Nükleer Güçlerin Rekabeti Tırmanıyor

Nükleer güç olan ABD, Rusya, Kuzey Kore, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan ve İsrail’in 2024’te nükleer silahlar için harcamaları yüzde 11 oranında artarak 100 milyar 200 milyon dolara ulaştı.

Bu artışın nükleer silahların modernizasyonu ve nükleer silah cephaneliğinin güçlendirilmesi için yapılan yatırımları yansıttığı belirtiliyor. Beş yıl önce nükleer güçlerin nükleer silahlara toplam harcaması 68 milyar dolar tutarındaydı. Yani son beş yılda nükleer silahlara harcamalar yüzde 47’den fazla artmış olması dikkat çekiyor.

Dünyada nükleer silahlara sahip dokuz devletin nükleer silahlarını modernize etme ve cephanelerini arttırma yarışı yeni bir boyut kazanıyor.

Nükleer Silahların İmha Edilmesi Koalisyonu (ICAN) tarafından bugün Cenevre’de açıklanan rapor, nükleer güçlerin nükleer cephanelerini modernize etmek ve güçlendirmek için geçtiğimiz yıl harcamalarını dikkat çekici bir oranda artırdığına dikkat çekiyor.

ICAN raporuna göre nükleer güç olan ABD, Rusya, Kuzey Kore, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan ve İsrail’in 2024’te nükleer silahlar için harcamaları yüzde 11 oranında artarak 100 milyar 200 milyon dolara ulaştı.

Bu artışın nükleer silahların modernizasyonu ve nükleer silah cephaneliğinin güçlendirilmesi için yapılan yatırımları yansıttığı belirtiliyor. Beş yıl önce nükleer güçlerin nükleer silahlara toplam harcaması 68 milyar dolar tutarındaydı. Yani son beş yılda nükleer silahlara harcamalar yüzde 47’den fazla artmış olması dikkat çekiyor.

ABD, 2024’te 56 milyar 800 milyon dolara ulaşan tutar ile nükleer silahlara diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla harcama yapan ülke oldu. ABD’yi, 12 milyar 500 milyon dolar ile Çin, 10 milyar 400 milyon dolar ile İngiltere izledi.

Raporda, “Nükleer silaha sahip ülkelerin 2024’te nükleer silah geliştirmek ve bunları muhafaza etmek için harcadıkları para, neredeyse Birleşmiş Milletler bütçesinin 28 katına eşit” tespitine yer verildi. Bu verileri açıklayan ICAN, küresel çapta nükleer silahsızlanma için mücadele sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu bir koalisyon.

ICAN 2017’de Birleşmiş Milletler’de (BM) 122 ülke tarafından kabul edilen ve 2021’de yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın yolunun açılmasına öncülük etmişti. Bu başarısından dolayı 2017’de Nobel Barış Ödülü’nü layık görülmüştü.

ICAN’ın politika ve araştırma koordinatörü Alicia Sanders-Zakre, özellikle İngiltere ve Fransa’daki harcama artışının Ukrayna’daki savaş ve artan gerginliklerle ilişkili olabileceğini belirtti. Sanders-Zakre “İngiltere ve Fransa’daki harcama artışında, en azından siyasi liderlerin söylemlerinde, Ukrayna’daki devam eden savaşa ve gerginliklere atıfta bulunulduğunu gördük ve bu bir rol oynuyor olabilir” dedi.

İngiltere ve NATO’daki diğer müttefikler artık Rusya’yı Avrupa için en önemli tehdit olarak görüyor. Bu nedenle Almanya gibi pek çok ülke savunma harcamalarını devasa boyutta artırarak silahlanmaya hız veren planlarını da uygulamaya başladı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Her 2 Kişiden 1’i Yeni Bir Dünya Savaşı’nın Yakın Olduğunu Düşünüyor

YouGov ‘un yaptığı yeni bir anket çalışmasına göre; Avrupa’da nüfusun yüzde 41 ile 55’i önümüzdeki 5 ile 10 yıl içerisinde III. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali olduğunu düşünüyor. ABD’de bu oran yüzde 45 civarında.

Nazilerin koşulsuz teslimiyeti kabul etmesiyle Avrupa’da II. Dünya Savaşı’nın resmen sona erdiği ve sonrasında “Zafer Günü” olarak kutlanan 8 Mayıs’ın 80. yıldönümüne az bir süre kalmışken yeni bir anketin sonuçları yayımlandı.

Anket şirketi YouGov, merkezinin yer aldığı Birleşik Krallık’ın yanı sıra ABD, Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya’da bu çalışmayı gerçekleştirdi. Avrupa ülkelerinde 5-10 yıla III. Dünya Savaşı bekleyenlerin oranı yüzde 41’le 55 arasında değişti. ABD’de ise yüzde 45’i bu görüşü onayladı.

“III. Dünya Savaşı’nda nükleer silah kullanılır” cümlesini benimseyenlerin oranı yüzde 68 ila 76 olurken II. Dünya Savaşı’na kıyasla daha fazla can kaybı olacağını öngörenlerin oranları yüzde 57’yle 73 arasında değişti. Yeni bir cihan harbinde insanların çoğunun öleceğini düşünenlerse yüzde 25-44 bandında.

Yüzde 66’yla 89 arasında değişen oranlarda “Benim ülkem savaşa girer” dendi. Ancak Avrupa’da ordularının kendisini savunabileceğini düşünenler yüzde 16 ila 44’te kaldı. ABD’lilerin yüzde 71’i ordunun kendilerini koruyabileceğini savundu.

III. Dünya Savaşı’nın Rusya yüzünden çıkacağını düşünenlerin oranı yüzde 69’la 82 arasında değişti. Moskova korkusunu “İslamcı terör” izledi. Diğer yandan İspanya, Almanya ve Fransa’da çoğunluk ABD’yle yaşanan gerilimlerin küresel barışa tehdit oluşturduğunu da belirtti.

ABD’de yaşayanların yüzde 52’si, İspanya’dakilerinse yüzde 31’i Nazi Almanyası’nın işlediği türden suçların kendi ülkelerinde meydana gelmesini bizzat görmeyi beklediğini ifade etti. Diğer ülkelerin oranları bu ikisinin arasında kaldı.

Nazileri mağlup etmek için en çok kimin çaba harcadığı sorulduğunda Birleşik Krallık dışındaki ülkelerde ABD diyenler yüzde 40’la 52 arasında değişirken, Sovyetler Birliği yanıtını verenler yüzde 17 ila 28 oldu.

Birleşik Krallık’ta yüzde 41’in kendi ülkelerinin adını zikretmesi dikkat çekti. Zira diğer ülkelerde Londra’yı bu konuda etkili görenler yüzde 5’le 11 arasında değişiyor.

Almanların yüzde 46’sı, ülkelerinin 1945’ten sonra savaş hakkında iyi iş çıkardığını düşünürken yüzde 47’nin “Nazi geçmişi hakkında aşırı bilinçliyiz” dediği görüldü. Bu durumun güncel meselelerde sorun yarattığını savundular. Yüzde 24’se Almanya liderlerinin dengeyi doğru kurduğunu söylüyor.

Barışın korunmasında en çok kimin pay sahibi olduğu sorulduğunda yüzde 52’yle 66 arasında değişen oranlarda yanıt NATO oldu. Yüzde 45 ila 56 da Avrupa Birliği’nin kıtadaki barışın korunmasında etkili olduğunu düşünüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İngiliz Kültüründe “Paris Komünü”nün İzleri

Paris Komünü, Prusya Savaşı’nın (1870-1871) ardından, Fransa’nın yenilgisi ve III. Napolyon’un düşüşüyle ortaya çıkan siyasi ve toplumsal kaos ortamında doğmuştur.

Haber Merkezi / Paris halkı, savaşın yıkımı, ekonomik zorluklar ve yeni kurulan Üçüncü Cumhuriyet’in muhafazakâr politikalarına karşı ayaklanarak kendi özyönetimlerini kurmuşlardır.

21-28 Mayıs 1871’de, Adolphe Thiers liderliğindeki hükümetin ordusu Paris’e girerek Komün’ü vahşice bastırmıştır. “Kanlı Hafta” (La Semaine Sanglante) olarak bilinen olaylarda on binlerce insan öldürülmüş (tahminler 10.000-30.000 arasında değişir), binlercesi hapse atılmış veya sürgüne gönderilmiştir.

Paris Komünü aynı zamanda, İngiltere’deki sosyalist ve işçi hareketleri için bir dönüm noktası olmuştur. Karl Marx, Komün’ü “Fransa’da İç Savaş” adlı eserinde analiz ederek proletarya diktatörlüğünün ilk örneği olarak tanımlamıştır.

Marx’ın Londra’da yaşaması ve Uluslararası İşçi Birliği’nin (Birinci Enternasyonal) merkezi olması nedeniyle, Komün’ün yankıları İngiliz düşünürler arasında hızla yayılmıştır.

William Morris gibi sosyalist yazarlar ve sanatçılar, Komün’ün eşitlikçi ideallerinden ilham alarak İngiliz işçi sınıfı hareketlerini şekillendiren eserler üretmişlerdir. Morris’in “News from Nowhere” gibi ütopik eserleri, Komün’ün doğrudan etkisi olmasa da, onun ruhundan beslenen bir vizyonu yansıtmaktadır.

Komün’ün bastırılmasının ardından, binlerce Komünar (Komün üyesi) Fransa’dan kaçarak İngiltere’ye sığınmıştır. Özellikle Londra, bu sürgünler için bir merkez haline gelmiştir.

Devrimci fikirlerin İngiltere’ye taşınması

Komünarlar, İngiliz toplumuna devrimci fikirleri, sanatı ve politik tartışmaları taşımıştır. Örneğin, Komünar sanatçılar ve yazarlar, Londra’daki bohem çevrelerle etkileşime girerek İngiliz sanatında ve edebiyatında radikal temaların daha fazla yer bulmasına katkıda bulunmuştur.

Komünarların varlığı ayrıca, İngiliz işçi sınıfı ile dayanışma ağlarının oluşmasını sağlamıştır; Enternasyonal’in düzenlediği dayanışma gösterileri, İngiliz halkında sınıf bilincini artırmıştır.

Paris Komünü, İngiliz edebiyatında ve sanatında romantik bir devrim sembolü olarak yer bulmuştur. Victorian dönemin muhafazakâr havasına karşı çıkan yazarlar, Komün’ü özgürlük ve direnişin bir örneği olarak görmüştür.

George Bernard Shaw gibi Fabian sosyalistleri, Komün’ün ideallerini dolaylı yoldan benimseyerek İngiliz toplumunda reformist düşünceleri yaygınlaştırmıştır.

Ayrıca, Komün’ün dramatik sonu (Kanlı Hafta), İngiliz yazarlarda trajik bir estetik uyandırmıştır; bu, dönemin edebiyatında melankolik ve isyankâr tonların artmasına yol açmıştır.

Komün, İngiliz işçi sınıfını radikalleştirdi

1870’lerde İngiltere’de sendikalar büyümekteydi ve Komün’ün cesur eylemleri, işçiler arasında kolektif mücadele fikrini güçlendirmiştir. Komün’ün yenilgisi ise, İngiliz sendikacılara devletin baskıcı gücünü hatırlatmış ve bu da daha örgütlü ve stratejik bir işçi hareketinin gelişmesine zemin hazırlamıştır.

1880’lerdeki sosyalist canlanma, Paris Komün’ün mirasından beslenerek Fabian Topluluğu ve İşçi Partisi’nin temellerini atmıştır.

Öte yandan Paris Komünü, İngiliz egemen sınıflarında da bir korku dalgası yaratmıştır. Fransız devrimcilerin Paris’te iktidarı ele geçirmesi, İngiltere’de benzer bir ayaklanmanın olabileceği endişesini doğurmuştur.

Bu durum, Victorian dönemin katı toplumsal düzenini koruma çabasını artırmış ve kültürel olarak muhafazakar bir tepkiyi tetiklemiştir. Ancak korku, reformların hızlanmasına da yol açmıştır; egemenler, işçi sınıfını yatıştırmak için sosyal politikaları gevşetmek zorunda kalmıştır.

Sonuç olarak Paris Komünü, İngiliz kültürünü tek bir yönde değil, çelişkili ama zengin bir şekilde şekillendirmiştir. Hem devrimci bir ilham kaynağı hem de muhafazakâr bir uyarı olarak işlev görmüştür.

Komün, entelektüel çevrelerde radikal düşünceleri ateşlerken, toplumsal düzeyde işçi hareketlerini güçlendirmiş ve sanatta isyankar bir ruhu beslemiştir.

İngiltere, Komün’ü fiziksel olarak yaşamasa da, onun dalgaları İngiliz toplumunun dokusuna nüfuz etmiş ve modern İngiliz kimliğinin oluşumunda dolaylı ama kalıcı bir rol oynamıştır.

Paylaşın

Scholz Ve Macron’dan Trump’a Karşı Daha Güçlü “Avrupa” Çağrısı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere küresel sorunlarla başa çıkmak için daha güçlü ve birleşik bir Avrupa’ya ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Haber Merkezi / Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa’nın başkenti Paris’te bir araya geldi.

Elysee Sarayı’nda düzenlenen ortak basın toplantısında Macron ve Scholz, ABD ile Avrupa arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya hazırlanan Başkan Trump’ın göreve resmen başladığı gün Avrupa Birliği’ne (AB) yeni gümrük vergileri getireceği yönünde yaptığı açıklamaların gölgesinde, birlik ve beraberlik mesajı verdi.

Macron, Fransa ve Almanya’nın öncü bir rol üstlenmesi ve Avrupa’nın transatlantik bağlarını korurken çıkarlarını savunabilmesini sağlaması için kritik bir dönemden geçildiğini söyledi.

Macron, “ABD’de yeni yönetim göreve geldiğine göre, Avrupalılar ve dolayısıyla iki ülke (Fransa-Almanya) için birleşik, güçlü ve egemen bir Avrupa’nın pekiştirilmesinde üzerlerine düşeni yapmak her zamankinden daha önemli hale gelmiştir” ifadelerini kullandı.

Macron’un sözlerini yineleyen ve Trump yönetiminin zorluklar yaratacağını kabul eden ancak AB ile ABD arasında uzun yıllara dayanan ilişkiye de dikkat çeken Scholz, “Bu hafta yeni bir ABD yönetimiyle karşı karşıyayız. Başkan Trump’ın bir meydan okuma olacağı şimdiden belli” diye konuştu.

Avrupa olarak “güçlü ve birlik içinde olduklarını” vurgulayan Başbakan Olaf Scholz, Trump ile ilişkilerini transatlantik ortaklığının sağlam temelleri üzerine inşa etmek istediklerini söyleyerek, “Avrupa eğilip bükülüp saklanmayacak, yapıcı ve kendine güvenen bir partner olacak” dedi.

Donald Trump’ın başkanlığının kendileri için bir sınama olacağının artık çok net olduğunu da ifade eden Scholz, Avrupa’nın bu süreçte dirençli olması gerektiğinin altını çizdi, Almanya ve Fransa olarak AB’de büyümeyi ve rekabet edebilirliği güçlendirmeyi sağlayacak adımları atmaya devam etmekte kararlı olduklarını belirtti.

Fransa hükümet sözcüsü Sophie Primas da Macron ile Scholz’un görüşmesinden hemen önce yaptığı açıklamada, iki ülkenin “aralarındaki farklılıklara rağmen yeni ABD yönetimi karşısında birlik olması, Avrupa’yı gerçekten yeniden inşa etmesi ve yeni bir ivme kazandırması gerektiğini” söyledi.

Scholz’un Paris ziyaretinin 62 yıl önce bugün Fransa ile Almanya arasında imzalanan Élysée Antlaşması vesilesiyle gerçekleştiği açıklandı. Ancak iki liderin, Trump’ın başkanlığı devralmasından iki gün sonra gerçekleşen bu buluşmayı Washington’daki yeni yönetime mesaj vermek için de bir vesile olarak gördüğü değerlendiriliyor.

Scholz 23 Şubat’ta yapılacak Almanya seçimleri öncesinde kötü bir oy oranına sahipken, Macron geçen yıl yapılan ve bölünmüş bir Fransız parlamentosuyla sonuçlanan erken seçimlerle güç kaybetmişti.

Paylaşın

Macron: Fransa, Suriye Kürtlerini Terk Etmeyecek

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa’nın Suriye’de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadelede kritik rol oynayan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) terk etmeyeceğini söyledi.

Haber Merkezi / Bu açıklamaların zamanlaması, Ortadoğu’da süregelen bölgesel gerginlikler ve değişen ittifaklar göz önüne alındığında özel bir önem taşıyor.

Fransa ve diğer Batılı ülkeler, özellikle 2014 yılından itibaren YPG’nin (Halk Koruma Birlikleri) ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG), Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele kapsamında destek vermeye başladı.

Bu destek, IŞİD’e karşı Suriye’de yürütülen operasyonlar sırasında yoğunlaştı. YPG, ABD liderliğindeki koalisyonun sahadaki en etkili ortaklarından biri olarak görülerek lojistik, silah ve eğitim yardımları aldı.

Ancak bu destek Türkiye ile Batılı ülkeler arasında ciddi gerilimlere yol açtı. Çünkü Türkiye, YPG’yi Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye kolu olarak görüyor. Batılı ülkeler, desteklerini ‘terörle mücadele’ye dayandırırken, Türkiye bunu ulusal güvenlik tehdidi olarak nitelendiriyor.

Emmanuel Macron ayrıca, Batı’nın Beşşar Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye’deki yeni yönetim konusunda saf olmaması gerektiğini söyledi.

Paylaşın

Avrupa’dan Suriye’de Yeni Diplomatik Angajman Sinyali

Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupalı devletler, Suriye’de Beşar Esad rejimini devirerek yönetimi ele geçiren Hayat Tahrir Şam (HTŞ) ile temasa geçmek için düğmeye bastı.

HTŞ, 2020 yılından bu yana AB’nin terör listesinde yer alıyor ve başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, cinayetler, işkence, sivillerin rehin alınması ve zorla alıkoymalar gibi suçlamalarla anılıyor.

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Alman diplomatların Hayat Tahrir Şam (HTŞ) temsilcileriyle ön görüşmelerde bulunacağını, görüşmelerin odak noktasının Suriye’de siyasi geçişi kolaylaştırmak ve azınlıkların korunmasını sağlamak olduğunu duyurdu.

Alman Dışişleri Bakanlığı kaynakları Bild’e yaptığı açıklamada , görüşmelerin “Suriye’de kapsayıcı bir geçiş süreci ve azınlıkların korunması” konularına odaklanacağını söyledi.

Suriye geçiş hükümetiyle yapılacak görüşmelerin olumlu sonuçlanması halinde, Almanya’nın Şam Büyükelçiliği’nin yeniden açılmasına yönelik hazırlıkların sürdüğü belirtiliyor.

Suriye Özel Temsilcisi Jean-François Guillaume başkanlığındaki Fransız heyeti, on yıldan uzun bir aradan sonra ilk kez Şam’a ulaştı. Heyet, 2012 yılından bu yana kapalı olan Fransa Büyükelçiliği binasını ziyaret ederek, Fransız bayrağını göndere çekti.

Jean-François Guillaume, “Fransa, şu anki geçiş dönemi de dahil olmak üzere Suriyelilerin yanında uzun vadede olmaya hazırlanıyor ve bu sürecin barışçıl olmasını umuyoruz” dedi.

Benzer bir gelişmede, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, üst düzey İngiliz yetkililerin Suriye’nin yeni liderliğiyle görüşmek üzere Şam’a gittiğini duyurdu.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas da Şam’da AB temsilciliğini yeniden açacaklarını duyurdu. Strazburg’da Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda “Suriye Rejiminin Devrilmesi, Jeopolitik Etkileri ve Bölgedeki İnsani Durum” konulu oturumda konuşan Kallas, iç savaş sırasında Beyrut’a kaydırılan AB Temsilciliği’nin Şam’da yeniden açılacağını söyledi.

Kaja Kallas, “Şam’daki Avrupa delegasyonumuzu yeniden açmaya hazırız ve buradaki temsilciliğimizin yeniden tam olarak faaliyete geçmesini istiyoruz” dedi.

Kallas, X hesabında paylaştığı mesajında da “Suriye’de boşluk bırakamayız, AB orada bulunmalı. Yeni liderlik ve sivil toplumla ihtiyatlı bir şekilde ilişki kurmak üzere bir süreç başlatmış bulunuyoruz. Ayrıca Suriye’deki AB delegasyonunu yapıcı angajman ve sahadan bilgi almak üzere yeniden açacağız” ifadesini kullandı.

AB’den üst düzey bir diplomatik heyetin Şam’da temaslarda bulunduğunu belirten Kallas, şunları söyledi: “Libya ve Afganistan’da yaptığımız hataları Suriye’de tekrar etmemeliyiz. AB olarak Suriye’de çözüm için Suriye halkının yanında olacağız.

Bugün bir AB heyeti yeni yönetimle ve sivil toplumla yapıcı bir diyalog için Şam’da. Şam’daki AB temsilciliğimizin de yeniden açılmasını istiyoruz. Böylece yapıcı katkı sağlarız ve bölgeden daha sağlıklı bilgi alırız. Suriye halkı olumlu ama belirsiz bir gelecekle karşı karşıya.

Bu geçiş döneminde onlara yardım etmek ve insani yardım ulaştırmak için Arap Birliği, BM, ABD ve Türkiye başta olmak üzere, bölgesel aktörlerle bir araya gelmek, aynı prensip ve hedefleri paylaşmak, ortak mesajları yeni yönetime iletmek son derece önemlidir. AB olarak, Suriye’deki herkesi kapsayan geniş katılımlı bir hükümeti destekliyoruz.”

Bu gelişmeler, Batı’nın Suriye’ye yönelik diplomatik ilişkilerinde yıllardır süren izolasyonun ardından daha geniş çaplı bir değişimin sinyalini verdi.

“Silahlı gruplar dağıtacak”

Öte yandan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün lideri Ahmed eş-Şara, muhalif silahlı grupları dağıtarak resmi ordunun parçası haline getireceklerini açıkladı. Eş-Şara, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, “Gruplar dağıtılacak ve savaşçılar Savunma Bakanlığı saflarına katılmak üzere eğitilecekler. Hepsi kanunlara tabi olacak” dedi.

Şimdiye kadar Ebu Muhammed el-Colani olarak bilinen Ahmed eş-Şara, Suriye’de yönetimi ele geçirdikten sonra gerçek ismini kullanmayı tercih ettiğini açıklamıştı.

HTŞ’den yapılan açıklamada da silahlı grupların dağıtılarak resmi orduya dönüştürüleceği belirtildi. Açıklamada eş-Şara’nın “Muhalefet gibi değil devlet gibi düşünmemiz, devlet kafa yapısına sahip olmamız gerekiyor” dediği aktarıldı.

HTŞ lideri, ülkedeki farklı etnik grupların bir arada varlığını sürdürebilmesi için “sosyal adaleti” sağlamak üzere bir “toplumsal sözleşmeye” ihtiyaç olduğunu kaydetti.

Suriye’de HTŞ ve müttefik güçlerinin yanı sıra çok sayıda faal silahlı grup bulunuyor. Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ve omurgasını YPG’nin oluşturduğu ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri, ülkedeki en önemli silahlı güçler arasında yer alıyor.

Paylaşın

Fransa’da Siyasi Kriz: Hükümet Devrildi

Fransa’da sağcı başbakan Michel Barnier’in azınlık koalisyonunun güven oylamasıyla düşürülmesinin ardından ülke siyasi krize girdi. Barnier, oylama öncesi Fransa’nın “bilinmezliğe sürükleneceği” uyarısında bulunmuştu.

Sol partilerin ittifakı tarafından getirilen güvensizlik önergesi, Marine Le Pen’in göçmen karşıtı, aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nden milletvekilleri tarafından da desteklendi. Toplam 331 milletvekili, hükümeti devirmek için oy kullandı, 288 oyluk bir çoğunluk gerekiyordu.

Hükümetin devrilmesi, cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u cumhurbaşkanı olarak geçirdiği iki dönemin en kötü siyasi kriziyle karşı karşıya bıraktı. Macron’un kimi başbakan olarak atayabileceği konusunda belirsizlik var.

Michel Barnier, Beşinci Cumhuriyet’in en kısa süre görev yapan başbakanı oldu. 73 yaşındaki Barnier görevde sadece 91 gün kalırken, merkezci ve sağcı bakanlardan oluşan hükümeti sadece 74 gün görev yapabildi.

Barnier hükümeti – 60 yılı aşkın bir süredir gensoru önergesiyle düşürülen ilk hükümet – pazartesi günü anayasanın 49.3 maddesini kullanarak parlamento oylamasını atlayıp sosyal güvenlik bütçesini geçirmesinin ardından iki ayrı güvensizlik oylamasının hedefi oldu.

Hükümet tarafından ortaya konan genel bütçe, ülkenin her ikisi de AB sınırlarını büyük ölçüde aşan kamu açığını (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 112’si) ve bütçe açığını (GSYH’nin yüzde 6’sı) kontrol altına almak amacıyla 2025 yılında 60 milyar euroluk (2,1 trilyon Türk Lirası) harcama kesintisi planlıyor.

Barnier, Emmanuel Macron’a sadık merkezci partiler ve kendisinin de mensubu olduğu sağcı Cumhuriyetçiler (LR) partisinden oluşan kırılgan bir azınlık hükümetini yönetti. Ancak ittifakları gayriresmi ve mutlak çoğunluktan 77 sandalye eksikti. 124 sandalye ile Ulusal Meclis’in en büyük partisi olan RN, “hükümet belirleyici” rolünü üstlendi.

Alt meclisteki RN grubunun başında bulunan Marine Le Pen’e, elektrik vergilerinin artırılması ve ilaç geri ödemelerinin düşürülmesi konusunda son anda verilen tavizler, Barnier’nin emeklilik maaşlarının endeksten çıkarılması konusunda taviz vermemesi nedeniyle destek bulamadı.

Dört dönem bakanlık ve iki dönem AB Komisyonu üyeliği yapmış olan politikacı, salı akşamı televizyonda yaptığı açıklamada, ülkenin “sosyal, ekonomik, bütçe ve finansal açıdan çok zor bir durumda” olduğunu ve gensoru önergesi kabul edilirse “her şeyin daha zor ve daha ciddi olacağı” uyarısında bulunmuştu.

Diğer partileri de “sorumluluklarını ciddiye almaya” çağıran Başbakan, hükümetini düşürmek için oy kullanan ve dolayısıyla önerdiği bütçeyi reddedenlerin, gelir vergisinde 18 milyon haneyi etkileyecek bir artıştan ve Ocak 2026’da yürürlüğe girecek olan çiftçilerin emekli maaşlarının dondurulmasından kendilerini sorumlu tutmaları gerekeceğini söyledi.

Hem aşırı sağ hem de sol, Fransa’nın bir kez daha içine düştüğü siyasi kargaşanın sorumluluğunu kategorik olarak reddediyor.

RN’nin 29 yaşındaki lideri Jordan Bardella, çarşamba günü kamu yayıncısı France 3’e verdiği demeçte, Macron’un bu yaz yapılan erken seçimlerde kendisini çoğunluktan ve dolayısıyla başbakanlıktan “mahrum bırakan” sözde “cumhuriyetçi cephe” mühendisliğinin suçlusu olduğunu söyledi.

“Belirsizliğin bu bütçeden kaynaklanacağını düşünüyorum ve yurttaşlarımın satın alma gücünü koruyabilmek istiyorum. Dolayısıyla yeni bir hükümet atanırsa, masaya oturacağız ve bütçe tartışmasına çok hızlı bir şekilde devam edeceğiz” diye ekledi.

Sosyalist (PS) lider Olivier Faure de suçu soldan bir başbakan atamayı reddetmekle itham ettiği cumhurbaşkanına yükledi. PS’nin de üyesi olduğu NFP, temmuz ayında beklenmedik bir şekilde en fazla sandalyeyi kazanmış ancak çoğunluğu elde edememişti.

Ancak Macron’un kampı, bir diğer üye olan aşırı sol Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) partisini RN kadar radikal buldukları için ittifakla çalışmayı reddetti.

Faure çarşamba günü Le Monde’a verdiği bir röportajda “NFP’nin önceliklerini uygulayacak, ancak sürekli uzlaşma kaygısı taşıyan solcu bir başbakanın atanmasını öneriyoruz” dedi ve ekledi: “NFP mutlak çoğunluğa sahip değil, bu nedenle bunun üzerinde çalışmamız gerekecek.”

Bu arada LFI, Macron’a istifa çağrısında bulunmuş, Cumhurbaşkanı ise bu çağrıyı “siyasi kurgu” diyerek reddetmişti.

Anayasa uyarınca Macron önümüzdeki temmuz ayına kadar yeni yasama seçimleri çağrısında bulunamaz. Dolayısıyla herhangi bir yeni hükümetin birden fazla partiyi içermesi gerekecek.

Salı akşamı Barnier, ilk hükümetin düşmesi halinde yeni bir hükümet kurmaya çalışıp çalışmayacağı sorusuna şu yanıtı vermişti: “Yarın düşersem, yarından sonraki gün hiçbir şey olmamış gibi buraya geri dönmemin ne anlamı var?”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

36 Bin Yıllık Chauvet Mağara Resimleri Hakkında Dokuz Gerçek

Fransa’daki Chauvet Mağarası’nın duvarlarını süsleyen resimler, 1994 yılında tesadüfen keşfedildi. Bu resimler, insanlık tarihinin en eski ve en güzel figüratif sanat eserleri arasında yer alıyor.

Haber Merkezi / Chauvet Mağarası’nda yaklaşık 36 bin yıl önce yaşayanlar, mağaranın odalarında dörtnala koşan, sürünen ve neşeyle oynayan hayvanlar çizdiler.

Resimleri üç yerel kaşif tarafından keşfedildi: Chauvet Mağarası, 18 Aralık 1994 yılında Fransız mağaracılar Jean-Marie Chauvet, Éliette Brunel Deschamps ve Christian Hillaire tarafından keşfedildi.

Mağara, yer altı nehirleri tarafından oluşturulmuştur: Bölgedeki yeraltı nehirleri, Ardèche’deki yüzlerce başka geçit ve mağarayla birlikte Chauvet Mağarası’nı da oluşturmuştur. Chauvet Mağarası yaklaşık 400 metre uzunluğundadır.

Chauvet Mağarası ressamları Aurignacian’dı: Avrupa’daki ilk modern insanlar olan Aurignacianlar, 46 bin ile 26 bin yıl önce Üst Paleolitik veya Eski Taş Çağı’nda yaşamışlardır (Aurignacian kelimesi bu zaman dilimini de ifade eder).

Aurignacian kültürü, ilk figüratif çizimler ve oymalar, oymacılıkta kullanılan burin adı verilen taştan yapılmış bir aletin icadı, kemik ve boynuzdan yapılmış aletler, mücevherler ve bilinen en eski müzik aletleriyle karakterize edilir.

Chauvet Mağarası resimlerine ek olarak, Avrupa’nın farklı bölgelerinde de Aurignacian hayvan ve insan figürinleri bulunmuştur. Arkeologlar, Güneybatı Almanya’daki Hohle Fels mağarasında 40 bin ile 35 bin yıl öncesine ait bilinen en eski Venüs heykelciğini ve aynı döneme ait bilinen en eski kemik flütlerden bazılarını keşfetmişlerdir.

Bilinen en eski figüratif resim, yaklaşık 51 bin yıl önce, Güneydoğu Asya’da, Sulawesi adasındaki bir mağarada yer almaktadır.

İnsanlar, Chauvet Mağarası’nı iki ayrı dönemde kullandılar: Paleontolog Michel – Alain Garcia’nın En Erken Zamanların Sanatı kitabına göre, Chauvet Mağarası’ndaki materyallerin radyokarbon tarihlemesi, insanların bu mağarayı iki farklı zaman diliminde kullandığını göstermektedir.

İlkinde, yaklaşık 36 bin 500 yıl önce Aurignacian döneminde, Chauvet Mağarası’ndaki resimlerin çoğu bu dönemde çizilmiştir. Aurignacian halkı, bilinmeyen bir nedenle mağarayı yaklaşık beş veya altı bin yıl boyunca kullanmamıştır.

Mağara, yaklaşık 31 bin ile 30 bin yıl önce Gravettian döneminde, insanlar tarafından yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde, insanlar ayak izleri, ateşten kaynaklanan yanık izleri ve kömür bırakmışlardır ancak resim veya herhangi bir eser bırakmamışlardır.

Resimlerde 14 hayvan türü yer alıyor: Chauvet Mağarası resimlerinde en sık görülen hayvanlar mağara aslanı, mamut, yünlü gergedan ve mağara ayısıdır. Bu dört hayvan resimlerdeki hayvanların yüzde 65’ini oluşturmaktadır.

Diğer hayvanlar ise bizon, at, ren geyiği, kızıl geyik, dağ keçisi, yaban sığırı (evcilleştirilmiş sığırların soyu tükenmiş vahşi atası), soyu tükenmiş megaloceros geyiği (İrlanda geyiği veya dev geyik olarak da bilinir), misk öküzü, panter ve baykuştur.

Hayvan olmayan temalar da çizilmiş: Chauvet Mağarası’nın orta bölümünde yer alan odalarda, birkaç duvar ve sarkık kaya, insan avuç içi ve insan eline benzeyen şablonlarla süslenmiştir.

Mağaranın en uzak bölgelerinde, bir kadının kasık bölgesinin beş üçgen tasviri duvarlara çizilmiştir ve bir kadının alt vücudunun Paleolitik Venüs figürinlerine benzer şekilde profilden görünüşü sarkıt benzeri bir kayaya çizilmiştir.

Bir çocuğa ait ayak izleri bulundu: Mağaranın tabanında bir çocuğa ait olduğu düşünülen tek bir ayak izi keşfedildi. Araştırmacılar, ayak izinin 31 bin 430 yıl ile 25 bin 440 yıl öncesine tarihlendiğini buldular.

Resimlerin neden yapıldığı veya ne anlama geldiği bilinmiyor: Chauvet Mağarası resimlerinin ardındaki gizem hala devam ediyor, ancak resimlerin bazı özellikleri ipuçları sunuyor.

Örneğin, resimlerde tasvir edilen birincil türlerin (mağara ayısı, aslan, mamut ve gergedan) Aurignacianların yiyecek için avladığı türler olmadığı belirtiliyor.

Chauvet Mağarası resimlerinin kopyasını ziyaret edebilirsiniz: Chauvet Mağarası keşfedildikten hemen sonra, bilim insanları resimleri korumak için harekete geçti ve mağaranın halka kapatılmasını sağladı; şimdi, kısa zaman aralıklarında yalnızca bilim insanlarının içeri girmesine izin veriliyor.

Ancak bu, mağara resimlerinin bir simülasyonunu yakından göremeyeceğiniz anlamına gelmiyor. 2015 yılında, Chauvet Mağarası resimlerinin bir kopyası olan Caverne du Pont d’Arc, mağaranın yakınında açıldı.

Paylaşın

Paris’e Mi Seyahat Ediyorsunuz? Mutlaka Ziyaret Etmeniz Gereken 5 Yer

Simgesel yapılardan büyüleyici Arnavut kaldırımlı sokaklara kadar, “Işık Şehri” olarak bilinen Paris’in dünyanın en romantik şehirlerinden biri olarak kabul edilmesinin bir nedeni var.

Haber Merkezi / İşte Paris’te mutlaka ziyaret edilmesi gereken beş yer:

Eyfel Kulesi: Paris’e yapılan hiçbir gezi Eyfel Kulesi’ni ziyaret etmeden tamamlanmış sayılmaz. Bu simgesel yapı, gözlem güvertelerinden şehrin nefes kesici manzaralarını sunar. Merdivenleri tırmanmayı veya asansörü kullanmayı tercih etseniz de, panoramik manzaralar bu çabaya değer. Kulenin aydınlatıldığı ve büyülü bir deneyim sunduğu gece ziyaret etmeyi unutmayın.

Louvre Müzesi: Mona Lisa da dahil olmak üzere binlerce sanat eserine ev sahipliği yapan Louvre Müzesi, sanatseverler için mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. Antik medeniyetlerden 19. yüzyıla kadar uzanan geniş şaheser koleksiyonu keşfedin.

Notre Dame Katedrali: 2019’daki yangından sonra restorasyondan geçmesine rağmen Notre Dame Katedrali, Paris’in zengin tarihinin ve mimari ihtişamının bir sembolü olmaya devam ediyor.

Montmartre: Sanatsal mirasıyla bilinen ve tarihi bir bölge olan Montmartre, hareketli şehir merkezinden büyüleyici bir kaçış sunuyor. Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşın, güzel Sacre – Cœur Bazilikası’nı ziyaret edin ve yerel sanatçıların eserlerini sergilediği Place du Tertre’nin canlı atmosferinin tadını çıkarın.

Şanzelize Caddesi ve Zafer Takı (Champs – Elysees ve Arc dae Triomphe): Dünyanın en ünlü caddelerinden biri olan ve mağazalar, kafeler ve tiyatrolarla çevrili Şanzelize Caddesi’nde yürüyüşe çıkın. Batı ucunda, Fransa için savaşan ve ölenleri onurlandıran bir anıt olan muhteşem Zafer Takı’nı bulacaksınız.
Paylaşın

EURO 2024: Fransa’yı Deviren İspanya Finalde

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2024) Yarı Final maçında İspanya ile Fransa, Münih Futbol Arena’da karşı karşıya geldi. Sahadan 2-1 galip ayrılan İspanya, finale yükseldi.

Haber Merkezi / Hakem Slavko Vincic’in yönettiği karşılaşmada İspanya’nın gollerini 21. dakikada Lamine Yamal ve 25. . dakikada Dani Olmo, Fransa’nın tek golünü ise 9. dakikada Kolo Muani kaydetti.

Yamal, attığı golle Pepe’nin (17 yaş 239 gün) rekorunu kırarak büyük turnuvalar tarihinde gol atan genç oyuncu oldu. (16 yaş 362 gün)

Genç yıldız ayrıca, 19 yaşında gol atarak rekoru elinde bulunduran Arda Güler’i de geçerek Avrupa Şampiyonası tarihinde de gol atan en genç isim olmayı başardı.

Avrupa Şampiyonası tarihinde 5. kez finale çıkan İspanya, Hollanda – İngiltere eşleşmesini geçecek ekiple şampiyonluk maçına çıkacak. Final maçı 14 Temmuz günü Berlin’de oynanacak.

Tarihinde 3 Avrupa şampiyonluğu bulunan İspanya, bir kez de ikinci oldu.

İspanya ile Fransa, bu güne kadar 37. kez karşı karşıya geldiler. Karşılaşmaların 16’sını İspanya, 13’ünü ise Fransa kazandı. Yedi mücadele ise beraberlikle sonuçlandı. İspanya’nın attığı 66 gole, Fransa 40 golle karşılık verdi.

Mücadelede ilk golü Fransızlar buldu. 9. dakikada ceza sahası sol çaprazında topla buluşan Kylian Mbappe’nin arka direğe ortasında Kolo Muani kafayla topu filelere gönderdi. İspanya’da Lamine Yamal, 21. dakikada ceza yayı önünden yaptığı plase vuruşla direğe de çarpan top filelere gitti ve takımı adına eşitliği sağladı.

İspanyollar 4 dakika sonra ise öne geçti. Jesus Navas’ın ortasında savunmadan seken topu kontrol eden Dani Olmo, rakibinden şık sıyrılarak yaptığı şutta çizgide Kounde’nin müdahalesi yeterli olmadı ve meşin yuvarlak ağlarla buluştu: 2-1.

Paylaşın