İnsan Hakları Derneği’nden Kent Kent “Seçim İhlalleri” Raporu

Yaklaşık 61 milyon seçmenin oy kullanabileceği seçimlerde sandıklar doğudaki 32 ilde saat 16.00’da batıdaki 49 ilde ise saat 17.00’de kapandı. İnsan Hakları Derneği (İHD), seçimlerde yaşanan ihlaller ara raporunu yayınladı.

Bağımsız seçim gözlemcilerin aktardığı bilgiler ve basına yansıyan haberlerden derlenen hak ihlalleri raporundan öne çıkan bölümler şöyle:

“Derneğimiz adına Siirt Merkez’de görevli 8 kişilik gözlemci grubumuzun; Ağrı’da görevlendirilmiş 7 kişilik gözlemci grubumuzun; Hakkari Yüksekova’da görevlendirilmiş 5 kişilik bağımsız gözlemci grubumuzun; Mersin’de görevlendirilmiş 14 kişilik bağımsız gözlemci grubumuzun; Van’da görevlendirilmiş 46 kişilik bağımsız gözlemci grubumuzun bazı okullarda gözlem yapmasına güvenlik güçlerinin hiçbir şekilde izin vermedikleri öğrenilmiştir. Van ilinde İHD heyetlerinin gözlem yapmasının Valilik kararıyla engellendiği kolluk güçleri tarafından iletilmiştir.

Mardin’in Dargeçit ve Savur ilçelerinde, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde, Hakkâri Yüksekova’da, Dersim Merkez ve Nazımiye ilçesinde, Şırnak Merkez’de, Kars, Ağrı ve Iğdır’da polislerin ve askerlerin okullara minibüs, otobüs ve zırhlı araçlarla toplu olarak getirildiği, üniformaları ve bazılarının da silahları ile oy kullandıkları; güvenlik güçlerinin kayıtlı olduğu bazı sandıklarda sivil vatandaşlarının seçmen olarak kayıtlarının bulunmadığı tarafımıza iletilmiştir.

Her seçimde olduğu gibi başta Urfa Merkez olmak üzere, Urfa’nın bazı ilçe ve köylerinde toplu ve açık oy kullanıldığı, bazı seçmenlerin kullandıkları oy pusulalarını sosyal medya hesaplarından paylaştıkları ve bu paylaşım karşılığı para aldıkları iddia edilmektedir.

İHD’nin kent kent paylaştığı diğer ihlaller ise şöyle:

Bursa: Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde düzenlenen bir eğlencede, yerel seçimlerde akrabalarından olmayan muhtar adayını desteklediği iddiasıyla amcasının oğulları E.Y. (36) ve M.Y. tarafından pompalı tüfekle vurulan Yusuf Yiğit hayatını kaybetti saçmaların isabet ettiği biri 3 yaşındaki çocuk 2 kişi de yaralandı.

Şanlıurfa / Halfeti: Sabah saat 05.00’te Hilalli İlköğretim Okulu’nun etrafını saran ve silahlı oldukları öğrenilen bir grup, okulda bulunan müşahitleri okuldan çıkararak toplu oy kullandı. Halfeti Belediye Başkanı ve AKP adayı Şeref Albayrak ve beraberindeki 100 kişi kırsal Talikan (Özmüş) mahallesindeki ortaokulda birlikte oy kullanmaya çalıştı.

Şanlıurfa / Ceylanpınar: Para karşılığında AKP’ye oy veren kişiler, kurdukları WhatsApp grubunda oy pusulalarının fotoğraflarını paylaştı.

Diyarbakır / Sur: Ağaçlıdere Mahallesi’nde iki grup arasında muhtarlık seçimi nedeniyle çıkan kavgada 1 kişi hayatını kaybetti, 11 kişi yaralandı. Ağaçlı kırsal mahallesinde muhtarlık seçimleri nedeniyle meydana gelen kavgayı takip etmek için bölgeye giden gazeteciler silahlı saldırıya uğradı. Anadolu Ajansı, Demirören Haber Ajansı ve İhlas Haber Ajansı ekipleri, saldırı sonrası ciddi anlamda can güvenliği tehlikesi yaşadılar.

Çirnik kırsal mahallesinde oy verme işlemleri esnasında silahlı saldırıya uğrayan DEM Partili sandık görevlisi Emin Çelik öldürüldü, 2’si ağır 12 kişi de yaralandı.

Diyarbakır / Çınar: AKP’nin Çınar adayı, 4 köyün toplam 1200 oyu için 2 milyon TL karşılığında anlaşma yapıldığı, Buna ilişkin muhtarlarla aralarında sözleşme imzalandığı öğrenilmiştir.

Şırnak: Tümgeneral Ömer Keçecigil İlkokulunda 5950 seçmen kayıtlı olduğunu ve aralarında tek bir sivil olmadığını belirten DEM Parti Milletvekilleri ve müşahitleri duruma tepki gösterdi.

Şırnak / Cizre: AKP’li adayın İYİ Partili sandık görevlisine saldırması üzerine kısa süreli gerginlik çıktı.

İzmir: Ali Şir Nevai Ortaokulu 1010 nolu sandık yüzde 92 engelli 3. Kata verilmiş, YSK’ya bildirilmesine rağmen Şahin Uzun sandıklarda kaydı çıkmamış Ali Şir Nevai Ortaokulu 1007 nolu sandıkta yürüme zorluğu çeken kişiyi 2. Kata vermişler, adı Tülay Özalp, Aynı sandıkta 82 yaşında bir kişi 2. Kata verilmiş.

Ankara / Çankaya: Turhan Fevzioğlu İlkokulu önünde İyi Parti’nin seçim kampanya materyalleri bulunuyor.

Adıyaman / Çelikhan: Pınarbaşı Beldesi’nde Muhammed Yılmaz adlı görevlinin iki kez oy kullandığı tespit edildi.

Muş: Bir başka ihlal haberi ise Muş merkezde bulunan Mehmet Akif Ersoy İlkokulu 1108 numaralı sandıktan geldi. Siyah çarşaf giyen bir kadının farklı sandıklarda üç kez oy kullandığı belirtildi.

İHD’den çağrı

İHD raporunda YSK, il ve ilçe seçim kurulu başkanlıklarına da çağrı yaptı. Çağrı şöyle:

1- İnsan Hakları Derneği’nin 22 ilde toplam 300 kişilik bağımsız seçim gözlemi yapmak üzere görevlendirdiği gönüllülerine yönelik yapılan engellemeleri bir an önce sona erdirin; bağımsız seçim gözlemcisi olan İHD üyelerinin güvenlikleri sağlayın ve gözlem yapmalarını kolaylaştırın,

2- Seçim güvenliğini tehlikeye atan kişi ve gruplar hakkında etkin soruşturmaları başlatın,

3- Yukarıda derneğimizce tespit edilen seçim usulsüzlükleri iddialarına ilişkin gerekli araştırmaları yapın ve gerekli önlemleri alın,

4- Yurttaşların doğru ve güncel haber almasına yönelik çalışma yürüten basın mensuplarının can güvenliklerini sağlayın,

5- Belediye başkan adayları ile siyasi partiler adına itiraza yetkili olan avukatlar ve siyasi parti görevlilerine yönelik engelleme ve saldırılara ilişkin gerekli önlemleri alın.”

Paylaşın

HEDEP’li Tuncer Bakırhan: Geri Adım Atmayacağız

İnsan Hakları Derneği’nin genel kurulunda konuşan HEDEP’li Tuncer Bakırhan, “İHD, mazlumun hakkını savunuyor, mazlumum avukatlığını, yoldaşlığını yapıyor. Ama İHD’de 37 yıldır en az hakkını savunduğu mazlum kadar baskı gördü. Yöneticileri katledildi, çalışmaları engellendi, İHD bir hak arama kurumu olarak görülmedi, terörize edilmeye çalışıldı. En son giden bir İçişleri Bakanı’nın özellikle İHD’yi sürekli hedef göstermesi, tehdit etmesi de bu ülkede hep birlikte yaşadığımız bir durumdur” dedi ve ekledi:

“Başta İHD olmak üzere her birimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Cezaevinden bir arkadaşımızla yazışıyoruz. Bizi tebrik etmek için aradığında ‘zor bir süreç’ demişti. O da, tam da hangi süreç zor değildi, hangi süreçte katliam ve faşizm yoktu, hangi süreçte demokratik ve rahat bir ortamda siyaset yaptık ki, diye sordu. Evet, bizim için hiçbir süreç kolay değil. Bu işlere bilerek ve isteyerek girdik. Yaptığımız işlerin bir karşılığın olduğunu da biliyorduk.”

Halkarın Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde gerçekleşen 21’inci Olağan Genel Kurulu’nda konuştu.

İHD’nin 37 yıldır baskılara, zorluklara ve faili meçhul cinayetlere rağmen ayakta kaldığını belirterek sözlerine başlayan Bakırhan, “İHD’nin kendisi 37 yıldır hak arayanın, mazlumun, emekçinin, Kürdün, Alevinin, ezilenin kapısı oldu. Dünyada 37 yıldır tüm faşizan uygulamalara, üyeleri ve yöneticilerine yapılan suikast ve faili meçhul cinayetlere rağmen ayakta duran, yılmayan, mücadelesine devam eden bir başka kurum yoktur” dedi.

Bakırhan, İHD’deki tüm emekçilere partisi adına teşekkür etti. Tuncer, “İHD’nin duruşu bize bir şey öğretti” dedi.

Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, Kongre divanının tamamen kadınlardan oluşmasından duyduğu memnuniyeti de dile getiren Bakırhan, “Kadın arkadaşlardan oluşan divanı selamlamak istiyorum. Dünyada sadece kadınlar olsaydı, bu şiddet, bu faşizm olur muydu diye düşünmemek elde değil” ifadelerini kullandı.

Bakırhan, sözlerine şöyle devan etti: İHD’nin genel kurulunda bulunurken Vedat Aydın’ı, Ayşenur Zarakolu’nu, Leman Fırtına’yı şehit düşmüş, yaşamını yitiren arkadaşları anmadan geçmek istemiyorum. Rahmetle anıyoruz. Mücadelelerinin devamcısı olacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Bu dönem çok büyük emek ve katkılar sunan şu anki yönetime teşekkürlerimi ve seçilecek yönetime de başarı dileklerimi iletmek istiyorum. Son 20 yıldır bir siyasi darbe anlayışı ile yönetiliyoruz. Askeri darbelerin ömrü bu kadar uzun değildi. Yargının, siyasi erkin eline geçtiği, ekonominin parti ekonomisi olduğu, adaletin yine iktidarın denetiminde olduğu bir parti devleti, parti darbesiyle birlikte devam ediyor Türkiye’deki yaşam.

Bugün 4 Kasım. Aslında Kürt siyasi hareketine yapılan en büyük darbelerin olduğu bir gündür. 4 Kasım’da başta Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak ve yüzlerce arkadaşımız gözaltına alınıp tutuklandı. 4 Kasım ile birçok kurumumuzun kapısına kilit vuruldu. İHD tam da bugünlerde mazlumun, ezilenin yanında durduğu için çok kıymetlidir. Bu darbe devam ediyor. Orta Doğu’da bir savaş devam ediyor, yoksulluk ve işsizlik devam ediyor. Hiçbir dönem karşılaşmadığımız kadar bir ötekileştirme devam ediyor. İnsanların güpegündüz sokak ortasında vurulduğu, çok basit gerekçelerle ağır cezalarla çarpıtıldıkları, aş ve iş arayan insanların artık örgütlenemediği ve her türlü şiddet ve baskıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde İHD’nin yaptığı gibi dayanışmak, sahip çıkmak, birlikte mücadele etmek gibi bir zorunluluğumuz olduğunu belirtmek istiyorum.

“Bu faşizm, zor ve zulüm sür git değil”

İHD, mazlumun hakkını savunuyor, mazlumum avukatlığını, yoldaşlığını yapıyor. Ama İHD’de 37 yıldır en az hakkını savunduğu mazlum kadar baskı gördü. Yöneticileri katledildi, çalışmaları engellendi, İHD bir hak arama kurumu olarak görülmedi, terörize edilmeye çalışıldı. En son giden bir İçişleri Bakanı’nın özellikle İHD’yi sürekli hedef göstermesi, tehdit etmesi de bu ülkede hep birlikte yaşadığımız bir durumdur.

Başta İHD olmak üzere her birimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Cezaevinden bir arkadaşımızla yazışıyoruz. Bizi tebrik etmek için aradığında ‘zor bir süreç’ demişti. O da, tam da hangi süreç zor değildi, hangi süreçte katliam ve faşizm yoktu, hangi süreçte demokratik ve rahat bir ortamda siyaset yaptık ki, diye sordu. Evet, bizim için hiçbir süreç kolay değil. Bu işlere bilerek ve isteyerek girdik. Yaptığımız işlerin bir karşılığın olduğunu da biliyorduk.

Sistem karşısında hak aramak ve talep etmek, ezilenin hakkını savunmanın bir karşılığı olduğunu biliyorduk. Biz bildiğimiz bu durum karşısında hiçbir zaman İHD gibi geri adım atmadık, atmayacağız. Zor bir süreç ama Türkiye halkları, başta Kürtler, Aleviler, ezilenler olmak üzere bizden çok büyük beklentileri var. Bu faşizm, zor ve zulüm sür git değil. Emin olun bizler, bugün genel kurulu dolduran Siirt, Batman, Adana, Mersin, Türkiye’nin dört bir yanından gelen arkadaşlar gibi Türkiye’de hak arayan devrimciler, sosyalistler, Kürtler, kadınlar, gençler, ötekileştirilen bütün kesimler güçlü bir mücadele zemini oluşturabilirsek bunları göndermemek, bu faşizmi zulme durdurmamak elde değil.

Önümüzdeki dönemin zor olduğunu biliyorum, bu bilinçle hareket edeceğimizi de biliyorum. Bu siyasi darbeyi önleyeceğimizi, darbeyi yapan aktörleri göndereceğimizi, bir gün demokratik ortamda bu darbeyi ve zulmü yapanların yargılanabileceği günlerin uzak olmadığını biliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle genel kurulunuza başarılar diliyorum. İyi ve güzel özgür eşit yarınlarda buluşmak üzere büyük bir mücadele bizi bekliyor.”

Paylaşın

‘2023 Olof Palme Ödülü’ Avukat Eren Keskin’e

Olof Palme Uluslararası Anlayış ve Ortak Güvenlik için Anma Fonu’nun 1987 yılından bu yana her yıl verdiği Olof Palme Ödülü’ne bu yıl Ukrayna ve İran’da iki hak savunucusu kadın ile birlikte İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve avukat Eren Keskin layık görüldü.

Kuruluşun internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, Ukraynalı psikolog Marta Chumalo, İranlı gazeteci – hak savunucusu Narges Mohammadi ve Keskin, “insan haklarının savaş, şiddet ve baskı tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir çağda kadınların özgürlüğünü güvence altına almak adına yürütülen mücadele için gösterdikleri çabalardan” ötürü ödüle layık görüldü:

Bu üç kadın, mücadeledeki pek çok kız kardeşiyle birlikte, hayatları boyunca ve eylemleriyle diğerlerine ilham oldu ve tüm insanların temel insan hakları için mücadele etmeyi sürdürme yolunda cesur genç kadın ve erkeklerin yolunu açtı.

Olof Palme Ödülü, 1 Şubat 2023’te başkentteki Stockholm Konser Salonu’nda düzenlenecek bir ödül töreniyle sahiplerine takdim edilecek. Töreni anma fonunun internet sitesi üzerinden canlı izlemek mümkün olacak.

Ödülü kazananlar hakkında

Feminist, toplumsal cinsiyet uzmanı ve psikolog Marta Chumalo, “Women’s Perspectives” (Kadınların Bakış Açıları) merkezinin kurucularından. 20 yıldır şiddete maruz kalan kadınları desteklemek için çalışan Chumalo, 2014 yılından bu yana, özellikle de Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana savaşın etkileri ve savaştan etkilenenlerin ihtiyaçlarını karşılama konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Chumalo, savaşta cinsel şiddete maruz kalan kadınlara destek olmak için İstanbul Sözleşmesi’nin etkili bir biçimde uygulanmasını talep ediyor.

İran’da kadın hakları ve ifade özgürlüğü mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan gazeteci ve insan hakları aktivisti Narges Mohammadi, İran Ulusal Barış Konseyi’nin kurucularından. İnsan Hakları Savunucuları Merkezi ve Adım Adım İdam Cezasını Kaldırma Kampanyası’nın (Legam) önde gelen isimlerinden olan Mohammadi, bugüne kadar hak savunuculuğu eylemleri dolayısıyla pek çok kez gözaltına alındı ve tutuklandı. Narges Mohammadi, Kasım 2021’den bu yana “devlete karşı propaganda yaptığı” gerekçesiyle başkent Tahran’daki Evin Hapishanesi’nde tutuklu.

Avukat Eren Keskin, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu kurucusu ve İHD Eş Genel Başkanı. Özgür Gündem gazetesi eş yayın yönetmenliği yaptı. İHD genel başkan yardımcılığı ve İstanbul Şubesi başkanlığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllardır hak mücadelesi hareketi içinde. Hakkında açılmış çok sayıda dava halen sürüyor.

Keskin, hak savunucusu olarak çok sayıda ödül aldı: Aachen Barış Ödülü (2004), Theodor Haecker Politik Cesaret ve Dürüstlük Ödülü (2005), Uluslararası İfade Özgürlüğü Ağı (IFEX) 23 Kasım Cezasızlıkla Mücadele Günü’nde cezasızlıkla mücadelede sembol isim (2013).

28 Şubat 1986’da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden İsveç’in eski başbakanı Olof Palme anısına verilen ödül, 1987 yılından bu yana her yıl veriliyor. Ödülü daha önce alan isimler arasında Václav Havel, Harlem Désir, Aung San Suu Kyi, Kofi Annan, Gideon Levy gibi isimler bulunuyor.

Paylaşın

Cezaevlerinde ‘Hasta Mahkumlar Sorunu’ Neden Yaşanıyor, Nasıl Çözülür?

Cezaevlerini yakından izleyen İnsan Hakları Derneği (İHD), hasta mahpus sorunun çözülmesi amacıyla 4 Kasım 2022 tarihinde hazırladığı 27 sayfalık raporu Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra TBMM’ye de sundu. Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak “Faydalanacağız” dediği raporda, cezaevlerindeki sorunlara işaret edildi.

Raporda aşırı kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene bu sorunların başında sayıldı. Bu sorunların cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.

Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.

28 Şubat davası kapsamında hükümlü olan emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde hayatını kaybetmesi, bir kez daha gözleri hasta mahkûmlar sorununa çevirdi. Türkiye’de 651’i ağır olmak üzere en az bin 517 hasta mahkûm cezaevlerinde bulunuyor.

İnsan Hakları Derneği (İHD), bu soruna ilişkin rapor hazırlayarak Adalet Bakanlığı’na sundu. İHD, özellikle Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması uygulamasına son verilmesini ve Terörle Mücadele Kanunu ayrımının kaldırılmasını talep etti.

Peki cezaevlerinde “hasta mahkûmlar sorunu” neden yaşanıyor ve bu sorun nasıl çözülür?

İHD: Hasta mahkûm sayısı daha fazla olabilir

Türkiye’de yaklaşık 288 bin kapasitesi bulunan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı 326 bini aşmış durumda. Yaklaşık 38 mahkûm, kapasite fazlası olarak cezaevlerinde kalıyor. İHD’nin verilerine göre cezaevlerinde 2022 yılı itibariyle 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta mahkûm bulunuyor.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’a konuşan İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, sayının çok daha fazla olabileceğini belirterek 2022’de cezaevlerinde 76 mahkûmun öldüğünü, bunun 39’unun hastalıklar kaynaklı olduğu ifade etti. Türkdoğan, “sorun yapısal” tespitinde bulundu.

Cezaevlerini yakından izleyen İHD, hasta mahpus sorunun çözülmesi amacıyla 4 Kasım 2022 tarihinde hazırladığı 27 sayfalık raporu Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra TBMM’ye de sundu. Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak “Faydalanacağız” dediği raporda, cezaevlerindeki sorunlara işaret edildi.

Raporda aşırı kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene bu sorunların başında sayıldı. Bu sorunların cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.

Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.

“Adli Tıp’tan rapor alınması şartı kaldırılmalı”

İHD Başkanı Türkdoğan, Vural Avar’ın ölümüyle bir kez daha gündeme gelen hasta mahkûmlar konusunda mevzuattan kaynaklı sorunlara işaret etti. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un çok sayıda maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirten Türkdoğan, “Bu kanun 2005 yılında yürürlüğe girdiğinde bize göre çok daha düzgün bir yasaydı. Ama daha sonra hep güvenlik kaygılarıyla yapılan değişikliklerle şu anda işin içinden çıkılmaz bir hal almış durumda” dedi.

İHD’nin raporunda da çözüm önerisi olarak hasta mahpusların infazının durdurulmasını düzenleyen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ıncı maddesindeki Adli Tıp’tan rapor alınması şartının kaldırılması istendi.

Raporda, “uygulamada Adli Tıp Kurumu’nun TCK tarafından korunması gereken hukuki yarar ilkesini göz önüne almadığı” savunularak “kurumun siyasi iktidarın telkinleriyle hareket ettiği ve hüküm giyen mahpuslar aleyhine tıp etiğine aykırı raporlar ürettiği” ifadelerine yer verildi. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu onayının kaldırılması talep edilen raporda, bunun ancak “çok çok istisnai durumlarda düzenlenmesi gerektiği” belirildi.

Türkdoğan: Hastanelerden rapor yeterli görülmeli

Türkdoğan, Adli Tıp’tan rapor alınması yerine üniversite veya Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinden alınan sağlık kurulu raporlarının yeterli görülmesiyle sorunun çözüleceğini kaydetti.

Ayrıca yasanın Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezaevinde olanları kapsamadığını belirten Türkdoğan, “Yani bunlar aleyhinde bir düzenleme var. Şimdi yaşamını yitiren Vural Avar da TMK kapsamında bir mahpustu. Dolayısıyla kanunun adli mahpuslara tanıdığı çeşitli kolaylıklardan o da yararlanamadı. Öncelikle biz İnfaz Kanunu’nda TMK ayırımının kesinlikle ve kesinlikle kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“Siyasi irade ayrım yapmamalı”

Türkdoğan, bu iki çözüm önerisinin yanında sorunun çözümü için “siyasi iradeye” de ihtiyaç olduğunu vurguladı. Çözümün yalnızca emekli askerler değil, tüm hasta mahkûmları kapsaması gerektiğini belirten Türkdoğan, “Çünkü Adli Tıp Kurumu ya diğer hasta mahpuslar bakımından işlem yapacak ya da yapmayacak. Yani siyasi iradenin de iradesini ortaya koyarken ayrım yapmaması gerekir” ifadesini kullandı.

İHD’nin hasta mahkûmlar raporunda, şu öneriler de dikkat çekti:

– Cumhurbaşkanının sağlık sebebi ile mahpusları af yetkisini düzenleyen genelgesi değiştirilmeli, Cumhurbaşkanı ağır hasta mahpuslar ile ilgili yetkisini ayrım gözetmeksizin kullanmalıdır.

– Hapishanelerde yaşamını yitiren hasta mahpuslarla ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı ihmal ve sorumluluğu olanlar hakkında cezai yaptırımların uygulanmalıdır.

– Hastalık nedeniyle infazı ertelenen mahpusların tedavileri için sağlık sigortaları devlet tarafından karşılanmalıdır.

28 Şubat’ta 10 asker cezaevinde

Öte yandan Vural Avar’ın ölümünün ardından gözler bir kez daha 28 Şubat davasında cezaevinde olan diğer askerlerin durumuna da çevrildi. Şu an cezaevlerinde arasında emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın bulunduğu yaşları 71 ile 91 arasında değişen 10 emekli asker bulunuyor.

28 Şubat davasının avukatlarından Aykanat Kaçmaz, cezaevindeki 10 askerin ciddi sağlık rahatsızlıkları bulunduğunu kaydetti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıklamasının aksine Cumhurbaşkanının Vural Avar’a ilişkin af yetkisini resen kullanabileceğini belirten Avar, bunun için özel bir başvuruya gerek olmadığını kaydetti.

Kaçmaz, “Vural Avar’dan af yönünde başvuru yapması için ölümünden birkaç gün önce talep alınmıştı. Demans rahatsızlığı nedeniyle elleri titrediği için yazamamış, aynı odadaki Erol Özkasnak dilekçesini yazmış. Sonradan yazı başkasına ait değil denmesin diye kendisi yazmış, bir cümlelik dilekçeyi yarım saatte yazmış. Bu dava kumpas bir davadır. Diğerleri af değil adalet istiyorlar” dedi.

Kaçmaz, Anayasa Mahkemesi’nin de 28 Şubat davasına ilişkin yapılan bireysel başvuruyu halen görüşmemesine eleştirdi.

Bakan Bozdağ, Avar’ın durumuyla ilgili olarak “Sayın Cumhurbaşkanımız Vural Avar’la ilgili özel af yetkisini kullanmak istediğini bana söyledi ve süreci başlatmamızı da istedi. Biz merhum Avar’a bu dileği ilettik. Çünkü müracaat etmesi gerekiyor sürecin başlaması için. Fakat başlangıçta müracaat etmedi. Rahmetli oluşundan, yani çok az bir süre önce müracaatı oldu. Biz hemen işlemleri başlattık. Ve süratle işlemlere tekemmül ettirmeye sürdürürken bu arada rahmete kavuştu” açıklamasını yapmıştı.

İnfaz erteleme nasıl yapılıyor?

Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi uygulaması, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ıncı maddesinde düzenleniyor. Yasaya göre, maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılabiliyor. Ayrıca cezanın infazı resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde yaptırılsa dahi, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike varsa, yine infaz iyileşinceye kadar geri bırakılabiliyor.

Ancak bu geri bırakma kararı, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yerin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından veriliyor.

Cumhurbaşkanı’nın af yetkisi ise Anayasanın 104’üncü maddesinde düzenlenmiş durumda. Bu maddede bu yetki, “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır” şeklinde tanımlanıyor.

Paylaşın

TİHV Ve İHD: İşkence Hiç Görülmemiş Boyuta Ulaştı

İHD ve TİHV, “sokak ve açık alanlarda ve resmi olmayan gözaltı yerlerinde yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta vardığı” açıklamasında bulundu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV),  26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklama yaptı.

Ortak açıklamada, Türkiye’nin BM “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’sinde imzası bulunduğu hatırlatıldı ancak işkencenin hâlâ Türkiye’nin en önemli sorunu olduğu vurgulandı.

Açıklamada, “sokak ve açık alanlarda ve resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta vardığı” belirtildi.

Verilere göre;

  • 2021 yılında 984, 2022 yılının ilk 5 ayında ise 380 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle TİHV’e başvurdu.
  • İHD Dokümantasyon Birimi’nin tespitlerine göre, geçtiğimiz yıl resmi gözaltı yerlerinde 531 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.
  • TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin tespitlerine göre 2021 yılında resmi gözaltı yerlerinde en az 142 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.
  • Bu sayı 2022 yılının ilk beş ayında en az 215 kişi. 2021 yılında İHD Dokümantasyon Birimi’nin tespitlerine göre 2 kişi gözaltında şüpheli şekilde yaşamını yitirdi, 1 kişi yaralandı.

İşkenceye karşı sözleşmenin yükümlülükleri hatırlatılan açıklamada öneriler şöyle:

  • İşkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının en temel nedeni işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden önce sıradan bir kural haline getirilmeye çalışılan cezasızlık politikalarına son verilmelidir.
  • Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.
  • Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.
  • Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.
  • Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Protokol (OPCAT) ve BM Paris Prensiplerine uygun tümüyle bağımsız yeni bir ulusal önleme mekanizması oluşturulmalıdır.
  • Kolluk Gözetim Komisyonu tarafsız ve bağımsız hale getirilmelidir.
  • İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.
  • İşkenceye ilişkin iddialar hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.
  • Hapishaneler insan hakları ve hukuk örgütlerinin denetimine açılmalıdır.
  • CPT raporlarının tümü açıklanmalı ve tüm tavsiyelere uyulmalıdır.

Birleşmiş Milletler (BM), “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme”nin yürürlüğe girdiği 26 Haziran gününü, 1997 yılında İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak kabul etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İHD: Pandemi Ve Ekonomik Kriz Hak İhlallerini Arttırdı

2021 yılında Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili raporunu açıklayan İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, pandemi ve ekonomik krizin ihaleleri arttırdığını vurguladı.

İHD İl Binası’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan İHD Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Bataray, 2021 yılı içerisinde de insan hakları ihlallerinin sistematik bir şekilde artarak devam ettiğini belirtti. Pandeminin özellikle kadınlara yönelik şiddeti arttırdığına dikkat çeken Bataray, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin de ihlallere yol açtığını söyledi.

Kadına yönelik şiddetin artmasındaki en önemli etkenin, şiddet uygulayan erkeklerin pandemi sürecinde serbest kalmaları olduğunu ifade eden Bataray, “Bilindiği üzere 2020 yılının Mart ayında Kovid 19 salgını ile birlikte aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığı bir dönem yaşanmıştır. Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasası’nda yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır.

Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasını geri çekmesi kabul edilebilir bir durum değildir. 2014 yılından bu yana, pratikte uygulama sorunları yaşansa da İstanbul Sözleşmesi kadınlar için hep bir umut yarattı. Ne yazık ki sözleşmeden çekildiği süreçten bu yana 2021 yılı içerisinde 32 kadın maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirirken, 21 kadın ise intihar etti” dedi.

“Ekonomik kriz de hak ihlallerini arttırdı”

Bataray, ekonomik krizin de hak ihlallerine yol açtığına değinerek, şunları söyledi: “Son dönemde iktidarın yanlış politikalarıyla beraber artan ekonomik kriz, ciddi hak ihlallerine yol açmıştır. Zorunlu temel yaşam ürünlerinde sürekli yapılan fahiş artışlar insan onuruna yaraşır bir hayatı imkansız hale getirmiştir.

Buna yönelik gerçekleştirilmek istenen demokratik gösteri ve yürüyüşler ise kolluk tarafından şiddet kullanılarak engellenmeye çalışılmıştır. Yine belirtmek gerekir ki günden güne büyüyen ekonomik kriz ile beraber tüm toplumda yer alan yoksulluk sonrası hak ihlalleri için çalışan kurumlara hemen her gün ekonomik destek için başvurularda bulunmaya başlanılmıştır.”

2021’de 513 ölüm

Raporun ayrıntıları daha sonra İHD Bölge Temsilcisi Mehmet Tahir Saçaklıdır tarafından açıklandı. 2021 yılında 513 ölüm, hak ihlali olarak rapora geçti. Raporda yer alan bazı veriler şöyle:

“Keyfi öldürme, silah kullanma yetkisinin ihlali veya ‘Dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle, güvenlik güçleri tarafından vurulan 2 kişi yaşamını yitirdi, 8 kişi yaralandı. Hapishanelerde 2 hasta mahpus yaşamını yitirdi. İntihar ettikleri iddia edilerek şüpheli bir şekilde 2 mahpus yaşamını yitirdi, 1 mahpus yaralandı. 8 asker ve polis, intihar ettikleri iddia edilerek şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.

Resmi hata ve ihmal sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi, 2 kişi ise yaralandı. Bölge kentlerinde gerçekleşen silahlı çatışmalarda; 45 kolluk görevlisi yaşamını yitirirken, 53’ü de yaralandı. 272 silahlı örgüt militanı yaşamını yitirirken, en az 2 örgüt militanı yaralandı. 2 sivil yurttaş yaşamını yitirdi. Sınır hatlarında 1 kişi vurularak yaşamını yitirdi, 2 kişi ise vurularak yaralandı. 1 kişi ise donarak ölü bulundu. Mayın patlamalarında 2 çocuk, 2 yetişkin yaşamını yitirdi. Toplam 51 kişi, kuşkulu bir biçimde ölü olarak bulundu. “

Örgütün değişik tarihlerde rehin aldığı 12 güvenlik görevlisi ve bir Irak vatandaşının, Irak Kürt Bölgesi’ne Türk Silahlı Kuvvetleri’nin düzenlediği operasyon sırasında, PKK tarafından öldürülmesi de raporda hak ihlali olarak yer aldı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet de raporun dikkat çeken bölümlerindendi. Rapora göre 2 doktor ve 15 sağlık görevlisi, saldırılarda yaralandı.

Raporda ayrıca, 21 kadının intihar, 32 kadının aile içi şiddet, 10 kadının saldırı sonucu yaşamını yitirdiği vurgulanırken, 18 kadının cinsel saldırıya maruz kaldığı, 15 kadının ise fuhuş yapmaya zorlandığı belirtildi.

Raporun çocuklara yönelik ihlaller başlığında ise 12 çocuğun intihar, 4 çocuğun aile içi şiddet, 4 çocuğun toplumsal yaşamda maruz kaldığı şiddet sonucu yaşamını yitirdiğine dikkat çekildi. 22 kişinin ölümü ise iş kazası olarak rapora yansıdı. 307 işkence iddiası da raporda yer alırken geçen yıl 29’u çocuk bin 741 kişinin gözaltına alındığı, 1’i çocuk 312 kişinin tutuklandığı vurgulandı.

“Umut muhalif kesimlerde”

Basın toplantısının ardından VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun, mevcut iktidarın insan hakları konusunda adım atmasını beklemediklerini söyledi.

Tablonun düzelmesinin muhalefetin ihlallere karşı mücadele etmesine bağlı olduğunu ifade eden Zeytun, “Muhalefetin, toplumsal muhalif kesimlerin ne dediğine odaklanmak gerektiğini düşünüyoruz. Bizler İnsan Hakları Derneği olarak insan hakları açısından Türkiye’deki temel demokratik kurum ve kitlelerinin bu konuya daha duyarlı ve mücadele içinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Böylelikle Türkiye’de devam eden demokratik hukuk ve insan hakları krizinin, bu politika değişikliği ile çözümlenebileceğini, ihlallerini azalabileceğini düşünüyoruz” diye konuştu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

20 Cezaevinde 3 Ayda 3 Bin 118 Hak İhlali

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 2021 son çeyrek raporunda, 20 cezaevinde 8 ölümü de içeren toplam 3 bin 118 hak ihlali bildirdi. En çok çiğnenen haklar: İşkenceden korunma, sağlık, iletişim, beslenme, suya erişim, öz bakım ve infazda eşitlik.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, cezaevlerinden gelen başvurulara dayanarak oluşturduğu Ekim, Kasım Aralık 2021 hak ihlali raporunda Marmara Bölgesindeki cezaevleri yanı sıra toplam 20 cezaevindeki ihlalleri değerlendirdi.

Raporun kapsadığı 20 cezaevi

İHD raporunda yer verilen ihlal haberleri şu cezaevlerinden geldi: İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi, Silivri Cezaevi Kampüs Cezaevleri, Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi, Edirne F Tipi, Kandıra F Tipi, Bakırköy Kadın Kapalı, Balıkesir Bandırma 1 Nolu T Tipi, Maltepe 2 Nolu L Tipi, Gebze M Tipi, Şakran Kadın Kapalı, Van F Tipi, Metris T Tipi, Bolu F Tipi, Kayseri Kadın Kapalı, Adana Kürkçüler F Tipi, Kocaeli 1 Nolu T Tipi, Urfa 2 Nolu T Tipi, Aliağa Yeni Şakran 4 Nolu T tipi, Ümraniye E Tipi ve Konya Seydişehir Kapalı Cezaevleri.

İhlal türleri

Raporun kapsadığı ihlal türleri arasında öne çıkanlar da şunlar: İşkence ve kötü muameleden korunma hakkı, sağlık hakkı, iletişim hakkı, yeterli ve sağlıklı beslenme hakkı, suya erişim hakkı, öz bakım hakkı, infazda eşitlik ilkesi hakkı.

8 yaşam hakkı ihlali, toplam 3 bin 118 ihlal

İHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu adına avukat Jiyan Tosun, Ümmühan Kaya ve Davut Arslan’ın sundukları raporda en çok ihlal başvurusunun olduğu cezaevleri arasında ilk sırada Silivri Cezaevi Kampüsündeki cezaevleri ve Tekirdağ Cezaevleri yer alıyor.

En çok ihlal Kasım 2021’de gerçekleşti. Toplam 89 başvurunun yer aldığı raporda, şikayetlerin 76’sı siyasi tutuklulardan geldi.

Başvurularda bir değil bir çok ihlal bildirimi yer alıyor: Ekim’de yapılan 32 başvuru içinde bin 100, Kasım’daki 33 başvuruda bin 268, Aralık’taki 24 başvuruda ise 750 ihlal yer aldı. Derneğe toplam 2 bin 540 ihlal bildirimi ulaştı.

Komisyonun da basın yoluyla tespit ettiği 578 ihlalle birlikte rapora üç aylık dönemde 3 bin 118 ihlal girdi. Bunlar arasında en vahimi 8 yaşam hakkı ihlali oldu.

Yaygın işkence

Rapora göre ihlalerin başında işkence, darp ve kötü muamele geliyor. Onları, “terör” kimliği dayatması, keyfi nedenlerle kınama ve soruşturma cezası ve zorla sevkler izliyor. Raporda verilen sayılara göre en az 85 kişi zorla sevk ettirildi. 50 kişiye işkence uygulandı ve 126 kişiye ya kınama cezası aldı ya da hakkında soruşturma başlatıldı.

Askeri nizamda sayım dayatması

Tutuklulara yönelik fiziki saldırılar arasında raporda öne çıkanlar, tehdit, darp, çıplak arama, baskın, hücre aramaları, işkence, kötü muamele, ırkçı ve ayrımcı yaklaşımlar, ölümle tehdit ve hücre aramalarına polisin girmesi. Bunun yanında siyasi tutukluların “bağımsızlar” koğuşlarına geçmeye, askeri nizamda tek sıra halinde ayakta sayım vermeye zorlanmaları ve sağlık ve tedavi hakkı ve pek çok alanda ihlal raporda yer alıyor.

Çıplak arama

Bütün ihlaller arasında, üç aylık dönemde en yoğun yaşanan ihlalin çıplak arama uygulaması olduğunu ifade eden İHD Komisyonu üyeleri, “Arama sırasında mahpusun ağzının içine bakılmak istenmiş, çıplak aramayı kabul etmeyen mahpuslara işkence edilerek, giysileri parçalanarak zorla çıkarılmış, mahpuslardan diz çökmesi istenmiş bunu kabul etmeyen mahpuslar fiziki saldırıyı da aşan işkencelere uğramışlardır” dediler.

Yasa dışı uygulamaya direnenlere de görevli memura direnmekten davalar açıldığı ancak tutukluların şikayetlerinin ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararlarıyla düşürüldüğü rapordaki bilgiler arasında.

Yeni konsept ve tecrit ve “infaz yakma”

Salgınla birlikte tüm cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin “toplumsal varlık”larına yönelik yıkıcı uygulamaların yoğunlaştığına, “sohbet, çoklu sporlar” için tanınan hakların kaldırıldığına aile ve yakınları dahil dış dünyayla bağlarının ciddi olarak zayıflatıldığına dikkat çekilen raporda “mahpusların sert bir şekilde dışarıdan izole edildiği ve yanlızlaştırıdıkları” tespitine yer verildi.

Raporda şartlı salıverilme ve açık ve yarı açık cezaevlerine nakil sürelerini tamamlamış olan ‘iyi hal’ değerlendirmesi adı altında bu haklarından mahrum bırakılmaları uygulamalarının yaygınlaştığı kaydedildi. Kaldıkları koğuşlar, hesabına kim tarafından para yatırıldığı gibi öznel ve keyfi ölçütlerle, hükümlülerin cezaevinde geçirecekleri sürelerin cezaevi idarelerince tayin edilmekte olduğu belirtildi.

Komisyon üyeleri cezaevlerinde özellikle siyasi nedenlerle kalmakta olanlara yönelik “düşmanca davranış”ın yeni bir norm olarak uygulandığı konusunda alarm verdiler.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

15 Demokratik Kitle Örgütü, ‘Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu’nu Kurdu

15 demokratik kitle örgütü, sivil inisiyatif, emek ve meslek örgütü adil ve güvenli bir seçim ortamının sağlanması, halk iradesinin her türlü şaibeden uzak şekilde sandığa yansıması için güçlerini birleştirdiklerini duyurdu. Temel hedef olaraksa “yaklaşan seçimlerde sandığa gidecek olan ve hangi partiye oy verirse versin her seçmenin oyunun kullandığı gibi çıkması, seçimin adaletli bir şekilde, güvenlikle sonuçlanması” olduğunu deklare etti.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)İç Anadolu Bölge Temsilciliği, Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Mülkiyeliler Birliği, ODTÜ Mezunları Derneği, Demokrasi İçin Birlik (DİB), Doğu ve Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu, Hak ve Adalet Platformu, Antikapitalist Müslümanlar, Diyalog Grubu, Düşünce Suçuna Karşı Girişim ile Yurttaş Girişimi bir araya gelerek Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu’nu kurduklarını açıkladı.

Bu 15 demokratik kitle örgütü, sivil inisiyatif, emek ve meslek örgütü adil ve güvenli bir seçim ortamının sağlanması, halk iradesinin her türlü şaibeden uzak şekilde sandığa yansıması için güçlerini birleştirdiklerini duyurdu.

Temel hedef olaraksa “yaklaşan seçimlerde sandığa gidecek olan ve hangi partiye oy verirse versin her seçmenin oyunun kullandığı gibi çıkması, seçimin adaletli bir şekilde, güvenlikle sonuçlanması” olduğunu deklare etti.

Yaptıkları açıklamada “Yaklaşık 60 milyon seçmenin her birinin isteği olduğuna inandığımız bu hedefe ulaşmak için bir araya geldik” dedi.

“Seçim güvenliği endişeleri giderilmeli”

Adil bir seçimin herkes için ne kadar hayati önemde olduğunu bilerek çalışacağını açıklayan platform şu açıklamayı yaptı:

“Seçimlerin ifade, gösteri, basın, serbest propaganda ve halkın kanaat oluşturma özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda, antidemokratik koşullarda yapılmasına heves edenlerin olduğunu biliyoruz.

Seçim ve siyasi partiler yasasında iktidar lehine değişiklikler planlanmakta. Seçimlerin güven içinde yapılmasından sorumlu kamu kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Kamu kanalları başta olmak üzere medya ezici ağırlıkla iktidarın elinde.

Öncelikle seçmenlerin seçim güvenliği ile ilgili haklı endişelerini gidermek amacıyla alınması gereken önlemleri, tüm kamuoyuna ilan ediyoruz:

  • Tüm siyasi partiler, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, STK’lar ve sivil inisiyatifler vakit kaybetmeden seçim süreci ile ilgili çalışmaları başlatmalı ve birlikte nelerin yapılması gerektiğini belirlemelidirler.
  • Geçmişteki benzer çalışmaların başarılı ve başarısız yönleri araştırılmalı, çalışmalarda dikkate alınmalıdır.
  • Seçim güvenliği yalnızca sandık güvenliği ile sağlanamaz. Seçim sürecinin her aşaması dikkatlice planlanmalı, tüm süreci kapsayacak ayrıntılı bir ‘eylem planı’ hazırlanmalı, ilan edilmeli ve yurttaşlar göreve çağırılmalıdır.
  • YSK, İl ve İlçe Seçim Kurulu kararlarını, uygulamalarını takip edecek ‘izleme heyetleri’ oluşturulmalı, bunlar aynı zamanda idarenin karar ve uygulamalarını da izlemelidir. Propaganda hakkı ve eşit uygulama seçim sürecinin her alanında talep edilmeli, gereken durumlarda hukuki süreç başlatılmalıdır.
  • Sandık kurulu görevlisi ve müşahit görevlendirmelerini, ‘tek bir sandıkta eksik kalmayacak şekilde’ hep birlikte yapmalıyız. Seçim öncesi eğitim alan ve alacak yüz binlerce görevli ve gözlemcinin sandıkların başında hazır bulunmalarını sağlamalıyız.
  • Yasanın tanıdığı bütün gözetim, denetim yetkileri ile donanmış, sandık kurulu üyeleri ve müşahitlerle bütün sandıklarda görev almalı, yasaların verdiği yetkilerimizi sükûnet ve kararlılıkla kullanmalıyız.
  • Bu organizasyonda görev alacak bireyler, gözlemciler ortaklaştırılacak teknolojik imkanlar ve lojistik altyapı ile görevlerini eksiksiz yerine getirebilir. İmkanlarımızı seferber etmeliyiz.
  • Seçme hakkı, sadece oy kullanmakla başlayan ve biten bir hak değildir. Oyuna sahip çıkmak da seçmen olmanın gereği ve seçmenlerin hakkıdır. Tüm seçmenleri seçme haklarını tam olarak kullanmaya, sandıklara sahip çıkmak üzere yola çıkanlara destek olmaya çağırıyoruz.”

(Kaynak: bianet.org)

Paylaşın