Bakırhan’dan Özel’e: Cellat Defterini Açacaksak Hepiniz Borçlu Çıkarsınız

CHP Lideri Özgür Özel’in partisine yönelik eleştirilerine cevap veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Cellat defterini açacaksak, geçmişi konuşacaksak hepiniz borçlu çıkarsınız” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Tuncer Bakırhan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bu toprakların en kadim halklarından birisidir Romanlar. Onlara hoş geldiniz diyorum. Roman halkı yıllardır ciddi bir adaletsizliğe uğruyor. Sistematik olarak yoksullaştırılıyor. Mahallelerine hizmet götürülmüyor. Çocukları okullarda başka sınıflarda okutuluyor. İş başvurularında soyadları yüzünden ayrımcılığa uğruyor. Oysa Romanların kapısı herkese açıkken onlara açılan kapılar kapatılıyor.

Maruz kaldıkları hak ihlallerini buradan böyle sıralayabiliriz. Belediyeler Roman vatandaşlara hizmet üretsin. Roman dilinin ve kültürünün görünür olması sağlansın. Bu dayanışmayı eşit yurttaşlık temelinde ortak mücadeleyle yürütmeliyiz. Bu ötekileştirmeye, adaletsizliklere ve keyfi yaklaşımlara karşı herkesi mücadele etmeye çağırıyorum.

Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun İmralı Adası’nda gerçekleştirdiği görüşme, çözüm yolunda atılmış çok önemli bir adımdır. Komisyonun Sayın Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşme, Kürt meselesini güçlü bir siyasal zemine taşımıştır. Bu, Türkiye’deki çözüm aklının başarısıdır. Kardeşlik hukukumuzu çatışma zemininden çıkarıp yasal ve demokratik zemine kavuşturma zamanıdır. Görüşme öncesinde fırtınalar koparıldı, kıyamet senaryoları yazıldı. Peki, kıyamet mi koptu? Hayır. Aksine, barış yolunda önemli bir eşik aşıldı.

Toplumsal barışın inşası için atılan bu cesur adım, çözüm zeminini daha fazla güçlendirecektir. 4 Aralık’ta komisyon yeniden toplanacak ve görüşme tutanağı komisyon üyeleriyle paylaşılacak. Sayın Öcalan’ın toplumdan saklayacağı, gizleyeceği hiçbir şey yoktur. Kendisi her türlü fikrin kamusal şeffaflık içerisinde olması gerektiğini yıllardır söylüyor. O nedenle tutanakların kamuoyuyla da paylaşılmasını, şeffaflığın sağlanmasını ve toplumun rahatlamasını istiyoruz. İktidar da, toplumsal barışın sahiplenilmesini sağlayacak hukuki ve idari düzenlemeleri acilen yapmalıdır. Söz değil, artık pratik adımlar zamanıdır.

Türkiye barış için sözünü söyledi. Artık bu sözleri hayata geçirme zamanıdır. Çünkü söz uçar; önemli olan toplumsal mutabakatı kağıda dökecek adımlar atılmasıdır. Sorumluluk Meclis’te. Bütün partileri, Kürt meselesinin çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesine sahici katkı sunmaya çağırıyorum. Bu toprakların yaralarını saran, özgürlüğü inşa eden demokratik raporlar bekliyoruz. Çözüm odaklı raporların hızlıca yasalara dönüşmesi için ilk ve tarihi sorumluluk Sayın Numan Kurtulmuş’ta ve komisyondadır.

“Hep birlikte barışa ulaşacağız”

Barış kapısı açıldığında eşikte durmak siyaset değildir. Biz bu kapıdan tüm Türkiye halklarının geçmesini, kimsenin geride kalmamasını istiyoruz. Kürt meselesi yalnızca Kürtlerin değil, 86 milyonun sorumluluğudur; çözüm de birlikte üretilmelidir. Yüzyıllık acılar ancak geniş bir toplumsal mutabakatla, tüm renklerin yer aldığı ortak akılla çözülebilir.

Bu süreç bizler açısından hiçbir partiye angaje olmak değildir; ülkenin yüz yıllık meselesine çözüm arıyoruz. Bizim hattımız üçüncü yoldur: Ne başkalarının vagonu oluruz ne de çözümü erteleyenleri makul görürüz. Yolumuza ortak paydaları büyüterek, yapıcı dili koruyarak ve kararlılıkla devam edeceğiz. Ve sonunda hep birlikte barışa ulaşacağız.

Biz ortak paydaları büyütmeye çalışırken ana muhalefet partisinin lideri, partimize ve tabanımıza bazı ithamlarda bulunuyor. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Özel, kurultay kürsüsünden bize “Stockholm sendromu” teşhisi koyuyor, “Celladına aşık olmayın” diyor. Biz de soruyoruz: Biz Meclis’te barış için yasa konuşurken, sokaklarda barışı toplumsallaştırırken, siz kürsüden neden bir halkı aşağılayıcı sözler kullanıyorsunuz? Sözü çözüm için kurmak varken, ucuz polemikler ve anlamsız kavgalara başvurmak siyasetsizliktir. Biz demokratik siyasi çözümü esas alan mücadele ve müzakere partisiyiz.

Halkımız barış içinde eşit ve özgür yaşamak istiyor. Böyle bir halkı sendromla itham etmek demokratik siyaset midir? Kürt halkına saygı duymak bu mudur? Biz bu coğrafyada halklar, inançlar, devrimciler, ezilenler olarak celladı iyi tanırız. Cellatları mezarlıklarımızdan, faili meçhullerden, yakılmış köylerimizden, direndiğimiz o zindanlardan iyi biliriz. Kimse bu hafızanın üzerine ucuz metaforlarla yaklaşmasın. Cellatlığımıza soyunan çok oldu, haklısınız, ama bizi kurban yapmaya kimsenin gücü yetmedi ve yetmeyecek.

Herkes çok iyi bilsin ki ‘cellat’ defterini açacaksak, geçmişi konuşacaksak hepiniz borçlu çıkarsınız. Herkesi polemikçi ve tutarsız dilden vazgeçmeye; çözüme ve barışa katkı sunmaya çağırıyorum. Açık konuşun. Bu sorunun çözümünün karşısındaysanız, sağa sola çekmeden, yaftalamadan sözünüzü söyleyin. Ana muhalefet partisi süreç karşıtlarının çekim merkezi olmaya adaysa büyük bir yanlış yapar.

Buradan iktidara yürürüm stratejisini düşünüyorsa kaybeder. Bu vesileyle bir kez daha CHP Genel Başkanlığına seçilen Sayın Özgür Özel’i tebrik ediyoruz. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün muhalefet partilerine, yüz yıllık meselenin çözümünde ellerini taşın altına koymaya, sorumluluk ve inisiyatif almaya çağırıyorum. Barışa ve çözüme ortak olan kazanır.”

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Özel’e “Stockholm Sendromu” Tepkisi

Özgür Özel’in “Stockholm sendromu” benzetmesine tepki gösteren Tülay Hatimoğulları, “Celladı çok çok iyi tanırız. Faili meçhullerden, işkencelerden, zindanlardan tanırız” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in “Stockholm sendromu” benzetmesine tepki gösterdi.

Çanakkale’de partisinin düzenlediği program sırasında Hatimoğulları, “Hiç arzu etmeyeceğimiz şey, muhalefetin birbirine muhalefet etmesidir” dedi ve Özel’in ifadeleri için şu değerlendirmeyi yaptı:

“Yargı sopası, baskılar, adaletsizlik ‘celladına âşık olmak’ ya da ‘Stockholm sendromu’ metaforuyla anlatılamaz. Ancak siyasetle anlatılır, siyaset üretmekle açıklanır, dayanışmayla ve ortak mücadeleyle bunlar aşılır. Bu metaforun bizler için kullanılmış olması, en hafif tabiriyle bir akıl tutulmasıdır…

Bizler tarih boyunca bıkmadan, usanmadan, yılmadan, bütün baskılara rağmen direnen devrimci, sosyalist, yurtsever bir geleneğin temsilcileriyiz. Celladı da çok çok iyi tanırız. Evladı yakılan köylerimizden, zorla boşaltılan köylerimizden tanırız. Celladı Alevi katliamlarından, faili meçhullerden, işkencelerden, zindanlardan tanırız.”

İktidar ortakları AKP ve MHP ile yürüttükleri çözüm sürecinden beklentilerine dair, “Eşit yurttaşlık hakkı için bu süreci yürütüyoruz. Türkiye’yi demokratik bir dönüşüme zorlamak için bu süreci yürütüyoruz” ifadelerini kullanan Hatimoğulları, CHP’ye hitaben, “Toplum, muhalefetin birbiriyle uğraşmasını değil; dayanışmasını, barış ve demokrasi için beraber çalışmasını istiyor” dedi.

CHP lideri Özgür Özel, Cumartesi günü partisinin 39’uncu Olağan Kurultayı sırasında yaptığı konuşmada, iktidar ile yakınlaştığı gerekçesiyle DEM Parti’yi eleştirmişti.

“Biz mevzi olarak partimizi değil, bir cephe olarak demokratik siyaseti savunuyoruz” diyen Özel, “Herkesi, canı istediğinde ‘şu parti kapatılsın’, kapatmıyorsa ‘Anayasa Mahkemesi de kapatılsın’ diyenlerin demokratlığını hatırlamaya davet ediyorum. Bir Stockholm sendromuna kapılmamaya, dün elinden zor kurtulduğunuz celladınıza aşık olmamaya davet ediyorum” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

DEM Parti’den Muhalefete “Süreç” Tepkisi: Bekle Gör Siyaseti Terk Edilmeli

“Süreç” hakkında açıklamada bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Muhalefet de bekle gör siyaseti yerine daha aktif bir pozisyon almalı ve kurucu bir siyaset ufkuna sahip olmalı” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde gündemdeki gelişmeler ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne de değinen Ayşegül Doğan, Türkiye’de politikaların kadına yönelik şiddete ve cezasızlığa teşvik ettiğini söyledi. Ayşegül Doğan, kadınların buna rağmen bunu kabul etmediğini ve en başta barış, demokrasi ve adalet için en önde direnmeyi sürdürdüğünü ifade etti.

Komisyonun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeye de dikkat çeken Ayşegül Doğan, Abdullah Öcalan’ın birincil muhatap olduğunu ve sorunun çözümü bağlamında ilk defa böylesi bir görüşmenin yapıldığını kaydetti. Ayşegül Doğan, “Bugüne kadar bu diyalogun sürece güç ve ivme kazandıracak nitelikte bir diyalog olacaktır dedik. Bundan sonra da bunun nasıl bir güç ve ivme kazandıracağını hep birlikte göreceğiz. Hep beraber buna tanıklık edeceğiz” diye konuştu.

Ayşegül Doğan, “Komisyonun raporunun bir an önce tamamlanması ve genel kurulda hukuki düzenlemelere ilişkin hızla hayata geçirilmesi gerekiyor. Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmenin de kamuoyuna yansıması gerektiğini belirten Ayşegül Doğan, “Toplumsallaşması için çok önemli. Detaylarını 4 Aralık’ta toplanacak komisyona aktarılacak bilgilerle hepimiz öğreneceğiz. Ve yine beklentimiz bu tutanakların kamuoyuna açık bir biçimde erişilebilir bir halde olması. Bugüne kadar yapılagelen dinlemelerin tutanaklarına nasıl Türkiye kamuoyu istediği zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin internet sitesi üzerinden erişim sağlayabiliyorsa, İmralı Adası’nda komisyon üyelerinin Sayın Öcalan ile yaptığı görüşmenin içeriğine de aynı şekilde erişebilmelidir. Bu konudaki şeffaflıktan taviz verilmemelidir” dedi.

CHP’nin ziyarete katılmaması sonrasında başlayan ve hala süren tartışmalara da değinen Ayşegül Doğan, “Çünkü Türkiye meselesinden bahsediyoruz. Türkiye toplumunun tamamını ilgilendirdiğini deneyimlerimizle gördük bugüne kadar. 86 milyon için yapılan ve 86 milyonun geleceği için kurulan bir komisyonun yaptığı görüşmelerin eksiksiz bir katılımla gerçekleşmesi olması gerekendi. Olmadı. Ancak komisyonun bütün bileşenleriyle adaya gitmesi ve Sayın Öcalan’la orada görüşerek özellikle şeffaflığa dair endişeleri, kaygıları olanların onlar adına bu soruları doğrudan yöneltme imkanını değerlendirmemiş olmalarını yalnızca bir talihsizlik olarak ifade edemeyiz. Ne yazık ki bir siyasetsizliğe işaret ediyor Kürt meselesinin demokratik çözümünde. Bunu üzülerek belirtiyoruz” ifadelerini kullandı.

Ayşegül Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu görüşme önemliydi ancak biricik kalmaması da aynı önemde. İmralı yolunu resmi olarak açan bu siyasi adımın devamı getirilmeli. Sayın Öcalan’la görüşmenin olanakları genişletilmeli. Bunu sürecin geleceği açısından önemli görüyoruz. Farklı siyasal kesimlerden temsilciler, hak savunucuları, akademisyenler, gazeteciler, kimler gidip temas kurmak istiyorsa, kimler gidip orada kendisiyle görüşmek istiyorsa görüşmeli, görüşebilmeli, bunun imkanları sağlanmalı.

Bu mesele can kayıplarının durdurulması, bir daha olmaması açısından baktığımızda hayati bir meseledir. Bundan daha değerli, bundan daha kutsal bir şey olamaz. O yüzden bunları seçim, seçmen ölçümleri, anketler ya da bununla ilgili şekillenen kaygılar etrafında izah etmeye çalışmak yerine bu meseleye böyle bir yerden bakıp, üstelik bu meselenin tarihsel arka planıyla sosyolojik olarak bugüne kadar ortaya çıkan diğer boyutlarıyla da yüzleşmek gerekir. Dünden farklı bir tutum sergilemek gerekir Kürt sorununun demokratik çözümü için. Yani tüm o alışılagelmiş kalıplardan çıkalım derken bunu söylem düzeyinde tutmamak eylemde de gerçekleştirmek gerekir.

Hem bir yandan basit parti çıkarlarına havale etmememiz gereken bir mesele diğer yandan ciddi ve tarihsel yaklaşılması gereken bir mesele hem de iktidarından muhalefetine herkesin cesur adımlar atması gereken mütereddit kalan siyasi partilerin farklı toplumsal kesimleri de cesaretlendirmesi gereken bir mesele ile karşı karşıyayız. Muhalefet de bekle gör siyaseti yerine daha aktif bir pozisyon almalı ve kurucu bir siyaset ufkuna sahip olmalı.

Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için ne bekleniyor? Niye bu suç işleme haline seyirci kalıyorsunuz? Tekrar ediyoruz. Başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere Kobani kumpas davasından tutsak herkes serbest bırakılmalı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmalı. Artık buna son vermek gerekiyor.”

Paylaşın

Hatimoğulları: Kürt Meselesi Seçim Meselesi Değildir

“Süreç” hakkında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bir kez daha belirtiyoruz ki, Kürt meselesi bir seçim meselesi değildir. Kürt deyince sandık, barış deyince oy/sayım çizelgesi hayal etmek siyaset değil, siyasetsizliktir.” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.

Konuşmasına 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin mesajlar vererek başlayan Hatimoğlulları, “Kelebeklerin yaktığı ışık, mücadele mirası bugün dünyanın dört bir yanında büyüyor” diye konuştu.

Devamla Suriye’de Alevi’lere dönük devam eden saldırılara dikkati çeken Hatimoğulları, gerekli siyasi ve toplumsal mücadeleyi sürdüreceklerini kaydetti. Hatimoğulları, herkesin bu konuda sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.

Kadınların yaşamın her alanında farklı şiddet türleriyle karşı karşıya kaldığını kaydeden Hatimoğulları, şüpheli ölümlerin de kadın cinayetlerini aştığını söyledi. “‘Şüpheli’ denilerek üzeri örtülen kadın cinayetlerini çok iyi biliyoruz” diyen Hatimoğlulları, 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in ölümüne ilişkin soruşturmayı anımsattı.

Kabaiş’in ölümüne ilişkin dosyanın kapatılmak istendiğini söyleyen Hatimoğulları, yetkililere seslendi: “Kimler, neden korunuyor. Rojin’in dosyası derhal aydınlatılmalıdır.”

11 Yargı Paketi’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hatimoğulları, “Nefret suçlarını körükleyen bu yargı paketinin karşısında olacağız” dedi.

Kadınların iş hayatında yaşadıkları eşitsizliklere dikkati çeken Hatimoğulları, Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde bir fabrikada çıkan yangında 7 kadının hayatını kaybettiğini anımsatarak yeni bir iş kanunu çıkarılması gerektiğini söyledi. Hatimoğulları, eşit işe eşit ücret politikalarının uygulanması ve kadın istihdamının artırılmasına ilişkin politikalar üretilmesi çağrısında bulundu.

Konuşmasının devamında 27 Kasım’da görülecek “Kent Uzlaşısı” davasını anımsatan Hatimoğulları, “Barışı toplumsallaştıracaksak arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin önemli bir süreçten geçtiğini kaydeden Hatimoğulları, “Savaşlarda ilk kısılan ses kadınların sesidir. Biz kadınlar Türkiye’nin bu trajediden kurtulması için barışa dört elle sarılıyoruz. Barış kadın özgürlükçü bir dil ve sesle inşa edilir” dedi.

Barış masasında eşit temsili, karar mekanizmalarında etkin rol almayı önemli bulduklarını belirten Hatimoğulları, “Yaşamı, demokratik geleceği biz inşa edeceğiz” ifadelerini kullandı: “Artık evlatlarımızı değil, silahları gömme zamanıdır. Şiddetsiz bir toplumu hep beraber inşa edeceğiz, barışa sonsuza dek sahip çıkacağız.”

Meclis’te kurulan süreç komisyonunun İmralı’da Abdullah Öcalan’la önemli bir görüşme gerçekleştirdiğini kaydeden Hatimoğlulları “Yapıcı, kapsayıcı, umut verici bir görüşme gerçekleşti” dedi.  Komisyonun Öcalan’la gerçekleştirdiği görüşmede Suriye’deki son duurmun da gündeme geldiği ve değerlendirmelerde bulunulduğunu kaydeden Hatimoğulları, “Dün itibarıyla tarihi bir eşik aşılmış oldu” şeklinde konuştu.

Hatimoğulları, yasal ve hukuki düzenlemeler evresine hızla geçiş yapılması gerektiğini söyledi. CHP’nin İmralı’da gerçekleştirilen görüşme için heyete üye vermemesini de eleştiren Hatimoğulları, “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda temsili bulunan bütün partilerin İmralı’ya giden komisyonda yer almasını isterdik” ifadelerini kullandı.

Hatimoğulları şöyle devam etti: “Kürt meselesi bir seçim meselesi değildir, Kürt deyince sandık, barış deyince oy/sayım çizelgesi hayal etmek siyaset değil, siyasetsizliktir.”

Hatimoğulları, özetle şu değerlendirmelerde bulundu: “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu İmralı’da Sayın Öcalan’la çok önemli bir görüşme gerçekleştirdi. Partimiz adına bu heyette Gülistan Kılıç Koçyiğit vekilimiz yer aldı. Bu heyette yer alan, giden komisyona bir defa daha teşekkür ediyoruz.

u görüşme Türkiye’nin barış ve demokrasi sürecine odaklanan, yapıcı, kapsayıcı ve umut verici bir niteliğe sahip olmuştur. Bu görüşme, Türkiye’nin uzun süredir beklediği barış ve kardeşlik kapısını aralayan tarihi bir adım oldu. Bu görüşme, sadece bir dinleme ve temas değil, halkların ortak geleceğini şekillendirecek bir diyalog köprüsüne dönüşmelidir.

Görüşmenin içeriğine dair şüphesiz Meclis Başkanı ve komisyon gerekli paylaşımları yapacaktır. Ancak Sayın Öcalan, Türk-Kürt ittifakının ve bütün halkların ortak yaşam zeminini güçlendirilmesi, çatışmasızlığın kalıcılaştırılması ve demokratik çözüm iradesini bir kez daha net bir şekilde ortaya koyduğundan şüphemiz yoktur.

Sayın Öcalan, Kuzey Doğu Suriye özelinde çözüm sürecinin anahtarı olacak bir perspektifi ortaya koymuştur. Türkiye halklarının geleceği için bu sürecin başarıya ulaşması şart. Başarıya ulaşmasının yolu, iktidar ve muhalefetin süreci tam, açık ve cesurca sahiplenmesiyle; barışın daha çok toplumsallaşması için çalışmasıyla mümkündür.

Biz komisyonda temsili bulunan bütün partilerin İmralı’ya giden komisyonda yer almasını isterdik. Ama olmadı. Bu konuda eleştirel değerlendirmelerimizi de yaptık. Komisyonun Sayın Öcalan’la görüşmesinin, 86 milyona zarar değil, yarar sağladığını görülecektir.

Bir kez daha belirtiyoruz ki, Kürt meselesi bir seçim meselesi değildir. Kürt deyince sandık, barış deyince oy/sayım çizelgesi hayal etmek siyaset değil, siyasetsizliktir. Kürt halkına da haksızlıktır. Kürt meselesi hiçbir siyasi partinin kendi penceresinden araçsallaştıracağı konjonktürel bir mesele de değildir.

Tarihsel bir meseledir. Türkiye’de demokrasinin önündeki temel engellerdendir. Ve çözülmelidir. Türkiye’nin ve bölgenin barışa ihtiyacı var. Herkes bu perspektiften bakabilmeli, ona göre bir pratik ortaya koyabilmeli.

Değerli Türkiye halkları. DEM Parti olarak, bu süreçte üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Ancak iktidar, muhalefet ve devletin de sorumluluğu büyüktür. Bu yolun ilerlemesi için gerekli yasal düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi şarttır. Barış, bir tarafın çabasıyla değil, hepimizin ortak iradesiyle inşa edilir. Sürecin bu yeni aşamasında beklentimiz; komisyonun raporunu bir an önce yazması, yasal ve hukuki düzenleme aşamasına hızla geçilmesidir.”

Paylaşın

Bakırhan’dan “19 Mart” Çıkışı: Yanlış Bir Hamle

Sürecin kırılma noktalarından biri olan ve CHP’ye yönelik başlayan 19 Mart yargı operasyonlarını değerlendiren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, bunun süreci geriye çektiğini ve yanlış bir hamle olduğunu vurguladı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, T24 yazarı Murat Sabuncu’ya verdiği demeçte, Abdullah Öcalan’ın rolünden, CHP ile ilişkilere ve 19 Mart yargı operasyonlarının yanlışlığına kadar birçok konuda net mesajlar verdi.

Bakırhan, görüşmeyi, Edirne’de Selahattin Demirtaş’ı ve Kandıra’da Figen Yüksekdağ’ı ziyaretten yeni çıktıktan sonra gerçekleştirdi. Sürecin kırılma noktalarından biri olan ve CHP’ye yönelik başlayan 19 Mart yargı operasyonlarını değerlendiren Bakırhan, bunun süreci geriye çektiğini ve yanlış bir hamle olduğunu vurguladı:

“19 Mart operasyonları yanlıştı. Ne amaçlanıyor olursa olsun, her açıdan yanlışa çıkan bir yoldur. Sürecin ruhu ve aklını yok sayan, geriye çeken bir girişimdi. Bir tarafla barışı konuşuruz ama siyasetin geri kalanını istediğimiz gibi şekillendiririz demenin adı olarak algılandı… Ne kadar yanlış olduğunu bence en fazla AK Parti çevresi görüyordur. AK Parti’de aklı selim, bugün sesi duyulmayan çok insanın açık şekilde bu operasyona yanlış dediğine şahidim.”

Öcalan’ın silah bırakma çağrısı ve Meclis komisyonu ile görüşme talebine dair konuşan Bakırhan, Öcalan’ın zaten siyasetin merkezinde olduğunu savundu:

“Kendisi (Öcalan), sadece Türkiye’de değil, dört bir taraftaki Kürtler nezdinde de siyasi ve ideolojik referans merkezi olan ender aktörlerden biridir. Bu bakımdan varlık olarak zaten siyasetin merkezinde yer alan birinin, arzu olarak orada olup olmayacağını tartışamayız.”

1 Ekim’de Meclis açılışında yaşanan fotoğraf krizi ve CHP ile gerilim iddialarını değerlendiren Bakırhan, ilişkilerinin anlık polemiklere değil, demokrasi ve adalet ilkelerine dayandığını söyledi:

“19 Mart yargı operasyonları sürecinde partimizin sergilediği demokratik dayanışmaya yaptığı atıf… Bu, aramızdaki ilişkinin anlık polemiklerle değil, hukuksuzluklara ve baskı rejimine karşı ortak bir duruşla şekillendiğinin en net kanıtıdır. Böylesi tarihi bir dönemde CHP Genel Başkanlığında Sayın Özgür Özel’in bulunması büyük şanstır.”

Bakırhan, sürecin ikinci aşamasında CHP’nin sadece destekleyici değil, “oyun kurucu” bir pozisyonda olması gerektiğini belirterek, CHP’nin güçlü bir çözüm projesi ortaya koymasını ve barış mitingleri düzenlemesini önerdi.

Bakırhan, barışın toplumsallaşmasında eksiklik olduğunu belirterek, hem AK Parti hem de CHP tabanının sürece dahil olması gerektiğini vurguladı: “İktidarın suskunluğu ve sürece dair belirsiz tavrı, toplumdaki gerilimi artırıyor. Çözüm sürecine dair çerçeve konuşulmadıkça, boşluğu söylentiler ve provokasyon girişimleri dolduruyor.”

Cezaevinden çıkarken yaptığı çağrıyı yineleyen Bakırhan, Selahattin Demirtaş’ın bu sürecin neresinde olduğu sorusuna net cevap verdi: “DEM Parti sürecin neresinde ise sevgili Demirtaş da orasındadır. Ne bir adım önünde ne bir santim gerisindedir.”

Meclis sosyal medya hesaplarından Kürtçe paylaşımın ardından gelen tepkilere de değinen Bakırhan, anadilin tartışma konusu yapılmasının ayıp olduğunu belirtti: “Yıllardır ‘Kürtçe ülkeyi böler’ gibi kara propagandalarla toplumu bölenler de bilmelidir ki, Meclis’in sosyal medya hesabından Kürtçe tvit atılması ülkeyi bölmedi aksine birlikte yaşam umudunu güçlendirdi.”

Paylaşın

DEM Parti’den Dervişoğlu’na Yanıt: Zavallı

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu’nun kendilerini hedef alan sözlerine cevap veren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Savaştan beslenen ve bunu ikbal zanneden zavallılarsınız” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun partisinin grup toplantısında kendilerini hedef alan açıklamalarına cevap verdi.

Dervişoğlu açıklamasında, “Siz bu milletin başına bela olan bir terör örgütünün siyasi uzantısısınız. En az onlar kadar da alçaksınız. Böylesine arsız, böylesine yüzsüzsünüz. Önderleri katil, sözcüleri müptezel, zihinleri kiralık, ruhları satılık, elleri kan, sözleri ihanet, ikametleri kandil, pusulaları İmralı’dır bu alçakların” dedi.

DEM Partili Doğan, sosyal medya hesabından Dervişoğlu’na verdiği cevapta şu ifadeleri kullandı:

“Siz ‘milli hassasiyet’ tacirlerisiniz. Kan, savaş, ölüm sizin pusulanız. Savaştan beslenen ve bunu ikbal zanneden zavallılarsınız. Barışın mümkün olduğunu hisseden korkaklarsınız. Korkunuz arttıkça nefretiniz büyüyor, maskeniz düşüyor. Bu ülkeye barışı, kardeşliği ve demokrasiyi size rağmen getireceğiz.”

Paylaşın

Bakırhan’dan CHP’ye: Ne Zaman Selahattin’ci, Figen’ci Oldunuz?

CHP’ye yönelik dikkat çeken mesajlar veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Siz ne zaman Selahattin’ci, Figen’ci oldunuz? Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘evet’ oyu vermeseydiniz, bugün o insanlar partinin başında olacaktı, mücadelelerini yürüteceklerdi” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Alan Burası” YouTube kanalında gündeme ve muhalefet partileriyle ilişkilerine dair önemli açıklamalarda bulundu.

Bakırhan, partisinin siyaset anlayışını “mücadele ve müzakere” kavramlarıyla tanımlayarak şöyle konuştu: Biz haksızlığa uğrayanın yanında olan bir siyasi partiyiz. Dün bize uygulanırken “bugün onlar neredeydi” diye sormayız. Bu, bizim anlayışımıza aykırıdır. Nerede bir zulüm varsa karşısında dururuz. Nerede bir hak arama mücadelesi varsa, yanında oluruz. Bu üç ilke bizi özetler. Cumhuriyet Halk Partisi’nin maruz kaldığı baskılar karşısında da doğru bir yerde durduk. Saraçhane’ye gittik, Sayın Özgür Özel’le birlikte açıklamalar yaptık. Ama biz sadece sokakta mücadele eden bir parti değiliz; aynı zamanda müzakere eden bir partiyiz.

Antidemokratik uygulamalara karşı dayanışırız, gerektiğinde sokaktayız. Ama bir masa kurulmuşsa, o masayı da yürütürüz. Müzakereyi de sonuca ulaştırmak için çaba gösteririz. Bizim ismimiz “mücadele ve müzakere partisi”dir. İkisi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Tek başına sadece müzakere de değil, sadece mücadele de değil. Mücadele, müzakere içindir. Neden mücadele ediyoruz? Çünkü meselenin çözümü için müzakere etmek gerekir.

Ancak sadece sokakta değil, masada da mücadele ettiklerini vurgulayan Bakırhan, “Biz hem sokakta direniriz hem müzakere yürütürüz. Çünkü meselelerin çözümü için ikisi de şarttır,” dedi.

“Biz sizi defalarca destekledik”

CHP’ye doğrudan seslenen Bakırhan, son yıllardaki seçim süreçlerini hatırlattı: CHP tabanına şunu söylemek isterim: Çok uzak bir tarihten bahsetmiyorum, biraz hafızaları tazelemek gerekiyor. Biz iki yerel seçimde CHP’nin adaylarını desteklemiş bir partiyiz.  İki cumhurbaşkanlığı seçiminde de CHP’nin adayı için oy verdik. Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğimiz, açık ve ilkeli bir tavrın sonucuydu. Peki bizim neyimizi sorguluyorlar? Bu meselenin çözümünü ne zaman sağlayacağız? CHP’nin iktidar olmasını mı bekleyeceğiz? Ya da başka bir partinin iktidar olması mı çözümün garantisi olacak?

Biz bir partinin iktidara gelmesini beklerken, yiten canlara, çöken ekonomiye, çürüyen sosyolojiye, açlığa ve işsizliğe göz mü yumacağız? Hayır. Biz ne AK Parti siyasetiyiz, ne CHP siyaseti. Biz üçüncü yolu temsil ediyoruz. Mücadele etmeyi, müzakere yürütmeyi bilen, bunu bir arada yürütebilen bir geleneğe sahibiz. Müzakere etmek, ilkelerden vazgeçmek değildir. Masada oturmak, diğer tarafın dediklerine yüzde yüz katılmak değildir. Müzakere, herkesin ilkelerini ortaya koyması ve ortak bir yol bulunmasıdır. Bu yol, hem sorunu yaşayanları hem de ülkeyi rahatlatır, demokrasiyi büyütür.

AK Parti’nin siyasetini benimsemek, onun seçim hesaplarına dahil olmak hiç değildir. Mücadelemiz kendi kulvarında, kendi zemininde sürüyor. Aynı anda müzakere de devam ediyor. Ekoloji mücadelesinden kadına yönelik şiddete kadar her gün sokaktayız. Şırnak’tan Muğla’ya kadar eko-kırım politikalarına karşı mücadele ediyoruz. Kadın meclisimizin yürüttüğü mücadele sadece Türkiye’de değil, dünyada örnek gösteriliyor. Bir masa kuruldu diye biz ilkelerimizden vazgeçmeyiz. Ama bazen öyle yorumlanıyoruz ki, bu bizi gerçekten şaşırtıyor.

Bakın, kimlik sorunu olmayan, işsizlik yaşamayan, konforlu alanında oturmuş bazı kesimler “Kürtler niye müzakere ediyor” diye konuşuyor. AK Parti’yi biz mi yarattık? Biz mi 22 yıldır iktidarda tuttuk? Sizin muhalefetsizliğiniz, sizin uzlaşmacılığınız bu iktidarı sürdürüyor. İmamoğlu tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıyayken biz eleştirdik, dayanıştık. Ama Diyarbakır’da kayyım atandığında siz neredeydiniz? Kayyım yasasını Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyen sizdiniz.

Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve içerideki seçilmiş arkadaşlarımızın isimlerini bugün siyaset malzemesi yapanlar var. Ama önce o insanların içeride olmasının öz eleştirisini versinler. Siz ne zaman Selahattin’ci, Figen’ci oldunuz? Dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet” oyu vermeseydiniz, bugün o insanlar partinin başında olacaktı, mücadelelerini yürüteceklerdi. O yüzden kimse bizim kararlılığımızı ve onurlu mücadelemizi, bir masa kuruldu diye sorgulamasın. Biz dün olduğu gibi bugün de, yarın da mücadele eden ve etmesini bilen bir gelenekten geliyoruz.

“Kapalı kapılar arkasında pazarlık yapmayız”

DEM Parti’nin “gizli pazarlık” yaptığı yönündeki iddiaları reddeden Bakırhan, müzakereleri tüm şeffaflığıyla yürüttüklerini belirtti:

Bugün bize “kapalı kapılar ardında bir şeyler yapıyorlar” diyenlerin geçmişine bakın. Bizim geçmişimiz tertemizdir. Biz hiçbir zaman kapalı kapılar ardında oturup, ırkçı, Kürt karşıtı, Alevi karşıtı ya da ezilenlere karşı protokol imzalamadık. Her şeyi açık yaparız. Müzakerelerimizi de açık yürütüyoruz. Her görüşmenin ardından, başta Sayın Özgür Özel olmak üzere tüm muhalefet partilerini bilgilendiriyoruz. Görüşmelerin içeriğini anlatıyoruz, fikirlerini alıyoruz ve bunları sürece katıyoruz. Kimse bizim kararlılığımızı sorgulamasın. Biz dün olduğu gibi bugün de, yarın da mücadele eden, onurlu bir geleneğin temsilcisiyiz.

Alan Burası

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan “Yeni Anayasa” İddialarına Yanıt: Gündeme Gelmedi

Tülay Hatimoğulları, “Anayasa, toplumun tüm dinamiklerinin katıldığı, müzakere ettiği ve nihayetinde ‘Evet, bu benim anayasamdır’ dediği bir toplumsal mutabakatla yapılmalıdır. Bizim de evet diyeceğimiz anayasa işte budur” dedi.

bianet’e konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, hem anayasa eleştirilerine cevap verdi hem de sürecin ilerleyişine dair açıklamalarda bulundu.

Şu ana kadar anayasa konusunun hiç gündeme gelmediğini söyleyen Hatimoğulları şu ifadeleri kullandı: “Elbette ki Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. Demokrasi ve özgürlüklerden yana, bunları gerçek anlamda koruyan bir toplumsal sözleşmeye ekmek-su kadar ihtiyacımız var. Bu konuda parti olarak her zaman hazırlıklarımız ve önerilerimiz oldu. ‘Nasıl bir anayasa’ sorusuna en hazırlıklı parti biziz.

İkincil bir durum olarak, şunu da ifade ettik. Yeni Anayasa, çatlakları boya ile kapatacağımız bir duvar değil, evin taşıyıcı kolonlarını elden geçirecek bir kurucu süreçtir. Toplumun evet dediği bir anayasada biz de olacağız. Anayasa sadece DEM Parti’nin sorunu veya işi değil. Herkesin dahil olduğu bir süreç olmalı. Anayasa, bu ülkede yaşayan tüm halkların, inançların, kadınların, gençlerin, emekçilerin, ekolojistlerin yani toplumun tüm canlı dinamiklerinin katıldığı, müzakere ettiği ve nihayetinde “Evet, bu benim anayasamdır” dediği bir toplumsal mutabakatla yapılmalıdır. Bizim de evet diyeceğimiz anayasa işte budur.”

Bir önceki çözüm sürecine göre bu kez daha fazla siyasi parti tarafından sürecin desteklendiğini aktaran Hatimoğulları şöyle devam etti: “Fakat 2013-15 sürecinin negatif deneyimlerinden kaynaklı toplumda bu süreç gerçekten başarıya ulaşır mı kaygısı mevcut. Bu kaygı barışı isteyenlerin, süreci destekleyenlerin kaygısı.

DEM Parti olarak, sürece olan desteğin artması için 1 yıldır yoğun bir şekilde sahadayız. Topluma barışın önemini anlatıyoruz, halkın kaygılarını dinliyoruz.

AKP ise süreci toplumsallaştırma konusunda henüz ciddi adımlar atmış değil. MHP süreci en azından kendi tabanına anlatma ve toplumu ikna etme konusunda daha cesur sözler kuruyor. 1 Ekim ile başlayan sürecin sadece Türkiye’deki iç dengelerle açıklanmayacağını birçok çevre belirtiyor. Çünkü bu sürecin başlamasında bölgesel dengelerin ciddi etkisi var. Dolayısı ile sürecin başlamasına neden olan bölgesel rüzgar her halükarda Türkiye’nin iç barışını da etkiler.”

Paylaşın

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Demokrasi İmkanına Gölge Etmeyin

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin demokratikleşme umudu barıştan geçiyor. Demokrasi imkânına gölge etmeyin yeter” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, son günlerde DEM Parti üzerinden yürütülen “Demirtaş’ın tahliyesi” polemiği ve İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan’ın Abdullah Öcalan’dan aktardığı bazı ifadelerin hedef alınmasını eleştirdi.

Ayşegül Doğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Türkiye’nin demokratikleşme umudu barıştan geçiyor. Demokrasi imkânına gölge etmeyin yeter” dedi.

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan paylaşımında ayrıca “Muhalif kisvesiyle yazanlar, eleştiri diye zehir saçanlar, günlerdir DEM Parti’yi linçe kalkışanlar; siz aslında barışa karşısınız. ‘Düşman’ kalmakta ısrarcısınız! Süreci anlamanızı, empatiyle yaklaşmanızı, barışa el uzatmanızı ya da omuz vermenizi beklemiyoruz” ifadelerine yer verdi.

DEM Parti İmralı Heyeti, dün yaptığı açıklamada Halk TV yazarı Uğur Ergan’ın “Demirtaş’ın tahliyesine Öcalan set çekti” iddiasını yalanlayarak, iddiaların spekülasyondan ibaret olduğu vurgulamıştı.

Açıklamada “Sayın Öcalan’a atfettiği sözler gerçeği yansıtmamaktadır. Sayın Öcalan’la görüşmelerimizde hiçbir şekilde bu tarz bir değerlendirme yapılmamıştır” denilmişti.

Paylaşın

Hatimoğulları: Barışı Her Şeye Rağmen Sağlayacağız

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Hiç kimse barışı bize altın tepside sunmayacak. Hep birlikte kazanacağız. Barışı her şeye rağmen sağlayacağız” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Berlin Alevi Toplumu-Cemevi ev sahipliğinde düzenlenen Türkiye Barış Konferansına katıldı. Akademisyenler ile siyasi parti ve STK temsilcilerinin katıldığı konferansta konuşan Hatimoğulları, Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Türkiye, Ortadoğu ve Rojava gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Hatimoğulları konuşmasının başında, dünyada ve bölgede artan savaş ihtimaline karşı konferansın çok önemli ve anlamlı olduğunu belirtti; konferansı düzenleyen kurumlara ve temsilcilerine teşekkür etti. Türkiye barışının aynı zamanda Suriye ve Ortadoğu barışı olduğunu söyleyen Hatimoğulları, “27 Şubat’ta Sayın Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını gerçekleştirdiği zaman ısrarla altını çizdiği noktalardan biri şuydu. ‘Biz evet Kürt barışını, Kürt’ün hakkını savunuyoruz ama Kürt’ün tek başına barışını sağlaması, tek başına haklarına ulaşması olamaz, çok zordur. Dolayısıyla bir demokratik Türkiye’yi inşa etmek zorundayız. Demokratik cumhuriyetin inşası için elimizden gelen her türlü çabayı sarf etmek zorundayız ve toplumun demokratikleşmesi için elimizden gelen her çabayı sağlamalıyız’. Bu mesajını biz sürecin esasen özeti olarak görüyoruz” dedi.

Hatimoğulları, partimizin sürecin başında Türkiye’de 100’ün üzerinde Alevi kurumuyla görüşmeler gerçekleştirdiğini ve bu görüşmelere devam ettiğini belirterek, “Türkiye’de AKP iktidarı sadece Kürtlerle uğraşmıyor, sadece Kürt’ü asimile etmeye çalışmıyor; farklı halklar ve inançlardan olan bütün kesimlere dönük tekçi bir yaklaşım içindedir. Hem etnik anlamda tekçi hem de din ve mezhep anlamında tekçi bir yaklaşım içindedir. Bugün devletin Aleviliği oluşturulmaya çalışılıyor. Aleviliği devletin sınırları içinde hapsetmek için çok ciddi adımlar atıyorlar” diye konuştu.

Alevilerin Türkiye ve Suriye’de yaşadığı katliamlara ve zulümlere dikkat çeken Hatimoğulları, şunları söyledi: “Biz bütün bu tanıklığa sahip olan insanlar olarak bu barış sürecini hem Türkiye’nin barışı ve demokratikleşmesi hem de bölgenin barışı ve demokratikleşmesi olarak okuyoruz. Alevi canlarımız başta olmak üzere, Türkiye ve bölgede yaşayan bütün farklı halkların ve inançların eşit yurttaş olarak yaşayabilecekleri bir demokratik zeminin oluşması için mücadelemizi bugüne kadar sürdürdük ve biz bu zemini böyle okuyoruz.”

Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde bugüne kadar yaşanan gelişmelere ilişkin katılımcılara bilgi veren Hatimoğulları, “Bize göre artık yasal ve hukuki düzenlemelere gidilmeli. Burada yasal ve hukuki düzenlemelerden kasıt somut olarak nedir? Onu öncelikle ifade edeyim. Özgürlük yasaları ve demokratikleşme yasalarıdır” dedi.

Barışı her şeye rağmen sağlayacağız

Hatimoğulları, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer Kobanî tutukluları ile siyasi tutukluların bir an önce salıverilmesinin gerektiğini belirttiği konuşmasında, “Algı yönetimine karşı hep birlikte güçlü bir dayanışmayla yan yana duralım, yan yana olalım. Sayın Öcalan’ın ilk mektup gönderdiği kişilerden biri Sayın Demirtaş’tır ve Figen Yüksekdağ’dır. Bunu da sizinle paylaşmış olayım” ifadelerini kullandı.

Hatimoğulları son olarak parlamentoda temsili olan-olmayan bütün muhalefet partileri, emek-meslek örgütleri, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, kadın ve gençlik hareketleri, doğa ve insan hakları savunucuları ile bir araya girerek bu süreci örgütleme taraftarı olduklarını kaydetti. “Biz kendimiz mücadele ederek kazanacağız barışı da demokrasiyi de. Hiç kimse barışı bize altın tepside sunmayacak” diyen Hatimoğulları, sözlerini “Hep birlikte kazanacağız. Barışı her şeye rağmen sağlayacağız. Akan kanı hem Türkiye’de hem Suriye’de hem bölgede durduracağız. Bunun için daha güçlü olacağız” diyerek bitirdi.

Paylaşın