İnsanlık 200 Yıl İçinde Çok Gezegenli Olabilir

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Jet İtki Laboratuvarı’nda görev alan Jonathan Jiang liderliğindeki bir araştırma ekibi, insanların kısa sürede çok gezegenli hale gelebileceğini öne sürdü.

Henüz hakem onayından geçmeden internet sitesi ArXiv’de yayımlanan araştırma makalesine göre insanlık 200 yıl içinde Dünya dışında başka gezegenlere de yayılabilir.

Livescience’a konuşan Jiang, “Dünya karanlıklarla çevrili küçük bir nokta” ifadelerini kullandı:

Şu anki fizik anlayışımız bize sınırlı kaynaklarla bu küçücük kayaya hapsolduğumuzu söylüyor.

Araştırma ekibine göre insanların Dünya’dan ayrılabilmesi için nükleer ve yenilenebilir enerji kullanımını büyük ölçüde artırması, aynı zamanda bu enerji kaynaklarının kötü amaçlar için kullanılmasını önlemesi gerekiyor.

Ekip, önümüzdeki birkaç 10 yılın bu anlamda çok kritik olacağını ifade ediyor. Zira insanlık güvenli bir şekilde fosil yakıtlardan uzaklaşabilirse bir şansı olabilir.

Kardaşev Ölçeği’nde neredeyiz?

Araştırmacılar insanların çok gezegenli olması için gereken süreyi hesaplarken Kardaşev Ölçeği’nden yararlandı.

Sovyetler Birliği’nin önde gelen gökbilimcilerinden Nikolay Kardaşev, bir galakside var olabilecek ileri düzeydeki uygarlıkların gelişmişlik seviyesini enerji üretimiyle ölçmeyi uygun bulmuştu.

Kardeşev’e göre Tip I seviyesindeki bir medeniyet, gezegenine yıldızından düşen enerjinin tamamını kullanabilmeli. Tip II medeniyetler, yıldızlarının sadece bir gezegene düşen enerjisini değil ürettiği enerjinin tamamından yararlanabilmeli. Tip III seviyesindeki uygarlıklar ise sadece gezegenlere ve yıldızlarına değil, tüm galaksiye hükmedebilmeli.

Tip II uygarlıkların, 10 kat fazla enerji tükettiği varsayılıyor. Öte yandan, insanların henüz Tip I seviyesine bile ulaşamadığı biliniyor.

Ancak araştırmacılara göre insanlığın enerji tüketimi de her geçen yıl artıyor. Diğer yandan bu gücün bir bedeli var: Karbon ve kirleticilerin salımı iklimi değiştiriyor ve nükleer enerji savaş gibi yıkıcı olaylar için de kullanılıyor.

“Kendimizden korunmalıyız”

Araştırma ekibi, insanın bir tür olarak kendi kendini yok etme yeteneğine sahip olduğunu vurguluyor.

Jiang’a göre işin püf noktası, enerji kullanımını aynı anda birden fazla gezegende var olabilecek kadar artırırken kendi kendimizi yok etmekten kaçınmak.

Bu nedenle makalede Tip I statüsüne ulaşmanın en iyi yolu irdelendi. Araştırmacılar, fosil yakıtların kesintisiz kullanımının devam etmesinin net sonuçlarını gösteren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin tavsiyelerini takip etti.

Çalışmada yenilenebilir ve nükleer enerji kullanımında yıllık yüzde 2,5’lik bir büyüme olduğu varsayıldı. Bu, 20 ila 30 yıl içinde söz konusu enerji kaynaklarının fosil yakıtların yerini alacağı anlamına geliyordu.

Ekip, nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarının canlılar üzerinde daha fazla baskı oluşturmadan üretimi artırmaya devam edebileceğini belirtiyor.

Bulgular, insanlığın mevcut tüketim hızını sürdürdüğü durumda 2371’de Tip I statüsüne ulaşacağını gösteriyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

NASA Evrende ‘Tuhaf Bir Şeyler Yaşandığını’ Gözlemledi

Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), Hubble Uzay Teleskobu’ndan elde edilen verilerle evrenin ne kadar hızlı genişlediğini tespit etmeye çalışırken “tuhaf bir şeyler yaşandığını” gözlemledi.

Keşif, araştırmacıların evrenin genişleme hızını ölçmesine yardımcı olması için teleskobun kilometre işaretlerini ayarladığı yaklaşık 30 yıllık maratonun tamamlanmasıyla ilişkili.

Veriler daha kesin hale geldikçe bilim insanları Büyük Patlama’dan hemen sonraki gözlemlerle karşılaştırıldığında, galaksileri ve galaksi kümelerini içeren evrenin bize yakın kısmında meydana gelen genişleme hızında bir “tutarsızlık” keşfetti.

NASA, farkın “başka bir genişleme değeri” öngördüğünü açıkladı. Teleskoptan gelen veriler yepyeni bir fizik anlayışını beraberinde getiren “tuhaf şeyler yaşandığı fikrini” destekliyor. Ancak aradaki farkın kesin nedeni henüz belirlenemedi.

Söz konusu tuhaf durum Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü ve Johns Hopkins Üniversitesi’nden Nobel Ödüllü Adam Riess liderliğindeki bir ekibin kaleme aldığı yeni bir makalede detaylandırıldı.

Teleskoptan alınan veriler hakkında yorum yapan Riess şunları söyledi:

Kusursuz teleskoplardan ve kozmik kilometre işaretlerinden evrenin genişleme hızına dair en kesin ölçüyü alıyorsunuz. Hubble Uzay Teleskobu, bildiğimiz en iyi teknikleri kullanarak bunu yapmak için inşa edildi. Bu muhtemelen Hubble’ın başyapıtı çünkü bu örneklem büyüklüğünü ikiye katlamak Hubble’ın ömrünün 30 yılını daha alacak.

Gökbilimciler şu anda “tuhaf” keşif için bir açıklama sunamasalar da, NASA, bu tür cevaplanmamış soruların, Riess gibi kozmologlar için çalışmayı daha ilgi çekici hale getirdiğini söyledi. Riess ise şu yorumu yaptı:

Aslında, genişleme değerinin özel olarak ne olduğu umurumda değil ama bunu evren hakkında bilgi edinmek için kullanmayı seviyorum.

Bilim insanları evrenin genişleme hızını ölçme girişimlerine Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın ölçümleriyle 1920’lerde başladı.

Gökbilimcinin adını taşıyan Hubble Uzay Teleskobu, 1990’dan bu yana kullanılıyor ve bilim insanlarının şimdiye kadarki en uzak yıldız ve galaksilerden bazılarını gözlemlemesine olanak tanıdı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

NASA ‘Tersine Dönmüş’ Bir Kara Delik Keşfetti

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), 236 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir kara deliğin kendiliğinden ters dönmüş olabileceğini tespit etti. Kozmik cismin manyetik alanının görünüşte tersine dönmesi ekibin uzak galakside “nadir ve gizemli bir patlama” tespit etmesine ön ayak oldu.

Maryland Üniversitesi, Baltimore County ve NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden araştırmacı bilim insanı Sibasish Laha, “Görünür ve ultraviyole ışıktaki hızlı değişiklikler buna benzer birkaç düzine galakside görülmüştü” ifadelerini kullandı: Fakat bu, diğer dalga boyları parlarken X-ışınlarının tamamen kaybolduğunu gördüğümüz ilk vaka.

Gökbilimciler Mart 2018’de, 1ES 1927 +654 adlı bir galaksinin yaklaşık 100 kat parlak bir hal aldığını fark etmiş ve daha fazla araştırmanın sonucunda patlamanın 2017’nin sonunda başladığı ortaya çıkmıştı. NASA’nın üç teleskoplu uzay gözlemevi Neil Gehrels Swift Gözlemevi, galaksinin emisyonunun 12 kat arttığını ama kesintisiz biçimde azalmakta olduğunu tespit etmişti. Bu da daha önce gözlemlenmemiş bir zirveye işaret ediyordu. Haziranda ise yüksek enerjili salım ortadan kalkmıştı.

Kanarya Adaları Astrofizik Enstitüsü’nden (IAC), araştırmanın ortak yazarı José Acosta-Pulido, “Bu galaksinin tuhaf patlama olayını araştırmak ve işin içindeki olası fiziksel süreçleri anlamaya çalışmak çok heyecan vericiydi” dedi.

Çoğu büyük galaksinin merkezinde Güneş’in kütlesinden milyonlarca ya da milyarlarca kat daha büyük bir kütleye sahip süper kütleli kara delikler yer alıyor. Madde bunların içine düştüğünde bir yığılma diski haline gelecek şekilde düzleşiyor. Malzeme ısınıyor ve bilim insanları tarafından tespit edilebilen görünür UV ve X-ışını ışımaları yayıyor.

Kara deliğin yakınında, korona adı verilen aşırı sıcak parçacıklardan oluşan bir bulut daha yüksek enerjili X-ışınları üretiyor, bu emisyonların parlaklığı kendisine doğru ne kadar malzeme aktığına bağlı oluyor.

Yine IAC’de çalışan, araştırmanın ortak yazarı Josefa Becerra González, “Önceki bir yorumda patlamanın kara deliğe çok yakın bir noktadan geçen ve parçalanarak gaz akışını bozan bir yıldız tarafından tetiklendiği öne sürülmüştü” ifadelerini kullandı: Biz böyle bir olayın bu patlamadan daha hızlı sönümleneceğini ortaya koyuyoruz.

Gökbilimciler koronanın kara deliğin manyetik alanı tarafından yaratıldığına ve sürdürüldüğüne inanıyor, dolayısıyla herhangi bir manyetik değişim X-ışını özelliklerini etkileyebilir.

Colorado Boulder Üniversitesi’nde astrofizik ve gezegen bilimleri bölümünde profesör ve araştırmanın ortak yazarı Mitchell Begelman,”Kuzey kutbunun güneye, güney kutbunun kuzeye döndüğü bir manyetik ters dönüş gözlemlere en iyi uyan açıklama” ifadelerini kullandı. Begelman “Alan başlangıçta yığılma diskinin dış kenarlarında zayıflıyor; görünür ve UV ışıkta daha fazla ısınma ve parlamaya yol açıyor” diye açıkladı.

Ters dönüş devam ettikçe, manyetik alan yeni bir yönelimle yavaş yavaş güçlenmeden önce, koronayı destekleyemeyecek kadar zayıf bir hale geliyor. 4 ay sonra X-ışınlarının yeniden ortaya çıkması da ters dönmenin tamamlandığına işaret ediyor.

Laha’nın liderliğindeki araştırmanın bulgularının açıklandığı bir makale, The Astrophysical Journal’da yayımlanmak üzere kabul edildi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Güneş Patlaması Atlantik Okyanusu’nu Vurdu

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Güneş yüzeyinde 3 Mayıs’ta meydana gelen şiddetli patlamayı görüntüledi. Güneş’in sol alt bölgesindeki bir lekede meydana gelen patlama “X1.1” diye sınıflandırıldı ve Atlantik Okyanusu üzerinde radyo sinyallerini kesintiye uğrattı.

Kozmik olay aynı zamanda 2022’nin en şiddetli üçüncü Güneş patlaması oldu. Yıldızda 19 Nisan’da X2.2 ve 30 Mart’ta X1.3 seviyesinde iki patlama meydana gelmişti.

X sınıfı patlamalar, radyo frekanslarını bozabilen ve bazen astronotları normalden daha yüksek radyasyon seviyelerine maruz bırakabilen en şiddetli seviyede patlamaları ifade ediyor.

Yıldızın en dış katmanında oluşan Güneş lekeleri, çeşitli patlamaların meydana geldiği aktif bölgeler diye tanımlanıyor. Bunların sıcaklığı, çevrelerine kıyasla sıcaklığı daha düşük olduğundan karanlık lekeler olarak görülüyor.

Bu lekelerde meydana gelen patlamalar, uzaya radyoaktif parçacıkların savrulmasına neden oluyor. Güneş rüzgarı adı verilen bu parçacıklar, gezegenlere ve dolayısıyla Dünya’ya da yönelebiliyor.

Patlamayı resmi Twitter hesabından duyuran NASA, “Güneş patlamaları güçlü radyasyon patlamalarıdır” ifadelerini kullandı:

Bir patlamadan savrulan zararlı radyasyon, Dünya yüzeyindeki insanları fiziksel açıdan etkileyemez çünkü gezegenin tüm atmosferinden geçemez. Ancak yeterince yoğun olduğunda GPS ve iletişim sinyallerinin iletildiği katmanı bozabilir.

Paylaşın

NASA’dan 1 Milyon Dolarlık Soru

Gökyüzünde Dünya’dan çok uzak mesafelerde görev yapan astronotların en temel ihtiyaçlarından biri beslenme. Bunu karşılamak için çeşitli deneyler yürütülüyor. Örneğin Uluslararası Uzay İstasyonu’nda biber yetiştiriliyor.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre; NASA bununla birlikte kaşiflere uzun süreli görevlerde besleyici, lezzetli ve doyurucu gıda üretme teknolojisi geliştirmek için Kanada Uzay Ajansı’yla (Canadian Space Agency – CSA) bir yarışma düzenliyor.

Üç aşamalı Deep Space Food Challenge (Derin Uzay Yemek Yarışması) adlı etkinlikte katılımcılardan, üç yıllık derin uzay görevine çıkan 4 kişilik bir mürettebat için eksiksiz bir teknoloji geliştirmesi isteniyor. Üretim, işleme, nakliye, tüketim ve atıkların bertarafına kadar her bir noktanın düşünülmesi gerekiyor.

Yarışmacıların teknolojiyi minimum kaynak ve atıkla hazırlaması gerekiyor. Etkinliğe dünyanın her yerinden kişiler katılabilse de NASA, para ödülünü sadece ABD’lilere veriyor. CSA’in de Kanadalı yarışmacılar için kendi seçim ve ödül sistemi var.

450 bin dolar ödül verildi

Yarışmanın ilk aşaması Ekim 2021’de tamamlandı. NASA jürisi, beklentileri karşılayan 18 ABD’li ekibe toplamda 450 bin dolar ödül verdi. Önerilen teknolojiler arasında ekmek gibi hazır gıdaların üretimi, gıdaya dönüştürülebilecek tozlar, mürettebatın yetiştirebileceği ya da üretebileceği kültür mantarları gibi projeler vardı.

Kazanan 10 uluslararası ekipse takdir ödülü kazandı. Yarışmayı destekleyen Methuselah Foundation, uluslararası ekiplerden ikisine 25 bin dolar armağan etti. CSA de 10 ekibe 30 bin Kanada doları bağışladı.

1 milyon dolarlık ödül

Yarışmanın ikinci aşamasında, teknolojilerin prototiplerinin oluşturup sergilenmesi ve gıda üretilmesi isteniyor.

İlk aşamanın kazananları ikinciye davet edildi. NASA hem ABD’den hem de uluslararası arenadan yeni katılımcıları ikinci aşamada beklediklerini de duyurdu. Uzay ajansı ayrıca ABD’li kazananlara 1 milyon dolarlık ödül dağıtacağını duyurdu. İkinci aşamaya katılımlar 28 Şubat’a kadar yapılabiliyor.

NASA’nın Uzay Teknolojisi Görev Müdürlüğü’nün yöneticisi Jim Reuter, “Uzay yolculuğu bazı kısıtlamalar getirdiği için astronotları uzun bir süre boyunca beslemek, yenilikçi çözümler gerektiriyor” diye konuştu: Gıda teknolojisinin sınırlarını zorlamak, geleceğin kaşiflerinin sağlığını korumaya yarayacaktır.

Paylaşın

NASA, ‘Kara Deliklerin Sırrını Çözmek’ İçin Yeni Görev Başlattı

ABD Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Görüntüleme X-ışını Polarimetri Gezgini (IXPE), SpaceX Falcon 9 roketiyle uzaya gönderildi. Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden başlatılan misyon kapsamında kara deliklerle ilgili araştırma yapılacak.

Aynalar ve detektörlerden oluşan üç özdeş teleskop içeren IXPE, galakside görülemeyen gaz ve tozun içine nüfuz ederek görüntü aktarabiliyor.

Misyonun baş araştırmacısı Martin Weisskopf, “IXPE, evrenin nasıl çalıştığına dair mevcut teorilerimizi test etmemize ve iyileştirmemize yardımcı olacak. Bu egzotik nesneler hakkında, varsaydığımızdan daha heyecan verici teoriler keşfedebiliriz.” dedi.

NASA Genel Merkezi’ndeki Bilim Misyonu Direktörü yardımcısı Thomas Zurbuchen, “Her NASA uzay aracı, yeni bilimi mümkün kılan yepyeni gözlemleri hedeflemek için özenle seçildi. IXPE, bize etrafımızdaki evreni daha önce hiç görmediğimiz şekillerde gösterecek” diye konuştu.

X-ışınlarını toplayan ve odaklayan 24 iç içe ayna içeren teleskoplar, İtalyan bilim adamları tarafından geliştirilen hassas detektörlere sahip.

Samanyolu galaksisinin kalbindeki kara deliğin yanı sıra süpernova kalıntısı Yengeç Bulutsusu’nu gözlemleyen IXPE, iki yıllık görevi kapsamında uzayda 50’den fazla parlak nesneyle ilgili araştırmalar yapıyor. IXPE’nin uzaydaki incelemeleri SpaceX’in şimdiye kadarki 28. Falcon 9 görevi olacak.

Kara deliklerin sırrı

Astronomlar, geçtiğimiz ay ilk kez Samanyolu Galaksisi dışında yeni bir teknik kullanarak bir kara delik keşfetti. Keşfedilen kara delik, Samanyolu’na komşu olan Büyük Mecellan Bulutu’ndaki yıldızlar topluluğunun olduğu NGC 1850 içinde bulundu.

Kara deliklerin, Samanyolu Galaksisi gibi büyük galaksilerin çoğunda yer aldığına inanılıyor. Kütlesel çekimin hareket halindeki ışık üzerinde etkileri Albert Einstein’dan bu yana bilim dünyasının en çok merak ettiği konuların başında geliyor. (Kaynak: euronews)

Paylaşın

‘Mars Kaşifi’ Perseverance’a ait yeni görüntüler yayınlandı

Yedi aylık bir yolculuğun ardından Mars’a başarılı bir iniş gerçekleştiren Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) uzay aracı Perseverance’ın gönderdiği görüntülerden 26 saniyesi daha paylaşıldı.

Haber Merkezi / NASA, Perseverance uzay aracına ait sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda “İnişimi yapmak için kullandığım fotoğraflara bakıyorsunuz. Bu şekilde hızlı bir şekilde yönümü buldum ve inmeden önceki son 3 dakika içinde en güvenli hedefi seçtim” ifadelerine yer verildi.

Ortalama bir otomobil büyüklüğünde (3 metre boyunda, 2,7 metre genişliğinde, 2,2 metre yüksekliğinde) ve 1025 kilogram ağırlığında bir araç olan Perseverance “çok misyonlu radyoizitop termoelektrik jeneratör” adı verilen bir enerji kaynağı sayesinde hareket ediyor. Bu jeneratör plütonyumun radyoaktif bozunmasıyla ortaya çıkan ısı enerjisini elektriğe dönüştürerek uzay aracını hareket ettiriyor.

Perseverance Mars’ta bulunan Jezero Krateri’ni en az 1 Mars yılı boyunca (Dünya zamanıyla yaklaşık 687 gün) boyunca inceleyecek. Ardından 2030’lı yıllarda yeniden Dünya’ya dönecek.

Kaya ve toprak parçalarını toplayarak Dünya’ya gönderilmek üzere tüplere doldurup Mars yüzeyine bırakacak olan uzay aracı, aynı zamanda Kızıl Gezegen’in jeolojik yapısını inceleyerek, gelecekte Mars’a inecek astronotların, atmosferdeki karbondioksitten oksijen üretip üretemeyeceklerini test edecek.

Perseverance’ın hazırladığı tüpler ise NASA ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından 2026’da Mars’a gönderilmesi planlanan daha küçük bir araç tarafından buradan alınacak ve Dünya’ya getirilecek.

Paylaşın

Mars’ın Uydusu Phobos, İlk Kez Dolunay Formunda Görüntülendi

ABD Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından gönderilen ve 2001 yılından beri Mars’ın yörüngesinde bulunan Odyssey aracı, Mars’ın uydusu Phobos’u ilk kez dolunay formunda görüntülemeyi başardı.

Odyssey’in kızılötesi kameraları tarafından yakalanan görüntülerde, dolunay ısı dereceleri nedeniyle gökkuşağı renklerinde birer ‘şeker’ gibi görünüyor.

Dolunayı yakalamak için 2017 yılından beri gözlem yapan bilim insanları, bulguların Phobos’un hangi materyallerden oluştuğunu saptamaya yardımcı olmasını umuyor.

Odyssey  projesinde çalışan bilim insanı Jeffrey Plaut, “Yeni görüntüler bir çeşit sıcaklık hedef merkezi; merkezinde en sıcakken dışarı çıkıldıkça soğuyor” dedi.

Mars’ın iki uydusundan biri olan Phobos, diğer uydu Deimos’dan daha büyük ve Kızıl Gezegen’e de daha yakın konumda bulunuyor. Phobos, yaklaşık 7 saatlik dönüş hızıyla, bir Mars günü içinde iki kere doğup batabiliyor.

Paylaşın