5 Yılda 4 Bin Kişi IŞİD Saldırılarında Hayatını Kaybetti

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 2019’da bu yana 4 bin 85 kişinin IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) saldırılarında öldüğünü açıkladı. En az 627 sivil de IŞİD saldırılarında hayatını kaybetti.

Birleşmiş Milletler (BM), Irak ve Suriye’de toplam 3 ila 5 bin IŞİD militanı olduğunu tahmin ediyor.

IŞİD bölgesel hakimiyetini 5 yıl önce kaybetse de Suriye hemen her gün ölümcül saldırılar gerçekleştirmeyi sürdürüyor.

2014’te Irak ve Suriye’de kontrolü altındaki geniş alanlarda hilafet ilan eden örgüt, ABD öncülüğündeki koalisyonun operasyonları sonucu Mart 2019’da hakimiyetini kaybetmişti.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi o tarihten bu yana 4 bin 85 kişinin IŞİD saldırılarında öldüğünü açıkladı. Kurbanların çoğu Şam rejimine bağlı askerler ve Kürt savaşçılar oldu. En az 627 sivil de IŞİD saldırılarında hayatını kaybetti.

IŞİD bu dönemde en kanlı eylemlerini Şam eteklerinden Irak sınırına uzanan bölgede yer alan Badia Çölünde gerçekleştirdi. Ocak ayında yayınlanan Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre örgüt, Badia Çölünü lojistik merkez olarak kullanıyor.

Gözlemevi raporunda, IŞİD’in hakimiyetinin kırıldığı 2019’dan beri militanlarının neredeyse hemen her gün bir saldırı gerçekleştirdiği tespiti yer aldı. Başta Rus hava saldırıları olmak üzere örgüte yönelik operasyonlar sonucu aynı dönemde 2 binden fazla IŞİD savaşçısı öldü.

BM, Irak ve Suriye’de toplam 3 ila 5 bin IŞİD militanı olduğunu tahmin ediyor.

Mart 2011’de, Şam rejiminin muhalif göstericilere sert müdahalesiyle patlak veren Suriye iç savaşında yarım milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Ülke topraklarının büyük kısmında yönetim ve güvenlik boşluğu oluşurken, bu durum silahlı örgütlere hareket alanı sağlıyor.

Paylaşın

“10 Ekim Gar Katliamı” Davası 1 Temmuz’a Ertelendi

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “10 Ekim Gar Katliamı” davası, sanıklardan Erman Ekici’nin avukatının rapor alması ve diğer sanıkların avukatlarının mahkemede hazır bulunmaması nedeniyle 1 Temmuz’a ertelendi.

Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı Meydanı’nda düzenlediği saldırıda 103 kişinin hayatını kaybetmişti.

Artı Gerçek’ten Seda Taşkın’ın haberine göre; Duruşma öncesi Adliye önünde açıklama yapıldı. Açıklamaya 10 Ekim Derneği üyeleri, katliamda ölenlerin aileleri, siyasetçiler, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, “Türkiye’de yaşanmış en büyük katliamı, 104 insanımız hayatını kaybetti, yüzlerce insanın yaralandı. Yüzlerce meslektaşımızın yaşam hakkını koruması zorunlu bir unsurdur ve TBB’nin duruşma katılması zorunludur. Katliamda bir avukat olan Avukat Uygar Coşkun da hayatını kaybetti” diyerek duruşmaya TBB’nin katılmak talebinde bulundu. Mahkeme, katılan sıfatıyla katılmasına karar verildi.

Avukat İlke Işık şöyle konuştu: “Bugün 25 celsedeyiz. 2019 yılında insanlığa suç iddianamesi düzenlendi, mahkemeniz tarafından kabul edildi. Bu dosyanın 3’ncü heyetsiniz. Verdiğimiz dilekçeleri her duruşma özetledik, tane tane anlattık. Sizin döneminizde sizinle birlikte yaptığımız duruşmalarda 35 talep sunduk sadece 6’sını kabul ettiniz. Bütün kararları ret biçiminde kurdurunuz. İnsanlığa suç demek neden bu kadar zor, Türkiye yargısı buna neden bu kadar direniyor? IŞİD sadece Türkiye’de katliamlar yapmadı, Ezidilere, Kürtlere karşı soykırım uyguladı. Tek bir kamu görevlisine bile soruşturma açılmadı, Ankara’nın orta yerinde yapılan bir katliamla ilgili hiçbir kamu görevlisinin suçu yok diyorsunuz”

“Bu meseleyi çözemiyorsanız o cübbeye çıkaracaksınız”

Avukatlar alkışlarla cübbelerini bırakıp ailelerin yanına geçti. Duruşma salonunda “adalet istiyoruz” sloganları atıldı. Ardından katliamda ölenlerin aileleri söz istedi. Bir kişi, “Sayın başkan oğlumu kaybettim, adalet istiyorum, sizden adalet istiyorum, arkanızda yazan yazıya saygı duymanızı istiyoruz” dedi. Mahkeme salonunda hoparlör olmamasına duruşma salonundakiler tepki gösterdi. Mahkeme başkanı ise “Hoparlör yok” yanıtı verdi. Bunun üzerine Avukat Mehtap Coşkun Sakinci, “Biz söz hakkımızı kullanmadan, karar veremezsiniz. Bu hukuka aykırıdır. Hoparlör getirilene kadar bekleyeceğiz” dedi. Avukat Murat Yılmaz, “Bu meseleyi çözemiyorsanız o cübbeye çıkaracaksınız” diyerek tepki gösterdi.

Mahkemeye 15 dakika ara verildi. Aranın ardından ilk söze 10 Ekim Derneği Başkanı İsa Kocabıyık söz aldı. Kocabıyık, adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini belirterek, “Bizi insan olduğumuz için katlettiler. İnsanlığa karşı suç değilse ne bu, bu alacak verecek davası mı? O dönemin başbakanı 7 Haziran ile 1 Kasım arasında olanları açıklarsam yer yerinde oynar demesi bu yargılamanın konusu değil mi? Arkanızda ‘adalet mülkün temeli’ yazıyor. Biz mülk istemiyoruz, adalet istiyoruz. Birkaç IŞİD’li katile diz çökmeyiz, biz adaletin peşindeyiz” dedi.

Katliamda hayatını kaybeden Güney Doğan’ın annesi Derman Doğan, “Benim torunum babasını hiç göremeyecek. O gün bana ‘babaanne bana dokunma, baba acısı çekiyorum’ diyor. Anne olarak evladınızı görmek istiyorsunuz ama hayatta en çok istediğiniz ne diye sorsalar bir kez evladıma sarılmak isterim. Siz adaletin anlamını anca anlarsınız. Bu mücadelenin devamını, biz adalet istiyoruz. Gerçek adaleti istiyoruz. Onlar orada keyif çatarken, biz acı çekiyoruz. Onlar yaşarken ben evladımı göremiyorum. Bunu düşünerek adalet, adalet, adalet istiyorum” dedi.

Kormaz Tedik’in annesi Zöhre Tedik ise şunları söyledi: “Çocuklarımız ne askerler ne insanlar ölsün diye barış talep etti. Biz orada çocuklarını kaybedenler olarak siz bizim oradaki duygularımızı yok sayarak ret verdiniz. İnsanlık suçunu reddediyorsunuz ama bunun ucu size de dokunacaktır. Hiç suçu olmayan çocuklar katledildi. Siz bunu mahkemece değerlendirdiniz mi? Bu insanlık suçunu tüm ısrarlara rağmen reddediyorsunuz. Siz burada ısrarla suçlulara ceza vermiyorsunuz, tutuklamaktan imtina ediyorsunuz.

Korkmaz’ım yaşasaydı düğün yapacaktım, benim en çok istediğim şeydi. Benim çocuğum ölürken üzerine gaz bombası atıldı, nefesi kesilerek hayatını kaybetti. Hiç vicdanınız yok mu, bizim ciğerimiz yanıyor. Bu ülkede belki sizin yerinizde onlar oturacaktı. Bizim buradaki tek talebimiz adalet istiyoruz, hala adalete güvenimiz var. İnsanlığa karşı suç işlemiş katile, suç işlememiş diyorsunuz. Bir gün sıra sizin çocuklarınız başına da gelecektir. Bir gün bizler suçluları yargılayacağız.”

Başak Sidar Çelik’in annesi Hatice Çevik yıllardır davayı takip ettiklerini belirterek, “Bilindiği halde engellenmeyen bir katliam var. Sizlerden adaletin sağlanması için elinizden geleni yapmanızı istiyoruz. Bizler hala başımızı yastığa koyduğumuzda uyuyamıyoruz. Bizler ölene kadar bu yas devam edecek. Sizin de başınızı yastığa rahat uyuyabilecek bir karar vermenizi talep ediyoruz. Sanık sandalyeleri boş, tüm faillerin buraya getirilmesi, yargılanmasını istiyoruz” dedi.

Daha sonra konuşan EMEP Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan ise şunları söyledi: “Bu ülkede en büyük adalet sarayları yapılıyor ama içlerinde adalet yok. En büyük şehir hastaneleri yapılıyor ama içinde emekçiler için sağlık yok. En büyük hukuk fakülteleri yapılıyor ama içinde bilimsel bir yargı yok. Bugün ailelere görülen reva burada bir mikrofon olmaması, insanların birbirini duymaması, ona göre tutum almasına engel oluyor. Çünkü burada işledikleri suçu gizlemek istiyorlar.

Buradaki yargılamanın, buradaki hukuksuzluğun dünyanın gözü önünde olmasını istemiyorlar. Türkiye’de eşitlik, barış isteyenler göz göre göre katledildiler. Burada hakimler, savcılar var ama bunun bir mahkeme olduğunu iddia etmek zordur. Ailelerin 9 yıldır talepleri görmezden gelinmiştir. Bu adalet talebi bastırılmıştır. Sorumlular yargılanmadan, onlar sanık sandalyelerine oturmadan adalet talebinin yerine gelmesi mümkün değildir. Katliamlara uğramadan yaşamak istiyorsak, karanlıkların açığa çıkarılması gerekir. Umuyoruz bundan sonra gerçek anlamda bir adalet olur. Bu dava biz bitmedi demeden bitmeyecek.”

HDP Eş Genel Başkanı Cahit Kırkazak ise şunları söyledi: “Bu davanın barışa yönelik bir saldırının yargılanması olduğunu bilincinde olmanız gerekiyor. Bu katliamı yapanlar IŞİD’liler ama IŞİD tek başına mıydı ona bakmak lazım. IŞİD bu katliamı tek başına yapmadı. 2 duruşma öncesinde o katillerden Yakup Şahin, mahkemenin olaydan 3 gün önce teknik takibe almış. Bütün bunlara bakıldığı zaman IŞİD bu katliamı tek başına yapmadı. İşbirlikçisi var o da AKP’dir. İnsanlığa suç tanımı çok açık net ceza sistemine girdi. Bu kavram mevzuatla sınırlandırılamaz. Vicdan şudur; ortak kanı, ortak akıl, empati kurmaktır, vicdan en yumuşak yastıktır. Barış mücadelesine bir katkı sunabilirsiniz.”

Ardından konuşan Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk ise, “Biliyoruz ki esas sorumlular yargılanmadığı sürece bu davanın kapaması bizim açımızdan mümkün değildir. Arkadaşlarımızı anmak istediğimizde bize saldırdılar, onların yasını tutamadık. Bu davalar bize yetmez gibi hakkımızda yeni davalar açılabildi. Zaten bu yargı bu devlet tarafını defalarca kez belli etti. 10 Ekim’de katledilen hiçbir arkadaşımızı unutmadık, katillerinden hesap soracağız demek için buradayız. Sarayın iktidarına, yargısına güvenmiyoruz. Biz azmimizi mücadelemizden alıyoruz. Gözümüzün içine bakamayanlar şunu bilsin ki tüm dünyanın tarihini ezilenler yazmıştır. Siz bugün burada alacağınız kararla insanlığa karşı işlenmiş suç olarak kabul etmezseniz, siz de tarihin çöplüğünde yerinizi almaya karar vermiş olacaksınız” dedi.

KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak ise şunları söyledi: “O gün 27 KESK üyemiz hayatını kaybetti. İnsanlık suçu ya da savaş suçu bu konularla ilgili oluşturulmuş olan uluslararası hukuksal metinler, insanlık tarihin yaşamış olduğu çok büyük acılar sonrası ortak akılla oluşturulmuştur. O metinleri dikkate almamak, acıları görmezden gelmektir. Eğer orada güvenlik alınmadıysa, alınmak istenmediği içindir.

Burada alınacak karar bizlerin savaşlar karşısında, hukuksuzluklar karşısında halkın, emekçilerin tavır koyma hakkının da devamının güvenceye alınıp alınmaması anlamına gelir. Bugün burada adaleti en azından bir düzeyde de olsa buradakiler acısından karar çıkmadığı taktirde ülke büyük bir karanlığa çekilir. Umutların tükendiği bir yerden size sesleniyoruz; biz umudun yeniden yeşermesini istiyoruz. Sonuna kadar barış mücadelesinin içinde olacağız.”

Ankara Baro Başkanı Mustafa Köroğulu, ise şunları söyledi: “Acaba burada bu yargılamada etik müzakere yapıldı mı? Hakimlerin insan olmaları dolayısıyla etiğin gerekliliklerine uyması gerekiyor. Başkalarını kaderini etkileyen her karar etik bir karardır hakim bey. Savcının mütalaasına baktığımızda etik bir müzakere yapılmadığını görüyoruz. Bu dosyada insanlığa karşı kavramının tartışılacak bir yanı yok. Ben vicdanınıza seslenmiyorum, ben sizden de bir insan ve değerler sistemi sonucu etik kararlarla ilgili bir karar vermenizi hatırlatmanızı istiyorum. Bugün vereceğin kararın bir yerinde bunun insanlığa karşı işlenmiş suç yazılması gerektiğini düşünüyorum.”

Daha sonra konuşan CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ise şöyle konuştu: “Bütün mahkeme kararlarına baktığımızda, bütün katliamlara baktığımızda mahkemelerin ağır suçluları beraat ödüllendirme yöntemiyle devam ettiğini ve yeni katliamlara yol açtığını görüyoruz. ‘Barış getireceğiz kardeşlik getireceğiz’ dediler. Cehenneme giden yolun taşlarını döşediklerini gördük. Uzunca süredir bir çete düzeni ve organize kötülükle karşı karşıyayız. Ama ısrarla birlikte yaşama kültürüne, iyiliği örgütlemek için verdiğimiz mücadeleye karşın organize kötülük kanla, gözyaşıyla terbiye etme çabası içindeler. Bugün böyle bir davada insanlığa karşı suç işlenmediğini ısrarla gündeme getirme çabası bu sürecin bir parçası. 10 Ekim iktidarın kendi iktidarını sürdürmesi için önemli bir karardı. Siz bu vesayetten kurtulabilirseniz bu ülkede bir şey olacak.”

“Mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz”

Ardından söz alan Dersim Gül, mitingin tertip komitesinde yer aldığını ifade ederek “Tertip komitesi olarak yaşadığımız her şeyi anlattık. Geri dönüp baktığımızda miting için Ankara Valiliğine başvuran biri olarak patlamadan hemen önce yaşananları öğrendik ve taşlar yerine oturdu. Bizim kanaatimizde insanlığa karşı işlenmiş suç olarak tarihe geçmiş bu davanın, hukuksal anlamda da aynı şekilde değerlendirilmesi. Mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

Avukat Nuray Özdoğan ise , “bu katılama eli değmiş kim varsa hepsinden şikayetçiyiz, hiç kimsenin kanı yerde kalmayacak”

Duruşmaya 14:30’a kadar ara verildi. Aranın ardından ilk sözü Mustafa Çete aldı. Çete “Zamanında araştırma yapılsaydı katliam olmayacaktı. İnsan yaralandıktan sonra kendini nasıl kurtarmayı düşünür. Bir katliamda canını kurtarmak aklına gelir ama bizin aklımıza 1 Mayıs katliamı geliyor. Bu ülke katliamlar ülkesine dönecek. Hem tertip komitesinin hem de yetkili emniyetin dinlenmesini istedim. Tertip komitesi dinlendi ama emniyetten kimse yok. Elinizde bu kadar delili var ama araştırma yapılmıyor. Onca talepte bulunduk, ben 600 km yolu aşıp buraya gelirken sizden bunları dinlemeye mi geliyorum? Bu kadar anne ağladı, ben hala ağlıyorum. Sizde hiç vicdan yok mu? Adalet gelsin bu ülkeye ben hiçbir mahkemeyi kaçırmıyorum. Bu mahkeme o gün biber gazını atıldığını bile kabul etmiyor, bunun hesabını siz sormayacaksak kim soracak, siz hesabını sormayacaksanız biz mi soracağız bunun hesabını?” diye sordu.

Daha sonra katliamda ölen Mesut Mak’ın eşi Evrim Mak söz aldı. Mak, “Sizden dilenmiyorum, talep ediyorum bu dava sizin boynunuzun borcu. Bugün avukatlara teşekkür ederim. Yıllardır bu dosyaya emek veren avukatlarımıza cübbelerini çıkarttıran adalet sistemi utansın.” dedi.

Osman Turan Bozacı’nın oğlu Çağlayan Bozacı şunları söyledi: “Açıkça düşman hukuku işletilen bir ortamda, sizlerin vicdanına hitap etmeyi doğru bulmuyorum. Çünkü vidan iyi ile kötü orasında süregelen savaşta muhakeme edebilmektir. Ancak bu açıkça savaştır. Hukuka göre karar vereceksiniz ama bence adil olmayacak. Siz hukuka göre karar vermek istemiyorsunuz. Neden insanlığa karşı suç tanımını inatla vermiyorsunuz.

Buradan sizin çıkarınız nedir? Hepimiz aslında bildiğimiz şeyi birbirimize söylüyoruz. Biz bir tane bekçinin düğmesini kopardığımızda bu işin sonunu nereye gideceğini herkes biliyor. Adalet beklemek, vicdanlara seslenmek düşman hukuk işletildiği bir ortamda doğru gelmiyor. Bugün adalet isteyenler günün birinde adalet dağıtacak bir konuma eriştiklerinde inanın hepinize adaleti en doğru şekilde tartarak verecektir. Bir gün bu kantar sizi de tartacaktır, bizi hayata bağlayacak şey o büyük günün geleceğine olan inancımızdır.”

Ata Önder Atabay’ın annesi Halime Atabay ise “Benim çocuğum öğrenci yetiştirecekti. Bu devlet insanları yaralı bıraktı. Bizler adalet istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz. Biz yanıyoruz. Ben çocuğumun her gün mezarına gidiyorum, köz gibi yanıyorum. Düğün tarihi aldım ama düğününü yapamadım. Bu acı değil mi? Anlayana acı, vicdansıza değil. Biz adalet istiyoruz. Biz 9 yıldır yollardayız. Devletin her kademesinden şikayetçiyim” dedi.

Mustafa Budak’ın eşi Hanife Budak, “Katliamın en büyük suçlusu vali. Bizim gördüğümüz acıyı onlar da yaşasınlar eğer adaleti yerine getirmiyorlarsa. Adalet istiyoruz, sanıkların yargılanmasını istiyoruz. Herkes için adalet istiyoruz” dedi.

SES Eş Genel Başkanı Sıddık Akın ise şöyle konuştu: “’Sıddık bize yardım et’ sözü hiç aklımdan çıkmıyor. Ben arkadaşlarıma müdahale etmeye çalışırken, bizim üstümüze gaz attılar. Arkadaşımın eli elimdeyken, müdahale etmek için o gazın dağılmasını bekledim. Hiç aklımdan çıkmıyor. Toplumun örgütleri yapıları bir miting almada tereddüt ettiler. Bu devlet güvenliğimizi sağlayacak mı? Bu ülkeye yapılan kötülüklerden birisi demokrasiden uzaklaşmaktır. Orada yaralıyken bizim zamanında onlara müdahale edemediğimiz arkadaşlarımız için dönemin emniyet müdürünün burada yargılanmasını istiyorum.”

İHD Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban şunları söyledi: “Yaşamın her alanına yayılan cezasızlık kültürüne son verilmesi gerekiyor. Böyle katliamların bir daha yaşanmaması için etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir. Bu dava insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Türkiye tarihinde onlarca benzer suçlar işlenmiş ancak gerçek failler yargılanmamıştır. Heyetinizden talebimiz katliam mağdurlarının acılarını dindirecek şekilde bu davanın insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesidir.”

Kokmaz Tedik’in babası Erdoğan Tedik ise, “Gerek Ortadoğu’da gerekse ülkemizde bir savaş ortamında emek ve demokrasi güçleri Ankara’da bir barış mitingi düzenledi. Ben de ailemle birlikte Ankara’ya geldim. Gaziantep’ten çıktıklarında yolda arama noktaları kaldırılmış ve bu kişiler alana kadar getirilmiş. Bu insanlar için hiçbir işlem yapılmadı. 19 tane İŞİD’liye ceza vermeleri bizim içimizi soğutmadı. Bunlara yol veren tüm kamu görevlilerin yargı önüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Kamu görevlilerin görmemezliğini es geçiyorsunuz. Asla bu davanın takipçisi olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Biz gerçek yargılama istiyoruz, adalet istiyoruz. Yaşamımız değişti. Barış bedel istiyor, barış bedel istiyor” dedi.

KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz ise şunları söyledi: “Ben burada sapa sağlam duruyorum. Arkadaşlarım öldüğü için sağlam duruyorum. Karar verildi aslında biz dönüp tarihi davaları okuyoruz. Biz yaşadık, biz kıyameti yaşadık. Biz bunu hak etmiyoruz, bu devlet bize bunu yapmamalı. Bu yargılamalar neden işkenceye döner? Bu davanın kararı da kamunun vicdanında verildi. Yakınlarını kaybetmiş herkese karşı kendimi suçlu hissediyorum. Yok mudur bu devletin keşkesi? Biz bugün devletin hakimine biz katledildik, içişleri bakanı biliyordu emniyet biliyordu diyoruz. Bunun kendisi psikolojik baskıdır, işkencedir. Evet beden bütünlüğümüzde bir şey yok ama ülke olarak çöktük. Biz bitti demeden bu dava bitmez, bu dava da öyle olacak.”

Şebnem Yurtman’ın annesi Şafak Yurtman ise şunları söyledi: “Siz empati kuramazsınız, kendinizi de bizim yerimize koyamazsınız. Çünkü biz çektiğimiz acıyı biliyoruz. Hükümet bize ‘sıralı ölüm’ vermedi. Ben 9 yıldır Şebnem’in sevdiği yemekleri yapmıyorum. Siz empati kurmayın, bizi azarlayan sizsiziniz. Bir anne çocuğunun mezarını sularken siz empati kurmayın, adalet verin bize. Benim kuzum 23 yaşındaydı. Ben çocuğuma hasretim. Kız çocuğu okusun kendisini kurtarsın dedim. Şebnem evimin en küçüğüydü. Benim için açılmamış bir gonca güldü. Bana polis haberin var mıydı diye soruyor, eskiden şebnem bizim peşimizden yürüyordu, sonra biz çocuğumuzun peşinden gittik. Kimse sorgulayamaz benim çocuğumu.”

“Firarileri gerçekten devlet getirtemiyor mu, bir gücünüz yok mu?”

10 Ekim Ankara Katliamında ölen Dicle Deli’nin babası Faik Deli ise şöyle konuştu: “Miting günü hiçbir güvenlik tedbiri alınmadı. Hak hukuk adalet derken, aynı zamanda halay çekenleri izliyorduk. Bir anda iki canlı bomba yaşam sevincimizi yok eden bu katliam yaşandı. Bir devlet iki canlı bombayı görmeyecek, duymayacak öyle mi? Çeşitli kurumların raporları sizlere ulaştırıldı. Onlarca kanıt belgeler avukatlar aracılığı ile size uluşturuldu.

Ama sizlerin mahkeme heyeti olarak hakikati ortaya çıkarmak için kaç tane belge topladığını bilmiyoruz. İŞİD devletten aldığı güçle bir yere geldi. Bu ülkenin cumhurbaşkanı bu teröristlerle mücadele eden insanlara ‘Kobane düştü düşüyor’ dedi. Onlar da aynı düşünüyor. Gelinen aşamada bu davanın bu mütalaa ile bitmeyeceğini de sizlerin de kabul etmesi gerekiyor. Firarileri gerçekten devlet getirtemiyor mu, bir gücünüz yok mu? Bunların ifadelerine başvurmamışken bu dosya nasıl tamamlanabilir. Burada kağıt üzerinde kapatabilirsiniz ama kamuoyu vicdanında kapatamazsınız.”

Duruşmada son sözü ise Uygar Coşkun’un eşi Avukat Mehtap Coşkun Sakinci aldı. Sakinci şunları söyledi: “Bu kadar klasörü okuyup özümseyebilmek insan üstü bir durum. Derdimiz bizim kendimizi size anlatma noktamız olmamalı. Biz müştekiyken günlerce konuşabiliriz. Bu zamana kadar gerçek anlamda bir yargılama ile karşı karşıya kalmadık.

Bu gerçek bir yargılama değil. Sayın Başkan bu dosyada hakim olmak, mesleki olarak görev almak sizin için talih midir talihsizlik midir? Müşteki ve katılanlar olarak empati kurmanızı istiyorsak, bu insanları bu noktaya ne getirdi. İnsanlığa karşı suç meselesinden vazgeçmiyoruz. Bu ülkede herkes mi zalim, yıllardır avukatım. Bizim için işletilmeyen adalet, başka dosyalar için işletiliyor. Meslek şerefimizi koruyarak yaşayalım, vereceğiniz karar en azından ölürken sizi rahatlatacak bir karar olsun. Biz vicdanen çok rahatız.”

Paylaşın

Irak ‘Terör’ Suçundan Hüküm Giymiş 11 Kişiyi İdam Etti

Irak “terörizm” suçundan hüküm giymiş en az 11 kişiyi idam ederken, Uluslararası Af Örgütü, konuya ilişkin yaptığı açıklamada “endişe verici şeffaflık eksikliği” ifadelerine yer vererek, idam cezalarını kınadı.

Irak yasalarına göre terör ve cinayet suçları ile ilişkili yargılamalarda idam cezası verilebiliyor. Irak yasalarına göre infaz kararları cumhurbaşkanı tarafından imzalanması gerekiyor.

AFP’ye konuşan bir güvenlik yetkilisi, “İslam Devleti grubundan 11 teröristin” Nasıriye kentindeki bir hapishanede “adalet bakanlığı ekibinin gözetiminde” asılarak idam edildiğini söyledi.

Reuters’e konuşan bir hapishane görevlisi ve bir yerel güvenlik yetkilisi ise, infazların pazartesi günü gerçekleştirildiğini ve idam edilenlerin tamamının Irak vatandaşı olduğunu söyledi.

Kaynaklar, 11 kişinin IŞİD’e katılmak ve “terörist eylemlerde” yer almaktan suçlu bulunduğunu söyledi.

Çarşamba günü yayınlanan bir raporda Uluslararası Af Örgütü, son aylarda Irak’taki infazlarla ilgili “rahatsız edici derecede şeffaflık eksikliği” göz önüne alındığında çok daha fazla kişinin gizlice infaz edilmiş olabileceğini açıkladı ve bu durum endişe verici olduğunu belirtti.

Irak, 2014-2017’de ABD destekli askeri operasyonda IŞİD savaşçılarının yenilgiye uğratılmasından bu yana yüzlerce şüpheli militanı yargıladı ve çok sayıda toplu infaz gerçekleştirdi.

Paylaşın

HTŞ Liderlerinden Ebu Maria Kahtani Öldürüldü

Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) örgütünün önde gelen isimlerinden Ebu Maria Kahtani’nin Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) düzenlediği canlı bomba saldırısı sonucu öldüğü duyuruldu.

Gerçek adı Maysa Ali Musa Abdullah Cuburi olan Kahtani, El Kaide örgütünden ayrılan militanların oluşturduğu El Nusra Cephesi’nin kurucuları arasındaydı.

2012’de ABD’nin yaptırım listesine aldığı HTŞ Şura Meclisi üyesi Kahtani, 2003-2011’de Irak Savaşı’nda Amerikan ordusuna karşı çatışmalara girmişti.

Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) medya organı Amjad’dan dün yapılan açıklamada, Iraklı Kahtani’nin IŞİD’in düzenlediği canlı bomba saldırısı sonucu öldüğü duyuruldu. Birleşik Krallık merkezli muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) de canlı bombanın saldırısında Kahtani’nin öldürüldüğünü, yanındaki iki kişinin de ağır yaralandığını aktardı.

SOHR’un açıklamasında canlı bombanın kimliği paylaşılmazken, olayın İdlib’deki Türkiye sınırına yakın Sarmada kasabasında gerçekleştiği belirtildi. IŞİD veya herhangi bir örgüt saldırıyı henüz üstlenmedi.

Fransız haber ajansı AFP’nin aktardığına göre, gerçek adı Maysa Ali Musa Abdullah Cuburi olan Kahtani, El Kaide örgütünden ayrılan militanların oluşturduğu El Nusra Cephesi’nin kurucuları arasındaydı.

Suriye iç savaşında Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimine karşı savaşan El Nusra, 2017’de farklı örgütlerin de katılımıyla HTŞ adı altında faaliyet göstermeye başladı. İdlib’in yarısına ek olarak Hama, Halep ve Lazkiye’nin bir kısmı HTŞ’nin kontrolünde.

2012’de ABD’nin yaptırım listesine aldığı HTŞ Şura Meclisi üyesi Kahtani, 2003-2011’de Irak Savaşı’nda Amerikan ordusuna karşı çatışmalara girmişti.

Öte yandan HTŞ yönetimi, rakip örgütlerle bağlantı kurduğu gerekçesiyle 47 yaşında olduğu tahmin edilen Kahtani’yi ağustosta hapse atmıştı. Militan, daha sonra suçsuz olduğuna karar verilmesiyle 7 Mart’ta serbest bırakılmıştı. SOHR, saldırının Kahtani serbest bırakıldıktan kısa süre sonra gerçekleştiğini aktardı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

IŞİD’den Moskova’da Silahlı Saldırı: En Az 133 Ölü

Rusya’nın başkenti Moskova’da yer alan bir konser salonuna düzenlenen silahlı saldırıda, en az 133 kişi hayatını kaybederken, 133’den fazla kişi de yaralandı. Saldırıyı IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) üstlendi.

Haber Merkezi / IŞİD ile bağlantılı Amaq ajansı tarafından Telegram’da paylaşılan kısa açıklamada saldırı üstlenildi; ancak açıklamada, bu iddiayı desteklemek için bir delil ortaya konmadı.

Rusya medyası da saldırının IŞİD tarafından üstlenildiğine dair güvenilir bir bilgi olmadığını belirtiyor. Rusya’nın İngilizca yayın yapan haber kanalı Russia Today de saldırıyı henüz üstlenenin olmadığını duyurdu.

Öte yandan Reuters haber ajansı adını paylaşmadığı bir ABD’li yetkiliye dayandırdığı haberinde ABD’nin saldırıyı IŞİD’in Horasan kolunun gerçekleştirdiğine dair istihbarat bilgisi olduğunu belirtti. Aynı yetkili ABD’nin Rusya’yı saldırı konusunda geride bıraktığımız haftalar içerisine uyardığını da söyledi.

Moskova’daki saldırı, 2004 yılında militanların aralarında yüzlerce çocuğun da olduğu binden fazla kişiyi rehin aldığı Beslan okul kuşatması olarak tarihe geçen saldırıdan bu yanaki en ağır saldırılardan biri.

Rus basınına göre, kamuflaj kıyafetli en az 5 kişi Crocus City alışveriş merkezindeki konser salonu yakınlarında ateş açtı. O sırada “Picnic” adlı bir müzik grubunun konseri vardı. TASS haber ajansı da ateş açılan binada patlama olduğunu ve yangın çıktığını bildirdi.

11 gözaltı

Reuters haber ajansının aktardığına göre, Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), Devlet Başkanı Vladimir Putin’e saldırıyla bağlantılı olarak 11 şüphelinin gözaltına alındığı bilgisini verdi. Rusya’nın Interfax haber ajansı da Kremlin’e dayandırdığı haberinde, saldırıyla bağlantılı olarak ‘daha fazla suç ortağının tespiti için çalışma yapıldığını’ aktardı.

Putin: Dikkatlice planlanmış bir terör saldırısı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, saldırısının ardından ilk kez konuştu. Tüm saldırganların yakalandığını belirten Rusya Devlet Başkanı Putin, “Saldırganlar Ukrayna’ya kaçmaya çalışıyorlardı” dedi. “Düşmanlarımız bizi bölemeyecek” ifadelerini kullanan Rus lider Putin, “Dikkatlice planlanmış bir terör saldırısının yanı sıra önceden hazırlanmış bir toplu insan katliamıyla karşılaştık” dedi.

Bu saldırı emrini veren herkesin cezalandırılacağını belirten Putin, “Rusya’ya, halkımıza yönelik bu saldırıyı hazırlayan, teröristlerin arkasında duran herkesi tespit edip cezalandıracağız” ifadelerini kullandı. 24 Mart gününü yas günü ilan ettiklerini duyuran Putin, saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diledi.

Türkiye, saldırıyı kınadı

Türkiye, Moskova’daki saldırıyı kınadı. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, saldırıda çok sayıda ölü ve yaralı olduğunun üzüntüyle öğrenildiği belirtildi. Açıklamada, “Masum sivilleri hedef alan bu menfur terör saldırısını şiddetle kınıyoruz. Rus halkına ve Rusya hükümetine en derin taziyelerimizi sunuyoruz” denildi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile telefonda görüşerek saldırı nedeniyle başsağlığı diledi. Fidan, Lavrov’a, Türkiye’nin saldırıyı kınadığını belirterek, Rus halkı ve hükümetine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Türk halkının başsağlığı dileklerini iletti.

“Ukrayna bağlantısına dair bir işaret yok”

Olayın hemen ardından ABD yönetimi, olayda Ukrayna bağlantısına dair bir işaret bulunmadığını açıkladı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, “Açılan ateşte Ukrayna’nın ya da Ukraynalıların dahli olduğuna dair bu sefer bir işaret bulunmamakta” ifadelerini kullandı.

Olayın detaylarıyla ilgili konuşabilmek için henüz çok erken olduğunu belirten Kirby, “Ancak görüntüler dehşet verici. Düşüncelerimiz bu korkunç silahlı saldırının kurbanlarıyla. Haberi daha almamış anneler babalar, ağabey ve ablalar, kız ve erkek çocuklar var. Bu çok zor bir gün olacak” diye konuştu.

Saldırıyla ilgili Ukrayna’dan da açıklama geldi. Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin baş danışmanı Mihail Podolyak, Ukrayna’nın olayla hiçbir bağlantısının bulunmadığını belirtti.

“Washinton nereden biliyor?”

Rusya Dışişleri Bakanlığı, olayı “terör saldırısı” olarak nitelendirerek tüm dünyaca kınanması gerektiğini kaydetti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova, Kirby’nin açıklamasına tepki göstererek “Washington’daki yetkililer daha bir trajedinin ortasındayken neye dayanarak birinin masumiyetiyle ilgili çıkarımda bulunabiliyor?” sorusunu yöneltti. Zakharova, Washington’ın elinde bilgiler varsa bunu Rusya ile paylaşması ya da bu tür açıklamalarda bulunmaya son vermesi gerektiğini söyledi.

Moskova’daki ABD Büyükelçiliği, 7 Mart’ta yaptığı açıklamada “aşırılıkçıların” Moskova’da saldırı planları yaptığına dair uyararak ABD vatandaşlarının Moskova’daki kalabalık yerlerden uzak durmaları tavsiyesinde bulunmuştu.

Saldırının arkasında kim var?

Cuma günü kısa bir açıklama yapan IŞİD saldırıyı üstlendi. Cumartesi günü ise saldırganlara ait olduğunu öne sürdüğü ve dört maskeli erkeğin yer aldığı bir fotoğraf paylaştı.

Rus yetkililer, saldırıyı IŞİD’in üstlenmesine dair bir açıklama yapmadı. ABD iki hafta önce Moskova’da büyük etkinliklerin hedef alınabileceğine dair bir uyarı yayımlamıştı. Rus yetkililer, ABD’nin paylaştığı istihbarat bilgisinde pek bir detay olmadığını belirtti.

Vladimir Putin geçen hafta yaptığı bir konuşmada “Batılı kurumların Rusya’da terör saldırısı düzenlenebileceğine dair son dönemde yaptığı provokatif açıklamalar bir şantaj niteliğindedir. Amacı toplumumuzu sindirmek ve istikrarsızlaştırmaktır” demişti.

ABD saldırının arkasında IŞİD’in Horasan kolu olan IŞİD-H’nin olduğunu söyledi. Örgütün bu kolu, eskiden Horasan olarak adlandırılan bölgede bir halifelik kurmak istiyor. Örgütün hak iddia ettiği topraklar Afganistan, Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan ve İran’ı kapsıyor.

New York Times’a konuşan terörizmle mücadele analisti Colin Clarke “IŞİD-H iki yıldır Rusya’ya odaklanmış durumda” diyor ve ekliyor: Örgüt Kremlin’i Afganistan, Çeçenistan ve Suriye’deki müdahaleleri nedeniyle eleştiriyor, Müslümanları katlettiğini söylüyor.

Putin saldırganların Ukrayna’ya kaçmaya çalışırken yakalandığını söyledi, “İlk bulgulara göre Ukrayna tarafında onlar için bir geçiş hazırlanmıştı” dedi. Ukrayna ise bu iddiayı reddetti, “son derece absürt” diye niteledi.

Paylaşın

33 İlde Eş Zamanlı IŞİD Operasyonu: 147 Gözaltı

IŞİD’e yönelik 33 ilde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen “Kahramanlar-49” operasyonlarında 147 şüphelinin yakalandığını açıklayan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “Terörle mücadelemiz son terörist etkisiz hale getirilince kadar kararlılıkla devam edecek” dedi.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, terörle mücadele kapsamında IŞİD’e karşı 33 il genelinde “Kahramanlar-49” operasyonları düzenlendiğini belirtti.

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı ve Terörle Mücadele Daire Başkanlığı koordinesinde, İl Emniyet Müdürlüklerince yürütülen operasyonlarda IŞİD içerisinde faaliyet yürüttüğü tespit edilen toplam 147 şüpheli yakalandı.

İçişleri Bakan Yerlikaya, Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ankara, Antalya, Bingöl, Bitlis, Bolu, Bursa, Çorum, Diyarbakır, Düzce, Eskişehir, İstanbul, Gaziantep, İzmir, Karabük, Kayseri, Kırıkkale, Elazığ, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa ve Yalova’da düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan kişilerin sayısına dair de bilgi verdi.

Operasyonları gerçekleştiren polisleri tebrik eden Yerlikaya, “Allah ayaklarına taş değdirmesin. Yılın 365 günü, 4 mevsim, 12 ay, gece gündüz demeden operasyonlar düzenliyoruz. Terörle mücadelemiz son terörist etkisiz hale getirilince kadar kararlılıkla devam edecek” dedi.

Paylaşın

Irak’taki ABD Askeri Üssü Füzelerin Hedefi Oldu

Irak’ın Anbar ilinde ABD ve IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) karşıtı koalisyon güçlerinin bulunduğu Ayn el-Esed askeri hava üssüne füzeli saldırı düzenlendi. Son saldırıyı henüz üstlenen olmadı.

Konuya ilişkin olarak bilgi veren ABD’li bir yetkili, saldırıya ilişkin eldeki ilk verilere göre saldırının balistik bir füzeyle düzenlendiğini gösterdiğini söyledi. Ancak farklı bir türde roket saldırısının da olası olduğu belirtilirken saldırıya ilişkin soruşturmanın sürdüğü açıklandı.

Son dönemde Irak’ta başkent Bağdat ve Kuzey Irak’taki Erbil Havalimanı yakınlarındaki üsler de dahil olmak üzere ABD üslerine çok sayıda saldırı düzenlendi. İsrail’in Gazze saldırılarının başlamasının ardından bölgedeki ABD üslerine saldırılar arttı.

İsrail’in bugün Suriye’nin başkenti Şam yakınlarında düzenlediği hava saldırısında İranlı Devrim Muhafızlarından 5 kişi hayatını kaybetmişti. İran pazartesi günü ise Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesi’nde İsrail gizli servisi Mossad tarafından kullanıldığını iddia ettiği bir binayı tahrip etmişti.

Paylaşın

IŞİD’den Suriye’de Çifte Saldırı: 19 Suriye Güvenli Görevlisi Öldü

IŞİD’in Suriye çölünde bir askeri otobüste düzenlediği saldırıda en az 14 asker hayatını kaybederken, örgütün Rakka kırsalında düzenlediği ikinci saldırıda ise 5 güvenlik görevlisi yaşamın yitirdi.

Haber Merkezi / Birleşik Krallık merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, İslam Devleti’nin (IŞİD) antik Palmira kenti yakınlarındaki çölde askeri bir otobüse düzenlediği saldırıda rejim güçlerinden en az 14 askerin hayatını kaybettiğini duyurdu.

Gözlemevi, saldırıda çok sayıda rejim askerinin yaralandığını açıkladı. Yaralıların, Palmira kentindeki bir hastaneye nakledildiği belirtildi.

İslam Devleti’nin (IŞİD) Suriye’nin kuzeyindeki Rakka kırsalında rejim güçlerine düzenlediği ikinci saldırıda ise 4 rejim askeri ile Ulusal Savunma Kuvvetleri (NDF) üyesi bir kişi hayatını kaybetti.

IŞİD üyeleri çölün derinliklerine çekildi. IŞİD, Humus, Dera, Suveyda ve Deyrizor illerinin bir kısmını kapsayan ve “Badiye” olarak bilinen çöl bölgesinde hücre yapılanması şeklinde varlığını sürdürmeye çalışıyor.

Paylaşın

İran’daki Kanlı Saldırıyı IŞİD Üstlendi?

İran’da eski Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani”nin Kirman kentinde yer alan mezarı yakınlarında düzenlenen kanlı saldırıyı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üstlendi.

Haber Merkezi / Kasım Süleymani’nin, Ocak 2020’de ABD’nin Bağdat’taki saldırısında öldürülmesinin 4. yılı dolayısıyla anma töreninin yapıldığı mezarlığa giden yol üzerinde 20 dakika ara iki patlama meydana gelmişti.

İlk önce 108 olarak açıklanan can kaybı sayısı daha sonra 84’e düşürülmüştü. Saldırıda 280 civarında kişinin de yaralandığı açıklanmıştı.

Süleymani’nin 2020 yılındaki cenaze töreninde izdiham çıkmış ve binlerce kişinin katıldığı törende en az 56 kişi ölmüş, 200’den fazla kişi de yaralanmıştı.

İran’ın bölgesel askeri faaliyetlerinin mimarı olan Kasım Süleymani, İran’daki dini rejimin ulusal simgelerinden biri olarak kabul ediliyordu.

Süleymani ayrıca Suriye’de 2011’deki Arap Baharı protestolarından sonra patlak veren iç savaşta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın hükümetini güvence altına almaya yardım eden isimlerden biriydi.

Kasım Süleymani, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgaline kadar İran içinde tanınan bir isim değildi.

Ancak Süleymani’nin popülaritesi, Amerikalı yetkililerin, Amerikan askerlerinin öldürülmesi ve yaralanmasına yol açan militanların silahlanmasına yardımcı olduğu gerekçesiyle öldürülmesi çağrısı yapması üzerine yükselmişti.

İran Devrim Muhafızları Ordusu, çarşamba günkü saldırıyı “güvensizlik yaratmayı ve ulusun İran İslam Cumhuriyeti’ne olan derin sevgi ve bağlılığına karşı intikam almayı amaçlayan korkakça bir eylem” olarak nitelendirmişti.

DMO, “saldırının failleri kararlı ve adil bir şekilde cezalandırma kararlılıklarını güçlendirdiğini” bildirmişti.

İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir, onlarca kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olan patlamalar için “intikam” vadinde bulunmuştu.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nden Tartışmalı “Gar Katliamı” Kararı

Anayasa Mahkemesi (AYM), IŞİD üyesi iki canlı bombanın saldırısı sonrası 103 kişinin hayatını kaybettiği, en az 500 kişinin yaralandığı “Gar Katliamı” davasına ilişkin dikkat çeken bir karar verdi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), kamu görevlilerinin ihmali olduğuna ilişkin şikâyetin takipsizlikle sonuçlanması üzerine yapılan bireysel başvuruyu reddetti. 10 Ekim Davası avukatlarından Senem Doğanoğlu, AYM’nin henüz gerekçeli kararını açıklamadığını anımsatarak, “Anlıyoruz ki 10 Ekim katliamının aydınlatılmasının önüne Türkiye’deki tüm idari ve yargı makamları duvar örmekte ısrarcı.” dedi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; Anayasa Mahkemesi (AYM), 8 yıl önce 103 kişinin öldüğü Ankara Tren Garı katliamında ihmali bulunan kamu görevlilerinin ihmaline ilişkin soruşturmanın takipsizlikle kapatılması üzerine yapılan bireysel başvuruyu “kabul edilemez” buldu.

Böylece, Gar katliamında kamu görevlilerinin ihmaline ilişkin iç hukuk yolu tamamlanmış oldu. 10 Ekim Davası avukatlarından Senem Doğanoğlu, AYM’nin henüz gerekçeli kararını açıklamadığını belirterek, “Anlıyoruz ki 10 Ekim katliamının aydınlatılmasının önüne Türkiye’deki tüm idari ve yargı makamları duvar örmekte ısrarcı” dedi.

10 Ekim 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük katliamlarından biri yaşandı. IŞİD üyesi iki canlı bomba, Emek, Barış ve Demokrasi mitingi için Ankara Tren Garı önünde toplanan binlerce kişinin arasında kendisini patlattı. Saldırı sonucunda 103 kişi hayatını kaybederken 500’ün üzerinde kişi yaralandı. Saldırıda rol alan IŞİD üyelerine dava açılırken, katliamda ihmali bulunan kamu görevlilerine ilişkin etkili bir soruşturma açılamadı.

O ihmaller neydi?

Katliamı gerçekleştiren canlı bombaları taşıyan araç, IŞİD’in Gaziantep emiri Yunus Durmaz’ın yardımcısı Halil İbrahim Durgun tarafından 9 Ekim akşamı yola çıkarıldı. Ankara dışından gelen araçların durdurulması ve arama konusunda mahkemeden karar alınmasına karşın Ankara Emniyet Müdürlüğü saat 00.00-9.00 arasında başkent girişlerinde arama uygulamasına ara verdi.

Canlı bombaları taşıyan araç, yol kontrolü olmamasının rahatlığıyla Ankara’ya ulaştı. Ayrıca miting için 2 bin 44 polis görevlendirilmişken, toplanma alanı olan Gar çevresinde yalnızca 129 polis vardı. Gar Meydanı’ndaki toplanma alanına gelenler de aranmadı.

Canlı bombaları taşıyan araca eskortluk yapan IŞİD üyesi Yakup Şahin’in Gaziantep’in Nizip ilçesinde bir gübre bayisinden amonyum nitrat almaya çalışması, polise saldırıdan 11 gün önce ihbar edildi. Nizip Emniyeti, Şahin’in kimliğini tespit etti. 2 Ekim 2015’te bu durumu Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’ne bildiren Nizip Emniyeti, gerekli araştırmaların yapılmasını istedi. Ancak Şahin hakkında yakalama kararı çıkarılmadı.

10 Ekim katliamına gidilirken IŞİD’teki hareketlilik Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT tarafından tespit edildi. O dönem Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından, IŞİD’in canlı bomba saldırısı düzenleyeceğine yönelik istihbarat alındı. İstihbaratta, “DEAŞ’ın (IŞİD) yapmaya karar verdiği büyük bir eylem için seçtiği grubu Suriye’deki bir kampta özel eğitime aldığı, eylemin uçak-gemi kaçırma ya da miting-kalabalık yerde çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde olabileceği” uyarısı yapıldı. Ancak yeterli tedbirler alınmadı.

İçişleri Bakanlığı’nın katliamdaki ihmallere ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında Emniyet ve MİT’in eline, IŞİD’in terör saldırısı düzenleyeceğine ilişkin 62 ayrı istihbarat notu geçtiği tespit edildi. Son gelen ihbar ise katliamdan bir gün önce Ankara Emniyeti’ne ulaştı. Ancak Ankara Emniyeti Terör ve İstihbarat Şube Müdürlükleri, istihbarat notunu “önemsiz bularak” gerekli birimleri uyarmadı.

Emniyet’in canlı bomba listesinde yer alan ve “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak aranan Yunus Emre Alagöz’ün yapılan telefon dinlemelerinde ailesiyle vedalaştığı dahi belirlendi. Üstelik Alagöz’ün kardeşi Şeyh Abdurrahman Alagöz, 20 Temmuz 2015’te Suruç katliamını yapan saldırgandı. Bu istihbaratlara rağmen Ankara Valiliği’nde 14 Eylül 2015’te yapılan güvenlik toplantısında miting iptal edilmedi. Miting öncesinde ise Emniyet yalnızca kendi personelini “canlı bomba saldırılarına karşı duyarlı olunması” yönünde uyarırken mitingi düzenleyenlere haber verilmedi.

Ankara Tren Garı katliamının ardından ihmali olan kamu görevlileri yönünden hem idari hem de adli soruşturma yürütüldü. İçişleri Bakanlığı müfettişleri, hazırladığı 25 Şubat 2016 tarihli raporda dönemin Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdür Vekili, TEM Şube Müdürü, Eski Güvenlik Şube Müdür Vekili ve TEM Şubesi C Büro amirinin ihmalini tespit etti. Raporda, bu isimler hakkında soruşturma izni istendi. Ancak Ankara Valiliği soruşturma izni vermedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara itiraz etmeyince dosya dava açılamadan kapandı.

10 Ekim katliamı mağdurları, bunun üzerine 2016 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, katliamda ihmali bulunan kamu görevlilerinin yanı sıra, patlamadan sonra yaralı ve ölülerin olduğu yerde göz yaşartıcı gaz sıkan polislerin yargılanmaması, acil sağlık hizmetinin sunulmasında ihmaller yaşanması ve bunlara karşı etkili soruşturma yapılmaması da başvuru nedenleri arasında sıralandı.

Bu kapsamda yaşam hakkı, kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiaları mahkemeye taşındı.

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, 2016’da yapılan başvuruyu ancak yedi yıl sonra, 14 Aralık 2023 tarihinde gündemine aldı. Gar katliamı dosyasını AYM Genel Kurulu’na sevk etme gereği duymayan İkinci Bölüm, başvurunun “kabul edilemez olduğuna” karar verdi. Böylece Gar katliamında ihmali bulunan kamu görevlilerine ilişkin şikâyette iç hukuk yolu tükenmiş oldu. Bu karardan sonra avukatların AİHM’e başvurları bekleniyor.

“10 Ekim katliamı önüne duvar örülüyor”

10 Ekim Davası avukatlarından Senem Doğanoğlu, AYM’nin henüz gerekçeli kararını açıklamadığını anımsatarak, “Anlıyoruz ki 10 Ekim katliamının aydınlatılmasının önüne Türkiye’deki tüm idari ve yargı makamları duvar örmekte ısrarcı. Açıkça, ‘kamu görevlileri sorumludur’ diyen müfettiş raporu bugün hâlâ kamudan gizleniyorken, AYM de bu koruma zırhını güçlendirdi. Türkiye yakın tarihinin en büyük katliamındaki devlet sorumluluğuna sonuç olarak Genel Kurulun bile karar vermediğini de görüyoruz. Bizim yargıya karşı mücadelemiz sürmeye devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın