Demir Ökçe: Kapitalizmin Eleştirisi, İşçi Sınıfının Direnişi

1908 yılında yayımlanan ve modern distopya edebiyatının ilk örneklerinden biri olarak kabul edilen Jack London’ın Demir Ökçe’si (The Iron Heel), politik bir bilimkurgu romanıdır.

Haber Merkezi / Sosyalist görüşlerini açıkça yansıtan London, bu eserinde kapitalizmin baskıcı yapısını eleştirirken, işçi sınıfının oligarşik bir tiranlığa karşı mücadelesini çarpıcı bir şekilde işler.

Demir Ökçe, 20. yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) geçen kurgusal bir hikayeyi, Ernest Everhard adlı sosyalist bir liderin eşi Avis Everhard’ın el yazmaları üzerinden anlatır. Roman, kapitalist tröstlerin ve oligarkların oluşturduğu baskıcı bir rejim olan “Demir Ökçe”nin işçi sınıfını ezmesini ve buna karşı verilen devrimci mücadeleyi konu edinir.

Kitap, sosyalizmin adalet ve eşitlik arayışını vurgularken, kapitalizmin sınıfsal eşitsizlikleri ve sömürüyü nasıl derinleştirdiğini sert bir şekilde eleştirir. Ana fikir, ezilenlerin direnişinin kaçınılmaz olduğu ve bu mücadelenin uzun vadede zaferle sonuçlanacağıdır, ancak bu süreçte büyük bedeller ödeneceği de açıkça belirtilir.

Roman, 1914-1918 yılları arasında geçen olayları kurgulasa da, 27. yüzyılda bulunan “Everhard Elyazmaları” üzerinden anlatılır, bu da esere hem tarihsel hem de kehanetvari bir boyut katar. London, faşizmin yükselişini ve totaliter rejimlerin doğasını, II. Dünya Savaşı’ndan yıllar önce öngörerek dikkat çekici bir vizyon sunar.

Ernest Everhard: Sosyalist bir lider, kararlı ve idealist bir karakter. İşçi sınıfının haklarını savunan ateşli konuşmaları ve cesur duruşuyla devrimin öncüsüdür. Karl Marx’ın artık değer teorisinden etkilenerek, işçilerin emeklerinin karşılığını alamadığını savunur.

Avis Everhard: Romanın anlatıcısı, başlangıçta burjuva bir aileden gelen bir kadınken, Ernest’in fikirlerinden etkilenerek sosyalist harekete katılır. Onun gözünden olayları takip ederiz.

Piskopos Morehouse, Albay Van Gilbert: Yan karakterler olarak, dönemin toplum yapısını ve sınıf çatışmalarını temsil eden figürlerdir.

Roman, işçi sınıfı ile kapitalist oligarşi arasındaki çatışmayı merkeze alır. London, tröstlerin siyasete, kiliseye ve yargıya olan hâkimiyetini eleştirir. “Demir Ökçe”, ezen sınıfın acımasız gücünü sembolize eder.

London, sosyalizmi bir umut olarak sunarken, kapitalizmin üretim fazlasını ihrac ederek dünyayı sömürdüğünü ve kendi çöküşünü hazırladığını savunur.

Ernest, devrimin makineleri yok ederek değil, emekçilerin makinelerin kontrolünü ele geçirmesiyle gerçekleşeceğini belirtir. Ancak bu süreçte işçilerin büyük bedeller ödeyeceği vurgulanır.

Avis ile Ernest arasındaki aşk, politik mücadelenin romantik bir fonu olarak işlenir. Bu ilişki, kişisel fedakârlıkların ve ideallerin birleşimini yansıtır.

Edebi özellikleri:

Distopya ve öngörü: Demir Ökçe, George Orwell’in 1984’ü, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası gibi eserlere ilham vermiştir. London’ın faşist rejimlerin yükselişini ve işçi sınıfının susturulmasını öngörmesi, eseri zamansız kılar.

Günlük-Roman formatı: Olaylar, Avis’in anılarından oluşan el yazmalarıyla aktarılır. Bu, hikayeye hem kişisel hem de tarihsel bir derinlik katar.

Sert ve çarpıcı üslup: London’ın sade ama güçlü anlatımı, sınıf mücadelesinin vahşetini ve duygusal yoğunluğunu etkili bir şekilde yansıtır. Şikago’daki grev sahneleri, adeta bir film karesi gibi canlıdır.

Sosyalist propaganda: Roman, London’ın sosyalist görüşlerini açıkça yansıtır. Ernest’in diyalogları, sosyalizmi bir ideoloji olarak yüceltirken, kapitalizme sert eleştiriler getirir.

Romanın güçlü yönleri:

Vizyoner tahminler: London, 1908’de yazdığı romanda faşizmin yükselişini ve kapitalist tröstlerin toplumu kontrol etme yöntemlerini isabetle öngörmüştür.

Evrensel tema: Sınıf mücadelesi ve adalet arayışı, günümüzde de geçerliliğini koruyan evrensel temalardır.

Etkileyici karakterler: Ernest Everhard’ın karizmatik liderliği ve Avis’in dönüşümü, okuyucuyu hikayeye bağlar.

Esin kaynağı: Demir Ökçe, modern distopya edebiyatının temel taşlarından biri olarak Zamyatin, Orwell, Huxley ve Bradbury gibi yazarlara ilham vermiştir.

Romanın zayıf yönleri:

Aşırı ideolojik ton: Romanın sosyalist propagandaya ağırlık vermesi, bazı okuyucular için didaktik bulunabilir.

Edebi derinlik eksikliği: London’ın en başarılı eseri Martin Eden ile kıyaslandığında, Demir Ökçe’nin edebi açıdan daha az derin olduğu eleştirileri alır.

Yarım kalan hikaye: Everhard Elyazmaları’nın tamamlanmamış olması, bazı okuyucular için tatmin edici bir son sunmaz.

Demir Ökçe, distopya edebiyatının öncüsü olarak, 20. yüzyılın totaliter rejimlerine dair öngörüleriyle dikkat çeker. London’ın işçi sınıfı edebiyatına katkısı, eseri Amerikan edebiyatında önemli bir yere taşır. Roman, özellikle sosyalist hareketler ve işçi mücadeleleri için bir eğitim kitabı olarak görülmüştür.

Demir Ökçe, politik ve sosyal meselelere ilgi duyan, distopya türünü seven ve sınıf mücadelesi üzerine düşünmek isteyen okuyucular için eşsiz bir eserdir. Ancak, ideolojik tonu nedeniyle tarafsız bir okuma yapmak isteyenler için zaman zaman zorlayıcı olabilir.

Sonuç olarak; Jack London’ın Demir Ökçe’si, hem edebi hem de politik açıdan güçlü bir eser olarak, kapitalizmin eleştirisi ve işçi sınıfının direnişini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Vizyoner öngörüleri, etkileyici karakterleri ve evrensel temalarıyla, edebiyat tarihinde haklı bir yer edinmiştir.

Okuyucuya, sadece bir distopya romanı değil, aynı zamanda bir mücadele ve umut hikayesi sunar.

Paylaşın

Nükleer Güçlerin Rekabeti Tırmanıyor

Nükleer güç olan ABD, Rusya, Kuzey Kore, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan ve İsrail’in 2024’te nükleer silahlar için harcamaları yüzde 11 oranında artarak 100 milyar 200 milyon dolara ulaştı.

Bu artışın nükleer silahların modernizasyonu ve nükleer silah cephaneliğinin güçlendirilmesi için yapılan yatırımları yansıttığı belirtiliyor. Beş yıl önce nükleer güçlerin nükleer silahlara toplam harcaması 68 milyar dolar tutarındaydı. Yani son beş yılda nükleer silahlara harcamalar yüzde 47’den fazla artmış olması dikkat çekiyor.

Dünyada nükleer silahlara sahip dokuz devletin nükleer silahlarını modernize etme ve cephanelerini arttırma yarışı yeni bir boyut kazanıyor.

Nükleer Silahların İmha Edilmesi Koalisyonu (ICAN) tarafından bugün Cenevre’de açıklanan rapor, nükleer güçlerin nükleer cephanelerini modernize etmek ve güçlendirmek için geçtiğimiz yıl harcamalarını dikkat çekici bir oranda artırdığına dikkat çekiyor.

ICAN raporuna göre nükleer güç olan ABD, Rusya, Kuzey Kore, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan ve İsrail’in 2024’te nükleer silahlar için harcamaları yüzde 11 oranında artarak 100 milyar 200 milyon dolara ulaştı.

Bu artışın nükleer silahların modernizasyonu ve nükleer silah cephaneliğinin güçlendirilmesi için yapılan yatırımları yansıttığı belirtiliyor. Beş yıl önce nükleer güçlerin nükleer silahlara toplam harcaması 68 milyar dolar tutarındaydı. Yani son beş yılda nükleer silahlara harcamalar yüzde 47’den fazla artmış olması dikkat çekiyor.

ABD, 2024’te 56 milyar 800 milyon dolara ulaşan tutar ile nükleer silahlara diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla harcama yapan ülke oldu. ABD’yi, 12 milyar 500 milyon dolar ile Çin, 10 milyar 400 milyon dolar ile İngiltere izledi.

Raporda, “Nükleer silaha sahip ülkelerin 2024’te nükleer silah geliştirmek ve bunları muhafaza etmek için harcadıkları para, neredeyse Birleşmiş Milletler bütçesinin 28 katına eşit” tespitine yer verildi. Bu verileri açıklayan ICAN, küresel çapta nükleer silahsızlanma için mücadele sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu bir koalisyon.

ICAN 2017’de Birleşmiş Milletler’de (BM) 122 ülke tarafından kabul edilen ve 2021’de yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın yolunun açılmasına öncülük etmişti. Bu başarısından dolayı 2017’de Nobel Barış Ödülü’nü layık görülmüştü.

ICAN’ın politika ve araştırma koordinatörü Alicia Sanders-Zakre, özellikle İngiltere ve Fransa’daki harcama artışının Ukrayna’daki savaş ve artan gerginliklerle ilişkili olabileceğini belirtti. Sanders-Zakre “İngiltere ve Fransa’daki harcama artışında, en azından siyasi liderlerin söylemlerinde, Ukrayna’daki devam eden savaşa ve gerginliklere atıfta bulunulduğunu gördük ve bu bir rol oynuyor olabilir” dedi.

İngiltere ve NATO’daki diğer müttefikler artık Rusya’yı Avrupa için en önemli tehdit olarak görüyor. Bu nedenle Almanya gibi pek çok ülke savunma harcamalarını devasa boyutta artırarak silahlanmaya hız veren planlarını da uygulamaya başladı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Hindistan’da Uçak Düştü: En Az 294 Ölü

Hindistan’ın batısında bulunan Ahmedabad kentindeki Sardar Vallabhbhai Patel Havaalanı’ndan Londra Gatwick Havaalanı’na gitmek üzere havalanan bir yolcu uçağı kalkıştan kısa süre sonra düştü.

Haber Merkezi / Polis yetkilisi Vidhi Chaudhary, yolcu uçağının doktorlar ve tıp öğrencilerinin kaldığı binaların üzerine düştüğü olayda en az 294 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Uçakta 232’si yolcu, ikisi pilot, 10’u kabin görevlisi olmak üzere toplam 242 kişinin bulunduğu bildirildi. Uçakta 169 Hindistan, 53 İngiltere, yedi Portekiz ve bir Kanada vatandaşı bulunduğunu açıkladı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, kazanın ardından “Ahmedabad’daki elim kaza hepimizi sarstı ve derinden üzdü. Bu kelimelerle tarif edilemeyecek kadar acı bir olay” dedi. Sosyal medya hesabından bir paylaşım yapan Modi, bakanlarla ve yardım çalışmalarını sürdüren yetkililerle temas halinde olduğunu söyledi.

Hindistan İçişleri Bakanı Amit Shah, kazayla ilgili olarak Gucerat eyaleti yetkilileriyle görüştü ve Yeni Delhi hükümetinin desteğini açıkladı. Hindistan Sivil Havacılık Genel Müdürü Faiz Ahmed Kidwai, Gucerat eyaletindeki uçak kazasının, kalkıştan 5 dakika sonra meydana geldiğini açıkladı. Kidwai, düşen yolcu uçağının 244 kişiyi taşıdığını açıkladı.

Hindistan Havacılık Bakanlığı da yaptığı açıklamada, “Şok içindeyiz. En yüksek alarm durumundayız, kurtarma ekipleri sevk edildi” dedi. Havayolu şirketi, kazayla ilgili yaptığı açıklamada, “Ahmedabad-Londra Gatwick seferini yapan AI171 sefer sayılı uçak kaza yaptı. Şu an detayları tespit ediyoruz. Güncellemeyi en kısa zamanda paylaşacağız” dedi.

Hindistan medyasında kazaya ilişkin ilk görüntüler yayınlandı. Videolarda düşen Boeing 787 Dreamliner tipi uçağa ait enkaz parçalarının yandığı, bölgede yoğun duman bulunduğu görülüyor. Kazanın nedeni henüz netlik kazanmazken, ölü ve yaralı sayısına ilişkin resmi bir açıklama yapılmadı.

Boeing 787’nin bu şekilde düştüğü ilk olay

Düşen uçağı, Boeing 787 modelinin bu şekilde yere çakıldığı ilk vaka olarak kayıtlara geçti. Dreamliner olarak da bilinen bu model 14 yıl önce piyasaya sürülmüştü.

Altı hafta önce ise üretici firma, bu modelin 1 milyar yolcu taşıma eşiğine ulaştığını duyurmuş, bunu önemli bir dönüm noktası olarak ifade etmişti. O dönemde yapılan açıklamada, dünya genelinde faaliyette olan 1.175’ten fazla Boeing 787’nin yaklaşık beş milyon uçuş gerçekleştirdiği ve toplamda 30 milyon uçuş saatini aştığı belirtilmişti.

Bugünkü kaza, özellikle 737 programlarında yaşanan ölümlü kazalar ve teknik sorunlarla mücadele eden şirket için büyük bir darbe anlamına geliyor.

Paylaşın

Her 2 Kişiden 1’i Yeni Bir Dünya Savaşı’nın Yakın Olduğunu Düşünüyor

YouGov ‘un yaptığı yeni bir anket çalışmasına göre; Avrupa’da nüfusun yüzde 41 ile 55’i önümüzdeki 5 ile 10 yıl içerisinde III. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali olduğunu düşünüyor. ABD’de bu oran yüzde 45 civarında.

Nazilerin koşulsuz teslimiyeti kabul etmesiyle Avrupa’da II. Dünya Savaşı’nın resmen sona erdiği ve sonrasında “Zafer Günü” olarak kutlanan 8 Mayıs’ın 80. yıldönümüne az bir süre kalmışken yeni bir anketin sonuçları yayımlandı.

Anket şirketi YouGov, merkezinin yer aldığı Birleşik Krallık’ın yanı sıra ABD, Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya’da bu çalışmayı gerçekleştirdi. Avrupa ülkelerinde 5-10 yıla III. Dünya Savaşı bekleyenlerin oranı yüzde 41’le 55 arasında değişti. ABD’de ise yüzde 45’i bu görüşü onayladı.

“III. Dünya Savaşı’nda nükleer silah kullanılır” cümlesini benimseyenlerin oranı yüzde 68 ila 76 olurken II. Dünya Savaşı’na kıyasla daha fazla can kaybı olacağını öngörenlerin oranları yüzde 57’yle 73 arasında değişti. Yeni bir cihan harbinde insanların çoğunun öleceğini düşünenlerse yüzde 25-44 bandında.

Yüzde 66’yla 89 arasında değişen oranlarda “Benim ülkem savaşa girer” dendi. Ancak Avrupa’da ordularının kendisini savunabileceğini düşünenler yüzde 16 ila 44’te kaldı. ABD’lilerin yüzde 71’i ordunun kendilerini koruyabileceğini savundu.

III. Dünya Savaşı’nın Rusya yüzünden çıkacağını düşünenlerin oranı yüzde 69’la 82 arasında değişti. Moskova korkusunu “İslamcı terör” izledi. Diğer yandan İspanya, Almanya ve Fransa’da çoğunluk ABD’yle yaşanan gerilimlerin küresel barışa tehdit oluşturduğunu da belirtti.

ABD’de yaşayanların yüzde 52’si, İspanya’dakilerinse yüzde 31’i Nazi Almanyası’nın işlediği türden suçların kendi ülkelerinde meydana gelmesini bizzat görmeyi beklediğini ifade etti. Diğer ülkelerin oranları bu ikisinin arasında kaldı.

Nazileri mağlup etmek için en çok kimin çaba harcadığı sorulduğunda Birleşik Krallık dışındaki ülkelerde ABD diyenler yüzde 40’la 52 arasında değişirken, Sovyetler Birliği yanıtını verenler yüzde 17 ila 28 oldu.

Birleşik Krallık’ta yüzde 41’in kendi ülkelerinin adını zikretmesi dikkat çekti. Zira diğer ülkelerde Londra’yı bu konuda etkili görenler yüzde 5’le 11 arasında değişiyor.

Almanların yüzde 46’sı, ülkelerinin 1945’ten sonra savaş hakkında iyi iş çıkardığını düşünürken yüzde 47’nin “Nazi geçmişi hakkında aşırı bilinçliyiz” dediği görüldü. Bu durumun güncel meselelerde sorun yarattığını savundular. Yüzde 24’se Almanya liderlerinin dengeyi doğru kurduğunu söylüyor.

Barışın korunmasında en çok kimin pay sahibi olduğu sorulduğunda yüzde 52’yle 66 arasında değişen oranlarda yanıt NATO oldu. Yüzde 45 ila 56 da Avrupa Birliği’nin kıtadaki barışın korunmasında etkili olduğunu düşünüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’den BRICS Hamlesi: Katılmak İçin Başvuru Yaptı

Türkiye, önde gelen gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu BRICS grubuna katılmak için resmen başvuruda bulundu. BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ekonomilerini kastetmek için kullanılır.

2011 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin birliğe katılmasına kadar orijinal dört üye BRIC (ya da İngilizce “the BRICs”) olarak adlandırılmıştı. Aynı yıl Çin’in Sanya kentinde düzenlenen zirveye Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’nın da katılımı ile BRIC grubu adını BRICS olarak değiştirdi. BRICS ülkeleri, bulundukları bölgelerin bölgesel ilişkileri üzerindeki önemli nüfuz potansiyeliyle tanınırlar ve beş ülkenin hepsi G20 üyesidir.

Bloomberg’in haberine göre, BRICS, ekim ayında Rusya’da düzenlenecek zirvede genişlemeyi görüşecek. Haberde, Türkiye’nin BRICS grubuna katılma girişiminin, küresel nüfuzunu artırma ve geleneksel Batılı müttefiklerinin ötesinde yeni ittifaklar kurma çabalarının bir parçası olarak görülüyor.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye, bu hamle ile çok kutuplu bir dünyada hem Doğu hem de Batı ile ilişkilerini güçlendirmek istiyor.

Türkiye’nin bu yeni diplomatik hamlesi, Avrupa Birliği’ne (AB) katılma sürecindeki ilerlemenin yavaşlaması ve NATO üyesi ülkelerle yaşanan bazı gerilimler sonrasında gelirken, özellikle 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini sürdürmesi, NATO içinde bazı çatışmalara yol açmıştı. Türkiye, BRICS üyeliği ile Rusya ve Çin gibi ülkelerle ekonomik iş birliğini artırmayı ve AB ile Asya arasında bir ticaret köprüsü olmayı hedefliyor.

BRICS, Batı’nın hâkim olduğu kurumlara, özellikle Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlara alternatif olarak kendini konumlandırıyor. BRICS üyeliği, Türkiye’ye bu kuruluşlar aracılığıyla finansmana erişimini, siyasi ve ticari ilişkilerini genişletme fırsatları sunabilir.

Erdoğan, Türkiye’nin hem Doğu hem de Batı ile aynı anda ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini vurgulayarak, ülkenin BRICS’e katılmasının, küresel ekonomik sistemde farklı yaklaşımlar, kimlikler ve politikalar geliştirmesine katkı sağlayacağını belirtti. Erdoğan ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde reform yapılması çağrısını yineleyerek, Türkiye’nin NATO’nun rakibi olarak görülen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne de katılma isteğini dile getirdi.

Türkiye’nin BRICS’e katılma girişimi, ülkenin Batı ile olan ilişkilerini tamamen koparmak istemediğini, aksine bu ilişkileri daha dengeli ve çeşitlendirilmiş bir dış politika ile güçlendirmek istediğini gösteriyor. Aynı zamanda, AB ile üyelik görüşmelerini canlandırma çabaları da devam ederken, bu da stratejik hedeflerden biri olmaya devam ediyor.

Paylaşın

Milyarder Aileye İşçi Sömürüsünden Hapis Cezası

İngiltere’nin en zenginlerinden Prakash Hinduja ile eşi, oğlu ve gelini, Cenevre’deki göl kenarındaki lüks villalarında çalıştırdıkları ve çoğunluğu okuma yazma bilmeyen işçileri sömürdükleri gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı.

2007’de benzer suçlamalarla hakim karşısına çıkan Hinduja ailesinin endişe duyduğu diğer konulardan birinin de ayrı bir vergi davası olduğu biliniyor.

Kararını resmi sosyal medya hesabında yaptığı bir paylaşımla yorumlayan Hintli milletvekili Sagarika Ghose, “Hindistan’da sahip olmadığımız ama çaresizce ihtiyaç duyduğumuz şey: Kanun önünde eşitlik” ifadelerini kullandı.

İsviçre Ceza Mahkemesi, göç ederek geldikleri İsviçre’de yaşayan ve İngiltere’nin en zenginlerinden olan Hinduja ailesinin dört mensubunu işçi istismarından mahkum etti. Kamal Hinduja, eşi, oğlu ve gelini; işçilerin pasaportlarına el koymayı, dışarı çıkmalarını yasaklamayı ve günde 18 saate kadar çalıştırmayı da içeren bir dizi istismardan ötürü hüküm giydi.

Savcılar, evde çalıştırılan Hint asıllı işçilerin çok az, ya da hiç tatil yapmadığını, Hinduja ailesinin verdiği davetler sırasında geç saatlere kadar çalıştığını, işçilerin bodrum katında, bazen yerdeki bir şilte üzerinde uyuduğunu ve Kamal Hinduja’nın evde bir tür “korku iklimi” tesis ettiğini ifade ettiler.

Mahkeme, 79 yaşındaki Prakash Hinduja’ya, eşi Kamal’a, oğlu Ajay’a, gelini Namrata’ya dört ila dört buçuk yıl arasında hapis cezası verdi. Diğer taraftan aileye yöneltilen insan kaçakçılığı suçlamaları mahkeme tarafından reddedildi.

İşçilerin çoğunlukla okuma yazma bilmeyen Hintlilerden oluştuğu ve ücretlerini İsviçre frangı olarak değil, Hint Rupisi olarak aldıkları ve bu paraların İsviçre’den erişimlerinin olmadığı Hint bankalarına yatırıldığı da dava dosyasına girdi. Çalışanların aylık kazancı 220 ila 400 İsviçre Frangı (8.080 ila 14.694 Türk Lirası) aralığındaydı.

Hinduja ailesini temsil eden avukatlar ise davayı temyize taşıyacaklarını açıkladılar. Kamal Hinduja’nın avukatı Robert Assael, insan kaçakçılığı suçlamalarına yönelik mahkemenin sanıkların lehine aldığı karardan ötürü memnuniyet duyduğunu, ancak aynı memnuniyetin hapis cezasında geçerli olmadığını söyledi.

“Müvekkillerimizin sağlığı çok kötü, onlar yaşlı insanlar,” diyerek ailenin neden mahkemeye gelmediğini açıklayan avukat, anne Kamal Hinduja’nın yoğun bakımda olduğunu, ailesinin de ona refakat ettiğini belirtti.

Davada beşinci sanık olarak tanınan işletmenin sorumlusu Najib Ziazi ise 18 ay ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldı.

Bununla beraber, İsviçre Ceza Mahkemesi’nin kararını resmi sosyal medya hesabında yaptığı bir paylaşımla yorumlayan Hintli milletvekili Sagarika Ghose, “Hindistan’da sahip olmadığımız ama çaresizce ihtiyaç duyduğumuz şey: Kanun önünde eşitlik” ifadelerini kullandı.

Prakash Hinduja, üç kardeşiyle birlikte bilgi teknolojileri, medya, enerji, gayrimenkul ve sağlık hizmetleri gibi sektörlerde faaliyet gösteren bir holdinge liderlik ediyor. Forbes dergisine göre Hinduja ailesinin net serveti 18.6 milyar euro civarında.

2007’de benzer suçlamalarla hakim karşısına çıkan Hinduja ailesinin endişe duyduğu diğer konulardan birinin de ayrı bir vergi davası olduğu biliniyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dünyanın Üçüncü Büyük Ekonomisi Artık ‘Almanya’

Geçen yılın sonunda beklenmedik bir şekilde resesyona giren Japonya, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olma unvanını Almanya’ya kaptırdı. Hindistan’ın 2026 yılında hem Japonya’yı hem de Almanya’yı geçmesi bekleniyor.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Japonya’nın 2023 yılı gayrisafi yurtiçi hasılası dolar bazında yüzde 1,9 büyümesine rağmen 4,2 trilyon dolar olurken, Almanya’nın 4,5 trilyon dolar oldu.

Ekonomistlere göre pozisyonlardaki değişim, 2023 yılında yüzde 0,3 daralan Alman ekonomisinin Japonya’dan daha iyi performans göstermesinden ziyade, Japon para birimi yenin dolar karşısındaki keskin düşüşünü yansıtıyor.

Japon para birimi ABD para birimi karşısında 2022 ve 2023 yıllarında neredeyse beşte bir oranında, geçen yıl ise yaklaşık yüzde yedi oranında değer kaybetti.

Bunun nedeni kısmen, yükselen enflasyonla mücadele etmek için borçlanma maliyetlerini artıran diğer büyük merkez bankalarının aksine, Japonya Merkez Bankası’nın fiyatları artırmak amacıyla negatif faiz oranlarını sürdürmesiydi.

Almanya’nın büyük ölçüde ihracata bağımlı üreticileri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından yükselen enerji fiyatlarından özellikle olumsuz etkilendi.

Avrupa’nın en büyük ekonomisi, Avrupa Merkez Bankası’nın Euro Bölgesi’nde faiz oranlarını yükseltmesinin yanı sıra bütçe konusundaki belirsizlik ve kalifiye işgücündeki kronik sıkıntılar nedeniyle de sekteye uğradı.

Her ne kadar zayıf yen ihracatı daha ucuz hale getirse de Toyota gibi büyük firmaların Çin gibi kilit pazarlardaki zayıflığı dengelemesine yardımcı oldu.

Perşembe günü açıklanan veriler Japonya ekonomisinin 2023’ün son üç ayında bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1 oranında küçüldüğünü ve yüzde 0,2’lik büyüme beklentisinin altında kaldığını gösterdi.

Üçüncü çeyrek büyümesi de aşağı yönlü revize edilerek negatif yüzde 0,8 olarak açıklandı ve bu da Japonya’nın 2023’ün ikinci yarısında teknik resesyonda olduğu anlamına geliyor.

Paylaşın

Erdoğan’dan Avrupa Birliği Açıklaması: 50 Yıldır Türkiye’yi Oyalıyor

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenen G20 Liderler Zirvesi sonrası basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’le görüşmesi hatırlatılarak AB’ye katılımla ilgili Türkiye’nin perspektifinin sorulması üzerine şöyle konuştu:

Haber Merkezi / “Tabii ki yani şu an Michel ile neyi görüşeceksin? AB’yi görüşeceksin. Görüştük ama Sayın Michel’in tek başına karar verme yetkisi yok. O da tabii bütün AB üyesi ülkelerle görüşerek bir karar vermenin gayreti içerisinde. Bizi 50 yıldır AB üyesi ülkeler hep oyalamıştır, bugün de oyalıyorlar, hâlâ oyalamaya devam ediyorlar. Oyalasalar da oyalamasalar da Türkiye Türkiye’dir, biz yolumuza devam ederiz.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenen G20 Liderler Zirvesi sonrası basın toplantısı düzenleyerek açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fas’ta meydana gelen depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm Fas halkına “geçmiş olsun” dileğinde bulunarak, “Daha 6 ay önce asrın felaketini yaşamış bir ülke olarak tüm imkânlarımızla Faslı kardeşlerimize yardıma hazırız. 18’inci G20 Liderler Zirvesi’ni Hindistan’ın ev sahipliğinde tamamlamış bulunuyoruz. Bu vesileyle dönem başkanlığı görevini başarıyla icra eden Hindistan’ı, şahsım, milletim adına tebrik ediyorum. Şahsıma, eşime ve heyetime gösterdikleri misafirperverlik için Başbakan Sayın Modi başta olmak üzere emeği geçen herkese müteşekkirim” diye konuştu.

Bu seneki zirvenin temasının “Tek Dünya, Tek Aile ve Tek Gelecek” olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve oturumlarının ilkinde gezegenin karşılaştığı çevre sorunlarını istişare ettiklerini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin kaybı ve üçlü gezegen krizinin etkisini daha fazla hissettirdiğini anlatarak, orman yangınlarından, sel felaketlerine, kuraklıktan ısınmaya kadar geniş bir yelpazede bunun yıkıcı sonuçlarını gördüklerini söyledi.

Türkiye’nin özellikle sera gazı salınımlarında sorumluluğunun oldukça düşük olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, buna rağmen Türkiye olarak dünyanın ve insanlığın ortak geleceğini ilgilendiren bu hayati meselede elini taşın altına koyduklarını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris İklim Anlaşması’na “2053 net sıfır emisyon” ve “yeşil kalkınma” hedefleriyle en anlamlı katkıyı yapan ülkeler arasında olduklarını belirterek, şunları kaydetti: “Hem yenilenebilir enerji hem de nükleer ve hidrojen yatırımlarında önemli adımlar atıyoruz. Yenilenebilir kurulu güç bakımından Avrupa 5’incisi dünya 12’ncisiyiz. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarında attığımız adımlar, yıllık 90 milyon ton karbon eş değeri sera gazı emisyonunu engelledi. ‘2053 yılı net sıfır emisyon’ hedefimiz doğrultusunda 2030 senesine kadarki emisyon azaltma hedefimizi iki katına çıkardık. Çölleşme ve erozyonla mücadelede dünyanın lider ülkelerinden biriyiz. Geniş bir alanda hayata geçirdiğimiz projelerle daha yeşil, daha temiz, daha yaşanabilir bir Türkiye ve dünya için çalışıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın öncülüğünde hayata geçirilen Sıfır Atık Projesi’nin bu süreçte bir dönüm noktası olduğunu anlatarak, “Dünya Ortak Evimiz” sloganıyla yürütülen projenin üçü Birleşmiş Milletler ofis ve programlarından olmak üzere beş uluslararası ödüle layık görüldüğünü söyledi.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla Sıfır Atık Projesi’nin küresel bir harekete dönüştüğünü aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu kararla 30 Mart ‘Uluslararası Sıfır Atık Günü’ olarak ilan edildi. Önerimiz sayesinde G20 bildirgesinde sıfır atık girişimlerinin önemine dikkat çekildi. Zirvenin ilk oturumunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki yük paylaşımının adil bir şekilde yapılmasının önemini vurguladık. Ayrıca gelişmekte olan ülkelere yönelik finansman ve teknoloji transferinin arttırılmasının ehemmiyetine dikkat çektik” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan sonra da dünyanın korunması için çalışmaya devam edeceklerini dile getirerek, “Tek Aile başlıklı ikinci oturumda hiç kimsenin geride bırakılmaması, buradan hareketle küresel dayanışmayı güçlendirmeye yönelik çabalarımızı aktardık. Mülteciler ve yerinden edilmiş kişilerin kendi ülkelerine gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönüşleri için yapılması gerekenleri ifade ettik” şeklinde konuştu.

Bir hususun altını özellikle çizmek istediğini belirterek, “İnancımız, kültürümüz ve kökenimiz ne olursa olsun hepimiz 8 milyarlık büyük insanlık ailesinin birer ferdiyiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir parça ekmek ve su bulamadıkları için çocukların öldüğü, her yıl on binlerce umut yolcusunun çöllerde hayatını kaybettiği, denizlerimizin hızla devasa bir mülteci mezarlığına dönüştüğü, savaşlar ve çatışmalar dolayısıyla milyonların evlerini terk ettiği, onca retoriğe rağmen insan hayatının giderek değersizleştiği, ezcümle hemen yanı başımızda yürek parçalayıcı trajedilerin yaşandığı bir dünyada, hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz. Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelinen noktada Afrika’dan Asya’ya milyarlarca insanın bir avuç elitin keyfi ve refahı için çok kötü şartlarda çalıştığını ve ter döktüğünü kaydederek, “Bu ne adildir ne insanidir ne de vicdanidir. Sorunlarımızın sebebi kaynak kıtlığı değildir, merhamet eksikliğidir” dedi.

Türkiye olarak bu adaletsizliklere itiraz ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Millî gelire oranla dünyanın en fazla yardım yapan ülkesiyiz. Ülkemize sığınan dört milyonu aşkın mazlum ve mağdura sahip çıkıyoruz. Suriye’nin kuzeyini terör örgütlerinden temizleyerek, bu bölgede kardeş ülkelerin desteğiyle kalıcı konutlar inşa ederek, eğitimden güvenliğe her alanda ihtiyaçları gidererek, insanları göçe zorlayan asıl nedenleri kaynağında ortadan kaldırıyoruz” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdiye kadar 600 bine yakın Suriyelinin güvenli, gönüllü, insan onuruna yakışan bir şekilde vatanına geri döndüğünü, projelerinin hayata geçmesiyle de bu sayının daha da artacağını dile getirdi.

“33 milyon ton tahıl uluslararası piyasalara ulaştırıldı”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1,5 yıldır devam eden ve yüz binlerce insanın canına mal olan Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırmak için yoğun çaba harcadıklarını söyledi.

Tarafları aynı masa etrafında toplayan İstanbul Süreci’nden, esir takaslarına ve Karadeniz Girişimi’ne kadar pek çok diplomatik hamleye imza attıklarına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Karadeniz Girişimi çerçevesinde, 33 milyon ton tahıl uluslararası piyasalara ulaştırıldı. Girişim sayesinde gıda krizinin daha fazla derinleşmesinin önüne geçtik. Şahsi temaslarımız sonucunda, girişim üç kez uzatıldı. Hafta başında, pazartesi günü Sayın Putin’in daveti üzerine Soçi’ye yaptığım ziyarette bu meseleyi kendisiyle bir kez daha enine boynuna konuştuk” değerlendirmesinde bulundu.

Rusya-Katar ve Türkiye olarak gıda sıkıntısı çeken Afrika ülkelerine yönelik bir milyon ton tahılın işlenerek, ulaştırılmasına önem verdiklerine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “El ele vererek bunu gerçekleştireceğiz. Tahıl meselesinde Rusya’yı dışlayan bir sürecin sürdürülebilir olma ihtimali çok düşüktür. Karadeniz’de sükûneti bozacak, bölgede gerilimi tırmandıracak her türlü adımdan uzak durulması gerektiği kanaatindeyiz.

Bugüne kadar Montrö’yü titizlikle uygulayarak ve taraflarla sürekli diyalog hâlinde kalarak, böyle bir duruma mahâl vermedik. Küresel gıda güvenliğine katkı için yakın zamanda Gıda Güvenliği Çalışma Grubu’nu toplayacağız. Gerek Rusya gerek Ukrayna gerekse Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumla yakın temas içinde olmayı sürdüreceğiz. Zirve bildirgesinde ülkemizin tüm bu çabalarından hakkıyla bahsedildi.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede ayrıca Afrika Birliği’nin G20’ye daimi üyelik talebinin Türkiye’nin de güçlü desteğiyle karara bağlandığını ifade ederek, “Afrika Birliği’nin şahsında tüm Afrikalı kardeşlerimizin G20 üyeliğinin hayırlı olmasını diliyor, kendilerine aramıza hoş geldiniz diyorum” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tek Dünya, Tek Aile ve Tek Gelecek” idealine en büyük zararı tıpkı bir veba gibi yayılan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının verdiğini belirtti.

Müslümanları ve mültecileri hedef alan saldırıların kimi Batı ülkelerinde artık tahammül sınırlarını aştığını, bazı yerlerde de nefret furyasına dönüştüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan ülkelerin çoğu bu barbarlık karşısında maalesef üç maymunu oynamaktır. Polis koruması altında Kur’an-ı Kerim yakılması fikir özgürlüğü değil, çok açık bir provokasyondur, nefret suçudur. Hiç kimse bizden buna sessiz ve tepkisiz kalmamızı bekleyemez.

İnsanlığın ortak geleceği adına İslam düşmanlığının yükseldiği tüm ülkelerin, bu konuda artık daha kararlı politikalar izlemesi gerektiğine inanıyorum. Mevzuatla ilgili bir açık varsa giderilmelidir. Kanun gerekiyorsa süratle yapılmalıdır. Uluslararası camianın sorumlu bir üyesi olarak, ‘Dost acı söyler’ prensibinden hareketle hakikatleri tüm açıklığıyla söylemeyi görev biliyoruz. Bununla birlikte başta Birleşmiş Milletler olmak üzere üyesi bulunduğumuz platformlarda bu konuyu gündeme getiriyoruz.”

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 15 Mart’ın “İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü” olarak kabul edilmesine katkı sağladıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerek İnsan Hakları Konseyi’nin gerekse Genel Kurul’un, Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılarla ilgili kararları bu minvalde önemlidir. Kimi ülkelerin, bu eylemler karşısında çeşitli idari ve hukuki tedbirler aldığını görüyor, bundan da memnuniyet duyuyoruz. Ülkemizin teklif ve gayretleriyle, kutsal kitaplara saldırı G20 bildirisinde de kınanmıştır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, insani değerleri savunan, insan hak ve hürriyetlerine önem veren, farklı inanç mensuplarının barış içinde yaşayabileceğine inanan herkesi, Türkiye’nin çabalarına destek vermeye çağırdığını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıl MIKTA’nın 10. kuruluş yıl dönümünün idrak edildiğini belirterek, “Endonezya’nın dönem başkanlığında liderler olarak, MIKTA’nın son 10 yılını ve geleceğe dair planlarımızı gözden geçirdik. Ziyaretim çerçevesinde Sayın Hindistan Başbakanı Modi ile ikili bir görüşmemiz oldu. Güney Asya’daki en büyük ticaret ortağımız olan Hindistan ile başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda ciddi bir potansiyele sahibiz” dedi.

Özellikle seçim belirsizliğinin geride kalmasıyla birlikte bu potansiyeli en üst seviyede hayata geçirebilecek imkâna kavuşulduğuna inandığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yüzde 90’ları bulan rekor katılımla gerçekleşen 14-28 Mayıs seçimleri, hem Türk demokrasisinin gücünü hem de milletimizin iktidarımıza olan güvenini teyit etti. Attığımız her adımla bu güveni daha da perçinliyoruz” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çarşamba günü kamuoyuyla paylaştıkları Orta Vadeli Program’ın, hem içeride hem yurt dışında takdirle karşılandığını gördüklerini ifade ederek, şöyle konuştu: “Dünya Bankası tarafından yapılan açıklama, Türkiye ekonomisine duyulan güvenin bir tezahürüdür. Dünya Bankası Grubu 17 milyar dolarlık yatırım paketinin üzerine, 18 milyar dolarlık yeni bir yatırım paketi daha ekledi. Böylece bankanın, Türkiye’de önümüzdeki üç yıl içinde planladığı yatırımların büyüklüğü 35 milyar dolara ulaşacak. Ülkemize yönelik önyargılar kırıldıkça, Dünya Bankası’na yeni kurumlar eklenecektir. Ekonomimizdeki başarılarla birlikte uluslararası yatırımların daha da arttığını hep birlikte göreceğiz.”

Bir taraftan 6 Şubat depremlerinin yaralarını süratle sararken, diğer taraftan da Türkiye Yüzyılı hedeflerinden asla kopmayacaklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaretinin, diğer hususların yanında, büyüyen ve güçlenen Türkiye gerçeğinin daha iyi anlaşılmasına vesile olduğu kanaatine vardığını söyledi.

Zirvenin ev sahibi Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin yanı sıra iki günlük zirve boyunca pek çok ikili görüşme gerçekleştirdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kapsamda Japonya Başbakanı Kişida Fumio, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva,  Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı ve Abu Dabi Emiri Şeyh Muhammed Bin Zayed Al Nahyan, Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, Almanya Federal Cumhuriyeti Başbakanı Olaf Scholz, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bin Abdülaziz El Suud, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel, Dünya Bankası Başkanı Ajay Banga ile son derece verimli görüşmeleri olduğunu aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki gün boyunca gerçekleştirdikleri tüm istişarelerin hayırlı olmasını temenni etti. Hindistan Dönem Başkanlığına teşekkürlerini sunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, görevi devralan Brezilya’ya da başarılar diledi.

Konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’yla ilgili bir soru üzerine şöyle konuştu: “Her şeyden önce bu koridorla ilgili çalışmamızda, Körfez ülkeleri buna dâhil, Irak buna dâhil ve Türkiye üzerinden böyle bir koridorun açılmasıyla Körfezi, Basra’dan Avrupa’ya bağlayan bir koridor. Bu koridorla ilgili özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Türkiye burada hassas davranıyoruz ve süratle de bu projeyi hayata geçirmenin gayreti içerisindeyiz. Şu an itibarıyla Dışişleri Bakanlarımız, Ulaştırma Bakanlarımız müşterek bir çalışmanın içerisine girerek, bunu birkaç ay içerisinde uygulamaya geçirmenin gayreti içinde olacağız.”

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüşmesi sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ağırlıklı olarak Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin yarınlarına yönelik ne gibi adımlar atılacağının üzerinde durduklarını; siyasi, ekonomik, kültürel birçok konuyu aralarında görüştüklerini aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki son duruma ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, şöyle konuştu: “Bununla ilgili bugün Sayın İlham Aliyev’le de görüşme yaptım. Bu görüşmeden sonra da yarın büyük ihtimalle Sayın Paşinyan’la da bir görüşmem olacak. Bölgeyi sükûnete davet etmekten başka çaremiz yok. Fakat burada özellikle Hankendi’de, Karabağ’da şu anda atılan bu adımlar, doğru adımlar değil. Bunu kabullenmek, mümkün de değil. Nitekim Avrupa Birliği üyesi ülkeler de bunu kabullenmiyor.

Charles Michel’le de yaptığım görüşmede, onlar da bu gelişmelere olumlu yaklaşmıyorlar. Tabii biz de buna olumlu bakmıyoruz. Nitekim yarın yapacağımız görüşmede, Sayın Paşinyan’a da bu konuda uyarı yapmalarını ve kesinlikle böyle bir seçimi kabullenmenin mümkün olmadığını onlara da ifade edeceğiz. Şu ana kadar görüştüğümüz tüm dost, Batılı ülkeler vesaire böyle bir şeyi zaten seçimi kabullenmiyorlar. ‘Bu olacak bir iş değil. Kabul edilebilecek bir seçim değil’ diyorlar.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’dan tahıl sevkiyatına yönelik eleştirilerle ilgili bir soruya şöyle cevap verdi: “Doğrusu ben bu eleştirilere katılmıyorum. Çünkü 33 milyon ton, Rusya şu ana kadar Karadeniz koridorundan tahıl ithali yaptı. Fakat burada bir gerçek var, yani bunun yüzde 44’ünü Batı aldı, yüzde 14’ü bize geldi. Bunun yüzde 14’ü Afrika ülkelerine gitti. Sayın Putin’in buradaki ısrarı, ‘Batı bize verdiği sözleri tutmadı’ diyor. ‘Biz ücretsiz olarak bilabedel bu tahılı verelim. Türkiye olarak siz bunu una çevirin. Katar’ı da yanımıza alalım. Bu şekilde fakir Afrika ülkelerine biz bu tahılı gönderelim’ diyor. Sayın Putin’in en son pazartesi günü yaptığımız görüşmede de ısrarla üzerinde durduğu, ‘Fakir ülkelere bu tahılı göndermeye ben varım bilabedel’ Biz de aynı şekilde düşünüyoruz.

Katar aynı şekilde düşünüyor. Bu şekilde bu süreci işletmekten yanayız. Bu konuda Sayın Putin şimdilik bir milyon tonu kabullendi. Burada da Sayın Lavrov’la yaptığım görüşmede yine ifade ettim, ‘Bunu, bir milyon tonu bu şekilde bırakmayalım. Yeniden bunu arttırmanın gayreti içerisinde olalım. Çünkü gerçekten fakir Afrika ülkeleri buraya bakıyor. Acaba Rusya’dan ne kadar tahıl gelir?’ ‘Bunun üzerinde düşünelim’ dediler. Biz de telefon diplomasisiyle de olsa çalışmaya devam edeceğiz. Dışişleri Bakanım aynı şekilde bu süreci takip edecek. Çünkü biz fakirlikle mücadelede özellikle Afrika ülkelerine yönelik bu adımlarımızı atmaya devam edeceğiz.”

Soçi ziyareti hatırlatılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Putin’in tahıl anlaşması için iki isteğinden bahsetmiştiniz. Bununla ilgili olarak BM’nin çalışma yürüteceğini ifade ettiniz. Söz konusu çalışmalara ilişkin Sayın Guterres ile burada görüşme imkânınız oldu mu? Tahıl koridorunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?” sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu: “Tahıl koridorunun yeniden işlevsel hâle gelmesinde ümitsiz değilim, yine bu süreç başlayabilir. Ancak Guterres’in bir mektubu var. Kendisinden bu mektubu güncelleyen ikinci bir mektubun gönderilmesi noktasında bir talebimiz olacak. Bu gerek sigorta gerekse swiftle ilgili olarak bunu güncellemesiyle burada yeni bir gelişme olabilir. Bunun da takipçisi olacağız.”

Afrika Birliği’nin G20’ye üye olduğunun hatırlatılması ve “Bunu adil dünya için bir adım olarak değerlendiriyor musunuz?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Doğrusu bu gelişmeler bana göre olumlu, güzel bir gelişme. Hele hele Afrika’nın buraya bu şekilde üye olması bu süreci daha da bana göre canlandırdı diye düşünüyorum. Bu konuyla ilgili olarak kabul büyük bir alkışla karşılık buldu. Bu da tabii bizi ayrıca heyecanlandırdı” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan sonraki süreçte ilgili ülkelerin Afrika’yla olan münasebetlerini çok daha dikkatli, çok daha hassas yürüteceğini düşündüğünü belirterek, temennilerinin ise ilişkileri daha da canlı hâle getirmek ve bu süreci canlı tutmak olduğunu ifade etti.

“Meclisimin vereceği kararı beklemek durumundayım”

Zirvede, ABD Başkanı Joe Biden ile F-16 konusuyla ilgili bir teması olup olmadığı sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Burada da Sayın Biden’la bir görüşmemiz ayaküstü de olsa oldu. Orada F-16 konusunu da görüştük. Tabii F-16 konusunda maalesef dostlar işi alıyorlar, götürüyorlar, ‘İsveç de İsveç’ diyorlar. Şimdi bu şekilde yaklaşım bizi ciddi manada üzmektedir. Böyle dendiği zaman benim vereceğim bir cevap var. Siz her şeyi kongre kongre diyorsunuz. Benim de kongrem var.

Benim kongrem neresi? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu tür bir karar geçmediği sürece benim ‘evet’ demem mümkün değil. Tek başıma karar verecek noktada değilim. Meclisimden geçmesi lazım. İsveç’in üzerine düşen görevleri yerine getirmesi lazım. O da üstüne düşen görevleri yerine getirmediği sürece tabii ki ben Meclisimin vereceği kararı beklemek durumundayım.”

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in zirveye katılmaması hatırlatılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İkili görüşmelerde bu konu gündeme geldi mi? İki liderin yokluğu zirveye nasıl yansıdı? Sizce gelecek G20 Zirvesi’nde bu iki lideri görebilecek miyiz?” şeklindeki soruyu da her iki lideri de temsilen Dışişleri Bakanlarının zirvede bulunduğu cevabını verdi.

Çin Başbakanı Li Çiang ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşmediğini ama Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la uzun uzadıya bir görüşme yaptığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Konuyla ilgili gerek Rusya’nın buradaki duruşuyla ilgili zaten pazartesi günü Soçi’de de görüşmelerimiz olmuştu. Burada da bu görüşmeleri yaptık. Tabii ki Şi Cinping’in de burada olması isabetli olurdu ama kendilerini temsilen başbakanı gönderdiler. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bizler bulunacağız. Orada birçok liderler şüphesiz ki yine bulunacak. Onlardan da gelenlerle orada görüşmelerimiz muhakkak etraflıca olacaktır” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetin boşluk kabul etmeyeceğini, kendilerinin siyasette bu boşluklara fırsat vermeyeceklerini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gelinen aşamada Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? BAE, Orta Doğu, Avrupa ve Hindistan arasındaki ekonomik koridorun geliştirilmesine nasıl katkıda bulundu?” sorusu üzerine, özellikle Orta Doğu’yla ilgili koridor çalışmasında BAE dâhil, Suudi Arabistan, Irak, Türkiye birlikte bu çalışmayı yürüteceklerini dile getirdi.

Bunun için de zaman kaybına tahammülleri olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hızla bunu devam ettireceklerini aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son Körfez seyahatinde 50 milyar doların üzerinde tutarı olan 13 anlaşma imzaladıklarını anımsatarak, “Bu 13 anlaşmayla özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye arasındaki iş birliği çok daha güçlü bir noktaya taşındı, çok daha farklı bir konuma geldi. Burada da Muhammed Bin Zayed’le yine etraflıca bir ikili görüşmemiz oldu. Bundan sonraki süreçte de bu görüşmelerimizi gerek Bakan arkadaşlarımız, gerekse şahsım devam ettireceğiz. Şu anda ilişkilerimiz güçlü bir konumdadır” ifadelerini kullandı.

Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen bölgelerdeki son durumla ilgili soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öncelikle deprem bölgesine yönelik depremzedelerin bir an önce konutlarına kavuşabilmesi için çalışmalarımızı çok yoğun bir şekilde devam ettiriyoruz ve hedefimiz köy evleri, normal konutlar, bunları bir yıl ile iki yıl içerisinde tamamlamak. Şu anda ilgili Bakan arkadaşım ekipleriyle TOKİ, bu çalışmaları sürdürüyor. Dikey mimari değil daha çok yatay mimariyle bu konutları yapacağız” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’na ilişkin soru üzerine şunları söyledi: “‘Tek Kuşak Tek Yol’, biliyorsunuz Çin’in bir projesiydi. Bu projeyi Çin takip ediyor, devam ediyor ama diğeri ise daha çok Körfez ülkelerinin sahiplendiği, bizim de içinde olduğumuz, Türkiye, Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, hep birlikte attığımız bir adım. Temenni ediyorum ki bütün bunlar tarihteki İpek Yolu’yla koordineli bir adım. En güzel şekilde bunun neticesini almak için kararlı olmamız lazım, çalışmamız lazım. Gerek altyapı gerek üstyapı çalışmalarını da sürdürmemiz gerekiyor. Bunları yaptığımız takdirde kısa zamanda netice alacağımıza inanıyorum.”

Ev sahibi ülke Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda barışı sağlama adına attığı adımlara ilişkin soruyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan, herkesin gayretinin karşılığını alacağını, Hindistan’ın Başbakanı Modi’nin de kendisine göre bu alanda attığı bazı adımların olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin de bu alanda attığı adımların olduğunu hatırlatarak, “Pazartesi günü Soçi’de olduğumu söyledim ve Soçi’de heyetler arası görüşmeler yaptık, Sayın Putin’le benim ikili görüşmem oldu. Bütün bunların hepsi acaba Rusya ile Ukrayna arasındaki bu savaşı nasıl durdururuz? Nasıl buna noktayı koyarız ve bölgeyi bir barış bölgesi hâline yeniden getiririz? Derdimiz bu” değerlendirmesinde bulundu.

“Türkiye Türkiye’dir, biz yolumuza devam ederiz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’le görüşmesi hatırlatılarak AB’ye katılımla ilgili Türkiye’nin perspektifinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Tabii ki yani şu an Michel ile neyi görüşeceksin? AB’yi görüşeceksin. Görüştük ama Sayın Michel’in tek başına karar verme yetkisi yok. O da tabii bütün AB üyesi ülkelerle görüşerek bir karar vermenin gayreti içerisinde. Bizi 50 yıldır AB üyesi ülkeler hep oyalamıştır, bugün de oyalıyorlar, hâlâ oyalamaya devam ediyorlar. Oyalasalar da oyalamasalar da Türkiye Türkiye’dir, biz yolumuza devam ederiz.”

Ukrayna Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oleg Nikolenko’nun G20 Sonuç Bildirgesi’nden memnun olmadığını söylediğinin hatırlatılması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onu yine kendisine sormak lazım. Biz gurur duyulacak bir deklarasyon olduğuna inandık ve altına imzalarımızı koyduk, hayırlı olsun” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki (BMGK) hedefiyle ilgili soru üzerine de şunları söyledi: “Hindistan gibi bir ülkenin orada bulunmasından iftihar ederiz ama biliyorsunuz dünya 5’ten büyüktür. ‘Dünya 5’ten büyüktür’ derken burada sadece ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa, 5 ülke olsun istemiyoruz.

Şu anda gerek daimi üyeler gerekse geçici üyeler, mademki bunlar 5+15, biz diyoruz ki tamamı burada daimi üye olsun, dönüşümlü olsun ve dünyada şu anda mevcut Birleşmiş Milletler’deki 195 üyenin hepsini daimi üye yapacak hâle gelelim, dönüşümlü olarak. Mademki dünya beşten büyüktür, burada hepsi de daimi üye olmak suretiyle bunun tadını alsın. 5 tane üyenin iki dudağının arasına dünyayı sıkıştırmayalım. Tüm dünyada Birleşmiş Milletler’de şu anda bulunan ülkeler, daimi-geçici ayrımına tabi olmadan, burada daimi üye olursa inanıyorum ki tüm dünya bundan mutluluk duyacaktır.”

Paylaşın

G20’den Ortak Bildiri: İklim Krizi Ve Ekonomi Vurgusu

G20 Liderleri ortak bir bildiri yayınlandı. G20 liderleri, ortak bildiride küresel ekonomik istikrarı tesis etmek ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için tebdirler alınmasını talep etti. Liderler, “gıda ve enerji piyasalarındaki dalgalanmalara” karşı uyarırken, “gıda ve enerji güvenliğinin sürdürülmesinin önemini” vurguladılar.

Liderler, “fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması” taahhüdünde bulunmadı. Birleşmiş Milletler, Cuma günü yayınladığı iklim raporunda ise, bu adımın küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlı tutabilmek için sera etkisine neden olan gazların net sıfıra indirilmesi hedefinde “zorunlu” olduğunu açıklamıştı.

G20 ülkelerinin liderleri iki günlük zirve için bugün Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de bir araya geldi. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinin liderlerinin katıldığı iki gün sürecek olan zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı.

Küresel ekonomik üretimin yüzde 85’ini ve dünya ticaretinin yüzde 75’ini temsil eden G20 ülkelerinin liderleri, üç oturumluk toplantıda kapsamlı küresel ekonomik reformları ele alıyor.

Cumartesi günü gerçekleştirilen görüşmelerin sonrasında, ABD, Suudi Arabistan, Avrupa Birliği, Birleşik Arap Emirlikleri’nin diğer ülkelerle oluşturacakları, Hindistan’dan Avrupa’ya Ortadoğu aracılığıyla ticaret faaliyetlerinin kolaylaştırılmasını hedefleyen modern bir “baharat yolu” planları açıklandı.

Ülkelerin demiryolları, limanlar, veri ağları ve hidrojen boru hatları aracılığıyla birleştirilmesi hedefleniyor. Özellikle ticaret odaklı olan bu projenin İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkeler arasındaki ilişkileri geliştirebilecek geniş sonuçlar doğurması bekleniyor. İmzacı ülkeler, söz konusu proje ile ayrıca Hindistan’ın 1,4 milyar dolarlık pazarını batıdaki ülkelere entegre etmeyi ve Çin’in aşırı altyapı harcamalarına bir denge oluşturmayı ve Ortadoğu ekonomilerini canlandırmayı hedefliyor.

ABD Başkanı Joe Biden, girişim için “tarihi” ifadesini kullandı ve “Bu büyük bir olay” dedi. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise Hindistan- Ortadoğu- Avrupa hattı için, “bir kablodan ya da demiryolundan çok daha fazlası. Kıtalar ve medeniyetler arası kurulan yeşil ve dijital bir köprü” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan G20’de temaslarda bulundu

Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18’inci G20 Liderler Zirvesi kapsamında Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-Yeol ile görüştü.Türkiye-Güney Kore ikili ilişkilerinin ele alındığı görüşmede, mevcut ilişkileri geliştirecek adımlar ile iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve küresel meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.

Reuters haber ajansının haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 liderler zirvesinde Japon Başbakanı Fumio Kishida ile Karadeniz tahıl anlaşmasını canlandırma konusunda görüşmeler yaptı. Erdoğan ayrıca zirvede Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Şeyh Muhammed Bin Zayed Al Nahyan ile de bir araya geldi.

Ukrayna – Rusya Savaşı , ekonomi ve iklim değişikliği ana gündem maddeleri

Rusya- Ukrayna Savaşı da zirvenin ana gündem maddelerinden birini oluşturdu. Tarafların Ukrayna’daki savaşa ilişkin ulusal tutumlarının ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ile BM Genel Kurulunda alınan kararların yinelendiği kaydedilen bildiride, tüm devletlerin BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine bütünüyle uyumlu davranması gerektiğinin altı çizildi.

Bildiride, “BM Şartı uyarınca, tüm devletler herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne, egemenliğine veya siyasi bağımsızlığına karşı toprak edinimi için güç kullanma tehdidinden veya güç kullanımından kaçınmalıdır. Nükleer silahların kullanılması veya kullanma tehdidi kabul edilemez” ifadelerine yer verildi.

G20 liderleri, ortak bildiride küresel ekonomik istikrarı tesis etmek ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için tebdirler alınmasını talep etti. Liderler, “gıda ve enerji piyasalarındaki dalgalanmalara” karşı uyarırken, “gıda ve enerji güvenliğinin sürdürülmesinin önemini” vurguladılar.

Liderler, “fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması” taahhüdünde bulunmadı. Birleşmiş Milletler, Cuma günü yayınladığı iklim raporunda ise, bu adımın küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlı tutabilmek için sera etkisine neden olan gazların net sıfıra indirilmesi hedefinde “zorunlu” olduğunu açıklamıştı.

Ev sahibi Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi, “Afrika Birliği’nin de artık G20 grubunun daimi bir üyesi olacağı” duyurusuyla zirvenin açılışını yaptı. Modi, başkent Yeni Delhi’de düzenlenen zirvenin açılış konuşmasında, “Afrika Birliği temsilcisini G20’nin daimi üyesi olarak yerini almaya davet ediyorum” ifadelerine yer verdi.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin zirveye katılmadı, Çin’i Başbakan Li Çiang, Rusya’yı ise Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov temsil ediyor.

G20’nin bir diğer blok üyesi Avrupa Birliği (AB) ise Yeni Delhi’de Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından temsil ediliyor. İklim değişikliği konusu da zirvenin ana gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı von der Leyen, Cumartesi günü G20 liderlerine küresel karbon fiyatlandırma sistemi oluşturulmasına yönelik öneriye katılma çağrısında bulundu.

G20 nedir?

G20 ülkeleri, küresel ekonomik üretimin yüzde 85’ini ve dünya ticaretinin yüzde 75’ini temsil ediyor. Dünya nüfusunun da üçte ikisini bu ülkeler kapsıyor. G20, Avrupa Birliği ve 19 ülkeden oluşuyor. Bu ülkeler, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, İngiltere ve ABD.

Bu ülkeler arasında dünyanın en zengin sanayileşmiş yedi ülkesi G7 grubunda temsil ediliyor. İlk 20 ekonomi arasında olmasına rağmen G20’de yer almayan İspanya görüşmelere misafir olarak davet ediliyor.

Bazı G20 üyeleri ise BRICS grubunu oluşturdu. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan bu grup, bu yılki zirvesinde altı yeni üyeyle genişlemeye karar verdi. Bu ülkeler Arjantin, Mısır, İran, Etiyopya, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu.

Zirvede neler konuşuluyor?

G20 liderlerinin ekonomiyi konuşmak üzere bir araya geldiği toplantılarda bugün iklim değişikliğinden sürdürülebilir enerjiye, uluslararası borç affından çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesine daha geniş kapsamda konular gündeme alınıyor. Her yıl bir başka ülke G20 başkanlığını devralıyor ve toplantı gündemini belirliyor.

Bu yılki zirveye ev sahipliği yapan Hindistan bu yıl şu konulara odaklanmaya öncelik veriyor: Sürdürülebilir kalkınma, dünyada herkes için adil ve eşit büyüme için mücadele, gelişmekte olan ülkeler için borç affı.

Geçen yıl başkanlığı devralan Endonezya, Bali’deki zirvede küresel sağlık önlemleri ve pandemi sonrası ekonomik toparlanma konularını gündeme getirmişti. Zirve, ülke liderlerinin birebir müzakerelerde bulunması için imkan da sunuyor.

Beyaz Saray, Joe Biden’ın da liderlerle iklim değişikliği, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini ve Dünya Bankası gibi kurumların yoksullukla mücadeleye katkısını artırma konularını görüşmek istediğini açıklamıştı.

G20 hedeflerini başardı mı?

2008 ve 2009’daki finansal kriz döneminde düzenlenen liderler zirvelerinde, küresel mali sistemi kurtarmak için bir dizi önlem üzerinde anlaşmaya varılmıştı. Ancak müteakip zirvelerin daha az yapıcı olduğu ileri sürüldü çünkü bunlar rakip dünya güçleri arasındaki gerilimlerle gölgelendi.

G20 maliye bakanları ve merkez bankası yöneticilerinin bu yılki toplantısında, Rusya ile Batılı güçler arasında Ukrayna’nın işgali konusundaki tartışmalar nedeniyle çok az anlaşma sağlandı. Bununla birlikte, liderler zirvede yan görüşmelerde bir araya gelerek anlaşma sağlıyor.

2019’da Osaka’da düzenlenen zirvede, dönemin ABD başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, büyük bir ticaret anlaşmazlığını çözmek için müzakerelere devam etme konusunda anlaştılar.

Zirve neden protesto ediliyor?

Lider zirveleri sıklıkla büyük protestolarla karşılanıyor. 2018 Buenos Aires zirvesinde G20’nin ekonomi politikalarını protesto eden binlerce kişinin katıldığı bir yürüyüş yapılmıştı.

2017’de Hamburg’da yapılan zirvede kapitalizme karşı yürüyüşler yapılmış; binlerce gösterici 2018’de Rio de Janeiro’da ve 2010’da Toronto’daki G20 zirvelerinde yürümüştü. 2009’da gazete satıcısı Ian Tomlinson, Londra’daki G20 zirvesine karşı protesto gösterilerinde bir polisin darbesi ardından hayatını kaybetmişti.

(Kaynak: DW Türkçe, BBC Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den G20’ye İklim Kriziyle Mücadele Çağrısı

Hindistan’ın başkenti Delhi’de düzenlenecek G20 Zirvesi öncesi açıklamalarda bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele etmek için “1,5 santigrat derece hedefinin” korunmasının hayati önemini vurguladı.

Haber Merkezi / BM Genel Sekreteri Guterres, dünya GSYİH’sının yüzde 85’ini ve küresel emisyonların yüzde 80’ini oluşturan G20 ülkelerinin, 1,5 santigrat derece küresel ısınma hedefinin tutturulmasında öncülük etmesi gerektiğini belirtti.

1,5 santigrat derece hedefi, iklim değişikliğinin yıkıcı ve muhtemelen geri döndürülemez sonuçlarından kaçınmak için küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere (1850-1900) kıyasla 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı amaçlayan 2015’teki Paris iklim görüşmelerinde kabul edildi.

İklim krizinin hızla tırmandığını ancak G20 ülkelerinin krizin gidişatını etkileme gücünün bulunduğunu söyleyen Guterres, “bu ülkeler küresel emisyonların yüzde 80’inden sorumludur” dedi.  Guterres, alınan önlemlerin iklim çöküşünü önlemek için yeterli olmayacağı konusunda uyardı.

BM Genel Sekreteri Guterres, G20 liderlerini, 1,5 santigrat derece hedefini desteklemeye, iklim adaletini vurgulayarak güveni yeniden inşa etmeye ve yeşil ekonomiye adil, eşitlikçi bir geçişi ilerletmeye çağırdı.

Guterres, büyük emisyon salınım yapan ülkelerin emisyon salınımlarını azaltmak için ekstra çaba sarf etmeleri ve gelişmekte olan ekonomilere bu emisyon salınım azaltımları konusunda da destek vermeleri gerektiğini vurguladı.

Guterres ayrıca G20 içindeki gelişmiş ülkelere, gelişmekte olan ülkelere yönelik taahhütlerini yerine getirerek liderlik etmeleri çağrısında bulundu.

Bu, 100 milyar dolar tutarındaki iklim finansmanı hedefinin tutturulmasını, uyum finansmanının iki katına çıkarılmasını, Yeşil İklim Fonu’nun yenilenmesini ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) son Taraflar Konferansı’nda oluşturulan kayıp ve hasar fonunun faaliyete geçirilmesini içermektedir.

Guterres, gelişmiş ülkelerin 2040 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı taahhüt ettiğini, gelişmekte olan ekonomilerin ise 2050 yılına kadar bu hedefi hedeflemesi gerektiğini söyledi.

Guterres ayrıca, OECD ülkelerinin 2030 yılına kadar kömürü aşamalı olarak bırakmalarını, diğer ülkelerin de 2040 yılına kadar aynı şeyi yapmalarını önerdi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, G20 ülkelerini iki öncelikli alana odaklanmaya çağırdı: iklim bozulmasını önlemek ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak.

Paylaşın