Gaziantep: İslahiye, Zincirli Höyüğü

Zincirli Höyüğü; Gaziantep’in İslahiye İlçesi, Zincirli Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Hitit imparatorluğunun M.Ö. XII. yüzyıl başlarında yıkılmasından sonra kurulan Geç Hitit Krallıklarını birinin merkezi olan kent M.Ö. 920’de aramilerin egemenliği altına girdi. Daha sonra Sam’al M.Ö. 743’de asur’a bağımlı bir devlet haline geldi. M.Ö. 725’de bu imparatorluğun topraklarına katıldı.

Zincirli Höyükteki kazılar,1883’de Osman Hamdi bey’in çok sayıda kabartmalı taş levha bulmasıyla başlamıştır. 1888-1902 arasında, alman araştırmacılar Karl Humman, Robert Koldewey ve Felix Von Luschan tarafından kazılar yapılmıştır. Bu kazılar sonucu Zincirli(sam’al)kentinin sarayları, önemli yapıların yer aldığı akropolisi ve dış surları ortaya  çıkarılmıştır. Kentin ilk kez M.Ö. 1300 yıllarında surlarla  çevrildiği anlaşıldı. Kent alanının merkezinde yer alan bir yükseltinin üzerinde bir kale kurulmuştur; kalenin içinde bir saray inşa edilmiştir. Daha sonra M.Ö. 10.-9. yüzyıllar arasında iki yeni saray daha yapıldı.

Kentin etrafında yer alan çember biçimindeki sur M.Ö. 7.yüzyılda ilkine koşut ikinci bir duvarla belirtildi.  Savunma sisteminde Sam’al surları, çapı 7.2 m olan bir alanı çevirir. Savunmanın güçlü olmasını sağlamak amacıyla surlar,  iç içe  iki çember halinde,7.30 m aralıklı çift kale bedeni olarak yapılmıştır. Her iki çember, birbirinden eşit aralıklarla bulunan kuleler- le sağlamlaştırılmıştır.

Kentin yapısı akropolis’teki yapıların en büyük özelliği “Hilanı” yapısı adı verilen bir plana uygun olmalıdır. İmparatorluk Dönemi tapınak mimarlığında kullanılan ve Hilamar adındaki sütunlu avlu girişiyle ad ve tasarım yönünden benzerlik gösterdiği anlaşılan bu  tür, uzun kenarına açılmış sütunlu bir girişi olan dikdörtgen bir  ana salon ve arkasındaki birkaç ikincil odadan oluşmaktaydı. Özel- likle Kuzey Suriye’de bu dönem yapılarını sıklıkla uygulanan bu plan genişletilmeye uygun olmadığından, Sam’al kentindeki örnekler- de de görüldüğü gibi,bir avlu çevresine birkaç Hilanı yapılarak da- ha fazla mekanlı  yapı kompleksleri elde edilmiştir.

Sam’al kentinde, yaklaşık M.Ö. 900-700 yılları arasında egemen olan krallar arasında Kilamuwa ve Bar-Rakip’in kentte geniş çaplı bayındırlık eyleminde bulundukları anlaşılmaktadır. Kentin, bütün  tarihi boyunca Asur yanlısı ya da bağlaşığı (müttefiki) bir politika  izlediği ve ancak böylelikle varlığını sürdürebildiği yazıt- lardan anlaşılmaktadır.  Zincirli-Sam’al da M.Ö. 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren  saray yapılarında Arami sanatının egemen olduğu izlenmektedir. Bu eserlerin en iyi örnekleri, kral Kilamuwaya (M.Ö. 832-810) ait hükümdarın  rölyefi ve Arami yazıtlı bazalt ortostat ve aynı kralın  oğlu veya bir saraylı ile betimleyen küçük boyda bazalttan steldir.

Sanat tarihi açısından son derece önemli olan bu iki özgün eser  Almanya’daki  Berlin müzesinde sergilenmektedir. Kral başlıkları daha çok stilize bitkisel motiflerle  bezemeli sütunları yer aldığı görünmektedir. Barrakab çağına tanık olan ortostatlar, Kuzey Direkli Yapı’nın doğu kanadında ortaya çıkarılmıştır. ve bunlardan bazıları in-situ olarak bulunmuştur. bunların içindeki birbirini tamamlayan iki ortostat İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi’nde, Barrakab’ın  egemen olduğu yıllarda iç kalenin saray yapılarında heykel, kabartma ve kaideleri ile geri kalanlar ise Berlin Müzesinde sergilenmektedir.

Kazı çalışmaları sırasında bir çok heykelin yanı sıra özellikle kabartmalarda çok sayıda süslü stel ve ortostat ortaya çıkarıldı. Bu eserler M.Ö. 9.-7. yüzyıllar arasında Geç Hitit sanatının en  güzel örneklerini oluşturmaktadır. Yapıldıkları döneme göre üslupsal  değişiklikler gösteren bu kabartmalarda, saray ve din çevreleri  üzerine zengin bilgiler veren çeşitli sahneler canlandırılmıştır: Masa başına oturan bir kadın tahtında oturan Kral Barrakab ile bir yazıcı, bir savaş arabasına binmiş savaşçılar, elinde mızrak ve kalkan  tutan savaş tanrısı, savaşçıların ve çalgıcıların yer aldığı bir geçit töreni,bir ziyafet sahnesi, bir atlı, bir boğa, düşsel hayvanlar, aslan gövdeli ve iki başlı, biri aslan, öbürü insan başı karma yaratıklardır. Bunların içinde en ilgi çekici eser M.Ö. 800 yılına ait olduğu ve  kralın halkına güven beratı verdiği görünmektedir. Bu eserde duvara yaslanmış ve antik Finike dilinde ‘Ben kralın barış ve huzur bırakı- yorum, zenginle fakir arasındaki uçurumu kaldırdım’ diye yazmaktadır.

Bugün Zincirli (Sam’al)’de bu eski kazıların izleri dışında görülebilen bir kalıntı yoktur. Zincirli Hüyük’ün önemli bir bölümünün üzerinde bugün modern Zincirli köyü yerleşmesi bulunmaktadır. Kamulaştırma çalışması yapılarak köyün Höyük alanı dışında başka  bir yere taşınması planlanmaktadır. Bu çalışmalar şu anda sürmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ABD’deki Chicago Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. David Schloen Başkanlığında yapılan kazılar devam etmektedir.

Paylaşın

Gaziantep: İslahiye, Cıncıklı Ören Yeri

Cıncıklı Ören Yeri; Gaziantep’in İslahiye İlçesi, Boğaziçi Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Buraya yüzeyde çok miktarda mozaik taşı görüldüğünden yöre halkı tarafından “Cıncıklı” adı verilmiştir. Cıncıklı ören yerinin çevresinde bazalt taşlardan yapılmış bir çok yapı kalıntısı mevcut olmasına rağmen bunların ne tür yapılar olduğu tam olarak anlaşılamamıştır.

Bu yapıların içerisinde boyut olarak en büyüğü, duvarları yaklaşık 0.50-0.70 ml. yükseklikte kalabilmiş olan kilisedir. Uzunluğu 28 m. genişliği ise 15 m. olan kilisenin apsisi uzun tarafta olup, nef ayrımı bulunmamaktadır, ayrıca yanlardan iki girişi bulunmaktadır.

Ortadaki yarım elips biçimli, bozulmuş harçlı taban ise Bema’nın bulunduğu yerdir. Apsis, salondan bir basamak yüksek olup, iki yanında Diakonikon ve Martyrion bölümleri yer almaktadır. Tüm bu alanlardaki döşeme mozaikli olup, salon kısmındaki tabana zürafa, fil, ayı, kaplan gibi bölgeye yabancı hayvanlar ile kuş ve bitki motifleri serpiştirilmiştir.

Apsisin içinde, geometrik şekiller arasına yerleştirilmiş dinsel anlamlar taşıyan hayvan figürleri yer almaktadır. Diakonikon ve Martyrion ile muhtelif yerlerde, panolar içinde Grekçe ve Süryanice yazıtlar görülmekte, bunlar bazen tek dilli bazen çift dilli olarak izlenmektedir. Özellikle Süryanice yazıtlar Gaziantep yöresinde ünik örnekler olması açısından çok önem taşımaktadırlar.

Cıncıklı kilisesi mozaiklerindeki figürler, bölgede tanınmayan bir sanat biçeminin eseridir. Olasılıkla, daha güneydeki sanat akımlarından kopya edilmiş olsa gerekir. Çünkü kilisenin bulunduğu coğrafyaya uygun olmayan fil gibi hayvanlar ile bunların işleniş tarzı, bu yöreye yabancı sanat özellikleri içermektedir.

Gerek panolar içindeki ve gerekse serbest yazıtlar, kiliseye varlıklı ruhban sınıfından kimselerin zaman zaman adak ya da hayır için bağışta bulunduklarına işaret eden ithaf yazıtlardır. Yazıtlı mozaikler, ilk paleografik saptamalara göre en erken M.S. 7- 8. yüzyıllara tarihlenmektedir.

Günümüzde koruma amaçlı üzeri toprakla kapalı olarak tutulan Cıncıklı ören yerinde, önümüzdeki yıllarda yapılacak olan kazı çalışmaları ve çevre düzenlemesi ile bölge turizmi açısından önemli ziyaret yerlerinden birisi haline gelecektir.

Paylaşın

Gaziantep: İslahiye, Taşlıgeçit Höyüğü

Taşlıgeçit Höyüğü; Gaziantep’in İslahiye İlçesi, Yesemek Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Taşlıgeçit Höyüğünün yüksekliği 9 m eni ise 80 m civarındadır. M.Ö. 2000- 1600 yıllarını kapsayan Orta Tunç Dönemine ait bir yerleşim yeri  olan Taşlıgeçit Höyüğünün şehir devletlerine ev sahipliği yaparak  önemli bir ticaret merkezi olduğu yapılan çalışmalar sonucunda tespit edilmiştir.

Türk ve İtalyan öğrencilerle çok sayıda işçinin çalıştığı kazıda ;Bir kule kalıntısı ,kent surları ,elit ve sıradan ailelere ait ev kalıntıları, mühürle ve depolar gün ışığına çıkarılmıştır.

Yüzey de çok sayıda Tunç çağına ait seramik parçaları görülmüştür. Arkeolojik  çalışmaların bitmesinin ardından Taşlıgeçit Höyük, Tilmen Höyük gibi Arkeolojik Park haline getirilerek 12.10.2010’da Türk Turizminin hizmetine sunulmuştur.

Paylaşın

Gaziantep: İslahiye, Tilmen Höyüğü

Tilmen Höyüğü; Gaziantep’in İslahiye İlçesi, Yelliburun Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Tilmen Höyük Sit alanı,1958’de, İslahiye Bölgesi yüzey  araştırması çerçevesinde, Bahadır Alkım başkanlığındaki bir heyet  tarafından keşfedildi. Alkım’ın asistanı Refik Duru 1959’da sit alanında bir sondaj gerçekleştirildi; ardından 1960-1964 ve  1969-1972 yıllarında Alkım yönetiminde düzenli kazı çalışmaları sürdürüldü. Türk kazılarıyla aşağı kentte, kazematlı  geniş berkitme alanları, büyük bir kent kapısı (sur boyunca yanlarda iki kuleyle) ve daha küçük iki kapı gün ışına çıkarıldı.

Akropolis’le ilgili olarak, kuzey yanda bazı kazematlar, doğuda anıtsal bir giriş ve özellikle güney yan boyunca kamu alanı-krallık sarayı burada bulunuyordu-araştırıldı. Kamu alanı önünde derin bir sondaj da gerçekleştirildi; burada İÖ IV. bin tabakalarına ve Ana Toprak’a ulaşıldı.  Kazıları yapılan anıtların büyük ölçüde tahrip olduğunu gözlemleyen  Prof. R. Duru, Gaziantep Müzesi ile birlikte,2002’de,sit alanının korunması ve incelenmesi projesini başlattı.

Güneybatı Anadolu’nun önemli Neolitik sit alanlarında 1970’li yılardan  bu yana başarılı araştırmalar sürdüren Duru tarafından gerçekleştirilen  bu ilk restorasyon ve anastylosi s çalışmasından sonra,2003’te,Türk-İtalyan ortak kazı çalışmasına giçildi. Kazı, Nicolo Marchetti tarafından, Bologna Üniversitesi adına; İtalya, Eğitim, Üniversite ve Araştırma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın destekleriyle sürdürüldü. R. Duru, ortak heyetle bilimsel eşgüdüm çalışmasını sağlamaktadır. Gaziantep Valisi, Belediye Başkanı ve İslahiye Kaymakamı, heyetin çalışmalarını yoğun bir ilgiyle izlediler.

Sit alanı yaklaşık 5 hektarlık bir alanı kapsar ve sağlam bir  şekilde berkitilmiş bir aşağı kentle, berkitilmiş dış merkezli bir akropolis içerir; alan,tüm bölgenin en anıtsal sit alanlarından biri olarak belirir. Bunlar da ,İÖ II. binin çeşitli dönemlerine  tarihlendirilirler ve sit çevresinde bolca buluna bir taş olan iri bazalt bloklarından yapılmışlardır. Aşağı kent, küçük boyutlu iki girişin(K2 ve K3 olarak adlandırılırlar)ve ileri doğru gelişen bedenli anıtsal bir kapının (K6) açıldığı kesintisiz kazemat sistemiyle berkitilmiştir.

Bedenin sağında ve solunda, girişin yanlarına yontulmuş iki  aslanlı iki kule yer alır; giriş, merkezdeki bir boş alanı belirleyen iki büyük kuleden oluşan daha büyük bir kapıyla (K5) bağlantılıdır. K1’in iç yanı önünde anıtsal bir merdiven (K5) akropolise yükselir; akropolisin tepesinde taş döşeli bir yol güneye, anıtsal saray alanına doğru yönelir. Akropolisin kuzey yanındaysa, yükseklikleri 3 m’yi aşan dış duvarlarıyla kazematlar yer alır.Akropolis’in mer- kez alanı ile tüm aşağı kentte, bugüne kadar herhangi bir kazı  yapılmamıştır.

Olasıdır ki,Tilmen Höyük MÖ 1750-1375 arasında önce Yamhat (halep),daha sonra Mitanni  Krallıklarına bağımlı olan (vasal) bir krallığın başkenti idi. Bu krallılar Ön Asya’nın iki büyük gücü olan  Hammurabi’nin Babil’i ile Mısır Yeni Krallığının rakipleri idi. Tilmen Höyük, gerek mimari, gerekse keramik  alanlarında önemli Anadolu kültür ögeleri barındırsa da,Eski ve Osta-Suriye kültürüne aittir. Eski kentin adı Zalbar olabilir.  Sadece iki yıllık kazı çalışmasında sonra oldukça çok sayıda yeni veri elde edildi .Krallık sarayı (A),Akropolis’in  güneyindeki anıtsal kamu  alanında yükseliyordu.

Saray, İÖ yaklaşık 1750 yılında inşa edildi ve  olasılıkla, şiddetli bir yangınla yok olduğu İÖ 1375’e kadar kullanıldı. Binanın yapı tekniği, duvarların tabanındaki büyük ortostatları ve mobilyaların yerleştirildiği geniş salonlarıyla özgün bir Suriye saray yapısını yansıtır (en iyi örnek, ünlü antik Ebla’da belgelenmiştir).Taht salonundaki taht yeri, dip duvarından çıkıntı yapan güçlü bir destek duvarıyla belirlenmiştir. Zemin katı, temsil işlevini üstlenmişti; iki geniş merdiven, üst kattaki dairelere ulaşır. Kuruluşundan iki yüzyıl sonra, sarayın kuzey cephesi karşısına ikinci bağımsız yapı (C) inşa edildi.

Sarayın yanında ,büyük ,ancak geniş ölçüde tahrip olmuş durumda bir yapı (E) yer alır;yapının esas cephesindeki, birkaç kez yeniden yapılmış olan porticus’un planşmetre analizi, Anadolu tipi bir tapınağın söz konusu  olduğunu akla getirir(antik kaneş olan Kültepe’de yakın örnekleri vardır). Nitekim, Yakın  Doğu’da belli başlı kent tapınakları, İÖ II. binin birinci yarısında, sıkı bir topoğrafya ve ideoloji bağlantısı içinde, her zaman krallık sarayı yanında yer almışlardır. Tilmen Höyük, gerek eski bir başkentin kentsel yapısını kapsamlı bir şekilde araştırmak, gerekse İÖ II. binde Anadolu’yla Suriye arasındaki ilişkileri yeniden kurmak açısından temel sit alanlarından birini temsil eder. Sadece iki yeni kazı döneminin sonuçlarının zengin ürünleri, bu  amaçlarıyla, özellikle umut verici gözükmektedir.

2007 yılında resmi olarak kazı çalışmaları sonlandırılmış ve 2006 yılı kazı çalışmaları kapsamında yapılmaya başlanan “Arkeolojik Park” projesini uygulamalarla bitirilerek 24.10.2007 tarihinde törenle hizmete açılmıştır.

Paylaşın