Mersin: Asar (Hisar) Kale

Mersin, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Asar (Hisar) Kale; Gözne’den Arslanköye giden yol güzergahında, Güzelyayla Yaylasına varmadan yolun solunda yer almaktadır.

Kalenin dışı kalker kesme blok taşlarla örülmüştür. Batı tarafındaki, vadinin yanında bugün çok az taşları kalan Arslanköy kalesi görülmektedir. Buranın tarihi kaynaklarda rastlanan bir adı bulunmamaktadır. Dış yüzündeki taşların yüzeyi pürüzlü olarak işlenmiştir. Kuzey kulesinin haricinde iç kısım duvar taşları düzgün yüzeylidir. Kuzeybatıdaki kuzey kulesi parçalanmış duvarlarla bir kalıntı halindedir.

Kuzey kulesi aslında iki katlı bir binadır. Üstteki kat çökmüş olmasına rağmen yapısı bellidir. Kuzeyde, şimdiki yıkık olan, ince bir apsidal yapı mevcuttur. Bu alan belki bir depo , belki bir kilisedir. Güneydeki kule odasının girişi yıkılmıştır. Odanın iç duvarlarının yapısı düzgün kesme kalker kaplama taş arası moloz dolgudur. Duvar, rengi ve deseni birbirinden farklı pekçok kalker taşla yapılmıştır. Bu nedenle süslü ve çok değişik bir taş yapısı kullanılmıştır.

Güney kulesinden başlayan duvar , kuzey kulesinde son bulmaktadır. Çöküş nedeniyle mazgallar ve kuzey kulesinin tepesi zeminle birleşmiştir. Doğunun sonunda küçük alandan su çıkmaktadır.

Kuzeybatıdaki köşede toprağın içinde borular vardır. Bunlar yağmur suyunu toplamak veya başka bir yere kanalize etmek için yapılmıştır. Kuzeybatı köşesindeki odaların girişide çökmüştür. Kaleye ait bazı ufak depolar anayoldadır.Planından ve taş işçiliğinden Ortaçağ dönemine ait bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Burada dönemin kralı Het’um II ‘ye ait madeni paralar bulunmuştur.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Eskişehir’in Savunma Hatları “Kaleler”

Millatan Önce (M.Ö) Porsuk Nehri kıyılarında Frigyalılar tarafından kurulan Eskişehir, Türkiye’nin en önemli yol kavşaklarından birisidir. Kuruluş döneminden itibaren Anadolu’daki ünlü merkezlerden biri olan Eskişehir, Türkiye’de görülmesi gereken yerleri arasında ilk sıralardadır.

Çok yönlü bir kent olan Eskişehir, Türkiye’nin en çok tekrar ziyaret edilen şehridir. Eskişehir’in gezilecek yerleri bitmez. Gezilecek yerler arasında kalelerde önemli bir yer tutar.

Asar Kale

Kümbet köyünün 3 km kuzeydoğusunda, Kümbet Vadisi ve Beldere güzergâhını izleyen dağ yollarına hâkim, kayalık tepe üzerindedir.

Tipik bir Frig kalesidir. Kuzey yönden basamaklı, rampalı bir girişi vardır. Ana kaya oyulmuş silolar, kaya mekânları ve merdivenlerle inilen tonoz örtülü anıtsal sarnıç önemlidir. Oda mezarlarının bir bölümdeki iç süslemeler ve cephe mimarisi görülmeye değer.

Akpare Kale

Çukurca köyünün hemen güneydoğusunda yükselen kayalık platonun güneydoğu kesiminde yer alır. Bir Frig kalesidir. Doğu yönde yer alan anıtsal girişine bu yöndeki kaya basamaklarıyla ulaşılır. Kale içinde ana kayaya oyulmuş mekânlar ve silo çukurları bulunur. Eteklerinde Roma ve Bizans dönemlerine ait kaya mezarları vardır.

Akhisar Kalesi

Akhisar köyündeki yüksekçe bir kayalığın üzerindedir. Frig, Roma, Bizans kaya mezarları görülebilmektedir.

Deveboynu Kalesi

Çukurca köyünün 1.5 km kuzeybatısında, vadi tabanından oldukça yüksek, kayalık plato üzerindedir. Kuzeydoğu yönünden dar kaya merdivenleriyle ulaşılır. Doğanlı Vadisi’ni kontrol eden bir gözetleme yeridir. Kayalığın kuzeybatı eteğinde iki Frig kaya mezarı vardır.

Doğanlı Kale

Doğanlı Kale, Çukurca köyü yakınındadır. Uzaktan bakıldığında bir doğan başını andıran görüntüsüyle vadinin en dikkat çekici kaya yapısıdır. Kayaya oyulmuş yedi kattan oluşur. Katlar arasında geçiş kaya merdivenleriyle sağlanır. Mezar şapelleri ve depo olarak kullanılan mekânları dikkat çeker.

Dübecik Kale

Yapıldak köyünün güneyinde, ormanlık tepelerle çevrili bir kaya platosu üzerindedir. Kayalığın kuzey, batı ve güney yüzlerinde Frig ve Roma dönemlerine ait kaya mezarları vardır. Kayalığın üst kısmı düzleştirilerek bir gözetleme kalesi olarak düzenlenmiştir.

Frig Kaleleri

Kaya yüzeyine tapınak cephesi biçiminde işlenen kaya anıtları ve kaya anıt mezarları yanında, askeri soylular sınıfının yaşadığı, kayalıklar üzerine kurulmuş, tahkimli Frig kaleleri bölgemizde yoğunluk kazanmaktadır.

Genellikle bölgeye hakim tepelere kurulan Frig Kalelerinde, örülmüş sur duvarları yanında, doğal kayaya oyulmuş mazgal delikli sur duvarları, kale girişleri, gizli merdivenler önemli geçitler, dinsel amaçlı anıtsal nişler, kaya mezarları, anıtsal basamaklar, kaya anıtları, kaya rölyefleri, sunaklar, sosyal amaçlı sarnıçlar, karlıklar, ahşap mimari izleri ile Frig kaya işçiliğinin bütün detaylarını görebilmekteyiz. Ufak çaptaki kaleler ise haberleşme kuleleri olarak kullanılmış olmalıdır.

Frig Kaleleri, Hellenistik, Roma ve Bizans Çağlarında, orijinal kullanımları yanında, zamanının kültürünü yansıtan değişik tipte kaya mezarları, kaya anıtları ve kaya barınakları ile kayaya oyulmuş irili ufaklı kiliselerin yapılması ile değişikliklere uğramışlardır. Buna rağmen Frig kaya işçiliğinin detaylarını Frig kalelerinde gözleyebiliriz. Seyitgazi, Çukurca Köyünde; Doğanlı Kale, Çukurca-Yazılıkaya arasında sıralanan, Antik Yazılıkaya’ nın kuzeyinde bulunan:

Akpara Kale, Gökgöz Kale, Pişmiş Kale, Kocabaş Kale, Seyitgazi Kümbet Köyünde: Kümbet Vadisi, Kümbet Asar Kale ve Berberini Kaya Kilisesi, Körestan Nekropolü, Delik Kaya, Seyitgazi Yapıldak Köyünde:Yapıldak Kale ve İnli Yayla, Seyitgazi Göcenoluk Köyünde: Zahran Yeraltı Şehri ile Eskişehir Merkez Gökçekısık Köyü Gökçekısık Kale, Han İlçesi Akhisar Köyünde; Akhisar Kale, Dübecik Kale, Sivrihisar Zey Köyü’ nde Zeykale, Merkez Uluçayır Köyü’ nde Keskaya önemli Frig Kale ve yerleşimlerindendir.

Gökçekısık Kale

Gökçekısık Köy yolunun hemen sağında, Ziyaret mevkiinde, Köyün batı ve güney bitişiğinden başlayan tüf kayalık platformda, platformun güneye bakan yamaçlarında kayaya oyulmuş çok sayıda sığınaktan oluşan Roma Dönemine ait kaya yerleşimidir.

Gökgöz Kale

Yazılıkaya çevresinde yer alır.  Frig döneminde Pişmiş Kale’nin ileri karakoludur. Girişi batıdandır. Plato üzerinde kayaya oyulmuş niş, sarnıç ve basamaklar yer alır.

Kırkgöz Kale

Eskişehir Frig Vadisinde yeralan Kırkgöz Kayalıkları; Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmıştır. Doğu yönde Hellenistik Dönem’e ait anıtsal bir kaya mezarı bulunur. Alınlığı iki sütun tarafından taşınana iki odalı mezar günümüzde çok tahrip olmuştur. Bizans Dönemi’nde kaya merdivenleri ile mekanlar arası geçişlerin sağlandığı çok katlı kaya yerleşmesi olarak kullanılmıştır.

Kocabaş Kale

Yazılıkaya Köyünün 2 km kuzey doğusunda yer alır. Yüksek kayalık plato üzerinde geniş mekân temelleri, silo ve sarnıç olarak kullanılmış çukurlar vardır.

Pişmiş Kale

Yazılıkaya köyünün 1.2 km kuzeyindedir. Vadi seviyesinden 108m yüksekte, kayalık plato üzerinde yer alır. Kuzeydoğu, doğu ve güney yönlerde 3 girişi vardır. Sur temel yuvaları kaya blokları üzerinde izlenir. Kayaya oyulmuş mekânlar, silo çukurları ve basamaklarla inilen anıtsal kaya sarnıcı görülmeye değer yapılardır. Burası Friglerden sonra Orta Çağ’ın sonlarında da bir kale olarak kullanılmıştır. Kalenin güneybatı yamacında bağımsız bir kaya kütlesi üzerinde bir Frig kaya mezarı yer alır.

Seyircek Kale

Seyircek Kale, Dağlık Frigya’nın en yüksek tepesinde,ana kayaya oyulmuş Roma ve Bizans lahit tipi kaya mezarlarının yoğun olarak bulunduğu gizemli bir yerleşimdir.

Yapıldak Kale

Kümbet Vadisinin sonuna doğru güneydoğuda yer alır. Yapıldak köyünün güneybatısındadır. Kaledeki sarp kayaların üzerinde Frig çağına tarihlenen cephesi bezemeli bir mezar mevcuttur.

Karacahisar Kalesi

Eskişehir’in güneybatısında bulunan Karacahisar Kalesi deniz seviyesinden 1010 metre yüksekte bir plato üzerinde yaklaşık olarak 200×300 metre ölçülerinde sur ile çevrili bir alanı kaplamaktadır.

Karacahisar Kalesi konumu ve mimari özellikleri itibari ile “Kastron” ya da “Kale Kent” olarak adlandırılan yerleşimlerin özelliklerini yansıtır. Anadolu’da 7. ve 8. yüzyılda oluşmaya başlayan kale kentler Orta Bizans döneminin askerî şehirleri olarak tanımlanmaktadır. 8. yüzyıldan itibaren düzenli olarak Pers ve Arap akınlarına maruz kalan bu yerleşimlerin 11. ve 12. yüzyıllarda büyük ölçüde Selçuklu hâkimiyetine girdiği; 13. ve 14. yüzyıllarda İstanbul ve Bitinya’da bulunan Bizans yerleşimleri dışındaki Anadolu’daki tüm kentlerin Türkmen beylikleri tarafından ele geçirildiği bilinmektedir.

Karacahisar ve batısında yer alan Bizans yerleşimlerinde önceleri Selçuklu, sonrasında Osmanlı tehdidi karşısında surlarının onarıldığı, yeni kale kentlerin oluşturulduğu bilinmektedir. Karacahisar’ın Bizans İmparatorluğu’nun bu dönem içerisinde savunmaya yönelik olarak inşa ettiği yerleşimler arasında olup olmadığı ya da var olan bir kale kent olarak güçlendirilip güçlendirilmediği yönünde herhangi bir yazılı belge yoktur. Karacahisar Kalesi’nin de içerisinde yer aldığı söz konusu nitelikteki yerleşimler ile ilgili yeterince çalışma yapılmamış olması bir diğer eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

1288 yılında Osman Gazi tarafından fethedilen ve 1299 yılında Osman Gazi adına sikke basılarak ilk hutbenin okutulduğu yönündeki dönem kaynaklarının varlığının altını çizmek gerekir.

Paylaşın