Sivas: Meydan Hamamı

Meydan Hamamı; Sivas’ın Merkez İlçesi, Küçükminare Mahallesi, Şemsi Sivasi Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Atatürk caddesinden Dikilitaş semtine giden yolun solundadır. Meydan Camii ile birlikte veya ondan bir süre önce yapılmış olması imkân dâhilindedir. 13 x 35 m boyutlarında olup tamamen kesme taştan yapılmıştır.

Hamamın giriş kapısı yandadır. Giriş kapısının sol tarafında sivri kemerli bir niş ve kapısının iki yanında burmalı sütuncuklar cephenin süslenmesini meydana getirir.

Klasik planda, yapılmış bir hamamdır. Kare planlı soyunma mahallinin eyvan şeklindeki girişi ve bunun yanındaki kemerli penceresi sütunce ve profillerle tezyin edilmiş; batı köşesi ise stalâktitli bir kavsara ile pahlanmıştır. Ortada sekiz köşeli bir havuzu vardır. Bu kısımdan önce cephede çıkıntı yapan, üzeri tonozlu kafes (havlu kurutma) mahalline, kubbe aksine isabet eden küçük bir kapı ile de ılıklık kısmına (ki bu kısımda helâlar ve tıraşlıklar yer alır) geçilir.

Sıcaklık kısmı merkezi bir kubbe etrafında aksiyal bir şekilde tertiplenmiş, dört eyvan ve köşelerde birer kubbeli halvet mevcuttur. Bu hücrelerin içinde üçer kurna vardır. Köşe hücrelerinin kapıları sıcaklık kısmına, giriş aksına rastlayan eyvanlara açılır. Orijinal kurnalar boz renkli mermerden yapılmış ve pahlı köşeleri sade bir şekilde ikişer ters lale motifiyle tezyin edilmiştir.

Sıcaklık kısmının sonunda ve hamamın kuzeybatı köşesinde tonozlu su haznesi ve altında külhan vardır. Soyunma mahallinin güney, doğu ve kuzeydoğu cepheleri kesme taş kaplama, diğer kısımları moloz taş duvardır. Kubbesi sekizgen kasnak üzerine oturtmaktadır. Beden duvarlarının üst hizasında ve kasnak üzerinde basit bir silme dolanır. Çıkıntılı kafes kısmının cephe duvarında silme hizasında bir adet çörten mevcuttur.

Etrafın toprakla dolması neticesinde hamam zemine gömülü ve 1.50 – 2 m aşağıda kalmıştır. Yan ve ön cephelerine muhtelif dükkân ve binalar yaptırılmış iken 1963 yılında kaldırılmıştır.

1962 yılında yapılan onarımda etrafı temizlenmiş ve eser ortaya çıkarılmıştır. Bu onarımda yine soyunma mahalli kubbesine iki adet tepe penceresi ile iki adet zemin penceresi açılmıştır. Hamam zemini ve kurnaların bir kısmı mozaik olarak yenilenmiş, WC kısmında değişiklik yapılmıştır. Külhan kısmının bacası yıkılmış, su tesisatı kısmen değiştirilmiştir. 1991 yılında hamamda meydana gelen patlama ile soyunmalık bölümü kubbesi yıkılmış, yapılan onarım sonunda kubbe çinko ile kaplanmıştır.

2008 yılında yapılan onarımda ise duvarda derzler yenilenmiş, üst örtü değiştirilmiş, iç dekorasyon yenilenmiş ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.

Paylaşın

Konya: Akşehir, Meydan (Şifa) Hamamı

Meydan Hamamı; Konya’nın Akşehir İlçesi, Selçuk Mahallesi, İnönü Caddesi, Müze Meydanı üzerinde yer alır.

Hamamın batı kanadında erkekler hamamı; doğu kanadında da kadınlar hamamı yer almaktadır.

Üst örtüsü günümüzde kırma çatıyla kapatılmış durumda olan soyunmalık mekanları, hamamın güney cephesine bitişik inşa edilmiştir. Aralık kısmı doğu-batı yönünde dikdörtgen planlıdır.

Kare planlı ılıklığı ise üçgen yüzeyli tromplarla geçilen bir kubbeyle kapatılmıştır. Sıcaklık dört eyvanlı ve köşe halvetlidir.

Hamamda erkekler bölümünün giriş kısmını oluşturan kapının üstünde inşa kitabesi yer alır.

Kitabeye göre hamamın Subaşı Emir Şerafettin Ahmet tarafından yaptırıldı ve inşatın M.1329-1330 tarihinde tamamlandığı anlaşılmaktadır.

Paylaşın

Hatay: Meydan Hamamı

Hatay, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Meydan Hamamı; Hatay’ın Antakya İlçesi, İstiklal Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanmaktadır.

Selçuklu dönemi yapılarındandır. Kemerli ve Selçuklu motifleriyle süslü bir kapısı mevcuttur. İç mekânlarda kesme taşlar kullanılmıştır. Hamam, soyunma, soğukluk ve yıkanma olarak 3 bölüme ayrılmıştır.

Çatıları tonozludur. Soyunma Bölümünde sekilerin altlarında kuş takaları şeklinde takunya koyma yerleri mevcuttur. Soğukluk Bölümü dört tonoz üzerine oturmuştur.

Hatay’ın kısa tarihi

Hatay Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Yöredeki tarihi yaşam bulguları M.Ö. 100.000’lere kadar uzanır. Elde edilen buluntular; bölgenin orta paleolitik, neolotik, kalkolit dönemlerde ve tunç çağında yaygın bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Amik Ovası´nda; Çatalhöyük, Tel Tainat, Tel Cüdeyde ve Tel Atçana’da ilk Tunç Çağı yerleşmeleri tespit edilmiş ve mimari kalıntılara rastlanmıştır. Kalıntılar; bu yerleşmelerde beylikler biçiminde yaşandığının ipuçlarını vermektedir.

İlk tunç çağından itibaren Amik Ovası’ndaki bu beylikler; sırasıyla Akadların, Yamhad Krallığı´nın, Hititlerin ve Mısırlıların egemenliğine girmiş, Hitit İmparatoru I. Şuppiluliuma döneminde tekrar Hitit egemenliğine girerek, bu durum M.Ö. 13. yüzyıla kadar devam etmiştir.

Hitit İmparatorluğu´nun M.Ö. 1200 yıllarında parçalanmasından sonra Sami-Aramiler tarafından “Hattena” adıyla bir Geç Hitit Krallığı kurulmuştur. Hattena Krallığı M.Ö. 9. yy’da Asurluların daha sonra da Urartuların egemenliğinde kalmıştır.

M.Ö. 6. yüzyılın ortalarından itibaren Hatay yöresi Pers İmparatorluğuna bağlı Kilikya Satraplığı’nın içinde yer almış ve Pers İmparatorluğu’na vergi ödemiştir. M.Ö. 333 yılında Büyük İskender ile Pers İmparatoru III. Dareios’un orduları İssos kenti civarında savaştılar ve Büyük İskender Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Myriandros’un (bugünkü İskenderun) adını değiştirerek Aleksadria adını vermiş ve bölge kısa bir süre Makedon hâkimiyetine girmiştir.

Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra komutanlarından Seleucus I. Nicator iktidar mücadelesini kazanarak Seleukoslar dönemini başlatmış ve M.Ö. 300 yılında Seleucia Pieria, ardından Antiacheia (Antakya) kentleri kurulmuştur. M.Ö. 64 yılında Antakya serbest şehir statüsü ile Roma İmparatorluğuna katıldı ve imparatorluğun Suriye Eyaletinin başkenti oldu.

M.S. 1. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Hristiyanlık, Kudüs dışında ilk defa Antakya’da yayıldı. Hz. İsa’ya inananlara ilk defa Antakya’da “Hristiyan” adı verildi. M.S. II. yüzyılda Antakya; Roma ve İskenderiye’den sonra 200.000–300.000 nüfusu ile imparatorluğun üçüncü büyük metropoliti durumunda idi. Şehrin başlıca gelir ve zenginlik kaynağı ticaret ve ihracat idi. Şehir; saraylara, köşklere, heykellere, suyollarına, hipodroma, hamamlara ve hatta kanalizasyon sistemine sahipti.

395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölündü. Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalan Antakya 638’de İslam orduları kumandanı Ebu Ubeyde İbn’ül Cerrah tarafından fethedildi. Emeviler döneminde (661-750) Antakya Halep’e bağlandı. Ardından Hatay bölgesi Abbasiler, Tolunoğulları ve İkşitlerin eline geçti.

944 yılında Kuzey Suriye’de Antakya’yı da içine alan Hamdanoğulları Devleti kuruldu. 967-969 yıllarında Hamdanilerle Bizanslılar arasında şiddetli çatışmalar oldu. Sonunda Antakya Bizans kuşatmasına 969 yılına kadar dayanabildi. Antakya Bizans İmparatoru Nikephorus Phokas’ın kumandanlarından Mikhail Burtzes tarafından zaptedildi.

9. ve 10. yüzyıllarda Antakya ve civarına çok sayıda Türk nüfusu gelerek yerleşmeye başladı. Bunda doğudaki Selçuklu varlığının büyük etkisi vardı. Sultan Melikşah döneminde (1072-1092), Kutalmışoğlu Süleyman Bey 1074 yılında önce Halep’i daha sonra Antakya’yı kuşattı. Vali İsaakios Komnenos 20.000 altın karşılığında barış yaparak kuşatmayı kaldırttı. 1084 yılında Antakya Askeri Valisi Philaretes Urfa’ya gidince kötü yönetim ve baskıdan bıkan halk bunu fırsat bilip İznik’te bulunan Süleyman Bey´i kente davet etti. Bunun üzerine Kuzey Suriye’ye bir sefer düzenleyen Kutalmışoğlu Süleyman Bey 12 Aralık 1084’te Antakya’ya girdi.

Süleyman Bey, Filistin Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah’ın kardeşi Dımışk Meliki Sultan Tutuş arasında Halep yakınında yapılan savaşı kaybetti ve öldü. Antakya Selçuklu Meliki Sultan Tutuş’un hâkimiyetine girdi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah Kuzey Suriye’de çıkan hâkimiyet kavgasını çözmek için 1086 yılında önce Halep, oradan Antakya’ya geldi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Tutuş’u sadece Dımışk (Şam) Meliki olarak bırakıp, Antakya’ya Yağısıyan’ı Vali tayin ederek Antakya’yı doğrudan doğruya imparatorluğa bağladı.

1097 yılında Anadolu’dan Çukurova’ya gelerek İskenderun’u alan Haçlı orduları 21 Ekim 1097’de Antakya’yı kuşattı. Uzun süren bir kuşatma sonunda 1098’de Antakya Haçlılar tarafından zapt edildi. 1. ve 2. Haçlı seferleri sırasında Suriye Bizanslıların elinden çıktı, bölgeyi mahalli Müslüman Beyliklerle Latinler paylaştı. Antakya’da Kudüs’e bağlı olan Dükalık (Antakya Prensliği veya Antakya Kontluğu) kuruldu. 1268 yılında yöreye gelen Baybars komutasındaki Memluk ordusu Antakya’yı kuşattı ve 18 Mayıs 1268 günü yapılan hücumla şehre girildi.

Memlukluların 1268’de gelişleri ile 171 yıl süren Antakya Haçlı Prensliği sona erdi. Baybars’ın hükümdarlığı zamanında bölgede Türkmenlerin göç ve yerleşimleri yoğun olarak gerçekleşti. 14. ve 15. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antakya bölgesine göç eden Türkmen boylarının başında Avşarlar ve Bayatlar geliyordu. Kuzey Suriye Avşarlarından olan Gündüzoğulları Amik Ovası´nda, Köpekoğulları Antep’te ve Özeroğulları Dörtyol çevresinde yaşamaktaydı.

Osmanlı toprakları genişleyip Memluk sınırlarına ulaşınca iki devlet arasında savaşlarda başladı. Ard arda yapılan savaşlar sonunda Memluk ordusu, Osmanlı ordusunu Çukurova’dan çekmek zorunda bıraktı ve 1490 yılında barış antlaşması yapıldı.

Antakya ve çevresi 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girdi. Osmanlı yönetiminde Antakya Halep eyaletine bağlı bir sancak ve bu sancağın merkezi idi. Sancak beyi tarafından yönetiliyor idi. Zaman içinde yapılan düzenleme ile Antakya kaza statüsüne getirilerek, Şam Beylerbeyliğine bağlı olarak yönetildi.

Kanuni Sultan Süleyman Tebriz seferi dönüşü Aralık 1535’te Antakya-İskenderun üzerinden Adana’ya geçmiş; daha sonraki yıllarda 1548-1549 kışını geçirdiği Halep’te iken yaptığı gezilerin birinde Antakya’ya tekrar uğramıştır. Kanuni Sultan Süleyman´ın buyruğuyla Belen’de cami, han, hamam ve imaret yapıldı. Belen´ e 250 nefer derbentçi yerleştirdi. Daha sonraki yıllarda bölgeye 65 hane daha yerleştirilerek köy haline getirildi. Payas’ta eski kale yeniden yapıldı.

Yine Payas’ta Sokullu Mehmet Paşa tarafından 1568 yılında yapımına başlanan cami, han, hamam, imaret 1574 yılında tamamlandı. Ayrıca yapılan iskele ve tersaneyi korumak için 1577 yılında limanın üst tarafına bir kale (Cin Kulesi) inşa edildi. Derbentçi olarak buraya 541 aile yerleştirildi. 1832’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa´nın oğlu İbrahim Paşa Suriye’yi fethederek Osmanlı ordusu ile 28 Temmuz 1832 günü Belen Boğazında (Belen Geçidi) yaptığı savaşı kazanarak, Adana’ya doğru ilerledi. 1839’da Osmanlılar bölgeyi Halep’e kadar geri aldılar.

Tanzimat’ın ilanıyla Antakya ve çevresinde idari yapılanmada yeni düzenlemeler gerçekleştirildi. Antakya Sancağında Kaymakamlık ihdas edilerek çevresiyle birlikte (Şeyhülhadid, Kuseyr, Karamurt, Süveydiye, Altunözü, Cebel-i Akra- namı diğer Ordu) Halep eyaletine, Payas kazası, Uzeyr ve Belen sancakları çevresiyle birlikte (Bakras nahiyesi, İskenderun, Nahiye-i Arsuz) Adana eyaletine bağlandı.

1. Dünya Savaşı´ndan sonra Fransızlar tarafından işgal edilen bölge, 18 yıl Fransızların egemenliğinde kalmıştır. Yayladağı, 1938’de kurulan Hatay Devleti sınırları içine kaldı. Hatay Devleti´nin de 7 Temmuz 1939’da Anavatana katılmasıyla, Türkiye sınırlarına dâhil oldu. Aynı yıl Hatay iline bağlı ilçe konumuna getirilmiştir.

Paylaşın