Adnan Gerger kimdir?

5 Mart 1958’de Diyarbakır’ın Hani İlçesi’nde ailesinin yedi kardeşten dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelan Adnan Gerger’in Semra, Hülya, Rüya, Alptekin, Bora, İhsan adlarında 6 kardeşi daha vardır. Babası, ilkokul öğretmeni Kadri Gerger’dir. Annesi ise Necla Gerger’dir.

Haber Merkezi / Gerger, ilkokulu Diyarbakır’da, ortaokul ve lise öğrenimini babasının tayini nedeniyle gittikleri Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde tamamladı. Onu edebiyata teşvik eden babası oldu. İlk şiirleri Suruç’ta “Meşale” adlı yerel dergide yayımlandı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde başladığı yüksek öğrenimine, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı ve Fransız Filolojisi’nde devam etti.

Gazetecilik yaşamına 1980 yılında Ankara Hürriyet Gazetesi’nde başladı. Gazeteciliği Hürriyet, Milliyet, Sabah gazetelerinde HBB, Star TV, ATV, NTV televizyonlarında sürdürdü. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. Gazetecilik yaşamı boyunca 37 kez başta Radyo-Televizyon Gazeteciler Derneği olmak üzere değişik kurumlar tarafından verilen yılın gazetecisi ödülü aldı.

1990 yılında “Firar Öyküleri” adlı öykü kitabını yayımladı. Kitap, o dönemde en çok satan öykü kitabı unvanını aldı. Kum Edebiyat dergisinin yayımlanmasına öncülük etti. Şiirleri ve öyküleri Kum, Kül, Damar, Hürriyet Gösteri, Evrensel dergilerinde yayımlandı. “Iraktı O Gece” adlı öyküsü Aykırı Edebiyat Dergisi tarafından verilen Yılın Öyküsü ödülünü aldı. İlk romanı Faili Meçhul Öfke 2010 yılında yayımlandı. Bu roman ile roman dalında Yunus Nadi Armağanı’nı aldı. Gerger Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü sahibidir.

Eserleri; Firar Öyküleri, Dağların Ardı Kimin Yurdu, Seni Anlatabilmek Eskişehir, Korku Söylencesi, Çürüyen Ü, Şimdi Gözlerini Kapa, Yürürlükteki Yalanlar, 12 Eylül Sürgünleri, Faili Meçhul Öfke, Uğur Mumcu’yu Kim Öldürdü?, Firar Öyküleri, Bir Adı Cehennem.

Paylaşın

Adnan Azar kimdir?

1956 yılında Rize’ye bağlı Çayeli İlçesi’nde dünyaya gelen Adnan Azar, 10 Ocak 2014 tarihinde bir süredir tedavi gördüğü akciğer kanseri sebebiyle hayata veda etti. T.E.D. Kayseri Koleji’ni ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nü bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde bir süre Sosyal Bilimler okudu.

Haber Merkezi / TRT’de görev yaptığı dönemde Azar,  sinema filmi ve bazı TV dizilerinin yönetmenliğini üstlendi. 1991 yılında yönettiği İstanbul 24 Saat ile yönetmenliğe başladı ve ilk uzun metrajlı filmi olan Batık Aşklar Müzesi’ni 1994 yılında yönetti. Batık Aşklar Müzesi adlı eser, Altın Koza En İyi Kurgu Ödülünü (1995) kazandı. Azar, daha sonra TRT’den emekliliğini istedi.

Edebiyata şiir ile giriş yapan Adnan Azar’ın şiirleri 1976 yılından itibaren E, Gösteri, Şiir-lik, Yarın, Yazko Edebiyat, Varlık gibi dergilerde yayımlandı. Şair, 1981 yılında Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülünü kazandı. Bir bölümü Adam Öykü dergisinde Uçurumlar başlığıyla yayımlanan kısa öyküleri ve senaryo çalışmaları bulunan Adnan Azar, 10 Ocak 2014 tarihinde bir süredir tedavi gördüğü akciğer kanseri sebebiyle hayata veda etti.

Edebiyatın ağırlıklı olarak şiir dalında eser veren Adnan Azar’ın ilk şiir kitabı Unutmak Suları 1982 yılında Yeni Türkü Şiir Yayınlarından çıktı. Bu eseri Parçalanmış Zamanlar, Beyaz Ayarı, Rüzgâr İstasyonu gibi şiir kitapları takip etti. Şiirlerinde duygu yoğunluğu ile birlikte ince bir duyarlık hissedilmektedir. Şair, Beyaz Ayarında adlı kitabında daha önceki şiirlerinde aydınlığı işaret eden bir motif olarak kullandığı “ışığı” bu kitabında ontolojik bir öge olarak kullanır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Yapıtları; Unutmak Suları (1982), Parçalanmış Zamanlar (1997), Yeni Zaman (1998), Rüzgar İstasyonu

Ödülleri; 1982 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü Unutmak Suları ile

 

Paylaşın

Adnan Ardağı (Adnan Çakmakçıoğlu) kimdir?

Asıl adı Adnan Çakmakçıoğlu olan Adnan Ardağı, 27 Mayıs 1922’de Rize’nin Pazar İlçesi’nde dünyaya geldi. 76 yaşında İstanbul’da hayata gözlerini yuman Adnan Ardağı, Fatsa İlkokulu’nu (1933), Vefa Lisesi’ni (1940) bitirdi. 1945’te İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Matematik-Astronomi Bölümü’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Anadolu’nun değişik liselerinde (Antalya, Kars, Sivas) öğretmenlik (1947-51) yaptı. 1952-54 yıllarında Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü ve Balıkesir Millî Eğitim Müdürlüğü’nde idarecilik görevlerinde bulundu. Devlet tarafından eğitim-öğretim konularında araştırma ve inceleme yapmak üzere Amerika, İngiltere ve Fransa’ya (1954-57) gönderildi. 1957 sonrasında devletin resmî okullarında ve Devlet Konservatuarında öğretmenlik yaptı. 1974’te Gazi Eğitim Enstitüsü’nden emekli oldu.

1974’te Hürriyet Gazetesi’nin düzenlediği Kıbrıs Destanı Yarışması’nda ve 1979 Dünya Çocuk Yılında TRT’nin Çocuklar İçin Şarkı Sözü Yarışması’nda “Bir Dünya Bırakın” ile birincilik ödülünü aldı.

Şiirlerinde genellikle Adnan Ardağı ismini kullandı. Varlık ve İstanbul dergilerinde şiirleri yayımlandı. Duru ve sade bir söyleyişi tercih eden Çakmakçıoğlu; önceleri Garip çizgisinde şiirler kaleme aldı, daha sonra çocuk edebiyatı metinleri yazmaya koyuldu. Hayata bağlı, mutlu, orta insanın duygularını ve yaşamasını sade bir dille yansıttı. Çakmakçıoğlu, 1963 sonrasında iki hikâye kitabı yayımladı. Bir bakıma şiirlerinde dile getiremediklerini bu metinlerde yansıtmaya çalıştı.

Adnan Çakmakçıoğlu çok sayıda çocuk kitabı yayımladı. Son yıllarında bütün mesaisini çocuklara yönelik yayınlara ayırdı. Onun “Bir Dünya Bırakın” adıyla güftesini kaleme aldığı şarkı ve sözleri çok geniş kitlelerce benimsendi. Çocuk öykülerinde ise samimi ve duru bir ifade tarzını esas aldı. Bir bakıma öğretmene özgü bir üslubu vardı.

Yapıtları: Bir Masal Gibi, Kapılar, Çocuk Şiirleri, Güz Şöleni, Soyut, Açı, Şarkıların Vatanı Kalplerdir, Öğretmenin Dünyası, Mustafa Kemal Atatürk

Ödülleri : Hürriyet gazetesinin Kıbrıs Destanı yarışmasında birincilik (1974).

Paylaşın

Adil İzci kimdir?

16 Şubat 1954’te Niğde’de dünyaya gelen Adil İzci, ilk ve orta öğrenimini dünyaya geldiği Niğde’de tamamladı. Adil İzci, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümünde başladığı eğitimini 1978 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı.

Haber Merkezi / Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak İstanbul Amerikan Robert Kolej’de otuz yıl görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur.

İlk şiiri Doğan Hızlan’ın yüreklendirmesiyle Hürriyet Gösteri’de 1984’te yayımlanmıştır. Bu tarihten beri birçok edebiyat dergisinde şiir ve dil yazıları yayımlanan İzci, Robert Kolej’in edebiyat ve sanat dergisi Çağrı’yı kurmuş, 1983-1997 yılları arasında yayımlamıştır. Bu mecrada dil kirliliği üzerine yazılar yazmıştır. Çağdaş Türk Dili, Gösteri, Yine Hişt, Nar, Poetik’us, Şiir-lik, Şiir Oku, Yaşasın Edebiyat, Göçebe, Şiir Atı, Varlık gibi dergilerde yayımlanan yazıları vardır.

Yapıtları:

Şiir; Günizi (1997), Su ve Yaprak (1999), Kır ve Gök (2007)

Deneme; Ağaçlar Kitabı (2004)

Paylaşın

Abuzer Gülpınar kimdir?

1984’te Adıyaman’da dünyaya gelen Abuzer Gülpınar, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı.

Haber Merkezi / Gürpınar halen Türkçe öğretmeni olarak görev yapmakta ve yazı çalışmalarını sürdürmektedir. Şair, Başım Kirazlı adlı ilk şiir kitabı ile 2013 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü, Kira Kuşları adlı ikinci şiir kitabı ile 2016 Attila İlhan Şiir Ödülü’nü kazandı.

Abuzer Gülpınar, şiirle yazı hayatına başlamış ve 2009’da Berfin Bahar dergisinde yayımlanan ilk şiiri ile de edebiyat ortamına adım atmıştır. Şiirleri Evrensel Kültür, Har, Patika, Düşünbil, Güney, Esmer, Tiroj , Mahsus Mahal, Akatalpa, Eliz Edebiyat, Deliler Teknesi, Lacivert, Sincan İstasyonu, Deve, Mühür, Hayal, Hürriyet Gösteri, Şiirden ve Varlık gibi edebiyat dergilerinde; yazıları ise Taraf, Birgün ve Radikal gazetelerinde yayımlanmıştır. Başım Kirazlı adını verdiği ilk şiir kitabının tamamı yukarıda adı zikredilen dergilerde yayımlanmış şiirlerden meydana gelmektedir. Abuzer Gülpınar, ilk etapta lirik şiirleriyle dikkat çekmiştir. Şiirlerinin dünyayla ilişkisi, sürekli yeniden üretilen insanın bölünmüşlüğünü kapatmak yönündedir.

Gülpınar, şiir anlayışını “Günümüz şiirinde sıkça psikolojik laflara rastlıyoruz. Psikolojik tahliller yapmak, felsefi sözler söylemek şairin işi değil. Kanımca bu psikolojik lafları şiirin vasatlığını kapatmak için yapıyorlar. Bu psikolojik lafların altında düpedüz bir arabesklik var çünkü. İmge salatasının nedeni, soyuttan soyuta zorlama imgeler ve psikolojik laflardır. Ben bu ikisinden de uzak kaldım hep. Sadelik buradan geliyor. Tarkovski sadeliğin ihtişamından bahseder. Onun filmleri böyledir mesela. Sadelik basitlik olarak algılanmamalı. Sanatta en zor yapılan şeydir sadelik. Tarkovski’nin filmlerini bir defa izlemekle anlamak orada kalsın, özet bile yapmak çok zor. Sadedir, mütevazıdır ama derin bir anlam denizinde kaybolur insan. Sade görülen şiirlerim de felsefe, sinema, mitoloji, psikanaliz ile yoğrulmuş şiirlerdir. Bu alanlarda az çok bilgi sahibi olmayan belki kendince bir anlam çıkarır, ancak tam olarak anlayamayacaktır. Benim için imge kısaca nesnel gerçekliğin zihinsel tasarımıdır. İmge modern şiirin ayrılmaz parçasıdır. İmge şiirin soluğudur. Ancak savruk ve yığma imgelerden uzak durmak gerekir. Yine imge şiirsel mesajı özgün biçimde vermeli, kalıp imgelerden kurtulmalıdır” cümleleriyle dile getirmiştir. Kira Kuşları ile Gülpınar felsefe ve mitolojiye yönelmiş ve bu ikinci şiir kitabı hakkında “Her bölüm bir bütün oluşturuyor. Her bölümdeki şiirler birbirinin devamı gibi bile okunabilir. Sonra her şiirde de bunu yapmaya çalıştım. Dizeler ve bölümlerin her birinin bir anlam adası olması için çalıştım. Kira Kuşları’ndaki şiirler, birbirlerinden bağımsız birer bütün olmalarına karşın birbirleriyle ilişki içindedir. Ortak bir evren etrafında örgütlendiklerinden birlikte bir bütüne varırlar.” diyerek şiirde biçim açısından gelmek istediği noktayı ifade etmiştir.

Gülpınar; telaşsız, süssüz ve ustaca bir söylem geliştirerek, güçlü bir uyumla şiirlerini kaleme almıştır. Şiirlerinde aşk ve duyarlılık temalarını ön plana almış, incelikli söyleyişlerle de günümüz şiirinde özgünlüğü yakalamıştır. (Kaynak: http://teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Abidin Güneyli kimdir?

26 Haziran 1947’de Malatya’nın Darende İlçesi’nde dünyaya gelen Abidin Güneyli, Osmaniye nüfusuna kayıtlıdır. Osmaniye Atatürk İlkokulu ve Osmaniye Lisesini (orta ve lise) bitirdikten sonra, 1975’de Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Kamu Yönetimi Bölümünü tamamladı. İstatistik alanında yüksek lisans yaptı.

Haber Merkezi / AÜ Ziraat Fakültesinde santral memurluğu, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığındaki çeşitli görevlerden sonra, aynı kurumun Muğla ve son olarak Adana Bölge Müdürlüğü görevinde bulundu. 1996’da emekli oldu. Mersin/Mezitli’ye yerleşti. Bir dönem (1999-2004) Mezitli Belediye Meclis üyeliği yaptı.

Maki adlı kültür sanar dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmiştir. Ayrıca “Beyaz Gelincik”, “Üç Kızlar”, “Kıtmir” gibi filmlerde karakter rollerinde oynamıştır. 1992 Şiir Defteri dergisi Şiir Yarışmasında ikincilik, 1993 Ozan dergisi Şiir Yarışmasında birincilik, KKTC Mısralık dergisi Şiir Yarışmasında üçüncülük ödülleri almıştır. Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği, Anadolu Basın Birliği, Mersin Sanat Kulübü ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

Çeşitli gazete ve dergilerde şiir ve hikayeleri yayınlanan yayınlanmaya devam eden Güneyli, Mersin Gazetesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir. İlk şiiri Hürriyet Kelebek ekinde 1973’de yayınlandı. Yeni Malatya Gazetesi ile Aykırı Sanat, Şiir Defteri, Maki, Bizim Ece, Adana Edebiyat, Tını, Ozan, İremcik, Sevgi Yolu, Mezitli’nin Sesi dergileri ve Gazete Hörsöz, Sevgi Yolu ile Ozan Naçar Baba Şiir antolojilerinde şiirleri yayınlandı. Bazı şiirleri Türk sanat müziği formatında bestelendi. Şiirlerini hece vezninde yazan Güneyli, daha çok aşk, hasret, hayat ile sosyal içerikli konuları işledi.

Paylaşın

Abdülkadir Bulut kimdir?

8 Ağustos 1985’te hayata gözlerini yuman Abdülkadir Bulut, 21 Nisan 1943’te Mersin’in Anamur ilçesine bağlı Akine köyünde dünyaya gelmiştir. İlk ve ortaokulu Anamur’da tamamladı. Anamur Ortaokulu’nu bitirdikten sonra Akşehir İlköğretmen Okulu’na kaydoldu. 1961 yılında buradan mezun oldu ve ilkokul öğremenliğine başladı.

Haber Merkezi / Anamur, Kırıkhan ve İstanbul’da öğretmenlik yaptı. Anamur’da öğretmenlik yaptığı dönemde ‘sol’ propagandası yaptığı gerekçesiyle Bakanlık emrine alındı ve mahkemeye verildi. 1967’de aklandı, ancak görevine döndürülmedi. Danıştay’da açtığı davayı kazanarak görevine döndü. 1971’de yeniden tutuklandı. Özgür kaldığında İstanbul’a sürgün edildi.  8 Ağustos 1985’de Silifke’den Anamur’a giden dolmuş-minibüsün kapısının açılması sonucu minibüsten düşerek öldü.

Yazın dünyasına şiirle giriş yaptı. Şiirleri 1960’tan itibaren Varlık, Türk Dili dergisinde yayımlanmaya başladı. Poetikasını 1970’li yıllardan sonra yazdığı şiirleriyle oluşturdu. Milliyet Sanat dergisinin açtığı “1974’ün En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında “1974’ün övgüye değer şairlerinden” birisi olarak ödül aldı. İlk şiir kitabı “Tek Başına Değilsin” 1976’da yayınlandı.

Behçet Necatigil etkisindeki bu şiirler, özenli işçiliği ve lirik anlatımıyla dikkat çekti. İkinci kitabı “Acılar Yurdumdur”daki şiirlerde olayları toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla ve konuşma havasında yansıttığı görüldü. Şiirlerinde folklor öğelerinden, Türkmen oymaklarının ağıt ve türkülerinden de esinlendi. Doğa betimlemelerinden ve gündelik nesnelerin görüntülerinden yola çıkarak hüzünlü ve nostaljik bir ruh durumunu yansıttı.

1970 kuşağının önde gelen isimlerinden ve dikkati çeken şairlerden biri sayılan Bulut, kuşağının duygusal yaşamını yansıtan bir şair olarak şiirlerindeki güçlü ve çarpıcı sadelik ile eleştirmenlerin dikkatini çekmiş, anlaşılır, akıcı bir dil, toplumcu / halkçı değerlere yaslanan, doğup büyüdüğü toprağın sesini şiire taşıyan ve yer yer ironiye yönelen bir şair olma özelliğiyle dikkate değer bulunmuştur.

Yapıtları; Sen Tek Başına Değilsin 1976, Acılar Yurdundur 1981, Kahveci Güzeli (çocuk şiirleri) 1981, Yakımlar 1982,
Gözyaşları da Çiçek Açar 1983, Sen Tek Başına Değilsin II 1984, Yurdumun Şiir Defteri 1985, Ülkemin Şiir Atlası 1987 (Bütün şiirleri ölümünden sonra)

Roman; Üveyikler Göçerken (çocuk romanı) 1981

Paylaşın

Abdülkadir Budak kimdir?

23 Nisan 1952’de Sivas’ın Hafik ilçesinde dünyaya gelen Abdülkadir Budak, babasının sağlık durumu nedeniyle ailesiyle Ankara’ya yerleşmiştir. Eğitim hayatına Ankara’da başlayan Abdülkadir Budak, Sincan Lisesi’nden mezun olduktan sonra memur olarak çalışma hayatına atılmış, Kayseri ve Malatya’da uzun yıllar görev yapmıştır.

Haber Merkezi / 1994’te emekli olan şair Ankara’da yaşamını sürdürmektedir. Şair Emel Güz ve şair Orhan Göksel’in babasıdır. İlk şiirleri 1970’de Defne Dergisi’nde yayınlanan şair, Kayseri’de görev yaptığı yıllarda Ozanca ve Hakimiyet Sanat adlı dergilerin çıkarılmasında rol oynamıştır. Şiir Odası adlı dergiyi 2000’de Ankara’da 12 sayı çıkaran yazar 2007’de yayınlamaya başladığı Sincan İstasyonu adlı dergiyi halen çıkarmaya devam etmektedir.

Şairin Ankara’daki yaşamı şair dostları ve aile çevresi ile örülü güvenli bölge izlenimi vermektedir. Budak, şiir sohbetlerine ya da okuma etkinliklerine samimiyetiyle katılmayı önceleyen, yaşamını da adeta şiir ve edebiyat merkezinde şekillendiren bir anlayışla yaşamını sürdürmektedir. Yayıncılığı da onun edebiyat çevresiyle olan sıkı ilişkilerinin devamlılığını sağlamaktadır.

1995 Ceyhun Atuf Kansu ve Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödüllerini, 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü, 2008 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü ve 2013 Ahmet Necdet Şiir Ödülü’nü kazanan Budak, çocuk yazını alanında kıymetli eserler ortaya koymuş; Bir Gül Çocuk adlı kitabıyla 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’ne, Kuşların Alfabesi adlı dosyasıyla da 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür.

“Kırık Dal­lar” adlı ilk şiiri Mayıs 1970 tarihli Defne dergisinde yayımlanan Budak; şiir ve yazılarını Varlık, Yazko Edebiyat, Türk Dili, Yusufçuk, Adam Sanat, Yeni Biçem, Defter, Yasakmeyve, Sincan İstasyonu başta olmak üzere çeşitli dergilerde yayım­lamıştır.

Yapıtları;

Şiir; Geçti İlkyaz Denemesi (1978), Şimdi Yaz (1980), Gömleğim Leylâ Desenli (1981), Sevdanın Son Kerem’i (1985), İmzası Gül (1993; 1994 Ceyhun Atuf Kansu ve Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülleri), Yanlış Anka Destanı (1994), Aşk Beni Geçer (1997; 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü), Endişeli Fesleğen (1999), Ahşap Anahtar (2000), Ev Zamanı (2002), Sana Bakmak (2004), İşaretler (Seçmeler, 2006), Dalgın Rüzgâr (Toplu Şiirler, 2007)

Çocuk Edebiyatı; Bir Gül Çocuk (1981; 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü), Kuşların Alfabesi (1997; 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü –dosya ile-)

Düzyazı; Ayna Sandım Şiiri (1998)

Ödülleri; 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü (Bir Gül Çocuk), 1982 Toprak Şiir Ödülü, 1983 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (İmzası Gül), 1983 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü (İmzası Gül), 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü (Kuşların Alfabesi), 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü (Aşk Beni Geçer), 2008 Yunus Nadi Ödülleri

Paylaşın

Abdülhak Hamit Tarhan kimdir?

Abdülhak Hamit Tarhan, 2 Ocak 1852 yılında Hayrullah Efendi’yle Münteha Nesib Hanım’ın dört çocuğundan üçüncüsü olarak İstanbul / Bebek’te dünyaya gelmiştir. Annesi, daha beş yaşındayken esirciler tarafından Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilmiş ve cariyesi olduğu Ferit Efendi ve eşi tarafından evlat edinilmiştir.

Haber Merkezi / Babası Hayrullah Efendi; tıp kitapları okuyarak kendini geliştirmiş, 1839’da Mekteb-i Tıbbiye-i Aliye-i Şahane’yi kazanmış ve buradaki başarılarından dolayı padişah Abdülmecit’ten pırlantalarla süslü bir kutu hediye kazanmıştır. Ayrıca Meclis-i Nafia, Meclis-i Maarif-i Umumiyye, Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye, Encümen-i Dâniş, Mekatib-i Umumiye ve Altıncı Dâire-i Belediye Meclisi’nde çeşitli görevlerde bulunmuştur.

Üst düzey devlet görevlerinin yanı sıra, Lügat-ı Tıbbiye adlı bir tıp sözlüğü, Devlet-i Aliye-i Osmaniye adlı bir tarih kitabı, Yolculuk Kitabı, Hikaye-i İbrahim Paşa be-İbrahim-i Gülşeni adlı bir tiyatro eseri ve Nakş-ı Hayal adlı bir hikaye kitabı kaleme almıştır. Abdülhak Hamit’in doğduğu yalı, İstanbul’un Bebek semtinde bulunan ve dedesi Abdülhak Molla’ya ait olan Hekimbaşı yalısıdır. Hamit, yaşamı boyunca evinde dünyaya geldiği şair ve edip olan dedesine benzetilerek anılmıştır.

Köklü bir aileden gelen Abdülhak Hamit, ilk ve ortaokul tahsilini Bebek ve Rumelihisarı mahalle mekteplerinde yapmış; Evliya Hoca ve Dârülfünun’un ilk müdürü Hoca Tahsin Efendi’den özel dersler alarak eğitimini tamamlamıştır. On yaşındayken ağabeyi Nasuhi Bey’le Paris’e gitmiş, orada bir buçuk yıl Hortus College’e devam etmiş ve kısa sürede Fransızcayı öğrenmiştir.

Hamit, Tahran Büyükelçiliği’ne tayin olan babasıyla birlikte 1865’te İran’a gitmiştir. Fransızcasını geliştirmek için Dâniş Efendi’den dersler almaya başlayan Hamit’e ayrıca, Bahaeddin Efendi’den Arapça, elçilik katiplerinden olan Mirza Hasan Şevket’ten de Farsça dersleri aldırılmıştır. Doğu ve Batı dillerini bir arada öğrenen Hamit; Tahran’dan, bir yıl sonra, 1866’da, babasının ani ölümüyle ailesiyle birlikte İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır. Burada önce Maliye Mühimme Kalemi’ne girmiş, daha sonra da Şura-yı Devlet ve Sadaret Mektubî Kalemi’nde görev almıştır. Ebuzziya Tevfik’le Maliye Kalemi’nden tanışıklığı olan Hamit, onun vasıtasıyla Sâmipaşazade Sezai, Namık Kemal, Recâizâde Ekrem ve Mizancı Murad’la tanışmıştır.

Abdülhak Hamit, önce Sultan Hamit’in mabeyncilerinden Neş’et Bey’in kızıyla nişanlanmış; ancak bir süre sonra nişan bozulmuştur. Daha sonra ağabeyi Nasuhi Bey’in Edirne’deki konağında 1874’te Pir-i zade Fatma Hanım’la evlenmiştir. Mutluluk ve huzurla geçen bu evlilikten Abdülhak Hüseyin adında bir oğlu, Hamide Nasip adlı bir kızı vardır. 1876’da Paris Büyükelçiliği ikinci katibi olarak Fransa’ya gönderilmiştir. Paris’te farklı gördüğü şeyleri benimseyen Hamit, tek gözlük takma modasına da uymuş; monokl adı verilen bu gözlüğü ömrünün sonuna kadar gözünden çıkarmamıştır.

1878 yılında Paris’te yazdığı Nesteren adlı tiyatro eseri yüzünden işsiz kalan Hamit, tekrar Paris’e de dönememiştir. Hayrettin Paşa’nın yardımıyla açıktan aylık almış ve Belgrat Elçiliğine katip olarak atanmıştır. Ancak ı Belgrat’a da gitmemiş, ağabeyinin yardımıyla geçinebilmiş, bu sırada büyük bir sefaletle yüzleşmiştir. Berlin Elçiliğine memur olarak tayin edildiyse de oraya da gitmemiştir. Bu yüzden 1881’de o dönemde Rize’de vali olan ağabeyinin yanına gitmiştir. Poti şehbenderliğine tayin olmuş fakat oradan kaçarcasına ayrılmıştır.

Daha sonra Golos şehbenderliğine tayin edilmiş, 1882 yılında ise eşi Fatma Hanım’la birlikte Yunanistan’a gitmiştir. Eşinin hastalığından dolayı İstanbul’a dönmüşler ve eşine verem teşhisi konmuştur. Bir süre sonra kendisine Bombay Baş şehbenderliği görevi verilen Hamit, eşine Hindistan’ın havasının iyi gelebileceğini düşünerek teklifi kabul etmiştir. Bunun üzerine 1883 yılının Ekim ayında yola çıkarak, Kasım ayının ortalarında Hindistan’a varmışlardır. Fatma Hanım’ın rahatsızlığı burada giderek ilerlemiş; bir süre sonra Hindistan’dan İstanbul’a dönmek zorunda kalmışlardır.

Vapur Beyrut açıklarında iken vefat eden Fatma Hanım, Hamit’in ağabeyi Nasuhi Bey’in vali olarak bulunduğu Beyrut’ta toprağa verilmiştir. Bu ölümün ardından Hamit, Bombay’da iken yazmaya başladığı Makber adlı şiirini tamamlamıştır. Bombay’a dönmek istemeyen Hamit; İstanbul’a döndükten bir süre sonra 1886 yılında Londra Elçiliği baş katipliğine görevlendirilmiş, Londra’nın en seçkin çevrelerinde bulunmuş ve Miss Gors’la tanışmıştır. Hüsranla sonuçlanan bu aşktan sonra Hamit gönlünü başkalarına da kaptırmayı ihmal etmemiştir.

Abdülhak Hamit, Zeynep adlı eseri yüzünden görevinden alınsa da padişaha bir daha edebiyatla uğraşmayacağına dair söz verince yeniden görevine iade edilmiştir. Böylece rütbesi ve maaşı artırılmış, elçiliğin ikinci müsteşarı olarak yeniden Londra’ya gönderilmiştir. 1890’da ölen eşi Fatma Hanım’a çok benzediği için Nelly isimli bir İngiliz kızla evlenmiştir. 1894’te Londra Büyükelçiliği Müsteşar Yardımcılığına, 1895’te de Lahey Elçiliğine atanan Hâmit burada iki yıl kaldıktan sonra 1897’de tekrar Londra’ya görevlendirilmiş ve elçilik müsteşarlığına tayin edilmiştir.

1906’da ise Brüksel ortaelçiliğine görevlendirilmiştir. Bu sırada ilk eşi Fatma Hanım gibi vereme yakalanan Nelly Hanım’ın 1911’deki vefatı Hamit’i yasa boğmuştur. Bu ölümden birkaç ay sonra İstanbul’a gelen Hamit, Cemile Hanımla evlenmiş; ancak bu evlilik yirmi gün kadar sürmüş; boşandıktan sonra tekrar Londra’ya dönmüştür. 1912 yılının Mayıs ayında ise Lüsyen adlı genç bir hanımla evlenerek 1913 baharında da eşiyle İstanbul’a dönmüştür. Bir yıl sonra Meclis-i Ayan azası olmuş, bu meclisin ikinci başkanlığına kadar yükselmiş ve 1918’de meclisin lağvedilmesine kadar bu görevini sürdürmüştür.

I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul işgal edilmeye başlayınca eşiyle birlikte önce Budapeşte’ye, sonra Viyana’ya kaçmış; buralarda sefalet içinde yaşamıştır. Zaferden sonra İstanbul’a döndüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi kendisine maaş bağlamış ve yaşaması için bir daire tutmuştur. Lüsyen Hanım bir İtalyan kontu olan Duc de Soranza’yla aşk yaşamaya başlayınca Hamit ondan boşanmış, ancak bir süre sonra kendisine geri dönen genç Lüsyen’i affetmiştir. 1928’de İstanbul milletvekili olan Hamit, 86 yaşındayken 13 Nisan 1937’de devletin kendisine tahsis ettiği Maçka Palas’taki odasında hayata gözlerini yummuştur. Ölümünün ardından Zincirlikuyu Asri Mezarlığı’na defnedilmiş ve buraya ilk gömülen kişi olmuştur.

Yapıtları;

Şiir; Sahra (1879), Ölü (1886), Hacle (1886), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bala’dan Bir Ses (1911), Validem (1913),
İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garam (1923)

Oyun; İçli Kız (1874), Sabr ü Sebat (1875), Duhter-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1910), İlhan (1913), Tarhan (1916), Finten (1918, 1964), İbn Musa (1919, 1928), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935)

Paylaşın

Abdullah Şevki kimdir?

İstanbul’da dünyaya gelen Abdullah Şevki, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nden mezun olmuştur. İktisat ve Felsefe dallarında yüksek lisans çalışmaları yapan Abdullah Şevki, kamu görevlerinde bulunmuştur.

Haber Merkezi / Uzun süre yurtdışında kalan Abdullah Şevki, halen İngilizce ve Fransızca dillerinde çevirmenlik yapmaktadır.

İlk şiiri 1980 yılında Oluşum dergisinde yayımladı. Eski, Agora, Berfin Bahar, Kum, Şair Çıkmazı, Şiiri Özlüyorum, Ünlem vb. gibi dergilerde şiir, şiir çevirileri, eleştiri, deneme, araştırma ve öyküleri yayımlanmıştır.

Yapıtları: Kana Batkın Anka, İlk Sessizlik, Gecenin Evi, Deli Şiir

Bambaşka Bir Anka

bir
başka
anka
olsam
bambaşka
uçup gitsem
kıyısız
denizler
ardına
yaz
olsam
gururlu
ve
kırılgan
yapraklar
kadar
melankolik
olsam
sarardıkça
acıları
anlatan
ışıklar kadar
ürkek
olsam
talih kadar
nazlı
tepeden tırnağa
niyaz
kötülük
olsam
sonu pişmanlık
aşk
olsam
gülü
gül açtıran
kavuşamasam
ama
ilk sabah
olsam
ya da bir dağ
aslında
hiç
olsam
külleri
savrulan
başka
bambaşka
bir
anka.

Rüzgar ve Mum Alevi

mum alevinin yalvardığını mı düşünüyorsun
rüzgârdan korkmasa yapar mı bunu
daha da sert eserse rüzgâr
ince, gri duman olur havada dağılan
hoyrat rüzgâr ne anlar
karanlığın buyurganlığını korurken
mum alevinin zarif aydınlığından.

Paylaşın