Dokuz Ülkeden İsrail’in Gazze Şeridi’ne Yönelik Saldırılarına Kınama

Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugaylarının başlattığı Filistin – İsrail savaşının 20. gününde, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Bahreyn, Suudi Arabistan, Umman, Katar, Kuveyt, Mısır ve Fas, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını kınadı.

Katar merkezli Al Jazeera’de yer alan habere göre, dokuz ülke tarafından yapılan açıklamada, İsrail bombardımanı altındaki Gazze’de sivillerin hedef alınması ve uluslararası hukukun ihlal edilmesi kınandı. Açıklamada, meşru müdafaa hakkının hukukun çiğnenmesini ve Filistinlilerin haklarının ihmal edilmesini haklı çıkarmayacağı vurgulandı.

Dokuz ülke tarafından yapılan ortak açıklamada, Gazze’de zorla yerinden etme ve toplu cezalandırma da kınanırken, ateşkes çağrısı açıklamada yer almadı.

İran’dan uyarı

İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, İsrail’i Gazze Şeridi’ne kara operasyonu konusunda uyardı.

Hüseyin Selami, açıklamasında, Hamas’ın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonuyla tüm sömürgeci güçlerin ezildiğini söyledi. Salami, ABD’nin İsrail’e desteğine de değinerek, ABD’nin Müslüman dünyasına karşı düşmanlık yaptığını ve bu düşmanlığın her geçen gün arttığını ifade etti.

Bu arada İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, İsrail’in Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria’daki suçlarından ABD’yi sorumlu tuttu. Kenani,, İran’ın en büyük önceliğinin İsrail’in Gazze’deki bombardımanına son verilmesi olduğunu söyledi.

Nasır Kenani, “İsrail rejiminin Filistin ulusuna karşı başlattığı eşitsiz bir mücadeleye tanık oluyoruz” diye ekledi.

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’de, dün yaptığı açıklamada, ABD’nin İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik devam eden saldırıları ve Filistinlilere karşı işlediği suçlarda ‘kesin suç ortağı’ olduğunu söylemişti.

Can kaybı 7 bini aştı

İsrail’in Gazze’ye yönelik düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 755 artarak 6 bin 546’ya yükseldi. Saldırılarda can verenlerin 2 bin 704’nün çocuk olduğu belirtilirken 17 bin 439 kişinin de yaralandığı duyuruldu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Gazze’ye girmek için Mısır’da hazır bekleyen tıbbi malzemelerin listesini yayınladı. Bu malzemeler şunları içeriyor: 3,700 hasta için cerrahi ekipman, 110.000 kişi için temel sağlık hizmetleri, Kronik hastalığı olan 20.000 hasta için tıbbi ekipman.

DSÖ, bölgenin “zor durumdaki sağlık sistemini” destekleyebilmek için “Gazze’ye ve Gazze’den geçişe derhal ve kesintisiz erişim” çağrısında bulunuyor.

Son günlerde Refah sınır kapısından onlarca yardım TIR’ının Gazze’ye girmesine izin verildi; ancak Birleşmiş Milletler (BM) günde en az 100 TIR’a ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Paylaşın

ABD: Mısır, İsrail’i Hamas Saldırısı Konusunda Üç Gün Önce Uyardı

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nın başlattığı çatışmalar giderek şiddetlenirken, Mısır’ın İsrail’i böyle bir saldırı olabileceği konusunda üç gün önce ikaz ettiği dile getirildi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Michael McCaul, “Mısır’ın (saldırıdan) üç gün önce İsrail’i uyardığını biliyoruz. Çok fazla ayrıntılara girmek istemiyorum ama bir uyarı yapıldı. Ancak hangi seviyede yapıldı? Sorulması gereken sorunun bu olduğunu düşünüyorum” dedi.

Cumhuriyetçi McCaul, Hamas’ın söz konusu saldırıyı uzun süredir, belki de bir yıldır planladığını dile getirdi. Michael McCaul açıklamasını, “Bunu nasıl gözden kaçırdık, tam emin değilim. İsrail nasıl gözden kaçırdı, emin değilim” sözleri ile tamamladı.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları, geçen Cumartesi günü önce binlerce roketle İsrail’e saldırmış, sonra da yüzlerce militan sınırı geçerek İsrail topraklarına girmişti.

Hamas’ın bu saldırısına ilk olarak havadan Gazze’yi bombalayarak yanıt veren İsrail ordusu, sınır hattında da kara kuvvetleri ile Hamas militanlarına karşı çatışmaya girmişti. Her iki tarafta şu ana dek süregelen çatışmalarda binlerce kişi yaşamını yitirdi.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik askeri harekatı giderek şiddetlenirken gelişmeler ve açıklamalar yaşananların boyutlarını ortaya koymaya devam ediyor.

NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Tel Aviv’e çağrı yaptı ve İsrail’in orantılı hareket etmesini ve sivillerin yaşamını öncelemesini istedi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ise Gazze’ye yapılan insani yardımların devam etmesi gerektiği çağrısını yapıyor. BM Gazze’de yaşayan 260 bin kişinin evlerini terk ettiğini açıkladı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve muhalefet lideri Benny Gantz, ‘olağan üstü hal hükümeti’ kurma konusunda anlaşmaya vardı. Buna göre Netanyahu, Gantz ve ülkenin savunma bakanından oluşan bir “savaş kabinesi” de kurulacak.

Karar, savaş döneminde “savaşın gidişatını ilgilendirmeyen hiçbir yasa tasarısı veya hükümet kararının desteklenmeyeceği” ve tüm üst düzey atamaların savaş döneminde otomatik olarak uzatılacağı anlamına geliyor.

Enkaz kaldırma ekipleri yetersiz

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, İsrail bombardımanı sonucunda yıkılan evlerin çokluğundan dolayı ekiplerinin yetersiz kaldığını duyurdu.

Müdürlükten yapılan yazılı açıklamada, Gazze’de birçok bölgede yoğun hava saldırıları sebebiyle çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu belirtildi.

Yoğun bombardıman ve yıkılan evlerin çokluğundan dolayı sivil savunma ekiplerinin yetersiz kaldığı ve ellerinde yeterli ekipmanın olmadığı ifade edilen açıklamada, yıkılan evlerin enkazına acil müdahale edilemediği için ölü sayısının artma ihtimali olduğuna dikkat çekildi.

Gazze Şeridi’nden İsrail’e Aksa Tufanı saldırısının başladığı 7 Ekim’den bu yana, kentin tüm noktaları İsrail savaş uçakları tarafından yoğun bir şekilde bombalanmaya devam ediyor.

“Direnişin İsrailli esirleri öldürmesi, onlara işkence yapması mümkün değildir”

Hamas Hareketi yöneticilerinden Talal Nassar, savaş şartlarından dolayı ele geçirilen İsrailli esirlere işkence yapıldığı ya da öldürüldüğüne ilişkin iddiaları yalanladı.

Katar merkezli Al-Jazeera televizyon kanalına konuşan Nassar, Hamas Hareketi’nin İsrail’e yönelik başlattığı Aksa Tufanı saldırısına ilişkin açıklamalar yaptı. Nassar esirlere ilişkin öldürüldüğü ya da işkence yapıldığı iddialarını yalanlayarak şunları söyledi:

Direnişin İsrailli esirleri öldürmesi, onlara işkence yapması mümkün değildir. Eli kanlı ve gerçek suçlular, gerçekleri çarpıtan işgalcilerdir. Direniş güçleri, esirlere tüm insani şekliyle muamele ediyor.

Paylaşın

Türkiye İle Mısır, 10 Yıl Sonra Karşılıklı Büyükelçi Atadı

Türkiye ile Mısır 10 yıl aradan sonra ilk kez karşılıklı büyükelçi atadı. Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi olarak Büyükelçi Salih Mutlu Şen’i, Mısır’ın ise Ankara Büyükelçisi olarak Amr Elhamamy’i aday gösterdiği belirtildi.

Türkiye ve Mısır iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin büyükelçilik seviyesine çıkarıldığını açıkladı. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Türkiye ve Mısır arasındaki diplomatik ilişkilerin büyükelçilik seviyesine çıkarıldığını duyuruldu.

Açıklamada “Türkiye, Kahire Büyükelçisi olarak Büyükelçi Salih Mutlu Şen’i, Mısır ise Ankara Büyükelçisi olarak Amr Elhamamy’i aday göstermişlerdir. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin seviyesinin yükseltilmesi, iki ülke Cumhurbaşkanlarının aldığı karar uyarınca uygulamaya konulmuştur. Bu adım iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden normalleşmesini hedeflemekte ve Türk ve Mısır halklarının çıkarları doğrultusunda ikili ilişkilerin geliştirilmesi amacına yönelik karşılıklı iradeyi yansıtmaktadır” denildi.

Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteklediği Müslüman Kardeşler hareketinden Muhammed Mursi’nin Abdülfettah es-Sisi liderliğindeki ordunun askeri müdahalesiyle devrildiği 2013 yılında bozulmuştu. 2013 yılından bu yana iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler maslahatgüzar seviyesinde yürütülüyordu.

İki ülke arasında ilişkilerin yeniden normalleştirilmesi yönündeki çabalar 2021 yılından sonra hız kazandı. İlişkilerin normalleştirilmesi için 2021 yılında iki ülke arasında istikşafi görüşmeler yapıldı.

Erdoğan ile Sisi görüşmüştü

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın FİFA Dünya Kupası’nın açılış töreni için gittiği Doha’da 20 Kasım 2022’de Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile tokalaşarak, ayaküstü bir görüşme gerçekleştirmesi ilişkin normalleşmesi yönünde atılan önemli bir adım oldu.

6 Şubat depremlerinin ardından Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’nin Türkiye’yi ziyaretinin ardından eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 18 Mart’ta Kahire’de Mısırlı mevkidaşı ile bir araya gelmişti. Çavuşoğlu’nun Mısır ziyareti, Türkiye’nin Mısır’a bu seviyede 11 yıl aranın ardından yaptığı ilk ziyaret olmuştu.

Paylaşın

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan Mısır’a Tarihi Ziyaret

Son yıllarda özellikle Libya konusunda derin görüş ayrılığına düşen Türkiye İle Mısır arasında tarihi nitelikte bir görüşme gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü ile Tahrir Sarayı’nda bir araya geldi.

Haber Merkezi / Çavuşoğlu ve Şukri baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısında konuştu.

İki ülke ilişkilerini en üst düzeye çıkarma konusunda kararlı olduklarını söyleyen Çavuşoğlu, “Askeri, enerji ve ticari alanlarda da işbirliğini artırmak istediklerini” söyledi.

Mevkidaşına sık sık “Kardeşim Şükrü” diye hitap eden Çavuşoğlu, iki ülkenin de ilişkileri geliştirmek noktasında “güçlü siyasi kararlılığı var” dedi. Çavuşoğlu en hızlı şekilde Kahire’ye büyükelçi atamak istediklerini de söyledi.

Bakan Çavuşoğlu, Mısır lideri Sisi ile Erdoğan’ın bir araya gelmesi konusunda da çalışmaların sürdüğünü kaydetti ve “Cumhurbaşkanlarımızın bir araya gelmesi için hazırlıkları yapacağız. Seçimden sonra inşallah bir araya geleceklerdir” dedi.

Sami Şükrü de ekonomik işbirliğinin çok önemli olduğunu söyledi ve normalleşme sürecinde “kazan kazan” yaklaşımı ile hareket edeceklerini kaydetti.

Bakan Şukri, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, 27 Şubat’ta dayanışma ve taziyede bulunmak için Türkiye’yi ziyaret etmiş ve Bakan Çavuşoğlu’yla görüşmüştü. Mısır ayrıca, Türkiye’ye depremzedeler için insani yardım göndermişti.

Türkiye – Mısır ilişkileri neden bozuldu?

2020’de terörist oluşumlar listesine dahil edilen Müslüman Kardeşler’in birçok lideri ve binlerce destekçisi Mısır’da hapiste tutuluyor. Net sayıları bilinmemekle birlikte bu rakamın 5-6 bin civarında olabileceği belirtiliyor.

Yunanistan ve Mısır, Libya ile hidrokarbon mutabakatı imzalayan Türkiye’yi suçladı

Ankara-Kahire arasındaki ilişkiler eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin 2013’te devrilmesinden bu yana kopma noktasına gelmişti.

Dışişleri Bakanlı Mevlüt Çavuşoğlu, geçen yıl Mısır ile ilk diplomatik temasın kurulduğunu açıklamış, Mısır ise yumuşamanın sağlanması için Ankara’dan daha fazla adım atılmasını beklediğini bildirmişti.

Mısır ve Türkiye arasında ilişkilerin yeniden kurulmasını amaçlayan ve geçen yıldan bu yana süren istişari görüşmelerde şu ana kadar ‘net bir ilerleme kaydedilmedi.

İki ülke, son yıllarda özellikle Libya konusunda derin görüş ayrılığına düşmüştü. Mısır son olarak Türkiye’nin Libya ile 10 Ekim’de imzaladığı hidrokarbon mutabakatına tepki gösterdi.

Paylaşın

Suriye Ve Mısır Türkiye İle Normalleşmek İstiyor Mu?

Konya’da katıldığı programda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir” diyerek ilişkileri ilerletmekteki niyetini beyan etti. Peki Mısır ve Suriye normalleşmek istiyor mu?

Türkiye’nin son bir yıldır dış politikada attığı “normalleşme” adımları genişleyerek sürüyor. Kasım 2021’de Birleşik Arap Emirlikleri ile başlayan süreçte İsrail ve Suudi Arabistan ile ilişkiler onarıldı. Ermenistan ile temaslar sürüyor. Ekim ayında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Nikol Paşinyan ile aynı masada görüntü vermişti.

En sürpriz gelişme Erdoğan’ın, 2022 Dünya Kupası açılışı için gittiği Katar’da yaşandı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile tokalaşan Erdoğan, mevkidaşı ile 45 dakika görüştü. Şimdi ise Suriye ile diyalog zemini aranıyor.

Konya’da katıldığı programda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir” diyerek ilişkileri ilerletmekteki niyetini beyan etti. Geçtiğimiz haftalarda da “vakti geldiğinde” Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşebileceğini, seçimlerden sonra ilişkilerde “sil baştan” yapılabileceğini söylemişti.

Peki Türkiye’nin politika değişikliğinin nedenleri neler? DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, normalleşme ihtiyacını daha güçlü hisseden taraf Türkiye.

Seçim yatırımı mı?

Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House’dan akademisyen Galip Dalay’a göre Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki hedeflerine ulaşabilmek için Şam ile diyaloğa açık olduğunu göstererek Rusya’yı ikna etmek istiyor.

Erdoğan’ın dış politika kararları alırken iç siyaseti öncelediği görüşündeki Dr. Hamidreza Azizi ise “Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE gibi zengin Körfez ülkeleriyle yakınlaştığını gördük. Burada öncelik aslında iç politika. Bu ülkelerden yatırım çekmek istiyor ki seçimleri kazanmak için bu kaynağa ihtiyaç var” dedi.

Mısır ve Suriye konusunda da kararların yine seçim odaklı verildiği yorumunu yapan Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı (SWP) araştırmacısı Azizi şöyle konuştu:

“Mültecilerin varlığı Türkiye’de önemli bir iç politika tartışması haline geldi. Seçimlere doğru bu konu giderek ısınıyor ve farklı siyasi partiler farklı fikirlerle ortaya çıkıyor. Esad ile bir tür anlaşmaya varmak ve mültecileri geri göndermek politik gereklilik halini aldı. Bence mülteci kartını oynamak için seçimler öncesi Suriye’yle ilgili mesajlar veriyor.”

Sisi ve Esad ne bekliyor?

Uzmanlar normalleşme isteğini daha yüksek sesle dile getiren tarafın Türkiye olduğuna dikkat çekiyor. Peki Mısır ve Suriye’nin Ankara ile yakınlaşmaktaki çıkarları ne?

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) araştırmacı Natasha Hall, “Mısır, kendi doğal gazı için pazar arıyor, ayrıca rejim karşıtlarının susturulmasını istiyor” dedi. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi muhaliflerinin İstanbul’daki televizyon stüdyoları bu yılın ilk aylarında kapatılmıştı.

Esad için ise öncelik savaş ve yaptırımların etkisiyle çöken ekonomisi canlandırmak ve siyasi geleceğini garanti altına almak için mümkün olduğunca çok tanınmaya sahip olmak.

Washington merkezli Brookings Enstitüsü’nden araştırmacı Reva Dhingra, “Devam eden savaş, yolsuzluk, korona salgını, yüksek enflasyon ve kur krizi yüzünden Suriye, ekonomik açıdan Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek isteyecektir” dedi.

“Rejim, Türkiye’nin muhalifleri desteklemesini engellemek istiyor” diyen Dalay ise “Suriyeli muhalifler bir süredir Esad karşıtlığıyla değil, Ankara’nın önceliklerine göre hareket ediyor. Esad normalleşmeyle meşruiyet kazanmak istiyor. Nitekim rejimin hem bölgesel hem de uluslarası alanda normalleşme ve meşruiyet kazanma arayışı var. Ankara ile normalleşme bu arayışa hizmet eder” yorumunu yaptı.

Azizi de “Türkiye ile yakınlaşmak Esad rejimi için önemli bir güvenlik endişesinin ortadan kalkması demek. Esad için Türkiye, isyancıların en önemli destekçisi. Normalleşme halinde bu durumun değişmesini ve ülkenin kalanında kontrolü sağlayabilmeyi umuyor” dedi.

Zorluklar neler?

Mısır ve Suriye ile normalleşmenin BAE, Suudi Arabistan ya da İsrail’le olduğu kadar kolay ve hızlı olmayacağı konusunda hemen herkes hemfikir.

Beşar Esad’ın basın danışmanı Buthaina Shaaban, yerel medyaya verdiği demeçte, Ankara’dan gelen açıklamalara ihtiyatla yaklaştıklarını kaydetti. Shaaban, “Belki seçim sebebiyle ya da başka ülkeler veya partilere baskı yapmak için bu açıklamaları yapıyorlar. Kendi gündemleri var” dedi.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Program Direktörü Julien Barnes-Dacey, yaklaşık on yıldır devam eden düşmanlıkların ardından hem Kahire hem Şam’ın Ankara’nın değişen söylemine dikkatle yaklaştığını belirtti. Barnes-Dacey, “Taraflar daha sık diyaloğa girmeye başlasa bile bu hızlı bir ilerleme ve nihayetinde normalleşme yaşanacağı anlamına gelmiyor. Esad, muhtemelen Türk ordusunun geri çekilmesini ve Ankara’nın Suriye’nin egemenliğini kabul ettiğini görmek isteyecektir” diye konuştu.

“Suriye’nin kuzey toprakları Türkiye’nin kontrolünde. Bu, Esad’ın bir normalleşmeye şüpheyle yaklaşmasına neden oluyor” diyen Azizi de “Gerçek bir normalleşme için Türk güçlerinin kuzey topraklarından çekilmesini ve buralarda kontrolü rejime devretmesini bekliyorlar” dedi. Böyle bir şeyin yakın gelecekte yaşanmasını beklemediğini vurgulayan Azizi, “Belki üst düzey toplantılar olabilir hatta Erdoğan ve Esad bile görüşebilir ancak bu, işlerin gerçekten normalleşeceği anlamına gelmiyor” yorumunu yaptı.

Suriye’ye operasyonu etkiler mi?

Türkiye’nin Suriye’de rejim karşıtı silahlı muhaliflere desteği ve devam eden operasyonlarına dikkat çeken Dhingra ise “Yeni bir kara harekatı yapılacağı yönündeki son açıklamalar ve süren hava saldırıları yüzünden durum oldukça gergin. Kısa vadede normalleşme için diplomatik çabalar bu atmosferin gölgesi altında kalacaktır” ifadelerini kullandı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, İstiklal Caddesi’ndeki bombalı eylem sonrası başlayan Pençe-Kilit operasyonu sırasında şu ana kadar en az 23 rejim askeri öldü.

Dalay’a göre Türkiye, Suriye topraklarına yönelik operasyonları ile rejimle normalleşme söylemini çelişkili görmüyor. “Ankara, YPG’ye yönelik operasyonları ile Suriye’de resmen adı konmamış olsa da Kürtlerin merkezinde olduğu otonom yönetimin zayıflatılmasının rejimin de hoşuna gideceğini düşünüyor” dedi. Bu görüşe katılan Barnes-Dacey da nihayetinde Ankara ve Şam’ın Kürt ayrılıkçılarla mücadele gibi ortak bir zeminde buluşabileceğini kaydetti.

Libya faktörü

Mısır’la ilişkilerde ise öne çıkan kriz başlığı Libya. Ankara ve Kahire, Libya’da rakip güçleri destekliyor.

Galip Dalay, “Türkiye ile Mısır, Etiyopya ve Libya’da karşı kamptalar. BAE ile olduğu kadar hızlı olmayacaktır normalleşme. Şu anda asıl mesele Libya. Bizim için Suriye ne ise Mısır için de Libya o” dedi.

Chatham House’dan Tim Eaton’a göre, Türkiye’nin sahada “Kazanan ve kaybedeni belirleme kapasitesine sahip güçleri” mevcut. Ayrıca Trablus yönetimi üzerinde güçlü siyasi ve ekonomik etkisi var. “Türkiye son aylarda Trablus’un rakibi doğudaki yönetimle de yakınlaşma arayışına girdi” diyen Eaton’a göre Yunanistan’ın Libya’da Ankara ile rekabet için çok az seçeneği var.

2014’te ülkenin doğusu ve batısındaki savaşçı gruplar arasında bölünen Libya’yı yıllardır, Trablus ve Tobruk merkezli iki ayrı yönetim idare ediyor. Tobruk merkezli Fethi Başağa yönetimi ve Türkiye’nin desteklediği Trablus merkezli Abdulhamid Dibeybe hükümeti birbirlerini meşru olmamakla suçluyor.

Dış politikaya Yunanistan ayarı

Peş peşe gelen normalleşme açıklamaları, dış politikaya “Yunanistan ayarı” verildiği yorumlarına da neden oluyor. Özellikle Mısır’la bir yakınlaşma Yunanistan’ı güç durumda bırakabilir.

Dalay’a göre Ankara, Kahire’yle normalleşme için attığı adımlarla Mısır, İsrail ve BAE ile Yunanistan’ın arasına mesafe koymak istiyor. “Temelde Doğu Akdeniz’de yaşadığı çok aktörlü sorunu bir Yunanistan sorunu haline dönüştürmek istiyor. Önceden bu Türkiye’ye karşı Mısır, BAE, İsrail, Fransa ve Suudi Arabistan’ın olduğu bir krizdi. Şimdi en azından bu ülkeleri daha nötr kalmaya, Yunanistan’la ikili krizinde taraf olmamaya ikna etmek istiyor.”

Erdoğan Konya’daki konuşmasında, “Akdeniz’de bizim bu gücü başkalarına kaptırmamamız gerekir. Yunanistan’ın buralara ulaşması, bu olacak iş değil” ifadelerini kullanmıştı.

Halihazırda Kahire ve Atina arasında çok yakın bir işbirliği söz konusu.

“Türkiye’nin Libya’daki çıkarlarından vazgeçmesi olası değil” diyen Hall, Ankara’nın daha önce Mısır ve Yunanistan tarafından oluşturulan doğal gaz işbirliğinden dışlandığını hatırlatarak yeni durumda avantaj elde etmeye çalışabileceğini kaydetti. Azizi de “Türkiye ile stabil bir ilişki Mısır’ın da çıkarına. Eğer Libya konusunda ortak bir yol haritası belirlenebilirse bu Mısır’ın da çıkarına olacaktır” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın

Erdoğan’dan Dikkat Çeken ‘Suriye’ Açıklaması: Siyasette Küslük Olmaz

“Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle küslüğünü menfaate çevirmek isteyenler olduğunu” belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar giderilince oyunlar bozuldu. Bunların içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri. Şimdi bizim Birleşik Arap Emirlikleri ile münasebetlerimiz gayet iyi bir konumda” dedi.

Ülke ilişkilerinin “daha da iyi olacağını” kaydeden Erdoğan, Suriye ile diplomatik ilişkilere dair ise özetle şöyle dedi: “Bu malum bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz.”

Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün (27 Kasım) partisinin Konya İl Başkanlığı tarafından düzenlenen “Gençlik Buluşması” toplantısında konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına yönelik hava operasyonları ve Suriye’deki Şam hükümeti, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile diplomatik ilişkiler de vardı.

Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüşmesine yönelik tepkilerle ilgili bir soruya cevap vererek özetle şöyle konuştu:

“Katar Emiri’nin araya girmesiyle bu adımı attık”

“Sayın Sisi ile yaptığımız görüşmede, Türkiye-Mısır ilişkilerinde, olayın liderler seviyesinde tartışılmasından öte, ben kendisine onu da söyledim, bizim Mısır halkıyla ilişkilerimiz farklı, tarih orada var.

“Son dönemde, bir 9 yıllık süreç içerisinde bir sıkıntı yaşadık. O akşam özellikle de Katar Emiri’nin araya girişiyle bu adımı attık. O sıkıntıyı aştıktan sonra da bir yarım saat 45 dakika kadar biz Sayın Sisi ile dar kapsamlı bir görüşme yaptık.

“‘Şimdi alt düzeyde bakanlarımız gidiş gelişleri başlatsınlar, ondan sonra da biz görüşmelerimizi genişletelim, geliştirelim, tüm derdimiz, sizlerle Türkiye arasındaki bu kırgınlığı, dargınlığı gidermek. Akdeniz’de Türkiye-Mısır arasında böyle bir sıkıntı yaşanmaması gerekir’ dedik.

“Yunanistan’ın buralara ulaşması olacak iş değil”

“Çok farklı bazı şeyler daha aramızda konuştuk. Daha sonra da aldığım bilgi, haberler çerçevesinde kendisi de bu görüşmeden çok mutlu olmuş, aynı mutluluk temennisini biz de ilettik. Şimdi süreç başladı, bakanlarımızla bir süreç devam edecek.

“Daha sonra da bir araya gelmek suretiyle Akdeniz’de, çünkü Mısır halkıyla Türkiye’nin birbiriyle olan bağlantıları çok farklı, bizim bu gücü başkalarına kaptırmamamız gerekir. Yunanistan’ın buralara ulaşması, bu olacak iş değil. Onun için güzel gelişmeler olacak diye inanıyorum.”

“Suriye ile de bu iş yoluna girebilir”

“Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle küslüğünü menfaate çevirmek isteyenler olduğunu” belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar giderilince oyunlar bozuldu. Bunların içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri. Şimdi bizim Birleşik Arap Emirlikleri ile münasebetlerimiz gayet iyi bir konumda” dedi.

Ülke ilişkilerinin “daha da iyi olacağını” kaydeden Erdoğan, Suriye ile diplomatik ilişkilere dair ise özetle şöyle dedi: “Bu malum bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz.”

“Esad, Erdoğan’ın teklifini kabul etmedi” iddiası

Associated Press (AP) haber ajansı, 23 Kasım tarihli haberinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın İran aracılığıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a mesaj gönderdiğini yazmıştı.

Ajansın “konu hakkında açıklama yapmaya yetkisi olmadığı için ismini vermeyen Lübnanlı bir siyasetçiye” dayandırdığı haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajında “Suriye ordusunun mevcut durumda Kürtlerin kontrolünde olan bölgelere geri dönmesini” istedi.

Habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca “bölgedeki Kürt savaşçıların Suriye doğalgazı ve petrolünü kullanmasını önlemek için harekete geçilmesini ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi konusunda kolaylık sağlanmasını” da istedi.

AP, İran aracılığıyla iletilen mesajda, “Erdoğan’ın Şam’a Türkiyeli yetkilileri göndermeye hazır olduğunu söylediğini, fakat Esad’ın üçüncü bir ülkede görüşülebileceğini söyleyerek bunu reddettiğini” belirtti.

Ajansın haberine göre, Türkiyeli bir hükümet yetkilisi, İran’ın aracılığına yönelik iddiayı reddederek “Tahran’ın Suriye’deki Türkiye varlığına düşmanca yaklaştığını” söyledi. Yetkili ayrıca “Türkiye’yi uzlaşmaya Rusya’nın ittiğini, ama hiçbir ilerleme kaydedilmediğini” de bildirdi.

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı gün partisinin grup toplantısı sonrasında, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Aldulfettah Sisi ile Katar’da görüşmesine atıfla, “Esad ile de görüşecek misiniz” sorusuna cevaben “Olabilir. Siyasette dargınlık olmaz. Sonuçta en uygun koşullarda adımlar atılır” dedi.

Paylaşın

İklim Zirvesi Mısır’da Başladı: COP27 Nedir?

İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve bu planların somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapılacağı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27’nci Taraflar Konferansı (COP27) Mısır’da Başladı.

“Uygulama Zirvesi” olarak tanımlanan COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında her gün tematik oturumlar düzenlenecek.

120’den fazla dünya lideri Şarm El-Şeyh’te COP27 olarak bilinen konferansta konuşma yapacak. Konferansa yaklaşık 40.000 kişi katılıyor. Bazı aktivistlerse, Mısır’ın insan hakları siciliyle ilgili endişeler nedeniyle konferansa katılmayı reddetti.

Zirvenin açılışında COP27 Başkanı Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri ülkelere taahhütlerini uygulamaya koyma çağrısı yaptı. Şükri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası ortaya çıkan gıda ve enerji krizinin ülkeleri taahhütlerini yerine getirmekten alıkoymaması gerektiğini de söyledi.

Birleşmiş Milletler, COP27 açılışında, “iklim kaosu kronolojisi” olarak tanımladığı yeni bir rapor yayımladı. Raporun tamamı 2023’ün bahar aylarında yayımlanacak.

Raporda, 2022 Küresel İklimin Durumu araştırmasında küresel iklim krizine ilişkin dramatik değişiklikler özetleniyor. Rapora göre, deniz seviyesi 1993’ten bu yana iki katına çıktı ve bu yıl yeni bir rekor seviyeye yükseldi, Avrupa Alpleri’nde de benzeri görülmemiş buzul erimesi belirtileri izleniyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) raporuna göre, küresel sıcaklığın bu yıl 1850-1900 yılları arasındaki “sanayi öncesi döneme” kıyasla yaklaşık 1,15 derece artması bekleniyor ve son 8 yıl dünyadaki en sıcak yıllar olarak kayıtlara geçebilir.

COP27’de raporu sunan WMO Başkanı Petter Taalas, “Atmosferde o kadar yüksek karbondioksit seviyesi var ki, Paris Anlaşması’nın (küresel sıcaklık artışını) 1,5 derece ile sınırlama hedefine zar zor erişilebiliyor. Birçok buzul için artık çok geç ve erime binlerce olmasa da yüzlerce yıl devam edecek. Bunun da su güvenliğine önemli etkileri olacak” dedi.

‘İklim Krizi’ ya da ‘iklim Değişikliği’

‘İklim Değişikliği’ veya ‘İklim Krizi’ zaman içinde özellikle de son 70 yılda Dünya’nın ortalama sıcaklığındaki küresel değişiklikleri ve sıcaklıktaki değişikliklerin sonuçlarına referans vermek için kullanılan bir terim.

Dünya’nın ortalama sıcaklığı doğal olarak yukarı ve aşağı hareket eder, ancak sanayi devriminden bu yana daha önce olduğundan çok daha hızlı şekilde yukarı yönlü seyrediyor.

Sıcaklıktaki bu artış, deniz seviyesinin yükselmesi ve aşırı hava koşulları (sel veya kuraklık gibi) gibi gezegenin çevresi üzerinde bir etkiye sahip.

COP27

İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve bu planların somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapılacağı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27’nci Taraflar Konferansı (COP27) bu yıl Mısır’da düzenleniyor.

Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde gerçekleştirilen ve iklim değişikliğiyle mücadele alanında dünyadaki en kapsamlı zirve olan COP27’ye yaklaşık 190 ülkeden 40 binin üzerinde katılımcı, 100’den fazla devlet lideri ve politika yapıcının katılması bekleniyor.

“Uygulama Zirvesi” olarak tanımlanan COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında her gün tematik oturumlar düzenlenecek.

Sera gazları

İklim değişikliğine ve küresel ısınmaya neden olan gazlardır.

Karbondioksit (CO2), azot oksit (N2O) ve metan (CH4) ve daha birçok türde sera gazı mevcut.

Dünya atmosferindeki başlıca sera gazları. NF3, SF6 ve halokarbonlar gibi insan yapımı sera gazları da vardır.

IPCC

IPCC, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ninn kısaltması. 1988 yılında Birleşmiş Milletler ve Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından oluşturuldu.

İnsanların iklim değişikliği üzerindeki etkisini anlamaya yardımcı olmak için önde gelen iklim bilimcilerini bir araya getiren bir çalışma grubu. Şimdiye kadar beş adet uluslararası büyük rapor üretti ve altıncı rapor yayınlanma sürecinde.

BM Genel Sekreteri, en son IPCC raporunu ‘insanlık için kırmızı alarm’ olarak nitelendirerek şunları söyledi:

“Alarm zilleri kulakları sağır ediyor ve kanıtlar reddedilemez: Fosil yakıtların yakılmasından ve ormanların yok edilmesinden kaynaklanan sera gazı emisyonları gezegenimizi boğuyor ve milyarlarca insanı riske atıyor. Küresel ısınma, birçok değişikliğin geri döndürülemez hale gelmesiyle, Dünya üzerindeki her bölgeyi etkiliyor.”

Kyoto Protokolü

Kyoto Protokolü, 1997 yılında kabul edilen ve Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen üçüncü Taraflar Konferansı’nda (COP3) kabul edilen uluslararası bir antlaşmadır.

2005 yılında uluslararası hukuk haline gelen bu antlaşma 192 devlet tarafından imzalandı ve gelişmiş ülkeler için 2012 yılına kadar emisyon azaltma hedefleri belirlendi. ülkelerin 2008 ve 2012 yılları arasındaki 1990 seviyelerine kıyasla küresel sera gazlarını yüzde 5 azaltması gerektiği belirtildi.

Yüksek sera gazı emisyonlarından çoğunlukla gelişmiş ülkelerin sorumlu olduğu kabul edildiğinden, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin ise emisyonlarını artırmalarına izin verildi.

Bu sebeple daha sonra 2012 yılında Kyoto Protokolü’nde Doha Değişikliği adı verilen bir değişiklik yapıldı.

Doha Değişikliği

Doha Değişikliği, 2012 yılında Katar’ın Doha kentinde düzenlenen sekizinci Taraflar Konferansı’nda (COP8) gerçekleşen ve Kyoto Protokolü’nde yapılan bir değişiklik. 2013’ten 2020’ye sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine kıyasla yüzde 18 oranında azaltmak için 37 ülke tarafından kabul edilmiş bir değişiklik maddesi.

Ulusal Belirlenmiş Katkı (NDC)

Bunlar, emisyonları azaltma hedeflerini belirleyen ülkeler tarafından yapılan planlar ve bu hedeflere ulaşmak için yapacakları eylemler. Paris Anlaşması da bu anlaşmanın belirlediği hedeflerle bağlantılı.

Ülkelerin ulusal olarak belirlenmiş katkıları her beş yılda bir UNFCC’ye sunuluyor. İlk NDC’ler 2015’te sunuldu ve ardından her beş yılda bir devam edecek; 2020, 2025, 2030…

Her yeni NDC gönderildiğinde, önceki NDC’ye kıyasla daha büyük hedefler gösterilmesi bekleniyor.

Örneğin Aralık 2020’de Birleşik Krallık Hükümeti, Birleşik Krallık’ın Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkısının bir parçası olarak 1990 seviyelerine kıyasla ülke emisyon seviyelerini 2030 yılına kadar yüzde 68 oranında azaltma planlarını açıkladı.

İskoç Hükümeti de Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı oluşturmuştu ancak İskoçya Birleşik Krallık’ın bir parçası olduğu için planı resmi olarak UNFCC’ye sunamadı. Ancak belge, İskoç Hükümeti’nin, tüm büyük sera gazlarının emisyonlarını 1990/1995’e kıyasla 2030 yılına kadar en az yüzde 75 oranında azaltma taahhüdünü içeren Paris Anlaşması’nı yerine getirmek için ne yapmakta olduğunu açıklıyor.

Net-sıfır

Net-sıfır, atmosfere salınan emisyon miktarının aynı miktarı atmosferden uzaklaştırarak dengelenmesi anlamına geliyor. Yani emisyon üretmemek anlamına gelmiyor.

Bu nedenle havaya karışan her sera gazı molekülü için bir tane çıkarıyoruz. Bu, örneğin yeni ormanlar oluşturmak gibi karbon depolayan yerler oluşturarak yapılıyor.

Paris Anlaşması

Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te COP21’in gerçekleştiği sırada üzerinde anlaşmaya varılan uluslararası bir iklim antlaşması. Kyoto Protokolü’nden sonra iklim konusundaki en önemli antlaşma olarak kabul ediliyor.

Bu antlaşma ile iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olacak hedefler belirlendi.

En önemli hedefler şunlar:

  • Üretilen zararlı sera gazlarının miktarını azaltmak,
  • Rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kullanımını artırmak
  • Küresel sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutmak.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi veya UNFCC, 1994’te yürürlüğe girdi ve 1992’de Rio De Janeiro’daki zirvede kabul edildi.

Bu, iklim değişikliğine neden olan tehlikeli insan faaliyetlerini önlemeyi kabul eden ve 154 devlet tarafından imzalanmış olan küresel bir anlaşma. Bugün ise anlaşmamış olan ülke sayısı 197.

Paylaşın

Kahire’de Kilisede Yangın: En Az 41 Kişi Öldü

Mısır’ın başkenti Kahire’de yer alan bir Kıpti Kilisesi’nde çıkan yangında en az 41 kişi hayatını kaybetti, 14 kişi de yaralandı. Orta Doğu’daki en geniş Hıristiyan nüfusuna sahip Mısır’daki Kıptiler 103 milyon nüfusun en az 10 milyonunu oluşturuyor.

Haber Merkezi / Reuters haber ajansına konuşan güvenlik kaynakları, yangının çıktığı Kıpti Ebu Sifin Kilisesi’ndeki ayine yaklaşık 5 bin kişinin katıldığını söyledi.

Yangının binanın giriş kapısında izdihama neden olduğunu belirten kaynaklar, ölenlerin arasında çok sayıda çocuk olduğunu söyledi. Olayda onlarca kişi de yaralandı.

İtfaiye ekipleri, yangının kontrol altına alındığını bildirirken, savcılıkta, yangının çıkış nedeninin araştırılması için olay yerine ekip gönderildiğini söyledi.

Mısır Kıpti Kilisesinden yapılan yazılı açıklamada, Kahire’nin batısındaki kilisede yangın çıktığı ifade edildi. Açıklamada, yangında 41 kişinin öldüğü, 14 kişinin yaralandığı bilgisi paylaşıldı.

Mısır resmi ajansı MENA ise Giza’daki bir kilisede çıkan yangında ilk belirlemelere göre 55 kişinin yaralandığını ve ölenlerin olduğunu kaydetti.

Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Hüsam Abdulgaffar da olay mahalline 30 ambulansın sevk edildiğini, 55 kişinin çevredeki hastanelere kaldırıldığını ve can kayıplarının sayısını belirlemeye çalıştıklarını aktardı.

Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Facebook hesabından yaptığı açıklamada, “Tüm önlemlerin alınması için tüm kamu hizmetlerini seferber ettim” dedi. Mısır İtfaiyesi de konuyla ilgili bir açıklama yaparak kilisede çıkan yangının kontrol altına alındığını duyurdu.

9 Nisan 2017’de de Mısır’ın Tanta kentindeki St. George Kıpti Kilisesi’nde meydana gelen patlamada en az 29 kişi hayatını kaybetmişti.

Paylaşın

Müslüman Kardeşler’in Açıklamasının Ardından Mısır’da 7 Kişi Affedildi

Mısır’da terör örgütü olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler’in siyaset sahnesinden çekildiğini açıklamasının ardından 7 tutuklu dün serbest bırakıldı. Öte yandan insan hakları örgütleri, ülkede hala binlerce siyasi mahkum olduğunu savunuyor.

Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin affettiği isimler arasında Hişam Fuad ve Kasım Eşref adlı iki gazeteci, araştırmacı Ahmed Semir, solcu aktivist Abdurrauf Hitab ve oyuncu Tarık en-Nehri var. Tarık Mehdi ve Halid Sadık adlı kişiler de serbest bırakılanlardan ikisi.

Haziran 2019’da yakalanan Fuad, “yasadışı örgüt” birlikte komplo kurmaktan geçen yıl 4 yıl hapse mahkum edilmişti. “Yasadışı örgüt” ifadesi, Müslüman Kardeşler’i işaret ediyor.

Semir ise 2021’de yalan haber yaymak suçlamasıyla yakalanmış ve 4 yıl hapis cezası almıştı. Cezası bu yılın başlarında üç yıla indirilmişti.

2011’deki protestolar ve güvenlik güçleriyle çatışmalar sırasında devlet binalarına saldırmak ve yakmaktan Hitab 7, en-Nehri ise 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Ekonomik krizle boğuşan Kahire, muhalefete ulaşmak için bazı adımlar atıyor. Cumhurbaşkanı Sisi bu yolda Müslüman Kardeşler’e atıfla “bir grup dışında herkesi” kapsayan ulusal diyalog süreci başlatmıştı.

Müslüman Kardeşler, Mısır’da 2012’de yapılan seçimleri kazansa da bir yıl sonra askeri darbeyle devrilmişti. Hareket o zamandan beri büyük bir baskıyla karşı karşıya. Örgütün pek çok lideri ve binlerce destekçisi ya hapiste ya da ülkeden kaçtı.

“Mısır’da herhangi bir iktidar mücadelesine girmeyi de reddediyoruz”

Müslüman Kardeşler’in Rehberlik Meclisi Başkanlığı’nı vekaleten üstlenen İbrahim Münir, hareketin geleceği ve Mısır’daki koşullara dair Reuters’a konuşmuştu.

Örgütün lideri konumundaki iki gün önce yayımlanan söyleşide,kendilerine hala büyük destek verildiğini savunsa da seçimlere katılmayacaklarını ve şiddeti uzun süredir reddettiklerini ifade etti: Sadece şiddet ve silah kullanımını değil, Mısır’da herhangi bir iktidar mücadelesine girmeyi de reddediyoruz.

Uzun süredir Birleşik Krallık’ın başkenti Londra’da ikamet eden 85 yaşındaki lider, hareketin daha önce de sorunlar yaşadığını ancak en zorlu dönemin içinde olduklarını duyurdu.

Müslüman Kardeşler’in içinde olduğu krize nasıl karşı nasıl harekete geçileceğine dair iç bölünmeler yaşadığını açıklayan Münir, “durum istikrara kavuştuğunda” yeni bir liderin seçileceğini bildirdi.

Münir’e göre Müslüman Kardeşler’in dışarıda tutulduğu bir diyalog süreci başarıya ulaşmayacak: Diyaloğa gerçekten ihtiyaç var ama herkesi kapsaması gerekiyor.

2013’te dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesini ağır şekilde eleştiren Türkiye’nin, Mısır’la ilişkileri durma noktasına gelmişti. Ankara’nın Müslüman Kardeşler’e desteği, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) ilişkilerinin bozulmasına neden olan sebeplerden biriydi.

Öte yandan Türkiye’yle birlikte Müslüman Kardeşler’e destek veren Katar’ın, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’yle ilişkileri normalleştirmeye çalışması dengeleri değiştirmişti.

Örneğin Kahire, Türkiye’de faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler’e bağlı televizyon kanallarının kapatılmasını istemişti. Reuters, Ankara’nın da muhalif kanalların Kahire’ye yönelik eleştirilerini yumuşatmasını istediğini yazdı.

Bununla birlikte Münir, Müslüman Kardeşler’in Türkiye’de henüz baskı altında olmadığını savundu: Şu ana kadar bir baskı görmedik ya da hissetmedik. Fakat Türkiye devletinin, halkının huzur ve güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa yapmaya hakkı vardır.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Mısır’da Müslüman Kardeşler Siyasetten Çekildiğini Duyurdu

Mısır’da ‘terörist oluşum’ olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler, ‘geniş halk desteğine rağmen’ siyasi mücadeleyi bıraktığını açıkladı. Ülkede yasaklı olduğu için doğrudan seçimlere katılamayan hareket, geçmişte bağımsız adaylarla genel seçimlerde mücadele etmişti.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Rehberlik Konseyi Başkanlığı görevini vekaleten yürüten İbrahim Munir, Reuters haber ajansına verdiği röportajda “Siyasi partiler arasındaki seçimler devlet tarafından organize edilse bile biz güç mücadelesini reddediyoruz. Bu tamamen bizim tarafımızdan reddedilmektedir” sözleriyle kararı açıkladı.

Mısır’da 1928 yılında kurulan İslami hareketin şiddeti reddettiğini de vurgulayan Munir “(Şiddeti) Tamamen reddediyoruz ve bunu Müslüman Kardeşler’in ideolojisinin dışında olduğunu düşünüyoruz. Sadece şiddet ve silah kullanımı değil, Mısır’da güç için herhangi bir biçimde mücadeleyi reddediyoruz” diyerek sandığa gitmeyeceklerinin altını çizdi.

2020’de terörist oluşumlar listesine dahil edilen Müslüman Kardeşler’in birçok lideri ve binlerce destekçisi Mısır’da hapiste tutuluyor. Net sayıları bilinmemekle birlikte bu rakamın 5-6 bin civarında olabileceği belirtiliyor. Harekete üye birçok üye de idam cezasına çarptırılmıştı.

Kendisi de 1950 ve 1960’larda Mısır’da iki defa hapis yatan 85 yaşındaki Munir, son 40 yıldır İngiltere’de sürgünde. Munir, 2013 yılında şimdi Mısır Cumhurbaşkanı olan General Abdelfettah el Sisi’nin ‘darbesinin’ ardından giderek güç kaybeden hareketin iç bölünmeler yaşadığını kabul etti ve durum istikrara kavuştuktan sonra yeni bir lider seçimi yapılacağını belirtti.

“Müslüman Kardeşler katılmazsa Mısır’da diyalog süreci başarısız olur”

On yıllar boyunca kurduğu yardım dernekleri ağı sayesinde harekete 102 milyonluk Mısır halkın çoğunun hala sempati duyduğunu kaydeden Munir, insan hakkı ihlalleri konusunda ağır eleştiri altındaki Sisi’nin ülkedeki muhalif gruplarla önümüzdeki haftalarda başlatacağı siyasi diyalog girişimin ciddi olmadığını savundu.

“Diyaloğa gerçekten ihtiyaç var ama bu herkesi kapsamalı” diyen Munir, Müslüman Kardeşlerin diyalog sürecinden dışlaması halinde sonuç elde edilemeyeceğini ileri sürdü. Diyalog başkanı Müslüman Kardeşler’in “Elleri kanlı olduğu” gerekçesiyle sürece katılamayacağını belirtmişti.

Mısır’da 2013 yılında, Arap Baharı protestolarının ardından yapılan ilk demokratik seçimlerde Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından başlayan kitlesel protestoları durdudurmak için yaptığı darbeden bu yana giderek yönetimini sıkılaştıran Sisi, insan hakkı ihlalleriyle ilgili yoğun eleştiri altında.

Keyfi ve hukuk dışı ölümler, işkence ve kayıplarla ilgili kaygılarını yüksek sesle dile getiren Amerika Birleşik Devletleri bu endişeler nedeniyle Mısır’a yapılacak askeri yardımların 130 milyon dolarlık kısmını keseceğini açıklamıştı.

“Türkiye’deki Müslüman Kardeşler baskı altında değil”

Orta Doğu’da Müslüman Kardeşler destekçilerinin sığındığı Türkiye ve Katar’ın harekete karşı olan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini düzeltmesi dengeleri değiştirdi.

Daha önce Müslüman Kardeşler’in lideri olarak Mısır modern tarihinin seçimle göreve gelen ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin hapishanede “eceliyle ölmediğini” belirten Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, geçen yıl Mısır’la yeniden ilişki kurma çabasıyla kendi topraklarında faaliyet gösteren Mısırlı muhalif televizyon kanallarına Kahire yönetimine yönelik eleştirileri ılımlı tutmalarını istemiş ve yayın organını Türkiye’den ayrılmaya zorlamıştı.

İbrahim Munir, Türkiye’deki Müslüman kardeşler’in henüz baskı altında olmadığı görüşünde. Munir “Şu ana kadar görmedik ya da hissetmedik, ama Türkiye devletinin halkının barışını ve güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa yapmaya hakkı vardır” diye konuştu.

Paylaşın