaklığa karşı adalet ve hakikat mücadelesinde, demokrasi, barış ve emek mücadelesinde birleşmemiz gerekir. Ayrı ayrı değil, birlikte mücadele diyoruz. Bu birleşmeyi başardığımızda inanın ki tüm rüzgâr bizlerden, halklarımızdan, emekçilerden yana olacaktır. Adalet, barış ve emeğin hakkı bizim olacaktır. Ve o günler de kesinlikle yakındır! İşte HDP tam da bunun için vardır. Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir. Bundan bir milim geri adım atmayacağız.

Evet, üç gün önce 10’uncu kuruluş yıl dönümümüzdü. Daha dün gibi çok yeniyiz, genciz ve heyecanlıyız. Ama bir asırlık çınar gibi de köklüyüz ve güçlüyüz. Dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı ve saldırılara karşı direne direne, büyüye büyüye bugünlere geldik. Büyümeye ve direnmeye devam edeceğiz.

Yediden yetmişe herkesin büyük umudu olan HDP’mizi dimdik ayakta tutmayı başardık. Faşizme ser vermedik, baş eğmedik, yol vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz, vermeyeceğiz, vermeyeceğiz! Tüm çökertme planlarına karşı demokratik siyasette ısrar ettik, diyalog ve müzakere çizgimizden asla ödün vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Ortak ve eşit gelecek umudunun, barış umudunun çökertilmesine asla izin vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Korku iklimini kırdık. Faşizmin dayattığı esaretin karşısında toplumsal cesareti ve umudu her defasında büyüttük. Büyütmeye devam edeceğiz. Fırtınalara karşı destansı bir mücadeleyle geçen bu 10 yılımızın başarıları gelecek 10 yılların en güçlü referansı ve teminatıdır.

“İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız”

HDP, Kürd’ün, Türk’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin, Süryani’nin, Laz’ın, Çerkes’in, Pomak’ın, Arabın, Çerkes’in, Roman’ın, her kimlik ve inançtan toplumun barış içerisinde eşitçe bir arada yaşayabilme imkânının olduğunu ortaya çıkarmıştır, bir kez daha herkese göstermiştir. HDP, Türkiye halklarının ortak demokrasi gücüdür. Demokrasi güçleriyle oluşturduğumuz emek ve özgürlük ittifakını daha da genişleterek, Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz.

Biz Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünde kilit bir noktadayız ve talibiz. İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız. Üçüncü yoldan başlattığımız büyük yürüyüşle, halkımızın ve ittifaklarımızın gücüyle değiştirmeye, dönüştürmeye ve çözmeye geliyoruz. Bundan herkesin haberi olsun. Önümüzdeki seçimlerde ülkeyi büyük değişime ve güçlü demokrasiye ulaştıracak anayol HDP’nin üçüncü yoludur.

Israrla tali yollardan gitmek isteyenler unutmasın! Tali yollardan demokrasiye çıkmaz! Tali yollardan demokrasiye varılmaz! Ülkeyi yıkımdan kurtararak, eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel anahtar güç HDP’dir. Ben buradan ‘artık yeter’ diyen tüm topluma, ezilenlere, emeği sömürülenlere, ayrımcılığa uğrayan herkese sesleniyorum. Seçeneksiz değilsiniz! Gelin; barış için, adalet için, emeğin hakkı için, eşitlik ve özgür bir yaşam için en büyük demokratik birliği hep birlikte sağlayalım. Güç birliğini büyütelim ve ülkenin ortak gücüne dönüştürelim. Birlikte değiştirelim. Birlikte kazanalım diyorum. Birlikte başaralım.

Son olarak önceki dönem milletvekilimiz, sevgili Gülser Yıldırım tahliyesi hepimizi çok mutlu etti. Gülser Yıldırım arkadaşımıza aramıza hoş geldin diyorum darısı cezaevinde olan tüm arkadaşlarımızla kavuşmamız olsun diyorum. Geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum, yolumuz ve yolunuz açık olsun!”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Hayat Pahalı Ama Türkiye’de Can Ucuz

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, 41 kişinin hayatını kaybettiği maden faciasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bir kez daha gördük ki Türkiye’de işçinin canı çok ucuz. Hayat pahalı ama Türkiye’de can ucuz” dedi ve ekledi:

“Bir kez daha şahit olduk ki bu yaşanan katliamdır, ihmalkarlıktır. Bu yaşanan cinayettir, bu yaşananlar ihmalkarlık sonucudur ve bu yaşananlar AKP MHP iktidarının işçiye, emekçiye reva gördüğü yaşam biçimidir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Denizli 4.ü Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Bartın, Amasra’daki iş cinayetine değindi.

Buldan konuşmasına, “Maden faciasında yaşamını yitiren 41 canımıza Allah’tan rahmet sevdiklerine, ailelerine başsağlığı diliyorum. Yaralı olarak kurtulan ve tedavi altında olan işçi kardeşlerimizin de bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını yürekten temenni ederim” diyerek başladı. Devamında şunları söyledi:

“Bir kez daha gördük ki Türkiye’de işçinin canı çok ucuz. Hayat pahalı ama Türkiye’de can ucuz. Bir kez daha şahit olduk ki bu yaşanan katliamdır, ihmalkarlıktır. Bu yaşanan cinayettir, bu yaşananlar ihmalkarlık sonucudur ve bu yaşananlar AKP MHP iktidarının işçiye, emekçiye reva gördüğü yaşam biçimidir.

Dün bir kez daha gördük ki bu ülkenin cumhurbaşkanı işçilerin ailelerine cevap veremedi. Onların sorularına cevap veremeyen cumhurbaşkanı gördük. Dün konuşmalarına bir kez daha şahitlik ettik.

İşçi ölümlerini kader olarak nitelendiren ve “Bu bir kaderdir, bundan sonra da olabilir” diyen, hiçbir önlem ve tedbir alınmamasına rağmen sorumluluğu kendinde görmeyen, kendi iktidarında bulmayan bir cumhurbaşkanı orada yaptığı konuşmada sadece paradan bahsetti. İşçinin, emekçinin ailelerine yapılacak para yardımından bahsetti.

İşçinin, emekçinin para ile satın alınacağını düşünüyor. Bu kabul edilebilir bir durum değil. HDP olarak bir cumhurbaşkanının 41 canımızın yitirildiği bir cinayet ve katliamda o ailelere para dağıtılarak olayın örtbas edilmeye çalışılmasını asla kabul etmiyoruz.

“Konuştukça yerin dibine batıyorsunuz”

Cumhurbaşkanı asla hafızalardan silinmeyecek bir açıklama yaptı. ‘Allah’a hamdolsun ki Soma’daki işçi faciasında işçi cinayetinde yaşamını yitirenlere 24 saat ulaşılmıştı ama Amasra’daki cinayette yaşamını yitirenlere 24 saatten önce ulaşıldı. Hamdolsun, Allah’a şükürler olsun’ dedi.

Ya Allah rızası bari konuşmayın, bari susun, çünkü konuştukça yerin dibine batıyorsunuz, dibin dibine batıyorsunuz. Bu cinayetin, bu katliamın önlemlerin alınmamasından ve ihmalkarlık sonucu yaşandığını hepimiz biliyoruz.

AKP-MHP iktidarının 20 yıllık iktidarlık döneminde binlerce işçinin aynı şekilde yaşamını yitirdiğine tanıklık ettik. Elbette ki bu bir kader değil bu bir cinayet, bir katliamdır.

Bu tür olayların bu tür yaşanan cinayetlerin sadece yüzde 2’si kaderdir. Yüzde 98’i ihmalkarlık, tedbirsizlik ve işçiye, emekçiye reva görülen yaşam biçimidir. Yaşamını yitiren 41 canımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı dileğimizi iletiyorum.

İşçilerle ve emekçilerle birlikte olacağımıza ve onların yaşamlarını güvence altına alacağımıza söz veriyorum. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Kürdü İnkar Eden Gidecek

Partisinin Batman’daki halk buluşmasında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Kürtlere yapılan zulmü ve inkarı görmeyenlerin, Kürt sorununu çözmeden bu ülkede iktidar olma şansına sahip olamayacağını söyledi ve “Kürtleri inkar eden gidecek, Kürtleri inkar eden çözülecek. Başka yolu yok” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, “Kürt meselesi, kabinede iki Kürt bakanın olmasıyla çözülseydi şimdiye kadar çoktan çözülürdü. Siz Kürtü inkar edensiniz. Siz Kürte demokratik siyaseti yaptırmayansınız. Çünkü siz Kürt düşmanısınız. Siz kadın düşmanısınız. Siz barış düşmanısınız. Siz demokrasi düşmanısınız.” dedi ve ekledi:

“Kürt meselesi, Kürtü her gün cezaevine atmakla yaşanan sorundur. Kürt meselesi, seçilen belediye başkanlarının yerine atadığınız kayyumlardır. Kürt meselesi, demokratik siyasette Kürtleri engellemek için yaptığınız uğraşlardır. Her gün fezlekelerle TBMM’ye HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması için getirdiğiniz dosyalardır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Batman’da partisinin halk buluşmasında konuştu. Buldan, şunları söyledi:

“Sevgili halkımız, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Ben bugün buraya bir esnaf ziyareti yapmak üzere geldim. Bu ziyareti gerçekleştirmeden de önce partimizin önünde, burada bir araya gelen halkımıza selam vermek üzere sizlerleyim. Batman’da olmaktan, sizlerle bir arada olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum. İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız. On gün içerisinde Batman’a ikinci gelişim. On gün önce burada bir kadın konferansı yaptık. Çok görkemli, çok coşkulu kadınların bir araya geldiği güzel bir konferans gerçekleştirdiğimiz Batman’da, kadınların mesajı bütün dünyaya ulaştı.

Nerede bir hukuksuzluk varsa HDP oradadır

Gittiğimiz her yerde, buluşmalar gerçekleştirdiğimiz her kentte, ilçede, mahallede, sokakta, tarlada, fabrikada hangi kesimden, inançtan, mezhepten kişilerle buluşursak buluşalım bir araya gelişlerimiz büyük bir coşkudur, bir kararlılıktır, bir iradedir. HDP’nin umududur ve HDP’nin Türkiye halklarına verdiği umuttur. Gittiğimiz her yerde büyük bir ilgi ve teveccühle karşılanıyoruz. Bu ilgi elbette HDP’nin siyasetinin, mücadelesinin ve direnişinin bir sonucudur. Bugün Türkiye’de nerede bir ezilen varsa, bir inkar edilen varsa, nerede bir haksızlık varsa, nerede bir hukuksuzluk varsa HDP oradadır, HDP onların yanındadır. Orada olmaya, onların yanında olmaya da devam edecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

HDP bu gidişata son verecek, bu iktidar gidecek

Ülkeyi yönetemediklerini biliyoruz. Ülkede krizin olduğunu biliyoruz. Ülkede açlığın, sefaletin, yoksulluğun, hukuksuzluğun, adaletsizliğin olduğunu biliyoruz. Buna her gün tanıklık ediyoruz. Artık bu iktidar bu ülkeyi yönetemiyor. Batman halkı, Batman esnafı, Batmanlı kadınlar iyi bilir. Batmanlı işçiler, üreticiler iyi bilir. Bu ülkeyi yönetenlerin sadece ve sadece kendi koltukları için, kendi geleceği için sadece kendilerini düşünen bir siyaset izlediğini hepimiz biliyoruz. Onlar 5’li çeteleriyle, mafyasıyla, 90’lardaki anlayışlarla bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar ama HDP Türkiye halklarıyla birlikte, başta Kürtler olmak üzere Türkiye’de inkar edilen ve ezilen her kesimle birlikte bu gidişata artık son vereceğini her yerde söyledi. Bugün bir kez daha burada ifade ediyorum: Bu iktidar gidecek, başka yolu yok. Başka alternatifimiz elbette var.

Kürdü inkar eden gidecek, Kürdü inkar eden çözülecek başka yolu yok

Bu iktidarı göndermek bizim boynumuzun borcu. AKP-MHP iktidarını seçimlerde iktidardan indirmek ve seçim sandıklarında yenmek bizim en birinci görevimizdir. Çünkü Türkiye halkları bunu hak etmiyor. Türkiye halkları bu kadar zulmü ve zoru hak etmiyor. Türkiye halkları iki blok arasında asla bir tercih yapmak zorunda kalmamalıdır. Bugün iki ayrı blok var; bir Cumhur İttifakı bir de Millet İttifakı. Her iki kesim de Kürtlerin inkarı üzerine, Kürtlerin dilini yasaklamak üzerinedir. Kürtlere yapılan zulmü ve inkarı görmeden, Kürt sorununu çözmeden bu ülkede iktidar olma şansına bundan sonra sahip olamayacaklardır. Kürdü inkar eden gidecek, Kürdü inkar eden çözülecek. Başka yolu yok.

Siz Kürde demokratik siyaseti yaptırmayansınız, çünkü siz Kürt düşmanısınız

Cumhurbaşkanı partisinin grup toplantısında Kürt sorununun olmadığını iddia etti. “Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur, biz bunu bitirdik ve bu mesele çözülmüştür” dedi. Bunu da sadece kendi kabinesinde iki Kürt bakan olduğunu söyledi; utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan söyledi. Kürt meselesi, kabinede iki Kürt bakanın olmasıyla çözülseydi şimdiye kadar çoktan çözülürdü. Siz Kürdü inkar edensiniz. Siz Kürde demokratik siyaseti yaptırmayansınız. Çünkü siz Kürt düşmanısınız. Siz kadın düşmanısınız. Siz barış düşmanısınız. Siz demokrasi düşmanısınız. Kürt meselesi, Kürdü her gün cezaevine atmakla yaşanan sorundur. Kürt meselesi, seçilen belediye başkanlarının yerine atadığınız kayyumlardır. Kürt meselesi, demokratik siyasette Kürtleri engellemek için yaptığınız uğraşlardır. Her gün fezlekelerle TBMM’ye HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması için getirdiğiniz dosyalardır.

Jina’nın ve Nagihan’ın katledilmesi, Kürt kadınlara yaşam hakkı tanımıyoruz mesajıdır

Kürt meselesi, anadilinde eğitim hakkı istiyorum diyen insanlara asimilasyonu dayatmaktır. Kürt meselesi, dünyanın her yerinde, Kürtlerin yaşadığı her coğrafyada Kürt kadınlarını katletmektir. İşte İran’da Jina Amini’nin saçının bir telinden korkan zihniyet Jina Amini’yi katletti. Bu en büyük Kürt düşmanlığıdır. Süleymaniye’de Nagihan Akarsel uğramış olduğu bir suikast sonucu yaşamını yitirdi. Bir kadın, bir gazeteci Kürt düşmanlığı yüzünden, kadın düşmanlığı yüzünden kurşunların hedefi oldu. Bu insanın hayalleri yıkıldı. Bu insanın yoldaşlarına, kadın arkadaşlarına ve onunla birlikte mücadele eden biz Kürt kadınlara yaşam hakkı tanımıyoruz mesajı verildi. Ama ne yaparsanız yapın asla başaramayacaksınız. Asla bizi direnişimizden ve mücadelemizden alıkoymayacaksınız. Kürtler, Kürt kadınlar dünyanın her yerinde Jin Jîyan Azadî sloganını söylemeye devam edecek. Ama kadınları katleden katiller şunu bilsin ki, Nagihan Akarsel’in katilleri şunu bilsin ki, Jina Amini’nin katilleri şunu bilsin ki, Deniz Poyraz’ın katilleri şunu bilsin ki, Jin Jîyan Azadî sloganı sizin sonunuz olacak, sonunuz olacak, sonunuz olacak!

Kürtler direnmeye devam edecek

Bu ülkeyi yönetenler, Kürdün iradesini de Kürdün mücadelesini de Kürdün direnişini de iyi bilir. Batman’da faili meçhuller dönemini Mehmet Sincar’la başlattılar. Peki başarabildiler mi? Hayır, başaramadılar. Çünkü Mehmet Sincarlar milyonlar oldu ve bu mücadeleye devam etti. Ama onlar faili meçhullerine devam ettiler. Belki aynı yöntem değil ama zihniyet aynı, anlayış aynı. Bir dönem sokak ortasında Kürtleri katledenler şimdi Kürtlerin kemiklerini bir torbaya koyup babasına gönderenlerdir. Kürtlerin kemiklerini bir torbaya koyup annesine kargoyla gönderenlerdir. Biz bu anlayışı iyi biliriz. Biz Kürde yaklaşımı iyi biliriz. Ama onlar da şunu bilsinler ki Kürtler mücadele etmeye de direnmeye de kazanmaya da başarmaya da devam edecek. İşte bundan korksunlar.

Yaşamın her yerinde tecrit var

Şimdi bu ülkede bir tecrit var. Bu ülkedeki tecrit Türkiye’nin her yerine yayılmış durumda. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit başta olmak üzere Türkiye’deki bütün cezaevlerinde ve Türkiye’deki yaşamın her yerinde tecrit var. Cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalar var. Cezaevlerinde hasta tutuklular başta olmak üzere infazı bitip de salıverilmeyen, infazı bittiği halde cezaları devam ettirilen, infazları yakılan ve bununla birlikte özgürlüğüne kavuşamayan binlerce insan var. Onlardan sadece bir tanesi Aysel Tuğluk, hasta olmasına rağmen tutuklu ve tahliye edilmiyor. Bütün bunlara rağmen cezaevinde kalmaya devam ediyor. Biz bu ülkede hasta tutuklulara yaklaşımı da tecridi de savaş politikalarını da Kürde yaklaşımı da asla kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz. Bu iktidar şunu bilmeli ki, siz kaybettiniz ve kaybetmeye de devam edeceksiniz. Sizin Kürde yaklaşımınız, kadınlara yaklaşımınız size kaybettiriyor. Cezaevlerindeki yaklaşımlarınız size kaybettiriyor.

Hiç kimsenin ezilmesine, zulüm görmesine izin vermeyeceğiz

Emek ve Özgürlük İttifakıyla ve daha geniş kesimlerle seçimler başta olmak üzere mücadelede de direnişte de oluşturacağımız ittifaklarla biz bu ülkeye adaleti, barışı, demokrasiyi, insan haklarını mutlaka getireceğiz. Kürtleri göreceksiniz ve tanıyacaksınız. Alevileri göreceksiniz ve tanıyacaksınız. Ermeni ve Süryanileri, bu ülkedeki farklı inançları ve mezhepleri göreceksiniz ve tanıyacaksınız. Hiçbirine zulüm yapılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Sizin bu yaklaşımınızı mutlaka ama mutlaka seçimlerde bitireceğiz. Buna buradan Batman halkı önünde bir kez daha söz veriyorum. Bu ülke halkları bu iki blok arasında bir tercih yapmak zorunda değildir.

Bizim Üçüncü Yolumuz vardır. Bu yol demokrasi yoludur, bu yol Türkiye halklarının yoludur, adaletin, barışın, demokrasinin yoludur. Yapılacak olan seçimlerde tercih mutlaka ama mutlaka aydınlıktan yana olmalıdır. Bu karanlık döneme son vermenin zamanı vermiştir. Kendi çıkarları için ülkeyi bu hale getirenlere ders vermenin zamanı gelmiştir. Batman seçimlerde de üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirecektir. Bundan hiçbir şüphemiz ve kuşkumuz yoktur. Şimdiden herkese başarılar diliyorum. Yolumuz açık olsun, hepinize geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Önünüzde saygıyla ve sevgiyle eğiliyorum.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Harami Düzeni Sona Erdirmekte Kararlıyız

Partisinin Meclis grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Bu suç, rant ve servet şebekesine karşı halkın hakkı olanı halka teslim etmekte kesinlikle kararlıyız. Hep beraber üretecek, hep beraber eşit bir şekilde adil paylaşımı sağlayacak ekonomik yaşamı kuracağız.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Açlık ve yoksulluk sınırı olmayacak, servet sınırı olacak. Gece yatağa aç ve üşümüş bir şekilde girecek hiçbir yurttaşımızın olmadığı bir Türkiye olacak. Çokluk içinde yokluğu yaşatan bu harami düzeni sona erdirmekte kesinlikle kararlıyız. Tarihe ve halkımıza olan sözümüzdür. Bunu da başaracağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Buldan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Sokakları, meydanları nasıl ki faşizme bırakmadık, mecliste de, siyasette de meydanı iktidara bırakmayacağız. HDP’nin sözünü her yerde yükselteceğiz. Sorunların çözüm yeri meclis, çözümü demokratik siyasettir. Demokratik siyasetin gücü de cesareti de tabi ki HDP’dir. Sizlersiniz. Halkımızdır. Emekçilerdir. Evet, bugün aramızda cezaevlerindeki işkence ve hukuksuzluklara karşı adalet nöbeti tutan anneler var.  Tekrar hoş geldiniz diyor, haklı ve onurlu mücadelenizi buradan bir kez daha selamlıyorum.

Yalnız değilsiniz, asla yalnız olmayacaksınız, yalnız yürümeyeceksiniz. Bu mücadeleyi hep birlikte omuzlamaya devam edeceğiz. Çünkü bu bizim varlık gerekçemizdir, sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir. Annelerin neden aylardır sıcak, soğuk demeden tüm kötü muamele, darp ve gözaltılara rağmen adalet nöbetinde olduklarını bizim dışımızda soran irdeleyen hiç kimse olmadı. Şüpheli ölümler, keyfi infaz yakmalar, hasta tutsaklara uygulanan düşmanlık hukuku, AKP-MHP zihniyetinin cezaevi karnesidir.

Son 9 ayda en az 63 tutuklunun yaşamını yitirdiğinin altını çizen Buldan, şunları söyledi: “63 yaşamı, 63 hikâyeyi bizden kopardılar. Hepsini bir kez daha saygıyla minnetle anıyorum. Aralarında ağır hastalıklara rağmen tedavi ve tahliye edilmeyen de vardı, işkence ile öldürüldüğü iddia edilen de, işkencelere dayanamayıp şüpheli şekilde intihar ettiği iddia edilen de. Garibe Gezer, Ferhan Yılmaz, Bazo Yılmaz, Abdulrezzak Şuyur, Halil Güneş, Vedat Erkmen, Bangin Muhammet ve diğerleri eğer bu ülkede gerçek bir adalet olsaydı şu an yaşıyor olacaklardı. İşte bu yüzden adalet hava kadar, su kadar önemlidir. Ve bu yüzden annelerin mücadelesi yaşam mücadelesidir.

‘Parlamento ve siyaset, bu annelerin adalet feryadına kesinlikle kayıtsız kalamaz’

Şu an cezaevlerinde 604’ü ağır olmak üzere bin 605 hasta mahpus bulunmaktadır.  Birçoğu cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremeyecek durumdadır. Ki, Aysel Tuğluk arkadaşımız bunlardan sadece biridir. Durumu acil olan hasta tutsakların tahliyeleri ATK’nin hukuk dışı raporları ile her gün engellenmektedir. İktidara ve kurumlarına yaşatma yükümlülüğünü buradan bir kez daha yüksek sesle hatırlatıyoruz. Her defasında da hatırlatmaya devam edeceğiz. İnsani, hukuki acil çözümler bulunması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere yetkili tüm kurumları derhal göreve çağırıyoruz. Cezaevlerinde ölümler yaşanırken siyaset başka neyi konuşabilir? Siyaset başka neyi tartışabilir anlamakta zorluk çekiyoruz. Parlamento ve siyaset, bu annelerin adalet feryadına kesinlikle kayıtsız kalamaz. Kalmamalıdır.

Cezaevleri sürekli gündemimizdedir. Dün de grubumuz Adalet Bakanlığı’na yürüdü, bu acil konuya kamuoyunun dikkatlerini çekti.  Yakın zamanda Adalet bakanıyla yeniden bir görüşme gerçekleştireceğiz. Yine grubumuz, yeniden araştırma önergesi vererek, bir araştırma komisyonu kurulmasını talep edecek. Buradan hem parlamentoya sesleniyorum hem muhalefete hem iktidar partisine. Gelin bu komisyonu derhal kuralım ve çalışmalarına başlasın. Cezaevlerinde olup bitenlere meclis olarak müdahale edelim ve hem ölümleri hem de hukuksuzlukları acil olarak durduralım. Bu görev hepimizin görevidir. HDP olarak, sonuç alıncaya kadar ailelerle birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Cezaevi hakikatinin unutulmasına ve unutturulmasına asla izin vermeyeceğiz. Buradan cezaevlerindeki bütün arkadaşlarımıza selamlarımızı saygılarımızı gönderiyoruz.

Cezaevleri başta olmak üzere ülkeyi kuşatan tüm bu karanlığın merkezinde tabi ki tecrit sistemi var. İmralı’da Sayın Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt Sorununun müzakereye dayalı çözümünü engellemeye yönelik bir AKP-MHP politikası olarak devam etmektedir. Sadece İmralı’yla sınırlı bir tecritten bahsetmiyoruz. Ülke, toplum, adalet, hukuk, insan hakları, özgürlükler topyekûn tecrit altındadır. Bir yönetim sistemi haline getirdikleri tecritle sadece hukuksuzluğu ve adaletsizliği değil, herkesin canını yakan savaş-çatışma-şiddet sarmalını da büyüttüler.

Bakın yaklaşan seçimler öncesi iktidarlarını ayakta tutmak için Federal Kürdistan’da, Kuzey Doğu Suriye’de çatışmayı tırmandırıyorlar. Rojava’daki saldırılarda siviller, çocuklar hayatını kaybetmektedir. Bunun altını çizmek istiyorum Rojava’daki saldırılarda çocuklar siviller yaşamını yitirmektedir. İnsanlık suçu işlenmektedir. Nerede bir barış imkânı varsa, orayı bozmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Çünkü çöken Sarayın savaşa ihtiyacı var. Bu yaşadıklarımız Sarayın bir varlık yokluk savaşıdır. Buradan söylüyorum: Ne yaparsanız yapın, hangi yalanlara, kumpaslara başvurursanız vurun durumunuzu kurtaramayacaksınız. İktidarınıza karşı sıfırlanan güveni savaş siyasetiyle asla diriltemeyeceksiniz.

Buradan kamuoyuna da sesleniyorum. Kriz ve kaostan beslenen iktidarın seçim kampanyası olarak yürüttüğü gerilim ve çatışma siyasetine kesinlikle itibar etmeyin, pirim vermeyin. Ekonomik çöküşün ve yolsuzluk çukurunun üzerini kapatmak için envai çeşit kumpaslara başvuracaklar. Hiç kimse iktidarın tuzaklarına düşmemelidir. Bırakın kendileri çalsın, kendileri oynasın! Oyunları tutmayacak!

Biz önümüze, kendi işimize, çalışmalarımıza bakacağız. Biz kazanmaya çalışacağız. İktidarı göndereceğiz barışı kazanacağız. Şimdi savaş naraları karşısında barışın sesini daha fazla yükseltme zamanıdır. Yasaklarla, tehditle, kutuplaştırmayla korku iklimine sarılan iktidar karşısında cesareti daha fazla yükseltme zamanıdır.  Tecride karşı her zamankinden daha fazla karşı çıkma ve mücadele etme zamanıdır.

Muhalefete çağrı

Buradan muhalefete de sesleniyorum. İktidarın savaş politikaları karşısında sessiz kalarak, yolsuzluk ve rant değirmenine su taşımayın. Cesur olun! Net olun diyoruz net olun! Barış politikasına sahip çıkmak ülkeye sahip çıkmaktır, yaşama ve halklar arası diyaloğa sahip çıkmaktır. Demokrasiye, hukuka, adalete sahip çıkmaktır. Savaş politikalarına karşı çıkmak, yolsuzluk, rant ve soygun düzenine giden yolları kapatmaktadır. AKP-MHP iktidarının sürdürdüğü savaş siyasetinin yarattığı ağır sonuçları görmeden, bunlara karşı tavır almadan Türkiye’de gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürütmek mümkün değildir. Müzakereye ve barışa dayalı demokratik siyasetimizi en güçlü şekilde sürdüreceğiz.

İktidarın savaş siyaseti ülkeyi cehenneme çevirmişken, Kürt halkının çektiği acıları anlamadan, bu kirli siyasetin sonucu olarak ortaya çıkan detaylar üzerinde spekülasyon yapmak AKP-MHP iktidarının tuzağına düşmek, savaş siyasetini büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Partimiz toplumsal sorunların inkârına dayanan ve çözümsüzlükten beslenen tüm siyasetlerin karşısındadır.  O nedenle Türkiye’de gerçek demokrasinin ve özgürlüklerin, ancak ve ancak Kürt sorununun demokratik, toplumsal ve barışçıl çözümünden geçtiğini savunuyoruz. Bizler, müzakereye ve barışa dayalı demokratik siyasetimizi en güçlü şekilde sürdüreceğiz. Çünkü bizim için barış, dünyadaki tüm makamlardan daha değerlidir. İnanın ‘Barış hükümlerin en güzelidir.’

Demokrasinin, hukukun çökertildiği bir ülkede ekonomi de çöker. Bir yıldır Türkiye halklarına masal anlatıyorlar. İktidar partisi seçimlere yakın bir dönemde bu masalı anlatmaya bu hikayeyi uzatmaya devam ediyor. Enflasyonu düşüreceklermiş, yok alım gücünü arttıracaklarmış! AKP Genel Başkanı Ocak-Şubat’ı bekleyin diye yeni bir masal anlatmaya başladı. Enflasyonu düşürmek için TÜİK zaten her ay uğraşıyor! TÜİK’in çaldığı rakamları ancak bu kadar. Dün eylül ayı enflasyonunu açıkladılar. TÜİK’in çarpıtılmış rakamı yüzde 83. ENAG’ın rakamı yüzde 186. Türkiye yüksek enflasyonda dünyada 6’ıncı sıradadır. Savaştaki Ukrayna’da bile enflasyon yüzde 23, Rusya’da yüzde 14. Demokraside, hukukta, insan haklarında, yargıda ve adalette bırakalım adım atmayı her gün yeni kumpaslar kurarak, bu ülkeyi yasaklar cehennemine dönüştürerek ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? Bu soruyu iktidar partisine soruyoruz.

Enflasyonun düşmeyeceğinin en açık kanıtı Sayıştay’ın tespit ettiği seri yolsuzluk ve usulsüzlüklerdir. Kurumlardaki yolsuzluk ve çürüme diz boyu. Kaynakların nereye harcandığı belli değil. Çünkü ortada hukuk bırakmadılar. Hukukun, denetimin olmadığı yerde de çürüme olur, suç düzeni olur. İşte bizim yaşadığımız budur. Yolsuzluklar bitmeden enflasyon düşmez! Bu kadar net! Bunlar enflasyonla değil, halkla, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle, muhalif medyayla mücadele eden bir AKP-MHP zihniyeti var.

Bugün biliyorsunuz sosyal medyaya sansür yasasını mecliste görüşmeye açacaklar. Meclis açılır açılmaz ilk işleri yasakçılık oldu! İşte bunların çözümü budur; yasaklardır, sansürdür, engellemedir, inkardır. Ekonomik kriz tweetlerini yasaklayınca enflasyonu da düşürmüş olacaklarını sanıyorlar. Kafaları böyle çalışıyor. Halkın yaşadığı zulmü halktan gizleyeceklerini sanıyorlar! Esnaf bitmiş tükenmiş! Emekli, asgari ücretli aç yatıyor. Çocuklar okula aç gidiyor ve çocuklar yatağa aç giriyorlar. Çiftçi traktörüne kadar hacizli. Milyonlarca insan borç batağında. Ülkenin üçte ikisi yoksulluk, dörtte biri açlık sınırının altında. Kiralar, faturalar ödenemez durumda. Her gece ansızın getirilen zamlarla vatandaşın ümüğüne çökmeye devam ediyorlar.

Sarayın günlük 10 milyon lira olan israfını 85 milyona ödetmeye devam ediyorlar.  Kalkmışlar bir de hiç utanmadan, sıkılmadan biz çözeriz diyorlar. Hadi oradan! Siz bu masalı ancak kendi çevrenize anlatabilirsiniz, kendi yandaşlarınıza yutturabilirsiniz. Türkiye halkları artık sizin yalanlarınıza kanmıyor, seçimleri ve sandıkları bekliyor. Sandıklarda AKP ve MHP bloğuna iyi bir ders verilecek.

‘Dibi görme sırası artık iktidardadır!’

Liradan sıfırı attık diye sık sık övünüyor ekonomist genel başkanları olan Recep Tayip Erdoğan. Ortada TL diye bir şey kalmamış, eriyen ve bitmiş bir TL ile karşı karşıyayız.  Sıfır atmaktan bahsediyor! Doğrudur, önce sıfırı attılar, sonra da geriye kalanı sıfırladılar! Nasıl olsa sıfırlama bunların işidir. Her şeyi sıfırlayarak çözeceklerini sanıyorlar. Ben buradan vicdanı ve adalet duygusu olan herkese seslenmek istiyorum. Size, yoksulluğun, sefaletin dibini yaşatan bu iktidara sizin de sandıkta dibi yaşatmanız gereken yeni bir sürece giriyoruz. Bu artık kaçınılmazdır. Dibi görme sırası artık iktidardadır! Enflasyonu da kuru da düşürmenin yolu, önce bunları seçimde iktidardan göndermek, sonra da kalıcı bir demokrasi, hukuk ve sosyal adalet düzenini hep birlikte inşa etmektir.

Bugün borç batağındaki milyonlar asla unutmasın! Sizler borçlu değil, alacaklısınız. Bu iktidar düzeninden alacaklısınız. Zamlar karşısında her gün eriyen ücretleriniz için alacaklısınız. Emeğinizin verilmeyen karşılığı için alacaklısınız. Yok edilen geleceğiniz, çalınan umutlarınız için alacaklısınız. Aç yattığınız geceler, işsiz umutsuz geçirdiğiniz günler için alacaklısınız. Şimdi bütün bunları söke söke hem de misliyle bu iktidardan almak için daha çok fazla mücadele etme zamanıdır. Kesinlikle bu düzen böyle gitmeyecek, böyle sürmeyecek. HDP ve kurduğumuz Emek ve Özgürlük İttifakı bunun en büyük güvencesidir. Bir kez daha ittifakımızı buradan selamlıyorum.

Bu suç, rant ve servet şebekesine karşı halkın hakkı olanı halka teslim etmekte kesinlikle kararlıyız. Hep beraber üretecek, hep beraber eşit bir şekilde adil paylaşımı sağlayacak ekonomik yaşamı kuracağız. Açlık ve yoksulluk sınırı olmayacak, servet sınırı olacak. Gece yatağa aç ve üşümüş bir şekilde girecek hiçbir yurttaşımızın olmadığı bir Türkiye olacak. Çokluk içinde yokluğu yaşatan bu harami düzeni sona erdirmekte kesinlikle kararlıyız. Tarihe ve halkımıza olan sözümüzdür. Bunu da başaracağız.

HDP olarak, yaz boyunca halkımızın yanında, alanlarda, sokaklarda, fabrikalarda, tarlada, iş sahalarında, köylerde yaşam mücadelesi veren her yerde her bir yurttaşlarımızın yanındaydık. Kobanî Kumpas Davasında hakikati savunmak için mahkeme salonlarındaydık. İnanın ki, arkadaşlarımız savunmalarıyla, hukuk, adalet, demokrasi ve barış mücadelesinin tarihini yazdılar, yazmaya devam ediyorlar.  Edirne’den Hakkâri’ye, Adana’dan Artvin’e, İzmir’den Manisa’dan Kars’a her yerdeydik her yerde olmaya devam edeceğiz. Yoksullukla boğuşan, emeğinin, alın terinin hakkını arayan, ekoloji mücadelesi veren, zulme uğrayan, hakları gasp edilen, onur mücadelesi veren herkesle yan yana geldik yaz boyunca.

‘Adil, eşit ve demokratik bir ülke için’

Diyarbakır ve İstanbul’da yüz binlerle beraber iki büyük miting gerçekleştirdik. Gittiğimiz köylerden, misafiri olduğumuz evlerden, tarladaki çiftçilerden, emekçilerden, sanayilerde çalışan işçilere, pazarlardaki yurttaşlara kadar halkımızdan aldığımız ve buraya taşıdığımız söz; ‘adil, eşit ve demokratik bir ülke için değişim’ sözüdür. Biz bu sözü yaz boyunca her bir yurttaşımıza gittiğimiz her yerde verdik buradan da veriyoruz. Çünkü HDP, ülkenin dört bir yanından dalga dalga yükselen itirazların, artık yeter haykırışlarının, değişim taleplerinin ortak gücü olmaya kararlıdır. İşte bu nedenle Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturduk. 24 Eylül’de İstanbul’da düzenlediğimiz lansmanla deklarasyonumuzu kamuoyuyla paylaştık.

Emek Özgürlük İttifakı, iki ittifak arasında sıkıştırılmak istenen halkımıza üçüncü bir yol açmıştır. Bu yol ülkenin demokratik geleceğine doğru açılan umut yoludur. İttifakımız özgürlük, demokrasi, adalet, barış, birlikte yaşam iddialarımızı ‘birlikte kazanacağız’ diyerek hayata geçirmeyi başarmıştır. İttifakımız, bunun için; özgürlüklerden, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünden, adaletten, emekçilerin hak ve kazanımlarından, doğa ve ekoloji haklarından, kadınların eşitlik taleplerinden, gençlerin gelecek rüyalarından, Alevilerin inanç özgürlüğünden yana bir seçeneğin oluşturulması için kollarını sıvamış durumdadır. Yola çıkmıştır.

HDP’nin bir diğer ittifakı ise, Kürdistani partilerle olan ittifaktır. En geniş Kürdistani ittifakı oluşturmak için çalışıyoruz. Bunu da yakın zamanda kamuoyuna müjdeleyeceğiz. Umutlu ve mutlu bir ülke yaratacağımıza, karşımızdaki baskıcı, faşizan rejimden kurtulacağımıza yürekten inanıyoruz. Bunun için mahalle mahalle, sokak sokak çalışacağız, itirazı ve sözü olan herkesle ortak seste buluşacağız. Şunun özellikle bilinmesini isterim. İttifakımız, sürekli genişleme ve büyüme hedefini önüne koymuştur. O yüzden her yeni katılımlarla kendisini sürekli büyütecektir.

‘Yeni bir dönemin başlatılmasında ve demokratik bir ülkenin inşasında da gerçek güç, anahtar güç yine bizler olacağız’

Değişim isteyen tüm kesimlerin, kurumların, partilerin ve bireylerin kapısını çalmaya, davetimizi büyütmeye devam edeceğiz. 8 Martların, Newrozların, 1 Mayısların mücadele birliğini daha da büyüteceğimize bir kez daha söz veriyoruz. Çözüm de biziz, çözüm gücü de biziz, bizleriz. Meydanları faşizme bırakmadık. Demokrasi ve barış umutlarını dimdik ayakta tuttuk, tutmaya devam edeceğiz. Yeni bir dönemin başlatılmasında ve demokratik bir ülkenin inşasında da gerçek güç, anahtar güç yine bizler olacağız. Değişim isteyen herkesi HDP’de ve mücadele ittifakımızda buluşmaya, demokrasi yürüyüşümüzü büyütmeye çağırıyorum.

Sevgili Gençler, size özellikle seslenmek istiyorum: Kilitleri kıracak anahtar güç sizlersiniz. Sizin özgür iradenizdir. Evet, bu ülkede 13 milyon genç var ve sizin varlığınızın kendisi zaten büyük bir güçtür. Toplumun umudu sizsiniz, sizlersiniz. Sizin itirazınız, mücadeleniz bizim mücadele dinamiğimiz, bizim umudumuz ve bizim rehberimizdir. Sizlerle başaracağız! Sizlerle değiştireceğiz ve yeniyi sizlerle birlikte mutlaka kuracağız. Sizlerin yanındayız.

Saçının teliyle dünyayı titreten sevgili kadınlar. En büyük güç bizleriz! Tek adamlar değil, biz kadınlar kazanacağız! Hak ettiğimiz özgürlüğü de eşit yaşamı da birlikte kuracağız. Jîna Amini için büyüyen kadın direnişleri değişimin ayak sesleridir. Bu direniş tüm kadın mücadeleleri için bir ilham kaynağı olmuştur. Buradan direnişteki bütün kadınları selamlıyorum, onlara özel selamlarımı gönderiyorum. Kadınlar olarak 2023’ü kesinlikle bizler belirleyeceğiz. Bizim onay vermediğimiz hiçbir düzen bu ülkede asla başaramayacaktır. Biz kadınlar başaracağız. Jin Jiyan Azadî sloganını tüm dünyada dalgalandıracağız.

Değerli emekçiler, alın terinizle, emeğinizle dünyayı var eden sizlersiniz. Bu sömürü çarkını kırmak sizin elinizdedir. Sizin gücünüz, değişimin, demokratik eşit bir geleceğin gücü ve anahtarıdır. Emeğin yönettiği bir ülkeyi birlikte başaracağız. Her dilden, inançtan, kimlikten halklarımız Farklılıklarımız ve çokluğumuz büyük bir birlikteliği ve gücü oluşturmaktadır. Bu gücümüzle, tekçiliği ve tekleştirmeyi bu topraklardan mutlaka silip atacağız. Eşit yurttaşlığı özgür yaşamın teminatı yapacağız.

Değerli halkımız, bin bir fedakârlıkla, ağır bedeller ödeyerek bu onurlu mücadeleyi bugünlere getirdiniz. Baş eğmediniz! Biat etmeniz! Diz çökmediniz! İradenizi asla teslim etmediniz. Bir milim geri adım atmadınız. Şimdi artık büyük kazanma zamanıdır. Kürt halkının güçlü iradesiyle bu topraklarda güçlü demokrasinin de onurlu barışın da, gerçek adaletin de dönemini başlatacağımız günler yakındır. Haziranlar yakındır. Zafer yakındır. Yolunuz ve yolumuz açık olsun! Hızır hepimizin yardımcısı olsun.”

Paylaşın

Pervin Buldan: HDP’yi Kapısına Kilit Vurup Kapatamazlar

Kapatma davasına ilişkin değerlendirmede bulunan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Bu ülkede savaşı istemeyen, savaşa karşı çıkan milyonlarca insan var. Ve bu milyonlar ülkeye barışın, adaletin, demokrasinin gelmesi için mücadele ediyorlar. Onların ise yaptıkları tek şey tutuklamak, HDP’yi hedef haline getirmek, HDP ve Kürtlere saldırmaktır. Başka yaptıkları hiçbir şey yok.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, “Bugün cezaevleri binlerce HDPli ile dolmuş taşıyor. Cezaevleri hasta tutsaklarla dolmuş taşıyor. Cezası bitenler bile serbest bırakılmıyor. Tam bir rehine siyaseti. Bu siyasetle HDP’yi bitiririz, yok ederiz sanıyorlar.” dedi ve ekledi:

“Oysa bilmiyorlar ki HDP ülkenin her yerinde ve ülkenin her yerinde yaşayan insanların yüreğinde, beyninde yaşayan ve asla silinmeyecek bitmeyecek bir parti haline gelmiş. HDP dört duvar arasına sığmayacak kadar büyük bir partidir. HDP kapısına kilit vurularak kapatılacak bir parti değildir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan Adıyaman’daki halk buluşmasında konuştu. “Emek ve Özgürlük İttifakını daha da büyüteceğiz” diyen Buldan özetle şunları söyledi:

“İki gün önce, İstanbul’da Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurulduğu gün büyük bir coşkuyu ve heyecanı yaşadık. O sinerji Türkiye’nin her yerine moral verdi, güç verdi, vermeye devam edecek. Onunla sınırlı kalmayacağız.

İki gün önce deklare edilen Emek ve Özgürlük İttifakı sadece 6 parti ile sınırlı kalmayacak. Bu ülkede ötekileştirilen, yok sayılan, inkar edilen; inancından, kimliğinden, dilinden dolayı inkar edilen kim varsa onun ayağına gideceğiz, onlarla birlikte olacağız ve onları da bu birlikteliğe mutlaka dahil edeceğiz. Çünkü halkın AKP’den kurtuluşu bu anlamda büyümekten, genişlemekten geçiyor.

Sadece Türkiye’deki sol ve sosyalist güçlerle değil Kürtlerle de büyük bir Kürdistanı ittifakı en kısa zamanda kuracağız ve gerçekleştireceğiz. Ekim ayı programımızda Kürdistani partilerle ve Kürt çevrelerle yapacağımız buluşmalar genişlemenin ve büyümenin bir parçası olarak ele alınacak. Kanaat önderlerimiz ve yöre derneklerimizle, Kürdistani partilerle bu ülkede başka bir ittifakın da olduğunu göstereceğiz.

“HDP’yi kapısına kilit vurup kapatamazlar”

Bu ülkede savaşı istemeyen, savaşa karşı çıkan milyonlarca insan var. Ve bu milyonlar ülkeye barışın, adaletin, demokrasinin gelmesi için mücadele ediyorlar. Onların ise yaptıkları tek şey tutuklamak, HDP’yi hedef haline getirmek, HDP ve Kürtlere saldırmaktır. Başka yaptıkları hiçbir şey yok.

Bugün cezaevleri binlerce HDPli ile dolmuş taşıyor. Cezaevleri hasta tutsaklarla dolmuş taşıyor. Cezası bitenler bile serbest bırakılmıyor. Tam bir rehine siyaseti. Bu siyasetle HDP’yi bitiririz, yok ederiz sanıyorlar.

Oysa bilmiyorlar ki HDP ülkenin her yerinde ve ülkenin her yerinde yaşayan insanların yüreğinde, beyninde yaşayan ve asla silinmeyecek bitmeyecek bir parti haline gelmiş. HDP dört duvar arasına sığmayacak kadar büyük bir partidir. HDP kapısına kilit vurularak kapatılacak bir parti değildir.”

Paylaşın

Pervin Buldan: Hiç Kimse HDP Üzerinden Siyaset Yapmasın

Pervin Buldan, HDP Kadın Meclisi açılış konuşmasında, “Cumhur İttifakı da bilsin Millet İttifakı da. Hiç kimse HDP üzerinden siyaset yapmasın. HDP’yi siyasi malzeme haline getirmesin. Herkes haddini bilsin. HDP’yi ağzına alırken bin kere düşünsün” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuşmasının devamında, “Açıkça ifade etmek gerekirse sistemin yüzyıllık hatalarıyla, tarihsel inkârla yüzleşme cesareti gösteremeyen, demokratik muhalefetin tamamıyla ortaklaşma cesareti ve iradesi göstermeyen hiçbir anlayış, çözüm gücü olamaz! Gelecek vaat edemez! Bizler kadınlar olarak, HDP olarak eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir geleceğin kurucu gücüyüz” ifadelerini kullandı.

Pervin Buldan, konuşmasını, “Bizler var olanın temsil gücüyüz. İnkâr, ötekileştirme ve dışlama üzerine kurulu olan anlayışların tamamını buradan bir kez daha reddettiğimiz özellikle ifade etmek isterim. Bizler bahsettiğim insanlığın evrensel değerlerine bağlı demokrasi ve emek güçleri ile Emek ve Özgürlük İttifakımızı kamuoyuna deklare ettik, biliyorsunuz” cümleleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi yeni dönem politik mücadele hattına ilişkin Genel Merkez binasında bir araya geldi. Toplantının açılış konuşmasını HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan yaptı. Buldan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Kadın siyasetçilerden, kadın belediye eş başkanlarımıza, kadın mücadelesi emektarlarından kadın sanatçılara, emekçilere kadar her kesimden kadına saldırıyı bir görev olarak önlerine koydular.

Şu çok iyi bilinmelidir ki; kişiler farklı olsa bile hedef aynıdır. Kadının özgür iradesi ve demokratik mücadelesidir. Özellikle kadın vekilimiz Semra Güzel’i işkence uygulamaları ile gözaltına almaları ve vekilimize boyun eğdirmeye çalışmaları kadın kimliğine boyun eğdirme çabasıdır. Kürt’e boyun eğdirme çabasıdır! Demokratik siyasete boyun eğdirme çabasıdır!

Buradan kendilerine bir kez de ben ifade edeyim. Semra Güzel halkımızın ve kadınların iradesidir. O iradeye boyun eğdirmek hiç kimsenin hele ki, gırtlağına kadar suça bulaşmış olanların hiç harcı değildir, olamaz da! Boyun eğdirmeye çalıştıkları kadınlar alnı ak, başı dik bir şekilde yürümeye devam edecektir. Buradan bir kez daha Semra Güzel arkadaşımıza Kadın Meclisimiz adına sevgi ve saygılarımızı gönderiyoruz.

Yine Kürt kadınlarına karşı devletin gücüne dayanarak suç işlenmeye devam edilmektedir. Geçtiğimiz ay Şırnak’ta, Firdevs Babat devletin silahıyla katledilmiştir. Bu olay istisna bir olay değildir. Kürt kadınlara karşı benzeri durumlar sıklıkla yaşanmaktadır. Elbette HDP olarak olayın takipçisiyiz.

Hangi güce yaslanıyor olursa olsun hiçbir kadın katilinin cezasız kalmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Ne Aysel Tuğluk’un ne de ağır hastalığı olan hiçbir tutsağın cezaevlerinde ölüme terk edilmesine karşı sessiz kalmayacağız, yaşam siyaseti için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.

Sevgili Figen Yüksekdağ’ın yasaklanan “Yıkılacak Duvarlar” kitabını elden ele dolaştırıp bütün kadınlara ulaştıracağımıza söz veriyoruz.

Seçim Süreci: Üstesinden gelmeye, durdurmaya çalıştıkları şey adalettir, hukuktur, demokratik çözüm siyasetidir, kadın mücadelesidir.

Seçimlere giderken ellerinde topluma vaat edebilecekleri tek bir çözüm projesi olmadığı için seçim hazırlıklarını başka türlü yapmaya çalıştıklarının farkındayız.

Seçim hazırlıkları daha çok korku, baskı ve kaostur. Kadın kazanımlarına, Kürtlere, demokrasi ve emek güçlerine saldırmak, komşu ülkelere tehditler savurup savaş fırsatı kollamak bu iktidarın bir seçim kampanyası haline gelmiştir. Tutsaklara uyguladığı işkence, hak gaspı, tehdit bu iktidarın seçim beyannamesidir, topluma vaadidir.

“Hiç kimse HDP üzerinden siyaset yapmasın, herkes haddini bilsin”

Bu çürümüş bozuk düzeni değiştirecek esaslı güç kadınların gücüdür. Kadının eşitlikçi demokratik bilinci toplumu da siyaseti de dönüştürecek dinamizme ve etkinliğe sahiptir.

Bu nedenle kadın mücadelesi önemlidir, kadın örgütlülüğü esastır. Özellikle Kadın Meclisimizin bu mecrada yürüttüğü çalışmalar son derece kıymetlidir.

Önümüzdeki seçimler için siyaset alanında tartışmalar yürütülüyor ve bazı hesaplar yapılıyor. Buradan çok net olarak şunu söylemek isterim.

Kadınların dâhil olmadığı hiçbir hesap tutmaz, tutmayacaktır. Kadın mücadelesini büyütmek üzerine kurulu olan ve bir kadın partisi olan HDP fikriyatıyla bu konuda açık tutum aldığımızı herkes bilsin.

Cumhur İttifakı da bilsin Millet İttifakı da. Hiç kimse HDP üzerinden siyaset yapmasın. HDP’yi siyasi malzeme haline getirmesin. Herkes haddini bilsin. HDP’yi ağzına alırken bin kere düşünsün.

Açıkça ifade etmek gerekirse sistemin yüzyıllık hatalarıyla, tarihsel inkârla yüzleşme cesareti gösteremeyen, demokratik muhalefetin tamamıyla ortaklaşma cesareti ve iradesi göstermeyen hiçbir anlayış, çözüm gücü olamaz! Gelecek vaat edemez! Bizler kadınlar olarak, HDP olarak eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir geleceğin kurucu gücüyüz.

Bizler var olanın temsil gücüyüz. İnkâr, ötekileştirme ve dışlama üzerine kurulu olan anlayışların tamamını buradan bir kez daha reddettiğimiz özellikle ifade etmek isterim. Bizler bahsettiğim insanlığın evrensel değerlerine bağlı demokrasi ve emek güçleri ile Emek ve Özgürlük İttifakımızı kamuoyuna deklare ettik, biliyorsunuz.”

Paylaşın

Pervin Buldan: Gücünüz HDP’yi Bitirmeye Yetmez

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde vatandaşlara seslenen HDP Eş Genel Başkanı Buldan, konuşmasında, “Ülke krizlerle, beşli çetelere verilen ihaleler ile yönetiliyor. Yoksulun, işçinin cebinden alıp zengine dağıtan, beşli çeteye, yandaşlarına dağıtan, kendi koltuğu dışında bir şey düşünmeyen bu iktidarın gitme zamanı gelmiştir. Onlar da bu durumu görüyor ve biliyorlar” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuşmasının devamında, “Bunun için de halkın yüzüne bakacak yüzleri yok. Onlar bizim gibi sokak sokak, meydan meydan dolaşmıyorlar. Onlar bizimle kumpas davaları, ellerinde tuttukları medya ve yargı sopası ile kirlimize etmeye çalışıyorlar. Size buradan sesleniyoruz; sizin gücünüz HDP’yi bitirmeye yetmez, işte HDP burada. HDP gittiği her yerde aynı sempati ve ilgiyle karşılanıyor. Çünkü HDP’nin Türkiye toplumunun yanında ayrı bir yeri var” ifadelerini kullandı.

Pervin Buldan, konuşmasını, “Şuan siyaset yaptığımız her alana saldırı yapılıyor. Mecliste dokunulmazlık fezlekeleri hazırlanıyor. Daha geçen gün Çakıcı’nın avukatı mecliste milletvekilimiz Garo Paylan’a yönelik bir kaos planına devreye sokacağını anlattı. Hatta Meclis içerisinde yapacağını anlattı. Bunu söylemesine rağmen Meclis başkanından, Adalet Bakanı’ndan ses yok. Çünkü bu ülkeyi karanlık odaklara, çetelere teslim ettiler. Halkımız bu suikastlar asla izin vermeyecektir” cümleleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde  esnafla buluştu. Ziyaretin ardından Buldan, Özgürlük Meydanı’nda vatandaşlara seslendi.  Yolsuzluk, kriz ve sefaletle ilgili değerlendirmeler yapan Buldan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Bugün HDP’yi HDP yapan siz değerli halkımızsınız. İyi ki varsınız. Bugün Hakkari’de olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum. Çünkü ben Hakkari’nin topraklarında doğdum ve büyüdüm. Ben sizin evladınızım. Ben Hakkariliyim ve Hakkarili olmaktan gurur duyuyorum.

Türkiye’nin her bir tarafını halkımızla buluşmak üzere karış karış geziyoruz. Kongremizden sonra teşekkür ziyaretleri için her yeri dolaşıyoruz. Dün Ege Manisa’daydık, bugün Hakkari Serhat’tayız. Yarın Kars’ta olacağız, öbür gün Şırnak’ta. Ve daha sonra Türkiye’nin her tarafını gezmeye devam edeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkenin umudu HDP’dir. Sizler Ankara’ya gelerek ve kongremize katılarak bizlere büyük güç ve moral verdiniz. Şimdi de biz sizlere teşekkür etmek için yanınızdayız.

Sandıklarda öyle bir fark atacağız ki!

Bugün bu ülkenin sorunlarının, krizlerinin nedeni bu ülkeyi yöneten AKP-MHP ittifakıdır. Seçimlere az kaldı. Biz onları sandıkta göndereceğiz. Biz alnımızın akı, halkımızın gücü ve kararlılığıyla sandıklarda öyle bir fark atacağız ki onlar bile gördüklerine şaşıracaklar. Kazanacağız, çünkü bu ülkeyi artık bu şekilde yönetmelerine izin vermeyeceğiz. Her gün bu ülkeyi yoksulluk, açlık ve krizlerle terbiye etmeye çalışan iktidara ders verme zamanı gelmiştir. Bu ülkedeki bütün sorunların kaynağında AKP’nin yönetim anlayışı var. AKP’nin bu ülkeyi yönetemediğini herkes biliyor.

İktidarın gitme zamanı gelmiştir 

Bu ülke 5’li çetelere verilen ihaleler ile yönetiliyor. İşçinin, yoksulun, esnafın cebinden alıp zengine ve yandaşına dağıtan, kendi iktidarı dışında ülkeyi ve halkları düşünmeyen, bu açlığı ve sefaleti görmeyen iktidarın gitme zamanı gelmiştir. Onlar da bunun farkındalar. Artık gitmelerinin zamanının geldiğini görüyorlar. Halkın yüzüne bakacak yüzleri yok. Meydanlara çıkamıyor, il il dolaşamıyorlar. Halk buluşmaları gerçekleştiremiyorlar. Onlar sadece ellerinde tuttukları medyayla, yargıyla, bunun gücüyle bizi yıpratmaya çalışıyorlar. Her gün yargı sopasını bizim üzerimizde tutarak HDP’yi siyaset arenasının dışına itmeye çalışıyorlar. Kolay mı, var mı gücünüz? İşte, gelin görün. HDP gittiği her yerde aynı teveccühle, ilgiyle, sempatiyle karşılanıyor.

Suikast planı ortaya çıktı, yargıdan ses yok

HDP’nin artık Türkiye halklarının gözünde ayrı bir yeri var. Herkes HDP’yi bitmeye ve yok etmeye çalıştıklarını görüyor. Cezaevleri HDP’lilerle dolu. Cezaevleri hasta tutuklularla dolu. Bugün partimizin siyaset yaptığı her yere bir saldırı düzenleniyor. Meclis’te milletvekillerimiz hakkında fezleke hazırlanıyor. Meclis’te Çakıcı’nın avukatı bir kaos planını devreye soktuklarını ilan etti. Bizim milletvekilimize, Garo Paylan’a bir suikast planladığını ve son anda gerçekleşmediğini, Meclis içinde bunu yapacaklarını itiraf etti. Ama yargıdan, AKP’den ses yok. Meclis Başkanından ses yok. Bu ülkeyi karanlık odaklara teslim ettiler, bu ülkeyi çetelere teslim ettiler. Artık yönetemediklerini hepimiz biliyoruz. Bu krizlerin, kaosların, suikastların gerçekleşmesine halkımız izin vermeyecektir.

Sandıklar NATO koridorlarına kurulmayacak

AKP seçimi kazanabilmek için NATO koridorlarında, Şam’da, Tahran’da kendine yandaş arıyor. Sanıyor ki sandıklar NATO koridorunda, Şam’da, Tahran’da kurulacak. Hayır, sandıklar Türkiye’de kurulacak.

Bu Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı, HDP düşmanlığı size mutlaka kaybettirecektir. Kürtler başta olmak üzere Türkiye halklarının gelecekte söz sahibi olmasının önüne hiçbir güç geçemeyecektir. Artık HDP söz sahibi olacak, yönetimde mutlaka yer alacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. HDP sorunların anahtarıdır. Bu anahtar halkımızın elindedir.

HDP olmadan hiçbir sorun çözülemez

HDP olmadan bu ülkede kimse bir denklem kuramayacaktır. Hiçbir sorun çözülemeyecektir. Kimsenin kuşkusu olmasın; bu ülkeye adaleti, barışı, demokrasiyi ve insan haklarını mutlaka getireceğiz. AKP bu ülkede barışın da demokrasinin de adaletin de hukukun da kırıntısını bile bırakmadı. Ancak halkımız en büyük dersi seçimlerde verecektir.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Bu Zulüm Bitecek, Bu İktidar Gidecek

Manisa’da konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “İktidardakiler bize sokağa çıkamayacağımızı söylediler. Ama gördüler Türkiye’nin her yerinde halkımızla dayanışmaya devam ediyoruz. Ta ki onları gönderene kadar” dedi.

Haber Merkezi / Hiç kimsenin karamsarlığa kapılmaması gerektiğin söyleyen Buldan, AKP ve MHP’yi gönderecek olan gücün HDP olduğunu ve iktidarın bunu bildiği için saldırıları artırdığını aktardı. Buldan, “Bu yüzden HDP’lilere saldırıyorlar, hasta tutukluları, serbest bırakmıyorlar. Bu politikalarla Türkiye toplumunu da rehin alıyorlar. Bu ülkede demokratik siyaseti savunanlar ilkelerinden taviz vermeyecek. Biz bu iktidarı gönderene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Önümüzde kumpas davaları çıkardılar. Kobanê ve HDP’yi kapatma davası AKP-MHP iktidarının kumpas davasıdır. Onlar sandılar bu kumpas davalarıyla HDP’yi kapatır önüne geçeriz. Ama yanıldılar işte halkımız işte HDP” diye konuştu.

AKP-MHP iktidarının halkları değil kendi iktidarlarını düşündüğünü dile getiren Buldan, her gün zam üstüne zam yapanların geleceği olmayan bir ülke yarattıklarını söyledi. Buldan, “El ele, omuz omuza vererek. Bütün  Türkiye toplumu kadını, genci, Türkü, Sünnisi, Kürdü ile farklı inanç ve kimliğiyle el ele vererek bu iktidarı, iktidardan götürmenin hesaplarını yapmak zorundayız. Başka alternatifimiz yok kazanmak zorundayız. tek alternatifimiz onları iktidardan göndermek olacak. Öyle bir farkla göndereceğiz ki onlar bile inanamayacak” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Manisa’nın Fevzi Çakmak Mahallesi Ahmet Kaya Parkı’nda halk buluştu. Buldan’a milletvekilleri, Filiz Kerestecioğlu, Ali Kenanoğlu ile Parti Meclis üyeleri de eşlik etti.

Burada bir konuşma yapan Pervin Buldan’ın açıklamaları şöyle;

“Bu bir miting değil, bu bir halk buluşması ama burayı mitinge çevirdiniz. Bu ülkeyi yönetenler HDP’nin her sokağa çıkışını, her meydana inişini, her halkla buluşmasını görmezden gelebilir ama biz her türlü engellemeye rağmen, her türlü yasaklamaya rağmen halkımızla buluşmaya, sizlerle bir araya gelmeye her koşulda ve şartta devam edeceğiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. HDP bugün Manisa’da ise yarın Amed’de, Hakkari’de olacak. HDP bugün Ege’de ise yarın Karadeniz’de olacak. HDP bugün Ege’de ise yarın Botan’da, Serhat’ta, Amed’de olacak. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. HDP sizlerle var, sizlerle daha da büyüyecek, daha da genişleyecek ve HDP artık bu ülkenin umudu, yarınları, bu ülkenin geleceği ve bu ülkede yeni bir yaşamı, adaleti, barışı, demokrasiyi tesis edene kadar yola devam edecek.

“Bu ülkede artık çözümün adı HDP’dir, HDP halkların umudu ve cesaretidir”

Bizler bu ülkede Kürtlere, Alevilere, kadınlara, gençlere zulmeden, Kürtleri yok sayan Alevilerin eşit yurttaşlık hakkını, talebini görmeyen, kadınların eşitlik talebini görmeyen ve duymayan iktidara karşı biz varız, buradayız ve çözüm biziz diyerek yollara çıktık. 3 Temmuz’da Ankara’da  büyük bir kongre gerçekleştirdik. Biz kongremizi yapmadan önce bu ülkenin Cumhurbaşkanı HDP için “artık mecalleri kalmadı, artık sokağa çıkamıyorlar, meydanlara inemiyorlar’ demişti. Ama kongremizde de gördükleri gibi sadece yurt içinden değil yurtdışından gelen konuklarla birlikte halkımızın desteği ile büyük bir kongre gerçekleştirdik ve taleplerimizi ifade ettik. HDP bu ülkeye barışı, demokrasiyi, adaleti getirecek, insan haklarını getirecek, dedik. Bunun için de şöyle bir söz kurduk; çözüm biziz dedik. Bu ülkede artık çözümün adı HDP’dir. Çünkü HDP bu ülkenin umudu ve cesaretidir.

“Bizimle siyaseten baş edemeyenler kumpas davalarını önümüze çıkarıyorlar”

Biz bunu yaptığımız için, halkımızla her yerde buluştuğumuz, bu ülkenin halklarına, Türkiye toplumuna adalet sözü verdiğimiz için, barış, demokrasi sözü verdiğimiz için her gün iktidarın hedefindeyiz. Bizimle sandıklarda baş edemeyenler, siyaseten baş edemeyenler, önümüze kumpas davalarıyla çıkıyorlar, saldırılarla, hakaretlerle çıkıyorlar. Her gün siyasi soykırım operasyonları ile il ve ilçe örgütlerimize yapılan saldırılarla, inkarla Kürt sorununu çözmeye çalışanlar bilsinler ki, Kürtler bu ülkede yüzyıllardır var olan ve bundan sonra var olacak olan bir halktır. Demokratik siyaseti savunan, bu ülkede yaşayan tüm kesimlerin, inançların, farklı mezheplerin, farklı dinlerin ve dillerin sorunlarını kendi sorunu gibi gündemine alan HDP’ye her gün kumpas davaları açıyorlar.

“Geçmişte bütün kumpas davalarıyla baş ettik, bu kumpaslara karşı zafer kazandık”

Şimdi karşımızda HDP kapatma davası var, aynı zamanda Kobanî Kumpas Davası var. Yine siyasi soykırım davaları var. Bu davalarla zannediyorlar ki biz HDP’yi bitiririz. Ama şunu bilsinler ki, HDP geçmişte de şimdi de gelecekte de bu tür davalarla baş etmesini bilmiş, siyasi soykırım davasını püskürtmüş, bu davalar karşısında zafer elde etmiş ve hiçbir zaman kimsenin önünde diz çökmemiş, boyun eğmemiş ve biat etmemiştir. Bundan sonra da diz çökmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz, biat etmeyeceğiz.

“Herkese zulmeden bu iktidarı göndermek için buluşuyoruz, çoğalıyoruz”

Bu ülkenin sorunları var tabi ki. Bu ülkenin sorunlarını çözmek istemeyen bir iktidar var. Bu iktidar sadece ve sadece kendi geleceğini, koltuğunu, iktidarını devam ettirmek için bu ülkede açlığı, sefaleti, yoksulluğu, haksızlığı, zulmü önüne bir siyaset ve konsept olarak koydu. Bu ülkede artık AKP ve MHP iktidarının zulmünü yaşamayan, haksızlığına maruz kalmayan tek bir insan bile kalmadı. Bu ülkede derelerimizi, ormanlarımızı, bütün alanları talan eden, imara açan, kendi 5’li çetesine peşkeş bir iktidar var. Aramızda çevreciler var, kadınlar var, gençler var, aramızda Kürtler var, muhafazakar kesimler var.

Herkesin bu ülkede bu iktidardan mutlaka ama mutlaka çektiği bir şey var. Bu iktidar bu ülkede her bir ferde, her bir vatandaşa ayrı ayrı zulüm ederken onların derdini kendine dert etmezken her gün bu zulümlerin üzerine yeni yeni zulümler eklerken, bu ülkenin halkları bu iktidarı göndermenin hesaplarını yapıyor. İşte biz bugün bunun için buradayız. Bu iktidarı hep birlikte göndermek için Türk’üyle, Kürd’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, kadınıyla, genciyle hep beraber 7’den 70’e seçim sabahına kadar durmadan çalışacağımızı, bu iktidarı bu seçimlerde mutlaka göndereceğimizi herkes bilsin.

“Bütün halkımıza sözümüzdür bu zulüm bitecek, bu iktidar gidecek”

Size söz veriyoruz sevgili halkımız; göndereceğiz, göndereceğiz, göndereceğiz. Bu zulüm bitecek. Bu ülke rahat bir nefes alacak, bu ülke baskılardan kurtulacak. Kadınlar eşit bir yaşamın inşasını gerçekleştirecek. Eşit vatandaş olarak bu ülkede yaşamayı bizimle birlikte mutlaka başaracak. Bu ülkede Aleviler eşit yurttaşlık hakkını mutlaka elde edecek. Bu ülkede Kürtler kendi anadilinde eğitim hakkı başta olmak üzere kimliğini, dilini, kültürünü özgürce kullanacak. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

“Kürt sorununu inkarla, tecritle çözemezsiniz, çözüm müzakere ve diyalogdadır”

Bu ülkenin büyük bir sorunu var. Bu sorun elbette Kürt sorunudur. Kürt sorununu çözmek için Kürtleri inkar etmek, dillerini yasaklamak, demokratik siyasetin dışına atmak için bu iktidar her türlü oyunu oynuyor. Kürt sorunu Kürtleri inkar ederek çözülmez, Kürtlere düşmanlık ederek çözülmez. Kürt sorunu bugün ülkenin en büyük sorunu ise mutlaka ama mutlaka diyalog ve müzakere süreciyle, konuşarak, müzakere edilerek çözülmek zorundadır. Siz bu sorunu görmezden gelirseniz bu sorun yok olmuyor.

Bu sorunu çözmek istemezseniz bu sorun yok olmuyor. Bu sorun var ve devasa bir sorun haline geldi. Bu sorunu çözmek yerine siz eğer İmralı cezaevinde sayın Öcalan’a tecrit uygularsanız bu sorunun çözümü mümkün olmaz. Biz geçmişte devam eden bir barış ve müzakere sürecinde 3 yıl içinde barışın ne kadar kıymetli olduğunu, demokrasinin, diyalog ve müzakerenin ne kadar anlamlı ve başarılı olduğunu gördük. O 3 yıllık süreç içinde hiçbir annenin gözyaşı dökmediğine, hiçbir gencimizin yaşamını yitirmediğine hep birlikte tanıklık ettik. İşte böylesi onurlu ve önemli bir süreçten sonra siz bu sorunu inkarla, tecritten görmezden gelemezsiniz.

“HDP meydanlardır, Karadeniz’dedir, Ege’dedir, Amed’de ve Serhat’tadır”

O yüzden diyoruz ki HDP Kürt sorunun çözümünde de Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talebinde de kadınların eşit yaşam talebinde de gençlerin geleceğinde de bütün kimliklerin inançların, dillerin yaşam bulması için HDP önemli bir aktördür. Bu aktörü kapatma davasıyla korkutmaya çalışanlar şunu bilsinler ki siz HDP’yi sadece bir binadan ibaret görebilirsiniz.

Ama HDP buradadır, alanlardır, meydanlardadır, bu ülkenin her yerindedir. HDP Karadeniz’de deresi ve suyu talan edilen insanların yanındadır, HDP Ege’de ormanları yanan vatandaşların yanındadır. HDP Amed’de Botan’da Serhat’ta dili yok sayılan, inkar edilen Kürtlerin yanındadır. HDP her gün Cemevlerine saldırı yapılan Alevi yurttaşların yanındadır. Her gün sokaklarda katledilen, tecavüze uğrayan, tacize maruz kalan kadınların yanındadır ve yanında olmaya devam edecektir.

“Festivallerin yasaklanmasına karşı her yerde türkü söyleyin halay çekin”

Sevgili gençler size de bir sözüm var. Bu iktidar sizi bir oy deposu olarak görüyor. Z kuşağını önemsediğini ifade ediyor. Ama bunları söylerken sizin geleceğinizi çalıyorlar. KPSS sorularını çaldıkları gibi sizin geleceğinizle oynuyorlar. Buna asla müsaade etmeyeceğiz, izin vermeyeceğiz. Gençlerin geleceği bizim en önemli işlerimizdendir. Sizin yapmak istediğiniz festivallerinizi yasaklıyorlar. Bu yasaklara karşı sevgili gençler her yerde şarkılar söyleyin, türküler söyleyin her yerde halaylar çekin. Çünkü bu ülkeyi kurtaracak olan gençler ve kadınlardır.

“Hasta tutsakların tahliye edilmemesi insanlık ayıbıdır: Ant olsun ki sizi göndereceğiz”

Bu ülkede adaletsizlikler var. Cezaevlerinde insanlar ölümle pençeleşiyor. Hasta tutuklular her gün ölümle yüz yüze kalırken tek bir hasta tutuklunun bile tahliye edilmemesi, başta Aysel Tuğluk olmak üzere hasta tutsakların cezaevinde tutulması insanlık suçudur, insanlık ayıbıdır. Geçen gün bir tahliye gerçekleşti. Aysel Tuğluk’un hastalığını yaşayan biri. Çünkü bu Çevik Bir. Peki Çevik Bir’in hastalığı ile Aysel Tuğluk’un hastalığı arasında herhangi bir fark var mı? Hayır yok. İkisinin hastalığı aynı ancak ikisi arasında tek fark Aysel’in kadın ve Kürt olmasıdır.

İşte sizin Kürtlere de kadınlara da düşmanlığınız budur. Bunu her yerde ifşa edeceğiz. Her yerde sizin yüzünüze vuracağız. Bugün cezaevleri siyasi tutuklularla doludur. Siyaset yapan milletvekilleriyle belediye eşbaşkanlarıyla doludur. Bugün cezaevlerinde iki sefer cumhurbaşkanı adayı olan siyasetçiler vardır. Bunlarla birlikte günü dolmasına rağmen tahliye edilmeyen insanlarla doludur. Bu hukuksuzluğun, bu vicdansızlığın asla kabul edilir bir yanı yoktur. Biz biliyoruz ki bütün bunları HDP’ye ,Kürtlere, kadınlara olan düşmanlıklarından yapıyorlar. Ama ant olsun ki sizi bu iktidardan biz göndereceğiz.

“Seçime kadar durmadan ev ev, sokak sokak çalışacağız”

İşçiye de esnafa da tarlada çalışana da fabrikada çalışana da, geçim sıkıntısı, açlık yoksulluk çeken her bir insanımıza söz veriyoruz. Bugün AKP’ye oy veren insanlar da artık AKP’nin gitmesini istiyor. Çünkü onlar da biliyorlar ki AKP, bu ülkede artık umut olmaktan çıktı. Sadece ve sadece kendisini düşünen, bu ülkeyi bu kadar yoksullaştıran, insanları birbirine düşmanlaştıran tek parti AKP’dir. AKP bu yüzden artık siyasi miadını doldurdu. Bütün ittifaklarımızla beraber daha da büyüyecek ve genişleyecek olan ve seçim tarihinde Türkiye halklarının tamamını temsil edecek parti HDP’dir. Hepinize sözümüzdür değerli halkımız.

Bu ülkeye barışı getireceğiz, adaleti, demokrasiyi, insan haklarını getireceğiz. Geleceğini hep birlikte inşa edeceğiz. Ama şimdi çalışma zamanı. Her gün her bir insanımız tek bir kişiyi bile ikna etse seçimlere kadar milyonlar olur. AKP’yi iktidardan indirecek kadar gücümüz olur, sözümüz olur, başarımız olur, zaferimiz olur. Hepinize bir kez daha geldiğiniz için, katıldığınız için, bu güzel geceyi bizlere yaşattığınız, bu kararlı iradeyi gösterdiğiniz, bizlere moral verdiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Özellikle kadın arkadaşlarıma, barış annelerine gençlere ayrı ayrı sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Önünüzde sevgiyle, saygıyla eğiliyorum.”

Paylaşın

Buldan: Asla Diz Çökmeyiz, Biat Etmeyiz

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) “Çözüm Biziz, Savaşa ve Sömürüye Hayır” mitingi, Diyarbakır’ın ardından İstanbul’un Kartal ilçesinde düzenlendi. Saat 16.00 sıralarında miting alanına girişler başladı.

Binlerce kişi için Marmaray’ın Kartal istasyonundan başlayan bir güvenlik şeridi oluşturuldu. Birçok noktada polis, çok sayıda gözaltı aracı ve TOMA da hazır bekletildi.

Polisler, “Aysel Tuğluk serbest bırakılsın” pankartının miting alanına sokulmasını engellemeye çalıştı. HDP’liler ve polisler arasında gerginlik yaşandı.

HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü pankartın suç unsuru olmadığını ve asacaklarını söyledi. Polisin engelleme çabasına rağmen alana demans tanısı konulan ve Adli Tıp Kurumu (ATK) raporu nedeniyle tahliye edilmeyen Aysel Tuğluk’un fotoğrafları asıldı.

Birol: Onların büyük fotoğrafı 5’li çete

Miting, HDP İstanbul İl Başkanı Ferhat Encü’nün konuşmasıyla başladı. Encü’nün ardından İstanbul İl Eşbaşkanı İlknur Birol söz aldı. Birol, şöyle konuştu:

“Büyük fotoğrafı siz görmüyorsunuz diyorlar. Biz o fotoğrafa bakınca mafya babası görüyoruz, savaş baronlarını görüyoruz, tacizcileri ve tecavüzcüleri görüyoruz, kadın katillerini görüyoruz. 5’li çeteyi görüyoruz. Onların büyük fotoğrafı bu.

Kadınlar, gençler, Aleviler, Sünniler, Kürt halkı burada mı? Türkler burada mı? Devrimciler-sosyalistler burada mı? Evet. Bu fotoğraf ne diyor? Savaşa, sömürüye, tecrite hayır diyor. Ve diyor ki bu fotoğraf ‘Çözüm HDP'”

Çiçek: HDP umuttur umut dimdik ayakta

Daha sonra konuşan HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek ise, kitleyi selamlayarak konuşmasına başladı:

“Selam olsun yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle AKP iktidarında mecal bırakmayanlara. Selam olsun haremilerin saltanatını sallayan Şehr-i İstanbul’a. Savaşa, sömürüye hayır diyoruz. Yıllardır amasız fakatsız savaşa hayır dedik. Ve binbir bedel ödedik. Bugün birileri çıkmış HDP’yi ve ona gönül verenleri teröristlikle suçluyor.

AKP-MHP iktidarı yalanlar siyasetine devam ediyor ve diyor ki biz yerli ve milliyiz. Kendi halkını açlık sınırında tutanlar halkçı olabilir mi? Ukrayna-Rusya savaşında sözümona barış elçisi geçinenler Kürtlere coğrafyanın her yerinde savaş politikaları dayatıyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenlerden dost olabilir mi?

Tek talebi insanca yaşamak olan emekçilerin önüne polis barikatları koyan anlayıştan bu ülkeye iyilik gelir mi? Ormanlar yanıyor. Bunu dahi kriminalize etmeye çalışıyorlar. Yanan ormanların yerine otel dikenlerden dost olur mu? AKP-MHP iktidarı korsan bir iktidardır, bir kumpas iktidarıdır.

Siz kimsiniz diye soran olursa biz Edirne zindanında tutsak edilen Selahattin Demirtaş’ız, Kandıra’da Figen Yüksekdağ’ız, biz Kandıra’da hasta tutsak Aysel Tuğluk’uz. Biz Avrupa’da sürgündeki Hatip Dicle’yiz. Biz sürgünde yaşamak zorunda bırakılan Ertuğrul Kürkçü’yüz. İzmir’de Deniz Poyraz’ız. Amed’de yatan Tahir Elçi’yiz. Biz Ahmet Kaya’yız.”

Konuşmaların ardından sahneye Adalet Nöbetindeki anneler çıktı.

Buldan: Asla diz çökmeyiz, biat etmeyiz

Mitingin son konuşmasını HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, yaptı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik görüş yasağı ve HDP’nin kapatma davasına dikkat çeken Buldan, şunları söyledi:

“Bizimle sandıklarda baş edemeyenler HDP’yi kapatma davasıyla, kriminalize etme çabalarıyla saldırılarına devam ediyorlar. Biz sizinle başa çıkmayı biliriz. Sizin önünüzde asla diz çökmeyiz, size biat etmeyiz.

Bir gece ansızın girebiliriz diyorlar. Nereye girmek istiyorlar? Rojava’ya, Şengal’e, Mahmur’a. Onların zihniyetinde bu savaş konseptini devreye sokmak var. Türkiye halkları buna asla prim vermeyecek. Türkiye halkları savaş değil, barış istiyor, çözüm istiyor, diyalog istiyor. Kaybedeceklerini çok iyi biliyorlar.

“En büyük sorun Kürt sorunudur”

Bunlar çalıyorlar, çalıyorlar, çalıyorlar. Tüm bunları savaş çığırtkanlıklarını kapatmak için yaptıklarını biliyoruz. Bu ülkedeki en büyük sorun Kürt sorunudur. Bunu kimse inkâr edemez. Bu ülkede bir süreç yaşandı. Barış ve müzakere sürecinde Sayın Öcalan devredeydi.

Üç yıl devam eden bir süreçte herkes geleceğine umutlu bakıyordu. Hiç kimsenin kapısının önüne cenazeler gitmiyordu. Çünkü bir barış süreci vardı. Ancak bunlar barışı istemedikleri için, barıştan korktuları için bugün İmralı’da Sayın Öcalan’la hiçbir görüşme yapılamıyor. Bu bir insanlık suçudur.

Tecridin bir an önce son bulması çağrısını bir kez daha yeniliyoruz. Tecrit kilidi, bütün sorunları kilitlemiştir. Tecrit kalktığı andan itibaren bu ülkede herkes geleceğine umutla bakmaya bir kez daha devam edecektir.”

Miting, Grup Lawje konseri ardından sonlandırıldı.

Paylaşın