Birleşmiş Milletler: Ozon Deliği 43 Yıl İçinde Tamamen İyileşebilir

Güneş’ten gelen morötesi ışınlardan olan UV-B ve UV-C gibi zararlı ışınları tutan ozon tabakası, bu işlevi ile hayati bir öneme sahiptir. Birleşmiş Milletler’in (BM) yayınladı yeni bir rapora göre, Antarktika üzerindeki ozon tabakası yaklaşık 43 yıl içinde tamamen onaracak bir hızda iyileşiyor.

Bilim insanları 1970’lerin sonuna doğru, tabakada incelme olduğu yönünde kaygılar dile getirince bu alandaki çalışmalar hızlanmıştı.

Kutuplarda kimyasal tepkimenin daha etkili olması nedeniyle ozon tabakasını Antarktika’da inceleyen bilim insanları 1985 yılında ozon deliğini keşfetmişti.

Bu keşiften iki yıl sonra bir araya gelen devlet ve hükümet başkanları 1987’de “Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü”nü imzaladı.

Protokolle, ozon tabakasında incelmeye neden olan kloroflorokarbon (CFC) adlı kimyasalın kullanımı yasaklandı. Her dört yılda bir yapılan bilimsel değerlendirme sonucuna göre iyileşme “yavaş ama fark edilir” bir şekilde sürüyor.

Bilimsel değerlendirmenin eşbaşkanı Paul Newman, “Üst stratosferde ve ozon deliğinde durumun iyiye gittiğini görüyoruz.” dedi.

Amerikan Meteoroloji Derneği Kongresinde sunumu yapılan rapora göre ilerleme oldukça yavaş.

Rapora göre atmosferin 18 mil (30 kilometre) yüksekliğindeki küresel ortalama ozon miktarı 2040 yılına kadar 1980 öncesi seviyelere geri dönmeyecek.

Kuzey Kutbu’nda ise 2045 yılına kadar normale dönüş olmayacak.

Ozon tabakasının çok ince olduğu ve her yıl dev bir deliğin açıldığına işaret edilen raporda, “Antarktika’daki ozon deliği 2066 yılına kadar tam olarak giderilemeyecek” ifadesine yer verildi.

Bilim insanları, Montreal Protokolü’nü insanlık için en büyük ekolojik zaferlerden biri olarak nitelendiriyor.

Montreal Protokolü’nün tüm çevre sorunları için bir eylem modeli sunduğunu kaydeden Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, “Ozon eylemi, iklim için emsal teşkil ediyor. Ozon’u aşındıran kimyasalları aşamalı olarak ortadan kaldırmadaki başarımız bize fosil yakıtlardan uzaklaşmak, sera gazlarını azaltmak ve bu vesile ile sıcaklık artışını sınırlamak için acil olarak neler yapılabileceğini ve nelerin yapılması gerektiğini gösteriyor.” diye konuştu.

İyleşmeya dair belirtiler dört yıl önceki raporda da yer almış ancak henüz “hafif ve daha başlangıç düzeyinde” olduğu kaydedilmişti.

Newman, “İyileşme rakamları artık çok sağlamlaştı” ifadesini kullandı.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nde (NASA) şef yerbilimci olarak görev yapan Newman, ozonu kemiren iki ana kimyasalın atmosferde daha düşük seviyelerde olduğunu söyledi.

Rapora göre, klor seviyeleri 1993’ten bu yana yüzde 11,5 düşerken, ozon yemede daha etkili olan ancak havada daha düşük seviyelerde bulunan brom da (bromür) 1999’daki zirve noktasından bu yana yüzde 14,5 düştü.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı Direktörü Inger Andersen, durumun “her yıl 2 milyon insanı cilt kanserinden kurtardığını” aktardı.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

‘Devasa’ Ozon Deliği Keşfedildi

Dünya atmosferinin tropik bölge üzerindeki kısmının neredeyse tamamında, var olması beklenmeyen “devasa” bir ozon deliği tespit edildi. Gezegenin ozon tabakasında yıl boyunca var olan bir boşluğa yola açan delik, her yıl ilkbaharda açılan daha meşhur Antarktika ozon deliğinden 7 kat daha büyük.

Kanada’nın Ontario eyaletindeki Waterloo Üniversitesi’nden bilim insanı Profesör Çing-Bin Lu, araştırmasına göre deliğin 30 yıldan uzun süredir mevcut olduğunu ve dünya nüfusunun yarısının etkilenebileceği kadar büyük bir alanı kapladığını söyledi.

Profesör Lu, The Independent’a şunları söyledi: Sadece ilkbaharda görünen Antarktika ozon deliğinin aksine, tropikal ozon deliği 1980’lerden bu yana tüm mevsimlerde ortaya çıkıyor ve kabaca 7 kat daha büyük bir alan kaplıyor.

[Delik] yer seviyesindeki UV radyasyonunda artışlara, buna bağlı cilt kanseriyle katarakt risklerine, tropikal bölgelerde sağlık ve ekosistemler üzerindeki diğer olumsuz etkilere neden olabileceğinden küresel endişeye yol açabilir.

Profesör Lu, “ekvator bölgelerindeki ozon tükenme seviyelerinin orada bulunan büyük popülasyonları çoktan tehlikeye attığını ve bölgelere ulaşan UV radyasyonunun beklenenden çok daha fazla olduğunu gösteren ön raporların” mevcut olduğunu belirtti.

Lu, ozonun tükendiği muazzam alanın keşfinden bahsederken şunları söyledi: Bu büyük tropikal ozon deliğinin daha önce keşfedilmemiş olması kulağa inanılmaz geliyor. Ancak bu keşfin önünde işin doğasından kaynaklanan bazı zorluklar var

Birincisi, ana akım fotokimyasal teoriye göre tropikal bir ozon deliğinin var olması beklenmiyordu. İkincisi, mevsimsel olan ve esasen ilkbaharda ortaya çıkan Antarktik/Arktik ozon deliklerinin aksine, tropikal ozon deliği temelde mevsimler boyunca değişmiyor ve bu nedenle de orijinal gözlem verilerinde görünmüyor.

Araştırma, Antarktika’daki ozon deliğinde olduğu gibi, tropikal ozon deliğinin merkezindeki normal ozon değerinin yaklaşık yüzde 80 oranında tükendiğini ortaya koydu.

Yeni araştırma, ozonun nasıl tükendiğine ilişkin yaygın teorilerdeki farklılıklara da vurgu yapıyor. Geçmişte, kloroflorokarbonların (CFC) varlığı, ozonun tükenmesinin en büyük nedeni olarak kabul ediliyordu. CFC’leri yasaklayan 1987 Montreal Protokolü, kullanımda büyük azalma sağlamıştı.

Ancak küresel yasağa rağmen, en büyük, en derin ve en kalıcı ozon delikleri (Antarktika üzerindeki) 2000’lerin sonunda ve 2020-2021’de halen gözlemleniyordu. Profesör Lu, “Bu, tüm fotokimya-iklim modellerinde beklenmedik bir şeydi” dedi.

Uzaydan gelen kozmik ışınların atmosferdeki ozon miktarını azalttığı, kozmik ışına dayalı elektron reaksiyonu (CRE) olarak bilinen, ozon tükenmesine dair bir başka teori 20 yıl önce ilk kez Profesör Lu ve meslektaşlarınca ileri sürülmüştü.

Profesör Lu, gözlemlenen sonuçlar, hem Antarktika hem de tropikal ozon deliklerinin aynı fiziksel mekanizmadan kaynaklanması gerektiğine ve CRE mekanizmasının gözlemlenen verilerle mükemmel bir uyum sergilediğine güçlü biçimde işaret ediyor.

Şüphesiz ozonu tüketen başlıca gazlar CFC’ler fakat kozmik ışınlar hem kutupsal hem de tropikal ozon deliklerine yol açmada önemli bir tetikleyici rol oynuyor.

Araştırma, AIP Advances adlı bilimsel dergide yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın