Bursa: Yeşil Camii

Yeşil Camii; Bursa’nın Yıldırım İlçesi, Yeşil Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yeşil semtinde bulunan cami, 1419 yılında, Çelebi Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. “Ters T” planlı camilerden olan Yeşil Cami, Bursa’nın olduğu kadar ülkemizin de en güzel tarihsel yapılarından biridir. Caminin mimarı Hacı İvaz Paşa’dır.

Yeşil Cami’nin girişindeki taç kapı, Türk taş oymacılığının güzel bir ürünüdür. Mukarnaslı yaşmağı olağanüstü güzelliktedir. Kapı kemerinde yeşil taş ve mermer kullanılmıştır. Taş kapının sağında ve solunda ikişer pencere, bunların arasında da birer dış mihrap vardır. Bunlarda da çok ince taş işçiliği görülür.

Caminin tüm süslemeleri ünlü şair Lamii Çelebi’nin babası olan Nakkaş Ali tarafından yaptırılmıştır. Caminin büyük bölümü çini ile kaplıdır. İç duvarlar, tavanlar, mahviller ve geçiş eyvanlarının tümü çiniyle kaplıdır. Caminin çinileri Mecnun Mehmet adlı bir usta tarafından işlenmiştir.

Camideki çini işçiliğinin en mükemmel örneklerinden biri de on metreden yüksek olan mihrabıdır. Çeşitli geometrik motişerle çiçeklerin yer aldığı mihrap, caminin en güzel yerlerden biridir.

Kimi yazarlara göre, bu mihrap âdeta bir çini cennetidir. Dıştan içe doğru hat sanatının sırasıyla sülüs ve küfî biçemlerinin kullanıldığı bir yazı kuşağı ile; on iki sıra istalaktitli bir silme, geometrik motişi bir su ve sonra çiçekli iç pervaz gelmektedir. Mihrabın sağ yanında iki taraşı korkulukları bulunan dar bir merdivenle çıkılan, tepesi altıgen külahla örtülü ve özenli bir ahşap işçiliğinin ürünü olan minber yer almaktadır.

Ahşap işçiliğin Bursa’daki en güzel örneklerini bu camide görmek mümkündür. Pencere kapakları, devrin ahşap işçiliğinin güzel örneklerindendir. Diğer camilerde bulunmayacak biçimde, dilimli kubbelerinde çok ince süslemeler bulunmaktadır. Cami içinde güzel bir şadırvan vardır. Şadırvanın tek parçadan yapılmış fıskiyesi eşsiz inceliktedir.

Araştırmacı Gezgin Charles Texier, bu yapıyı Bursa’nın belki de Osmanlı saltanatının en mükemmel eseri olduğunu ifade eder. Tarihçi Hammer, eskiden caminin minaresi ile kubbelerinin de çinilerle döşeli olduğunu yazar. Evliya Çelebi de bu camiye yeşil adının verilmesine gerekçe olarak yeşil renkli çinilerle örtülmüş olan minareleri ve kubbeleri göstermektedir.

Paylaşın

Bursa: Yeşil Türbe

Yeşil Türbe; Bursa’nın Yıldırım İlçesi, Yeşil Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yeşil Külliye’sinin kuşkusuz en tanınmış yapısı Çelebi Mehmed için yaptırılan ve cephelerini süsleyen yeşil, turkuaz kabartma çinilerin rengiyle anılan Yeşil Türbe’dir. Yıldırım Beyazid’in oğlu, Osmanlı padişahlarının beşincisi Çelebi Mehmed tarafından 1421 yılında yaptırılmıştır.

Yeşil Türbe’de Kimler Yatmaktadır?

Çelebi Mehmed Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu kabul edilmektedir. 34 yıllık mücadelelerle dolu hayatında 24 kez savaşa katılmış, 40 ayrı yerinden yara almıştır. Yeşil Türbe’nin yapımı vefatından 40 gün önce tamamlanmış ve vefatı halktan 40 gün gizlendikten sonra Yeşil Türbe’ye yapımından 80 gün sonra defnedilmiştir. Çelebi Mehmed’in Yeşil Türbe’deki mezarı Suat Asral’ın dizelerinde; “Bursa’nın altın kubbelerinde güneşler doğar, güneşler batar… Yeşil’de bir tepe üzerinde Çelebi Mehmed yatar…” şeklinde ifade edilmektedir. Türbede ayrıca Çelebi Mehmed’ in kızlarından Selçuk Hatun, Hafsa, Ayşe, Sitti Hatun; oğulları Mahmud ve Yusuf Beyler ve dadıları da gömülüdür.

Yeşil Türbe Ne Amaçla Yapılmıştır?

Yeşil Türbe, Yeşil Külliye içerisinde bulunan Yeşil Cami’nden yüksektedir. Bu alışıla gelmiş bir durum değildir. Yeşil Türbe’nin Yeşil Cami’den yüksek olmasının sebebi, Osmanlı’nın zor döneminde dosta düşmana karşı “ayaktayız” mesajını vermek içindir. Timur yenilgisi ve kardeşler arasındaki iktidar mücadelesi sonrası Çelebi Mehmed’in Osmanlı’nın yıkılmadığını ve eskisinden daha parlak eserler yapabileceğini göstermek amacıyla Yeşil Türbe gösterişli yapılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Nakkaşları Ali bin İlyas Ali, Mahmud el Mecnun ve Ali bin Hacı Ahmed Tebrizi’dir.

Yeşil Türbe Planı

En dar yüzü 8,45 metre, en geniş yüzü 8.87 metre olan sekizgen prizma bedene sahiptir. Beden yüzleri beyaz mermerden yapılmış, çerçeveler ve ayaklar 3,5 metre açıklığı bulunan üzengileri boşta duran sivri kemerleri taşımaktadır. Güney ve kuzey cephelerinin haricinde, dikdörtgen büyük pencereler ile sivri kemerli alçı pencereler vardır. Zamanımıza çok az değişikliklerle gelen cephe girişin doğusundaki ilk yüzdür. Mermer çerçevelerin, sağır kemerlerin ve pencerelerin etrafı geçme rumi motifli bir bordürle kaplıdır. Diğer kısımlar turkuaz renkli çinilerle kaplanmıştır. Pencere alınlıkları koyu lacivert zemin üzerine, ince çizgilerle üç yatay bölüme ayrılmış sahalarda, ayet ve hadisler yazılıdır.

Türbeye yeşil, turkuaz çinilerle kaplı olmasından dolayı Yeşil Türbe ismi halk tarafından verilmiştir. Türbe’nin giriş kapısı 1855 depreminde büyük hasar görmüş, 1864’de yapılan onarımla, horasanla sıvanarak bugünkü görünümüne sokulmuştur. Sağlı sollu mihrapçıklar, ayakkabılıklar türbe’nin kitabesi 13 dilimli yarım kubbe çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir. Rumiler, palmetler, rozet motifleri ile oya gibi işlenen kapı kanatları zamanımızda da tüm çarpıcılığı ile ortadadır.

Bir sanat şaheseri olan kapıyı Tebrizli Ahmed Oğlu Ali yapmıştır. Sekizgen bedeni sıvalı yüksek kasnağa oturan kurşunlu örtülü büyük bir kubbe örtmektedir. Duvarlar 2,94 metre yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili, altıgen turkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Türbe zamanımıza ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli süsleme sanatının bir şaheseridir. Givli süs sütunları üç sıra mukarnas, rumi, palmet, kıvrık dal motifleri, kalın yazı dizileri ve tepeliği ile Yeşil Cami mihrabını andırmaktadır.

Yeşil Türbe’de 2007-2009 yıllarında Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Bursa Valiliği tarafından, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) mali desteğiyle büyük restorasyon gerçekleştirilmiştir. Yeşil Türbe’nin bir başka özelliği ise ölümün yeşil ve serin çiniler arasında sevgi denizine dönüşmesidir. Bursa’nın ufuklarında kutsal nurları toplayan kubbe ve çinilerin etkisiyle insanı büyüleyen Yeşil Türbe’nin rengi, eski Bursa baharlarından süzülmüş bir özsu gibidir. Ahmet Hamdi Tanpınar “Bursa’da Zaman” adlı şiirinde bu dizilerle duygularını dile getirmiştir: “Yeşil Türbe’sini gezdik dün akşam, duyduk musiki gibi zamandan çinilere sinmiş Kur’an sesini…”

Paylaşın

Bursa: Ulu Camii

Ulu Camii; Bursa’nın Osmangazi İlçesi, Atatürk Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Ulu Cami, Orhan Gazi Parkı’nın bulunduğu geniş bir alana, Yıldırım Bayezid zamanında, 1396-1400 yılları arasında yapılmıştır. Osmanlı camileri arasında çok kubbeli anıtsal yapıların ilkidir. Ulu Cami’nin on iki büyük dört köşeli paye üzerine oturan 20 kubbesi bulunmaktadır.

Yıldırım Bayezid’in 1396 Niğbolu zaferinden sonra Ulu Cami inşaatına başlanmıştır. Caminin inşaatı bittikten sonra ilk namazı  aralarında Yıldırım Bayezid, Molla Fenari, Emir Sultan’ın  da olduğu cemaate Somuncu Baba kıldırmıştır. Ulu Cami’nin ilk imamı, Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebidir.

Caminin içinde kubbenin altında yer alan şadırvanın on altı köşeli havuzu ve üç çanaklı fıskiyesi vardır. Mimber kapısı üzerindeki kitabe, caminin bitiş tarihini 802 (1399-1400) yılları olarak göstermektedir. İki minaresi olan caminin batıdaki minaresi Yıldırım Beyazid zamanında, doğudaki minaresi ise Çelebi Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır.

Timur istilasında tahrip edilen cami, bu yıllarda tamir edilmiş, en büyük onarımı ise 1855 depreminden sonra yapılmıştır. Yapılış tarzı açısından Osmanlı mimarisinde özgün bir yapı olan Ulu Camii, 55 x 69 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı bir yapıdır.

Toplam iç alanı 3.165 metrekaredir. Türkiye’deki Ulu Camilerin en büyüğüdür. On iki ayak üzerine yirmi kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü açıktır. Son yıllarda bu açıklık camla kaplanmıştır. Duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür.

İmam odası bitişiği doğu kapısı tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kâbe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir.

Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş olan örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır, ancak caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilmektedir.

14. yüzyıl izlerini taşıyan sekiz sıraya düzenlenmiş istalaktitleri, dış yan köşelerde kum saati biçimli sütunceleri ile zengin görünümlü olan mihrap 1751 yılında tamamlanmıştır. Mihrabın sol tarafında mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır.

Ceviz ağacından yapılmış ve siyah renge boyanmış olan minber, eşine az rastlanır bir sanat eseridir. Kapısı üzerinde bulunan 0.40 x 1 metre boyutlarındaki kitabede, Yıldırım Bayezid’in emri ile 1400 yılında tamamlandığı belirtilmektedir. Minber, Manisa da Saruhanlı İshak Bey’in 1379 tarihli Ulu Camii minberini yapan Antepli Hacı Mehmet b. Abdülaziz el Dukki’nin eseridir.

Bu bilgiyi veren yazı, minberin sağ korkuluğunda dikey olarak yazılmıştır. Kündekari sanatının etkileri görülen eser, tutkal ve çivi kullanılmadan geometrik şekilde oyularak birbirine geçme tekniği ile meydana getirilmiştir. Doğu yüzünde bazı çıkıntıları vardır ve bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. Üzerindeki işlemeler ile minber, Osmanlı mimari üslubuna geçişin önemli eserleri arasındadır.

Zarif sekiz sütun üzerine oturan yüksek ve sade müezzin mahfili 1549 yılında yaptırılmıştır. Mahfilin karşısındaki ayağa yerleştirilmiş yuvarlak tek parça mermerden oyulmuş taş kürsü, 1815 yılında yaptırılmıştır. Caminin doğu, batı ve kuzey yönünde olmak üzere üç kapısı vardır.

Bu kapılardan kuzey ve batı yöndekiler yeni olup, doğudaki kapı kanatları camiyle aynı dönemde yapılmıştır. Ahşap kanatları ceviz ağacındandır. Bazı yerleri bozulmuş olmasına rağmen, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiştir.

Oyma ve geçmeli geometrik motiflerle süslü kanatlar, caminin minberine uygun olarak 16. yüzyılın karakteristik özelliğini taşımaktadır. Kuzey yönündeki avluya açılan taç kapısının görümünü, eserin heybetini bir kat daha artırmaktadır. Kavsarası on bir sıra düzenlenmiş istalaktitlerden oluşmakta, parlak nişinin etrafını geniş ve sade bir silme dolanmaktadır.

Caminin pencereleri biçim ve ölçü bakımından her cephede farklı olup, söveleri düz mermerlidir. Pencere alınlıklarında “nefeslik” denilen küçük açıklıkları bulunmaktadır. Güney duvarındaki bir alt sıra pencereler, sonradan kapatılmıştır. Üst sıra pencereler, alt sıra pencerelerle aynı eksen üzerinde değildir. Duvar kalınlıkları birbirinden farklıdır. Doğu 2.80 metre, batı 3.10 metre, kuzey 2.40 metre ve güney duvarı ise 2.20 metre kalınlığındadır.

Ulu Cami’nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında, hattatının imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunun eksikleri Hattat Şefik Bey tarafından düzeltilmiş veya yeniden yazılmıştır. Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından, duvara yazılmış 87 levha halinde 192 adet yazı mevcuttur. Ayrıca çok değerli saatler, şamdanlar ve Kur’an-ı Kerim’ler bulunmaktadır.

Cami avlusunda üç şadırvan bulunmaktadır. Cami içerisindeki şadırvanın, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında Türklerin suya olan ilgilerinden kaynaklanarak tasarlandığı tahmin edilmektedir. On altı köşeli havuz, üç çanaklı fıskiyeden sekiz kol halinde dökülen sularla dolarak musluklara dağıtılmaktadır. Mihrap ekseni ile her üç kapının ekseni şadırvanın merkezinde birleşmektedir.

 

Paylaşın

“İşsizlik sosyal bozulmaları da getiriyor”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, “Ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunların, işsizliğin ve yoksulluğun tetiklediği bunalım, sosyal bozulmaları da beraberinde getiriyor” dedi. 

CHP Milletvekili Lale Karabıyık, yaptığı basın açıklaması ile TUİK tarafından önceki gün açıklanan Haziran ayı işsizlik oranlarını ve işsizliğin sosyal etkilerini değerlendirdi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun yüzde 13.3 olarak açıkladığı Haziran ayı işsizlik oranının, tarım dışı işsizlikte yüzde 15.3 seviyesinde gerçekleştiğini, genç işsizlik oranının ise yüzde 24.8 olduğunu dile getiren Karabıyık, “Ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunların, işsizliğin ve yoksulluğun tetiklediği bunalım, sosyal bozulmaları da beraberinde getiriyor. 2018 yılının aynı ayına göre 938 bin kişi artarak 4 milyon 253 bin kişiye ulaşan işsiz vatandaşlarımızın aileleri de eklendiğinde, işsizlik neredeyse 15 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendirmektedir; çünkü oğlunun işsizliği, eşinin emeklilik sorunları, kızının istihdam edilemeyişi, ailenin bütününü etkiliyor. İşsizlik ve yoksulluk vatandaşlarımızın ruh sağlığını etkilemekte, suçlanmada oranlarında, boşanmalarda, şiddet ve cinayetlerde, depresyon ve hatta intihar oranlarında ciddi bir artış yaşanmaktadır. Hırsızlık ve yüz kızartıcı suçlarda artış, kayıt dışı istihdam, kredi kartı borçları nedeniyle cinnet geçirip uygulanan şiddet ve işlenen cinayetler, kadına karşı şiddet, evden kaçma ve cinsel istismar, beyin göçü gibi birçok sorunla karşı karşıyayız. İşsizlik korkusu gençlerimizi üniversite sıralarında sarmakta, geleceğimizin temeli gençlerimiz yurtdışına yerleşmeyi hedeflemektedir. Toplumumuzu ileri götürecek eğitimli gençlerimizin işsizlik ve gelecek kaygısı nedeniyle yaşadığı beyin göçü, kısa ve uzun vadede önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu nedenle işsizliği yalnızca ekonomik bir sorun olarak değil sosyal bozulmalara neden olan toplumsal bir sorun olarak değerlendirmek gerekir” açıklamasında bulundu.

“İşsizlik sosyal bozulmaları da beraberinde getirmektedir”

Hazırladıkları “Sosyal Bozulmalar Raporu” ile ekonomik sorunların neden olduğu ve toplumu derinden etkileyen tahribatları incelediklerini kaydeden Karabıyık, “Stres, huzursuzluk, mutsuzluk, endişe ve kaos pek çok insanın hayatını adeta bir kabusa dönüştürmektedir. Günümüzde karşı karşıya olduğumuz önemli bir sorun toplumun temelini oluşturan sosyal yapılardaki bozulmadır. Bu bozulma, vatandaşlar arasında birleştirici ve kaynaştırıcı özelliği ile en önemli unsur olan sosyal değerleri tahrip ettiğinde, işsizliğin, yoksulluğun, enflasyonun, ekonomik krizin asıl faturası toplumsal huzurumuza kesilmektedir. Toplumsal çöküş değişik şekillerde kendini göstermektedir; AKP’nin 17 yıllık tahribatının sonucunda, boşanmalar %49, kadına şiddet davaları %366 (2010-2017 arası), cinsel taciz %449, kadın cinayetleri %566, adam öldürme %358, çocukların cinsel istismarı %700, uyuşturucuya bağlı ölümler %550, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı, %337,7 artmıştır ve bu tablo, ekonomi yönetimindeki hataların yarattığı toplumsal sorunun boyutunu açıkça göstermektedir” sözleriyle açıklamasını tamamladı.

Paylaşın

Bursa: Sadağı Kanyonu Tabiat Parkı

Sadağı Kanyonu Tabiat Parkı; Bursa’nın Orhaneli İlçesi, Sadağı Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Tabiat Parkı, 436 hektar alana sahiptir.

Sadağı Kanyonu Tabiat Parkı, günübirlik ziyaretler ve piknik için uygundur. Tabiat Parkı’nda, ahşap yürüyüş yolları, yağmur barınakları bulunmaktadır.

Roma İmparatorluğu döneminde imparator Hadrianus yörede avlanırken karısı için ilçe merkezine 6 kilometre uzaklıktaki şimdiki Sadağı Mahallesi yakınlarında sıcak su kaynağını farkedip buraya bir hamam yaptırmıştır.

Tabiat Parkının  kayalıkları arasında bulunan bu kaya hamamında halen çıkmakta olan suyun sıcaklığı 60 0C’yi bulmaktadır.

Paylaşın

Bursa: Suuçtu Tabiat Parkı

Suuçtu Tabiat Parkı; Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi sınırları içerisinde yer alır. Mustafakemalpaşa İlçe Merkezine 17 Km, Bursa il Merkezine 93 km uzaklıktadır.

10 hektar alan üzerinde yer alan Tabiat Parkı’nda Titrek Kavak, Doğu Kayını, Adi Kızılağaç, Sığırkuyruğu vb. türler olmakla birlikte 27 familyaya ait 49 adet tür mevcuttur.

Suuçtu Tabiat Parkı’nda, Uysal Yılan, İnce Yılan, Benekli Kaplumbağa, Serçe, Alakarga, Çakal, Kızıl Tilki, Yaban Domuzu, Kirpi, Şahin, Arı Kuşu, Ayı vb. türler yaşamaktadır.

Tabiat Parkı’nda ziyaretçiler için rekreasyon alanları mevcuttur.

Paylaşın

CHP’li Karabıyık: Asgari Ücretliler İftar Sofrasını Borçla Kuruyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Asgari ücretli bir çalışanın başka hiçbir gideri olmasa dahi 29 günlük iftar sofrasını borçla kurduğunu söyledi.

Lale Karabıyık, mübarek Ramazan ayının ilk günlerinde cep yakan iftariyelik fiyatlarını yaptığı basın açıklaması ile gündeme taşıdı.
Sağlıkçıların 2019 yılında günlük yaklaşık 17 saat sürecek oruç ibadetinin ardından, kişinin sağlıklı bir şekilde enerji ihtiyacını gidermesi ve günlük gereksinim duyduğu besinleri alması için yaklaşık 3 bin kalorilik bir iftara ihtiyaç duyduğu tavsiyesine dikkat çeken Karabıyık, yüzde 32 olarak açıklanan gıda enflasyonunun yanısıra iftariyeliklere yapılan zamlar nedeniyle dört kişilik bir ailenin sadece peynir, zeytin, domates, salatalık ve çaydan oluşan iftar yemeğinin bile günlük 15-20TL tuttuğunu ve yalnızca ekmek, peynir, zeytin, çay ve şeker ile orucunu bozacak vatandaşın, sofrasını geçtiğimiz yıla göre yaklaşık %22 zamlı kurduğunu dile getirdi.

CHP’li Karabıyık, “Aynı ailenin mercimek çorbası, etsiz kuru fasulye yemeği, pirinç pilavı ve güllaçtan oluşan 4 çeşit yemekli ramazan sofrasının maliyeti ise en düşük fiyatlı ürünler kullanıldığında 40-45 TL’ye mal oluyor. Bu menüye pide/ekmek, su, meşrubat, meyve, hurma vs. de eklendiğinde, etli bir yemek ile birlikte günlük iftar maliyeti 90 TL’yi buluyor. Yani; tavsiye edilen 3 bin kalorilik menu ile yalnızca oruç açmanın ramazan boyunca yaklaşık maliyeti 2600 TL’yi aşıyor. 2018 yılındaki fiyatlar doğrultusunda aynı hesap yapıldığında, günlük yaklaşık 65-70 TL’ye malolan iftar sofrası, Ramazan ayı 2019 yılında 29 gün sürecek olmasına rağmen, geçtiğimiz yıldan bugüne ortalama yaklaşık %25 oranında artan fiyatlar nedeniyle vatandaşın yaklaşık 500 TL daha fazla harcayacağını gösteriyor” dedi.

“Asgari ücretliler iftar sofrasını borçla kuruyor”

Bütün bu zamlar nedeniyle bereketi kalmayan iftar sofralarının maliyeti göz önüne alındığında, asgari ücretli bir çalışanın başka hiçbir gideri olmasa dahi 29 günlük iftar sofrasını borçla kurduğunun altını çizen Karabıyık, “Ortalama memur maaşının 3 bin 785 TL olduğu ülkemizde bir memurun maaşının %70’ini yalnızca oruç açmak için ayırmak zorunda kaldığını görüyoruz. Asgari ücrete ve memur maaşlarına yapılan zamlar, temel tüketim ürünlerine yapılan zamlar karşısında günden güne erirken, 2019 yılında iftar sofrası kurmak bile bu zamlar nedeniyle bir hayale dönüşüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, asgari şartlara göre belirlenen fitre miktarını bu zamlar nedeniyle artırarak 23 TL olarak belirlemişken, gelinen noktada dört kişilik bir ailenin aylık harcaması 2 bin 760 iken asgari ücretin 2 bin 20 lira olması asgari ücretle çalışan vatandaşımızın fitreye muhtaç olduğunu gösteriyor” sözleriyle konunun önemine dikkat çekti.

Ramazan Bayramı’nda yapılacak ev ziyaretlerinin de, geleneksel ikramlardaki zamlardan etkilendiğini söyleyen CHP’li vekil, “Misafirlerine çay/kahve ve ev baklavası hazırlayacak bir aile, undaki %66, cevizdeki %25, nişastadaki %33’lük ve toz şekerdeki yüzde 5’lik artışla, cevizli baklavayı ortalama yüzde 32’lik zam ile ikram edecek. Misafirler orta şekerli kahveyi de küp şekerdeki %43, Türk kahvesindeki %15’lik zam ile içecek” sözleriyle açıklamasını tamamladı.

Paylaşın

Medeniyetler Beşiği Bursa’nın ‘Kale Ve Surları’

Tarihi 8 bin 500 yıl öncesine uzanan Bursa, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı’ya ait birçok tarihi esere ev sahipliği yapmaktadır. Bursa’da yer alan kale ve surlarda bu mimari eserler içinde önemli yer tutmaktadır.

Mimari gelişimdeki ivmeyi gösteren kale ve surları sizler için derledik:

Kestel Kalesi: Bursa’nın 12 km doğusunda yer alan Kestel, Bizans döneminde tekfurluk merkezi idi. İlçede bulunan kale, Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınır kalesi olması sebebiyle Latin dilinde Kalecik anlamına gelen Kastel (castel) ismini almış ve 1306 yılında Dimboz Muharebesi’nin ardından Osmanlılar’ın eline geçmesi ile ismi Kestel olmuştur.

Gölyazı İç Kale ve Kent Surları: Modern yerleşim halen, yaklaşık 800 m. uzunluğundaki antik surların içinde yer almaktadır. Sur duvarlarının hem savunma için hem de göl taşkınlarına karşı kullanılmasıı mümkündür. Üzerinde geleneksel konut mimarisi örnekleri görülebilen surlarda, yer yer kapılar ve kuleler bulunur. Bunlardan en önemlisi kuzeydeki Simitçikale’dir. Ayrıca meydanda da bir kule bulunmaktadır. Yerleşimin bulunduğu yarımadayı çevreleyen dışkale ve adayı çevreleyen içkale kalıntılarında, yüzyıllar içinde devşirme malzeme ile değişiklikler yapıldığı görülmektedir. Yer yer Roma, Bizans ve Osmanlı tarzı iç içe geçmiştir.

İznik Surları: Romalılar Nicea adını verdikleri bu şehri korumak için büyük uğraş verdiler. Çeşitli saldırılara uğrayan Nicea’yı bu savaş akınlarından koruyabilmek için, Bithynia Krallığı, zamanında başlatılan ancak depremlerle hasar gören surları, daha güçlü olarak inşa ettiler. Kentin çevresini beşkenarlı çokgen şeklinde kuşatan 4970 m. uzunluğundaki surlar, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemindeki ilavelerle savunma görevini üstlendi. Sur duvarları her medeniyetin taş ustalığını sergiler ve her medeniyet bir önceki medeniyetin taşlarından yararlandığından, surlar adeta iç içe geçmiş bir tarih örgüsüdür.

Dört ana kapı, zafer takı gibi gösterişlidir ve üçü halen ayaktadır. Lefke Kapı’da mermer friz parçalarının kullanıldığı görülmektedir. İstanbul Kapı Konstantinapolis’e açıldığından en gösterişli kapıdır. Roma Tiyatrosu’ndan getirilen masklarla daha da gösterişli olması sağlanmıştır. Yenişehir Kapı kısmen ayaktadır. Göl Kapı ise tamamen yıkılmıştır.

12 tali kapısı ve 10-15m. aralıklarla yapılmış 114 kulesi bulunan İznik Surları dönemin savaş ve savunma stratejilerinin de inceliklerini anlatır.

Kite Kalesi: Ürünlü Mahallesi’nin güneydoğusunda yer alan Kite Kalesi, düz bir ovada kurulmuş olması nedeniyle belki de tarihte bir başka örneği olmayan bir yapıdır. Kite Kalesi’nden günümüze ulaşan sur kalıntıları, kalenin bir hayli görkemli olduğunu göstermektedir. Bugün çeşitli yüksekliklerde korunabilmiş üç parça duvar kalıntısı ve dörtgen planlı köşe burçlarının temel izleri belirlenebilmektedir.

Balabancık ve Gazi Aktimur Hisarı: Gazi Osman Bey, Bilecik, İnegöl, Sakarya ve Yenişehir’den sonra Bursa’ya yönelmeyi planlamıştır. Sarp kayalıklarla çevrili Bursa kalesi kolay alınamayacağı için Osman Gazi, biri kentin doğusundaki tepede, diğeri de kentin batısındaki kaplıcaların yakınında olmak üzere, havale kulesi dediğimiz iki tane gözetleme yeri yapmış ve giriş-çıkışları kontrol ederek kenti ablukaya almıştır.

Bunlardan doğudakine Balaban Bey, batıdakine de Gazi Aktimur dizdar, yani kale komutanı, olarak atandığı için bu havale kuleleri onların adlarıyla bilinmektedir. Bunlardan Balabancık Hisarı günümüze ulaştığı kadarıyla onarılarak koruma altına alınmıştır. Bursa’nın fethi şenliklerinin Yerkapı’da yapıldığı gibi bazı törenler de Balabancık Hisarı’nda yapılmaktadır.

Bursa Kalesi: Bursa, MÖ. 7. yüzyılda yöreye gelerek yerleşen ve MÖ. 327’de bağımsız bir krallık haline gelen Bithynialılar tarafından M. Ö. 2. yüzyılda kurulmuştur. Bithynia Kralı Prusias, Romalılar’dan kaçarak ülkesine sığınan Kartacalı general Hannibal’ın önerisiyle, M. Ö. 185 yılında Prusias ad Olympum ismi verilen kenti bir tepe üzerine inşa ettirmiş ve etrafını surlarla çevrelemiştir. Zamanla kentin Prusias olan ismi Prusa, daha sonra da Bursa olarak değişime uğramıştır.

Bithynialılar tarafından inşa edilen Bursa Kalesi, zaman içerisinde çeşitli kuşatmalar sırasında hasara uğramış, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli onarımlar görmüştür. 1326 yılında Bursa’yı Osmanlı topraklarına katan Orhan Gazi döneminde surlar burçlarla desteklenmiştir. 1640 senesinde Bursa’yı ziyarete gelen ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi surların altmış yedi kulesi ve beş kapısının bulunduğunu ve çevresinin onbin adım olduğunu belirtmiştir. Yaklaşık olarak 2 kilometre uzunluğunda olan surların beş kapısı, Hisar (Saltanat) , Kaplıca, Zindan, Pınarbaşı (Su) , Yer (Zemin) Kapısı olarak isimlendirilmiştir.

Paylaşın

Bursa’nın Ev Sahipliği Yaptığı ‘Türbeler’

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Bursa, Osmanlı mimarisine de ait çok sayıda eser barındırmaktadır. Bursa, Osmanlı mimarisinin hemen hemen tüm aşamalarından örnekler sunmakta ve mimari gelişimdeki ivmeyi göstermektedir.

Bursa’da yer alan türbeler de bu mimari eserler içinde önemli yer tutmaktadır.

Çoban Bey Türbesi: Umur Bey mahallesinde, kendi adıyla anılan sokakta türbe, Osmanlı İmparatorluğunun kurucularından Osman Bey’in oğlu Çoban Bey’e aittir. Türbe kare planlı, üzeri basık kubbe ile örtülüdür. Türbede Çoban Bey’in lahdi ile beraber beş lahit bulunmaktadır. Yapının batı yönünde bulunan duvar kalıntıları Çoban Bey Mescidinin kalıntılarıdır. 1971 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından onarılmıştır.

Osman Gazi Türbesi: Bursa Tophane semtinde, Park girişinin solunda, Şehitlik Anıtının yanındadır. Osman Gazi Söğüt’te vefat ettiği zaman babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine gömülmüştür. Bursa’nın Türklerin eline geçişinden sonra naaşı Bursa’ya getirilerek Bizans dönemine ait Saint Elia (Gümüşlü Kümbet) Kilisesine gömülmüştür. İlk önceleri Orhan Gazi ile aynı çatı altına gömülmüşse de 1855 depreminde türbe yıkılınca 1863’de bugünkü türbeyi Sultan Abdülaziz yeniden yaptırmıştır.

Orhan Gazi Türbesi: Bursa Tophane semtinde, Tophane Parkı girişinin sağında, Osman Gazi Türbesi’nin karşısındadır. Bizans döneminde tarihlenen Saint Elie Kilisesi kalıntısı üzerine yapılmıştır. Kiliseye ait mozaik kalıntıları döşemelerinde günümüze kadar gelmiştir. Osman Gazi türbesi ile Orhan Gazi türbesi aynı çatı altında iken 1855 depreminde yıkılmış, 1863’de Sultan Abdülaziz tarafından yenilenmiştir.

Okçu Baba Türbesi: Nusret Paşa Türbesi olarak da bilinir. Hisar bölgesinde Saltanat Kapıya yakın bir alanda bulunan türbenin 14. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir.Bursa’nın fethinde önemli hizmetleri olan Nusret Paşa’ya aittir. Kareye yakın planlı türbe dıştan kiremit çatılı, içten kubbelidir. Giriş kapısı vurgulanmış olan türbenin kotu çevresinden aşağıdadır.

Cem Sultan Türbesi: Altıgen planlı bu türbe, talihsiz Sultan Cem Sultan’ın mezarını barındırmaktadır. Kubbe ve duvarlar zengin kalem işleri ile bezelidir.Duvarlar pencere üzerlerine kadar altıgen firuze çinilerle kaplıdır. Giriş kısmı mermerdendir. Cem Sultan’ın sandukasının yanında kardeşi Şehzade Mustafa ile II. Bayezid’in Sultan Abdullah ve Alem Şah adlı iki oğluna ait olduğu söylenen iki sanduka daha bulunmaktadır.

Kırgızlar Türbesi: İznik’in fethi sırasında Osmanlı’nın yanında olan Kırgız Türkleri’nden şehit olanlar anısına, Orhan Gazi tarafından 1331 yılında inşa ettirilmiştir. Mimari özellikleri ve kalem işi süslemeleri ile sanat tarihi açısından ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Üftade Türbesi: Üftade Camisinin doğusunda yer alan türbede, 1589 yılında vefat eden Üftade, oğulları Mustafa, Mehmed, Hayreddin, Ahmed’e ait sandukalar ile kimliği belirsiz dokuz ahşap kabir bulunmaktadır. Kare planlı bir yapıdır. Türbe, 1866 yılında Serasker Hasan Rıza Paşa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Ayrıca türbe ve caminin karşısında eski mezarlar mevcuttur.

Abdal Mehmed Türbesi: Abdal Cami’nin karşısında bulunan türbe 1450 yılında Sultan 2. Murad tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı türbenin üstü, sekizgen bir kasnağa oturan, dıştan kurşunla kaplı kubbe ile örtülü olup türbeye beşik tonozlu kapalı bir eyvandan girilir. Türbede Abdal Mehmed’e ait bir sanduka bulunmaktadır. Abdal Mehmed, baş müridi Başçı İbrahim Efendi ile yakın dostluk kurmuş, onun duası ile zengin olmuştur. Zengin olunca türbesinin karşısındaki Abdal Camii’ni yaptırmıştır. Evliya Çelebi, Abdal Türbesi’ni yoldan geçenlerin dinlenip ibadet ettikleri güzel bir bina olarak tarif eder.

Emir Sultan Türbesi: Üç Osmanlı sultanı dönemlerinde yaşamış ve sufilikte velilik rütbesini kazanan Emir Sultan Hazretleri’nin türbesinin Müslüman dünyasında beşinci makam olduğu ileri sürülmektedir. Peygamber soyundan geldiği için “Emir”, gönülleri fethettiği için “Sultan” unvanı almıştır. Türbe yapısal olarak özgünlüğünü yitirmiştir. Ancak sahip olduğu manevi değerinden hiçbir şey kaybetmeyerek günümüze gelmiştir.

Yeşil Türbe: Yeşil Camii’nin güneyinde bulunan Yeşil Türbe, Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Mehmed tarafından 824H. (1421) yılında yaptırılmıştır. Türbenin mimarı Hacı İvaz Paşa’dır

Türbe sekiz köşeli bir yapı olup, dıştan yüksek kasnağı, sivri kubbesi ile karakteristik bir uslubun anlatımıdır. Yapı , sandukaların bulunduğu zemin kat ve kripto vazifesi gören tonozla örtülü bir bodrumdan oluşmaktadır. Kubbe her yüzünde sivri kemerli birer küçük pencere bulunan sekiz yüzlü kasanak üzerine oturur. Kubbeye geçiş, prizmatik üçgen dizisinden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır. Kuzey yönündeki girişin sağında ve solunda yer alan mihrapcıkları, ayakkabılıkları, kapı üzerindeki skalaktitleri, kitabesi, dilimli kubbesi, çeşitli renk ve motiflerdeki çiniler ile bezenmiştir. Çiniler kabartma ve sır tekniğinin en güzel örneklerindendir.

Türbenin içinde Çelebi Mehmed’in çiniler ile bezenmiş sandukası yer alır. Sekiz köşeli, yanları mermer, üzeri çini kaplı bir mermer kaide üzerine yerleştirilmiş üzeri beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerden oluşan yazı bordürü ile süslenmiştir.

Mihrap nişi oldukça yüksek tutulmuştur. Rumi palmet, kıvrık dal motifleri, kalın yazı dizisi ve tepeliği ile Yeşil Camii mihrabına benzemektedir. Türbenin içte yüzeyini yerden 3.00 m ye kadar yükselen altı köşe firuze duvar çinileri ve altın yaldızlı rozetler oluşturur. Türbenin çinileri, kitabesinde de belirttiği üzere Mecnun Mehmed tarafından yapılmıştır.

Yıldırım Bayezid Türbesi: Türbe 1406 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Türbe, önündeki revakıyla, kendinden sonra yapılan revaklı Osmanlı Türbelerinin öncüsü olmuştur. Türbe içinde Yıldırım Bayezid’in sandukası dışında Oğlu İsa Çelebi’nin sandukası da yer almaktadır.

I. Murad Türbesi: Hüdavendigar Camii karşısında yer alan I. Kosova Savaşı’nda (1389) şehit olan Sultan I. Murad’ın türbesini oğlu Yıldırım Bayezid yaptırmıştır. Ancak günümüzde mevcut olan türbe, eski temelleri üzerine, 1855 depremi sonrasında yeniden yapılmıştır. Türbenin içerisinde pirinç parmaklıklarla çevrili Sultan I. Murad’ın sandukası vardır. Türbede Sultan I. Murad’ın Türbesi dışında yedi şehzade sandukası bulunmaktadır.

Paylaşın

Medeniyetler Beşiği Bursa’nın Kilise Ve Havraları

Yaklaşık 8500 yıl geçmişe sahip Bursa, farklı din ve etnik unsurları bir arada barındırması bakımlardan önemli bir şehirdi. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Bursa’da yapılan kiliselerin büyük bölümü XIX. yüzyılda yapılmıştır.

Bursa merkezde, Mudanya / Trilye Aya Yani Manastırı, Mudanya / Tirilye / Hagios Taxiarchoi / Archaneloi Kilisesi, Mudanya / Tirilye / Fatih Cami (St. Stephanos Kilisesi), Mudanya / Tirilye / Panagia Pantobasilia (Kemerli Kilise), İznik / Böcek Ayazması, Namazgah Kilisesi, Demir Kapı Kilisesi, Geruş Havrası, Fransız Kilisesi Kültür Evi, olmak üzere 6 kilise ve 3 havra bulunuyor.

Mudanya / Trilye Aya Yani Manastırı: Tirilye’ye 5 km uzakta, 3 km’lik toprak bir yol, zeytinliklerden ve günebakan tarlalarından geçerek Aya Yani Kilisesi’ne ulaşılır. Denizden daha heybetli görülen ve özel bir arsada bulunan manastır, bugün harap durumdadır. Kilise ismini Tirilye’nin adı üzerine türetilen rivayetlerden birine konu olan papaz Aya Yani’den almıştır.

Hagios Taxiarchoi / Archaneloi Kilisesi: Mudanya’nın Kumyaka (Siği) Köyü sahilinde bulunan kilisenin 19. yüzyıl sonlarında yapıldığı söylenir. Ancak mimari özellikleri ve malzeme açısından bakıldığında kilisenin yapımının 8-9. yüzyıl olabileceği düşündürmektedir. Nitekim bazı kaynaklarda kilisenin yapım tarihi olarak 780 yılı belirtilmektedir.

Stephanos Kilisesi: Yapı haç formunda inşa edilmiştir. 610 – 850 yılları arasından günümüze kalan Bizans mimarisi örnekleri pek azdır. Bunların arasında olan Tirilye’nin bugün Fatih Camisi olarak bilinen (eski adı Hagios Stephanos – Hinolakkos Kilisesi’dir) yapısıdır. Bölgenin Türklerin eline geçmesiyle birlikte yapıya minare ve mihrap eklenerek camiye dönüştürülmüştür. Ancak her ne kadar günümüzde cami olarak kullanılsa da kilisenin genel yapısı korunmuştur.

Mudanya / Tirilye / Panagia Pantobasilia (Kemerli Kilise): 1676 yılında Dr. J. Covel tarafından hazırlanan el yazması bir belgede, kilisenin Panagia Pantobasilissa’ya (Bakire Meryem) adandığı belirtilmektedir. Yapının kubbe ve çan kulesi Şubat 1855’teki büyük depremde yıkılmış, 1883 yılında onarılmışsa da özgün niteliğini yitirmiştir.

Sütunları İskenderiye’den getirilen Kilise’nin dünyada duvarına resim yapılan ilk kilise olduğu ifade edilmektedir. Duvarlarında kat kat resimler yapılmış bu kilise Ortodoks dünyası için önemlidir.

Dört büyük meleklerin resmedildiği freskler yapıda zamana direnerek günümüze kadar gelmeyi başarmışlardır.

Böcek Ayazmazı: Vaftiz törenlerinin yapıldığı Böcek Ayazması 6. yüzyıldan günümüze ulaşmış sağlam eserlerdendir. Koimesis Kilisesi yakınlarında yer alan vaftizhaneye 11 basamaklı merdivenlerle ulaşılmaktadır.

Namazgah Kilisesi: Namazgah semtinde yer alan kilise bazilikal planda inşa edilmiştir. Bugün kullanılmamaktadır.

Demir Kapı Kilisesi: Bulunduğu mahallenin ismi ile anılan kilise bir Rum Ortodoks kilisesidir. Bazilikal plana sahip olan kilise 1926 yılından sonra Yılmaz İpek’in özel mülkiyetine geçmiş olup, 1985 yılına kadar ipek büküm ve dokuma işlemlerinin yapıldığı bir fabrika olarak hizmet vermiştir.

Geruş Havrası: Altıparmak Caddesi’nin güneyinde yer alan Geruş Havrası 16. yüzyıl başlarında Sultan II. Selim’in izni ile yaptırılmıştır. “Geruş” İbranice kovulmuş anlamına gelmektedir. 15. yüzyıl sonlarında İspanya’dan sınır dışı edilen ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edilen Musevilere referansla havra bu isim ile anılmaya başlanmıştır. Havra dikdörtgen planlı olup kesme taştan inşa edilmiştir. Bugün ibadete açıktır.

Fransız Kilisesi Kültür Evi: 1880’lerde ibadete açılmış olan kilise dönemin Fransız levantenleri tarafından yapıldığı ve kullanıldığı, 1960 yılında ise artık özgün işlevini yitirmiş olduğu bilinmektedir.

Boyuna düzende tek nefli plan şemasına sahip olan Katolik kilisesi genelinde sade bir görüntüye sahip olup, beden duvarı üzerinde yükselen kademeli kuleler ve ana kilise mekanının sivri kemerli pencereleri ile gotik tarzdaki uygulamalar ile yapıya hareketlilik kazandırılmıştır.

Bir dönem depo olarak kullanılan yapının restorasyon çalışmaları 2004 yılında tamamlanarak, Fransız Kilisesi Kültür Evi işlevi verilerek kullanıma açılmıştır.

Paylaşın