Altılı Masa, Anayasada Yaklaşık 100 Maddeyi Değiştirilecek

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), Demokrat Parti, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi’nden oluşan Altılı Masa, anayasa taslağını 28 Kasım’da Ankara Bilkent Otel’de yapacağı toplantıyla duyuracak.

Cumhuriyet gazetesinden Sertaç Eş‘in haberine göre mevcut anayasadaki 100 civarındaki madde değiştirilecek.

Bu kapsamda, toplanma ve gösteri yapma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması öngörülüyor.

Anayasanın laikliği düzenleyen 24. maddesine “dokunulmaması” yönündeki görüş ağırlık kazandı. Ancak bu maddeye ilişkin son karar liderlere bırakıldı. Cumhurbaşkanının yetkileri bu taslakta önemli ölçüde kısıtlanıyor.

AYM düzenlemesi

Taslakta Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi de yeniden düzenleniyor. Cumhurbaşkanının bu kuruma yaptığı üye atamalarındaki yetkisi kaldırılıyor. Atama yetkisinin yalnızca Türkiye Barolar Birliği kontenjanından gelen üyelerin ataması ile sınırlandırılıyor. Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu üyelerinin atanma yetkileri Meclis’e veriliyor.

Meclis’te yapılacak seçimler de “kısıtlı belirleyicilerin inisiyatifine” bırakılmıyor. Çoklu aday arasından seçim yapılması kuralı getiriliyor, katılım artırılıyor. Siyasi partiler AYM ve kurullara aday gösteremiyor. Burada, mevcut sistemden eskiye dönme yönünde bir beklenti ve eleştiri vardı. Taslakta eskinin eksikleri ve zayıflıklarının da giderilmesi hedefleniyor.

Ayrıca taslakta, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kaldırılıyor. Yerine bilimsel, idari ve mali özerkliği getirilmiş üniversiteler arasında eşgüdümü sağlamayı hedefleyen bir kurul düşünülüyor.

“Yapıcı kurucu güvensizlik oyu”

İstikrarsızlığın gerekçesi olarak görülen ve parlamenter sistemin en çok eleştirilen konusu olan koalisyonlar konusunda iktidarın elinden bu kozun alınması için anayasada önlem getiriliyor. Buna göre anayasaya “Yapıcı kurucu güvensizlik oyu” işleniyor. Buna göre hükümetin kurulması süreci kolay, devrilme süreci ise zorlaştırılıyor. Hükümet hakkında gensoru verebilmek için yeni hükümetin nasıl kurulacağı konusunun garanti edilmesi kuralı getiriliyor. İspanya, Almanya, Belçika gibi ülkelerde uygulanan bu yöntem, taslakta da yer alacak.

HSK’nin yapısında değişiklik

Değişiklik öngörülen önemli alanlardan birisi de yargı. Buna göre mevcut Hakimler ve Savcılar Kurulu; Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak ikiye bölünecek. Hâkimler Kurulu’na adalet bakanı ve yardımcısının katılımı olmayacak. Bakan ve yardımcısı Savcılar Kurulu’nda yer alacak. Ayrıca yargının savunma kurumu da anayasada güçlendirilmiş bir şekilde yer alacak.

Paylaşın

‘Altılı Masa’da Başörtüsü İçin Ortak Tutum Arayışı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan ‘Altılı Masa’ pazartesi günü DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın ev sahipliğinde bir araya gelecek.

Kritik toplantının ana başlıkları arasında, “Genişleme stratejisi” ve “Başörtüsü için ortak tutum arayışı” olması bekleniyor.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre, toplantının gündeminde, “olağan” gündeminde, tamamlanma aşamasına gelen parlamenter geçiş sürecinin yol haritası ile ortak politikaları belirlemek üzere oluşturulan komisyonların çalışmaları yer alacak.

Kritik gündem maddelerini ise İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “masaya taşıyacağını” açıkladığı Büyük Türkiye Partisi’nin (BTP) masaya dahil edilmesi önerisi ve başörtüsüne anayasal güvence konusunda ortak tutum belirlenmesi konuları oluşturacak.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, hafta başından itibaren masada yer alan siyasi partilerin liderlerini ziyaret ederek gündem önerilerini aldı.

“Genişleme stratejisi” görüşülecek

Toplantıda, cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunun masa gündemine gelmesi beklenmiyor. Ancak önceki toplantılardan farklı olarak, Altılı Masa’ya dahil olmak isteyen siyasi partilerle ilgili nasıl bir tutum alınacağı netleşmiş olacak.

Çünkü İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Altılı Masa’ya alınmasını isteyen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın bu talebini masaya getirecek.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu talebe olumsuz bir yanıt vermedi. Ancak başta ev sahibi DEVA Partisi olmak üzere, Gelecek ve Saadet Partisi de, BTP’in masaya dahil edilmesine sıcak bakmıyor. Üç siyasi partinin karşı çıkış gerekçesinin altında, Altılı Masa’nın yaklaşık 1 yıldır yürüttüğü çalışmalarda mesafe alınması; başka siyasi partilerin katılım talepleri ile masa çalışmalarının sekteye uğrayacağı endişesi dile getiriliyor.

CHP Lideri açıkça karşı çıkmasa da CHP içinde de, Altılı Masa’nın henüz bir ittifaka dönüşmediğine dikkat çekilerek genişleme taleplerinin ittifak sürecinde görüşülebileceği veya İYİ Parti’nin BTP adaylarını kendi listesinden aday gösterebileceği yorumları da yapılıyor.

Kulislerde BTP’nin Altılı Masa’ya katılım talebinin “krize yol açmayacak” şekilde liderler tarafından çözüleceği beklentisi dile getirilirken, Altılı Masa’nın bundan sonraki katılım taleplerine dönük ilke kararı da alabileceği belirtiliyor.

Başörtüsü için ortak tutum arayışı

Altılı Masa’nın bir başka önemli konusu ise AKP ve MHP’nin başörtüsü ve “ailenin korunması”na ilişkin anayasa değişikliği ile ilgili ortak nasıl bir tutum alınacağı olacak.

Başörtüsü serbestisi konusunda yasa değişikliği teklifi veren CHP, bu düzenlemeye destek istiyor. CHP, anayasa değişikliğinin yeni parlamentonun işi olduğu gerekçesiyle, bu konudaki bir anayasa değişikliğine destek verilmeyeceğini açıklamıştı. Muhalefetin bölünmesinin “referandum” sonucunu doğuracağını dikkate alan Akşener ise konuyu Altılı Masa’ya götürme kararı aldı.

AKP’nin başörtüsü üzerinden seçmenini konsolide edebilmek için seçimlerde “üç sandık” koyma hesabını dikkate alan muhalefet, “referandum” sonucu doğurmayacak seçenekler üzerinde uzlaşma arayacak.  O nedenle, masadan ya anayasa değişikliğine destek vermeme ya da destek verip 400’ün üzerinde bir oyla parlamentodan geçmesinin sağlanması yönünde karar alınabilir.

Ancak bu konuda uzlaşma sağlanmanın da kolay olmayacağına dikkat çekiliyor. Çünkü CHP, “anayasayı tanımayan bir siyasi anlayışla anayasa yapılamayacağını” savunarak, başörtüsü konusu da olsa AKP ile bir anayasa değişikliğinin içinde olmayacağı görüşünü önceden kamuoyuna açıkladı.

İYİ Parti ise hem CHP, hem de iktidar partisinin bu konuyu gündeme getirmesinden rahatsız.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise Anayasa değişikliği teklifinin Meclis’ten 400’ün üzerinde kabulü için muhalefetin de destek vermesi gerektiğini savunuyor.

“Anayasal ve yasal reformlar”a başörtüsü arası

Anayasal ve yasal reformlar komisyonunun çalışmasında sona geldiği belirtilirken, kamuoyuna açıklanmasının, AKP’nin başörtüsüne ilişkin anayasa değişikliği teklifinin içeriğinin netleşmesinden sonraya bırakılabileceği belirtiliyor.

Kulislere yansıyan bilgilere göre masadan AKP’nin anayasa değişikliği teklifine destek çıkmaması halinde, Altılı Masa’nın kılık kıyafet konusu dahil dini kazanımların  korunmasına ilişkin hükümleri de içerecek şekilde reform planlarının kamuoyuna açıklanması planlanıyor. Ancak destek kararı çıkarsa, başörtüsü konusunda ayrıca bir düzenlemeye yer verilmeyebileceği belirtiliyor.

Çalışmalar ortaklaştırılacak

Parlamenter sisteme geçiş sürecinin yol haritasının ise liderlerin en önemli gündem maddesi olması bekleniyor. Bu konuda çalışma yürüten komisyonun hazırladığı taslağa liderlerin son biçimini vereceği ve bu konuda liderlerin “uzlaşı” açıklayabilecekleri belirtiliyor.

Seçimden sonra kurulacak hükümetin “programı” niteliğindeki temel politikalar konusunda çalışmaların da liderler tarafından ele alınması planlanıyor.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Türkiye’ye Yeni Bir Yol Haritası Hazırlıyoruz

Bursa’da iş insanlarına hitap eden CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin yaşadığı pek çok sorunu ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. İş insanları olarak elini taşın altına koyan insanlarsınız. Ülkeyi büyütmek, istihdam yaratmak, güçlü bir Türkiye inşa etmek, kazanmak, kazandığını harcamak, devletine vergi vermek, adalet doygusunun güçlenmesini sağlamak ve bu beklenti içinde görev yapmak, çalışmak hepimizin beklentisi” dedi ve ekledi:

“Var olan sorunlar malum. Her birimizin kafasında büyük soru işaretleri var. Türkiye bu badireyi nasıl aşar, nasıl aydınlığa çıkar? Her şeyden önce, eğer bir yol ve yöntem öneriyorsanız onun sağlıklı ve tutarlı bir stratejisinin olması lazım. Elinizde tutarlı bir strateji yoksa, bir strateji geliştirmemişseniz sorunu çözemezsiniz. Yani ‘akşam yatayım, sabah kalkayım, sorunu çözeyim’ değil. Planlı, programlı, öngörülebilir, sürdürülebilirliği olan bir stratejinizin olması lazım. Bu stratejiyi değeli iş insanlarına anlatmak isterim. Böyle bir stratejiniz var, bunu hayata geçirmek istiyorsanız sorunları çözebilirsiniz. Ama halk ile beraber, demokratik kurallar içinde.”

Dört ayaklı bir stratejisi hayata geçiremezse Türkiye, asla ve asla başarılı olamayacağını belirten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Dört ayaklı bir stratejiyi, yani iç içe geçen halkaları bir arada tutamaz ve büyütemezse Türkiye, bölgesinde de dünyada da sözü geçen bir ülke olamaz. Nedir bunlar? Birincisi şu; demokrasi. Yani can ve mal güvenliği. Bir iş insanın, dünyanın neresinde olursa olsun yatırım yaparken aradığı, can ve mal güvenliğidir, adalettir, demokrasidir. Bunlar var mı? Yok. Gittim, ABD’ye ve İngiltere’ye de gittim. Almanya’ya da gideceğim. Hangi adımları atmalıyız diye bu arayış içinde gittim. Bunu daha sonra sizler ve halkımız ile detaylı paylaşacağız.

Demokrasi dediğimiz, düşünce özgürlüğü demektir. Demokrasi dediğimiz, yargı bağımsızlığı demektir, güçler ayrılığı demektir. Demokrasi, düşünceyi ifade özgürlüğü, insanların düşüncelerinden ötürü suçlanmaması, medya özgürlüğü demektir. Bunların olduğu bir çerçeve, iş dünyasına güven verir. Dolayısıyla herhangi bir iş insanı, herhangi bir yerde haksızlığa uğradığında, adalet mekanizmasının hakkını teslim edeceği yolunda güçlü irade sergilediğini düşünecek. ‘Ben haksızlığa mı uğradım, o zaman mahkemeye başvurur, hakkımı ararım.’ Böyle bir adalet duygusunu hem içselleştirmek hem de doğrudan doğruya hayata geçirmemiz gerekiyor.

“Üreten Türkiye”

İkinci bir adımımız daha var; üreten Türkiye. Soru şu; neyi üreteceğiz? Neyi üreteceğiz, ürettiğimiz şeyden ne kazanacağız? Beş TIR dolusu makine alışı yapabilirsiniz, satabilirsiniz, iyi de gelir elde edebilirsiniz. Emin olun, biri çanta ile gelip sizden daha fazla para kazanıyorsa oturup düşünmemiz gerekir. Bilgi ekonomisi dediğimiz bir kavram var. Bizim siyasetçilerin bilmediği, hiç akıllarına dahi gelmeyen bir kavram. Bilgiye dayalı ekonomi eğer olmazsa Türkiye, katma değeri yüksek ürün üretemez. Bilgiye dayalı ekonomi ne demektir? Üniversitelerinin bilgi ürettiği, sanayicinin de üretilen bilgiyi elle tutulur metaya dönüştürdüğü bir süreçtir. Sürdürülebilirliği olan bir süreçtir.

Üniversite bilgi üretecek ki sanayici o bilgiyi elle tutulur metaya dönüştürsün. O zaman soru şu; üniversiteler bilgiyi nasıl üretir? Düşünce özgürlüğünün olmadığı bir yerde asla ve asla hiçbir üniversite bilgi üretemez. Aykırı düşüncelerin ne kadar değerli olduğunu herkesin bilmesi lazım. Özellikle politikacıların bilmesi lazım. Aykırı düşündü diye bir insanı hapse atarsanız, farklı düşündü diye insanları cezalandırırsanız, üniversiteden hocayı atarsanız, sizin attığınız hoca Almanya, İngiltere, Fransa’da iş bulabiliyor ve davet geliyorsa bir sorunumuz var demektir. Üniversiteleri vasatlaşıyorsa bir ülkenin, orada katma değeri yüksek ürün üretme şansınız yoktur.

“Üniversite bilgi üretmiyorsa sonumuz pek hayırlı değildir”

Bizim üniversitelere bakalım. Hiçbir şeyi anlatmayıp, şu Boğaziçi Üniversitesi’ne bakın. Dünyanın en saygın üniversitelerinden birisiydi. O üniversitede profesörlük kariyeri alamayacak olan birisini üniversiteye rektör olarak atarsanız o üniversitedeki hocaların büyük bir kısmı, dünyanın en saygın üniversitelerinde davet alır ve oraya gider. MIT’ye gittim. Dünyanın bir numaralı üniversitesi, teknoloji açısından. Olağanüstü. İngiltere’de iki üniversiteye gittim. Harvard, Oxford’ta gittim. Bizim çok sayıda bilim insanımız ve pırıl pırıl gençlerimiz var. Hepsi, ‘Türkiye’ye demokrasi, özgürlük gelecek ve ben gelip kendi ülkemde çalışacağım ve kazanacağım’ diyor. Eğer üniversite bilgi üretmiyorsa sonumuz pek hayırlı değildir.

Bir yol ayrımındayız. Benim sorumluluğum var. Bunun farkındayım. Benim sorumluluğum ne? Gelişen ülkelerin attığı her adımı Türkiye’de atmak, bunun yolunu ve yöntemini açmak. Benim dışımda her bir yurttaşın ve bireyin de sorumluluğu var. Tek tek her birimizin sorumluluğu var. Biz bunu yapabilirsek sorunu çözeceğiz. Demek ki önce demokrasiyi getireceğiz, sonra bilgi ekonomisini, yani üniversiteleri bilgi üreten, saygınlığı olan, dünyanın en parlak beyinlerini kendi ülkesinde toplayan ve biriktiren yeni bir ekonomi.

‘Yüksek yetenek inşası’ diye bir kavram var. İlk bu konuda adımı atan ülke, İngiltere. Dominyonlardan en zeki çocukların tamamını İngiltere’ye çağırdı. Onlar buharlı motoru keşfettiler, sanayi devrimini başlattı. Sonra ABD’liler, Silikon Vadisi’ni kurdu. Onlar da dünyanın her tarafından en nitelikli insanlara, en zeki insanlara ‘Gelin’ dediler, ‘her türlü imkanı size sağlıyoruz, yeter ki yeni buluşlara imza atın’ dediler. Şimdi gazetelerde okuyorsun, ‘Çin ve ABD arasında kavga var’ diye. Kavganın temeli ne? Kavganın temeli, en yetenekli insanları hangi ülke barındıracak, kendi ülkesinde.

“Bütün enerjimizi başka alanlara harcıyoruz”

Biz ise en parlak beyinleri cezalandırıyoruz ve bunlar yurt dışına gidiyor. ‘Türkiye’ye gelecek misin?’ ‘Evet, ama demokrasi olması lazım. Ben ülkemde çalışmak istiyorum, üniversitenin özerk olması lazım. Ben üniversitede araştırma yaparken kimsenin bana dokunmasını istemiyorum’ diyor. Emin olun, İngiltere ve ABD’de o üniversiteleri gezdiğimde, oranın üniversite olduğunu zaten görüyorsunuz, öğrenci ile hocaların nasıl iç içe çalıştığını, insanların nasıl sohbet ettiklerini. Yüksek tavandan yerler, tasarım, yapay zeka, sanat iç içe geçmiş vaziyette. Ben, sanatın teknoloji ile yakın bağlantısı olduğunu, emin olun oraya gidince biraz daha gözlerimle gördüm ve tanık oldum. Biz, bunların hiçbirisini yapmıyoruz. Kısır tartışmaların içinde bir siyaset. Hep bunları tartışıyoruz. Bütün enerjimizi başka alanlara harcıyoruz.

Bakın, Gazi Mustafa Kemal de bu konuda önemli adımlar attı. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına bakın. En zeki çocuklar seçildi ve yurt dışına gönderildi. Sanattan, kültürden, matematikten, fizikten, her alanda yetenekli çocuklar gönderildi. Ne oldu biliyor musunuz? Bu kanun yürürlükten kaldırıldı. Fakir bir ailenin yüksek yetenekli çocuğunu düşünün, nasıl gönderecek çocuğunu yurt dışına?

Yetenekli çocuklarımız ve evlatlarımız var. Hepsine sahip çıkmamız lazım. Matematikte Türkiye yedincisi ama sözlü sınavda eleniyor. Çünkü dayısı, akrabası, siyasal gücü olan oraya giriyor. Bu çocuk, ben adım gibi eminim, birçok ülke onu kapacaktır. Yetenekler oraya gidecektir.

Bir; demokrasiyi büyüteceğiz. Demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke gelişmemiştir. İki; katma değeri yüksek ürün üreten, bölgesinde güçlü bir Türkiye. Üniversiteleri bilgi üreten, üniversitelerin özgür olduğu, adalet duygusunun güçlü olduğu bir Türkiye. Hiç kimsenin ‘adaletsizliğe uğrar mıyım’ diye bir endişe duymadığı Türkiye. Seyyar mahkemeler, hakimlerin olmadığı bir Türkiye. Üçüncü; güçlü bir sosyal devlet. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ diye, hepimizin sık sık yeri geldiği zaman tekrar ettiğimiz cümle var.

Herkesin karnını doyurduğu bir Türkiye inşa etmek zorundayız. Güçlü bir sosyal devlet olmalı. O zaman fabrikada üreten işçi de mutlu olacaktır, onun patronu olan kişi de mutlu olacaktır. O malları tüketen bizler de mutlu olacağız. Güçlü bir sosyal devlet inşa etmek zorundayız. Güçlü bir sosyal devletin inşasında elbette ki fedakarlık geliyorsa fedakarlığa katlanacağız. Güçlü bir sosyal devletin inşasında, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün öngördüğü 9 sigorta dalını da Türkiye’de uygulamak zorundayız. Yani Aile Destekleri Sigortası’nın da olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım, her evde asgari gelir güvencesinin olması, insan onurunun korunması, insanların yoksulluğunun teşhir edilmemesi lazım. Yani insanı insan olarak kabul etmek ve değerlendirmek lazım.

“Hayatı durdurmak, dünyadaki gelişmelere sırt çevirmek demektir”

Hayatı durdurmak, dünyadaki gelişmelere sırt çevirmek demektir. Geçen. Gençlik Kollarından bir grup arkadaş geldi, ‘Biz hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz’ dedi. ‘Siz hayatı durdurmuşsunuz’ dedim. Hepiniz aynı şeyi düşünüyorsanız sizin gelişme, yeni bir düşünceyi yaratmaya ya da farklı bir şey yapma şansınız kalmadı’ dedim. Aksini düşüneceksiniz, farklı düşüneceksiniz, neden bu böyle oluyor diye düşüneceksiniz.

Güçlü sosyal devlet ve üreten Türkiye derken eğitim sisteminin de yenide revize edilmesi lazım. Eğitim sisteminin tepeden tırnağa revize edilmesi lazım. Başarılı eğitim nedir? Bana göre tek bir şey vardır. Merak duygusunu büyütüyorsanız o eğitim, başarılı eğitim demektir. Merak duygusunun büyütüldüğü eğitim sistemi, dünyanın en başarılı eğitim sistemidir. Öbürü ezberdir. Biz ne yapıyoruz; merak eden ve soru sorana ‘Sus, konuşma’ diyoruz. O kadar içselleştirdik ki bunu, ‘Yeni icat çıkarma’ diyoruz.

Sürdürülebilirlik temelinde yatan kavram var; liyakat. Yani işi ehline teslim etmek. Eğer üniversite kendi kültürünü oluşturursa… Gidiyorsunuz İngiltere’ye, ‘Siyasiler müdahale ediyor mu?’ ‘Ne demek?’ Böyle bir soruyu sormak bile onlar için garip bir şey. İşi ehline teslim ettiğiniz zaman zincir kendi içinde yürümeye başlar. Bu stratejiyi hayata geçirmezseniz kendi içinde kavga eden toplum geldik ve böyle gideriz.

“Aklı, mantığı, bilgiyi öncelememiz lazım”

İnsanları, ‘ben her şeyi biliyorum’ egosunun dışında, ‘biz her şeyi nasıl öğrenebiliriz’ noktasına taşımamız lazım. Önümüzde bir süreç var. O süreç içerisinde her biriniz sandığa gideceksiniz, oy kullanacaksınız. Demokrasiyi savunuyorsanız, evlatlarınızı düşünüyorsanız, Türkiye’nin hızlı bir şekilde büyümesini istiyorsanız yapacağınız bir şey var: Elinizi vicdanınıza koyup oy kullanmaktır. Bütün ama bütün önyargılardan arınmanız lazım. Önyargılarla ülke yönetilmez, siyasal tercihte bulunulmaz. Aklı, mantığı, bilgiyi öncelememiz lazım.

Kasım sonu, aralık başında… Hem ABD, İngiltere, Almanya’daki gelişmeleri de içeren, Türkiye nasıl bir hamle yapabilir, bu hamlenin parametreleri neler olmalıdır, bununla ilgili de çalışma yapıyoruz şu anda. Akademik dünyadan da iş dünyasından da yararlanıyoruz. Türkiye’de gerçekten son derece başarılı bilimsel çalışmalara imza atan insanlarımız var, onlarda da yararlanıyoruz. Türkiye’ye yeni bir yol haritası hazırlıyoruz. Onun da çalışmaları bu stratejinin içinde. Kaynaklarımızı verimli kullandığımız zaman Türkiye, bütün büyük gelişmelere rahatlıkla imza atabilir.

“Engellerin kaldırılması için her türlü çabayı gösteririz”

Ben, SİHA’ları yapan, şimdi Sayın Erdoğan’ın damadı olan iş insanı ile de görüştüm. Daha evlenmeden önce görüştüm. İkitelli’deki ofisinde görüştüm. Yaptığı başarılı çalışmaları orada gördüm. O zaman babası da hayataydı. Engeller var mı? Engellerin kaldırılması için her türlü çabayı gösteririz. Çünkü bilime değer verip, bilimden yola çıkarak üretim yapmak, dünyayı değiştirmek demektir. İnsanoğlu, tekerleği 1 milyon yılda buluyor. Şimdi her saniyede birden fazla buluş var ve Türkiye bunun neresinde?”

Paylaşın

‘Altılı Masa’da BTP Formülü: Milletvekili Kontenjanı

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan ‘Altılı Masa’ pazartesi bir araya gelecek. İYİ Parti Lideri Akşener’in “BTP masaya dahil olsun” önerisi de Altılı Masa liderlerin gündemi olacak.

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan 6’lı masa kurmayları, “BTP’nin bir yıldır devam eden masa çalışmalarında yer almak yerine milletvekili seçimlerindeki ittifaklarda yer alabileceğini” söylüyor.

“BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın İYİ Parti listelerinden aday olabileceği” konuşuluyor. Partilerin kurmayları, “Çalışmalarımız bir yıldır devam ediyor. Birçok şey oturdu. Onların bu çalışmalara dahil olması yerine bir milletvekilliği verilebilir” değerlendirmesini yapıyor.

Altılı Masa 14 Kasım pazartesi günü DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın ev sahipliğinde yeniden bir araya gelecek.

Altılı Masa toplantısının ilk gündemi güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin yol haritası kapsamında yapılan hazırlıklar olacak. Çalışmaları yürüten komisyonların raporlarını değerlendirecek olan liderler, önceki toplantıda ortaklaşılan “Kamu yönetiminde, ekonomide, eğitimde neler yapılacak? Siyasi etik, yolsuzluk gibi konularda ne önlemler alınacak?” başlıklarında değerlendirme yapacak.

İYİ Parti listesinden

Cumhuriyet’ten Sarp Sağkal’ın haberine göre bunun yanında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “BTP masaya dahil olsun” önerisi de liderlerin bir diğer gündemi olacak.

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan 6’lı masa kurmayları, “BTP’nin bir yıldır devam eden masa çalışmalarında yer almak yerine milletvekili seçimlerindeki ittifaklarda yer alabileceğini” söylüyor. “BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın İYİ Parti listelerinden aday olabileceği” konuşuluyor.

Partilerin kurmayları, “Çalışmalarımız bir yıldır devam ediyor. Birçok şey oturdu. Onların bu çalışmalara dahil olması yerine bir milletvekilliği verilebilir” değerlendirmesini yapıyor.

Başörütüsü üzerinden süren anayasa değişikliği teklifinin de masaya gündeme gelebileceği öğrenildi. Ayrıca İBB Başkanı İmamoğlu’nun siyasi yasak istemiyle yargılandığı davanın da masanın gündeminde olacağını belirten 6’lı masa kurmayları, “İmamoğlu konusu ‘hukuki bir facia’ olarak konuşulabilir” görüşünü bildiriyor.

Paylaşın

‘Altılı Masa’da BTP Rahatsızlığı; İstifa Resti

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan Altılı Masa’da Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) rahatsızlığı: Akşener’in yaptığı ’emrivakidir’, ‘herkes yıpranacak’.

Cumhuriyet yazarı Barış Pehlivan, Bağımsız Türkiye Partisi’ni (BTP) 6’lı masaya katılma talebinin İYİ Parti tarafından liderlere sunulacak olmasının tartışma yarattığını yazdı.

Pehlivan’ın aktardığına göre DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in yaptığının “emrivaki” olduğunu dile getirerek “Herkes yıpranacak” dedi.

Pehlivan’ın bugünkü köşe yazısında “Altılı masada istifa resti” başlığıyla yer alan kısım şöyle:

“Meral Akşener’in bu yaptığı emrivakidir. Herkes yıpranacak.”

DEVA Partisi’nin koridorlarında bu sözler yankılanıyor. “Kim söyledi” diye soruyorum. Mustafa Yeneroğlu, adını duyuyorum. Daha da fazlası var… Hatta ve hatta “istifa” kelimesi bile dile gelmiş.

Kafanız karışmasın, anlatayım…

DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın ev sahipliğinde altılı masanın yeni toplantısı beş gün sonra gerçekleşecek. En merak edilen ise BTP’nin altılı masaya katılıp katılmayacağı…

Öyle ya; Meral Akşener, BTP lideri Hüseyin Baş’ın bu talebini masadaki liderlere iletecek.

İşte hem Akşener’in bu hamlesi hem de BTP’nin masaya katılma ihtimali birçok ismi rahatsız ediyor. Zira, hep Saadet Partisi’nin net tavrı konuşulurken DEVA’nın içinde de çok ciddi bir kaynama olduğunu öğreniyorum.

Örneğin, Babacan’ın sağ kollarından Mustafa Yeneroğlu’nu duyuyorum…

Evet, Genel Başkan Yardımcısı Yeneroğlu’nun yakın çevresine söylediklerini aktaracağım ama öncelikle şunu vurgulamalıyım: DEVA Partisi kaynakları “Bu sözler Yeneroğlu’nun sadece kişisel görüşleri değil, partideki herkes böyle düşünüyor” diye hatırlatıyor.

İşte Mustafa Yeneroğlu’nun partisinin koridorlarında söylediklerinin özeti:

“Çok ciddi bir süreçle karşı karşıyayız. Ve bu seçim hayati, mutlaka kazanılması gereken bir seçim. Kim olursa olsun… Yarın bizim genel başkanımız da böyle bir yöntemi izler ve bu teklifi masaya getirirse ne manaya gelir? Emrivaki manasına gelir değil mi? Sonuç itibarıyla her taraf yıpranacak şu veya bu şekilde… Haliyle, Meral Hanım’ın bu yaptığını da herkes emrivaki olarak okuyor.

Bunun ötesinde, tartıştığımız BTP ticarethane mi, tarikat mı, siyasi parti mi? Yöneticilerinin kaç evliliği olmuş, kaç çocuğu var? Şeffaf ve demokratik değiller. Yaptığımız iş çok ciddi bir iş. Biz demokratik Türkiye mücadelesi veriyoruz. Bu mücadele ancak demokrasi bilinci olan insanlarla birlikte verilir. Bu çocuk oyuncağı değil ki… Bu şekliyle ayağa düşürülen bir görüntü olabileceğinden ciddi manada endişe ediyorum.

Sürekli kadın-erkek eşitliğini vurguluyoruz, değil mi? Gelin görün ki konuştuğumuz parti kurucusunun eşlerinin sayısını vermenin zor olacağı bir denklemle karşı karşıyayız! Haliyle, ana muhalefet liderinin, Meclis’te büyük siyasi grubu bulunan bir partinin genel başkanının ve benim genel başkanımın böylesi bir düzlemle aynı masada oturması, işin ciddiyetine çok aykırı yaklaşım olur. Eminim ki İYİ Parti’de de ‘kadın-erkek eşitliği’ diyen, ‘demokrasi’ diyen, ‘hukuk devleti’ diyen insanların çok büyük bir bölümü bizden farklı düşünmüyordur.

Tayyip Erdoğan ile karşı karşıya olduğumuz bir yarıştayız. Altılı masanın bu yolla aşırı derece magazinleştirileceğini ve sulandırılacağını ifade ediyorum.”

Pehlivan, telefon ile görüştüğü Yeneroğlu’nun kendisine “Bu konuda DEVA Partisi’nin pozisyonu neyse benim pozisyonum da odur” dediğini aktardı.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: 8 Ayda Gelen Kara Para Yabancı Sermayenin 4 Katı

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, uyuşturucu baronları ve kara paraya ilişkin, “Türkiye 2006’da küresel doğrudan yatırımların yüzde 1,4’ünü Türkiye çekiyordu. Bugün bu rakam 0,007’ye düşmüş durumda. İktidar, saray sosyetesi, beşli çetenin güvencesi kirli para. Bu yılın ilk 8 ayında gelen kara para yabancı sermayenin 4 katı. ‘Paranın rengi nedir, dini nedir hiç sormadık. Para paradır’ diyordu. O kadar ki kendi ülkesinden habersiz. MASAK’a baksa kara parayı öğrenir” dedi ve ekledi:

Varlık barışları. Tam 9 kez süresi uzatıldı. Bu ne demek? Kim olursan ol ister çocuk ticareti, kadın ticareti, insan, uyuşturucu ticareti yap, sahtekar ol, nereden kazanmış olursan ol kaynağını sormayacağım demek. Ne getirirsen getir sormayacağım diyor. Pislikle mi kazandın umursamayacağım diyor. Tam 9 kez çıkardıkları bu kanunu değiştirdiler. Bu kirli para nereden gelirse gelsin ‘Başımın üstüne’ dediler. Tam 9 kez bu teklifi yaptılar.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. CHP liderinin konuşmasından satır başları şöyle oldu:

Beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. Bir yol ayrımına doğru Türkiye gidiyor. İçinde bulunduğumuz olumsuz tabloyu düzeltmek için birlikte, demokratik kurallar içinde Türkiye’yi dönüştürmek ve çağdaş uygarlığı yakalamak ve onu aşmak azmini yerine getirmek için mücadele ediyoruz. Bu hikaye ‘kupon arazileri satarken bana soracaksınız’ diyen bir kişinin, koskoca ülkeyi uçurumun kenarına sürüklediğinin hikayesidir. Bu malı götürme sanatının hikayesidir. Kamu ihalelerindeki ayak oyunları, kentlerin yağmalanması, israf ve çeteler var.

Bir ülkede iktidar kendi çıkardığı kanunda 191 değişikliği niçin yapar? Kanunda yapılıyor, genelgelerde, tebliğlerde yapılıyor. Bu kanunla uğraşmanın temel sebebi ne? Temel sebebi servet transferini gerçekleştirmek. Milyonlardan alıp bir avuç kişiye vermek. Bu Türkiye’nin geldiği açmazın birinci aşamasıdır. Bunu Robin Hood taktiğiyle yapıyorlar. Yapılan alt gelir gruplarından üst gelir gruplarına servet transferidir. Açıkça söylüyorum hırsıza, yolsuza servet aktarılmıştır. Kupon arazilerle, imara açılan yeşil alanlarla… Bu beylere yetmiyor. Doymadıkları için yetmiyor.

Değişiklikleri yaptılar, servet transferlerin yaptılar, kendi medyalarını oluşturdular. Yalan yere yemin ettiler. İnanç başta olmak üzere halkın duygularını istismar ettiler. İkinci aşamaya başladılar. Merkez Bankası’nın ‘ihtiyat akçesi’ var. O kaynağı bugüne kadar hiçbir iktidar el sürmedi. Her iktidar ihtiyaç akçesini gözü gibi korumayı bildi. Yüzde 20’sini kara gün parası olarak aktarıyor Merkez Bankası. Bunlar bir kanun çıkardı, 78 milyar lirayı aldılar.

2019 yerel seçimlerinden hemen önce. Seçimi finanse etmeleri gerekiyordu. Millet bunlara öyle bir tokat attı ki bugün hâlâ Ankara, İstanbul, Mersin, Adana diyorlar. Bu milletin vicdanına, ahlakına, erdemine güveniyorum. Merkez Bankası’nın parasına el koydukları için Merkez Bankası’nın kasasında bir cent bile yok. Devleti çürütmenin üçüncü aşamasına geçtiler. SWA: ‘Gidip dilenerek para bulmak.’ Merkez Bankası’na borç parayı nasıl bulabilirim diye çalıştılar. Merkez Bankası’nın kasası eksi 58,5 milyar dolar açık veriyor. İş borç üzerine inşa edildi. Bunun üzerinden millete caka satıyorlar.

“8 ayda gelen kara para yabancı sermayenin 4 katı”

Bu da yetmedi. Dördüncü aşama varlık barışları. Çünkü dokuz kez süresi uzadı. Varlık barışları; kim olursan ol ister çocuk, kadın ticareti, uyuşturucu yap ne istersen yap, sahtekar ol, ne getirsen getir sormayacağım diyor. Para nereden gelirse gelsin başımın üstüne dediler. Ben de iki şey söyledim; bir kara para iyi parayı ülkeden kovar, iki kara para sahiplerini de Türkiye’ye getirir dedim. Uyuşturucu baronunu aklarsan ‘ben de Türkiye’ye gideyim’ der.

İyi para çekildi. Gerçek yatırımcı kaçtı. Türkiye 2006’da küresel doğrudan yatırımların yüzde 1,4’ünü Türkiye çekiyordu. Bugün bu rakam 0,007’ye düşmüş durumda. İktidar, saray sosyetesi, beşli çetenin güvencesi kirli para. Bu yılın ilk 8 ayında gelen kara para yabancı sermayenin 4 katı. ‘Paranın rengi nedir, dini nedir hiç sormadık. Para paradır’ diyordu. O kadar ki kendi ülkesinden habersiz. MASAK’a baksa kara parayı öğrenir.

“Haftada 5 bin satıcı yakalanıyor ne demek?”

Varlık barışları. Tam 9 kez süresi uzatıldı. Bu ne demek? Kim olursan ol ister çocuk ticareti, kadın ticareti, insan, uyuşturucu ticareti yap, sahtekar ol, nereden kazanmış olursan ol kaynağını sormayacağım demek. Ne getirirsen getir sormayacağım diyor. Pislikle mi kazandın umursamayacağım diyor. Tam 9 kez çıkardıkları bu kanunu değiştirdiler.

Bu kirli para nereden gelirse gelsin ‘Başımın üstüne’ dediler. Tam 9 kez bu teklifi yaptılar. Bende iki şey söyledim. 1. Kirli para iyi parayı ülkeden kovar. 2. Kara para, sahiplerini de Türkiye’ye getirir dedim. Haklıyım. Uyuşturucuyu serbest bırakırsan, parayı Türkiye’de aklarsan ne diyecek uyuşturucu baronu? ‘Ben de Türkiye’ye gideyim’ diyecek. Paran var mı var, siyasilerle fotoğraf başta fotoroman olmak üzere herkesle çektirebilirsin. Güvencesi var adamın.

Haftada 5 bin satıcı yakalanıyor ne demek? Soylu’nun itirafına teşekkür ederim. Kendileri itiraf ediyorlar ama bana kızıyorlar. Neden? Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar diyorlar. Hiç kimse endişe etmesin Bay Kemal 10’uncu köye gidecek yine de halkın çıkarını sağlayacaktır. Şimdi soruyorum; bu uyuşturucu baronlarının onların maşalarının ülkemizde işi ne? Sokaklarımız bu kadar mı güvensiz? Gençlerimiz bu kadar mı tehlike altında? Sesiniz kesiliyor, itiraf ediyorsunuz.

“Daha neyini ispat edeyim?” 

Sırp çete lideri İstanbul’da yakalandı. 8 yıldır İstanbul’da villada oturuyor beyefendi. Saray, fotoroman ne yapıyorlar? Ağırlıyorlar herhalde. 8 yıldır beyefendi orada. Polis arama, kazı yapıyor. Kaybolan erkekler, kadınlar var. Biz üstlerine gittikleri zaman hareket ediyorlar ama bunlar beceremezler. Parayla teslim alınmışsanız iradeniz teslim alınmış demektir. Bunlar İstanbul’da her türlü pisliğe bulaşıyor. Bana ‘ispat et ispat’ diyorlardı ya. Daha neyini ispat edeyim? 8 yıldır krallar gibi yaşıyor adam İstanbul’da.

Yakasını tut ve götür mahkemeye diyorsanız ona millet karar verecek. İktidara geleceğiz, göreceksiniz. Tek tek yakalarından yapışıp hakim huzuruna çıkaracağız. Bizim fotoroman nerede? Bir insanın gram onuru olsa bir dakika durmaz istifa eder. Böyle insanlar ülkeye en büyük zararı veriyorlar. Hamisi kim? Sarayda oturan zat. El ele verip bu işleri çeviriyorlar. Balkan, Kafkas mafyası Türkiye’de at koşturuyor. Uyuşturucu yüzünden birbirleriyle rekabet ediyorlar. Daha çok kara para demek daha çok uyuşturucu demektir.

Daha çok uyuşturucu ise karnını doyurmaya tavuk döner alamayan gençlerimizin meth denilen zehirlerin pençesine düşmesi demek. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 2020 yılında uyuşturucu dosya sayısı 314 bin 466 2021 yılında 422 bin 479’a çıkmış. Bunlar yakalananlar. Geçen hafta Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporunu açıklamıştım. Bu raporları bizim okumadığımızı sanıyorlar. Biz devleti sizden çok daha iyi biliriz. Devletin saygınlığını koruyoruz biz. Devletimizi yüceltiriz. Siz devleti çürüttünüz.

“Ekrem İmamoğlu’nu kimseye yedirmeyiz”

Tuz koktu su çürüdü. Geldiğimiz yer bu nokta. Cumhuriyet’ten intikam almayı da söylemeyi ihmal etmiyorlar. Bir yüzey var yüzeyin altında sığ alanda biriken pislik var. Yozlaşmanın merkezi saraydır. Bu devletin namuslu polisleri, güvenlik güçleri var. Devleti sahipsiz kılmak istiyorlar. Benimle anlaşmayı denediler duvara tosladılar. Kılıçdaroğlu’nun önünde sizin geçemeyeceğiniz duvarlar var. Halkın duvarıdır onlar. İkinci adımı attılar baktılar. Bunlara sesleneyim. Cumhurbaşkanı adayını taşeron sermayedarlar değil altı namuslu lider belirleyecek.

İlk seçimlerde tabloyu ters yüz edeceğiz. Önemli soru sistemdeki çürüklüğü nasıl temizleriz? Bana dava açıyorlar. Polisler canım ciğerim. Onlar Bay Kemal’in ne olduğunu biliyorlar. Onlara robot muamelesi yapanın kim olduğunu biliyorlar. Kimse endişe etmesin. Polislerimizi intihara sürükleyen kirli yapı şimdi İBB Başkanımızı siyasi yasaklı yapmaya çalışıyor. Ekrem İmamoğlu büyük lokmadır. Boğazınıza takılır ve kalır. Biz Ekrem İmamoğlu’nu kimseye yedirmeyiz.

Paylaşın

Tarım Sektörü İcra Kıskacında

Tarım sektörünün bankacılık sistemine olan kredi borçları eylül ayında 16,5 milyar lira daha artarak 261,4 milyar liraya kadar yükseldi. CHP’li Gürer, üreticilerin ve yetiştiricilerin ise icra takibi kıskacı ile baş başa kaldığını söyledi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, tarım sektörünün, bu yılın ilk 9 ayında bankalara 93,7 milyar lira daha borçlandığını ve sektörün bankalara olan toplam borcunun 261,4 milyar liraya ulaştığını açıkladı.

CHP’li Gürer, AK Parti iktidarının yanlış tarım politikaları nedeniyle tarımın sorunlu noktaya geldiğini, üreticilerin ve yetiştiricilerin ise icra takibi kıskacı ile baş başa kaldığını belirtti.

Tarım sektörüne ait verilerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Gürer, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre tarım sektörünün bankacılık sistemine olan kredi borçlarının eylülde 16,5 milyar lira daha artarak 261,4 milyar liraya kadar çıktığına dikkat çekti.

Gürer, sektörün bu yılın ilk 9 ayında 93,7 milyar lira daha bankalara borçlandığına da işaret etti.

Tarım sektörünün bankalara olan borcunun 204,2 milyar liralık kısmını kamu bankalarından, 57 milyar liralık kısmını da özel bankalardan aldıkları borçların oluşturduğunu aktaran Gürer, sektörün zamanında ödeyemediği için bankalar tarafından takibe alınan borçlarının ise 3 milyar lira olarak gerçekleştiğini kaydetti.

819 bin kişi icra takibine alındı

CHP’li Gürer, TBB Risk Merkezi’nin verilerine göre bu yılın ocak-eylül döneminde toplam 819 bin 547 yurttaşın bankalara olan bireysel kredi borcunu, 706 bin 457 vatandaş da kredi kartı borcunu zamanında ödeyemediği için bankalar tarafından icra takibine alındığına da dikkat çekti.

Ömer Fethi Gürer, küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ) bankacılık sektörüne olan kredi borçlarının eylülde 103,6 milyar lira artarak 1 trilyon 771 milyar liraya kadar yükseldiğini belirtti.

KOBİ’lerin borçlarında geçen yılın sonuna göre ise 640 trilyon liralık artış yaşandığı görülüyor. KOBİ’lerin bankalara olan ve zamanında ödeyemedikleri krediler ise eylülde 244 milyon, ocak-eylül döneminde de 3,2 milyar lira artarak 60 milyar liraya çıktı. BDDK’nın verilerine göre toplam 353 bin KOBİ bu nedenle bankaların takibinde bulunuyor.

Paylaşın

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Hakkında ‘Kimyasal Silah’ Fezlekesi

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan fezleke hazırladı. Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosunca hazırlanan fezlekede, Tanrıkulu’nun 20 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma yer verildi. 

Sezgin Tanrıkulu’nun paylaşımının “PKK’nin stratejik hedefleri ile bu hedefler bağlamında geliştirdiği söylem ve eylemleriyle aynı doğrultuda olduğu” iddia edilen fezlekede, Tanrıkulu’nun “terör örgütü propagandası yapmak” suçunu işlediği öne sürüldü.

Fezlekede, “27. Dönem Milletvekili Tanrıkulu hakkında Anayasa’nın 83. maddesine istinaden dokunulmazlığının kaldırılması talebinde bulunulması gerektiği kanaatine varılmıştır” ifadelerine yer verildi. Fezleke, TBMM’ye iletilmek üzere Adalet Bakanlığına gönderildi.

Sezgin Tanrıkulu ne demişti?

CHP İstanbul Sezgin Tanrıkulu, 20 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüntüleri izledim. Kimyasal silah insanlığa karşı bir suçtur. Yarın itibariyle iddialara dayanak olan görüntülerin doğruluğu üzerine soru önergemi Meclis gündemine sunacağım. Bu iddialar karşısında açıklama yapılmamış olması ilginç” ifadelerini kullanmıştı.

Tanrıkulu’nun sözlerine CHP yönetiminden destek gelmemiş, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “TSK, terörün en sıcak günlerinde bile kimyasal silaha asla tevessül etmemiştir. Böyle hassas ve istismara açık bir konuda ulu orta açıklama yapılması yanlış olmuştur. Doğru bulmuyoruz” demişti.

Ne olmuştu?

Medya Haber’e konuşan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur-Fincancı, TSK’nın askeri operasyonlarda kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin görüntüleri incelediğini belirtti:

“Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik-zehirli kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz.”

Bağımsız heyetlerin bölgede inceleme yapmasının uluslararası sözleşmeler gereği zorunlu olduğunu belirten Korur-Fincancı, “Uluslararası sözleşmelerin uygulanması ve kimyasal silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi kapsamında böyle bir iddia ortaya çıktığında nasıl bir araştırma yapılacağı da Minnesota Protokolü’nün ilkelerinin ele alınması gerekiyor,” dedi.

Korur-Fincancı bu açıklamalarının ardından iktidara yakın medya kuruluşlarınca hedef gösterildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Savunma Bakanı Hulusi Akar da kimyasal silah iddialarını yalanlayan açıklamalar yaptı.

Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında “Terör Örgütü Propagandası Yapmak”, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlamalarından soruşturma başlattığını açıkladı.

Korur-Fincancı’nın soruşturma kapsamında ifade vermesi beklenirken, 26 Ekim’da polisin evine yaptığı baskınla gözaltına alındı ve Ankara’ya götürüldü, 27 Ekim’de Sulh Ceza Hakimliğince  “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandı.

Paylaşın

CHP’den ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ Açıklaması: Yüzde 100 Mutabakat Var

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı merak edilirken, CHP’li Eren Erdem konuya ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) üyesi ve eski milletvekili Eren Erdem, CHP’nin altılı masaya cumhurbaşkanı adayı olarak sunacağı ismin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söyledi ve ekledi: Yüzde 100 mutabakat söz konusudur. Masadaki her parti aday önerebilir. Karar masanın.

Eren Erdem ayrıca, “Biz sürekli kamuoyu yoklaması yaptırıyoruz. Hiçbir algı operasyonu, bizim tutumumuzu değiştirmez. Biz, dostlarımızla bir masa kurduk. Ortak adayı masa belirleyecek. Lakin ben, parti yöneticisi adına partim namına şunu söyleyebilirim; partimizin önereceği isim Kılıçdaroğlu’dur” dedi.

CHP’li Eren Erdem, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda şu ifadeleri kullandı:

“Aday kim olacak? Buna altılı masa karar verecek. Elbette her parti masaya aday önerebilir. CHP’nin tüzel kişiliğinin masaya TEK önerisi, Kemal Kılıçdaroğlu’dur. CHP’nin önereceği isim konusunda, yüzde 100 mutabakat söz konusudur. Masadaki her parti aday önerebilir. Karar masanın.

Biz sürekli kamuoyu yoklaması yaptırıyoruz. Hiçbir algı operasyonu, bizim tutumumuzu değiştirmez. Biz, dostlarımızla bir masa kurduk. Ortak adayı masa belirleyecek. Lakin ben, parti yöneticisi adına partim namına şunu söyleyebilirim; partimizin önereceği isim Kılıçdaroğlu’dur.

Kamuoyunda, masada ve CHP’de kafa karışıklığı varmış gibi bir algı üretiliyor. Kafası karışık olan Saray’dır. 2 yıla yakın süre önce, ilk dile getiren kişilerden biri olarak söylüyorum; CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda yüzde 100 mutabakat vardır, heyecan vardır.

Elbette son kararı alacak yegane merci; değerli Genel Başkanların bir arada memleketin refahı için buluştuğu altılı masadır. Masa, CHP’nin önerisi dahil, her görüşü ele alabilecektir. Bu hususta, CHP olarak irademiz açık, güvenimiz sonsuz, enerjimiz yüksektir.”

Paylaşın

‘Kartellere’ seslenen Kılıçdaroğlu: Şehirlerimizi Terk Edin, Sizi Yok Edeceğiz

Interpol tarafından ‘kırmız bülten’le aranan Sırp çete lideri Zeljko Bojanic’in İstanbul’da gözaltına alınmasının ardından açıklama yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Kartellere sesleniyorum; şehirlerimizi terk edin. Sizi yok edeceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uluslararası polis teşkilatı Interpol’ün ‘kırmız bülten’le aradığı Sırp çete lideri Zeljko Bojanic’in İstanbul’un Sarıyer ilçesinde cinayet şüphelisi olarak gözaltına alınmasının ardından sosyal medya hesabından açıklamada bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun konuya ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama şöyle:

“Kara para, sahibini getirir dedim. Dünyanın ne kadar mafya pisliği varsa, paraları ile birlikte şehirlerimize geldi. Şimdi bahçelerde ceset araması yapılıyor. Gördükleriniz denizde sadece bir kum tanesi.

Kartellere sesleniyorum; şehirlerimizi terk edin. Sizi yok edeceğiz. Kirli paranızı alın gidin. Size kurban vereceğimiz tek bir evladımız yoktur.”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 31 Ekim gecesi bir video yayınlayarak sokaklarda giderek yaygınlaştığını belirttiği uyuşturucuya karşı vatandaşları uyarmış, hükümeti eleştirmişti. Kılıçdaroğlu şunları söylemişti:

“Her türlü kara paranın ülkeye girmesine göz yumdular. ‘Getir, nereden getirirsen getir, kaynağını sormayacağım’ dediler ve bu kirli parayı yani milyar dolarları, yani uyuşturucu paralarını Türkiye’nin cari açığını finansmanında kullandılar… Gelelim ‘Okul önünde yakaladığınız uyuşturucu satıcısının bacağını kırın’ diyen namıdiğer Fotoroman Süleyman’a.

O da Fotoromancı ya, Saray da çok iyi biliyor ki bu uyuşturucuları kendileri davet ettiler bu ülkeye. ‘Paralarınızı getirin, her şeye göz yumacağız’ dediler ve göz yumdular. Bunlar onunla bununla poz veren, gençlerin diliyle söyleyeyim ‘Breaking Bad Süleyman’ ülkenin çocuklarının zehirlenmesine göz yummuştur. Yazıklar olsun onlara” demişti.

Paylaşın