Tanrının Gazabı: Sodom Ve Gomorrah

Arkeologlar arasında hala bir tartışma konusu olan Sodom ve Gomorra’nın yok edilmesi, genellikle dini metinler, özellikle Tevrat ve İncil’deki anlatılarla ilişkilendirilir.

Haber Merkezi / Bu şehirlerin hikayesi, aynı zamanda Kur’an’da da benzer şekilde geçer (örneğin, Hûd Suresi 82 – 83).

Tevrat ve İncil’de (Yaratılış Kitabı 19) Sodom ve Gomorra, ahlaksızlık, günah ve Tanrı’nın emirlerine uymama nedeniyle yok edildiği belirtilir. Özellikle, şehir sakinlerinin ahlaksız davranışlarının Tanrı’nın gazabını çektiği ifade edilir.

Tanrı, bu şehirleri “gökten kükürt ve ateş yağdırarak” yok etmiştir. Yaratılış Kitabı’nda bu olay dramatik bir şekilde anlatılır: Şehirler tamamen yok olur, sadece Lut ve ailesi kaçar, ancak Lut’un karısı geriye baktığında tuz sütununa dönüşür.

Lut’un (İbrahim’in yeğeni) bu şehirlerde yaşaması ve Tanrı’nın ona kurtuluş vaat etmesi anlatının önemli bir parçasıdır.

Kur’an’da (örneğin, Hûd Suresi 82-83), Sodom ve Gomorra’nın benzeri olarak görülen Lut kavminin helakı anlatılır. Anlatıya göre, kavmin ahlaksızlığı ve özellikle eşcinsel davranışlar, Tanrı’nın gazabına neden olur. Allah, şehri altüst eder ve şehrin üzerine taş yağdırır. Bu, ilahi bir ceza olarak tasvir edilir.

Sodom ve Gomorra’nın tarihsel bir gerçekliğe dayanıp dayanmadığı tartışmalı bir konudur. Ancak, bazı arkeologlar, bu hikayenin Ölü Deniz (Lut Gölü) çevresindeki antik şehirlerle bağlantılı olabileceğini öne sürmektedir.

Sodom ve Gomorra’nın Ölü Deniz bölgesinde, muhtemelen günümüz Ürdün veya İsrail sınırlarında yer aldığı düşünülür. Arkeolojik kazılarda, özellikle Tall el-Hammam adlı bir sit alanında, bu şehirlerin kalıntılarına işaret edebilecek bulgular ortaya çıkarılmıştır.

2021’de yayımlanan bir araştırma, Tall el-Hammam’da yaklaşık 3600 yıl önce (MÖ 1650 civarı) bir meteor veya hava patlamasının (Tunguska benzeri) şehri yok etmiş olabileceğini öne sürmüştür. Ölü Deniz bölgesi tektonik olarak aktif bir bölgedir. Deprem veya volkanik patlamalar, şehirlerin yıkılmasına ve kükürt (sülfür) içeren gazların salınmasına neden olmuş olabilir.

Bölgedeki doğal gaz rezervleri veya bitüm yataklarının tutuşması, büyük bir yangına ve “kükürt ve ateş” görüntüsüne yol açmış olabilir. Lut’un karısının tuz sütununa dönüşmesi ise, bölgedeki tuz oluşumlarıyla (Ölü Deniz’deki doğal tuz yapıları) ilişkilendirilebilir.

Tall el-Hammam’da yapılan kazılar, ani bir yıkım izi (yüksek sıcaklıkta erimiş malzemeler, yanmış kalıntılar) gösteriyor. Ancak, bu bulguların Sodom ve Gomorra ile kesin bağlantısı tartışmalıdır.

İlahi bir ceza mı doğal bir felaket mi?

Dini metinler, Sodom ve Gomorra’nın yok edilmesini ilahi bir ceza olarak görür ve ahlaki bir ders çıkarmayı vurgular. Arkeolojik çalışmalar ise, bu hikayenin doğal bir felaketin (meteor, deprem, volkanik aktivite) abartılı bir anlatımı olabileceğini öne sürer.

Paylaşın

Asur Kralı Sanherib Neden İncil’de Yer Alıyor?

MÖ 705’te tahta çıkan ve MÖ 681’de öldürülene kadar Asur İmparatorluğu’nu yöneten Sanherib’in (MÖ 705-681) İncil’de yer almasının temel nedeni, onun Yahudi tarihi ve İsrail topraklarıyla olan doğrudan ilişkisidir.

Haber Merkezi / Asur İmparatorluğu’nun en güçlü krallarından biri olan Sanherib, Yahudiye Krallığı’na karşı düzenlediği askeri seferlerle bilinir. Bu seferler sırasında, Yahudiye’nin fethi ve Kudüs’ü kuşatması, İncil’in tarihsel anlatılarında önemli bir yer tutar.

Sanherib’in Yahudiye’ye karşı düzenlediği sefer, İncil’in 2. Krallar 18 – 19, Yeşaya 36 – 37 ve 2. Tarihler 32 bölümlerinde detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Bu metinlere göre, Sanherib, Yahudiye Kralı Hizkiya’nın isyan etmesi üzerine bölgeye bir ordu gönderir ve Kudüs’ü kuşatır. Ancak, İncil’e göre Tanrı’nın müdahalesi sayesinde şehir kurtulur. Bu olay, Yahudi inancında Tanrı’nın koruyuculuğunun bir sembolü olarak görülür.

Sanherib’in İncil’de yer almasının diğer bir nedeni, bu anlatının teolojik bir mesaj taşımasıdır. Yahudi ve Hristiyan geleneğinde, Sanherib’in başarısızlığı, Tanrı’nın halkını koruduğuna dair bir kanıt olarak yorumlanır. Yeşaya Peygamber’in Sanherib’in ordusunun Tanrı tarafından yok edildiğine dair kehanetleri, bu hikayeyi dini açıdan daha da önemli kılar.

Sanherib’in seferleri, İncil dışındaki kaynaklarla da doğrulanır. Örneğin, Sanherib’in Lakish Kuşatması ve Yahudiye’deki diğer fetihleri, Asur yazıtlarında (özellikle Sanherib Prismi veya Taylor Prismi olarak bilinen yazıtlar) detaylı bir şekilde kaydedilmiştir. Ancak, Asur kaynakları Kudüs’ün alınmadığını dolaylı olarak kabul ederken, İncil bu olayı Tanrı’nın mucizevi müdahalesine bağlamıştır.

Dönemin en büyük imparatorluklarından birinin lideri olan Sanherib, Orta Doğu’daki pek çok toplumu etkilemiştir. Sanherib’in Yahudiye seferi, sadece siyasi değil, aynı zamanda dini ve kültürel açıdan da Yahudi tarihinde derin izler bırakmıştır. Bu nedenle, İncil yazarları için Sanherib’in hikayesi, hem tarihsel hem de manevi bir anlatı olarak önem taşımaktadır.

Sanherib kimdir?

Sanherib (Akkadça: Sîn-ahhē-erība, MÖ 705-681), Asur Kralı II. Sargon’un oğlu ve halefidir. MÖ 705’te tahta çıkmış ve MÖ 681’de öldürülene kadar hüküm sürmüştür. Başkenti Ninova’yı görkemli bir merkez haline getiren Sanherib, saraylar, tapınaklar ve altyapı projeleriyle (örneğin, su kanalları) tanınmıştır.

Asur İmparatorluğu’nun genişlemesini sürdüren ve isyanları bastırmak için çok sayıda sefere liderlik eden Sanherib’in en bilinen seferi, MÖ 701’de Yahudiye Krallığı’na karşı düzenlediği seferdir.

Sanherib bu seferde, Yahudiye Kralı Hizkiya’nın isyanını bastırmak için Kudüs’ü kuşatmış, ancak İncil’e (2. Krallar 18 – 19, Yeşaya 36 – 37) göre şehir Tanrı’nın müdahalesiyle kurtulmuştur. Asur kaynakları (Sanherib Prismi) ise Kudüs’ün alınmadığını dolaylı olarak doğrular, ancak zafer olarak sunar.

Babil, Elam ve diğer bölgelere karşı seferler düzenleyen Sanherib’in hükümdarlığı, Sanherib Prismi gibi Asur yazıtlarıyla belgelenmiştir. Bu yazıtlar, onun Yahudiye seferi ve Lakish’in fethi gibi olayları detaylandırır. Ninova’daki sarayında bulunan kabartmalar, özellikle Lakish Kuşatması’nı tasvir eden rölyefler, onun askeri başarılarını gösterir.

Sanherib, MÖ 681’de oğulları Adrammelek ve Şareser tarafından Ninova’da bir tapınakta öldürülmüştür. Bu olay, hem İncil’de hem de Asur kaynaklarında doğrulanır. Tahtına oğlu Asarhaddon geçmiştir.

Paylaşın

Kurtuluş Teolojisi: Ezilenlerin Özgürlüğü

20. yüzyılın ortalarında Latin Amerika’da ortaya çıkan Kurtuluş Teolojisi, İncil’i yoksulların içinde bulundukları durumu düzeltmek için yorumlamaya çalışan bir harekettir.

Kurtuluş Aladağ / Bu harekete göre, İsa’nın gerçek takipçileri, adil bir toplum için çalışmalı, toplumsal ve siyasal değişimi oluşturmalı ve kendilerini işçi sınıfıyla uyumlu hale getirmelidir.

İncil’i sadece bireysel manevi kurtuluş aracı olarak görmeyen Kurtuluş Teolojisi, onu aynı zamanda toplumsal eşitsizliklere ve baskıya karşı bir mücadele çağrısı olarak da yorumlar.

Perulu rahip Gustavo Gutierrez, 1971’de yayımladığı Kurtuluş Teolojisi adlı kitabıyla bu hareketin temelini atan isimlerden biri oldu.

Gustavo Gutierrez, kitabında, Hristiyanlığın yoksulların ve ezilenlerin kurtuluşu için bir araç olması gerektiğini savundu. Gutierrez için kurtuluş, cennette gerçekleştirilecek bir vaat değil, çözülmesi gereken dünyevi bir sorundu.

Katolik Kilisesi’nin Latin Amerika piskoposları, Medellin Konferansı’nda “yoksulların tercihli seçeneği” kavramını vurgulayarak bu hareketi resmiyete kavuşturdu.

26 Ağustos – 6 Eylül tarihleri arasında Kolombiya’da düzenlenen Medellin Konferansı, Katolik Kilisesi’nin Latin Amerika’daki rolünü yeniden tanımladı. Papa VI. Paul’un da açılışta bulunduğu konferans, kiliseyi sosyal adalet mücadelesine çağırdı.

Kurtuluş Teolojisi, köylüler, işçiler ve yerli halklar arasında örgütlenmeleri teşvik ederken, rahipler ve din adamları ise, halkı eğitmek, haklarını savunmak ve bazen gerilla hareketleriyle işbirliği yapmak gibi roller üstlendiler.

Brezilya’da Dom Helder Camara veya El Salvador’da Oscar Romero gibi figürler bu hareketin önde gelen isimleri oldular.

Recife ve Olinda görev yaptığı dönemde (1964-1985), ezilenlerin haklarını savunan vaazlarıyla ünlenen ve “Yoksulların Piskoposu” olarak tanınan Camara, Brezilya’da sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve askeri diktatörlüğe karşı mücadele verdi.

“Ben bir yoksulu doyurursam bana aziz derler, ama neden yoksul olduklarını sorarsam komünist derler” sözü Dom Helder Camara’nın dünya görüşünü özetlemektedir.

Başlangıçta muhafazakar bir din adamıyken, radikal bir dönüşüm yaşayan Oscar Romero ise vaazlarında hükümeti ve elitleri sert sözlerle eleştirerek yoksulların haklarını savundu.

Vatikan, özellikle Papa II. John Paul döneminde, Kurtuluş Teolojisi’ni Marksizm’le fazla iç içe geçtiği ve kilise hiyerarşisini tehdit ettiği gerekçesiyle eleştirirken, 1980’li yıllarda bu akıma karşı sert önlemler alındı.

Kurtuluş Teolojisi, Hindistan’dan ABD’ye kadar birçok ülkede toplumsal adaletsizlikle mücadele etmek için benzer teolojik odaklı çabalara da ilham kaynağı oldu.

Kurtuluş Teolojisi’nin Temel İlkeleri

Yoksulların yanında olma: Tanrı’nın, zenginler veya güçlüler yerine yoksulları ve mazlumları tercih ettiği düşüncesi. İncil’deki “Fakirler müjdelenmek için seçilmiştir” (Luka 4:18) gibi ayetler bu görüşü destekler.

Yapısal günah kavramı: Bireysel günahların ötesinde, sömürüye yol açan ekonomik ve siyasi sistemler de “günah” olarak görülür (örneğin kapitalizm veya feodalizm).

Praxis (eylem): Teoloji, sadece düşünce değil, aynı zamanda ezilenlerin kurtuluşu için somut eylemi gerektirir. Bu, toplumsal değişim için çalışmayı içerir.

İsa’nın rolü: İsa, sadece manevi bir kurtarıcı değil, aynı zamanda baskıya karşı çıkan bir devrimci olarak görülür.

Paylaşın

İsveç’te İncil, Tevrat Ve Kuran Yakmak İçin 3 Başvuru

İsveç’in başkenti Stockholm’de polisin Kur’an yakma eylemine izin vermesinin ardından, farklı dinlerin kutsal kitaplarını yakmak için ikisi başkent Stockholm’de biri Helsingborg kentinde olmak üzere üç başvuru yapıldığı açıklandı.

Iraklı sığınmacı Salvan Momika, İsveç’in başkenti Stockholm’de bir caminin önünde Kur’an’ı yakmıştı. Aşırı sağcı Stram Kurs partisi lideri Rasmus Paludan’ın 21 Ocak’ta Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran yakarak gerçekleştirdiği eylem Türkiye ve İsveç arasında da gerilime neden olmuştu.

İsveç kamu yayıncısı STV’nin haberine göre başvurulardan birinde Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat ile Hristiyanların kutsal kitabı İncil’in birlikte yakılması için izin talep edildi.

Stokholm’deki caminin önünde Kuran yakmak için yapılan başvuruda “mümkün olan en kısa sürede” notuyla başvuru yapıldı. 50’li yaşlarında bir kadının yaptığı başvuruda eyleme ilişkin saat bildirilmedi.

STV’ye konuşan kadın, geçen haftaki Kuran yakma eyleminden sonra bu eylemi kararlaştırdığını ve yalnızca kendisine ait olan başvurunun arkasında durduğunu belirtti. Helsingborg kentinde ise 30’lu yaşlarda bir erkek 12 Temmuz günü kent meydanında Kuran yakmak için izin istedi.

Başkentteki bir diğer eylem başvurusu 15 Temmuz için yapıldı. 30’lu yaşlarda bir erkek tarafından yapılan başvuruda İsrail’in Stokholm Büyükelçilik binası önünde hem Tevrat hem de İncil yakılması için izin istendi.

Başvuruyu yapan kişi, eylemin geçen haftaki Kuran-ı Kerim yakma eylemine tepki olduğunu ve “ifade özgürlüğü” adına sembolik bir toplantı olacağını ifade etti.

İsrail’in Stokholm Büyükelçisi Ziv Kulman başvurulardan endişe duyduğunu belirtti. Sosyal medyadan tepkisini paylayan büyükelçi “Kuran da olsa, tevrat ya da herhangi bir kutsal kitap, nefret dolu bir eylemin durdurulması gerektiği açıktır.” dite yazdı.

Stokholm polisi başvuruları teyit etti

Stokholm polisinin her iki başvurunun da alındığını teyit ettiği bildirildi, ancak henüz karara dair bilgi açıklanmadı.

Polisten yapılan açıklamada her başvurunun bireysel olarak düzenlemelerle uyumlu olarak gerekli koşulları yerine getirip getirmediğinin değerlendirileceğini belirtti.

Helsingborg’daki başvuruyla ilgili olarak da Kuzeybatı Skane bölge polis amiri “Bizim görüşümüz, bunun belirli bir dine yönelik olmayabileceği, ancak ifade özgürlüğünün ve şu anda devam etmekte olan tartışmanın bir parçası olduğu yönündedir.” diye konuştu.

Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt, sosyal medyadan STV’nn haberine atıf yaparak “Bunun devam etmesi halinde ortaya çıkabilecek durumun ciddiyetini hafife almak akıllıca olmayacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

STV haberinde, ülkede daha önce izin verilen Kuran-ı Kerim yakma eylemlerinin İsveç’in NATO’ya üyelik sürecini geciktirdiği yorumuna da yer verdi.

İsveç Dışişleri Bakanlığı, geçen haftaki Kuran yakma eylemini kınamış, Dışişleri bakanı Tobias Billström de eylemi “islamofobik eylemler” olarak tanımlamıştı.

Geçen haftaki eylem ayrıca Papa Francis’in de tepkisini toplamış, İslam dünyasında öfkeye neden olan eylem üzerine Birleşmiş Milletler acil toplantı yapma kararı almıştı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın