Depremler Bölgedeki Coğrafi Yapıyı Nasıl Değiştirdi?

Türkiye’nin güneyinde yer alan 11 ilde ve Suriye’nin kuzey bölümünde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin Doğu Anadolu Fay hattını çevreleyen bölgede araziyi ne ölçüde yeniden şekillendirdiği tespit edilmeye çalışılıyor.

Son açıklanan resmi verilere göre 40 binin üzerinde can kaybına ve 100 binin üzerinde yaralanmaya neden olan depremlerin yol açtığı toprak kaymaları, tüm yamaçları yeniden şekillendirerek, arazinin yüksek miktarda kil içerdiği istikrarsız bölgelerde yolları ve dağ geçitlerini kapattı.

Almanya Yerbilimleri Araştırma Merkezi’nden sismolog Patricia Martinez-Garzon, “Depremler aynı zamanda yeraltındaki su rezervlerinin kaybolmasına neden olabilir ki bu da üstteki araziyi etkileyebilir. Bunlar kuyuların ve su altyapısının içine girdiği rezervlerdir” diyor ve ekliyor, “Türkiye ve Suriye’de bunun olup olmadığını henüz bilmiyoruz, ancak bu olası bir etki.”

Depremlerin anatomisi

Martinez-Garzon, depremin Anadolu ve Arap tektonik yer kabuğu plakaları arasında onlarca yıl süren yavaş yanal hareketin (yılda yaklaşık 1,5 santimetre) bir sonucu olduğunu ve fay boyunca gerilimin artmasına yol açtığını söylüyor. Sonunda sürtünme o kadar arttı ki plakalardan biri diğerinin yanından “kayarak” 6 Şubat’taki depreme neden oldu.

Martinez-Garzon, depremi “Zamanla – yıllar, on yıllar veya yüzyıllar – sürtünme artık gerilimi sürdüremedi ve iki plaka birbirinin yanından geçti” sözleriyle açıklıyor.

Bu, aslında olayın basit bir açıklaması. Yanal hareket zeminde 7,7 büyüklüğünde muazzam bir deprem olarak yaşandı ve bunu 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem izledi. Her ikisi de yaklaşık 250 kilometre uzunluğunda olan depremler yer kabuğunu yaklaşık 20 kilometre derinliğe kadar kırdı. Çatlakların toprağı birkaç metre kaydırdığı demiryolları ve yolların fotoğrafları bu etkiyi açıkça gösteriyor.

Uydu görüntüleri deprem bölgesini haritalandırıyor

Uydu görüntüleri, coğrafi değişimi uzaydan gözlemlemenin bir yolunu sunarak Nuno Miranda gibi araştırmacılara depremlerin yol açtığı topografik hasarı kuş bakışı görme imkânı sağlıyor.

Miranda, Avrupa Komisyonu’nun Dünya Gözlem ve İzleme Programı Copernicus’un bir parçası olarak işletilen bir uydu takımı olan Sentinel-1’in misyon yöneticisi.

Miranda, “Bölgenin ayrıntılı haritasını çıkarıyoruz, yani her üç günde bir bölgenin yüksek çözünürlüklü (bir santimetreye kadar) haritasını çıkarıyoruz” diyor. Miranda ekibinin bu haritaları oluşturmak için radar ve optik görüntüler gibi çeşitli teknikler kullandığını anlatıyor.

Uydu görüntülerinin iki ana kullanımı var. Birincisi ve en önemlisi, kurtarma operasyonları ve sahadaki lojistik için son derece ayrıntılı ve güncel bilgiler sağlıyor. İkincisi, bilim insanlarının yaşananların fiziğini anlamalarına yardımcı oluyor.

Arazi bazı yerlerde altı metre yer değiştirdi

Miranda’nın uyduları felaketin çarpıcı görüntülerini yakalıyor. Ancak bu görüntülerde insanların çektiği acılara dair en ufak bir iz bile yok. Bunun yerine zarif bir şekilde yer değiştiren bir manzarayı gösteriyorlar.

İlk olarak 6 Şubat’ta meydana gelen deprem, Doğu Anadolu Fay Hattı boyunca “sol-yanal” bir kayma hareketi yaratarak zemini kabaca doğudan batıya doğru kaydırdı.

“Bu gerçekten çok büyük, muazzam” diyen Miranda, bilim insanlarının şimdi bu bilgileri fayların modellerini oluşturmak ve yeryüzünün derinliklerinde neler olduğunu daha iyi anlamak için kullandıklarını sözlerine ekliyor.

Miranda, “Bu hem krizi yönetmek hem de genel olarak depremleri daha iyi anlamak için önemli. Ancak bu zaman alacak” şeklinde konuşuyor.

Depremleri tahmin etmek imkansız

Bazı ülkelerde deprem erken uyarı sistemleri mevcut. Bu sistemler bir depremin yaydığı birincil dalgaları tespit ederek insanları daha büyük bir sarsıntının yaklaşmakta olduğu konusunda uyarıyor.

Ancak bu sistemler size sadece saniyeler veriyor. Bu da bir treni durdurmak ya da elektriği kesmek için yeterli bir süre, o kadar. Peki uzun vadeli tahminlere gelince? Bu soruya “İmkansız” şeklinde yanıt veren Miranda, şöyle devam ediyor:

“Son derece açık olan şey, depremleri tahmin etmek için hiçbir aracımız yok. Bu, birkaç gün içinde bir dereceye kadar tahmin edilebilen volkanlardan tamamen farklı.”

Şu anda bile, artçı depremler bölgeyi sarsarken, bilim insanları bölgenin sismik yapısının istikrarsız olduğunu biliyor, ancak daha büyük bir sarsıntının nerede ve ne zaman meydana geleceğini tahmin etmenin bir yolu yok.

Deniz seviyesindeki değişikliklerin depremle bağlantısı

Martinez-Garzon deprem tahmininin imkansız olduğu konusunda o kadar kötümser değil. Geophysical Research Letters dergisinde 17 Ocak’ta yayınlanan son makalesi, yakınlardaki deniz seviyesi değişiklikleri ile deprem oranları arasında bir bağlantı olduğunu öne sürüyor.

Araştırmalarını Kuzey Anadolu Fay Hattı boyunca Türkiye’nin kuzeybatısında yapan Martinez-Garzon, çalışmalarına dair şu bilgileri veriyor:

“Çok detaylı sismisite katalogları oluşturduk. Deniz seviyesinin yükseldiği dönemlerde, özellikle de deniz seviyesi farklarının bir metreye kadar çıktığı kış ve yaz aylarında sismisitenin arttığını gördük.”

Deniz seviyesindeki değişikliklerin belirli bir bölgedeki genel sismisitenin bir göstergesi olabileceği fikrinde olan Martinez-Garzon’a göre deniz seviyesi ne kadar yüksekse, büyük bir sismik olayın meydana gelme olasılığı da o kadar yüksek.

Martinez-Garzon’un bulgularının, farklı bir bölgede farklı bir fay boyunca meydana gelen Türkiye-Suriye sınırındaki son depreme uygulanıp uygulanamayacağı belli değil. Ancak gelecekteki depremlerin potansiyel erken tespiti açısından ilginç olabilirler.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

BM, Türkiye Ve Suriye’deki Deprem Bölgelerinde Yardımlarını Arttırıyor

Türkiye’nin güneyinde yer alan 11 ilde ve Suriye’nin kuzeyinde yer alan bölgelerde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerde, son resmi verilere göre, Türkiye’de 39 bin 672, Suriye’de 5 bin 814 kişinin yaşamını yitirdi.

Suriye’deki insani yardım için 400 milyon dolar, Türkiye için de 1 milyar dolar destek çağrısında bulunan Birleşmiş Milletler (BM), bölgedeki yardım faaliyetlerini arttırarak sürdürüyor.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun aktardığına göre, BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), insani yardım ekiplerinin Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep ve Hatay illerinde çalışmalarını sürdürdüklerini açıkladı.

OCHA, Türkiye’deki bölgesel ortaklarıyla beraber deprem felaketinden etkilenen bölgelere gönderilen tıbbi malzemeyle birlikte gıda, çadır, battaniye ve diğer ihtiyaç malzemelerini depremzedelere teslim ettiklerini kaydetti.

BM Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR), Türkiye’de deprem felaketinden etkilenen bölgelere 20 bin termal battaniye, 12 bin köpüklü şilte 19 bin 500 mutfak seti, 12 bin ek gıda paketinin yanı sıra ısıtıcılar, hijyen malzemeleri, kışlık giysiler sağladığını, ayrıca 14 bin 300 aile çadırı, 10 bin branda, 6 bin termal battaniye ve 12 bin hijyen malzemesi içeren yardım kolisi sağladığını açıkladı.

Suriye’ye deprem yardımları sürüyor

BM’ye bağlı yardım kuruluşları, Suriye’nin kuzeybatı bölgesinde 50 bin ailenin halen çadıra ihtiyaç duyduğunu, 88 bin ailenin de şilte, termal battaniye ve giysiye ihtiyacı olduğunu, bölgede hastanelerin ve tıp merkezlerinin aşırı yoğun ve yetersiz kaynaklara sahip olduğunu bildirdi.

BM’ye bağlı yardım kuruluşlarının sahadaki sağlık ortaklarıyla geçici tıbbi sağlık tesisleri kurdukları, depremzedelere ruh sağlığı, psikolojik ve sosyal destek sağladıkları kaydedildi. Şimdiye kadar İdlip ve Halep’te engelliler dahil olmak üzere 4 bin 800’den fazla kişiye tıbbi müdahale yapıldığı belirtildi.

BM yardım kuruluşları, deprem felaketinin başlangıcından itibaren Suriye’de 74 farklı merkezde 60 binden fazla kişiye su kamyonları ulaştırıldığını, depremzedelere 13 bin çadır ve 1500 ısıtıcı dağıtıldığını bildirdi.

BM yardım kuruluşları Türkiye’den kuzeybatı Suriye’ye deprem yardım malzemeleri taşımaya devam ediyor. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’ne (OCHA) göre, 9 Şubat’tan bu yana Bab al-Hawa ve Bab al-Salam sınır kapılarından 143 kamyonluk insani yardım Suriye’ye gönderildi.

OCHA sözcüsü Jens Laerke, “Yardımlar bugün devam etti. Hafta sonu da devam edecek, Suriyeliler’in ihtiyacı olduğu sürece her gün devam edecek” diye konuştu.

Uluslararası Kızılhaç (ICRC) Bölge Direktörü Fabrizio Carboni, yıkımın yalnızca büyüklüğünden değil, aynı zamanda ailelerin sadece 60 saniye içinde verdiği can kayıplarından oldukça etkilendiğini belirtti.

Gazetecilere konuşan bir ICRC yetkilisi ayrıca, Şam’dan büyük ölçüde muhalefetin kontrolündeki kuzeybatıya sınır ötesi yardım sevkiyatına izin verilmesi için çağrıda bulundu.

Yetkili, “İdlib’e çapraz hatlardan girmeye çalıştık, giremedik. Şu ana kadar ne yazık ki engellendik ancak yardımı ulaştırmaya hazırız” dedi.

“Sahada Türk Kızılay’ı ile birlikte çalışıyoruz”

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nun (IFRC) operasyonlardan sorumlu küresel direktörü Caroline Holt, gerek Türkiye’de gerekse Suriye’de ihtiyaçların büyük olduğunu belirterek, “Ancak uluslararası yardımın boyutu her geçen gün ivme kazanıyor” Türkiye’de barınma, gıda, yıkanma, sağlık ve ayrıca nakit ihtiyaçlarını desteklemek için Türk Kızılay’ı ile sahada birlikte çalışıyoruz” dedi.

BM Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), deprem felaketinin yaşandığı bölgelerdeki kırsal alanlarda çiftçilerin temel gıda üretimini eski haline getirmelerine destek ve yardımcı olacaklarını açıkladı.

FAO, öncelikli faaliyetlerinin hayvan yemi, tohum, fide, gübre, yakıt, alet, ekipman, hayvan aşılama ve bir ila üç ay boyunca karşılıksız nakdi yardım yapmak olduğunu kaydetti. FAO, Türkiye’de depremden etkilenen çiftçilere iş desteği sağlayacaklarını açıkladı.

Paylaşın

Kahramanmaraş Depremlerinin Ekonomiye Maliyeti Ne Olacak?

Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afeti olarak kayıtlara geçen ve 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ekonomiye maliyeti ne olacak?

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC Türkçe’ye depremlerin ekonomiye maliyetini değerlendirdi.

“Depremin ekonomik maliyetlerini iki boyutta değerlendirmek mümkün olabilir.

Birincisi depremde yaşadığı şehri, iş imkanlarını, evini, barkını, ailesini yitiren depremzedelerin katlanacakları bedel.

Bu insanlarımız maalesef ekonomik olarak çok talihsiz bir zamanda bu zorluklarla yüzleşiyorlar.

Türk-İş yüksek enflasyonun sonucu 30 Ocak itibarıyla yoksulluk sınırını 29 bin 875 TL olarak hesapladı.

Asgari ücret 8 bin 506 TL. Açlık sınırı ise 8 bin 865 TL. Tüketici Hakları Derneği, Ekim 2022 itibarıyla tüketicilerin yüzde 56’sının açlık sınırı altında yaşadığını açıklamıştı.

İşte depremler bu ağır şartlarda meydana geldi.

Bölgede, yaşamını kaybetmese de, yaşam boyu yaptığı sınırlı birikimlerini bir gecede kaybeden talihsiz vatandaşlarımızın içinde bulundukları yıkımı tahayyül edebilmek güç, rakama dökmek ise imkansız.

Yerle bir olan bölgenin yeniden yaşanır hale gelmesi, iş yerlerinin çalışmaya başlaması, kaybolan servetlerin tekrar oluşması şüphesiz zaman alacak.

Genel ekonomik maliyetler

Depremlerin yarattığı hasarın tespitine dair eldeki bilgiler sürekli güncellendiği için bu maliyetleri hesaplamak kolay değil.

Ancak kaba hesaplarla genel bir fikir edinmeye çalışıyoruz.

Depremlerin genel maliyetlerini iki kaleme ayırabiliriz.

Birinci kalem; hasar gören binaların, şehirlerin yeniden inşasının getireceği maliyet.

İkinci kalem ise depremlerde kaybolan üretim kapasitesinin getireceği maliyet olacak.

Birinci 17 Şubat itibarıyla yıkık ya da ağır hasar gördüğü tespit edilen yaklaşık 333 bin konut sayısını baz alırsak bu hanelerin salt yeniden inşası kabaca 20 milyar dolar civarında bir kaynak gerektirebilir.

Şayet yerleşim merkezleri fay hattından uzak bölgelere taşınırsa hem konut sayısı ciddi şekilde artacak hem de ilave altyapı harcamaları devreye girecektir.

Burada bir parantez açıp uzmanların uyarılarına dikkat çekmek, şehirlerimiz yeniden kurulurken acele etmeden bilim insanlarımızın tavsiyelerine uygun hareket etmemiz gerektiğini vurgulamak isterim.

Depremde evleri hasar görmüş yaklaşık 1 milyon kişinin bir yıl barınma ihtiyacı için 2,5 milyar dolar, kısa vadeli acil ihtiyaçları için ise yaklaşık 25 milyar dolarlık bir maliyet öngörebiliriz.

İkinci kalemde ekonomi genelinde üretimdeki aksamayı göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Deprem felaketine maruz kalan ve 13,5 milyondan fazla bir nüfusu kapsayan bölge, ekonomik pastadan nasibini alamamış bir coğrafya.

Bölgesel GSYH dağılımına ait son TÜİK verilerini incelediğimizde 2021 itibarıyla bu bölgedeki şehirlerin GSYH’den aldıkları payın ağırlıklı olarak yüzde 1’in altında kaldığını üzülerek görüyoruz.

Karşılaştırma yaparsak, 1999 depremi sonrası Dünya Bankası, söz konusu depremin maliyetlerini yaklaşık 5 milyar dolar ve GSYH’nin yaklaşık yüzde 2,5’i olarak hesaplamıştı.

Bu oranı bugünkü GSYH rakamlarına uyarlarsak kabaca 20 milyar dolara yakın bir tutar elde ediyoruz.

Ancak 1999 depremi GSYH’nin yaklaşık yüzde 30’unu üreten bir sanayi bölgesini vurduğu için, üretime yansıyacak maliyetinin de görece daha yüksek olması muhtemel.

1999 depremi sonrası turizm gelirleri yüzde 40 azalmıştı.

Turizm gelirlerinin GSYH’nin yaklaşık yüzde 5’ine karşılık geldiğini düşünürsek, benzer bir düşüşün yaşanması durumunda sadece turizmden kaleminden birkaç puanlık ek bir maliyet yüklenmek zorunda kalabiliriz.

Özet

Tüm belirsizliklerin altını bir kez daha çizerek bugünkü rakamlar itibarıyla asgari acil ihtiyaçlarımızın GSYH’nin yaklaşık yüzde 2-3’ü civarı olacağını, genele yayılan maliyetlerin de buna yakın olacağını söyleyebiliriz.

Yukarıda telaffuz edilen rakama uzun vadede enkaz altında kalan servetler, yeniden inşası gereken havalimanları, liman ve yollar, eğer şehir merkezleri taşınacaksa gerekli altyapı harcamaları ve tabii ki kaybolan fırsat maliyetleri (opportunity cost) eklendiğinde fatura elbette hızla kabaracaktır.

Depreme ait hasar tespiti henüz tamamlanmadığı ve yeniden inşa edilecek şehirlere dair bir yol haritası henüz açıklanmadığı için bu rakamların da değişme ihtimali yüksek.

Bununla birlikte halihazırdaki rakamlar ve dışarından gelmesi beklenen yardımlar kısa dönemde bir döviz likidite krizi alarmı vermiyor.

Yolun bundan sonrası

Önümüzdeki yıldırıcı zorluklara rağmen Türkiye’nin ne kadar dirençli bir ekonomik yapıya sahip olduğunu; zorluklara, krizlere ne kadar çabuk adapte olabildiğini vurgulamak lazım.

Doğru planlama ve organizasyonla hem yaralarımızı saracak hem de ileriye yönelik önlemleri alabilecek güçteyiz.

Bu dünya çapında felakette bize destek olacak uluslararası yardım ve krediler, depremzedelerimize destek olabilmemize ve yeniden yapılanmanın getireceği maliyetleri daha uzun vadeye yayabilmemize imkan sağlayacaktır.

Bu yıkımdan çıkıp Türkiye’yi yeniden inşa edebilmek için depremi unutmamalı, unutturmamalı ve böyle bir bedeli bir kez daha ödememek için depremler sonrası gösterdiğimiz dayanışmayı korumalıyız.”

Paylaşın

Bakan Soylu Açıkladı: Depremlerde Can Kaybı 39 Bin 672’ye Yükseldi

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerde can kaybının 39 bin 672’ye yükseldiğini açıkladı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CNN Türk canlı yayınında depremler sonrasında yapılan çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu.

Bakan Soylu, “Depremin ilk meselesi arama kurtarmadır. Sadece arama kurtarma yapılan bina sayısı 20 binin üzerindedir. 82 bina da ağır hasar kodu konulmuştur. 10 ilde yaptığımız hasar tespitlerinde hemen hemen yarı orandayız. Tabii bununla birlikte aynı zamanda şu ana kadar 39 bin 672 vatandaşımızı kaybettik” dedi.

Süleyman Soylu, “05.05’te AFAD merkezindeydik. İlk yaptığımız uluslararası 4’üncü seviyeye çıkmaktı. Türkiye’de 5.45’te bu illere destek olacak tüm illere çağrıya çıkıldı. Araç gereç, gönüllü çağrısına çıkıldı. Birçok bakanımızla hangi illere gideceğimizi Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edip, adım atılması sağlandı. Kahramanmaraş havalimanına inmek istedik inemedik. Gaziantep Havalimanı’na zorlayarak inebildik. Kahramanmaraş’ta gördüğüm ilk manzarada dedim ki, Allah böyle felaketi kimseye yaşatmasın. Trabzon Caddesi’ydi ve insanlar yardım istiyordu” dedikten sonra gözyaşlarını tutamadı.

İlk depremin merkez üssü Pazarcık ilçesine gitmeye çalışırken ikinci depremin olduğunu söyleyen Bakan Soylu, “Önümüzdeki bir araba takla attı. Ondan sonra tekrar şehre dönüp oradaki hem arama kurtarma çalışmaları hem diğer süreçleri takip etmeye çalıştık” diye konuştu.

Depremin ardından çalışmalar yürütülürken panik havası yaşanmadığını söyleyen Süleyman Soylu, “Hiçbirimizde panik, neyi nasıl yapacağız anlayışı olmadı. Üzüntülüyüz. Burada ciddi kayıplar yaşadık. Bu deprem değil başka bir şey. Antakya’yı gelip gördük. Antakya’daki yıkım oranı yüzde 51. Vatandaşlarımız elbette burada yaşananları görüyorlar. Ama içinde yaşamak başka bir şey. İçinde yaşayanların nasıl bir travma yaşadıkları başka bir şey. Burada elbirliğiyle hareket edilmesi lazım” ifadelerini kullandı.

Fuat Oktay: Aramanın sürdüğü enkaz sayısı 200’ün altına düştü

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, enkazlardaki arama kurtarma çalışmalarının bitirilmediğini söyledi. Oktay, depremlerden etkilenen illerde, arama kurtarma faaliyetlerinin sürdüğü enkaz sayısının 200’ün altına düştüğünü söyledi.

Bakan Ersoy: Hatay’daki tarihi binaların hasar tespiti tamamlandı, Mart ayında çalışmalara başlıyoruz

Hatay’ın Antakya ilçesindeki tarihi yapıları ziyaret eden Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, hasar tespit çalışmalarının tamamlandığını belirtti ve Mart ayından itibaren çalışmalara başlayacaklarını açıkladı.

Ersoy Hatay’da Sarımiye Camisi, Musevi Havrası, Habibi Neccar Camisi, Uzun Çarşı, Ulu Cami, Hatay Meclis Binası, Hatay Şehir Müzesi ve Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’nde incelemelerde bulundu.

İncelemelerin ardından açıklama yapan Bakan Ersoy, deprem nedeniyle Hatay bölgesinde 8 personellerinin hayatını kaybettiğini söyledi.

Bakan Ersoy, hasar tespit çalışmalarının tamamlandığını belirtti, “Hasarlı olan, yıkılan yerler de var. İlk etapta Mart ayı itibarıyla rölevesi elimizde olan yapılara hızlı bir şekilde başlıyoruz. Şahıslara ait olan yapılar için de sahiplerine nasıl müdahale edeceğimizi anlatıp onlara da müdahil olacağız” dedi.

Ersoy, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Kültür Varlıkları Genel Müdürlüğü’ne ait binalar için “çok ciddi bir fon ayrıldığını” söyledi.

Bakan Kurum: 84 bin 726 bina yıkık veya ağır hasarlı durumda

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, deprem bölgesinde yapılan inceleme için “84 bin 726 binayı yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olarak tespit ettik.” dedi. Bakan Kurum yaklaşık 685 bin binada inceleme yapıldığını kaydetti.

Paylaşın

CHP’den YSK’ya Uyarı: Demokrasiye Darbe Girişimi…

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler üzerine ortak açıklama yapan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) il başkanlıkları, seçimlerin ertelenme tartışmalarına ilişkin, “Tek adam rejiminin, felaketleri fırsata çevirmeye çalışması, kendini kurtarmak için seçimleri erteleme planları yapmasıdır” değerlendirmesinde bulundular.

Haber Merkezi / İl başkanlarının yaptığı ortak açıklamanın devamında konuya ilişkin, “Rolü belli isimler öne sürülerek bu konu gündeme taşınmak istenmektedir. Buradan halkımıza bir kez daha açık ve net söylüyoruz: Seçimler zamanında olacaktır. Devletin tüm kurumlarının bu gerçeği iyi bilmesi gerekir. Anayasamızın ilgili maddeleri açıktır: Seçim savaş dışında ertelenemez. Savaş durumunda bile kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi alır.

Kaldı ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de, YSK’nın da afet halinde seçimi erteleme gibi bir yetkisi yoktur. Yüksek Seçim Kurulu’nun böyle bir şey talep etmesi, demokrasiye darbe girişimi olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu tür bir girişimi bu şekilde ele alacağız. AKP Genel Başkanının “bana 1 yıl daha verin” mesajı hiç bir şey ifade etmez. Türkiye kendisine tam 20 yıl vermiştir. Artık bu saatten sonra halkın kendisine verecek değil 1 yılı, 1 saati bile kalmamıştır.” ifadelerine yer verildi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Kahramanmaraş merkezli depremlerle ilgili 81 ilde eş zamanlı açıklama yaptı. CHP’nin ortak açıklamasından öne çıkanlar şöyle oldu:

Deprem öncesinde ve sonrasında yaşanan sorumsuzluk, denetimsizlik, liyakatsizlik, yağma, hırsızlık; “devlet nerede” sorusunu gündeme getirdi. Cumhuriyet Halk Partisi örgütü olarak, Sayın Genel Başkanımızın da ısrarla vurguladığı şekilde, bir kez daha söylüyoruz: Vatandaşlarımızın kanı iktidarın elindedir. İktidar başkanlık sistemini getirmiş; bu tek adam rejimi devleti felç etmiş.

Devlet yönetilemez bir hale getirilmiştir. Tüm bu yaşadıklarımızın baş sorumlusu tek adam ve onun ülkemize dayattığı rejimdir. Devleti yönetme sorumluluğunu üstlenen iktidar, depremin ilk anlarından itibaren koordinasyonu sağlayamamış; en kritik saatler olan ilk 48 saatte deprem bölgelerine müdahalede geç kalınması nedeniyle vatandaşlarımızın enkaz altında can vermelerine seyirci kalınmıştır.

Beceriksizlikleri on binlerce insanımızın canına mal olmuştur. İnsanlarımız enkaz altında inlerken, eğitimli ve deneyimli kahraman Mehmetçiğimiz kışlalarında bekletilmiştir. Tüm yardım ve kurtarma faaliyetlerinin koordine edildiği sosyal medyaya yasak getirilmiş, ağırlaştırılmıştır. Bununla da kalmayıp soru soran gençler, gazeteciler, bilim insanları gözaltına alınmış; enkaza yardıma koşan kurumlara zorluklar çıkarılmıştır.

“Asrın felaketi; asrın cinayeti, asrın ihaneti ve asrın beceriksizliği olmuştur”

Tüm bu rezaletler yetmezmiş gibi İletişim Başkanlığı devreye sokularak; “Asrın Felaketi” adı altında iletişim kampanyası başlatılmış; bölgede arama kurtarma faaliyetlerini koordine edemeyen iktidar, kendi iletişim koordinasyonunun peşine düşmüştür. Bu yapılanlar, acizliklerini ve rezaletlerini normalleştirme çabalarıdır. Ülkemiz için asıl asrın felaketi tek adam rejimidir. Açıkça ifade etmek gerekirse Erdoğan’dır. Asrın felaketi; asrın cinayeti, asrın ihaneti ve asrın beceriksizliği olmuştur. Saygın kuruluşların raporlarında da yer alan bu ağır yıkıma rağmen bir kişi bile istifa etmemiştir.

Kurtarma çalışmalarındaki beceriksizlikleri yetmezmiş gibi tek adam rejimi şimdi de üniversitelerimize ve öğrencilerimizin yurtlarına çökmeye çalışmaktadır. Sorgusuz sualsiz alınan uzaktan eğitim kararı ile gençlerimizin ve ülkemizin geleceği mahvedilmek istenmektedir. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Üniversiteler derhal açılmalı, öğrenciler yurtlarına dönmelidir.

“Demokrasiye darbe girişimi olacaktır”

Daha vahim olansa, tek adam rejiminin, felaketleri fırsata çevirmeye çalışması, kendini kurtarmak için seçimleri erteleme planları yapmasıdır. Rolü belli isimler öne sürülerek bu konu gündeme taşınmak istenmektedir. Buradan halkımıza bir kez daha açık ve net söylüyoruz: Seçimler zamanında olacaktır. Devletin tüm kurumlarının bu gerçeği iyi bilmesi gerekir. Anayasamızın ilgili maddeleri açıktır: Seçim savaş dışında ertelenemez. Savaş durumunda bile kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi alır.

Kaldı ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de, YSK’nın da afet halinde seçimi erteleme gibi bir yetkisi yoktur. Yüksek Seçim Kurulu’nun böyle bir şey talep etmesi, demokrasiye darbe girişimi olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu tür bir girişimi bu şekilde ele alacağız. AKP Genel Başkanının “bana 1 yıl daha verin” mesajı hiç bir şey ifade etmez. Türkiye kendisine tam 20 yıl vermiştir. Artık bu saatten sonra halkın kendisine verecek değil 1 yılı, 1 saati bile kalmamıştır.

Bizim tarafımız net. Kaybedecek bir dakikamız bile yok. Şehirlerimizi yeniden inşa edeceğiz. İmar aflarına son vereceğiz. Ülkemizi yalandan, hırsızlıktan ve liyakatsizlikten arındıracağız. Bizi biz yapan değerlerimize, ahlakımıza, vicdanımıza sarılacağız. Akla ve bilime uyacağız. Refah dolu bir Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz.”

Paylaşın

Deprem Bölgesindeki Mülteciler Suriye’ye Dönüyor

11 ilde büyük yıkıma ve on binlerle ifade edilen can kaybına neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin ardından özellikle yakınlarını kaybeden yüzlerce mültecinin Suriye’ye döndüğü belirtildi.

Suriye İnsan Hakları Ağı, Türkiye’de depremler nedeniyle 3 bin 841 Suriyelinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), depremlerinde şimdiye kadar 1702 mültecinin cenazelerinin sınır kapıları üzerinden Suriye’ye teslim edildiğini duyurdu.

Buna göre Bab el-Hava (Cilvegözü) sınırından bin 479, Bab el-Salam (Öncüpınar) sınırından 166, El Rai (Çobaney) sınırından 22, Cerablus’tan 20 cenaze, Cindirês’te ise 15 cenaze nakledildi.

Şarku’l Avsat’ta yer alan haberde ise, depremlerin ardından özellikle yakınlarını kaybeden yüzlerce mültecinin Suriye’ye döndüğü belirtildi. Gazeteye konuşan Ahmed adlı Suriyeli genç önce depremde kaybettiği yakınlarının cenazesinin gönderdiğini, şimdi ise kendisinin Suriye’ye döndüğünü söyledi.

Suriye İnsan Hakları Ağı, Türkiye’de depremler nedeniyle 3 bin 841 Suriyelinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Suriyeli aktivist Taha el Gazi ise, Maraş merkezli depremlerde şimdiye kadar Suriyeli 6 bin 100 mültecinin yaşamını yitirdiğini belirtmişti.

Birleşmiş Milletler’e öfke

Öte yandan Suriye’de muhaliflerin kontrolünde bulunan bölgelerde Birleşmiş Milletler’e tepki yükseliyor. Depremden önce Bab el Hawa, BM’ye yardım gönderme yetkisi verilen tek sınır kapısıydı.

BM daha sonra iki sınır kapısının daha açıldığını bildirdi ama doktorlar hala yeterli yardım gelmediğini söylüyorlar.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre, Dr. El Dugheym “Enkazdan kurtarılan hastaların çoğunda böbrek yetmezliği var. Diyalize girmeleri gerekiyor” diyor.

“Diyaliz cihazları, sargı bezi, dezenfektan, antibiyotik ve diyaliz için gerekli malzemelere ihtiyacımız var” diye de ekliyor.

Kuzey Suriye’de kontrol çeşitli muhalif grupların elinde. Yardıma ihtiyaç duyan dört milyon kişiye giden BM yardımları Türkiye üzerinden gönderiliyordu.

Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın kontrolündeki Suriye hükümetine ait bölgelerden buraya çok az yardım yollandı.

Rusya ve Çin, geçmişte BM Güvenlik Konseyi’nde, BM’nin muhaliflerin elindeki bölgelere yardım için daha fazla sınır kapısının açılmasını veto etmişlerdi.

Ancak, felaketin boyutları öylesine büyüktü ki, kuzeydeki Suriyeliler BM’nin yardım miktarını derhal artırmasını beklediler.

Suriye Amerikan Tıp Topluluğu’ndan (SAMS) Dima Maarawi “Normalde üç ay yetecek tıbbi malzemeyi ilk üç günde kullandık. Sağlık sistemimiz böyle bir felaketle başa çıkamaz” diyor.

Maarawi “En çok, büyük lojistik kapasitesi olan ve dünya genelindeki krizlere, özellikle de Kuzeybatı Suriye gibi uzak bölgelere anında müdahale etme kabiliyetleri olan BM gibi bir kurumu suçluyoruz” diye de ekliyor.

Bu bölgelere ilk BM yardım konvoyu, depremden dört gün sonra ulaştı.

Bab el Hawa sınır yönetimi sözcüsü Mazem Alluş yaptığı açıklamada “Depreme yardım için geçen Perşembe gününden beri hiçbir şey gelmedi” dedi.

Alluş’a göre Bab el Hawa’dan şu ana dek 128 BM yardım kamyonu geçti.

Alluş, bunların büyük çoğunluğunun deprem sonrası gönderilemeyen düzenli konvoylar olduğunu ve bunlarda çok az tıbbi yardım malzemesinin bulunduğunu belirtti.

Alluş ayrıca “Depremden önce her bir BM yardım konvoyunda 100 ila 120 kamyon olurdu” diye de ekledi.

BM, depremin ardından yardım faaliyetlerinin boyutlarını büyüttüğünü ve üç sınır kapısını da kullanmaya başladığını söylerken, Alluş, yardımların siyasileştirildiğini belirtiyor.

“Esad rejimi ve Rusya, İran ve BAE gibi bazı uluslararası müttefikleri, onları son 12 yıldır öldüren bir zalimden yardım kabul etmeleri için muhalefete baskı yapıyor” diyor.

Esad’dan yardım kabul edilmesine çok karşı ve bu tutumun Kuzeybatı Suriye’de yaygın olduğunu savunuyor.

“Önümüzdeki tüm yaşam engellenmişse ve tek nefes alabileceğimiz yer hükümet üzerindense, buradan nefes almayı kabul etmiyoruz” diyor.

SAMS’tan Dima Maarawi’ye göre, dünya onları uzun süre önce unuttu.

Rus ve Suriye uçakları, iç savaş boyunca Kuzeybatı Suriye’deki hastaneleri ve sağlık tesislerini hedef aldı. Sağlık sistemi zaten kırılgan durumdaydı ve deprem işleri daha da kötüleştirdi.

Maarawi “Uzmanlara insani bir krizimizin olmadığını, sadece korunmamız olmadığını söylerdik” diyor.

“Uluslararası toplum yıllarca bizi en azla idare etmeye terk etti ve bu deprem olduğunda da tek başımıza kaldık” diye de ekliyor.

BM’nin “yavaş” yardımları sosyal medyada da alay konusu oldu.

Bir çizimde, enkazın ortasına konulan büyük bir BM bağış kutusu görülüyor. Kutunun üzerinde Arapça ve İngilizce “Sıkıntı yaşayan Birleşmiş Milletler için bağış kutusu” yazıyor.

YouTube’de yayımlanan bir videoda ise çökmüş bir binanın enkazında çalışan gönüllüler görülüyor. Elleriyle enkazı kazan gençlerin üzerinde Suriye muhalefetinin logosu var.

Her yerde kum ve toz var ve ‘birini’ kurtarıyorlar. Üzerinde BM logosu bulunan bir oyuncak ayı havaya kaldırılıyor. Videonun başlığıysa “Suriyeliler BM’yi Kuzeybatı Suriye’de buldu.”

Paylaşın

Uzmanlar Yorumladı: Depremlerin Ekonomiye Etkisi Sınırlı Olabilir

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin ekonomideki yansımaları gündemin öne çıkan konuları arasında. Uzmanlar, depremlerin ekonomiye etkisinin sınırlı olabileceğini belirtiyor.

Türk Girişim ve İş Dünyası Federasyonu’ndan (TÜRKONFED), depremlerinin ekonomiye olası etkisine ilişkin ilk kapsamlı değerlendirmeleri yapmıştı. TÜRKONFED raporunda, yıkımın Türkiye’ye maliyetinin 84 milyar doları bulabileceği tespitine yer vermişti.

Londra merkezli haber ajansı Reuters’ın görüş aldığı 3 ekonomist ise maliyetin 50 milyar doları bulabileceği görüşünde.

Ekonomik kayba ilişkin değerlendirmelerde rakamlar değişse de uzmanlar bir noktada birleşiyor. O da afetin ardından toparlanma çalışmalarında maliyetin büyük bir kısmını konut ve altyapı inşasının oluşturacağı.

TÜRKONFED’in ön raporuna göre depremin maliyetinin dökümü şu şekilde:

Konut zararı: 70 milyar dolar

Ulusal gelir kaybı: 10,4 milyar dolar

İş günü kaybı: 2,9 milyar dolar

6 Şubat depremlerinden önce Türkiye’nin Orta Vadeli Program kapsamında 2023 yılı için öngördüğü büyüme yüzde 5,5’ti. Ekonomi uzmanları depremin ardından Türkiye’nin bu yıl yaklaşık yüzde 2’ye varan oranda daha az büyüyeceği görüşünde.

Marmara depreminin ekonomik etkisiyle karşılaştırma

17 Ağustos 1999 Marmara depreminde can kaybı resmi verilere göre 18 bin 373’tü. Depremin yol açtığı maddi hasarsa TÜSİAD ve Dünya Bankası’na göre 17 milyar dolardı.

Depremden sonraki yıllarda uluslararası ekonomi çevrelerinin hazırladığı raporlardaysa daha geniş etki göz önüne alındığında maddi kayıp çok daha yüksekti.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) 1999 İzmit ve Bolu depremlerinin ekonomik etkisine ilişkin 2000 yılında hazırladığı ara rapora göre, bu iki şehir ve deprem bölgeleriyle ekonomik bağlantısı olduğu için etkilenen diğer şehirler, Türkiye’nin o dönem Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’nın yüzde 35’ini oluşturuyordu.

VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’ün sorularını yanıtlayan Türkiye analisti Timothy Ash, 1999 depremlerinden etkilenen bölgenin otomobil, petrokimya, imalat gibi pek çok alanda ülkenin sanayi merkezi olduğuna dikkat çekti.

Ash 1998’de yani Marmara depreminden bir yıl önce yüzde 3 büyüyen Türkiye ekonomisinin, ülkenin imalat ve ekonomi merkezini vuran depremin ardından yüzde 3,3 oranında daraldığını hatırlattı.

24 yıl sonra meydana gelen 6 Şubat 2023 depremlerinin etkilediği 10 ilde 13,4 milyon kişi yaşıyor. Daha çok tarım ürünleri bakımından öne çıkan bu bölge Türkiye nüfusunun ve ülkenin Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’nın yüzde 10’una denk düşüyor.

IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu bu yıl Türkiye için yüzde 3’lük bir büyüme öngörmüştü.

Timothy Ash son depremin Türkiye ekonomisine etkisinin orta derecede olacağı; ancak bu yıl büyümenin öngörülenden daha düşük olacağı görüşünde.

Dış finansman gereklilikleri

İki depremin yol açtığı tahribatın ortaya çıkmasının ardından ABD 85 milyon dolar; Dünya Bankası da ilk aşamada yaklaşık 1,8 milyar dolarlık yardım açıklamıştı. Açıklanan bu yardımlar afetten etkilenen Suriye’yi de kapsıyor.

Timothy Ash, yardımların ilk aşamada acil gereksinimlerin karşılanmasına katkı sağlayabileceğini; ancak yeniden yapılanma sürecinde on milyarlarca doları bulması beklenen konut inşası gibi çalışmaların maliyeti sebebiyle, Türkiye’nin kredi formatında bir miktar dış finansmana ihtiyaç duyabileceğini belirtti.

Türkiye’nin nispeten güçlü bir bilançosu, düşük bir kamu borcu ve nispeten düşük cari açığı olduğunu kaydeden Ash, “İlk ayları atlattıktan sonra orta vadede büyümede bir artış olabilir. Genelde büyüme hızlandığında ithalat talebi ticareti arttırır ve cari açık genişler. Bu durumda döviz talebi artar. O nedenle Türkiye’nin dış finansman gereksinimlerini orta ve uzun vadede karşılaması için daha fazla dış finansman desteğine ihtiyaç duyabilir” diye konuştu.

Avrupa Yeniden İnşa ve Kalkınma Bankası: “Siyasi belirsizlik ekonomik kırılganlığa yol açıyor”

Avrupa Yeniden İnşa ve Kalkınma Bankası (EBRD) de bugün yayınladığı raporunda depremin olası etkilerinin sonucu olarak Türkiye’nin Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’nda yüzde 1’lik bir kayıp olabileceğini belirtti.

Bankaya göre yeniden inşa çalışmalarının büyümeye yapacağı katkı hesap edildiğinde bu “makul bir öngörü.”

EBRD’nin baş ekonomisti Reuters’a yaptığı açıklamada, “Deprem daha çok tarım arazilerini ve imalatın nispeten daha az olduğu yerleri etkiledi. O nedenle etkinin diğer sektörlere sıçrama olasılığı sınırlı” dedi.

Avrupa Yeniden İnşa ve Kalkınma Bankası (EBRD) bugünkü raporunda, gittikçe artan dış finansman gereklilikleri ve seçimlerle ilgili siyasi belirsizliğin ciddi ekonomik kırılganlıklara yol açtığı tespitine yer verdi.

“Yabancı yatırımcı seçimi bekliyor”

Uzmanlar Türkiye ekonomisinde 6 Şubat depremlerinden önce de sorunların olduğuna ve özellikle para politikası ve makroekonomik politika konusunda yabancı yatırımcıda bir güvensizlik olduğuna dikkat çekiyor.

Bu nedenle uzmanlara göre ekonominin seyrinde asıl önemli olan gelişme 14 Mayıs’ta yapılması planlanan ancak depremin ardından daha şimdiden tartışma konusu olan seçimler, sonuçları ve ekonomik politikaya bu sonuçların yansıması.

Yabancı yatırımcının ister mevcut yönetimle ister seçim sonrası gelebilecek başka bir yönetimle, güvenilir bir para politikası istediğini belirten Timothy Ash, “Politika faizi şu an yüzde 10’un altında ve enflasyon yüzde 60. Reel faiz oranı eksi yüzde 50 iken hiçbir yatırımcı Türkiye’de yatırım yapmaz” görüşünü dile getiriyor.

“Deprem sonrası toparlanma süreci belirleyici faktör olacak”

İngiliz analiste göre seçimlerin sonucu büyük ölçüde 6 Şubat depremlerinin ardından toparlanma sürecinde gösterilecek performansa bağlı.

Türkiye’de muhalefet bloğu cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanması halinde ekonomide daha akılcı ve geleneksel politikaya dönüş vaadinde bulunuyor.

Depremin seçime giden süreçte belirleyici bir faktör olacağını vurgulayan Timothy Ash, “(Cumhurbaşkanı) Erdoğan yardım ve yeniden inşa konusunda iyi bir performans sergilerse seçimde daha iyi bir sonuç alabilir. Gösteremezse seçimi kaybetme olasılığı yüksek. Seçim sonuçlarına bağlı olarak gerçekleşebilecek politika değişiklikleri yatırımcı için çok önemli” diyor.

Paylaşın

Depremler Dış Politikayı Nasıl Etkiler?

Prof. Dr. Serhat Güvenç, Türkiye’nin önceliğinin deprem sonrası ister istemez yaraları sarmak olacağını söyleyerek, yurtdışından gelen yardımların olası yansımasını, “Aynı depremle birlikte fay hatlarındaki enerjinin boşalması gibi belki de yabancı düşmanlığı fay hattında da büyük bir enerji boşalması oldu. Buna enerji yüklenmesi de kısa vadede kolay olmayacağa benziyor” şeklinde değerlendiriyor.

Serhat Güvenç, bu nedenle “yabancı düşmanlığı” üzerine inşa edilecek bir siyasi pozisyonun bir müddet Türkiye’de geçmişe göre karşılık bulmada zorlanacağını söylüyor.

Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, 1999 depreminin etkilerini hatırlatarak, “Benim aklımda kalan Türk-Yunan yakınlaşmasını tetiklemesiydi. Çünkü bizdeki depremin ardından Yunanistan’da da bir deprem olmuştu ve biz de kurtarma ekibi göndermiştik. Ardından iki ülkedeki siyasi irade ile yakınlaşma oldu ve bir süre bu hava devam etti.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Selim Kuneralp bu yakınlaşmanın etkisiyle Yunanistan’ın Türkiye’nin AB’ye adaylık sürecine karşı koymadığını da belirtiyor.

Dışişleri Bakanlığı’nın son verilerine göre Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından toplam 101 ülke genel anlamda yardım teklif ederken, arama kurtarma olarak 80’e yakın ülkeden ekip sahada çalıştı. Bu çerçevede 7 bine yakın yabancı personel arama-kurtarma ve yardım çalışmalarında rol alırken, sahadaki çalışmalara yardım için hala gelmesi beklenen yabancı personel bulunuyor.

Arama kurtarma çalışmalarının hemen hemen sona ermesinin ardından hayatta kalanların sağlık ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik yurtdışı yardımlar da sürüyor.

Depremlerin hemen ardından dördüncü seviye alarm düzeyine geçen Türkiye, bu kapsamda arama kurtarma çalışmaları için en kritik saatler için yabancı ekiplerin gelme taleplerini olumlu karşılamıştı. Bu kapsamda çok sayıda yabancı ekip için olduğu gibi Türkiye’nin yakın zamana kadar gergin ilişkiler içinde olduğu Yunanistan ya da Ermenistan ya da normalleşme adımlarının atıldığı İsrail’den gelen ekiplerin enkazdan canlı çıkartmak için sarfettikleri çaba kamuoyunda sempati ile karşılandı.

Gerginlik politikalarındaki faylar kırıldı mı?

Yabancı arama kurtarma ve yardım ekiplerine duyulan sempatinin bazı ülkelerle sürdürülen gerginlik politikalarını iç siyasette zaman zaman kullanmayı tercih eden iktidarın seçime kadarki söylemlerinin nasıl etkileneceği de tartışma konusu.

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Serhat Güvenç, Türkiye’nin önceliğinin deprem sonrası ister istemez yaraları sarmak olacağını söyleyerek, yurtdışından gelen yardımların olası yansımasını şu sözlerle değerlendiriyor:

“Aynı depremle birlikte fay hatlarındaki enerjinin boşalması gibi belki de yabancı düşmanlığı fay hattında da büyük bir enerji boşalması oldu. Buna enerji yüklenmesi de kısa vadede kolay olmayacağa benziyor.”

Güvenç, bu nedenle “yabancı düşmanlığı” üzerine inşa edilecek bir siyasi pozisyonun bir müddet Türkiye’de geçmişe göre karşılık bulmada zorlanacağını söylüyor.

Bu arada deprem sonrası yardımlarda dikkat çeken hususlardan birisi de İsrail ile başlatılan normalleşme sürecinin somut sonuçlarını göstermesi oldu. İsrail’den geniş bir arama kurtarma ekibi gelirken, bir sahra hastanesi kuruldu ve İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen de geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldi.

Aynı şekilde yakın zamana kadar ilişkilerin gergin olduğu Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias dayanışma için gelen bakanlar arasındaydı.

İlişkilerdeki sertlik yumuşamaya gider mi?

1999 Marmara depreminin ardından da çok etkilenen Türkiye’ye yine çeşitli ülkelerden arama kurtarma ekiplerinin yanı sıra yardımlar gelmiş ve gerilimli olunan Yunanistan ile sıcak ilişkilerin kapısı aralanmıştı.

O dönemde Dışişleri Bakanlığı merkez görevde bulunan Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, 1999 depreminin etkilerini şöyle anlatıyor:

“Benim aklımda kalan Türk-Yunan yakınlaşmasını tetiklemesiydi. Çünkü bizdeki depremin ardından Yunanistan’da da bir deprem olmuştu ve biz de kurtarma ekibi göndermiştik. Ardından iki ülkedeki siyasi irade ile yakınlaşma oldu ve bir süre bu hava devam etti.”

Kuneralp bu yakınlaşmanın etkisiyle Yunanistan’ın Türkiye’nin AB’ye adaylık sürecine karşı koymadığını da hatırlatıyor.

Peki benzer bir süreç şimdi yaşanabilir mi?

Güvenç, Türkiye’nin yardım çağrısına ilk tepki verenler arasında Türkiye’nin ilişkilerinin en sorunlu olduğu Yunanistan gibi komşuları olduğunu söyleyerek, şöyle konuşuyor:

“Bu yardımı da hayli duygusal bir biçimde yaptılar. Batı Avrupalıların daha serinkanlı davrandığını görüyoruz ama sonuçta Yunanistan, Ermenistan bu coğrafyanın insanları. Rekabette de yardımlaşmada da duygu dozu daha yüksek ve bu doz da Türklere daha çok hitap ediyor.”

Güvenç, Yunan bir askerin depremzede bir çocuğu kucağına alan görselin viral olmasını hatırlatarak, Yunanistan’daki “saldırgan Türkiye” imajının bu fotoğrafla nasıl etkilenmiş olabileceğine ilişkin şu yorumu yapıyor:

“Son dönemdeki ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ söylemleri bu imajı hortlatmıştı. Şimdi ise Yunanistan’daki o imaj yerle yeksan oldu. Yani Türkiye’yi kucağına alıp korunması gereken bir çocuk olarak resmettiğiniz zaman o artık başka bir şeye karşılık geliyor.”

Ancak her iki dış politika uzmanı da Yunanistan ile Marmara depreminin ardından yaşanan uzun soluklu ve kalıcı bahar havasının bu kez o kadar kolay olmayabileceğini düşünüyor.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri

Depremden önce dış politika gündeminin en önemli gündem maddelerinden biri olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine Türkiye’den beklenen onay konusu deprem sonrasında da yine önemini koruyor. Son olarak NATO Genel Sekreteri Stoltenberg dayanışma için geldiği Ankara’da Türkiye için “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerinin onaylanmasının zamanı geldi” diye konuştu.

Ancak uzmanlara göre Çavuşoğlu’nun “Bu iki ülkenin üyeliğiyle ilgili Türkiye’nin başından beri sergilediği tutum gayet nettir. Türkiye’nin endişelerinin karşılanması gerekiyor. Sadece sözde değil, uygulamada da” sözleri Ankara’nın tutumunda şu an için bir değişim olmadığını gösteriyor.

Kuneralp, hükümetin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri ile ilgili çizgisini sürdürmekte olduğunu belirterek, yakın bir dönemde “rasyonaliteye dönüleceğini” düşünmediğini söylüyor.

ABD ve AB ile ilişkiler nasıl etkilenir?

1999 depreminin ardından o dönemin ABD Başkanı Bill Clinton Türkiye’ye gelmiş ve Kocaeli’nde çadır kenti ziyaret sırasında kucağına alıp sevdiği bebeğin burnunu sıktığı fotoğraf hafızalarda yer etmişti.

Şimdi ise ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken dayanışma için hafta sonu Türkiye’de olacak.

Güvenç, Batı ülkelerinin arama kurtarma ekibi ya da yardım gönderme konusunda tereddütte bulunmazken seçim arifesinde “Erdoğan’ın arkasındaymış gibi” yorumlanabilecek herhangi bir açıklama ya da hamlede bulunmadığına dikkat çekerek, şunları söylüyor:

“AB de dikkatli bu konuda. Türk halkının yardım ve destek ihtiyacı teslim ediliyor ve imkanlar ölçüsünde karşılanmaya çalışıyor ama bunun ülkedeki iktidarın kendini güçlendirmesine yol açacak bir şekilde yorumlanmasına da izin vermiyorlar.”

Tarihinin en büyük insani yardım operasyonunu Türkiye için gerçekleştiren AB, mart ayında da bir bağış konferansı düzenleyeceğini açıklamıştı.

Güvenç, ABD’nin bir uçak gemisinin yardım amaçlı gönderildiğine ilişkin haberlerin yayınlanmasının ardından yapılan “işgale mi geliyorlar” komplo teorilerini de anımsatarak, kafalarda biraz da haklı olarak depremi bile unutturacak kadar “korkunç bir ABD imgesi” bulunduğunu ve ABD’nin bunu düşünmesi gerektiğini söylüyor.

Suriye ile ilişkiler ne olacak?

Sadece Türkiye’yi değil Suriye’yi de sarsan depremlerin bir süre önce temkinli bir şekilde atılmaya başlanan Şam yönetimi ile normalleşme adımlarını ve olası bir operasyonu nasıl etkileyeceği de merak konusu.

BM’nin son rakamlarına göre, muhaliflerin kontrol ettiği bölgede 4 bin 600, hükümetin kontrol ettiği bölgelerde ise bin 400’e yakın kişi depremde hayatını kaybetti.

Kuneralp, depremlerin getirdiği ekonomik yükle birlikte Türkiye’nin bir süre önce yapmayı planladığı Suriye operasyonunu gerçekleştirmesinin artık daha zor olduğu görüşünde.

Güvenç de böyle bir operasyonun dünya kamuoyunu Türkiye aleyhine çevireceğini belirterek, “Böyle bir operasyon depremin yarattığı sorunlarla baş etmeye çalışan bir Türkiye’nin iyice yalnızlaşmasına sebep olur. Onu da şu anda kimse istemez bence Türkiye’de” diyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

AFAD Duyurdu Can Kaybı 38 Bin 44’e Yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerinde hayatını kaybedenlerin sayısının 38 bin 44’e yükseldiğini açıkladı.

Haber Merkezi / Yaralı sayısını 108 bin 68 olarak açıklayan AFAD, yıkılan bina sayısının da mevcut tespitlere göre 6 bin 444 olduğunu duyurdu.

AFAD tarafından yapılan açıklamada da depremin ardından geçen 12 günde toplam 4 bin 734 artçı sarsıntı olduğu belirtildi.

AFAD’dan yapılan açıklama şöyle:

“06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş ili Pazarcık merkezli 7.7 büyüklüğünde ve Elbistan Merkezli 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiştir. Depremlerin ardından 4.734 artçı deprem meydana gelmiştir.

Alınan son bilgilere göre Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde toplam 38.044 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Bölgede AFAD, PAK, JAK, JÖAK, DİSAK, Sahil Güvenlik, DAK, Güven, İtfaiye, Tahlisiye, MEB, STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personelinden oluşan toplam 29.160 arama kurtarma personeli görev yapmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde diğer ülkelerden gelen ve görevi devam eden arama kurtarma personeli sayısı 11.488’dir.

Ayrıca AFAD, Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans Ekipleri, Yerel Güvenlik, Yerel Destek Ekipleri ve 9.908 gönüllü dahil olmak üzere, sahada görevlendirilen saha personel sayısı ile birlikte bölgede görev yapan toplam personel sayısı 264.389’dur.

Afet bölgesine başta ekskavatör, çekici, vinç, dozer, kamyon, arazöz, treyler, greyder, vidanjör vb. iş makineleri olmak üzere toplam 12.600 araç sevk edilmiştir.

Afet bölgelerine 38 Vali, 160 Mülki İdare Amiri, 19 AFAD üst yöneticisi ile 68 il müdürü görevlendirilmiştir. Ayrıca, uluslararası yardımların koordinasyonu için 12 büyükelçi ve 16 Dışişleri Bakanlığı personeli bölgede görevlendirilmiştir.

Bölgeye, personel ve malzeme sevkiyatı için hava köprüsü kurulmuştur. Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı 121 helikopter ve 78 uçak görev yapmakta olup bugüne toplam 7.940 sorti yapılmıştır.

Bölgeye personel, malzeme sevkiyatı ve tahliye amacıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 24, Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından 2 olmak üzere toplam 26 gemi görevlendirilmiştir.”

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Türkiye İçin Yardım Çağrısı

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ile 7,6 şiddetindeki depremlere ilişkin Birleşmiş Milletler’den Türkiye için bir milyar dolarlık acil yardım çağrısı geldi.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, yaptığı yazılı açıklamada, son yüzyıldaki en yıkıcı depremlerden birinin Türkiye’yi vurduğu belirtilerek, BM’nin Türk halkı için bir milyar dolarlık bir insani yardım çağrısı başlattığını belirtildi.

Açıklamada, üç aylık bir dönemi kapsayan insani yardım için sağlanacak finansmanla yaklaşık 5 milyon 200 bin kişiye yardım edileceği kaydedildi.

Sağlanacak bir milyar dolarlık finansmanla, Türkiye’deki yardım kuruluşlarının, gıda güvenliği, koruma, eğitim, su ve barınma dahil olmak üzere bir dizi alanda hükümet liderliğindeki yardım çabalarına hayati desteği hızla arttırmasına imkan tanınacağı kaydedildi.

Guterres, yaptığı yazılı açıklamada ayrıca Türkiye’nin, dünyada en fazla sayıda mülteciye evsahipliği yaptığı ve Suriyeli komşularına yıllardır büyük bir cömertlik gösterdiği belirtildi.

Açıklamanın devamında, “Şimdi dünyanın Türkiye halkına destek olma zamanı. İhtiyaçlar çok büyük, insanlar acı çekiyor. Kaybedecek zaman yok. Uluslararası toplumu, zamanımızın en büyük doğal afetlerinden birine yanıt olarak bu kritik çabayı hızlandırmaya ve tam olarak finanse etmeye davet ediyorum” ifadelerine yer verildi.

AFAD: Ölü sayısı 36 bin 187’ye çıktı

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) 6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerin ardından ölü sayısının 36 bin 187’ye çıktığını duyurdu.

Depremlerin ardından 4 bin 323 artçı depremin meydana geldiğini açıklayan AFAD, bölgeden tahliye edilen kişi sayısını ise 216 bin 347 olarak açıkladı.

Paylaşın