İYİ Parti’de “Üst Düzey” İstifa

İYİ Parti’de Genel Başkanlık Yardımcılığı yapan Alpaslan Yüce, sosyal medya platformu üzerinden yayımladığı bir mesaj ile görevinden ve partisinden istifa ettiğini duyurdu.

Alpaslan Yüce, istifa kararının ardında herhangi bir kırgınlığın olmadığını vurgulayarak, kendi görüşleri ve değerleri çerçevesinde tamamen siyasi bir karar verdiğini belirtti.

Yüce, istifa açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Zaman içinde ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümüne dair uzun vadeli ve bütüncül bir program geliştirme gayretimizin, yer yer kısa vadeli ve tepkisel yaklaşımların gölgesinde kaldığını gözlemledim. Bu nedenle İYİ Parti’de sürdürdüğüm Genel Başkan Yardımcılığı görevimden ve parti üyeliğimden istifa etme kararı aldım.

Bu karar, bir kırgınlığın değil, siyasetin anlamına, kurumsal akla ve ilkesel tutarlılığa olan inancımın gereğidir. Anlayışım gereği, siyasetçinin görevi, kişisel konfor alanını korumak değil, bu ülke ve değerleri savunmak pahasına sorumluluk üstlenmektir.

Türkiye’nin geleceğine ilişkin umut, yalnızca iktidar değişiminde değil, siyaset kültürünün dönüşümündedir. Bu dönüşüm, partiler arası rekabetten çok, partilerin kendi içlerindeki ilkesel yenilenme kapasitesiyle mümkün olacaktır. İnanıyorum ki, demokratik temsilin gerçek anlamda kökleşmesi, siyasetin popülist dalgalardan arınıp kurumsal akla ve etik sorumluluğa dayanmasıyla sağlanacaktır.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Parlamenter Sistem” Çağrısı

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Türkiye’nin geleceğini kurtarmanın yolunun parlamenter demokratik sistemin yaşama geçmesinden geçtiğini belirterek, “Türk siyasetinde çeşitliliğe zarar veren şey sistemin kendisi” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, YouTube hesabından yayınlanan “Eşit Bakış” programında gençlerin sorularını yanıtladı. Dervişoğlu, Türkiye’nin geleceğini kurtarmanın yolunun parlamenter demokratik sistemin yaşama geçmesinden geçtiğini belirterek, “Türk siyasetinde çeşitliliğe zarar veren şey sistemin kendisi” dedi.

Siyasette çeşitliliğe zarar veren şeyin sistemin kendisi olduğunu söyleyen Dervişoğlu, “Cenab-ı Allah nasip etsin bugün cumhurbaşkanına sunulmuş yetkilerin hiçbirini kullanmadan parlamenter demokratik sisteme nasıl geçileceğini TBMM’ye taşıyacağım. Diğer partilere de tavsiyem bu olsun. ‘Hazır yetkiler var, biraz da biz kullanalım’ türünden bir şey yok. Türkiye’nin menfaatine, Türk milletinin beklentisine cevap verecek rejimin yaşama geçirilmesi bizim için vazgeçilmez bir mecburiyettir” dedi.

“Bunların hepsi farklı farklı tartışmaları içinde barındırıyor. Seçim sistemleri hem temsilde adaleti temin etmek için hem de hükümet kurmayı, yönetmeyi kolaylaştırmak için tanzim edilir. D’Hondt sistemi de birçok ülkede uygulanır ama sistemin uygulandığı ülkelerde hükümetler genellikle parlamentodan seçilir. Bir taraftan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle yönetileceksiniz, bir taraftan seçim sisteminiz tartışılır olacak, bir diğer taraftan hükümet meclisin içinden çıkmadığı gibi aynı zamanda meclis tarafından denetlenmiyor olacak. İşte o zaman seçim sistemleri de D’Hondt sistemi de seçim barajları da tartışma konusu olur. Madem Cumhurbaşkanı yönetiyor, madem meclis denetlemiyor; o zaman baraja ne gerek vardır türünden bir soru da kamuoyunun gündemini meşgul edebilir. Bunların hepsi haklı ve yerinde tartışmalardır.”

D’Hondt sisteminin temsilde adaletin sağlanması ve kolay iktidar çıkarabilmek için hazırlandığını söyleyen Dervişoğlu, “Türkiye’nin o şartlarına uygun ama biz şimdi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye tarif edilen ve ne olduğu belli olamayan bir sistemle yönetiliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle yönetildiğimiz için bu baraj da yüksek bir baraj. Temsilde adaletin sağlanabilmesi bakımından gözden geçirilmesi düşünülebilir. Ama ne yaparsanız yapın, milletvekili sayısını belirleyecek olan D’Hondt sistemi uygulanması en kolay sistemdir” ifadelerini kullandı.

Stüdyoda bulunan tahtada D’Hondt sistemini anlattıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, “Türk siyasetinde çeşitliliğe zarar veren şey sistemin kendisi. Türkiye’nin geleceğini kurtarmak adına parlamenter demokratik sistemin yaşama geçmesinden yanayım -ki olası iktidarınızda dedeniz; Cenab-ı Allah nasip etsin bugün cumhurbaşkanına sunulmuş yetkilerin hiçbirini kullanmadan parlamenter demokratik sisteme nasıl geçileceğini TBMM’ye taşıyacağım. Diğer partilere de tavsiyem bu olsun. ‘Hazır yetkiler var, biraz da biz kullanalım’ türünden bir şey yok. Türkiye’nin menfaatine, Türk milletinin beklentisine cevap verecek rejimin yaşama geçirilmesi bizim için vazgeçilmez bir mecburiyettir” dedi.

Paylaşın

DEM Parti’den Dervişoğlu’na Yanıt: Zavallı

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu’nun kendilerini hedef alan sözlerine cevap veren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Savaştan beslenen ve bunu ikbal zanneden zavallılarsınız” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun partisinin grup toplantısında kendilerini hedef alan açıklamalarına cevap verdi.

Dervişoğlu açıklamasında, “Siz bu milletin başına bela olan bir terör örgütünün siyasi uzantısısınız. En az onlar kadar da alçaksınız. Böylesine arsız, böylesine yüzsüzsünüz. Önderleri katil, sözcüleri müptezel, zihinleri kiralık, ruhları satılık, elleri kan, sözleri ihanet, ikametleri kandil, pusulaları İmralı’dır bu alçakların” dedi.

DEM Partili Doğan, sosyal medya hesabından Dervişoğlu’na verdiği cevapta şu ifadeleri kullandı:

“Siz ‘milli hassasiyet’ tacirlerisiniz. Kan, savaş, ölüm sizin pusulanız. Savaştan beslenen ve bunu ikbal zanneden zavallılarsınız. Barışın mümkün olduğunu hisseden korkaklarsınız. Korkunuz arttıkça nefretiniz büyüyor, maskeniz düşüyor. Bu ülkeye barışı, kardeşliği ve demokrasiyi size rağmen getireceğiz.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan DEM Parti’ye Çok Ağır Sözler

Partisinin grup toplantısında DEM Parti’yi hedef alan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Önderleri katil, sözcüleri müptezel, pusulası da İmralı’dır bu alçakların” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

“Bugün bir parmak çıklatmasıyla bir araya gelen, kameralara poz vererek bir savaşı daha durdurduk diye övünebilirler. Madem ki bir araya gelip savaşı durdurabiliyorken neden bir araya gelmediniz. Olan; Büyük Orta Doğu projesinin yeni ilanından ibarettir. Emperyalizm sona ermez yalnızca şekil değiştirir.

İktidara diyeceğim şudur; bir kez daha bu milleti ne meşgul edin ne de zararı uğratın. Artık akıllanın da her şeye Türk milletinin gözüyle bakın.

Geçtiğimiz haftada açıklanmasının üzerinden daha bir ay dahi geçmeden Orta Vadeli Plan’a değinmiştik. Milletimizin altında inim inim inlediği enflasyon kadar üreticilerin içine hapsedildiği açmaz da çözüme kavuşturulmadı. Memleketin insanıyla, emekçisiyle bağları tamamen kopmuştur. Bu güne kadar tutmamış olan plan ve programlarının bundan sonra da tutacağı yoktur. Mehmet Şimşek’e tavsivem kovulmadan istifa etmesidir.

Devlet büyükleriyle fotoğrafları suç şebekelerinin karargahlarının duvarlarını süslediği bir ülkede, şucu kötü bir istisna olmaktran çıkartıp makbul ve meşruymuş gibi bu iktidar yükselmiştir. Bazı çevrelere adeta suç işleme imtiyazı tanımıştır. Dosyası suç ansiklopedisine dönmüş nice caniyi salıvermiş, yerlerine akademisyen, yazar, gazeteci, belediye başkanı; size itiraz eden kim varsa cezaevlerine koydunuz. Şimdi zehirli meyvelerini topluyoruz.

Bugün kendilerini savundukları noktada sorsanız uyuşturucu ticaretinden kazandığımız parayı da barış için kazandık diyecekler nerdeyse. Sanki hiç teröre bulaşmamışlar, 50 bin insanımızı katiline kurucu önder derken hiç utanma belirtisi göstermeden bunları söylemeyi barış için bu ülke için mücadele ettiklerini söylüyorlar.

Siz bu milletin başına bela olan terör örgütünün siyasi uzantısısın, en az onlar kadar alçaksınız. Böylesine arsız ve yüzsüzsünüz. Önderleri katil, sözcüleri müptezel, zihinleri kiralık, ruhları satılık, elleri kan, ikameti Kandil, pusulası da İmralı’dır bu alçakların.

Dün Meclis’te yaşananlar Grup Başkanveli’miz Turhan Çömez, İmralı’daki alçak teröristten mesaj getiren Pervin Buldan’a hatırlatmada bulundu. Dediki ‘Siz Atatürk’ün oturduğu koltukta oturuyorsunuz. 50 bin kişinin katili alçak Öcalan’ın mesajını taşımak sizin haddiniz değildir.’ Bu haklı uyarının sebebini biliyorsunuz.

Terörist Öcalan medyanın dilindne rahatsızmış. Medya bizi hiç göstermiyor, biz hiç rahatsızlığımızı dile getirdik mi? Ama biz demokrasiyi savunuyoruz. Ama onlar her zaman olduğu gibi yine hükümete sığınıyorlar. Kimin kimle ortak olduğu bellidir.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a Dikkat Çeken “Süreç” Mektubu

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şehit ailelerine mektup göndermesi üzerine, açık bir mektup kaleme aldı.

“Şehit ve gazilerimizin emanetine sahip çıktık’ diyorsunuz ama onların katilleriyle müzakereye izin veriyorsunuz” ifadelerine yer verilen Dervişoğlu’nun mektubu şu şekilde:

“Sayın Cumhurbaşkanı;

Türkiye’nin başındaki terör belasını ortadan kaldırma vaadiyle idarenizde yürütülen “Terörsüz Türkiye” etiketli süreçte, terör örgütünün elebaşından Kandil’e, Barzan ağalarından terörün siyasi sözcülerine kadar, geniş bir kesimle kapalı kapılar ardında görüşmeler yürüttükten sonra,

Mukaddesimiz Şehit Aileleri ve Gazilerimizin de aklınıza gelmiş olmasını, gecikmiş de olsa olumlu buluyorum. Ancak, hiç olmazsa kahramanlarımızın emanetlerine seslenirken hakikatli olsaydınız.

Belirttiğiniz gibi;

Semalarımızda Ezan-ı Muhammedi yankılanıyor, Al Bayrak dalgalanıyorsa, bunu o kahramanlarımıza borçluyuz. Ödenemez bu borcun gereklerinden biri de vatanımıza göz diken katillerle asla muhatap olmamak, taleplerini elimizin tersiyle itmek, hak ettikleri şekilde muamele etmektir. ‘Şehit ve gazilerimizin emanetine sahip çıktık’ diyorsunuz ama onların katilleriyle müzakereye izin veriyorsunuz. Müzakere ediyor, Cumhuriyetimizin tapu senedini hedef almalarına sessiz kalıyor, komisyon önerilerini ve umut hakkı taleplerini muhatap alıp, istedikleri her adımı atıyorsunuz. Aziz şehitlerimizden yana olduğunuzu söylerken, katillerinin de taleplerine rıza gösteriyor hissiyatı yaratıyorsunuz.

Sayın Cumhurbaşkanı; o sebeple, siz Türkiye’yi terörden kurtarmıyor, teröristlerin istek ve emellerinin surda gedik açmasına göz yumuyorsunuz. Göreve geldiğinizde terör neredeyse sıfır noktasındaydı. Kolunu kıpırdatacak hali kalmamıştı. Devr-i iktidarınızdaki yanlış politikalar ve süreçlerle toparlandı, güçlendi.

Ve Sayın Cumhurbaşkanı;

Bu vatana evlat vermiş insanlara mektup yazarken bile ekonomik kayıptan bahsedip, yeni yaralar açıyorsunuz. Mektubunuzun medyaya geçilen ilk örneğindeki, “Trilyonlarca dolar kaynağımızdan sarf-ı nazar ettik” ifadesi nasıl sözdür Sayın Cumhurbaşkanı? Evladını yitirmiş ailelere seslenirken, ekonomik kayıplardan bahsetmek de nedir? Hele de fırsattan istifade, sebep olduğunuz ekonomik felaketi aklamaya çalışmak, “Bu sürecin sonunda bolluk gelecek” türünden gizli mesaj vermek, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na uygun düşüyor mu? Siz, bu uğurda, ordusunun, güvenlik güçlerinin ihtiyacı için harcanan paraya milletimizden tek bir itiraz işittiniz mi? Türk devleti ve Türk Milleti, trilyonlarca dolardan sarf-ı nazar etmedi, vatanımızın bütünlüğü için ne gerekiyorsa onu yaptı. Belli ki, mektubun ilk halindeki bu büyük hatayı görüp gerekli düzeltmeyi yaptırmışsınız. Ancak maiyetinizdekiler ve ekranlarda sözcünüz gibi hareket edenler, hala bu uygunsuz vurguyu yaparak, kahramanlarımızın ailelerinin yüreklerinde yeni yaralar açmaya devam ediyor.

Bu konu, dürüstlüğün şart olduğu bir konudur. Süreçle ilgili memur tayin ettikleriniz, pazarlık yaptı, müzakere etti, tavizler verdi. Tüm bunları, süreci birlikte yürüttüğünüz terör örgütünün elebaşları ve siyasi temsilcileri her gün orta yere saçıyor. Siz ise balçıkla güneşi sıvamaya çalışıyorsunuz. Saklanamayan hakikat budur.

Evet Sayın Cumhurbaşkanı; girdiğiniz bu yanlış yolda, Allah yar ve yardımcımız olsun. Biz, Büyük Türk Milleti adına takipteyiz. Milletimizin de gördüğü hakikatin sözcüsü olacağız. Şu ya da bu sebeple, bu tehlikeli ve yanlış yola girmek mecburiyetinde bırakıldıysanız eğer, şahıs olarak değil belki ama devletin başı olarak çıkış aradığınızda, biz yine sorumluluğumuzun ve görevimizin başında olacağız.

Cumhurbaşkanlığı Makamı’na saygılarımla.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Süreç” Çıkışı: İhanet Girişimine Karşıyım

İktidarın “Terörsüz Türkiye”, DEM Parti’nin ise “Barış ve Demokrasi” adını verdiği sürece ilişkin konuşan İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, “Ben barış girişimlerine değil ihanet girişimlerine karşıyım” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Fatih Altaylı Youtube kanalına katılarak açıklamalarda bulundu. İktidarın “Terörsüz Türkiye”, DEM Parti’nin ise “Barış ve Demokrasi” adını verdiği sürece ilişkin yorumlarda bulunan Dervişoğlu şunları kaydetti:

“Sürecin adı Terörsüz Türkiye değil. Süreç keşke adı Terörsüz Türkiye olsa. Sürece isim de veremediler. Terörsüz Türkiye yürütülen iletişim kampanyasının sloganı. Bu konuyu eleştirdiğinizde de siz barış karşılığı oluyorsunuz. Yani Terörsüz Türkiye’yi kim istemez? Ama ben şunu biliyorum, Terörsüz Türkiye terörist başının yol göstericileri yol göstericiliğiyle inşa edilemez. Ya biz neyi konuşuyoruz? Terörsüz Türkiye’yi mi konuşuyoruz?

Üniter yapımız tartışılıyor, onu konuşuyoruz. Vatandaşlık tanımımız tartışılıyor, onu konuşuyoruz. Terörsüz Türkiye ile ilgili ne olmuş yani? 30 tane eşkıya silahını bırakmış, Türkiye terörist aleme gelmiş. Yani Suriye’nin kuzeyinde ordulaşmış YPG, PYD’nin silah bırakma konusuyla ilgili açıklamalarını görmüyor mu bu millet? İşte Sayın Devlet Bahçeli sadece Alevi ve Kürt cumhurbaşkanı yardımcısı önermiyor ya. Bugün işte bir öneride daha bulunmuş.

PYD’nin silah bırakma sürecini ağırlaştırdığını ve savsakladığını, bunun siyasi çirkeflik olduğunu ifade etmiş. “Hepinizi Abdullah Öcalan kurdu, onun lafını niye dinlemiyorsunuz” diyor Sayın Devlet Bahçeli. Hem onlara lafını dinleyecek adamı gösteriyor hem de Türkiye’nin lafını dinleyecek kurucu önderi olarak o cani başını millete dayatmaya kalkışıyor.

Şimdi buna karşı da o konuştuğu için cevap verilmezmiş sanki gibi bir tepki oluşmasın arzuluyor. Ben barış girişimlerine değil ihanet girişimlerine karşıyım. Bana gelip de birisi Böyle bir soruyu yöneltemez bile. Ama işte ortada olan şey şudur, bakın ben açık ve net olarak söylüyorum. Bu milletin bir sigortaya ihtiyacı var. Doğru düşünen, doğru anlatan, onun bunun oyununa gelmeyen ve tuzağına düşmeyen insanların oluşturduğu bir birliğe ihtiyacı var.”

“İmamoğlu kaçsa Erdoğan Kurban Bayramı’nı beklemez adağa boğar ortalığı”

CHP’nin tutuklu belediye başkanları ile ilgili yorumlarda bulunan Dervişoğlu şunları söyledi: “Tutukluluk istisnai bir haldir. Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili de bir takım yargılama süreçleri geçmiş dönemlerde yaşanmıştır. Ama Recep Tayyip Erdoğan hüküm aldığı zaman tutuklanmış ve hükmünün icabı yerine gelsin diye cezaevine gönderilmiştir. Bunca belediye başkanına yakın diye gözaltına alınmış ve tutuklanmış insanın hak ve hukukunun çiğnenmesi benim adalet anlayışımla bağdaşmıyor. Öncelikle onu ifade etmek istiyorum. Ama bununla mücadelenin yol haritasının da doğru tanzim edilmesi gerekiyor. Burada zedelenen adalet duygusudur. Ben gittiğim her programda söylüyorum. Adalet duygusunun zedelendiği toplumlarda zedelenmemiş müessese kalmaz.

Türkiye’de bu duygu zedelenince hükümet adına ya da Sayın Erdoğan adına iddianame tanzim eden savcılar varmış ya da işte Türk milleti adına değil de Erdoğan adına karar veren hakimler varmış hissiyatının oluşması son derece tehlikeli bir durum. O sebeple genel başkan olduğum günden beri adalet peşinde olduğumu anlatıyorum. Adalet arayışının doğru bir hat üzerinde sürdürülmesinin gerekli olduğuna inanıyorum. Bu tutuklamaların hepsini haksız, hukuksuz tutuklamalar noktasında değerlendiriyor. Yani ihtiyaç yok. İstisnai bir durum çünkü.

Ekrem İmamoğlu kimde tutuklu? Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olduğu için tutuklu. Daha önceden de söyledim, burada da söylemekte değiş görmüyorum. Kaçma şüphesiyle onu cezaevinde tutuyorsanız, bu son derece yanlış bir şey. Yani salın, kaçsın. Recep Tayyip Erdoğan zaten Kurban Bayramı’nı beklemez. Adağa boğar ortalığı. O sebeple bazı meseleleri doğru değerlendirmek lazım. Ve atılan adımların, içeride tutuklu bulunanlara fayda sağlayacak adımlar olmasını temin etmek. Onlara faydası olmayacak bir adımı atmanın bir anlamı yok.

Dolayısıyla elbette ki siyasi tansiyonu belli bir seviyede tutmak gerekiyor. Ama onların ilk ihtiyaç duydukları şeyin, yani hürriyetin onlarla buluşmasını temin etmek icap ediyor. O pencereden bakıyorum. İşte Fatih Bey de aynı durumda. Kendisini ziyaret ettim. Onun da kulağını çınlatalım kendi şeyinde. Ben ona moral vermeye gittim, o bana moral verdi. Yani son derece gerçeklerin farkında. Son derece verilmesi icap eden mücadelenin çerçevesini belirlemiş durumda. O sebeple ona da en yakın zamanda hürriyet temenni ediyorum ve çok yakın zamanda gerçekleşeceği kanaatini taşıyorum.

Yani şunu da söyleyeyim, Cumhurbaşkanı da tehditten yatıyor. Cumhurbaşkanı anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkomutanı. Aynı zamanda kendisine yakın olan çevreler ve partisine mensup olanlar, onu bir dünya lideri olarak görüyor. Bir başkomutanın, bir dünya liderinin Fatih Altaylı gibi ilkesi, prensibi olan bir kişinin kalemiyle tehdit edilmeyeceğini herkesin görmesi ve bilmesi lazım. Eğer böyle bir şeyden bahsediliyorsa da bunun abeste iştigal olduğu gerçeğiyle buluşması lazım bunu yapanlar.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Süreç” Açıklaması: Duruşumuzu Muhafaza Ediyoruz

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, iktidarın “Terörsüz Türkiye” DEM Parti’nin “Barış ve Demokrasi” olarak adlandırdığı sürece ilişkin, “duruşumuzu muhafaza ediyoruz” dedi.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, iktidarın “Terörsüz Türkiye” DEM Parti’nin “Barış ve Demokrasi” olarak adlandırdığı süreç için dün başladığı parti ziyaretlerini sürdürüyor.

İbrahim Kalın, bugün de İYİ Parti Grubu’na ziyarette bulundu.

İbrahim Kalın’ı partinin grup toplantı salonunun kapısında İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ile grup başkanvekilleri Buğra Kavuncu ve Turhan Çömez karşıladı.

Görüşme yaklaşık 45 dakika sürdü.  Görüşmenin ardından Müsavat Dervişoğlu, TBMM’den ayrılırken gazetecilerin sorusu üzerine, şunları söyledi:

Bilmediğimiz bir şey öğrenmedik. Elbette ki görüşmeyi önemsiyoruz. Duruşumuzu muhafaza ediyoruz. PKK’nın ideallerinin hukuki ve anayasal zemin bulmaması için mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Biri Kürt diğeri Alevi iki Cumhurbaşkanı yardımcısı olsun” önerisiyle ilgili soruya ise Dervişoğlu, “Söyleyene sorun” karşılığını verdi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Yeni Gözaltılar Olabilir” İması

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Aday olması muhtemel başka kişilere yönelik senaryoların yaşama geçirildiğine dair birtakım duyumlar elde ediyoruz. İsimlendirerek kimseyi zor durumda bırakmak istemiyorum ama halkta bu yönde hakim bir kanaat var” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Halk TV ekranlarında Kürşad Oğuz’un gündeme dair sorularını yanıtladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar kapsamında tutuklanan Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın yaşadığı sağlık sorunları hatırlatılan Dervişoğlu şöyle konuştu:

“Buna insan olan herkesin tepki göstermesi gerekir. Murat Çalık’a reva görülen muamele insanlık dışıdır. Ne hukuk tarafından ne de siyasi saiklerle değerlendirilebilecek bir durum. Bu durumun sorumluları adına hicap duyduğumu söyleyebilirim. Yargı sürecinde Çalık’ın sağlık durumunun bile istifade alanına dönüştürülmesine çaba da söz konusu olabilir. Çalık’ın kaçma durumu yok, ev hapsinden yararlanma imkanı var. Adli kontrolle serbest bırakılması gibi bir yöntem de var.”

CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara dair Dervişoğlu, “Kamuoyundaki algıya baktığımda bütün yaşananların hukuk dışı uygulamalarla ilişkilendirildiğini gözlemliyorum. İktidarın dünden bugüne yargılamaların hukuka uygun olmadığına ve birtakım kumpasları dayanak aldığına delalet eden uygulamaları da var. Balyoz davaları, kumpas davaları, FETÖ’den kalan birtakım alışkanlıklar hükümetin adil olmayan yargılamalar noktasında sabıka karnesini kabartmış durumda” dedi.

Hukukun bir hesaplaşma aparatı olarak kullanıldığını savunan Dervişoğlu, “Bu hükümet CHP’li belediyelere yöneltilmiş bu operasyonları siyasi gerekçelerle gerçekleştiriyor. Zaten içeride bulunan kişi CHP’nin cumhurbaşkanı adayı. Aday olması muhtemel başka kişilere yönelik senaryoların yaşama geçirildiğine dair birtakım duyumlar elde ediyoruz. İsimlendirerek kimseyi zor durumda bırakmak istemiyorum ama hakta bu yönde hakim bir kanaat var.” ifadesini kullandı.

“Bu insanların neden yargılandıklarına şaşırıyorum” diyen Dervişoğlu, “Rüşvet diyerek algı yönetiyorlar. İntikam duygusuyla dava açıyorlar. Bir belediye başkanı, oğlundan dolayı tutuklanıyor, bir diğeri 10 yıl önce ilçe belediye başkanı olduğu dönemde icra ettiği faaliyetlerden tutuklanıyor. Bir diğer belediye başkanı cumhurbaşkanı adayı olduğu için yargılandığı yönünde bir kanaat hasıl oluyor. Belediyelerle iş yapan müteahhitlerin gece yarısı savcılıklara davet edilerek tehdit edildiklerini duyuyorum.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, “Bu sistem denge – denetleme mekanizmalarını, TBMM’yi, TBMM’nin yürütmeyi denetleyebilme imkanını bypass etti. Kabinede bulunan bütün makam sahipleri ya aflarını istemek ya da cumhurbaşkanının kendilerini görevden almasını beklemek durumunda. Aradaki bütün mekanizmaların yok edildiği bir yönetim anlayışı ile idare ediliyoruz. Bugün yaşananlar da bu sistemin doğal sonuçlarıdır. Bu sistemin tek adamlığa evrileceğine dair kaygılarımızın gerçekleşmiş olmasından mutlu değiliz ama bu tehlikelere işaret ettik” ifadelerini kullandı.

Sistemin sorgulanması gerektiğini vurgulayan Dervişoğlu, “Çünkü sebep Cumhurbaşkanlığı, sonuç adaletsizlik ve hukuksuzluktur. Sebep Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, sonuç doğrudan doğruya onun getirdiği olumsuz kararlardır” değerlendirmesini yaptı.

“Silah bırakma sürecinin olduğunu görmüyorum”

Terörsüz Türkiye sürecine değinen Dervişoğlu, “Ambalaj terörsüz Türkiye ama hiç ondan bahseden yok. Anayasa değişikliğinden, yasal düzenlemelerden, Abdullah Öcalan’ın umut hakkından yararlanmasından bahsediliyor. Orta yerde bir silah bırakma sürecinin olduğunu da görmüyorum. Ben Devlet Bey’in Öcalan’ı Meclis kürsüsüne davet ettiğinde Türk milletini Bahçeli’ye karşı savunacağımı rüyamda görsem inanmazdım diye söylemiştim. Böyle bir şeye hazırlık olabilir mi? Bahçeli’nin ‘Öcalan, Meclis’e gelsin. Umut hakkından yararlansın’ taleplerini elbette aklımın ucundan geçiremezdim. Böyle bir şeye apansız yakalanmak kadar da doğal bir şey yok. İhaneti keşfedemezsiniz ki. Nasıl hazırlık yapacaksınız” dedi.

Bahçeli’nin, Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı yardımcıları önerisini Dervişoğlu, ’Laf büyük olunca adamın ağzına sığmıyor’ derler ya. Bunu ‘ben ahrazım’ diyen şahsın ifade etmiş olabileceğini bile düşünmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti bu kadar boş bir yapı mıdır? Siz bütün şeyi bırakacaksınız etnik ve mezhebi bir temsiliyeti savunan bir cümle kuracaksınız. Bu nasıl bir ifadedir? Bu, Türkiye’yi Lübnanlaştırmak demektir. Türkiye’nin üniter bir devlet olma vasfının ortadan kaldırılması demektir. Bu etnik ve mezhebi temelli bir devlete geçiş demektir. Biz 100 yıllık Cumhuriyet’te Kürtlerin, Alevilerin ve Sünnilerin hiçbir şey olmadığı bir dönem mi yaşadık? Bizim Kürt cumhurbaşkanımız, başbakanımız olmadı mı? Alevi bakanlarımız olmadı mı? Demokraside makamlar liyakat ile dağıtılır. Mezheplerine göre görevlendirmeler yapılan bir yerin adının Cumhuriyet olması mümkün mü? Ben her konuşmamda Cumhuriyeti yıktırtmayacağız diyorum. Türk üst kimliğinden rahatsız insanların önerebileceği bir şeydir bu” sözleriyle eleştirdi.

Erdoğan’ın Türk-Kürt-Arap vurgusu sorulan Dervişoğlu, “Beni asıl ilgilendiren Erdoğan Türk-Kürt-Arap birlikteliğinden bahsettikten hemen sonra Bahçeli’nin ifadelerinin kulis bilgisi olarak basına sızması. Bu, karşılıklı müttefikliğin oluşturduğu stratejiye parça olma halidir. Ümmeti de tartışmak istiyorlar. Ben İslam ümmetindenim kardeşim. İslam ümmetinden olan birinin ümmetini niye tartışmaya açıyorsun? Türk milletindenim. Türk milli kimliği tanımlaması yaparken de etnik bir köken üzerinden işaretleme yapmıyorum ki. Devlet kurma öyküsüyle bir araya gelmiş insanların oluşturduğu bir Cumhuriyet var. O Cumhuriyeti kuran Türkiye halkına Türk milleti denir diyen bir Mustafa Kemal var. Bu tanımlamalara sadık kalmış olmanın siyaseten bana bir bedel ödetme durumu söz konusuysa bu bedeli ödemeye hazırım” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin sorunlarının tartışılabileceğini ancak bu sorunların kimlikten kaynaklanmadığını savunan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Tenceresini kaynatamayan emekli Kürt’se de Türk’se de kaynatamıyor. Hükûmet onun tenceresini kaynatmakla mükellef. Bu ülkenin gençleri Kürt’se de istikbali yabancı elçiliklerin kapısında arıyor Türk’se de. Bu topraklar üzerinde gençlerine gelecek temin etmektir bu ülkeyi yönetenlerin görevi. Türkiye’de orta gelir tuzağına sıkıştırılmış ve bir türlü kişi başına düşen geliri arttıramayan bir ekonomik yönetim varsa; bu ekonomik yönetim Kürt’e de zarar veriyor, Türk’e de.

Hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik; Kürt’e de zarar veriyor, Türk’e de. Hukuku, adaleti tesis edelim, eşitliği sağlayalım. Ülke olarak üretelim, adil bir biçimde bölüşelim. Asgari ücretli açlık sınırının altında yaşamasın. Memura baktığınızda o da yoksulluk sınırına yaklaştığı için iftihar etmesin. Bu Türk’ün de Kürt’ün de derdi. Ama kafayı takmışlar; ‘millî kimlik, üniter devlet yapısı’ Bu üniter devlet yapısı ve bu millî kimlik olmasaydı bugün Türkiye Irak gibiydi, Suriye gibiydi. Bugün Irak ve Suriye olmadıysak bunu üniter devlet anlayışımıza, yapımıza, millî devlet vasfımıza ve millî kimliğimize, vatandaşlık tanımımıza borçluyuz. Her şeyimizi borçlu olduğumuz şeyi yıkmak için uğraşacağımıza, koruyup savunmak için çaba sarf etsek ya.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Silah Bırakma” Tepkisi: Tiyatro

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istihbaratı, askeri, polisi; terörle mücadele eden kurumlardır. Bu hain terör örgütünün varlığını ve işlediği suçları cezalandıran ise Türk yargısıdır” dedi ve ekledi:

“Bu silahlar, Türk milletine ve devletine karşı kuşanılmış ve kullanılmıştır. Peki, bu silahların bırakılacağı yer neresidir? Türkiye, kendisine karşı 40 yıl boyunca bölücü terör yürütmüş bu örgütün silahlarını neden başka bir ülkenin toprağında teslim almaktadır? Herhangi bir etkin pişmanlıkta bulunmaları da, yargılanmaları da söz konusu olmayacakmış. Geldikleri gibi gideceklermiş. Bu nasıl bir tiyatrodur Allah aşkına!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde hayatını kaybeden 12 asker için başsağlığı dileğinde bulunan Dervişoğlu, yaşanan olayın sorumlularının hesap vermesi gerektiğini vurguladı.

Dervişoğlu, “Pençe-Kilit Harekât bölgesinde şehit düşen 12 askerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. Bu elim olayın sorumlusu, hırdavatçıda 500 liraya satılan bir alet olamaz. Böyle bir sorumsuzluk, böyle bir duyarsızlık, böyle bir iş bilmezlik kabul edilemez. Türkiye, 12 evladını bu şekilde yitirmiş olamaz. Sorumlular kim olursa olsun; başta Milli Savunma Bakanlığı olmak üzere, tüm etkili ve yetkili kişi ve kurumlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türk milletine hesap vermelidir. Bu hesap acilen, behemahal verilmelidir. Eğer verilmezse, bu salon, bu parti ve bu millet o hesabı mutlaka soracaktır” dedi.

Dervişoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “12 şehidimizin acısı yüreğimizi dağlarken, Sayın Erdoğan’ın İmralı’daki terörist başının temsilcileriyle görüşmesinde hiçbir sakınca görmemesi, milletin vicdanını derinden yaralamıştır. Aynı gün Adalet Bakanı, şehit cenazeleri nedeniyle planladığı görüşmesini erteleyebiliyorsa, Cumhurbaşkanı’nın da aynı hassasiyeti göstermesi gerekirdi. Milletin gözyaşı döktüğü bir günde, o katilin temsilcileriyle görüşmenin izahı yoktur. Programlar ülkenin dört bir yanında iptal edilirken, bu görüşmeyi ertelemek neden aklınıza gelmedi? Vicdandan ve milletten bu kadar mı koptunuz?”

Dervişoğlu, hükümetin özgür basına yönelik sansür politikalarını da eleştirdi: “Dahası, özgür basına yönelik sansür uygulayan iktidar, aynı gece İmralı’daki teröriste video mesaj çektirip dünyaya servis ettirebiliyor. Özgür medyaya yasak olan yayın, teröriste serbest bırakılıyor. Üstelik bu mesajda hâlâ ‘ulusal kurtuluş mücadelesi’ ifadeleri kullanılıyor, zafer ilan ediliyor. Bu tablo, kimin kazandığını açıkça gösteriyor. Böyle bir aymazlığı tarif edecek kelime bulamıyorum. Yazıklar olsun!”

AKP’li Ahmet Hamdi Çamlı’nın Cumhuriyet’e yönelik sert sözlerini de eleştiren Dervişoğlu, Erdoğan’a seslendi: “Cumhuriyet’e ‘1923 kanlı darbe’ benzetmesi yapan, ‘Yeliz’ lakabıyla tanınan AKP’li Ahmet Hamdi Çamlı hakkında Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Bu kendini bilmezin ‘kanlı darbe’ diye tanımlamaktan utanmadığı Cumhuriyet devletini bugün temsil eden sensin. Bu haddini bilmeze hepimizden önce senin müdahale etmen, senin cevap vermen yakışır. Sükût ikrardan gelir, bu konuda susamazsın! Bundan sonrası, 5064 savcıdan birinin çıkıp ‘Ben Cumhuriyet’in savcısıyım’ diyerek gereğini yapmasıdır. Emin olun, binlerce kahraman Türk polisi, bu kendini bilmezin başını öne eğip ters kelepçe takmak için hazır ve nazırdır. Buradan açıkça suç duyurusunda bulunuyorum!”

Yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına da sert tepki gösteren Dervişoğlu, İYİ Parti olarak yolsuzlukla mücadelede kararlı olduklarını belirtti: “Altın kaçakçılığı yapıyorlar, sonra da ‘bizim yolsuzumuz’ deyip üstünü örtüyorlar. İnsan kaçakçılığı yapıyorlar, ‘bizimkiler’ deyip aklıyorlar. Hazine malını kaçırıyorlar, ‘bize helal’ diyerek meşrulaştırıyorlar. Türk milletinin hayatı, ayakkabı kutularıyla, baklava kutuları arasında heba oluyor. Ama biz İyi Parti olarak bu düzeni değiştirmeye geliyoruz! Bizim bu konuda tek bir hedefimiz var: Yolsuzlukla sistematik mücadele! Kim yaparsa yapsın, kimden gelirse gelsin; milletin malına, hakkına, rızkına uzanan eli kıracak bir sistemi bu memlekete getireceğiz!”

“Bu nasıl bir tiyatrodur Allah aşkına!”

Dervişoğlu, eleştirilerini şöyle sürdürdü: “İhanet mafyasının bir ayağı silah bırakma gösterisidir. PKK, iyi niyet gösterisi olarak 20-30 kişilik bir silah bırakma gösterisi düzenleyecekmiş. İletişim Başkanlığı da artık İmralı ve Kandil’in de iletişiminden sorumlu olmuştur. Artık o gösteriyi onlar yayınlar. Bu silahlar, onu kimin ne için kullandığına bakılmadan imha mı edilecektir? Yoksa olması gerektiği gibi adli emanete mi alınacaktır? Görelim bakalım hangisi olacaktır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istihbaratı, askeri, polisi; terörle mücadele eden kurumlardır. Bu hain terör örgütünün varlığını ve işlediği suçları cezalandıran ise Türk yargısıdır. Bu silahlar, Türk milletine ve devletine karşı kuşanılmış ve kullanılmıştır. Peki, bu silahların bırakılacağı yer neresidir? Türkiye, kendisine karşı 40 yıl boyunca bölücü terör yürütmüş bu örgütün silahlarını neden başka bir ülkenin toprağında teslim almaktadır? Herhangi bir etkin pişmanlıkta bulunmaları da, yargılanmaları da söz konusu olmayacakmış. Geldikleri gibi gideceklermiş. Bu nasıl bir tiyatrodur Allah aşkına!”

Son olarak Dervişoğlu, hükümet kadrosunu sert sözlerle eleştirip şu ifadeleri kullandı: “Biz ne yapıyoruz? diye soran bir Allah’ın kulu kalmadı mı? Devletin önemli kurumlarında bir tane Türk yönetici kalmadı mı? Hepiniz mi mankurtlaştınız! Adı ‘çözüm’, özü ise ‘İhanet Süreci’nin ikinci versiyonu olan bu dönemde, iktidar kadrosu öyle alengirli işler çevirmeye başlamıştır ki; milletinden aldığı yetkiyle yine milletini aldatan bu kadrolar, tarihe kara bir leke olarak geçeceklerdir.

Cumhurbaşkanlığı makamında oturan AK Parti Genel Başkanı, artık bir unvanın daha var: Sen artık Cumhurbaşkanlığı yetkisini kullanarak ‘terör örgütü üyelerini’ affeden birisin. Sen, vatandaşlarımızı şehit eden hainleri imzanla affeden bir Cumhurbaşkanısın.Sen, seni her eleştireni hapse attırmaktan çekinmeyen, milletine silah sıkanları ise affetmeyi tercih edensin. Cezaevlerini belediye başkanlarıyla, gazetecilerle, öğrencilerle, siyasetçilerle, akademisyenlerle…

Kısacası kendilerine biat etmeyen, aykırı ses çıkaran kim varsa onlarla dolduruyorlar. Milletimiz artık ne verdiğiniz kararları, ne yaptığınız işleri ne de girdiğiniz yolu destekliyor. Eğer tersini düşünüyorsanız, buyurun sandığı getirin! Teröristleri hükümet ortağı yaptığınız bu hale milletimiz karar versin. Referandumla sorun: ‘Ben artık senin katillerini bile affediyorum. Vatan hainlerini Cumhur İttifakı’na aldım. Ne düşünüyorsun?’ diye bir sorun bakalım!”

Paylaşın

Saatler Yokken Zaman Nasıl Takip Ediliyordu?

Günümüzde, “Saat kaç?” sorusuna, bir telefona, bilgisayara, tablete, televizyona, saate veya duvar saatine basit bir bakışla cevap verebiliriz. Peki eskiden zamanı takip etmek için hangi yöntemler kullanılıyordu?

Haber Merkezi / İşte 13. yüzyılda mekanik saatlerin icadından önce kullanılan zamanı ölçme yöntemleri:

Güneşin konumu: Güneşin gökyüzündeki hareketleri izlenerek zaman tahmin ediliyordu. Gün doğumu, öğle (güneşin en yüksek noktada olduğu an) ve gün batımı temel referans noktalarıydı. Gölgelerin uzunluğu ve yönü de zamanı belirlemede kullanılırdı.

Güneş saatleri: MÖ 1500’lerde Mısır’da kullanılan güneş saatleri, bir çubuğun (gnomon) gölgesinin hareketini ölçerek zamanı gösterirdi. Gölgenin konumu, günün saatlerini yaklaşık olarak belirlerdi.

Ay ve yıldızlar: Gece vakti, ayın evreleri ve yıldızların konumu zaman takibi için kullanılırdı. Özellikle denizciler, yıldızların gökyüzündeki hareketlerini rehber edinirdi.

Su saatleri (Klepsidra): MÖ 1400’lerde Mısır ve Babil’de kullanılan su saatleri, bir kapta suyun düzenli bir şekilde akmasıyla zamanı ölçerdi. Bu, gece veya bulutlu havalarda güneş saatine alternatifti.

Kum saatleri: Kum saatleri, belirli bir süre boyunca kumun bir kaptan diğerine akmasıyla zamanı ölçerdi, özellikle kısa süreli etkinlikler için kullanılırdı.

Doğal Olaylar ve Rutinler: Mevsimsel değişiklikler, hayvan davranışları, bitki döngüleri veya dini ritüeller gibi doğal ve toplumsal olaylar zamanı takip etmek için kullanılırdı. Örneğin, tarım toplumları ekim ve hasat zamanlarını mevsimlere göre planlardı.

Mum saatleri: Orta Çağ’da, belirli bir hızda yanan mumların işaretli bölümleriyle zaman ölçülürdü.

Paylaşın