DEM Parti’den Üç Bakanlığa “Şüpheli Kadın Ölümleri” Araştırılsın Önergesi

DEM Parti Milletvekili Kamuran Tanhan, şüpheli kadın ölümlerine dikkat çekerek Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın yanıtlaması talebiyle üç ayrı soru önergesi verdi.

Kamuran Tanhan, şüpheli kadın ölümlerinde etkin soruşturma yürütülmediği, bazı vakaların otopsi yapılmadan “intihar” olarak kayda geçtiği yönündeki iddiaların ciddi kamuoyu endişesine neden olduğunu belirtti. Tarhan ayrıca, yargının kadın cinayetlerinde uyguladığı “iyi hâl” ve “haksız tahrik” indirimlerinin cezasızlığı körüklediğini ve caydırıcılığı zayıflattığını söyledi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan, Türkiye’de artan kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümlerine dikkat çekerek Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın yanıtlaması talebiyle üç ayrı soru önergesi verdi.

Kamuran Tanhan, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin her geçen yıl artarak toplumsal bir krize dönüştüğünü belirtti. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından kadınların yaşam hakkı üzerindeki tehdidin daha da belirginleştiğini vurgulayan Tanhan, devletin koruma ve önleme mekanizmalarının yetersiz kaldığını dile getirdi.

Tanhan, şüpheli kadın ölümlerinde etkin soruşturma yürütülmediği, bazı vakaların otopsi yapılmadan “intihar” olarak kayda geçtiği yönündeki iddiaların ciddi kamuoyu endişesine neden olduğunu belirtti. Kamuran Tanhan ayrıca, yargının kadın cinayetlerinde uyguladığı “iyi hâl” ve “haksız tahrik” indirimlerinin cezasızlığı körüklediğini ve caydırıcılığı zayıflattığını söyledi.

Bakanlıklara yöneltilen sorular

Kamuran Tanhan, hem kadın cinayetlerinin hem de şüpheli ölümlerin münferit değil, yapısal bir adaletsizlik düzeninin sonucu olduğunu belirterek ilgili bakanlıklardan şu sorulara yanıt verilmesini istedi:

Adalet Bakanlığı’na:

2020–2025 arasında kadın cinayetleriyle ilgili kaç fail hakkında işlem yapılmıştır? Kaçı tutuklanmış, kaçı serbest bırakılmıştır?
Aynı dönemde şüpheli kadın ölümleriyle ilgili kaç soruşturma başlatılmış, kaçı tamamlanmış, kaçı takipsizlikle sonuçlanmıştır?
Otopsi yapılmadan intihar kaydıyla kapatılan vakalar bulunmakta mıdır? Bu durumun önüne geçilmesi için standart bir adli prosedür geliştirilmiş midir?
“İyi hâl” ve “haksız tahrik” indirimleriyle ilgili bir reform çalışması yürütülmekte midir?
6284 sayılı Kanun kapsamında kaç kadına koruma kararı verilmiştir, bu kararlar ne oranda ihlal edilmiştir?

İçişleri Bakanlığı’na:

2020–2025 yılları arasında kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümü sayısı kaçtır? Bu vakaların yaş gruplarına ve illere göre dağılımı nedir?
Kadın cinayetlerinde alınan vatandaş şikâyetlerinin kaçı dikkate alınmış, şikâyet sonrası koruma tedbiri sağlanmış mıdır?
Şüpheli kadın ölümleriyle ilgili kaç dosyada otopsi yapılmıştır, kaç vaka intihar olarak kaydedilmiştir?

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na:

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sonrası kadına yönelik şiddet konusunda bir etki analizi yapılmış mıdır?
Şüpheli kadın ölümlerinde etkin soruşturma yapılmakta mıdır? Bu süreçler nasıl takip edilmektedir?
2024 ve 2025’te koruma talep etmesine rağmen öldürülen kadın sayısı kaçtır?
Şüpheli kadın ölümlerinin özel olarak izlendiği bir sistem mevcut mudur?
2025 yılı için kadına yönelik şiddetle mücadeleye ayrılan bütçe ne kadardır ve nasıl kullanılmaktadır?

Tanhan açıklamada, “Kadın cinayetleri münferit olaylar değil, kadınları koruyamayan sistematik bir adaletsizlik düzeninin sonucudur. Devlet, failleri değil kadınları suçlayan yaklaşımdan vazgeçmeli; koruma ve adalet mekanizmalarını işler hale getirmelidir” dedi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye’de Her Üç Kadından Biri Ne Eğitimde Ne İstihdamda

Türkiye’de her üç genç kadından birinin eğitim ya da iş hayatının dışında kaldığı tespit edildi. Düşük ücretler, iş deneyimi eksikliği ve güvencesiz çalışma koşulları, gençlerin iş gücüne katılımını zorlaştıran başlıca nedenler olarak öne çıkıyor.

İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) yayımladığı yeni rapor, Türkiye’deki gençlerin önemli bir bölümünün ne eğitimde ne de istihdamda yer aldığını ortaya koydu. Rapora göre, 15-29 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 28’i “NEET” (Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olan Gençler) kategorisinde yer alıyor. Bu oran, OECD ortalaması olan yüzde 13’ün iki katından fazla. İstanbul özelinde ise oran yüzde 18,6 düzeyinde seyrediyor.

İTOSAM tarafından TÜİK verileri ve yüz yüze mülakatlara dayalı olarak hazırlanan çalışmada, NEET gençlerin çoğunluğunu resmi bir okuldan mezun olmamış bireylerin oluşturduğu belirtildi. Cinsiyet temelli analizlerde ise her üç genç kadından birinin eğitim ya da iş hayatının dışında kaldığı tespit edildi. Düşük ücretler, iş deneyimi eksikliği ve güvencesiz çalışma koşulları, gençlerin iş gücüne katılımını zorlaştıran başlıca nedenler olarak öne çıkıyor.

Dünya Gazetesi’nin haberine göre; İTO Başkanı Şekib Avdagiç, konuyla ilgili değerlendirmesinde, gençlerin sosyal yardımlarla desteklenmesinin yeterli olmadığını vurguladı. “Bu yardımların eğitim veya mesleki beceri kazandırma koşuluna bağlanması şart. Gençleri staj ve işbaşı eğitimlerle iş dünyasına hazırlayacak mekanizmaları yaygınlaştırmalıyız” dedi.

Avdagiç, genç istihdamını artırmaya yönelik olarak işverenlere vergi indirimi, sigorta prim muafiyeti ve maaş desteklerinin genişletilmesi çağrısında bulunurken, bireysel kariyer danışmanlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının da önemine dikkat çekti.

Araştırma, NEET gençliğin yalnızca ekonomik değil, psikolojik ve sosyal sorunlara da işaret ettiğini ortaya koydu. Aşırı korumacı ebeveynlik anlayışı, sosyal beceri eksikliği ve bireysel özgüven yoksunluğu, gençlerin bağımsız karar alma ve toplumla bütünleşme süreçlerini zayıflatıyor. Raporda, “çalışmamayı tercih eden gençlerin artışı, devletin eğitim yatırımlarının etkinliği üzerine düşünülmesi gerektiğini” vurgulayan analizler de yer aldı.

Raporda görüşlerine yer verilen gençler, aile baskısı, çocuk bakımı sorumlulukları, ekonomik sıkıntılar ve iş piyasasında tecrübe beklentisi gibi engellerle karşılaştıklarını ifade etti. Bu durum, NEET sorununun yalnızca ekonomik değil, sosyal politikalarla da ele alınması gerektiğine işaret ediyor.

İTO’nun bulguları, Türkiye’nin genç nüfusu için uzun vadeli, kapsayıcı ve çok boyutlu bir istihdam politikasına duyulan ihtiyacı bir kez daha gündeme taşıyor. Eğitim-istihdam köprüsünün güçlendirilmesi, sosyal hizmetlerin daha entegre bir yaklaşımla yapılandırılması ve özel sektörle koordineli çözümler, sorunun çözümünde anahtar rol oynayacak.

Paylaşın

Türkiye’de Kadınların Çalışma Koşulları OECD Ülkesi Arasında Son Sırada

Türkiye, 29 OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) ülkesi arasında kadınların çalışma koşullarında, Japonya ve Güney Kore’nin ardından son sırada yer aldı.

Ekonomist Prof. Dr. Hakan Kara, kadınların iş gücündeki konumuna ilişkin çarpıcı bir değerlendirmede bulundu. Sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda Kara, “29 OECD ülkesi içinde kadınların çalışma koşulları sıralamasında son sıraya düştük. 10 yıldır ilk üçte İskandinav, son üçte Asya ülkeleri yer alıyordu” ifadelerini kullandı.

Söz konusu değerlendirme, The Economist tarafından hazırlanan yıllık endekse dayanıyor. Endeks; kadınların iş gücüne katılım oranı, ücret eşitliği, yönetim kadrolarındaki temsil düzeyi ve çocuk bakımına erişim gibi kriterlere göre ülkeleri karşılaştırıyor.

2025 verilerine göre İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi İskandinav ülkeleri bu yıl da listenin zirvesinde yer alırken; Türkiye, Japonya ve Güney Kore kadınların iş yaşamındaki koşulları açısından son üç sırayı paylaştı. Endeksin sonuçları, Türkiye’de kadın istihdamının karşı karşıya olduğu yapısal sorunlara yeniden dikkat çekti.

Paylaşın

Cinsiyetçi Ekonomi: Kadın Olmanın Maliyeti

Kapitalizm, yalnızca kadınların emeğini sömürmekle kalmaz, aynı zamanda kadınları finansal açıdan dezavantajlı tutmak için ekonomiyi ona göre aktif olarak yapılandırır.

Kurtuluş Aladağ / Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre, küresel çapta cinsiyetler arası ücret farkı hala ciddi bir sorun. Rapora göre, kadınlar erkeklerin kazandığı her 1 dolar için yaklaşık 0,77 dolar kazanıyor.

Bu oran, ülkelerin gelişmişlik düzeyine, iş gücüne katılım oranlarına ve sektörel dağılıma göre değişiklik gösteriyor. Gelişmiş ülkelerde bile cinsiyetler arası ücret farkı tamamen kapanmış değil; örneğin, ABD’de kadınlar tam zamanlı işlerde erkeklerin kazancının yaklaşık yüzde 82’sini elde ederken, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 87 civarında.

Türkiye’de ise cinsiyetler arası ücret farkı, resmi verilere göre (TÜİK ve ILO gibi) yaklaşık yüzde 15-20 seviyesinde, ancak bu oran informal sektörler ve kayıt dışı istihdam hesaba katıldığında daha da artabilir.

Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklere kıyasla oldukça düşük (Yüzde 34 civarında, erkeklerde ise yüzde 70’e yakın), bu da ücret farkını dolaylı olarak derinleştiriyor. Ayrıca, kadınlar genellikle daha düşük ücretli sektörlerde (eğitim, sağlık, hizmet), erkekler daha yüksek gelir getiren alanlarda (teknoloji, mühendislik, finans) yoğunlaşıyor.

Cinsiyetler arası ücret farkının temel nedenleri:

Mesleki ayrışma: Kadınlar ve erkekler farklı sektörlerde veya pozisyonlarda yoğunlaşıyor. Kadınlar genellikle daha az ücret ödenen işlere yöneliyor ya da yönlendiriliyor.
Eğitim ve deneyim farkı: Her ne kadar bu fark azalsa da, bazı bölgelerde kadınların eğitime erişimi hala çok sınırlı.
Bakım yükü: Kadınların ücretsiz ev ve bakım işlerine daha fazla zaman ayırması, kariyer ilerlemelerini ve tam zamanlı çalışmalarını büyük oranda engelliyor.
Ayrımcılık: İşverenlerin bilinçli veya bilinçsiz önyargıları, kadınların daha az ücret almasına veya terfi edememesine yol açıyor.
Toplumsal normlar: “Erkek geçindirir” gibi geleneksel roller, kadınların gelirine daha az önem verilmesine neden olabiliyor.

Cinsiyetler arası ücret farkını ortadan kaldırmak için önerilen çözümler:

Eşit işe eşit ücret: Yasal düzenlemelerle ücret şeffaflığı sağlanabilir.
Kadınların iş gücüne katılımı: Kreş desteği, esnek çalışma saatleri gibi uygulamalarla kadınların istihdamı teşvik edilebilir.
Eğitim ve farkındalık: Toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin artırılması, uzun vadede farkı azaltabilir.
Kota ve destek programları: Kadınların yönetim pozisyonlarına ve yüksek gelirli sektörlere erişimi teşvik edilebilir.

Cinsiyetler arası ücret farkı için öne sürülen gerekçeler ve bunların arkasındaki mantık:

Kadınların daha düşük ücretle çalıştırılması, işverenler veya toplum tarafından genellikle çeşitli bahanelerle meşrulaştırılmaya çalışılır.

Bu bahaneler, çoğu zaman toplumsal cinsiyet stereotiplerine, önyargılara veya ekonomik çıkarlara dayanır.

Kadınlar daha az deneyimli veya nitelikli: Kadınların iş tecrübesi veya eğitim seviyesi erkeklere göre daha düşük olduğu iddia edilir.

Bu genelleme, kadınların eğitime erişimdeki tarihsel dezavantajlarından kaynaklanabilir, ancak günümüzde kadınlar birçok alanda erkeklerle eşit veya daha yüksek eğitim seviyesine sahip. Yine de işverenler, bu eski algıyı kullanarak ücret farkını haklı çıkarmaya çalışabilir.

Kadınlar daha az süre çalışıyor: Kadınların hamilelik, annelik veya aile sorumlulukları nedeniyle işten ayrılma ihtimali daha yüksek görülür; bu da onları “geçici iş gücü” gibi algılatır.

Bu, kadınların biyolojik rollerine dayalı bir önyargıdır. Erkeklerin de ailevi sorumlulukları olabilir, ancak bu durum onların ücretlerini nadiren etkiler. Ayrıca, kadınların işten ayrılma olasılığı, destekleyici politikalar (örneğin kreş veya esnek saatler) eksik olduğunda artar.

Kadınlar daha az fiziksel güç gerektiren işlerde çalışıyor: Kadınların fiziksel olarak zorlayıcı işlerde daha az yer aldığı söylenir ve bu işler genelde daha düşük ücretlidir.

Fiziksel güç gerektiren işlerin daha değerli olduğu varsayımı, erkek egemen bir bakış açısıdır. Örneğin, hemşirelik veya öğretmenlik gibi “kadın işi” sayılan meslekler, yoğun emek gerektirmesine rağmen düşük ücretlendirilir.

Kadınlar ek gelir için çalışıyor, erkekler aileyi geçindiriyor: Kadınların çalışmasının “ekstra” bir gelir olduğu, erkeklerin ise ana sağlayıcı olduğu düşünülür.

Bu, geleneksel cinsiyet rollerine dayalı bir mittir. Günümüzde birçok kadın tek başına veya erkeklerle eşit şekilde aile geçimine katkıda bulunuyor. Ancak bu bahane, kadınların gelirine daha az önem verilmesini sağlıyor.

Kadınlar daha az hırslı veya rekabetçi: Kadınların terfi veya yüksek ücret talep etme konusunda çekingen olduğu öne sürülür.

Bu, kadınların sosyal olarak “uysal” olmaya yönlendirildiği bir stereotipten kaynaklanır. Araştırmalar, kadınların terfi istediğinde “agresif” bulunarak cezalandırıldığını, erkeklerin ise aynı davranışı sergilediğinde ödüllendirildiğini gösteriyor.

Piyasa böyle işliyor: İşverenler, ücretlerin piyasa koşullarına göre belirlendiğini ve kadınların “pazarlık gücünün” daha düşük olduğunu savunur.

Piyasa, tarafsız bir mekanizma değildir; toplumsal normlar ve ayrımcılıkla şekillenir. Kadınların pazarlık gücünün düşük olması, ayrımcılığın bir sonucu, nedeni değil.

Kadınlar daha az çalışıyor: Kadınların part-time işlerde daha fazla yer aldığı ve bu yüzden düşük ücret aldığı söylenir.

Kadınlar, bakım sorumlulukları nedeniyle tam zamanlı çalışmakta zorlanabilir, ancak bu durum işverenlerin değil, toplumsal yapının bir eksikliğidir. Ayrıca, aynı saatlik ücrette bile kadınlar erkeklerden az kazanabiliyor.

Paylaşın

Küba Topuklu Ayakkabılar: Erkek Ve Kadınlar İçin Kombin Önerileri

Hem şık bir görünüm hem de dans pistinde hareket kolaylığı sağlamak için tasarlanan Küba topuklu ayakkabılar, adını Küba’dan almamış olsa da, 1950’lerin Rock and Roll ve Latin dans kültürlerine dayanır.

Haber Merkezi / Bu ayakkabılar, genellikle erkekler tarafından giyilen, orta yükseklikte (yaklaşık 2-5 cm) ve kalın topuklu botlar ya da ayakkabılar olarak bilinir.

Küba topuklu ayakkabıların ortaya çıkışı, 20. yüzyılın ortalarında Latin Amerika dans stilleri (örneğin, salsa, rumba ve cha-cha) ile ilişkilendirilir. Bu danslarda erkek dansçıların hem estetik hem de pratik bir ayakkabıya ihtiyacı vardı; ince topuklar çok narin, düz ayakkabılar ise yeterince zarif değildi. Küba topuğu bu dengeyi sağladı.

Bu ayakkabılar ayrıca, 1950’lerde ve 1960’larda “greaser” alt kültürü ve rockabilly modası ile popülerleşti; bu gruplar genellikle deri ceketler ve bu tarz ayakkabılarla tanınıyordu.

Küba topuklu ayakkabıların Küba ile doğrudan bir bağlantısı olmasa da, “Cuban heel” terimi İngilizce’de bu tarz topuklar için yerleşmiş bir isimdir ve muhtemelen Latin kökenli dansların egzotik algısından türemiştir.

Bu ayakkabılar, günümüzde ise hem erkek hem de kadın modasında retro bir stil unsuru olarak varlığını hala sürdürüyor.

Küba topuklu ayakkabılar, kendine has vintage ve karizmatik havasıyla birçok tarzla uyum sağlayabilir. Hem erkekler hem de kadınlar için farklı kombin önerileri:

Erkekler için:

Dar kesim jean ve gömlek: Siyah veya koyu mavi slim-fit bir jean, üstüne düz renk (beyaz, siyah ya da pastel tonlarda) bir gömlek ile harika durur. Gömleği içeri sokup deri bir kemer eklemek, Küba topuğun retro havasını vurgular.

Kumaş pantolon ve blazer: Daha şık bir görünüm için dar kesim kumaş pantolon (örneğin gri veya lacivert) ve uyumlu bir blazer ile harika durur. Altına sade bir tişört ya da ince bir kazak ekleyerek modern bir dokunuş katar.

Rockabilly tarzı: Deri ceket, desenli bir gömlek (mesela ekose) ve skinny jean ya da yüksek bel pantolon ile tam bir 50’ler havası yakalanır. Saçlara biraz briyantin sürmeyi unutma!

Kadınlar için:

Yüksek bel etek ve crop top: Diz boyu çan etek ya da kalem etek, üstüne kısa bir bluz veya crop top ile hem feminen hem de havalı bir stil yaratır. Küba topuk burada bacakları uzatır ve zarif bir duruş sağlar.

Dar jean ve salaş üst: Skinny jean ile salaş bir kazak ya da bluz, günlük ama şık bir kombin için idealdir. Üstüne uzun bir kolye ya da büyük küpeler ekleyerek görünümü tamamlanır.

Elbise ile cesur dokunuş: Midi boy bir elbise (özellikle floral desenli ya da tek renk) ile Küba topuklu botlar, bohem ve sofistike bir tarz sunar. Deri ceketle bu kombini daha çarpıcı hale getirir.

Genel ipuçlar:

Renk uyumu: Küba topuklu ayakkabılar genelde siyah, kahverengi ya da bordo gibi klasik tonlarda olur. Giysilerinde bu tonlara uyumlu renkler (nötrler, pastel ya da toprak tonları) seçmek dengeli bir görünüm sağlar.

Aksesuar: Deri kemer, şapka ya da büyük güneş gözlükleri gibi aksesuarlar bu ayakkabıların havalı duruşunu pekiştirir.

Mevsim: Sonbahar ve kış için bot formunda olanlar harika, ilkbahar-yaz için ise daha açık modeller tercih edilebilir.

Paylaşın

Kadınların Bağışıklık Sistemi Erkeklerden Neden Daha Güçlü?

Kadınların bağışıklık sisteminin erkeklerin bağışıklık sisteminden daha güçlü olduğu, bilimsel araştırmalarla desteklenen bir gözlemdir ve bu durumun temelinde hem genetik hem de hormonal faktörler yatmaktadır.

Haber Merkezi / Ancak bu avantaj, her durumda mutlak bir üstünlük anlamına gelmez; örneğin, aşırı bağışıklık tepkisi kadınlarda bazı hastalıklarda dezavantaja dönüşebilir. Erkekler ise testosteronun baskılayıcı etkisiyle enfeksiyonlara karşı daha az agresif bir yanıt verebilir.

X Kromozomu ve Genetik Avantaj: Kadınlarda iki X kromozomu bulunurken, erkeklerde bir X ve bir Y kromozomu vardır. X kromozomu, bağışıklık sistemini düzenleyen birçok geni barındırır (örneğin, TLR7 gibi bağışıklık tepkilerini tetikleyen genler).

Kadınlarda bu genlerin iki kopyası olması, bağışıklık tepkilerinin daha etkili çalışmasına olanak tanır. Ayrıca, “X kromozomu inaktivasyonu” sayesinde kadınlar genetik çeşitlilikten faydalanabilir ve bu da bağışıklık sistemini daha esnek hale getirebilir.

Östrojenin Rolü: Kadınlık hormonu östrojen, bağışıklık sistemini güçlendirici bir etkiye sahiptir. Östrojen, bağışıklık hücrelerinin (örneğin T hücreleri ve B hücreleri) üretimini ve aktivitesini artırır, antikor üretimini teşvik eder.

Bu, kadınların enfeksiyonlara karşı daha hızlı ve güçlü tepki vermesini sağlar. Erkeklerde baskın olan testosteron ise bağışıklık tepkilerini bir miktar baskılayabilir, bu da evolutionary olarak üreme ve kas gelişimine odaklanmayla ilişkilendirilir.

Evrimsel Faktörler: Kadınların bağışıklık sisteminin daha güçlü olmasının bir nedeni, üreme ve gebelikle bağlantılı olabilir. Hamilelik sırasında anne, hem kendi sağlığını hem de fetüsü korumak için güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyaç duyar. Bu, evrimsel süreçte kadınların bağışıklık tepkilerinin daha sağlam hale gelmesine yol açmış olabilir.

Otoimmün Hastalıklar: Kadınların bağışıklık sisteminin daha aktif olması, aynı zamanda otoimmün hastalıklara (lupus, romatoid artrit gibi) erkeklerden daha yatkın olmalarına neden olur. Bu, güçlü bir bağışıklığın “çift taraflı kılıç” gibi çalıştığını gösterir: enfeksiyonlara karşı koruma sağlar, ama bazen kendi dokularına da saldırabilir.

Yaşam Tarzı ve Çevresel Etkiler: Bazı araştırmalar, kadınların erkeklere göre sağlıklarına daha fazla dikkat etme eğiliminde olduğunu ve bu durumun bağışıklık sistemlerinin performansını dolaylı olarak desteklediğini öne sürer. Ancak bu, biyolojik bir nedenden çok sosyal bir etkidir.

Paylaşın

Kadınların Eş Seçerken Yaptığı Hatalar

Günümüzde ilk görüşte aşık olunacak bir adamla tanışmak oldukça zor. Öyle olsa bile, bir süre sonra onun da sadece belli bir kalıba uyduğunu anlıyorsunuz ve biri size “Onda ne buldun?” diye sorduğunda, ortada hiçbir şeyin olmadığını fark ediyorsunuz.

Haber Merkezi / Kadınların (veya herhangi bir bireyin) eş seçerken yaptığı “hatalar” subjektif bir konudur ve kişiden kişiye, kültüre, değerlere ve beklentilere göre değişebilir. Ancak psikoloji, sosyoloji ve evrimsel biyoloji gibi alanlardan elde edilen verilere dayanarak, kadınların eş seçiminde sıkça karşılaştığı bazı “hatalar” üzerinde durabiliriz.

Bunlar hata olarak nitelendirilse de genellikle bilinçdışı eğilimler veya toplumsal etkilerden kaynaklanmaktadır.  Tabii ki, bu “hatalar” evrensel değildir ve her kadın için geçerli olmayabilir. Eş seçimi kişisel bir yolculuktur ve “hata” olarak görülen şeyler bile bazen değerli şeylere dönüşebilir.

Kısa vadeli çekiciliğe odaklanma: Kadınlar bazen fiziksel çekicilik, karizma veya anlık heyecan gibi kısa vadeli özelliklere fazla ağırlık verebilir. Evrimsel açıdan, bu “iyi gen” arayışıyla ilişkilendirilebilir (örneğin, güçlü çene yapısı veya simetrik yüz). Ancak bu, uzun vadeli uyumluluk, duygusal destek veya sadakat gibi önemli faktörlerin göz ardı edilmesine yol açabilir.

“Potansiyele” yatırım yapma yanılgısı: Bir erkeğin “değişeceğini” veya “ileride daha iyi olacağını” düşünerek mevcut durumunu görmezden gelmek yaygın bir eğilimdir. Psikolojide buna “sabitleme yanılgısı” denir; kadınlar, partnerin potansiyeline aşık olurken gerçekteki davranışlarını yeterince değerlendirmeyebilir.

Toplumsal baskılara boyun eğme: Aile, arkadaşlar veya toplumun “doğru eş” tanımı (örneğin, maddi durumu iyi, statüsü yüksek biri) kadınları kendi isteklerinden ziyade dış beklentilere yöneltebilir. Bu, mutsuz veya uyumsuz ilişkilere yol açabilir.

Kendi değerini hafife alma: Bazı kadınlar, özsaygı eksikliği nedeniyle kendilerine gerçekten değer vermeyen veya saygı duymayan partnerleri kabul edebilir. Bu, “reddedilme korkusu” veya “yalnız kalma endişesi” ile tetiklenebilir.

Duygusal bağımlılık arayışı: Partnerden sürekli onay, sevgi veya güvenlik beklemek, bağımsızlığı ve bireysel mutluluğu gölgeleyebilir. Bu, toksik ilişkilere tolerans göstermeye veya “kurtarıcı” bir eş aramaya dönüşebilir.

Uyarı işaretlerini görmezden gelme: Aşkın ilk evrelerinde (limerence dönemi) hormonlar (oksitosin, dopamin) devreye girer ve kadınlar, partnerin agresiflik, bencillik veya sadakatsizlik gibi kırmızı bayraklarını fark etmeyebilir. Bu, “aşk körlüğü” olarak bilinir.

Evrimsel yanılgılar: Evrimsel psikolojiye göre, kadınlar bilinçaltında “koruyucu” ve “sağlayıcı” bir eş arayabilir (örneğin, maddi güvence veya fiziksel güç). Ancak modern dünyada bu özellikler her zaman mutluluk veya uyumla örtüşmeyebilir.

Daha iyi bir eş seçmek için ipuçları:

Öncelikleri netleştirmek: Uzun vadeli hedefler (saygı, ortak değerler, iletişim) mi, yoksa kısa vadeli çekim mi daha önemli? Buna karar vermek önemli.

Kendini tanıma: Kendi ihtiyaçlarını ve sınırlarını bilmek, yanlış seçim riskini azaltabilir.

Aceleye getirmemek: İlişkide zaman tanımak, partnerin gerçek karakterini anlamayı kolaylaştırabilir.

Dış görüş almak: Güvenilir arkadaş veya aileden objektif görüş istemek, kör noktaları fark ettirebilir.

Paylaşın

Erkeklerin İki Kere Düşünmesi Gereken 3 Kadın Tipi

Hayatınızı biriyle paylaşmaya hazır hissediyor olabilirsiniz, ancak hiçbir erkeğin, kendileri dışında herkesin bildiği nedenlerden dolayı, uzun süre ilişki içinde kalamayacağı üç tip kadın vardır.

Haber Merkezi / İşte erkeklerin dikkatli olması gereken bu üç kadın tipi:

Kızgın prensesler: Bu tür kadınlar, dünyanın sadece kendilerinin etrafında döndüğünü, partneri dahil herkesin onların hizmetinde olması gerektiğini düşünürler. Asla başkaları için bir şey yapmazlar, çünkü sadece kendileri vardır.

Drama kraliçeleri: Bu kadınların yanında sakin kalmak neredeyse mümkün değildir, çünkü bu kadınlar nerede olurlarsa olsunlar en ufak ayrıntıda bile patlayabilen saatli bomba gibiler. Hiç kimse bu tip kadınların yanında kendini iyi hissedemez.

Karmaşık kadınlar: Erkeklerin, her gün, güzelsin, hoşsun, zarifsin gibi iltifat etmek zorunda kaldığı ve asla tam olarak anlayamadıkları bu kadın tipleri gerçekten çok zordur.

Karmaşık kadınlar ayrıca, partnerlerinin arkadaşlarını, özellikle de kendilerinden daha güzel görünenleri çok kıskanırlar.

Unutmayın, günümüzde ilişkiler romantizmden daha fazlasını içerir: Fiziksel, duygusal, zihinsel, ruhsal ve finansal uyumluluğun bir dengesini gerektirir.

Son söz, kendinizi tanıyın, ne aradığınızı bilin ve akıllıca seçim yapın.

Paylaşın

Aylık Yüz Bakımının Yedi Faydası

Birçok erkek ve kadın, özel bir gün yaklaşana veya bir cilt rahatsızlığı (atipik sivilceler, kuru ve kaşıntılı cilt, koyu lekeler vb.) oluşana kadar yüz bakımı yaptırmayı erteler.

Haber Merkezi / Daha önce bir yüz bakımı yaptırdıysanız, bunun ne kadar iyi hissettirdiğini biliyorsunuz demektir.

İşte sizin de bildiğiniz aylık yüz bakımının yedi faydası:

Cildi iyileştirir: Ölü deri hücrelerinin temizlenmesine ve yeni deri hücrelerinin oluşmasına yardımcı olan peeling, aylık yüz bakımının önemli bir parçasıdır.

Peeling, cildin tonunu ve dokusunu iyileştirmenin yanı sıra, cildi de iyileştirir. Sık sık peeling yaptırmak, yaş almayla birlikte ortaya çıkan kırışıklıkların ve ince çizgilerin görünürlüğünü de azaltabilir.

Stres seviyesini düşürür: Sakinleştirici bir müzik eşliğinde yaptıracağınız bir yüz bakımı seansı, sizi günlük yaşamın stresinden uzaklaştırabilir.

Kan akışını artırır: Yüz bakımları genellikle yüz masajını da içerir. Bu masajlar kan akışını artırır, bu da cildin oksijen ve besin alma özelliğini iyileştirir.

Cildi nemlendirir: Nemlendirici maskeler ve serumlar, yüz bakımı uygulamalarının yaygın bir bileşenidir. Bu ürünler cildin nemlenmesini ve nem dengesinin yeniden sağlanmasını destekler. Yeterli nemi alan cilt daha sağlıklı olur ve doğal olarak parlar.

Yaşlanma belirtilerini azaltır: Yüz bakımı uygulamaları yaşlanma sürecini geciktirmeye yardımcı olabilir.

Ayrıca, ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümünü azaltmaya yardımcı olan retinol ve peptitler gibi yaşlanma karşıtı tedaviler, profesyonel yüz bakımı uygulamaları sırasında sıklıkla kullanılır.

Detoksifikasyon: Aylık yüz bakımı cildin detoksifikasyonuna yardımcı olur. Bu detoksifikasyon süreciyle donukluk ve akne gibi cilt rahatsızlıkları önlenebilir.

Derinlemesine temizlik: Evde yapılan cilt bakımı prosedürleri, aylık yüz bakımı uygulamalarının sunduğu temizlik seviyesine ulaşamaz.

Uzman estetisyenler, özel araçlar ve yöntemler kullanarak ciltteki gözeneklerin derinliklerindeki kalıntıları, yağı ve kirleticileri ortadan kaldırır.

Paylaşın

Her Kıyafete Uygun 10 Kısa Dalgalı Saç Modelli

Kısa saç daha az bakım ve daha az bakım da daha basit bir yaşam tarzı demektir. Saçınız için hangi rengi seçerseniz seçin, kısa dalgalı bir saç kesimi her zaman harika görünecektir. 

Haber Merkezi / Kısa dalgalı saç modellerine geçmeden önce bu saçlara ilişkin sıkça sorulan bazı sorulara açıklık getirelim:

Kısa ve dalgalı saçlar için hangi ürünler en iyisidir?

Kısa dalgalı saçların en iyi görünümünü koruması için sülfatsız bir şampuan ve nemlendirici bir saç kremi kullanın. Dalgalı saçlar için tasarlanmış bukle kremi, tex köpüğü gibi şekillendirme ürünleri dalgaları belirginleştirmeye ve belirginleştirmeye yardımcı olabilir. Derin bakım uygulamaları ayrıca saçınızın nemli ve canlı kalmasına yardımcı olur.

Kısa dalgalı saçlar katlı mı olmalı?

Kısa dalgalı saçları katlamak için kesin bir kural olmasa da, katlama saça daha kalın bir görünüm verir. Kalın saçlarınız varsa, görünümlerini iyileştirmek için hafif katmanlar tercih etmeniz daha iyi olur.

Kısa saçlarımı duştan sonra nasıl dalgalı yapabilirim?

Duştan sonra saçınızı havluyla kurulayın ve dokulandırıcı sprey sıkın. Saçınızı düzgünce tarayın ve gevşek örgüler yapın. Birkaç saat sonra örgülerinizi çözün ve bukleleri nazikçe ayırarak dalgalar oluşturun.

Dalgalı saçlara perde perçemi yakışır mı?

Evet, perde perçemleri dalgalı saçlarda iyi görünür. Bakımı ve şekillendirilmesi kolaydır.

İşte herkese ilham verecek 10 kısa dalgalı saç modeli.

1. Kısa Dalgalı Bob 

2. Hacimli Kısa Kıvırcık Dalgalar

3. Kıvırcık Perçemli Pixie 

4. Kısa Kesilmiş Ense 

5. Kısa Dağınık Saç Kesimi

6. Cesur Asimetrik Bob

7. Yandan Ayrılmış Dağınık Bob

8. Önü Perçemli Kıvırcık

9. Orta Dalgalı Bob

10. Kısa Dalgalı Sarı

Paylaşın