HDP Sözcüsü Günay: Demokrasi İttifakıyla Seçime Gireceğiz

Partisinin genel merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Günay, “Hiçbir partiyle bakanlık pazarlığı yapmadık, yapmayız. Seçimlerde alacağımız oylarla halkımız bizi görmek istediği yerde görecektir. Yönetim ehliyetimizi bize birileri değil, halk verecek zaten” dedi.

Haber Merkezi / Günay, açıklamasının devamında, “Ne Cumhur İttifakının ne Millet İttifakının içindeyiz ne de bu ittifakları destekleriz. Bizim böyle bir derdimiz olmadı, olamaz. Emek ve Özgürlük İttifakı dahil en geniş Demokrasi İttifakıyla seçimlere gireceğiz” ifadelerini kullandı.

HDP Sözcüsü Günay, açıklamasını, “Hiç merak etmeyin bizim ne aday ne de tercih yapma sorunumuz var. Türkiye’nin en geniş kesimlerine hitap edecek isimler üzerinde şimdiden tartışmaya başladık. Bizim tasvip etmeyeceğimiz bir adaya asla destek vermeyeceğimizi tekrar belirtmek isteriz” ifadeleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık baısn toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:

“Seçim hesaplarından başka bir şeyin derdine düşmeyen Millet İttifakı ise makyajcı ve restorasyoncu bir siyasetle günü kurtarmanın derdine düşmüş durumda. Adaylık tartışmalarına sıkışmış durumdalar ve sanki tek önemli olan sandık günüymüş gibi seçim sonrasına dair hiçbir plan ve proje geliştirmiyorlar. “Kime hangi bakanlık verilecek, kim masada olsun, kim olmasın, aday kim olsun” gibi kısır tartışmaları sürdüren, seçim sonrasına dair hiçbir şey söylemeyen bir siyasi hattın, ittifakın içinde zaten biz olmayız, olamayız.

Hiçbir partiyle bakanlık pazarlığı yapmadık, yapmayız. Seçimlerde alacağımız oylarla halkımız bizi görmek istediği yerde görecektir. Yönetim ehliyetimizi bize birileri değil, halk verecek zaten.

Ne Cumhur İttifakının ne Millet İttifakının içindeyiz ne de bu ittifakları destekleriz. Bizim böyle bir derdimiz olmadı, olamaz.

Emek ve Özgürlük İttifakı dahil en geniş Demokrasi İttifakıyla seçimlere gireceğiz. Hiç merak etmeyin bizim ne aday ne de tercih yapma sorunumuz var. Türkiye’nin en geniş kesimlerine hitap edecek isimler üzerinde şimdiden tartışmaya başladık. Bizim tasvip etmeyeceğimiz bir adaya asla destek vermeyeceğimizi tekrar belirtmek isteriz.

Meral Akşener veya onun sözcülerinin işi HDP’ye konum belirlemek değil. Bir kere halk; seni Mehmet Ağar ve Tansu Çiller ile çevirdiğin karanlık işlerden tanıyor. Hiç merak etme, senin bu ülkeye vaat ettiğin tek şey 90’ların karanlığıdır. Hiçbir HDP’li zaten senin olduğun masaya gelmez, hatta oturduğun kıraathanede çay içmez.

Diyarbakır Milletvekilimiz Semra Güzel’in manipülasyonlarla ve ucuz bir şovla gözaltına alınış şekli, 7 Haziran 2015’ten itibaren AKP-MHP bloğu tarafından yürürlüğe konulan algı operasyonlarından biridir. İktidar ve tüm aktörlerin dahil olduğu ve Türkiye halklarına, Kürt halkına umut olmuş Çözüm Sürecinde bir milletvekilimizin yakın arkadaşı ile görüşmüş olmasını kriminalize etmeye çalışanlara asla hesap vermeyeceğiz. Aksine hesap soracağız.

Şırnak’taki ağaç kıyımı, devletin Kürtlere karşı son yüzyılda yürüttüğü şiddet retoriğinin ekolojik boyutlarını göstermesi açısından son derece öğreticidir. 1990’larda başlayan köy boşaltmaları sonrası sistematik hale getirilen doğa talanı, güvenlik adı altında bizatihi devlet ve kolluk güçleri tarafından yapılıyor. 2019’da Cudi’de başlayan ve 2022’ye gelindiğinde en üst boyuta varan ağaç kesimi, koca bir bölgeyi, koca bir ekosistemi göz göre göre yok ederek sürdürülüyor.

Sadece son 7 ayda Şırnak ormanlarının yüzde 8’i yok edildi. Sadece Besta bölgesinde, korucular 2 yılda 500 bin tona yakın ağaç kesti. Günlük 60 TIR odun kesiliyor. Asker gözetimde bir sektör oluşturulmuş ve büyük rantlar elde ediliyor. Temmuz 2022 tarihinde 14 yeni bölgede de ağaç kesimine başlandı. Bunun anlamı günlük yüzlerce ton endemik bitkinin ve tarihin yok edilmesidir.

Yolsuzluk ve gasp ile tanımlanan AKP-MHP iktidar bloku ömrünü bir nefesliğine uzatmak için her türlü kuralsızlığı mübah görecek şekilde kamu kurumlarını birer parti teşkilatı şeklinde çalışır vaziyete getirmektedirler. Son olarak Ağustos ayı enflasyonu aylık yüzde 1,46 olarak hesaplandı TÜİK tarafından.

Yıllık enflasyon ise yüzde 80 olarak hesaplandı. Bağımsız araştırmacılar (ENAG) grubu tarafından hesaplanan enflasyon yüzde 181’dir. Bu rakam bile gerçek enflasyonun altında bir rakamdır. Türkiye halkları büyük bir ekonomik komplonun doğrudan mağdurları olarak yaşamaya devam etmektedirler.

Enflasyon verileri düşük gösterilerek kamu emekçilerinin maaşlarına yapılacak zam hakları gasp ediliyor. Üç kuruş maaşla geçinmeye çalışan emeklilerin maaşlarına yapılacak zam hakları gasp ediliyor. Asgari ücretli soyuluyor, gençler, kadınlar, çiftçiler bu dönüştürücü ve kirli mekanizma tarafından soyuluyor.”

Paylaşın

HDP’li Günay: Çözüm Başka Başkentlerde Değil, Bu Topraklarda

HDP Sözcüsü Günay, “Kürt sorunun çözümünü, Tahran’da, Bağdat’ta, Moskova’da, Washington’da, başka başkentlerde bulamazsınız, çözüm bu topraklardadır, bu toprakların halklarının eşit ve özgür yaşam koşullarının yaratılmasındadır” dedi.

Suruç katliamının 7. Yıldönümüyle ilgili de konuşan Günay, “10 Ekim katliamı gibi Suruç Katliamında da Türkiyeli devrimcilerin hedef alınması, dayanışmayı kırmaya yönelikti. Bu insanlık dışı saldırı aynı zamanda yeni bir çatışma ve savaş dönemine atılan ilk adım oldu ve o günden bugüne Türkiye halkları büyük insanlık suçlarıyla karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partinin genel merkezinde haftalık basın toplantısını düzenledi.

Ebru Günay’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlardaki NATO, ABD ve Rusya’yla yaptığı tüm görüşmeler Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yapılacak saldırı izni yani Kürt kazanımlarını boğma amaçlıdır.

Kürt sorunun çözümünü, Tahran’da, Bağdat’ta, Moskova’da, Washington’da, başka başkentlerde bulamazsınız, çözüm bu topraklardadır, bu toprakların halklarının eşit ve özgür yaşam koşullarının yaratılmasındadır.

Bu zirvelerden çıkan sonuçların hiçbiri Türkiye halklarının yararına değildir, şimdiye kadar bu zirvelerden çıkan sonuçlar acı ve gözyaşından başka bu halka ve topluma bir şey vermedi, bundan sonra da vermeyecektir.

Bu zihniyet, Rojava devrimini boğmak için saldırı planlarından başka bir çıkar yol düşünemiyor, ülke ülke, başkent başkent yardım dileniyor.

“IŞİD güçlenirken seyirci kalınıyor”

Neden bu kadar düşmanlık besliyorsunuz halklara karşı, sizin düşmanlık beslediğiniz Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında barış hakim, ortak yaşam hakim. Bu topraklarda IŞİD karanlığı yenilgiye uğratıldı, kadınları köleleştiren zihniyet bozguna uğradı. Bu yüzden mi bu kadar öfkelisiniz?

IŞİD çeteleri Türkiye’nin içerisinde sayılabilecek sınırlarda tekrar güçlenmeye çalışırken, IŞİD liderleri güvenli bölge olarak buraları seçip, buralarda saklanırken iktidar sessiz ve seyirci kalıyor. Çünkü iktidarın tüm ajandası Kürtlere yönelik savaş ve operasyonlara göre hazırlanıyor.

Fakat biz bir kez daha buradan uyarmak istiyoruz: Kürt halkına karşı yürütülen düşmanlık ve savaşın kazananı halklar değil, saraylar, çeteler ve savaşla ömrünü uzatmaya çalışan despot iktidarlar olacaktır.

Kürt kazanımlarına, Kürt topraklarına saldırmak Kürt halkına, Ortadoğu ve Türkiye halklarına acı, yoksulluk, derin ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık dışında hiçbir şey getirmedi, getirmeyecek. Bu bin kez denendi ve bin kez tecrübe edildi.

“Operasyon hazırlığı Suriye’yi kapsıyor”

“İktidarın hazırlığını yaptığı operasyon girişimi sadece Kuzey ve Doğu Suriye topraklarıyla sınırlı değil bir bütün olarak Suriye’yi de kapsayacak bir boyut taşıyor. Hem Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin hem de Suriye hükümeti yetkililerinin açıklamaları bu yönde.

Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını işgal etme, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırma politikası bugün bir kez daha, Suriye ve tüm Ortadoğu’da yıllardır sağlanmaya çalışılan istikrarı bozup, IŞİD ve türevi çetelerin tekrar güçlenmesine, yeni felaketlere, binlerce ölüme, milyonlarca göçe, mülteciye ve elbette ki büyük ekonomik kayıplara sebep olmaya gebedir.”

Paylaşın

HDP’den 3. Yol Açıklaması: Barış Ve Demokrasi İçin Tek Çözüm Yoludur

HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, 3. Yol bu toprakların barış ve huzuru için gerçekçi tek yoldur. Emekten, kadından, doğadan, çoğulculuktan, inançlardan ve tüm kimliklerden yana demokratik bir değişimi ve dönüşümü, demokratik bir cumhuriyeti yaratmak gayesindedir” dedi.

Haber Merkezi / HDP’li Günay, açıklamasının devamında, “Bu amaçla tüm toplumsal ve siyasal muhalif kesimler; emek, barış ve demokrasi güçleri, aydınlar, sanatçılar, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlarla beraber yürüyor, üretiyor ve direniyoruz. İşte HDP’nin varlık gerekçesi budur!” ifadelerini kullandı.

HDP’nin “Çözüm Biziz, Sözümüz Var” sloganıyla 3 Temmuz’da gerçekleştireceği 5’inci Olağan Büyük Kongresi için hazırlıklar tamamlandı. HDP Sözcüsü Ebru Günay, kongrede HDP Eş Genel Başkanları seçimine ilişkin, “Mutabakat komisyonumuz ve parti kurullarımızdaki genel eğilim eş genel başkanlarımızın devamı yönünde. Sürpriz beklemiyoruz, HDP’de mutabakat önemli” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde yaptığı basın toplantısında kongre sürecine dair değerlendirmelerde bulundu. Günay özetle şunları söyledi:

“Türkiye’nin sorunlarının bu kadar ağırlaştığı, partimize yönelik saldırıların kesintisiz devam ettiği ve iktidarın partimizi ve demokratik siyaseti tasfiye ederek iktidarını ve ömrünü uzatmaya çalıştığı bir dönemde gerçekleştireceğimiz 5’inci Olağan Büyük Kongremiz Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm yollarını gösterecek.

Bir taraftan sürekli milliyetçi-şoven hamaset üzerinden savaşı/yıkımı dayatan, halkın bütçesini mermilere harcayan, kendi varlığını ülkenin bekası diye pazarlayan, çürümüş-yozlaşmış-mafyalaşmış, tehdit ve şantajlarla ayakta durmaya ant içmiş bir iktidar gerçeği var, diğer taraftan da bununla etkili bir mücadele etmede iktidarın çizdiği sınırların dışına çıkamayan, kendi gündemini yaratma cesaretini gösteremeyen bir muhalefet var. Özünde iki taraf da bir çözüm gösteremiyor.

Haliyle iki çözümsüz taraf dışında, üçüncü bir seçeneğin var olduğunu biliyor ve tüm siyasal hattımızı, mücadele mirasımızı ortaya koyup, çözüm biziz diyoruz. 3. Yol bu toprakların barış ve huzuru için gerçekçi tek yoldur. Emekten, kadından, doğadan, çoğulculuktan, inançlardan ve tüm kimliklerden yana demokratik bir değişimi ve dönüşümü, demokratik bir cumhuriyeti yaratmak gayesindedir. Bu amaçla tüm toplumsal ve siyasal muhalif kesimler; emek, barış ve demokrasi güçleri, aydınlar, sanatçılar, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlarla beraber yürüyor, üretiyor ve direniyoruz. İşte HDP’nin varlık gerekçesi budur!

“Kararlılıkla mücadele ediyoruz”

Biz bu farkındalık ve kararlılıkla mücadele ediyoruz, Türkiye halklarının demokratik geleceğini inşa etme yolunda mücadelemizi yükseltiyoruz. Sokaklarda, işyerlerinde, meydanlarda, Meclis’te, zindanlarda ve iktidarın baskısını hissettirdiği bütün alanlarda kararlılıkla mücadele ediyoruz. Cumhuriyetin 2. yüzyılına girerken tüm toplumsal kesimler için tarihi dönemeçte olduğumuzun herkes farkında. HDP, bu kritik sürecin, bu kader anının çözüm gücüdür. HDP’nin tavrı, tutumu tüm bu siyasal ve sosyal gelişmeleri belirleyecek yegâne hakikattir.

3 Temmuz’da ki 5. Olağan Büyük Kongremiz için Hakkâri’den Edirne’ye, Ağrı’dan İzmir’e İstanbul’dan Amed’e dört bir taraftan yollarda olacağız. Akın akın Ankara’ya, kongre salonumuza yürüyeceğiz. Gençler enerjileriyle, kadınlar zılgıtlarıyla, emekçiler alın teriyle, çocuklar gülüşleriyle, kısaca rengarenk giysiler ve sözlerimizle kongre alanında olacağız. “Çözüm Biziz, Sözümüz Var” diyerek hazırlandığımız kongre sürecinde, HDP olarak 10.yılımızda daha güçlü olduğumuzu bize diz çöktürmeye çalışanlara bir kez daha göstereceğiz. HDP bu ülkenin demokratik mücadelesinin köşe taşıdır, temel direğidir, teslim alınamaz, diz çöktürülemez. 3 Temmuz da kara bulutları dağıtacağız, yeniden umudu büyüteceğiz, 8 Mart ruhunu, Newroz coşkusunu ve 1 Mayıs inadını şimdi 5. Olağan Büyük Kongremizde buluşturma zamanı diyoruz.

“HDP ve onun fikriyatında kararlıyız!”

5.Kongremiz şunu gösterecek; tek adama karşı halklar, havuz medyasına karşı özgür basın, faşizme karşı demokrasi, korkuya karşı cesaret bizimdir. Kutuplaşmaya karşı ortak yaşam, yandaşa karşı yurttaş ve tecride karşı özgürlük bizimdir. Bu kongrede neyin kararı alınacak diye merak edenlere, şimdiden söylemek isterim ki: Kentimizi ve kendimizi yönetmede, anlamlı bir yaşam isteğinde, onurlu bir barışta, ülkenin her sorununa dair çözümde, adalet ve eşitlikte, kısaca HDP ve onun fikriyatında kararlıyız! Bu kararlılığı ilmek ilmek örmenin kararlılığını göstereceğiz.

Kongremizde en büyük muhalefet partisi olarak söz kuracağız! Bu ülkenin sorunlarını gerçek anlamda çözecek tek parti olarak söz kuracağız! HDP bugün umut dolu yarınlar için, çocukların geleceği için direniyor ve her türlü baskı ve zora karşı yılmadan mücadele diyor. Bu inanç ve kararlılıkla, demokratik ve barış dolu bir gelecek inancıyla sokaklarda meydanlardayız. Tüm halklarımızı, demokrasi ve özgürlüğe inanan herkesi kongremize bir kez daha davet ediyorum, çünkü Çözüm Biziz, Sözümüz Var.”

Paylaşın

HDP’li Günay: AKP Halkın Üzerine Zam Olarak Yağıyor

Partisinin genel merkezinde yaptığı haftalık basın toplantısında ekonomik krize değinen HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Her gün, her saat her şeye zam yapılıyor. Dün elektriğe yüzde 25, doğalgaza yüzde 30 zam yapıldı. Gece yarısı akaryakıta yine zam yapıldı. AKP iktidarı vatandaşın cebini yakıyor, yüreğini yakıyor, geleceğini ateşe veriyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor.” dedi.

Haber Merkezi / HDP’li Günay, konuşmasını “Türkiye’yi batırdılar. Türkiye’nin hazinesi ve maliyesinin tek bir işlevi kaldı. O da halka emeklerinin karşılığı olarak verdikleri maaşı zamla, vergiyle, cezayla geri alma işlevi” ifadeleriyle devam ettirdi.

Ebru Günay, konuşmasının devamında, “Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’ndayız ve maalesef bugün dünyada 1 milyara yakın insan açlıkla mücadele ediyor. Türkiye’de de açlık ve yoksulluk hiç olmadığı kadar AKP ile arttı… Tüketici Hakları Derneği’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 25.5 milyon kişi açlık sınırının, 51 milyon yurttaş da yoksulluk sınırının altında yaşıyor” ifadelerini kullandı.

Günay, “Açlık ve yoksulluk üreten iktidarın yanlış ekonomi politikaları, en çok da tarım alanında hissediliyor. Dışa bağımlı hale getirilen tarımda, çiftçilere verilmeyen desteklerin yanı sıra, verimli topraklar betonlaştırıldı. Elbette Türkiye halkları iktidarın ülkeyi içine soktuğu durumun farkında ve buna gerekli cevabı sandıkta mutlaka verecektir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay,  partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“AKP iktidarı, Türkiye halklarına tek adam rejimini dayattığı günden bu yana aralıksız savaş politikasını da dayatmaktadır. İktidar, içeride yaşanan yolsuzluk, hukuksuzluk, ekonomik kriz, hayat pahalılığının hesabını vermek yerine Türkiye halklarının geleceğini yıkmakla meşgul. Erdoğan’ın Irak Kürdistan Bölgesi ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik askeri operasyonları ve ilhak planları sadece Türkiye halklarının değil, Suriye ve Irak halklarının da geleceğini tehdit etmektedir.

“İktidar Suriye’de çözüm ihtimalini baltalıyor”

Başta Erdoğan olmak üzere AKP’li yetkililerin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon açıklamaları iktidarın Suriye ve Türkiye halklarının belki de yüz yıllık geleceğini ipotek altına almakta ısrar ettiklerinin göstergesidir. Suriye’de bütün dünya kalıcı istikrar ve barışı, çatışma çözümünü, kitlesel zorunlu göçün durmasını beklerken AKP iktidarının bu olası operasyonu daha fazla göçü beraberinde getireceği gibi Suriye’de kalıcı çözümün önünü yıllarca baltalayacak potansiyeller taşımaktadır.

Halihazırda Ukrayna’da büyük bir savaşın devam etmesi, Irak’ta hem iç hem de dış müdahalelerle hükümetin kurulmasının engellenmesi Orta Doğu ve dünya için büyük risk teşkil ederken Suriye’ye yönelik böylesi bir askeri operasyon başta Suriye ve Türkiye halklarını doğrudan etkileyecektir. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon AKP iktidarının iddia ettiği gibi sığınmacıların geri dönüşünü sağlaması için değildir. Esas amaçları Kürtlerin diğer halklar ile gerçekleştirdiği birliği ve kazanımlarını ortadan kaldırmak içindir. Böylesi bir saldırı, çatışma koşullarını hem iç hem de dış göçü kaçınılmaz bir şekilde tetikleyecektir. Bu sebeple, Suriye’de yaşanan dış göçün sebebi rejim, İŞİD ve El Nusra olduğu kadar AKP hükümeti olmaya devam edecektir.

“Kobanî Kumpas Davasında mahkeme heyeti iyice çığırından çıktı”

Tamamen bir intikam ve iftira davasına dönüşen Kobanî Kumpas Davası bildiğiniz üzere bir yıldır devam ediyor. Bu dava çöktü, bu kumpas çürüdü ama iktidar ve onun temsilcileri gibi hareket eden mahkeme heyeti işi iyice çığırından çıkardı. Kumpas içinde kumpas kuruyorlar ve bunu da o kadar açık, aleni, utanmadan sıkılmadan yapıyorlar ki insan hayret ediyor. Şimdi de yargılanan arkadaşlarımızın savunmalarını bir günle sınırlama kararı aldılar. Rehin her bir arkadaşımız hakkında temelsiz binlerce iftira ve suçlamada bulunanlar adeta arkadaşlarımıza savunma yapmayın dayatmasında bulunuyorlar. Savunma hakkının gasp edilmesini tüm kamuoyunun önünde alenen yapıyorlar.

Tuzak ve hilelerle aldıkları tanık beyanlarını mahkemede doğrulatamayınca tanıklar açıkça tehdit ediliyor. Yetmiyor, avukatların mikrofonları kapatılıyor, savunma yapanlara müdahale ediliyor. Heyetin derdi adil bir yargılama yapmak değil, iktidarın talimatlarını yerine getirmek. Bunun içinde her türlü hukuksuzluğu mübah görüyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar duruşma salonlarında esas yargılamayı arkadaşlarımız yapıyor. Arkadaşlarımız bu kumpas davasının İŞİD’in yapamadığını yapma ve İŞİD’i koruma davası olduğunu her gün yeniden belgeliyorlar.

“Van herhangi bir kent değil, iradesi gasp edilmiş bir Kürt ili”

Geçtiğimiz hafta ana muhalefet partisi Van’da 3 gün süren bir toplantı düzenledi. Toplantı sanki dünyanın herhangi normal bir kentinde yapılmış bir havada gerçekleştirildi. Van, 20 Temmuz OHAL ilanından bu yana en uzun eylem ve etkinlik yasağının yaşandığı, kayyımlarla iradesinin gasp edilerek, seçilmiş Belediye Eşbaşkanı Bekir Kaya’nın tutuklandığı, yine seçilmiş Belediye Eşbaşkanı Bedia Özgökçe’nin sürgünde yaşamak zorunda bırakıldığı bir kent. Yaşayanların dilinin kültürünün yok sayıldığı, yolsuzlukla halkın mallarının talan edildiği bir Kürt ili.

Üç gün süren toplantıda Kürt meselesine, Kürt meselesinin çözümüne, Kürt halkının iradesinin gasp edilmesine dair somut bir öneri, bir çözüm projesi ortaya koyulmadığı gibi, ana muhalefet partisi Kürt halkına yönelik saldırıları dillendirerek kendilerine oy verilmediği takdirde bu saldırıdan kurtulamayacaklarını söyledi. “Bütün bu baskılardan kurtulmak istiyorsanız bize katılın” çağrısı maalesef muhalefetin de Kürt sorunundan ve bölge dinamiklerinden hiçbir şey anlamadığını gösteriyor. Daha önemlisi iktidarla benzerliklerini de gözler önüne serdi.

Bu söylem Erdoğan’ın “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” söyleminin bir başka hali. Şunu hatırlatmak isterim ki, bugün yaşanan pek çok hukuksuzlukta, Kürt halkının yaşadığı mağduriyette, “bize katılın” diyenlerin payı küçümsenmeyecek kadar fazladır ve Kürt halkı bunu bilecek siyasi deneyime ve birikime sahiptir. Bize katılın çağrısı yapanlar öncelikle Kürt halkının gerçeğini ve bölge dinamiklerini anlamalıdır. Bize katılın diyenler Kürt halkının özgürlük talebi, anadili talebi, kendisini yönetme talebi konusunda ne düşünüyor?

Türkiye’deki tüm kesimlere açıkça sesleniyoruz Kürt halkı hiç kimseden kurtarılma talebinde bulunmuyor, Kürt halkı zaten faşizme karşı soluksuz bir mücadelenin içindedir. Geçmişte nasıl ki birçok kirli iktidar Kürt halkının karşısında çöküp tarihe karıştıysa, bu tekçi iktidar da küçülmüş ve kaybetme sürecine girmiştir. Bizim talebimiz bütün demokratik toplum kesimleriyle birlikte güçlü mücadeledir. Biz tekçi bir iktidarı yıkarken daha az tekçi bir iktidar yönetimini talep etmiyoruz, bizim mücadelemiz bütün tekçi güçlerin tasfiyesi, bunun yerine doğrudan yönetime katılan bir halk gerçekliğidir.

“Bizler kimseye mecbur ve muhtaç değiliz”

Dolayısıyla Kürt halkını, demokratik güçleri “siz bana mecbursunuz” diye tehdit etmek mevcut iktidarın benzer bir tezahürüdür. Bizler mücadele içinde bir değişimin öncülüğünü yapıyoruz, kimseye mecbur ve muhtaç değiliz. Dün olduğu gibi bugün de milyonlarca mücadele yoldaşımızla beraber kararlı bir şekilde yürüyoruz, yürüyeceğiz. Yoksullaşmayla oluşan öfkeyi halklara, mültecilere yönelterek sonuç alacağını düşünen iktidar ve muhalif görünen Saray’ın etkisi altındakiler şunu iyi bilmelidir ki; oluşturulan faşist çemberi kıracak güç, başka bir faşist çember örmek değildir, bu tekçi kuşatmayı yaracak olan yegane yöntem ezilen, yoksullaştırılan bütün toplum kesimlerini içerecek bir demokratik mücadeledir. HDP bu mücadelenin zemini, öncüsüdür. Çare Saray’ı taklit etmek değil, çare alternatif yeni yaşamı birlikte kurmakta ve inşa etmektedir.

“Konferanslarımızda sorunlar tartışıldı önemli çözüm kararları alındı”

Partimize yönelik saldırılar ve baskılar AKP-MHP iktidarı yönetiminde devam ederken, HDP olarak halklarımızın gelecek umudunu yaşamsallaştıracak ve yeni yaşamı inşa edecek çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Kongre ve konferans çalışmalarımızı bütün saldırılara rağmen büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz. Mayıs ayında Bölge Konferanslarımızı gerçekleştirdik. Yine 21-22 Mayıs tarihlerinde bu coğrafyanın tüm renklerini temsil eden kadınlar olarak, “Özgürlükte Israrlı Mücadelede Kararlıyız” diyerek Kadın Konferansımızı gerçekleştirdik.  4. Büyük Konferansımızı ise 6-7 Haziran tarihinde Ankara’da , “Büyük Direniş Büyük Yürüyüş” sloganıyla gerçekleştireceğiz.

Bölge Konferanslarımızda Türkiye’nin yaşadığı temel sorunlar ve çözüm yollarını tartıştık, önemli kararlar ortaya çıktı ve bunları Büyük Konferansımızda ele alarak kararlara dönüştüreceğiz. Aynı zamanda bu süreç bizim için örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütmenin de zamanı. Büyük Kongremizi ise 3 Temmuz tarihinde Ankara Spor Salonu’nda on binlerin katılımıyla gerçekleştireceğiz. Kongremiz için Mutabakat Komisyonlarımız çalışmalarına başladı. Partimizin yönetiminde yer almak isteyenler Parti Meclisi üyeliği için 10 Haziran’a kadar mutabakat komisyonlarımıza başvurularını yapabilirler. Gelin hep birlikte, “Özgürlükte ısrarlı, mücadelede kararlıyız” diyerek, halklarımızın ortak ve eşit yaşamı için “Büyük Direniş, Büyük Yürüyüş” içerisindeki yerimizi alalım.

“AKP halkın cebini, geleceğini yakıyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor”

Ekonomide tek gündem var o da zamlar. Bitmiyor, gerçekten bitmiyor, her gün, her saat her şeye zam yapılıyor. Dün elektriğe yüzde 25, doğalgaza yüzde 30 zam yapıldı. Gece yarısı akaryakıta yine zam yapıldı. AKP iktidarı vatandaşın cebini yakıyor, yüreğini yakıyor, geleceğini ateşe veriyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor.

Türkiye’yi batırdılar. Türkiye’nin hazinesi ve maliyesinin tek bir işlevi kaldı. O da halka emeklerinin karşılığı olarak verdikleri maaşı zamla, vergiyle, cezayla geri alma işlevi. Türkiye tarihinin en yüksek ithalat rakamlarına ulaşmış durumdadır. Türkiye hiç olmadığı kadar ithalata bağımlı hale gelmiş bir ülkedir. Bu tabloyu yaratan da AKP iktidarıdır. Bu yalan, yanıltıcı, içi boş açıklamalarla halkı kandırabileceklerini zannediyorlar. Yarattıkları pembe tabloların içerisinde boğulup gitmişler. Sokaktan, pazardan, tarladan, çarşıdan haberleri yok, hamasetle iktidarlarına bir nefes daha vermek için çabalıyorlar.

Aynı zamanda Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’ndayız ve maalesef bugün dünyada 1 milyara yakın insan açlıkla mücadele ediyor. Türkiye’de de açlık ve yoksulluk hiç olmadığı kadar AKP ile arttı. Tüketici Hakları Derneği’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 25.5 milyon kişi açlık sınırının, 51 milyon yurttaş da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Açlık ve yoksulluk üreten iktidarın yanlış ekonomi politikaları, en çok da tarım alanında hissediliyor. Dışa bağımlı hale getirilen tarımda, çiftçilere verilmeyen desteklerin yanı sıra, verimli topraklar betonlaştırıldı. Elbette Türkiye halkları iktidarın ülkeyi içine soktuğu durumun farkında ve buna gerekli cevabı sandıkta mutlaka verecektir.

Gemlik Yürüyüşüne yönelik yaptığımız çağrı derdi demokrasi ve barış olan herkesedir

SORU: Belirtiğiniz gibi 12 Haziran’da bir yürüyüş gerçekleştireceksiniz, bu yürüyüş kapsamında siyasi partilere ve demokratik kitle örgütlerine özel bir çağrıda bulundunuz, mu bunun için bir çalışma yürüttünüz mü? PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yıllardır süren tecridin ülkeyi kaosa sürüklediğini savaş siyasetini derinleştirdiğini vurguluyorsunuz. İçinde bulunduğumuz savaş sürecini nasıl etkiler bu yürüyüş?

Dün zaten çağrıcı kurumlar ortak açıklama yaptılar. Bu çağrı bütün demokratik kurumlaraydı. Çünkü bir hakikat var, İmralı tecrit sistemi, Türkiye’deki savaş politikalarını, krizi derinleştiriyor. Tekçi ve faşist iktidarın beslenme noktasına dönüşüyor. Derdi ülkenin kurtuluşu ve geleceği olan, derdi Türkiye halklarının bir arada özgür ve demokratik bir şekilde yaşaması olan herkesi bu yürüyüşe davet ediyoruz. Çağrımız herkese, bütün barışseverlere ve demokratlaradır. Bütün tecrit karşıtı güçleredir. Bu yürüyüşte yer almak isteyen bütün siyasi partilere STK’lara ve Türkiye demokratik kamuoyuna bu çağrıyı yapıyoruz. Şunun farkındayız. İmralı tecrit sistemin kaldırılması Türkiye’nin demokratikleşmesi için olmazsa olmazdır. Orta Doğu’daki barış ancak İmralı tecrit sisteminin dağılmasıyla mümkün olur. Dolayısıyla savaş politikalarından rahatsız olan herkes bu yürüyüşte yerini almalı, halklarla birlikte Gemlik’e doğru yola çıkmalıdır. Bu adım bizler için önemli, belki hemen sonuçlar yaratmayabilir ama Türkiye halklarının ve özellikle Kürtlerin barıştan ve demokrasiden yana tavrını ortaya koyar. Bunun çözüm adresinin de İmralı ve sayın Öcalan olduğunu gösterecektir.”

Paylaşın

“Türkiye’nin Batışında Zirveyi Gören Ve Zenginleşenler AKP’liler”

Partisinin genel merkezinde haftalık basın toplantısında konuşan HDP Sözcüsü Günay, “Ekonomi gündemine ilişkin artık söylenecek tek şey var. Türkiye’yi el birliği ile batırdılar. 21 Aralık 2021 akşamından bu yana Türkiye halklarına kocaman kuyruklu bir yalan söylendi. Tam 6 ay geçti… Geldiğimiz aşamada Dolar 12 TL’den 16,30 TL’ye yükseldi. 1 milyon yeni icra davası açıldı. Türkiye’nin borcunun faizi 1 Trilyon 272 Milyar TL arttı. Bu rakam Türkiye’nin bir yıllık bütçesine neredeyse denk bir rakam” dedi.

Haber Merkezi / Günay, konuşmasının devamında ise, “Enflasyon 5 katına çıktı. İşsiz sayısı 8 milyonun üzerine çıktı. Açlık sınırı 6 bin 465 TL, yoksulluk sınırı 19 bin 406 TL’ye yükseldi. Sadece dövizin 6 aylık yüzde 30’un üzerinde artmasıyla Türkiye’nin borcuna 2 trilyon eklendi. CDS risk primi 700’ün üzerine çıktı. Türkiye borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya geldi… Türkiye’nin batışında zirveyi gören ve zenginleşenler AKP’lilerdir. Geride kalanları düşünecek hiçbir politikaları yok, ajandalarında yolsuzluk var, gasp var, hırsızlık var. Ama unuttukları bir şey var ki Türkiye halkları tüm gerçekleri görüyor ve yapılan bu haksızlara, hukuksuzluklara talan düzenine karşı elbette ki bir cevabı olacaktır. Gereken cevabı sandıkta AKP iktidarının yüzüne çarpacaktır.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde haftalık basın toplantısında konuştu. Günay şunları söyledi:

“AKP-MHP iktidarı kendi krizini ve çöküşünü aşmak veya gizlemek için, sınırlarının ötesinde krizler üreterek, sürekli saldırılarla, istikrarsızlık ve toplumsal sorun yaratıyor. Sonra da bunu bir beka ve güvenlik sorunu olarak isimlendirip, toplumu kandırmaya çalışmaktadır. AKP Başkanı Erdoğan, Suriye’ye operasyon yapılacağını açıkladı. Peki hedef neresi? Tabii ki hedef Rojava. Bu dünya üzerinde Kürtlerin yaşadığı neresi varsa Erdoğan’ın hedefi de orasıdır. Hedef IŞİD saldırılarına karşı bütün dünyanın gözleri önünde mücadele ederek kazanım elde eden ve IŞİD’i yenilgiye uğratan Kürtler.

“İktidar uluslararası meydanı boş buldu, yeniden Kürt kazanımlarına saldırıyor”

Bu savaşın birçok boyutu var ama Erdoğan ve savaş kurmayları hem dışarıda hem de içerideki fırsatları, savaş yoluyla iktidarlarının lehine çevirmek istiyorlar. Rusya, Ukrayna’daki savaşla meşgul, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesini veto etme tehdidiyle de ABD ile pazarlık imkanı doğmuş oldu, yani iktidar uluslararası meydanı boş buldu ve yönünü yine Kürtlere ve kazanımlarına çevirdi.

İçeride ve dışarıda yürüttüğü Kürt düşmanı siyaset ile de seçime gitmek istiyor. Böylece milliyetçi dalgayı ve küçük ortağını arkasına alarak tahtını sağlamlaştırmak istiyor. O da sonunun geldiğinin farkında ve buradan Kürtleri boğarak kurtulmayı hedefliyor. Suriye’de Rojava’ya yönelen savaş, Kürt halkına acıdan başka bir şey getirmeyeceği gibi, Türkiye halklarına da yoksulluk olarak geri dönecek. Savaşın ekonomik maliyeti, zaten yoksullukla, ekonomik krizle boğuşan Türkiye hakları için krizin derinleşmesine ve doğrudan halkın gündelik hayatının üzerindeki etkisinin katmerlenmesine sebep olacak. İktidar, ekonomik krizin yaralarını da savaştan kazanacağı milliyetçilik bandajıyla örtemeyecek.

“Barış olmadan demokrasi de özgürlük de olmaz: Barışın yolu İmralı’dan geçer”

Biz, bu topraklar üzerinde yaşayan halkların en acil ihtiyaçlarından birinin barış olduğunu biliyoruz. Barış olmadan demokrasi de olmaz, özgürlük de olmaz. Bu topraklara barışın gelebilmesinin tek yolu ise İmralı kapılarının açılarak Sayın Öcalan’ın kurucu barış rolünü tekrar oynamasından geçiyor. Tüm dünyanın şahitlik ettiği gibi biliyoruz ki, İmralı’nı kapısı ne zaman aralansa bu coğrafyada yaşayan tüm halklar için barış ve özgürlük imkanları artıyor, halkların birlikte yaşama umutları yeniden yeşeriyor.

Savaş ve tecrit politikalarının sonucu olarak Şengal ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik gelişen saldırılar, köylerinden edilmiş on binlerce mültecinin kaldığı Mahmur’un sürekli tehdit edilmesi, hava saldırılarının hedefi olması aslında Kürt karşıtı ve Kürtlerin özgür iradesine yönelik tahammülsüzlüğün en açık, en somut bir göstergesidir. Sivillerin yaşamını yitirdiği bu saldırılar olduğunda, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar da sessiz kalmamalı.

Kürt halkına karşı geliştirilen savaş konseptinin iktidarın koltuğunu sağlamlaştırma çabasından başka bir şey olmadığı biliyoruz. Bu çaba, içeride partimize dönük Kobanî Kumpas Davası, kapatma davası, sayısız gözaltı ve tutuklamayla yargı ve kolluk eliyle yapılırken, yönünü Rojava’ya dönen bir saldırı planı, Kürtleri soykırıma uğratma, varlıklarını ortadan kaldırma, yok etme planıdır. Bu plan sadece Kürt halkına değil, bu topraklarda yaşayan tüm halkların geleceğine yönelmiştir. Türkiye’de yaşayan tüm demokrasi güçleri, yazarlar, aydınlar sanatçılar, demokratik kitle örgütleri iktidarın bu kirli oyununa karşı ses çıkarmalı, bu, coğrafyamızda yaşayan tüm halklara karşı tarihsel sorumluluğumuzdur.

“AKP’nin tutarsız dış politikası uluslararası alanda alay konusu oluyor”

AKP Hükümeti’nin, dış politikayı pazarlıktan ibaret sayan yaklaşımının canlı tanığıyız. Ancak bu son NATO üyeliği tartışmalarından görülebileceği üzere Saray rejiminin fırsatçılığı ve tutarsız yaklaşımları uluslararası kamuoyunda alay konusu oldu. Finlandiya Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan hakkında sarf ettiği sözler Erdoğan’ın dış politikadaki güvenilmezliğini yeterince ortaya koydu.

Rusya’nın Doğu Avrupa’yı tehdit etmesi nedeniyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusu yapması, bölgenin daha da militarist bir siyasi iklime gireceğini göstermektedir.  Erdoğan, Ukrayna Savaşı’nda olduğu gibi, bu NATO üyelik başvurularını da kendince “Allah’ın bir lütfu” gibi görmektedir. Saray rejimi, bu iki ülkeden üyelik başvurularının veto edilmemesi karşılığında Suriye Demokratik Güçleri’ne verdikleri desteği kesmelerini ve “terörist” ilan etmelerini istemiştir. Bu talepler yetmezmiş gibi Kürt asıllı İsveç vatandaşı bir parlamenterin bile Türkiye’ye “iadesi” istendi. Hayatının hiçbir döneminde Türkiye’de ikamet etmemiş, Türkiye vatandaşlığı bulunmamış ve hakkında bilinen hiçbir yargısal hüküm bulunmamış bir İsveç vatandaşı yani bir milletvekili, sırf Kürt olması ve AKP’yi eleştiriyor olması nedeniyle “terörist” muamelesi görüyor. Yayıncı ve yazar Sayın Ragıp Zarakolu gibi Türkiye yayıncılığına önemli katkılar sağlamış bir aydın hakkında açılan davaların tamamı fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında yani suç teşkil etmeyen konuşmalardan ibarettir. Cezaevlerinde haksız ve hukuksuz şekilde tutulan yüzlerce aydın gibi, Ragıp Zarakolu da AKP’nin cezaevlerindeki siyasi esir gibi alıkonulmak istenmektedir. İsveç’in  yargı sisteminde ve siyasi etik normlarında insan hakları adına en ufak bir kırıntı bile kalmış olsa Saray rejiminin bu hukuk dışı talepleri anında reddedilmeliydi. NATO’yu, ABD’yi, İsveç’i, Finlandiya’yı ve diğer ilgili devletlerin yaklaşımlarını yakından takip ediyoruz ve takip etmeye devam edeceğiz. Afrin’den Şengal’e kadar Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımları Saray rejiminin ırkçı politikaları karşısında pazarlık konusu haline getirmemeye çağırıyoruz. İsveç ile Finlandiya’nın “güvenliği” için Kürtlerin güvenlik hakkı pazarlık konusu yapılmamalıdır.

“Kürt halkının kendisini yönetmesi neden bu kadar zorunuza gidiyor?”

Daha iki gün önce Erdoğan Rojava Kürtlerini tehdit etti ve oraya bir işgal saldırısı başlatacağını duyurdu. Peki Rojava’dan ne istiyorsunuz? Dünya hegemonyasında ulus devletlerin baskıcı karakterinden farklı olarak demokratik özerk yönetim olarak var olmak, varlığını korumaktan başka ne yapmış Rojava? Oradaki Kürtlerin kendini tüm baskılara ve dayatmalara karşı korumak ve kendi kendini yönetme gücünü tüm baskı, saldırı ve ambargolara karşı sürdürmek neden bu kadar iktidarın zoruna gidiyor? Bakın daha önce işgal edilen bölgelerde her gün insanlık dışı vahşet uygulamaları devam etmektedir. O bölgelerdeki zenginlikler çeteler tarafından tüketildiğinden artık çeteler insanları kaçırıyor, onları alıp satarak insanlık suçu işlemeye başladılar.

İktidar savaşa endeksli bir siyaset yürütürken öte yandan Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları her gün daha  da derinleşiyor.  En can alıcı sorun alanlarının başında da Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetleri gelmektedir. Denetimin olmaması, işverenlerin hiçbir yaptırıma maruz kalmaması ve işyerlerinde gereken önlemlerin alınmaması iş cinayetlerinin yolunu açmaktadır. Bahar ayları ile birlikte havanın ısınması, sezonun başlaması, güvencesiz çalışmanın en yoğun olduğu inşaatlarda ve tarım alanlarında, alınmayan önlemlerden ötürü ne yazık ki iş cinayetlerinde artışlar devam ediyor. Özellikle Kürt illerinde, tarım ve hayvancılığa yeterli düzeyde desteğin sağlanamaması, bölgede yaşanan çatışma ve daha birçok nedenden ötürü toprağını ekip biçemeyen yurttaşlar, batı illerine mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak zorunda bırakılmaktadır.

“Yasal düzenlemenin olmaması mevsimlik tarım işçilerini birçok sorunla baş başa bırakıyor”

Bilindiği üzere Nisan ayı ile mevsimlik tarım emekçilerinin zorlu, çileli yolculukları başlamaktadır. Her yıl onlarca yurttaşımız bu yolculukta alınmayan önlemlerden ötürü trafik kazalarında hayatını kaybetmekte, yüzlerce yurttaşımız yaralanmaktadır. Yine mevsimlik tarım işçilerine yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin olmaması da mevsimlik tarım işçilerini birçok sorunla baş başa bırakmaktadır. Irkçı saldırılar, ulaşım, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra, meslek hastalıkları, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlerle de örgütsüz ve sömürüye açık şekilde çalıştırılmak zorunda bırakıyorlar. Bu sömürü düzeninden en büyük payı ne yazık ki kadınlar ve çocuklar alıyor. Geçtiğimiz hafta çalışmak için ailesiyle birlikte Şanlıurfa Viranşehir’den Manisa’ya giden 14 yaşındaki Murat Koyuncu isimli çocuk, römork kapağının açılması sonucu düştü ve traktör tekerleğinin altında kalarak hayatını kaybetti.

İş cinayetlerini, “bu işin fıtratında, kaderinde var” diyerek değersizleştiren, hayatını kaybeden her emekçiye “adet” “sayı” zihniyetiyle yaklaşanlar iş cinayetlerinin önüne geçemez. Bizler iş cinayetinde hayatını kaybeden her emekçi canımızın acısını en derinden hissediyoruz. İş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş tüm işçilerimizi saygı ve rahmetle anıyor, HDP olarak işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alındığı, iş cinayetlerinin yaşanmadığı ve insan onuruna yakışır çalışma koşulları için mücadelemizi daha da büyüteceğiz.

“AKP Türkiye’yi batırma planını adım adım işlemektedir” 

Ekonomi gündemine ilişkin artık söylenecek tek şey var. Türkiye’yi el birliği ile batırdılar. 21 Aralık 2021 akşamından bu yana Türkiye halklarına kocaman kuyruklu bir yalan söylendi. Tam 6 ay geçti. Geldiğimiz aşamada Dolar 12 TL’den 16,30 TL’ye yükseldi. 1 milyon yeni icra davası açıldı. Türkiye’nin borcunun faizi 1 Trilyon 272 Milyar TL arttı. Bu rakam Türkiye’nin bir yıllık bütçesine neredeyse denk bir rakam. Enflasyon 5 katına çıktı. İşsiz sayısı 8 milyonun üzerine çıktı. Açlık sınırı 6 bin 465 TL, yoksulluk sınırı 19 bin 406 TL’ye yükseldi. Sadece dövizin 6 aylık yüzde 30’un üzerinde artmasıyla Türkiye’nin borcuna 2 trilyon eklendi. CDS risk primi 700’ün üzerine çıktı. Türkiye borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya geldi.

Bu korkunç rakamların açıklanabilecek tek bir yanı var. Planlı, programlı, düzenli bir şekilde işleyen Türkiye’yi batırma projesiyle karşı karşıyayız. AKP, Türkiye’yi batırma planını adım adım işletmektedir. Aksi halde 6 ayda, bile isteye bir ülke bu hale getirilemez. Türkiye’nin batışında zirveyi gören ve zenginleşenler AKP’lilerdir. Geride kalanları düşünecek hiçbir politikaları yok, ajandalarında yolsuzluk var, gasp var, hırsızlık var. Sözde karşı oldukları faizden kendilerini ve bir avuç yandaşı zengin etme planları var. Ama unuttukları bir şey var ki Türkiye halkları tüm gerçekleri görüyor ve yapılan bu haksızlara, hukuksuzluklara talan düzenine karşı elbette ki bir cevabı olacaktır. Gereken cevabı sandıkta AKP iktidarının yüzüne çarpacaktır. Kirliliklerini gizlemek için yürüttükleri savaşlar bile AKP iktidarını kurtaramayacaktır.

“HDP olarak beyaz mitingde olacağız”

Pandemi sürecinde en büyük zorlukları yaşayanların başında sağlık emekçileri geliyor. Sağlık emekçileri yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek için SES, TBB, TDB, DEV SAĞLIK İŞ, gibi birçok sendika ve kuruluşun öncülüğünde 29 Mayıs Pazar günü Ankara’da sağlık emekçileri “Emek Bizim, Söz Bizim, Sağlık Hepimizin” diyerek düzenleyecekleri beyaz mitinge sağlığımızı korumak için sağlık emekçileri ile miting alanında buluşalım. HDP olarak beyaz miting de olacağız ve herkesi de buradan davet ediyoruz.”

Paylaşın

HDP’li Günay: Yargı İktidarın Hedeflerine Göre Karar Veriyor

Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendiren HDP Sözcüsü Günay, Gezi Parkı Davası’na ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Gezi bir demokrasi ve özgürlük talebidir. Bizler Gezi’yi savunduk ve savunmaya devam edeceğiz. İktidarın demokrasi ve özgürlüğe yönelik tahammülsüzlüğü ile yargıya açıkça talimat vermiş, hedef göstermiş ve herkesin gözü önünde müdahale etmiştir. Tarafsız ve bağımsız bir hakim düşünün ki iktidar partisinde aday adayı olsun. Tarafsız hakimin durduğu yer iktidarın durduğu yerdir, verdiği karar iktidarın verdiği karardır.” dedi.

Haber Merkezi / HDP’li Günay, konuşmasının devamında, “Adalet Bakanı Gezi Davasında çıkan karara ilişkin diyor ki “Türkiye bir hukuk devletidir, kimse yargının üstünde değildir. Türk yargısı bağımsızdır” diyor. Şaka gibi değil mi? Türkiye’de yargı hiçbir zaman bağımsız olmadı, Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti olmadı. Ama hiç bu kadar içler acısı hale gelmedi, hiç bu kadar iktidarın sopasına dönüşmedi. AİHM kararını tanımayan bu iktidar, AYM kararı hoşuna gitmediğinde “saygı duymuyoruz” diyen bu iktidar, cemaat yöntemleriyle oluşturdukları kumpas dosyalarını istedikleri sonucu alıncaya kadar mahkeme mahkeme dolaştıran, mahkeme heyetlerini istedikleri sonucu verecek şekilde sürekli değiştiren de bu iktidar.” ifadelerini kullandı.

Günay, açıklamasını, “İstedikleri kararı vermeyen yargıçları ve mahkeme üyelerini en hafif yaptırımla sürgün eden, tehdit eden bu iktidar, Kobanî Kumpas Davasına çete üyesi hakimi, Gezi Davası heyetine kendi adayları olan hakimi atayan bu iktidar, Kaşıkçı davasını Arabistan’a satan, Rahip Branson’u rehin alarak ABD ile siyasi pazarlık konusu yapan bu iktidar, sonra da çıkıp utanmadan sıkılmadan “yargı bağımsızdır” diyor. Daha iki gün önce ceza yağdırdığınız davada “beraat kararı” veren yargı neydi, bağımlı mıydı, neden müdahale ettiniz bu karara. Bir hafta önce “Kobani davasında ikinci dalga” diye başlattığınız operasyonda konu ettiğiniz suçlamalar için verilen beraat kararlarını veren yargı bağımsız değil miydi?

Kürtlere, muhaliflere yönelik oluşturulan kumpas davalarında çıkan kararı belirleyen iktidarın intikam ajandasıdır. İktidar nereyi hedef alıyorsa yargı ona göre karar veriyor. Gezi Davası bir kez daha ortak mücadelenin önemini göstermiştir. Gezi Davası bir kez daha ortak mücadelenin önemini göstermiştir. Bugün tek adam rejiminin hedefi haline gelen tüm toplumsal kesimlerin bir araya gelmesi, ortak mücadeleyi büyütmesinin tam zamanıdır. Bugün Demokrasi İttifakıyla ortak mücadeleyi büyütme, HDP ile de başarma zamanıdır.” ifadeleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, HDP Genel Merkezi’nde haftalık olağan basın toplantısı düzenledi. Siyasal ve güncel gelişmeleri değerlendiren Günay, şunları söyledi;

“Her yerde bayram telaşı olsa da gerçek bir bayram havasıyla bayrama hazırlanamıyoruz. İçinde bulunduğumuz kriz, savaş ve açlık hali bayramı bayram tadında kutlamayı engelliyor. Derinleşen ekonomik, toplumsal, siyasal krizlerin gölgesinde karşılıyoruz bu bayramı. Aynı zamanda 1 Mayıs arifesinde işçinin, emekçinin haklarının gasp edildiği, iktidarın sömürüyü derinleştirirken bu düzene itirazı olanlar 1 Mayıs’ta alanlara çıkmak için hazırlık yapıyor.

AKP ve MHP’nin kutsal ramazan ayında, bayram arifesinde gündeminde savaş yıkım, ölüm ve Kürt düşmanlığı ve toplumsal muhalefete düşmanlık var. Kürdistan Bölgesel yönetim topraklarına yönelik savaş politikaları devam ediyor. İşin ironik tarafı da savaş politikalarına demokrasi ve huzur gibi kılıflar buluyorlar. Ortadoğu halkları ve Kürtler iyi biliyor ki savaş politikalarıyla, tankla, topla demokrasi ve huzur gelmez. Varlığını savaşa dayandıran bir iktidar halklara ölüm, yıkım ve yurtsuzluktan başka bir veremez. İktidarın savaş politikaları sonucu her gün insanlar ölüyor ve cenazeler geliyor iktidarın tek bir amacı var o da tükenen ömürlerini uzatmaktır.

“Ortadoğu halkları savaş politikalarına geçit vermeyecek”

AKP ve MHP iktidarı kural, ahlak, inanç ve vicdan tanımadan Kürt halkının kazanımlarına karşı düşmanlık yapıyor. Bu savaş Türkiye’nin değil AKP ve MHP iktidarının Kürt düşmanlığını ve milliyetçi hamaset üzerinden ömrünü uzatmaktır. Milyonlar Newroz’da bu savaş politikalarına karşı gereken cevabı vermiştir. İktidar bu savaşın yol açtığı krizler ve ekonomik krizle Türkiye halklarının geleceğini elinden alarak ipotek altına almaya çalışıyor. Türkiye halklarının geleceği için her yerde savaş ve saldırı politikalarına her yerde dur deme zamanıdır. AKP iktidarının tehdit ettiği demokratik geleceği korumak ve savunmak derdi, demokrasi Türkiye’nin geleceği olan barış olan herkesin sorumluluğundadır. Aksi bir tutum iktidarın politikalarına hizmet eder ki bu kabul edilemez. Savaş politikalarından vazgeçmenin yolu müzakere ve diyalogdur. Rusya ve Ukrayna savaşında sahte barış diplomasisi yapıp söz konusu Kürtler ve kazanımları olunca savaş naraları atanların, halklar için en büyük tehlike olduğunu herkes çok iyi biliyor. İktidarın savaş politikalarında huzur bulanlar, sadece savaştan nemalanan iktidar ortaklarıdır. Ortadoğu halkları elbette ki dün olduğu gibi bugün de bu savaş politikalarına geçit vermeyecek Türkiye halkları kendi demokratik geleceklerini mutlaka savunacaktır.

“HDP’yi savunmak faşizmin önündeki barajı büyütmektir”

İktidar ne zaman bir savaş ve saldırı konsepti başlatsa içeride de başta partimiz olmak üzere demokratik kamuoyuna ve muhaliflere barıştan yana olanlara karşı bir gözaltı ve saldırı dalgası başlatıyor. Baskı ve zorla muhalefet edenleri korkutup sindireceğini düşünüyor, oysa iktidarın baskı ve saldırı politikaları ne dün sonuç aldı ne de bugün sonuç alacak. Çöken Kobanî Kumpas Davası kapsamında geçen hafta 48 kişi gözaltına alındı. İlk 10 gün hiç bir işlem yapılmadan 12 gün boyunca hukuksuz bir şekilde ve işkenceye varan yöntemlerle gözaltına alındılar. Partimize yönelik her saldırının aynı zamanda tüm demokrasi güçlerine ve muhalefete yönelik bir saldırı olduğunu ifade edelim. HDP’yi savunmak Türkiye’nin demokratik geleceği savunmaktır, faşizm önündeki barajı büyütmektir. HDP ve temsil ettiği milyonlar umut ve güven yarattığı halklar bu ülkenin en kadim gerçeğidir. HDP bu ülkenin barış köprüsüdür, ortak geleceğin teminatıdır. Türkiye’nin demokratik muhalefetine yönelik önemli davalardan biri olan Gezi Davasında da Türkiye tarihine kara lekelerle yazılan bir karar açıklandı. Bu kararlar hukukun ve yargının iktidarın elinde nasıl bir oyuncağa ve sopaya dönüştüğünün kanıtıdır.

“Gezi hakiminin verdiği karar, iktidarın verdiği karardır”

Gezi bir demokrasi ve özgürlük talebidir. Bizler Gezi’yi savunduk ve savunmaya devam edeceğiz. İktidarın demokrasi ve özgürlüğe yönelik tahammülsüzlüğü ile yargıya açıkça talimat vermiş, hedef göstermiş ve herkesin gözü önünde müdahale etmiştir. Tarafsız ve bağımsız bir hakim düşünün ki iktidar partisinde aday adayı olsun. Tarafsız hakimin durduğu yer iktidarın durduğu yerdir, verdiği karar iktidarın verdiği karardır. Adalet Bakanı Gezi Davasında çıkan karara ilişkin diyor ki “Türkiye bir hukuk devletidir, kimse yargının üstünde değildir. Türk yargısı bağımsızdır” diyor. Şaka gibi değil mi? Türkiye’de yargı hiçbir zaman bağımsız olmadı, Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti olmadı. Ama hiç bu kadar içler acısı hale gelmedi, hiç bu kadar iktidarın sopasına dönüşmedi.

“İktidar çıkıp utanmadan yargı bağımsız diyor”

AİHM kararını tanımayan bu iktidar, AYM kararı hoşuna gitmediğinde “saygı duymuyoruz” diyen bu iktidar, cemaat yöntemleriyle oluşturdukları kumpas dosyalarını istedikleri sonucu alıncaya kadar mahkeme mahkeme dolaştıran, mahkeme heyetlerini istedikleri sonucu verecek şekilde sürekli değiştiren de bu iktidar. İstedikleri kararı vermeyen yargıçları ve mahkeme üyelerini en hafif yaptırımla sürgün eden, tehdit eden bu iktidar, Kobanî Kumpas Davasına çete üyesi hakimi, Gezi Davası heyetine kendi adayları olan hakimi atayan bu iktidar, Kaşıkçı davasını Arabistan’a satan, Rahip Branson’u rehin alarak ABD ile siyasi pazarlık konusu yapan bu iktidar, sonra da çıkıp utanmadan sıkılmadan “yargı bağımsızdır” diyor. Daha iki gün önce ceza yağdırdığınız davada “beraat kararı” veren yargı neydi, bağımlı mıydı, neden müdahale ettiniz bu karara. Bir hafta önce “Kobani davasında ikinci dalga” diye başlattığınız operasyonda konu ettiğiniz suçlamalar için verilen beraat kararlarını veren yargı bağımsız değil miydi?

“Yargı iktidarın hedeflerine göre karar veriyor”

Kürtlere, muhaliflere yönelik oluşturulan kumpas davalarında çıkan kararı belirleyen iktidarın intikam ajandasıdır. İktidar nereyi hedef alıyorsa yargı ona göre karar veriyor. Gezi Davası bir kez daha ortak mücadelenin önemini göstermiştir. Gezi Davası bir kez daha ortak mücadelenin önemini göstermiştir. Bugün tek adam rejiminin hedefi haline gelen tüm toplumsal kesimlerin bir araya gelmesi, ortak mücadeleyi büyütmesinin tam zamanıdır. Bugün Demokrasi İttifakıyla ortak mücadeleyi büyütme, HDP ile de başarma zamanıdır.

“İstanbul Sözleşmesi’ni her yerde savunmaya devam edeceğiz”

Bir gece yarısı talimatla iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine ilişkin iptal istemiyle açılan dava bugün Danıştay 10’uncu Dairesinde esastan görüşülecek. Kadın örgütleri Danıştay önünde açıklama gerçekleştirdi. Bini aşkın avukat duruşma salonunda, milyonlarca kadın ise sokaklarda ve alanlarda İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyor ve dava sürecini takip ediyor. Bizler de HDP olarak bu süreci yakından takip edip müdahil olacağız. Kadın düşmanı politikaların sonucu olarak feshedilen İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddette ve cezasızlıkla bu şiddeti ve kadına yönelik saldırıları sistematik hale getiren erkek egemen anlayışın bir göstergesidir. Davadan hangi karar çıkarsa çıksın biz kadınlar bitti demeden bitmeyecek. İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere bütün kazanımlarımızı her yerde savunmaya ve onları korumaya devam edeceğiz. Biliyoruz ki kadın kazanımları büyütür, kadın mücadelesi güçlendirir.

“Saldırıların maliyeti çok büyük, ülkenin yüzde 99’u açlık ve sefaletin eşiğinde”

Değerli basın mensupları, bütün bu saldırıların maliyeti tahmin edilenden daha büyük, yarattığı felaket çok büyük. Türkiye derin bir ekonomik kriz yaşıyor. Bu kriz her geçen gün daha da derinleşiyor. Bu açıdan ülkenin yüzde 99’u büyük bir açlık ve sefaletin eşiğinde hayatta kalmaya çalışıyor. Türkiye’de her üç çocuktan biri yoksul. Üstelik bu rakam mütemadiyen gerçek rakamları manipüle eden TÜİK verileri. Yine, Türkiye’de 8 milyon emekli açlık sınırının altında maaş alıyor. 1100 TL olarak ödeneceği açıklanan bayram ikramiyelerine zam yapılmadı. Emekliler “geçinemiyoruz” diyerek isyanda. Emekliler bayramda bırakın şekeri, tatlıyı evine ekmek götüremeyecek durumdalar.

“İşte Türkiye’de derinleşen yoksulluğun resmi”

Biliyorsunuz şekerde karne dönemi başladı. Şekerleme ve meyve suyu üreten fabrikalar ‘fabrikalardan dilenci gibi şeker dileniyoruz’ diyerek isyan ediyor. Piyasada geçen yıl 50 kiloluk bir torba şekerin fiyatı 200 lirayken şimdi 800 lira. Emeklilerden yaşlılara, çocuklardan gençlere, esnaftan emekçiye ve işçiye kadar toplumun yüzde 90’ını derin bir yoksulluk içerisinde. Bir taraftan faturalarını ödeyemeyen halkın eylemleri, diğer taraftan geçinemeyen emekçilerin protestoları, barınamıyoruz diye meydanlara akan öğrenciler, “tencerede taş kaynatıyoruz” diyen emeklilerin isyanı… İşte derin yoksulluğun Türkiye’deki resmi..

“Çözüm sürecindeki refah seviyesi şimdiden 6 kat daha yüksekti”

Türkiye’nin içerisinde olduğu derin yoksulluğun temel sebebi elbette ki savaş ekonomisidir. Türkiye’de bugün her üç çocuktan biri derin yoksulluk içinde ise, çocuklar bu ülkede aç yatıyorsa bunun temel sebebi savaş ekonomisidir. Ekonomideki tüm göstergeler savaş ekonomisinin yıkım getirdiğini gösteriyor. Savaşa devasa bütçelerin ayrıldığı her dönem Türkiye yoksullaşmıştır. 2013 ile 2015 yılları arasında, herkesin barış umudunu taşıdığı, savaş bütçesinin azaldığı dönemde Türkiye’deki refah seviyesi şimdinin altı katıydı. Çünkü o günden bugüne savaş bütçesi altı kat arttırıldı. O dönem savaşa ayrılan bütçe 50 milyar lirayken bugün bu bütçe 290 milyar liraya kadar çıkmıştır.

“Bilet alamıyorsak, sevdiklerimize şeker ve tatlı götüremiyorsak bunun savaşla bağını görmek zorundayız”

Diğer iktisadi rakama bakalım: Türkiye’nin milli gelir seviyesi ile savaş süreçleri birbirine bağlı. Savaşın büyüdüğü her dönem milli gelir düşmektedir. Türkiye milli gelirinin dünyadaki sıralaması 23’tür. Ancak barışın konuşulduğu 2012 ile 2016 yılları arası Türkiye milli gelirinin dünyadaki sıralaması 16’ydı. Bu iktisadi rakamlar bize açık bir biçimde suç ekonomisi ile savaş ekonomisinin bu ülkedeki her yurttaşın her geçen gün daha fazla yoksullaşmasına neden olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Bu bayramda sevdiklerimizin yanına gitmek için bilet alamıyorsak, eve şeker ve tatlı gibi temel ihtiyaçları götüremiyorsak bunun Kürtlerin yaşam alanlarının bombalanmasıyla bağını görmek zorundayız. Savaşa rıza göstermek her bir yurttaşın yoksullaşmasına neden olmaktadır.

“Bütün bu yıkımlara karşı 1 Mayıs’ta itirazımızı yükselteceğiz”

İşte bu tablo içerisinde iki gün sonra 1 Mayıs’ı kutlayacağız. 1 Mayıs yaratılan bu yıkım tablosuna itirazımızı dillendireceğimiz, mücadeleyi ortaklaştıracağımız alanlara dönüşecek. Çünkü biliyoruz ki savaşın derinleştirdiği ekonomik krizin faturasını emekçiler, yoksul halklar ödüyor. Bu fatura gün be gün ağırlaşıyor. İktidar emekçileri açlık ve işsizlik kıskacına alarak intiharlara, ölüme sürüklemektedir. Yandaş sermayenin bir dediğini iki etmeyen, onlara her gün yeni rant alanları sağlayan, borçlarını sıfırlayan iktidar, emekçilerin haklı taleplerini sermaye ile işbirliği yaparak yok saymaya, susturmaya çalışmaktadır. Sefalet ücretine, güvencesizliğe, sendikasızlaşmaya, esnek çalışmaya karşı emekçilerin itirazları, işten atma tehdidiyle bastırılmaya çalışılmaktadır.

“8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs’taki talepler sömürünü düzenini durduracaktır”

Buna ne Türkiye halkları razı gösterecek ne de biz izin vereceğiz. Ülke tarihinin en büyük istihdam ve gelir kaybının yaşandığı krize karşı, emeği ile geçimini sağlayanlar, işsizler, güvencesizler başta olmak üzere emekçi halklarımız taleplerini 1 Mayıs alanlarında dile getirecektir. 8 Mart ve Newroz alanlarında yükselen özgürlük talepleri, 1 Mayıs meydanlarının direniş ve mücadele talepleriyle birleşerek iktidarın sömürü düzenine dur diyecektir. Bu adaletsiz düzene, bu sömürü sistemine, bu savaşa itirazımız var. İşimize, aşımıza göz koyanlara itirazımız var. 1 Mayıs 1977’de yitirdiğimiz canlarımızı unutmamak ve hesap sormak için, iş, aş, adalet ve özgürlük için Newroz ruhuyla 1 Mayıs’ta emek ve demokrasi güçleriyle birlikte 1 Mayıs alanlarında olacağız.”

Paylaşın

HDP’li Ebru Günay: Üçüncü Yolu İnşa Edeceğiz

Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, üçüncü ittifak çalışmalarına ilişkin, “3’üncü yolu örgütlemekle mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu düzeni korumak için birbiriyle yarışan, birbirinin kopyası siyasi kamplara bu ülkeyi mahkum ve mecbur etmeyeceğiz. HDP kuşkusuz bütün bu süreçlerden çok daha güçlü çıkacaktır, bu aynı zamanda umut bekleyen haklarımıza karşı olan borcumuzdur” dedi.

Haber Merkezi / Ebru Günay, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Bize saldıranlar, bizi tasfiye etmeye çalışanlar da mutlaka kendilerinden önceki partiler gibi tarihin karanlık sayfalarında yer alacak ve mutlaka kaybedecektir. Savaş ve gerginlik siyaseti üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışan AKP-MHP iktidarının bu toprakları yoksulluğun, baskının, şiddetin, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin ülkesi haline getirmesine, ayrıcalıklı bir azınlığın bütün ülke kaynaklarına el koyarak geriye kalan büyük toplumsal kesimlerin açlığa, zamlara ve yoksulluğa mahkûm edilmesine izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Günay, açıklamasını, “Cezaevlerinden sokağa kadar yayılan sistematik şiddet dalgasına ve savaş çığırtkanlığına karşı onurlu bir barışı savunmaya devam edeceğiz. Korkuyla kontrol altına alınmaya ve sesi bastırılmaya çalışılan topluma cesaret ve umut olmaya devam edeceğiz. HDP’yi savunmanın aynı zamanda toplumu savunmak olduğu gerçeğini her yerde haykıracağız! 8 Mart ve Newroz’daki milyonların coşkusuna ve umuduna denk düşen olağan kongremizi gerçekleştirerek önümüzdeki dönemin temel mücadele hattını ilan edeceğiz” ifadeleriyle sürdürdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde haftalık basın toplantısını gerçekleştirdi. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Dün yeni yılın ilk gününü kutlayan Êzidî halkının Çarşema Sor bayramıydı. Bulundukları her yerde bayramlarını kutlayan Êzidî halkının Çarşema Sor Bayramını kutluyorum ben de. Çarşema Sor’un yeni bir başlangıç olmasını ve başta Êzidî halkı olmak üzere bütün Ortadoğu halklarına barış, kardeşlik ve özgürlük getirmeye vesile olmasını diliyorum.

“Yeni saldırıların nedeni Kürt düşmanlığıdır”

Kamuoyunun da bildiği üzere hafta sonu Kilit-Pençe adıyla yeni bir sınır ötesi saldırı dalgası AKP-MHP iktidarı tarafından başlatıldı. Bu saldırıların gerçek sebebi elbette ki Kürt düşmanlığıdır. Bu düşmanlıktan beslenen, sebep sonuç ilişkilerini manipüle eden, siyasi çıkar ve iktidar devşiren, siyasal çözümleri reddedenlerin ısrarıdır. Ve son 40 yıldır süren, on binlerce yaşama mal olan çatışmaların gösterdiği üzere, bu tarz harekatların savaşı derinleştirmekten, çözümsüzlüğü büyütmekten, başta siviller olmak üzere yerleşim alanlarına zarar vermekten başka bir sonuç yaratmamıştır.

HDP olarak bu ülkenin gerçek gündeminin savaş olmadığını iyi biliyoruz. Rusya-Ukrayna üzerinden sahte barış diplomasisi yapıp, arkasını dönünce savaş borazanlığı yapanları da çok iyi tanıyoruz. Kamuoyunu manipüle eden, gerçekleri, savaş ve çatışmanın insani ve ekonomik maliyetini gizleyen iktidar, bu durumu hep kendi yönetimlerinin devamlılığı için kullandığı da son derece nettir. Dünyaya diyalog, diplomasi ve barış öneren iktidar, kendi toplumuna savaşı dayatarak ikiyüzlü bir politika yürütmektedir.

“Savaş çığırtkanlığı, yoksulluğu ve açlığı bastırmayı amaçlıyor”

Toplumun açlık ve yoksulluğa mahkum edilmeye çalışıldığı Türkiye’de, AKP-MHP ittifakı ile yolsuzluk, rant, torpil politikaları, savaş çığırtkanlığı tarafından bastırılmakta ve gizlenmektedir. Devlet ve mafya ilişkilerinin iç içe geçtiği, bürokrasinin hepten yozlaştığı, ekonominin yerle yeksan olduğu bir hükümet gerçekliğinde savaşı bir çıkış yolu, yıkımı bir kurtuluş, işgal bir reçete olarak görülüyor. Hukukun, yasama ve yürütmenin olmadığı böylesi bir ortamda iktidar bir savaş iktidarına dönüşmüş durumdadır. Uluslararası alanda süren krizleri fırsata çevirerek, askeri operasyonlarla iç siyaseti dizayn etmek isteyen ve tüm sorunların üzerini örtmek isteyen iktidar, bilsin ki bu kirli oyunları ile başarıya ulaşamayacaktır.

İçeride kumpas davaları, dışarıda komplo siyaseti Çökertme Planında olduğu gibi çökecektir. Halka bu ekonomik zorluk ortamında sabır dileyip, fedakârlık çağrısı yapanların silaha, mermilere, askeri araçlara harcadığı bu korkunç harcamaların hesabını vermeli!

Erdoğan’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına karşı başlatılan savaşa ilişkin açıklamaları ibretliktir. Açıklamaların tamamı savaşın iktidarın ömrünü uzatma savaşı olduğunun ispatı ve belgesidir.

“En büyük tehdit AKP’nin ülkeyi uçuruma sürükleyen savaş siyasetidir”

Bu savaş ve saldırı Türkiye’yi uçuruma sürüklemekten, krizi derinleştirmekten başka bir işlev görmedi şimdiye kadar, bundan sonra da görmeyecektir. Sizin savaş siyasetiniz ülkeye kaybettiriyor. Türkiye’nin sınırlarına yönelik herhangi bir tehdit yoktur, tehdit altında olan AKP-MHP iktidarıdır. Tehdit olan Kürt sorunun çözülmemiş olmasıdır, inkar siyasetidir. Asıl ve en büyük tehdit iktidarın ülkeyi uçuruma sürükleyen savaş politikalarıdır. Erdoğan konuşmasında Irak merkezi hükümetine ve KDP’ye de savaşa verdikleri destekten dolayı teşekkür etti. Irak Dışişleri Bakanı operasyonlardan haberdar olmadıklarını söylese de katledilen halklar elbette kimin bu ölüm ve savaş siyasetinde ortak hareket ettiğini biliyordur ve elbette bunu unutmayacaktır. Yeri geldiğinde bu savaş ve ölüm siyasetinin ortaklarına gereken cevabı verecektir.

“Barış mücadelesini büyüteceğiz”

AKP-MHP iktidarının savaş politikalarından rahatsız olmayanlar yalnızca savaştan beslenenlerdir. Bu savaş siyasetinden bütün Ortadoğu halkları ve devletleri rahatsız. Bütün barış savunucuları rahatsız. Topraklarını bombaladığınız yerlerde yaşayan siviller, Kürtler rahatsız. Gözünüzü bürüyen savaş, bunları görmenizi engellese de bizler sizin savaş politikalarınıza karşı barış mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz.

Son iki üç gündür başta Irak hükümeti ve burada faaliyet yürüten oluşumlar olmak üzere, Arap Birliği, Avrupa’dan çeşitli kurumlar, Türkiye’deki demokratik ve sağduyulu kamuoyu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yer alan sivil toplum kurumları, partiler, yapılar çağrı yaparak bu işgal girişimlerinin, sınır ihlallerinin ve sivil yerleşim yerlerine yapılan saldırıların durmasını talep ediyor. Bu sağduyuya kulak verilmeli ve desteklenmelidir. Biz de HDP olarak bunu önemsiyoruz.

“Muhalefet savaş siyasetine destek vererek AKP’nin ömrünü uzatıyor”

Muhalefete de özellikle seslenmek istiyoruz. İktidarın savaşçı, hamaset siyasetinin arkasına dizilmek Türkiye’nin demokratik geleceğine hizmet etmez. Ancak iktidarın ömrünü uzatmaya hizmet eder ve Türkiye halklarına kaybettirmek olur. Gerçek ittifak savaşa karşı barış ittifakıdır. Gerçek siyaset ve muhalefet önce yaşamı örmektir, yaşam siyaseti yürütmektir. Aleni şekilde bir aldatmaca ve savaş tertibi üzerinden örülen bu sınır ötesi savaş, toplumun faydasına değil, topluma karşı, demokrasiye karşıdır. Halkın geleceğine ipotektir. Hayırlı Ramazan ayında savaş ve bombalarla iftara gitmek hiçbir inancın gereği olamaz. Buna dur demek, toplumu savunmak bizim öncelikli görevimiz olmalıdır. Çünkü bu savaş Kürtlere karşıdır, Kürtlere karşı olan savaştan herkes kaybediyor. HDP olarak, barış ve çatışmasızlık gayretlerine katkı verme sorumluluğuyla, diyalog çağrımızı tekrarlıyor ve kamuoyu başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşları duyarlı olmaya, barış siyasetini büyütmeye davet ediyoruz.

“Bütün bu saldırılara yeni siyasi hamlelerle cevap vereceğiz”

Bütün bu saldırılar, iktidarın bilerek Türkiye halklarına yaşattığı bu yıkımlar, bizim için moralsizliğin, yılgınlığın, geri çekilmenin değil aksine mücadeleyi ve direnişi büyütmenin gerekçesidir. İşte bu sorumlulukla yapılan saldırıları, Türkiye’nin yaşadığı krizleri, çözüm yollarını yetkili kurullarımızla tartıştık ve tartışmaya devam ediyoruz. Çok yoğun ve başarılı bir toplantılar serisini geçtiğimiz haftalarda geride bıraktık. İl eş başkanlarımızla, bileşen partilerimizle, Parti Meclisimiz ve en son MYK’mızla toplantılarımızı gerçekleştirip bütün bu gelişmeleri ele alıp değerlendirdik. Bu toplantılarda önemli kararlaşmalara vardık. Öncelikle toplantılarımızda bu saldırılara yeni atılımlarla ve hamlelerle cevap verme kararlılığı ortaya çıktı. 8 Mart ve Newroz coşkusundan, mücadele kararlılığından aldığımız güçle yolumuza devam edeceğiz.

“1 Mayıs’a ortak hazırlanıyoruz, bu düzeni hep birlikte değiştireceğimizi göstereceğiz”

Bütün bileşen partilerimizle ve görüşmeler yürüttüğümüz siyasi parti ve devrimci yapılarla 1 Mayıs’a ortak hazırlanıyoruz. Türkiye’ye yaşatılan bunca yoksulluğa, yıkıma ve krize karşı milyonlarla birlikte Newroz ruhuyla emek demokrasi güçleriyle 1 Mayıs alanlarında olacağız. Bu düzeni kabul etmediğimizi, bunu değiştirmeye gücümüzün olduğunu o alanlarda bir kez daha herkese göstereceğiz. Bunu da mevcut gidişattan rahatsız olan bütün güçlerle birlikte yapacağız. Eksik kalan il kongrelerimizi tamamlaya ve yapmaya devam edeceğiz, sonrasında konferanslar ve büyük kongre takvimimiz başlayacak.

“Örgütümüzü ve hedeflerimizi büyüterek saldırılara cevap vereceğiz”

Saldırıların bu kadar yoğunlaştığı, yıkımın bu denli derinleştiği bir süreçte konferanslarımıza ve kongremize büyük anlamlar yüklüyoruz. Bu süreç örgütümüz için yenilenme, iradeyi büyütme, kararlılığımızı bileme sürecidir. Biz saldırılara alacağımız kararlarla, yapacağımız tartışmalarla, örgütümüzü ve hedeflerimizi büyüterek cevap vereceğiz. Bu süreç hiç kuşkusuz bizim için 3’üncü yol stratejimizi daha fazla tartıştığımız, hayata geçirmek için projeler ve yeni yöntemler geliştirdiğimiz bir süreç olacak.

“3’üncü yolu inşa edeceğiz Türkiye’yi savaş için yarışanlara mahkum etmeyeceğiz”

Biz savaş ve çatışmaların tehdidi altında olan bu gidişatı durdurmanın, yoksulluğun her türlü ezme ezilme ilişkisinin önüne geçmenin ancak 3’üncü yolu örgütlemekle mümkün olduğuna inanıyoruz. O yüzden savaşı derinleştirmek, bu düzeni korumak için birbiriyle yarışan, birbirinin kopyası siyasi kamplara bu ülkeyi mahkum ve mecbur etmeyeceğiz. HDP kuşkusuz bütün bu süreçlerden çok daha güçlü çıkacaktır, bu aynı zamanda umut bekleyen haklarımıza karşı olan borcumuzdur. Bize saldıranlar, bizi tasfiye etmeye çalışanlar da mutlaka kendilerinden önceki partiler gibi tarihin karanlık sayfalarında yer alacak ve mutlaka kaybedecektir.

“Bu ülkenin yoksulluğun, baskının, şiddetin ve faşizmin ülkesi haline getirilmesine izin vermeyeceğiz”

Savaş ve gerginlik siyaseti üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışan AKP-MHP iktidarının bu toprakları yoksulluğun, baskının, şiddetin, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin ülkesi haline getirmesine, ayrıcalıklı bir azınlığın bütün ülke kaynaklarına el koyarak geriye kalan büyük toplumsal kesimlerin açlığa, zamlara ve yoksulluğa mahkûm edilmesine izin vermeyeceğiz. Cezaevlerinden sokağa kadar yayılan sistematik şiddet dalgasına ve savaş çığırtkanlığına karşı onurlu bir barışı savunmaya devam edeceğiz. Korkuyla kontrol altına alınmaya ve sesi bastırılmaya çalışılan topluma cesaret ve umut olmaya devam edeceğiz. HDP’yi savunmanın aynı zamanda toplumu savunmak olduğu gerçeğini her yerde haykıracağız! 8 Mart ve Newroz’daki milyonların coşkusuna ve umuduna denk düşen olağan kongremizi gerçekleştirerek önümüzdeki dönemin temel mücadele hattını ilan edeceğiz.

“Halkın gündemi bellidir, sabır telkin etmek aymazlıktır”

AKP iktidarı ve yarattığı büyük ekonomik çöküş artık yaşanılmaz ve dayanılmaz hale gelmiştir. Sebze ve meyveler tane halinde satılmaya başlanmış, pazarlarda kredi kartları ile alışveriş yapılmasının önü açılmış, ramazan ayında iftar ve sahur sofraları günden güne eksilmeye devam etmektedir. AKP iktidarı ve küçük ortağı iftar ve sahur sofralarını sabır telkinleri ile doldurmaya çalışmaktadır. Bu tutum açık bir şekilde aymazlık ve vicdansızlıktır. HDP olarak hep söylediklerimizi bir kez daha tekrar edeceğim.

Halkın gündemi bellidir;

• Emeklilerin bayram ikramiyeleri derhal düzenlenmelidir. 1 benzin deposunu doldurmayan, bir kira bedeli etmeyen, bir aylık elektrik ve su faturasına kadar ancak yeten 1100 TL’lik bayram ikramiyesi bu ülkenin emeklilerine hakarettir.

• Tane ile satılmaya başlanan meyve ve sebzelerle dolu manav bölümleri bu ülkenin çiftçilerine hakarettir.

• Bayram tatilini ailesi ile geçirmek isteyen gençlerin burs miktarlarının bir bilet fiyatına ancak yetmesi milyonlarca öğrenciye yapılan bir hakarettir.

• 2022 yılının ilk 3 ayında 2021 Aralık ayındaki alım gücünün dahi altına düşen Asgari Ücretin bugünkü ekonomik kriz ve enflasyon karşısında tekrar düzenlenmemesi bu ülkenin milyonlarca emekçisine yapılan bir hakarettir.

Ancak iktidarın gündeminde zenginin daha zengin yoksulun daha yoksul hale getirildiği Kur Korumalı Mevduat sisteminin sürdürülmesi için ek düzenlemeler var. Halkın gündemi ve talepleri yok. AKP iktidarı ve küçük ortağının gündeminde halk yoksa, şunu iyi bilsinler ki halkın gündeminde de sandıkların kuruldukları gün bu zulüm ittifakı olmayacaktır.

“20 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor”

Birleşik Metal İş açlık sınırının 4 bin 453 TL olduğunu açıkladı. Yani asgari ücretten fazla. Bu ülkede 12 milyondan fazla asgari ücretle çalışan emekçi ve geliri olmayan işsizleri düşündüğümüzde 20 milyondan fazla insan açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor. Türkiye’de artık yaşam, insan onuruna yakışır bir hayat sürdürme olmaktan çıkmış, açlığa karşı mücadeleye dönüşmüştür. İktidarın “varlık kuyrukları” dediği, kuyruklar artık her şehirde. Hemen her kentte çöpten yiyecek toplayan insanlarımızı görüyoruz. Marketlerde domates tek tek satılıyor, bebek mamaları kelepçeyle korunuyor.

“Halkı aldatma çabalarınız halkın size vereceği cevabı engellemeyecektir”

Bu tabloya rağmen Bakan Nebati, yüksek perdeden halkı aldatmak için konuşuyor. Diyor ki, “işsizliği tek hanelere indireceğiz. enflasyonu bitireceğiz.” AKP’nin Genel Başkanı çıkıp “”hamdolsun çalışmak isteyen herkesin iş bulabildiği bir ülkede yaşıyoruz” diyor. Ne yürüttüğünüz savaş politikaları ne de toplumu yanıltma çabalarınız halkın size sandıkta cevap vermesini engellemeyecektir.

Soru: Bu saldırıların muhalefet arasında anlaşmazlık yaratmaya yönelik olduğunu düşünüyor musunuz? Ayrıca HDP’ye yönelik operasyonlar sürüyor buna ilişkin yorumunuz olur mu?

AKP dışarıda saldırı başlattıkça içeride de barış yanlısı muhalefete yönelik operasyonlar yürütüyor. Barışın sesini kısmaya çalışıyor. Partimize yönelik operasyonlar sürdürüyor. Bunların hiçbirinin barış taleplerini bitirmeye yetmediğini gördük, insanlar barış taleplerini dile getirmeyi sürdürüyor. İktidar aynı zamanda hamasi söylemlerle muhalefeti yanında sıralamaya çalışıyor. Maalesef mesele Kürt düşmanlığı olduğunda muhalefetiyle iktidarı birleşiyor Türkiye’nin. Türkiye’deki barış yanlılarıyla birlikte barışın sesini yükseltmeye devam ediyoruz.

 

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar Açlığa Yoksulluğa Alışmamızı Bekliyor

HDP Sözcüsü Günay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlere “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin” sözlerine tepki göstererek, “Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi. Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar” dedi.

Haber Merkezi / Asgari ücretlinin alım gücündeki düşüşe de değinen Ebru Günay, “Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor. Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa ‘şahlanıyoruz’ diyen AKP mi?” ifadelerini kullandı.

Günay, konuşmasının devamında ise, “AKP Genel Başkanı ‘yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız’ dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Türkiye’nin toplumsal sorunları ve ekonomik kriz derinleşiyor, sorunlar derinleştikçe iktidarın da topluma karşı saldırıları artıyor. Nerede bir bir çözüm önerisi, iradesi varsa oraya saldırıyor, orayı bastırıyor ve çözüm imkanını ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bunun en bariz örneğini bizler AKP’nin İmralı politikalarında yıllardır görüyoruz. Sayın Öcalan devreye girdiğinde çözümün, barış ihtimalinin güçlendiğini herkes çok iyi biliyor. AKP-MHP iktidarı da barış ihtimalini, çözümü kendi iktidarları için tehdit olarak görüyorlar.

Bu çözüm iradesine ise tecritte ve savaş politikalarında ısrar ederek cevap veriyorlar. Tek dertleri iktidarlarını korumaktır, bunun için de ülke batarsa batsın havasındalar. Savaş politikalarını derinleştirerek çözümsüzlüğü kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar. Fakat halkımız iktidarın bütün çözümsüzlük politikalarına karşı her yerde her fırsatta çözüm ve barış sesini yükselterek Newroz’da da barışa ve çözüme desteğini yineledi. İmralı kapılarının açılmasını istedi. Kürt sorununun çözümünde de tek adresin Sayın Öcalan olduğunu milyonlar Newroz alanında dile getirdi. İktidar ne yaptı? İktidar, milyonların taleplerin duymak ve buna cevap vermek yerine tecrit ve savaş politikalarında ısrar ediyor.

Kürt halkı İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadeleye devam edecektir

Son olarak ailesinin görüş için yaptığı başvurusu disiplin gerekçesiyle reddedildi. 4 Nisan dolayısıyla Amara’ya gitmek isteyen yüzlerce kişi engellendi. Derinleşen tecrit politikaları Türkiye’yi çözümden uzaklaştırdığı gibi yaşanan krizleri de derinleştiriyor, yoksulluğu, emek sömürüsü başta olmak bütün sorunları derinleştiriyor. Sayın Öcalan’ın devreye girmesiyle sadece Kürt sorununun çözüm ihtimali büyümeyecek, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme ihtimali de büyüyecek.

Bu nedenle tecrit karşıtı mücadele Türkiye’nin demokratik geleceği için de mücadelesidir. Kürt halkı her koşulda çözüm ve barış politikaları için mücadele ediyor, barış gelinceye ve İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadele etmeye elbette devam edecektir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli bir süreçtir ve bunun için mücadele edilecektir. Bizler de onlarla birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi barış ve çözüm için mücadeleye devam edeceğiz.

Kobanî Kumpas Davasının sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş

Kobanî Kumpas Davası devam ediyor, her oturumda yeni yalanlar, yeni kumpaslar ortaya çıkıyor. Şuana kadar 11 duruşma yapılsa da her duruşmada onlarca oturum gerçekleştirdi, her oturumda yeniden kumpaslar ve hukuksuzlar ortaya çıktı. Büyük bir kısmı da Atadedeler çetesi operasyonunda gözaltına alınan ve şimdi ev hapsinde olan Bahtiyar Çolak başkanlığında yürütülen oturumlardı. Çete üyesi olmakla suçlanan Bahtiyar Çolak rehin arkadaşlarımız hakkında onlarca kez tutuk devam kararı verdi.

Duruşmaları yönetirken asıp kesiyordu, arkadaşlarımıza parmak sallıyordu, işte gücünü hangi çeteden ve karanlık güçten aldığı ortaya çıktı. Duruşma salonlarındaki pervasızlığın ve kendini bilmezliğin sebebi çetelerle kurduğu bağlarmış. Şimdi anlıyoruz ki kumpasın sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş, şimdi de mahkeme heyeti aynı yöntemlerle duruşmayı yönetmeye çalışıyor. Çünkü Bahtiyar Çolak’la çalıştılar ve diğer üyeler de aynı yöntemlerle ve kumpaslarla devam ettirmeye çalışıyorlar.

Kobanî Kumpas Davasının bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz 

Duruşmalar esnasında sevgili Figen Yüksekdağ’ın da dediği gibi “sizin karşınızda siyasi iktidarın alt etmeye çalıştığı siyasi rakipler var, biz sadece mahkeme salonlarında değiliz, milyonların içerisindeyiz. Bir siyasi rant meyvesine dönüştüremezsiniz bu davayı”. Bizler de arkadaşlarımız gibi bu davanın bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz, kumpaslarını her koşullarda ifade etmeye ve yargılamaya devam edeceğiz. Günlerdir davayı dayandırdıkları tanıklar, arkadaşlarımızın savunmaları alınmadan dinlenmeye devam ediliyor, olmayan deliller üretilmeye çalışılıyor. Yalanlarla oluşturulmaya çalışılıyor.

Kumpasın dayanağı haline getirilen ifadelerden biri Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde nasıl kumpaslarla belge oluşturulduğunu anlattı. Bir kez daha kumpasın emniyet koridorlarında organize edildiği belgelendi. Heyet kumpası araştırmak yerine kumpas belgelerinin altında imzası olan memurlar hakkında suç duyurusunda bulunmak yerine tanıkları yönlendirmeye çalışarak kumpaslara ortak olmaya devam ediyor ve kumpaslarla yargılama yapmaya çalışıyor. Sevgili Gültan Kışanak’ın söylediği gibi “bu dosya da tamamen belli odakların talimatlarıyla yalan beyanlar üzerine kurulu bir kumpas davasıdır. Emniyet teşkilatının hasta ve yaşlı bir insanı kullandığı trajedilerine ve o insanın söylemediği şeylerin dosyaya konulduğuna şahit olunmuştur bu salonda.”

Dava, tarihe kara leke olarak geçerken, arkadaşlarımızın direnişleriyle tarih yazıyor

Tutukluluk devam kararlarında sürekli atıf yapılan ve iddia makamının en önemli tanıklarından biri de bu duruşmada dinlendi. Bu tanık hiçbir somut bilgisi olmadığını kimi beyanlarının sadece ikincil duyumlar olduğunu kimi beyanlarının ise kendisine ait yorumlar olduğunu söyledi. Her duruşmada demokratik yollarla baş edemedikleri partimize emniyet ve yargı yoluyla nasıl kumpas kurduklarının acziyetinin belgesine dönüştürüldü.

Öyle bir çaresizlik ki Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş için tutuklama gerekçesi yapılan tuzak kurularak alınan ifadeleri sormaya dahi utandılar duruşma salonunda. İşte, böyle bir ortamda adil yargılama ilkesinden bahsetmek mümkün değil, böyle bir ortamda ancak ve ancak kumpastan, tuzaktan, çetevari yöntemlerle yürütülen duruşmalardan söz edilebilir. Bu koşullarda yapılan yargılamadan, çete üyeleriyle ilişkileri olan mahkeme heyetinden adil bir yargılama beklemiyoruz. Bu yargılama sistemine elbette güvenmiyoruz. Dava tarihi bir hukuk lekesi ve kara leke olarak geçti. Ama arkadaşlarımızın duruşma salonlarındaki tavrı da bir direniş tarihi olarak yazılmaya devam ediliyor.

AKP’liler fahiş kazanç sağlıyor, yandaşları vatandaşın aşına göz koyuyor 

Değerli basın emekçileri, partili cumhurbaşkanlığı sistemindeki absürt trajedileri de yaşamaya devam ediyoruz bir taraftan da. Her gün bu trajedilerin bir yeni örneğine şahit oluyoruz. Bu sistem devletin yönetimi değil toplumun akli melekelerini artık hedef alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün yaptığı açıklamada ‘‘fahiş kazanç peşinde koşanlarla mücadelemizi sürdürüyoruz, fiyatlar konusunda vatandaşımızın aşına, ekmeğine göz dikenlere acımayacağız’’ dedi. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan “faiz sebeptir enflasyon neticedir” söylemiyle girdiği ekonomiyi çökertme yolundaki AKP Genel Başkanı’na acımayacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan faizi düşürdükçe hem reel faizi hem de enflasyonu artıran AKP Genel Başkanı’na kızıyor. Çünkü bu ülkede fahiş kazanç sağlayan AKP’lilerdir. Vatandaşın aşına göz koyan ise AKP yandaşlarıdır.

Ramazan pidesi 10 yılda 70 gram küçülürken, fiyatı 5 kat arttı

AKP Genel Başkanı’na soruyoruz. Erdoğan’a soruyoruz. İstanbul’da 2012’de 400 gramı 1,5 liradan satılan ramazan pidesi bugün 330 gram ve 6 lira oldu. Yani sadece 10 yılda ramazan pidesi 70 gram küçüldü fiyatı ise 5 kat arttı. Bunun sorumlusu buğday temin edemeyen uncu mu, un temin edemeyen fırıncı mı, yoksa ben ekonomistim diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı? Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor.

Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa “şahlanıyoruz” diyen AKP mi? AKP Genel Başkanı “yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız” dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığa 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı. Buradan Türkiye’ye soruyoruz, modeli üreten mi suçlu, üretici mi suçlu? Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, atanmasının üzerinden 4 ay geçmesine rağmen hissedarı olduğu şirkette görev almaya devam ediyor. Ticari sicil gazetesine göre Nebati’nin halihazırda İstanbul’da kurulu olan BM mağazacılık şirketinde hisseleri var. Şimdi soruyoruz kim çalıp çırpıyor kim haksız kazanç sağlıyor?

Yoksulluğun sorumlusunu uzakta arama Erdoğan, aynaya bakman yeterli

Geçtiğimiz gün 77 yaşında çalışmak zorunda olan ve inşaat bekçiliği yapan Hikmet Sungur Kayseri Melikgazi’de inşaatın asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti. OHAL’i bile sermaye için ilan ettik diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı suçlu, işçi cinayetlerine son verelim diyen milyonlar mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer birilerine acımayacak ise ona adres gösterelim. Saray’da mesai yürüttüğü kişilere sorsun, kaç maaş alıyorsunuz diye. O zaman acımaması gereken insanlar ortaya çıkar.

Birden fazla maaş alana yetim hakkı için acımasın. Cumhurbaşkanı Erdoğan önce AKP Genel Başkanı Erdoğan’a acımasın çünkü onun politikası neticesinde bugün Türkiye’de işçiler Avrupa’nın en ucuz alın terini döküyor. Avrupa’da emeğin saat ücreti 28,6 Euro iken Türkiye’de 3,7 Euro oldu. Bin bir masraf ve emekle yetişen gençler adil bir sistemde okuyor emek harcıyor ve üniversite kazanıyor, üniversiteleri bittiğinde eğer şanslı iseler iş bulabiliyor ve sonra da Avrupa’nın en ucuz iş gücü oluyorlar. Erdoğan gençlere diyor ki “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin”. Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi.

Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar. Bu da yetmiyor, bu kötü durumdan utanmadan, sıkılmadan, herkesi sorumlu tutmaya, hayali suçlular bulmaya çalışıyorlar. Suçluyu ve sorumluyu uzakta aramasınlar, Erdoğan ve ekibinin aynaya bakması yeterlidir. Siz suçluyu uzakta aramaya devam etseniz de bizler de size ayna tutmaya ve her fırsatta suçlu ve sorumlu olduğunuzu söylemekten geri durmayacağız.

İlaç gibi temel ihtiyaçlardaki KDV ÖTV kaldırılmalı

Bu hayat pahalılığı devam ederken, bunun her alanda yansıması var. Son olarak Eczacılar Odası çağrı yaptı, ilaçlar üzerindeki KDV’nin kaldırılması için. Ben de buradan bir kez daha çağrılarını tekrar ediyorum. Meclis bir an önce toplanarak ilaç gibi temel ihtiyaçlarda KDV’yi kaldırmalı ve ÖTV’yi hayatımızdan çıkarmak için çalışmaya başlamalıdır. Herkes yakından takip etti, enflasyon sonuçları da açıklandı. TÜİK verilerine göre 2022 Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 61,14 olarak hesapladı.

Ama bağımsız kuruluş olan ENAG’a göre ise tüketici fiyat endeksinin son 12 aylık artışı ise yüzde 142,60 olarak gerçekleşti. Bugüne kadar enflasyonun en yüksek olduğu dönem yüzde 65 ile Mart 2002 idi, bu rakamlara göre yıllık enflasyon son 20 yılın en yüksek noktasına ulaştı. AKP’nin vesayeti ile halkın gerçekleri arasındaki bu fark yüzde 81 yani domatesin, patatesin tane ile çift haneli rakamlarla satıldığı bir çöküş ve kriz halini yaşayan iktidar miadını doldurmuştur. AKP iktidarı istihdam yerine işsizlik, büyüme yerine ekonomide daralma yaratıyor. Refah yerine geçim derdi, maaş zamları yerine bütün tüketim mallarına sürekli neredeyse günlük, saatlik zamlarla, işçi ve emekçinin boğazına göz dikmeye devam ediyor.”

Paylaşın

HDP’li Günay: Mücadeleyi Yükseltmeye Devam Edeceğiz

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “8 Mart ve Newroz coşkusuyla Kürt halkının emek ve demokrasi güçleri ile Kürt halkının taleplerinin birleştiği 1 Mayıs’a giderken bütün alanlarda direnişi ve mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz. Alanlar çok önemli mesajlar verdi ve herkesin bu mesajları doğru okumaya ve gereklerini yapmaya davet ediyoruz.” dedi.

Haber Merkezi / Rusya – Ukrayna barış görüşmelerine ilişkin ise Günay, “Bildiğiniz üzere parti olarak her türlü uluslararası ve içerideki her türlü toplumsal sorunun çatışma ve çelişkilerin müzakere ve diyalog çözüleceğine inanan bir partiyiz. Barışçıl çözümler için mücadele eden bir partiyiz. Gittikçe derinleşen ve insani trajedilerin yaşandığı Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta da tek çıkar yolun müzakere diyalog ve barışçıl çözümler olduğunu ilk günden itibaren savunduk bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

HDP’li Günay, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Ukrayna ve Rusya arasında yapılan her türlü müzakereyi de yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin görüşmelerdeki rolü elbette önemlidir ve önemsiyoruz ancak iktidarın büyük bir uluslararası barış olarak lanse ettiği rolüne ilişkin kaygılarımız endişelerimiz ve şüphelerimiz var. İktidarın hem içeride hem bölgesel sorunlarda savaşçı politikalarını yakından biliyoruz. İktidarın savaş politikalarının bedelini Türkiye toplumu hala ödüyor. Barışçıl arabuluculuk elbette önemli ama aynı barışçıl çaba Türkiye halkları için de verilmeli.” dedi.

Diyanet akademilerine dair getirilen kanun teklifi görüşmelerinde çekimser oy kullanmalarına dair sorulan soruya ise Günay, “HDP olarak Diyanet’e tavrımız parti programımız açık ve nettir. İktidarın Diyanet’i bir din istismarı aracına dönüştüğü bu zamanda tavrımız elbette değişemez. Halkımız sefalet yokluk ve açlık ile boğuşurken Diyanet Saray’ın etrafında dönerek lüks ve şatafat içinde Türkiye toplumunun inançlarını istismar etti. Diyanet’e dair gelecek her türlü yasal düzenlemenin iktidarla ilişkisi dikkate alınarak değerlendirmelidir. Bu konuyu parti kurullarımızda ele aldık. Evet, evet oyu kullanmadık ama tavrımızı bütün bu tartışmalar ışığında daha açık bir şekilde ifade ederek hayır demeliydik” şeklinde cevap verdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Kürt halkının mücadelesini ve kazanımlarını tehlike olarak gören zihniyet bugün olduğu gibi o gün de baskı zor ve ölümle sonuç alacağını düşündü ama yanıldı. Qazi Muhammed ve arkadaşları hala mücadele eden, direnen Kürtlere ışık tutmaya yol göstermeye devam ediyor. İdam sehpasındaki vasiyeti birlik ve dayanışmaydı. Bu vasiyet, Kürt halkının başarısının, kazanma rehberi olmaya devam ediyor. Bir kez daha Qazi Muhammed ve arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum. Onların bize bıraktığı miras Kürt bilinci ve dayanışma ruhunu Kürtler bulunduğu her yerde yeşertmeye devam edecektir.

Son birkaç haftada yaşananlara baktığımızda bu iktidarın nasıl pervasızlaştığını, hukuktan, ahlaktan, uzaklaştığını insani değerlerden uzaklaştığını görüyoruz. Newroz’dan bu yana Kürt çocuklarına yaşatılanlar AKP ve MHP iktidarının Kürt düşmanlığının fotoğrafıdır.

5 yaşındaki ikiz kardeşlerin soğuğa rağmen yöresel kıyafetleri çıkarıldı, gözaltına alındılar parmak izleri alındı. İşte bu Kürt düşmanın ve Kürtleri daha çocuk yaşta fişlemenin şekli ve en somut halidir. Kürt çocukları AKP ve MHP iktidarıyla birlikte daha 5 yaşında gözaltı merkezleriyle tanışıyor. Daha o yaşta bu iktidarın Kürt çocuklarına vaat ettiği gelecek gözaltı merkezleri işkence ve ölümlerdir. Bırakın çocuklara iyi bir gelecek bırakmayı özelde Kürt çocukları ve Türkiye’deki bütün çocuklara vaat ettikleri gelecek, gözaltı, işkence ve ölümdür. Bu iktidar döneminde çocukların artık can güvenliği yok.

Bütün bu olaylar bütün katliam dosyalarında olduğu gibi failler ellerini kollarını sallayarak dışarıda başka çocuklara başka insanların hayatlarına kastedebilir. Efe Tektekin’in dedesinin katledildiği yerde bir yıl sonra o da zırhlı araçla katledildi. Dedesi TOMA çarpması sonucu katledilmişti. Efe Tektekin de zırhlı araçla katledildi. Katil utanmadan sıkılmadan iktidarın cezasızlık politikalarından aldığı cesaretle duruşma salonunda vicdanım rahat dedi. Failli elini kolunu sallayarak gezmeye ve başka çocukların hayatlarına kastetmeye devam ediyor. Düşünün aynı aileden iki kişi zırhlı çarpması sonucu hayatını kaybediyor bu asla kader değildir. Bu iktidarın Kürt düşmanı güvenlikçi politikaları sonucu işlenen cinayetlerdir. Yine Muhammet ve Furkan kardeşler evlerinde uyurken zırhlı aracın evin içine girmesiyle hayatlarını kaybettiler. Uğur kaymaz, Cemile Çağırga, Berkin Elvan, Ceylan Önkol iktidarın güvenlikçi savaş politikaları sonucu yaşamını yitiren çocuklardan sadece birkaçı… Elbette bu çocukların katillerinden hesap sormak boynumuzun borcu. Türkiye’deki bütün çocuklara huzurlu ve demokratik bir ülke bırakmak bizim boynumuzun borcudur. Bu konuda mücadele etmeye devam ediyoruz çünkü çocuklar bizim geleceğimiz.

Kobanê Kumpas davasında da duruşma devam ediyor. Her duruşma da arkadaşlarımız direnişlerini devam ettirirken mahkeme heyeti de hukuksuzluklarına ve kumpaslara yenilerini eklemeyi devam ediyor. Biz her duruşmada ve davada ne kadar haklı olduğumuzu ve ne kadar bu davanın kumpas davası olduğunu görüyoruz ve haklı çıkıyoruz. Sadece birkaç oturuma baktığımızda kumpasın niteliğini anlamak mümkün. Tanık olarak dinlenecek olan Şemsettin Kalay’ın 15 Kasım 2021 tarihinde vefat etmesi nedeniyle dosyada bulunan önceki ifadesi okundu. Gözaltında alınan ifadesi okundu. Tanık ifadelerinin hangi koşullarda alınması gerektiğini uzun uzadıya anlatmayacağım. Ama nerede bakarsak bakalım bu dosyada hukuksuzluk ve usulsüzlük karşımıza çıkıyor.

1 Kasım Dünya Kobanê etkinliklerine katıldığı için 2 Kasım’da gözaltına alınıp tutuklanan tanığın ifadesi ısrarla 6-8 Ekim olaylarıyla bağlamaya çalışsa da tanık bunun böyle olmadığını ısrarla ve ısrarla beyan etti. Mahkeme heyetinin tüm yönlendirmelerine çarpıtmalarına ve zorlamalarına rağmen hiçbir tanık ve müştekilerin hiçbiri arkadaşlarımızdan şikayetçi olmadı. Bu olayların arkadaşlarımızla ilgisinin olmadığını söylediler. Hala arkadaşlarımızın ifadeleri bitmeden tanık ve müştekilerin dinlenmesi başka bir usulsüzlüğe işarettir.

Kobani Kumpas Davası

Önceki Mahkeme Başkanı Bahtiyar Çolak Atadedeler adı verilen suç örgütüne düzenlenen operasyonla gözaltına alındı. İşte Kobani Kumpas Davasının çeteler tarafından yürütüldüğünün somut göstergesidir bu gözaltı. Böyle bir mahkeme başkanının aldığı kararların adil ve hukuka uygun olduğunu kim söyleyebilir. Elbette kimse söyleyemez. Bahtiyar Çolak’ın imzasının olduğu aldığı her karar, yaptığı her işlem ve katıldığı her duruşma şaibelidir ve iptal edilmelidir. Bir çete üyesi hakim, arkadaşlarımız hakkında defalarca tutuklama kararı verdi. Aslında çetelerin etkisi Kobanê Kumpas Davasında hukuksuzluk ve adaletsizliğin somut göstergesi oldu. Kobanê Kumpas Davasında savunma yapan her arkadaşlarımız savunmalarıyla yargılamaya devam ediyor. Son olarak sevgili Ahmet Türk’ün de dediği gibi; ‘Bizler 12 Eylül zindanlarını yaşadık, dokunulmazlıklarımız kaldırıldı, baskılarla bizi demokratik siyasetten koparmaya çalıştılar. Bugün de haksız hukuksuz Kobanê davasıyla karşı karşıyayız. Ancak Kürt sorunun demokratik siyasetle çözüleceğine inandığımız için bugüne kadar mücadele ettik ve bundan sonra da mücadele etmeye devam ediyoruz.’ İşte arkadaşlarımızın tavrının özeti burada gizlidir.

Türkiye’nin görüşmelerdeki rolü elbette önemlidir ve önemsiyoruz

Bildiğiniz üzere parti olarak her türlü uluslararası ve içerideki her türlü toplumsal sorunun çatışma ve çelişkilerin müzakere ve diyalog çözüleceğine inanan bir partiyiz. Barışçıl çözümler için mücadele eden bir partiyiz. Gittikçe derinleşen ve insani trajedilerin yaşandığı Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta da tek çıkar yolun müzakere diyalog ve barışçıl çözümler olduğunu ilk günden itibaren savunduk bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Ukrayna ve Rusya arasında yapılan her türlü müzakereyi de yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin görüşmelerdeki rolü elbette önemlidir ve önemsiyoruz ancak iktidarın büyük bir uluslararası barış olarak lanse ettiği rolüne ilişkin kaygılarımız endişelerimiz ve şüphelerimiz var. İktidarın hem içeride hem bölgesel sorunlarda savaşçı politikalarını yakından biliyoruz. İktidarın savaş politikalarının bedelini Türkiye toplumu hala ödüyor. Barışçıl arabuluculuk elbette önemli ama aynı barışçıl çaba Türkiye halkları için de verilmeli.

Bakın Rusya ve Ukrayna heyetlerinin görüşme gerçekleştirdiği Dolmabahçe’de de Türkiye halkları için 2015 yılında barışçıl bir kader anıydı. Ama Erdoğan kendi çıkarlarıyla çeliştiği için Dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum diyerek geleceği belirsiz bir çöküşe sürükledi. Türkiye halklarının son 7 yılda büyük kayıplar yaşamasına, acılar çekmesine neden oldu. Kuzey komşularıyla barış çabaları yürütürken güney sınırlarında halklara ölüm ve katliamı reva gördü. Görüşmeler esnasında bile AKP iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye’de Ayn İsa kasabasını bombalamakla meşguldü. AKP’nin barışçıl politikalarından ne denli uzak olduğunu en iyi HDP olarak bizler biliriz. Umuyoruz ki Rusya ve Ukrayna arasında bir mutabakat oluşursa Dolmabahçe’de Erdoğan kendi çıkarlarına hizmet etmediği gerekçesiyle ‘Erdoğan ev sahibi olarak ben bu mutabakatı tanıyorum’ demez. Buradan görüşmecilere de bu uyarımızı yapmak istiyoruz.

” AKP ve MHP’nin Kürt halkının iradesini gasp etme yaklaşımı bütün kamuoyu tarafından biliniyor”

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Komitesinin 23 Mart’ta toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantıda Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen kabul edilen bir rapor var. Kuşkusuz bu rapor çok önemli Türkiye demokrasisi açısından. Bu raporla kayyımların kabul edilemez olduğu, terör kavramının yargı tarafından geniş bir yelpazede ele alındığından insan hakları ihlallerine neden olduğu belirtildi. Kayyımlarla seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğini hem Avrupa’daki kuruluşlar hem de parti kurullarında bunu biz birçok kez ifade ettik. Bir kez daha AK’nin raporuyla seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiği belgelenmiş oldu. Bu duruma ilişkin AKP ve MHP’nin Kürt halkının iradesini gasp etme yaklaşımı bütün kamuoyu tarafından biliniyor.

Muhalefetin tutarsız siyaseti bir kez daha rapor görüşülürken, raporun oylanmasında ortaya çıktı. Türkiye’nin geleceğini kurma iddiasıyla imzaladıkları bildirgede yasama dokunulmazlığının sınırlarını genişletme iddiasına rağmen imzadan 24 saat geçmeden Semra Güzel arkadaşımızın dokunulmazlığının kaldırılması için oy kullandılar. Yine aynı mutabakat metninde yer alan seçimle gelen seçimle gider yani kayyıma karşı ilkeye rağmen CHP’li belediye başkanının AK görüşmelerinde yaptığı konuşma ve CHP delegasyonun rapora karşı oy kullanması muhalefetin tutarsızlığının ve iktidar gölgesindeki siyasetlerinin göstergesidir. Türkiye’nin geleceği tutarlı ve iktidardan bağımsız bir muhalefetle inşa edilir ki o da ancak ve ancak HDP’nin öncülük ettiği 3’üncü yol siyaseti ve HDP fikriyatıyla mümkündür.

Newroz

15 Mart’ta Beytüşşebap’ta startını verdiğimiz ve 21 Mart’ta görkemli bir kutlama ile finalini kutladığımız Newroz kutlamalarını geride bıraktık. Buna dair kapsamlı değerlendirmeler yapıldı ama bir iki noktanın altını çizmek istiyorum. Newroz Türkiye’deki iktidarı ve muhalefeti ile çözümsüzlüğü dayayanlara çözüm yolunu gösterdi. Kürt halkının ulusal demokratik hak talepleri Newroz alanlarında başat talepti. Ama bu Newroz’da milyonlar hayat pahalılığına, emeğin sömürülmesine, kadın katliamlarına, ülke kaynaklarının talan edilmesine, açlığa ve yoksulluğa da isyan ettiler. İstanbul, İzmir, Manisa, Aydın, Ankara, Çanakkale, Denizli, Tekirdağ, Konya gibi birçok batı illerinde Kürt halkı ile Türkiye’nin emek ve demokrasi güçleri tabanda buluştu, taleplerde ortaklaştı, geleceğe dair sözünü ve taleplerini birleştirdi.

Bu kutlama aynı zamanda kadınların özgürlük talepleriyle ile gençlerin özgür gelecek taleplerini aynı zamanda birleştiği bir kutlama oldu. Bu kutlamalar ile HDP fikriyatının ve 3’’üncü yolun inşasının en somut yolu olarak görüyoruz. 8 Mart ve Newroz coşkusuyla Kürt halkının emek ve demokrasi güçleri ile Kürt halkının taleplerinin birleştiği 1 Mayıs’a giderken bütün alanlarda direnişi ve mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz. Alanlar çok önemli mesajlar verdi ve herkesin bu mesajları doğru okumaya ve gereklerini yapmaya davet ediyoruz.”

Günay, açıklamaları ardından soruları yanıtladı. Diyanet akademilerine dair getirilen kanun teklifi görüşmelerinde çekimser oy kullanmalarına dair Günay, “HDP olarak Diyanet’e tavrımız parti programımız açık ve nettir. İktidarın Diyanet’i bir din istismarı aracına dönüştüğü bu zamanda tavrımız elbette değişemez. Halkımız sefalet yokluk ve açlık ile boğuşurken Diyanet Saray’ın etrafında dönerek lüks ve şatafat içinde Türkiye toplumunun inançlarını istismar etti. Diyanet’e dair gelecek her türlü yasal düzenlemenin iktidarla ilişkisi dikkate alınarak değerlendirmelidir. Bu konuyu parti kurullarımızda ele aldık. Evet, evet oyu kullanmadık ama tavrımızı bütün bu tartışmalar ışığında daha açık bir şekilde ifade ederek hayır demeliydik” diye konuştu.

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar, Ukrayna’da Barıştan Yana Tavır Almalı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, “Ukrayna’da yaşanan gelişmeler, NATO ve Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır” dedi. Günay, müzakere ve diyalog çağrısında bulundu.

HDP Sözcüsü Ebru Günay, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündemi değerlendirdi. Ukrayna’da yaşanan gelişmeleri değerlendiren Günay, “Ukrayna’da yaşanan gelişmeler, NATO ve Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır. Bu savaşın halklara ölüm yıkım getirmenin ötesinde bir şey getirmediğini hepimiz biliyoruz” dedi.

Müzakere ve diplomatik yöntemlerin kullanılması gerektiğini vurgulayan Günay’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Küresel barış adına NATO ve Rusya’nın askeri yayılmacılığı sorunların çözümünde asla çözüm değildir aksine sorunları daha da derinleştirmeden sorunları daha da çözümsüz bırakan bir yöntemdir. Daha da önemlisi askeri yöntemlerle yürütülen yayılmacı politikalar dünya barışını tehdit etmektedir, kabul edilemez.

Bir kez daha uluslararası güçler ve BM’ye, Ukrayna’da yaşanan gelişmelerde barışın hakim olması için devreye girmesini barış ve diyalogla sorunların çözülmesi için üzerlerine düşenleri yapmaya çağırıyoruz.

BM, AGİT gibi uluslararası güçler devreye girerek, bağımsızlık isteyen bölgelerdeki yaşayan halka sormalıdır. Halkın kendi geleceklerini tayin hakkı halklara bırakılmalıdır.

Halkın iradesine saygı duyacak bir çözüm perspektifi gerçekleştirilmelidir. Dolayısıyla buradan bir kez daha özellikle BM’nin Ukrayna’da devam eden ve bu sabah çatışmalı sürecin başlamasına neden olan gelişmeler karşısında ateşkesin sağlanması, acil önlemler alınması ve harekete geçilmesi çağrısı yapıyoruz.

“AKP siyaseti savaş üzerine kuruyor”

AKP iktidarı bütün siyasetini savaş üzerine kuran bir iktidar. Özellikle dış politikada savaşları kışkırtarak, pozisyon alan bir iktidar. Bizler bir kez daha savaşın toplumlar için yarattığı yıkımı, yurtsuzlaşmayı ve ölümü hatırlatarak; savaştan yana değil halkların iradesinden, barıştan yana tavrını koyarak, barışçıl bir rol oynaması gerektiğini iktidara hatırlatıyoruz.

Zaten Ukrayna’daki gelişmelerin dünya ekonomisi ve piyasalarına yansıması herkes tarafından biliyor. Bunun Türkiye’ye de yansımaları olacaktır.

Türkiye’deki ekonomik kriz de düşünüldüğünde, Türkiye’nin bir an önce barışçıl siyasetten tavrını koyarak ülkenin geleceğini, halkların geleceğini düşünen bir yerden siyasetini kurmalı. İktidar barıştan yana tavır almalıdır parti olarak bunları hep söyledik söylemeye devam edeceğiz. Bizler barış esaslı politika yürüten ve kuruluşları esas itibariyle müzakere, diyaloğu esas alan bir partiyiz.”

Paylaşın